Sarayburnu Vapuru
Eser Tutel arşivi
SARAYLAR
462
463
SARAYLAR
vardır. 1985'te Haliç Tersanesi'nde motorlu yolcu vapuru olarak inşa edildi. 456 gros, 208 net tonluktur. Uzunluğu 58,2 m, genişliği 10,6 m, sukesimi 2,4 m'dir. Pen-dik-Sulzer yapımı, her biri 750 beygirlik 2 adet dizel motoru vardır, çift uskurludur. Saatte 14 mil hız yapmaktadır. "Şehit" tipi vapurlardandır. 1.500 yolcu almaktadır.
ESER TUTEL
SARAYLAR
Bizans Dönemi
İstanbul'da Bizans dönemi sarayları içinde varlığını yapı olarak bildiğimiz tek örnek Tekfur Sarayı'dır(->). Arkeolojik bulgularla tanıdığımız saraylar ise Büyük Sa-ray(->) kompleksi, Atmeydanı'nda Lausos Sarayı(-»), Blahernai Sarayı (-») ve bazı temel kalıntılarıyla yeri saptanmış Bostan-cı'daki Brias Sarayı'dır(-0. Bu fiziksel veriler dışında Bizans saraylarının bulundukları bölgeleri, yaptıranlarını ve buralarda geçen tarihi olayları yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.
Bizans'ta saray sözcüğü Roma imparatorlarının Roma'daki saraylarının bulunduğu Palatino Tepesi'ne atfen üretilmiş Latince "palation" ve bazen imparator ailesine mensup olanların büyük konakları için de kullanılan "domus" sözcükleriyle karşılanmıştır, imparatorluk merkezinin Bizanti-on'a gelmesinden sonra kentte I. Constantinus tarafından inşaatına başlanan ve 12. yy'a kadar önemim koruyan en önemli saray yapısı Marmara kıyısından Hippod-rom'a(->) kadar uzanan Büyük Saray'dır. Uzun yüzyıllar imparatorlar tarafından yapılan bağımsız saray üniteleri ve pavyonlarla büyüyen bu saray, Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı'naC-0 benzer bir süreç içinde büyümüş ve benzer bir ödev görmüştür. Roma imparatorluk saraylarının en görkemlilerinden olan Büyük Saray'ın fiziksel yapısını, arkeolojik verilerin yetersizliği nedeniyle, sadece yazılı belgelere dayanan kuramsal rökonstrüksiyonlarla canlandırmaya çalışıyoruz. Prokopios(->), I. İustinianos'un Büyük Saray'ı âdeta yeniden yaptığını anlatır. I. Tiberios'un kendinden önceki yapıları, avluları, bahçeleri yok ederek yaptığı sarayı ya da Teofilos'un eklediği bir sıra kasrı, I. Basileios'un yaptığı Kainurgion gibi yapıları anımsayınca Bizans sarayına ilişkin genel bir değerlendirmenin olanaksız olduğu anlaşılmaktadır. Saray mimarisinin özelliklerini o tarihlerde yapılan dini yapılara bakarak bir ölçüde anlayabiliriz. Örneğin C. Mango, Büyük Saray'daki Hrisotriklinos'un (Altın Salon) Ravenna'daki St. Vitale Kilisesi'ne benzediğim anımsatır. Teofilos döneminde islam tasarım ve motiflerinin Konstantino-polis'e ithal edildiği bilinmektedir. Aynı şekilde Türklerle sürekli bir mücadele içinde yaşamış I. Manuel Komnenos döneminde (1143-1180) Büyük Saray'da Selçuklu üslubunda bir pavyon yaptırıldığını da öğreniyoruz. Bin yıl boyunca sürüp giden bütün bu değişmelerin, bugünkü kent altında kalmış arkeolojik verilerine ulaşmadan Büyük Saray üzerinde kesin bir yargıya varmak olanaksızdır.
Yazılı kaynaklara göre başkent olduktan sonra olağanüstü bir yapı etkinliğine sahne olan kentte, 4. ve 5. yy'da sarayların özellikle iki bölgede yoğunlaştıklarını görüyoruz. Birinci bölge Ayasofya, Hip-podrom, Büyük Saray çevresinde, Marmara'ya bakan yamaçlarda, ikinci bölge Tauri Forumu ile Constantinus Martirionu arasında Halic'e bakan ve Marmara'yı da gören plato düzlüğündedir. Janin, belgelerde adı geçen 19 kent içi, 22 kent dışı saraydan söz eder. Fakat saray sayısı bunun kat kat üstündedir. Büyük Saray yapısı dışında ilk büyük sarayları I. Theodosius gerçekleştirmişti. Bunların içinde I. bölgede Domus Augustae Placidiae, Constantinus'un mezarı çevresinde Domus Augustae Flaccilla, Arkadios'un kızı Pulheria'mn iki sarayı en tanınmışlarıydı. Konstantinopolis'in saraylarının büyük bir çoğunluğu 5. ve 6. yy'lar-da yapılmıştır. Marmara kıyısında bugünkü Kadırga Limanı çevresinde, Galla Placi-dia'nın büyük konağı (Domus Placidiae Augustae) , II. lustinos'un sarayı, yine aynı bölgede 6. yy'da I. Tiberios'un yaptırdığı Sofianae Sarayı, Büyük Saray kompleksi içinde bağımsız saraylar olan Buko-leon(-») ve Hormisdas sarayları, saray içinde bir saray olan ve yabancıların misafir edildiği Magnaura Sarayı, I. Basileios'un 9. yy'da yaptırdığı, daha sonra IX. Konstan-tinos Monomahos'un tamir ettirdiği ve An-na Komnena'ya göre beş katlı ve çok güzel bir yapı olan ve 12. yy'da Komnenosla-rın, belki de II. Isaakios Angelos'un yıktırdığı Mangana Sarayı(->) sonradan Tekfur Sarayı'nda gördüğümüz çok katlı saray yapısı, pavyon türünde kasırların yanısıra, Roma geleneği içinde, Konstantinopolis'te de yinelenmiştir. Marmara'ya bakan sırtlardaki Büyük Saray ve asillerin sarayları, kıyıdaki limanlarıyla, kuşkusuz Konstantinopolis'in en görkemli peyzajlarından birini oluşturuyordu.
Kentin merkezinde Mese(->) üzerinde 5. yy'in başında yapılmış ve antik heykel koleksiyonlarıyla ünlü Lausos Sarayı, Tauri Forumu civarında Kırk Şehitler Kilise-si'nden adını alan bir başka saray, Leon'un bugünkü istanbul Üniversitesi alanında olduğu düşünülen sarayı, Imparatoriçe Ei-rene'nin Mese'nin Aksaray'a yaklaşan bölgesinde yaptırdığı saray (ki bu sarayın ka^ lıntılarının Aksaray'a ad verdiği söylenir), Mese'nin Edirnekapı'ya giden kolu üzerinde büyük kilisesi ile birlikte Anikia İuli-ana'nm sarayı), 4. ve 5. yy'larda burada olduğu bildirilen saraylar, Mese'nin başlangıcı ile Tauri'den sonra Aksaray ve Saraçha-nebaşı arasında bir aristokratik "prome-nade" aksı oluşturuyordu. Bu aristokratik yapı yoğunlaşmalarının dışında Osmanlıların Yayla dediği Cerrahpaşa-Kocamusta-fapaşa arasında, Marmara'yı seyreden platoda 4. ya da 5. yy'm başında yapılmış olan Helenianai Sarayı'nı(->) da anımsamak gerekir.
İkonoklazma döneminden önce, geç Romalı diyebileceğimiz bir üslupla yapılan büyük saraylar ve konaklardan sonra, İkonoklazma döneminin son imparatoru Te-ofilos(-0 (hd 829-842) İstanbul saray mi-
marisine büyük katkıda bulunmuştur. Konstantinopolis'in mimarlık tarihinde bu imparator hemen sadece saray inşaatı ile uğraşmış ve Abbasi saraylarının mimarisini ithal etmiş bir yapıcı olarak anımsanır. Bostancı'da sadece temelleri bulunmuş olan Brias Sarayı bir Arap modeline göre inşa edilmişti. Teofilos Büyük Saray'da da birçok kasır inşa ettirmiş, fakat bunlardan en büyüğünü, yine erken Roma modellerine göre yaptırmıştı. De Ceremoniis'te(->') bu yapıları betimleyen torunu VII. Kons-tantinos Porfirogennetos, bunların özellikle bezemelerindeki zenginliğini anlatmakla bitiremez. Bu bezemenin, Brias Sarayı'ndaki gibi, İslam etkileri taşıdığı kabul edilebilir.
Bugün kötü yerleşmiş bir sanayi bölgesi, çirkin görünüşlü bir yerleşme olan Haliç çevresi, 18. yy'ın sonlarına gelene kadar bütün dönemlerde İstanbul'un en güzel peyzajına sahip bölgesiydi. Buradaki sur bölgesinde önce bağımsız bir mahalle olarak mevcut olan, sonradan su-riçine katılmış bulunan Blahernai (Ayvan-saray) bölgesinde ilk kuruluşu 5. yy'a kadar uzanan, fakat asıl gelişmesini Kom-nenoslar zamanında yapan Blahernai Sarayı kompleksi, özellikle Komnenoslar döneminde ve Latin istilasından sonra imparatorların yeğledikleri kent içi sarayı olmuştur. Tarihçi Zonaras, I. Aleksios Kom-nenos'un yakınlarının, imparatorun kendilerine sağladığı paralarla, kent gibi büyük, imparator sarayı gibi zengin konutlar yaptırdığını yazar. Bizans dönemi saray mimarisinin tek örneği olarak bugüne gelen Tekfur Sarayı denen yapı, Blahernai Sarayı kompleksinin geç 13- yy'da yapılan bölümlerinden biri olmalıdır. Komnenos-lann imparatorluk konutunu Büyük Saray'dan buraya taşımalarından önce, Haliç sırtlarındaki saraylar arasında Teofilos'un yaptırdığı Karianae ve bugün yeri kesinlikle saptanamayan Bonos Sarnıcı ci-varında(-»), I. Romanos Lekapenos'un Yeni Saray denen sarayları vardı. Constantinus Suru dışında varlığı bilinen saraylardan biri, yeri kesin olarak bilinmeyen, Edirnekapı'ya doğru, yine Halic'i seyreden bir yükseklikte yapılmış olması düşünülebilecek Paleologoslar döneminin Deuteron Sarayı idi.
Kent dışındaki en önemli saray Heb-domon'da(->) (Bakırköy) önceleri I. Constantinus'un bir yazlık yaptırdığı yerde büyüyen saray kompleksidir. 4. yy'da Va-lens'in geliştirdiği bu saray özellikle I. İustinianos döneminde İustinianae adıyla önemli bir imparator konutu olmuştu. Yeni imparatorların ilanı Hebdomon Sarayı'nda yapılırdı. Ordu Balkanlar'a buradan uğurlanırdı (Osmanlı döneminde Bakırköy'ün yerini Davutpaşa almıştır). Prokopios büyük bir liman ve böyle bir mahalle için gerekli bütün diğer yapılarla birlikte I. İustinianos tarafından inşa edilen bu sarayın, boyutları ve bezemesi ile kentteki saraydan aşağı kalmadığını yazar. Saray 813'te Bulgarlar tarafından yakılmış, sonra tekrar yapılmıştır. Sur dışında, büyük bir olasılıkla Blahernai Sa-
rayı karşısındaki tepelerde olan ve yabancı konukların misafir edildiği Filopa-tion Sarayı(->) (ki bu sarayın Topkapı surları dışında olduğunu düşünenler de vardır), bugünkü Balıklı'da (Pege) şifalı su kaynağı yanında, II. Murad'ın İstanbul kuşatması sırasında çadırını kurduğu söylenen yerde Piyi (Pege) Sarayı bulunuyordu. Bizans imparatorlarının bir bölümünün adı bilinen ve daha çok Boğaz'ın Avrupa yakasında sarayları, belki de saray denen büyük konutları vardı. 5. yy'dan başlayarak genellikle Beşiktaş'ta olduğu kabul edilen Mamas Sarayı, çevresindeki yapılarla birlikte bunların en önemlisiydi (bak. Mamas [Ayios] Sarayı ve Hipodromu). Boğaz'ın Anadolu yakasında Çengelköy'de, 6. yy'da Sofianae Sarayı, 7. yy'da Üsküdar Sarayı, 12. yy'da Salacak'ta ya da Osmanlıların Kavak Sarayı'nın yerinde Damalis Sarayı, adlarından başka bir şey bilmediğimiz büyük konutlardır. Kadıköy'de Fenerbahçe'deki Hieria Sarayı(-0, Caddebostan'da 5. yy'da yapılmış, herhalde, büyük bir çiftlik konutu olan Rufinianai Sarayı(->), 6-14. yy'lar arasında var olmuş Şamandıra (Kayışda-ğı) bölgesinde Damatris saraylarını da yazılı belgelerden öğreniyoruz. Teofilos'un ünlü Brias Sarayı, anlaşıldığı kadarıyla, bir Arap sarayını model olarak almış, sadece şapeller Bizans üslubunda yapılmıştı. Konstantinopolis'in ilk yüzyıllarında avlular, bahçeler, havuzlar, revaklar, büyük merdivenler ve Roma mimarisinde erken örneklerini görebileceğimiz nişli salonlar, merkezi planlı şapeller ve bağımsız dairelerden oluşan sarayların, hayal edilmesi zor bir zenginlikte olduğu anlaşılmaktadır. Bu yapılar bugün Büyük Saray'a ait bir örneğini Sultanahmet Mozaik Müze-si'nde gördüğümüz gibi, mozaik bezemenin döşemelerden, giderek örtüye kadar uzandığı, altın ve gümüşün bol bol kullanıldığı, çok değerli taşlarla döşemelerin ve kaplamaların yapıldığı ve Ayasofya'da gördüğümüz nitelikte bir mermer işçiliğini içeren çok etkili yapı teknikleriyle inşa edilmişlerdi. Olağanüstü zenginlikte heykel koleksiyonlarıyla ve duvar ve tavan re-simleriyle süslenmişlerdi. O dönem yazarlarının betimlemelerinde zengin malzemeye verilen önem, yapının bir mücevher gibi düşünüldüğünü ve o eğilime uygun tekniklerle yapıldığını göstermektedir. Özellikle 6. yy'a kadar, kesinlikle Roma imparatorluk mimarisinin bir uzantısı olan bu mimarinin görkemini, malzeme ve işçilik açısından Ayasofya, Küçük Ayasofya gibi kiliselerde ve genel mimari tasarımlarının donuk bir imgesini de Marmara kıyısında Bukoleon Sarayı'na ait yapı cephesinde görebiliyoruz. Bu zenginlik ve boyut, giderek anıtsallığını yitirmiş, 13. yy'a gelindiğinde Tekfur Sarayı türünde bir ortaçağ mimarisine dönüşmüştür. Yine de Bizans saray mimarisi, başkenti ziyaret edenler için, kendi ülkelerinde görmedikleri bir zenginliğe sahipti. Bu mimarinin ünü ve efsaneleri, insanları ve kültürleri uzun bir süre etkilemiştir. Robert de Cla-ri(->), Konstantinopolis'in Zaptı adlı eserinde sarayın 200-300 odası, 22 şapeli bu-
lunduğunu, hepsinin altın mozaiklerle süslü olduğunu, bunun asaletini ve zenginliğini anlatmaya dilin yetmeyeceğini ve bu sarayda büyük hazineler bulduğunu söyler.
Dostları ilə paylaş: |