Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə864/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   860   861   862   863   864   865   866   867   ...   980
SELİM n

502

503

SELİM H

yecek kıtlığını büsbütün dayanılmaz düzeye getirdi. Öte yandan, Anadolu ve Karaman dirlik askerlerinden Âsitane-i Saadet bölümlerine geçenler, davaları olanlar da her gün akın akın istanbul'a gelmekteydiler. Bunlar divana gelip kavgalar çıkarmakta, vezirlere "Ahvalimizi görün!" diye sataşmaktaydılar. Enderun'da ve üst kadrolarda bir dizi değişiklik yapan II. Selim, tebrik için İstanbul'a gelen elçileri kabul etti. Diğer yandan ek cülus bahşişinin dağıtılması ile yatıştıkları sanılan sipahi oğlanları bir gün divanın dağılışında Vezira-zam Sokollu Mehmed Paşa alayla sarayına giderken yoluna durdular. "Zeban-dıraz-lıkdan geçüb şetemât ve darabâta" başlayarak taş ve sopalarla pek çok kişiyi yaraladılar. Askeri kışkırtan sipahi oğlanları ağası Ferhad ile ulufeciler ağası Ömer Ağa'nın boyunları vuruldu.

Saltanatı bu tür karışıklıklarla başlayan II. Selim, devlet hazinesini tüketircesine dağıttığı bahşişlerle görece bir sükûnet sağladıktan sonra yönetim işlerini tamamen Sokollu'ya bırakarak sarayda nedim-leriyle birlikte eğlenmeyi ve içmeyi tercih etti. Kızı Esmihan Sultanla evlendirdiği So-kollu'yu halk arasında "padişah-ı manevi" sayılacak derecede serbest bıraktı.

8 Mart 1567'de türbeler ziyaretine çıkan II. Selim, Hasköy yolundaki Arnavut Bağlan denen has koruda halkın avlanmasını yasakladı. Eyüp civarında saptanan münasebetsizlikler üzerine, Haslar kadısına bir hüküm göndererek Eyüp mahallele-rindeki "fısk ü fücûr"un önlenmesini, şarap içilmesine, tatar bozası üretimine, odalara fahişe alınmasına izin verilmemesini emretti. Ayrıca, tenha kırlarda fahişe kadınlarla hırsızların eğlenceler düzenlemelerinin de önüne geçilmesini, bunlara rüşvet karşılığı göz yuman subaşılarının, caminin yanı başında ve çarşıda zar ve satranç oynayanları, çalgı çalanları, namaz kılmayanları ve yalancı tanıklık edenleri ihbar etmeyen müezzin ve imamların, narha uymayan, eksik tartan esnafın cezalandırılmasını istedi. O yıl çıkarılan başka hükümlerle de Rumeli'den ve Anadolu'dan birer gerekçe ile istanbul'a gelen ve en çok da Eyüp ile Kasımpaşa'da deniz kıyısında mesken tutan göçmenlerin yerlerine gönderilmelerini emretti. Bu amaçla son 5 yıldır ne kadar ailenin geldiğinin saptanması için, sözü edilen yerlerde sayımlar yaptırıldı. Kentteki ekmek kıtlığının hafifletilmesi için de "at değirmeni yapmak mümkün olan fırınlara birer değirmen eklenmesi ve fırıncıların kendi unlarını öğütmeleri" emredildi.

istanbul kadısına gönderilen bir hükümle de kentin her tarafında yaygınlık gösteren fuhuşun önlenmesi istendi. Bunun için her mahallenin imam ve müezzininin halkı toplayıp sıkı soruşturma yapmaları, kendi semtlerindeki fahişeleri yakalatıp hapsetmeleri, bu emre uymayan imam ve müezzinlerin en ağır biçimde cezalandırılacakları bildirildi. Buna karşılık fahişeler, kendi dostlarıyla nikahlanarak takipten kurtulmaya çalışmaktaydılar.

1567'de saptanan bir diğer yolsuzluk,

kimilerinin Kâğıthane ve Kırkçeşme suyolları üzerine ev yapıp bağ ve bostan yeşerterek kente akıtılan suyu çalmaları ve kirletmeleriydi. Bunun için de suyolu nazırına, kadılara buyruklar gönderildi ve suyollarının çevresindeki evlerle bağlar kal-dırtıldı.

1567 Ramazan'ı boyunca vezirler, İstanbul'da yeniçerilere sıra ile "sımat-ı nimet" denen iftar ziyafetleri verdiler. Ramazan Bayramı'nda ise II. Selim, yine "kanun-ı kadîm üzere" bayram alayına çıktı. O günkü bayramlaşma töreninde "evlad-ı Tatar hanî"den, siyah basma kalpaklı iki han-zade de hazır bulundu. II. Selim, İstanbul tarihinin belki de en ilginç buyruğunu, Ramazan Bayramı'nın üçüne rastlayan günde, hava, "rûşen-diller gibi mücellâ ve musaffa" iken 13 Nisan 1567'de verdi. Sokollu Mehmed Paşa'ya gönderdiği tezkire-i hümayunda "Ecdad-ı izamım gaza ve ci-had etdiklerinde şehir halkına sürür ve sel-vet-i hatırlarıyçün donanma edüb şevk ve zevk ve ayş u nûş eylemeğe ruhsat vermek kanun-ı kadimdir. İstanbul halkına donanma içün nida etdüresin" diye buyurdu. Ve-zirazam, "Ulema-yı din buna kail olmaz, caiz görmezler, çok münkeret def olmuş-du" diyerek bu buyruğu önlemeye çalıştı ise de kâtip Feridun Beğ engel olup Sokollu'ya "Niçün hilafın tutarsız, mizac-ı âlem her zaman kabz üzere olmağa tahammül itmez, gâhi bast ister padişahların kalb-i şerifleri neye teveccüh eyler ise caiz ki hayr anda ola!" dedi. Ocak ağalarına sözde dine uymayan davranışlara izin vermemeleri uyarıldıktan sonra münadiler yer yer durumu ilan edip halkı eğlenmeye teşvik ettiler. İstanbul ve Galata, bir anda coşkuya boğuldu. Kent baştan başa "zîb ü zînet bulub her taraf donatılıb yeni gelin gibi süslendi. Gulgule ve zemzemeler feleklere ulaştı. Fertût-ı rüzgâr olanlar bile sûr u şegâb ve ayş u tarab ile yeni buluğa ermişlere" döndüler. Devrin ünlü şairi Hayalî Beğ N'ola mezmûm-ı cihan oldu ise bade yine/ Dem ola rehne kona hırka-i seccade yine! diyecek kadar ileri gitti.

Yaz başında haremini Edirne'ye göçür-ten II. Selim 23 Haziran 1567'de Edirne'ye gitti. Kaptan-ı Derya Piyale Paşa, istanbul muhafızlığı görevini üstlendi ve kendisine yeterince tuğralı beyaz kâğıt bırakıldı. İran Şahı I. Tahmasb'ın elçisi Şah Kulî Han, Üsküdar'dan İstanbul'u seyrederken "şa-şâa-i mülk-i dilistân" karşısında ne diyeceğini şaşırdı. Gökyüzünün altında dünya üzerinde buradan güzel bir kent bulunmadığını, İstanbul'un bütün ülkelerin "şahnişin"! sayılması gerektiğini söylemekten kendini alamadı. Cebecibaşı, cebeci bölüğünü, Cebehane-i Amire'deki giysi ve silahlarla donattıktan sonra Tersane kadırgaları ile Üsküdar'a gitti. Cebeciler ve Leventler elçiye türlü hünerler gösterdiler. Şah Kulî'nin maiyetindeki kızılbaşlar korkuya kapılıp "Yâ Ali Meded!" dediler, İstanbul'a geçerken de hepsini deniz tuttu. Bu kez, İstanbul iskelesinde yeniçeriler alay bağlayıp elçiyi Atmeydanı'nda Hançerli Sultan Sarayı'na götürdüler. İstanbul Muhafızı Piyale Paşa, mevsim çiçeklerinden ve mey-

velerinden hediyeler gönderdi. Ayrıca elçinin yanma yasakçılar katılıp İstanbul camileri gezdirildi. Daha sonra ziyafet verilip hi-lat giydirildi. Şah Kulî, Şubat 1568'de II. Se-lim'in katına çıkmak üzere Edirne'ye hareket etti.

İstanbul, tarihinin büyük yangınlarından birini bu sırada geçirdi. Halkın "ateş-i azîm", "ihrak-ı külli" dediği bu büyük yangında Yahudilerin kagir yapıları dahi yandı. Yetişenler ve yeniçeriler söndürmeye çalıştıkça ateş daha çok yayıldı. Yeniçeri Ağası Cafer Ağa hastaydı. Bu yüzden yeniçerilerin disiplini sağlanamadı ve bunlar, söndürmekten çok yağmada bulunmayı gözettiler.

Yangından sonra İstanbul'un imarı için çalışmalar başlatıldı. II. Selim'in buyruğu ile Bursa, Kastamonu, Amasya ve Merzifon'dan taş ustaları getirtildi. Bu arada, Ka-nuni'nin türbesi ile Topkapı Sarayı'nda da yeni bir köşk yaptırılmaya başlandı. Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin Yazıcıoğlu Çift-liği'nde bulduğu su kaynağı sandığa alınarak yol döşendi ve Turunçtuk Suyu'na katılarak kente verildi. İstanbul kadısına yazılan bir hükümle anayollar üzerine şahnişin, çardak ve dükkân yapımları yasaklandı. Kentin iaşe gereksinimi için de Rumeli'deki birçok yerin kadısına hükümler yazılıp İstanbul'a sevk edilmesi gereken koyunların kasımdan önce koyun eminine teslimi bildirildi. Ayrıca buraları için koyun narhı konulduğu gibi, kıvırcık koyun ve sağmal koyunların kesimi de yasaklandı.

İstanbul'a geliş gidişlerin daha sıkı denetime alınmasını öngören yeni emirler çıkarıldı. Buna göre iskelelere çıkan herkesin yoklanması, kefilinin saptanması, suçluların bir yakadan ötekine geçip kaçmalarının önlenmesi, Kumkapı, Çatladıkapı, Ahırkapı ve Dimitrikapı'ya yolcu çıkarılmasının yasaklanması gibi bir dizi önlem alındı. "Arap taifesinden olup kâr ve kisbe" güçleri yeter iken sokaklarda, mahalle aralarında dilenmeye çıkan, bununla da kalmayıp para ve yiyecek vermeyenlere küfürler savuran, hattâ esir pazarından cariye satın alarak sokak sokak dilendiren veya kimilerinin boynuna zincirler takıp borçlu olduğu için mahpustur diyerek kurtuluş akçesi toplayan dilencilerin toplatılıp kentten uzaklaştırılmaları da İstanbul kadısına yazıldı. Yine, kimi medrese kaçkınlarının ve sahtekârların da camilerde Kuran okuyup zorla cemaatten para almalarının da önüne geçilmesi istendi.

İstanbul ve Galata kadılarına gönderilen bir başka hükümle de İstanbul'da ve Galata'da bulunan meyhane ve kahvehanelerin kapatılması, buralarda ve başka yerlerde Tatar bozası satılmasının önüne geçilmesi, el konulan şaraplara tuz katılıp sirkeye dönüştürülmesi buyuruldu. Yine, kentteki Yahudilerle gayrimüslimler için kıyafet yasakları getirildi. "Yehud ve na-sarâ avret ve erlerinin saçaklı âlâ çuhalar giyip âlâ tülbendler alıp sipah ve sair taife gibi atlas ve kutnî kumaş kaftanlar, âlâ çakşırlar ile ve Müslümanların giydiği içi edik ve pabuç ve paşmak ile" dolaşmaları da yasaklandı.

Mayıs 1570'te üçüncü vezir Piyale Paşa donanmaya serdar atanarak Kaptan-ı Derya Ali Paşa ile hazırlıklara başladılar. Kısa zamanda 84 kadırga donatılıp Kıbrıs'ın fethi için İstanbul'dan hareket edildi. Bu münasebetle Beşiktaş ile Sarayburnu arasında 26 Nisan günü şenlik ve şadu-manlık yapıldı. 16 Mayıs 1570'te de Lala Mustafa Paşa Beşiktaş'ta Sinan Paşa Ca-mii'nde bayram namazı kılıp kurbanlar kestikten sonra "cümle merdan-ı harb u kıtal, âlât-ı ceng ü cidal ile 124 kıt'a donanma gemileri" hazırlayıp Kıbrıs'a hareket etti. Bu sırada Kator, Ulgun ve Bar kıyılarında da Vezir Ahmed Paşa'nın serdarlığında Venediklilere karşı savaşlar sürmekteydi.

Mayıs 1571'de ikinci vezir Pertev Paşa da "derya seferi" için Beşiktaş'tan hareket etti ve Kıbrıs'a destek kuvvetleri götürdü. Temmuz 1571'de Venedik'in İspanya ile anlaştığı ve Osmanlı donanmasının Kıbrıs'ı fethetmesinin intikamını almak üzere hazırlıkların başladığı haberleri geldi. Ekim 1571'de II. Selim, kış mevsimini geçirmek üzere yine Edirne'ye gitti. İnebahtı bozgununun haberi, padişahın ve devlet erkânının Edirne'ye ulaştıkları gün geldi ve büyük üzüntü uyandırdı. II. Selim, Pertev Pa-şa'yı vezirlikten uzaklaştırırken Uluç Ali Paşa'ya "Kılıç" sanını ve kaptan-ı deryalık görevini verdi. 42 parça kalyete, kadırga ve bastarda ile İstanbul'a dönen Kılıç Ali Paşa, Tersane-i Amire'ye gelip "iktam-ı tam ve ihtimam-ı mâlâ-kelam" ile yeni gemiler yaptırmaya koyuldu. Eskiden beri, donanmaya tekne yapan ocaklara da dör-der-beşer kadırga fazla yapılması için emirler yazıldı. Vezirlere de yine dörder-beşer kadırga yaptırmaları bildirildi. "Ağaç denizi" denen ormanlık mıntıkalara da çavuşlar gönderilip kereste sevkıyatına hız verildi. 120 gün içinde denize yeni 134 kadırga, bastarda, mavna indirildi. II. Selim, donanmayı görmek ve Akdeniz'e uğurlamak üzere Ocak 1572'de Edirne'den hareketle İstanbul'a geldi. Nisan ayında, Kılıç Ali Paşa, kapı halkı, yeniçeri ve diğer derya erleri ile dolu donanmayı Beşiktaş İskele-si'nden "lenger aldırıp" Sarayburnu önüne getirdi. Düzenlenen törenlerden sonra Akdeniz'e açıldı.

Tüm bu görkemli ve onur verici gelişmelere karşın, toplum yapısında giderek artan bir bozulma gözlenmekteydi. Selânikî'nin yorum ve eleştirilerine göre denize açılan donanmadaki askerlerde eski cesaret ve yiğitlikten eser yoktu. Kentleri yöneten ve davalara bakan kadılar adaletten sapmış, her davayı aldıkları rüşvete göre sonuçlandırmaktaydılar. Durum bu olunca, yeteneksizler, ahlaksızlar her istediklerini kolayca elde edebiliyorlardı. Dürüst ve ehliyetli kişiler ise gerilere itilmiş bulunmaktaydı. Ulemanın bozulması ve yetkinliğini yitirmesi ise başlıbaşına bir sorundu. Yine, İstanbul kadısına yazılan bir hükümden anlaşıldığına göre, kentteki çamaşırcı kadınlar, dükkân dükkân gezip, bekâr odalarına gidip her türlü ahlaksızlığa aracılık etmekteydiler.

Saltanatının ilk yıllarındaki bu olumsuz

gelişmelerden üzüntü duyan II. Selim, musahibi Celal Bey'in tavsiyesi üzerine, Sokollu'ya bir tezkire gönderip, Nakibü-leşraf Seyyid Muhterem Efendi ile Sultan Bayezid Köşkü'nde hasbıhal etmek istediğini bildirdi. Köşkteki mülakatta, nakibü-leşrafı karşısına oturtan padişah, din konularını, kendini üzen olayları anlattı ve teselli aradı.

1572'de, Hıristiyanların, limana gelen şarap yüklü teknelerden tulumlarla içki taşımaları, içki tulumları ile şehir içinde ve Müslümanların arasında dolaşmaları yasaklandı. Buna karşılık, İstanbul'a içki sokulması yasağının vergi kaybına neden olduğu anlaşıldığından, öşür ödenmek koşulu ile ruhsat alan kişilerin, gayrimüslimler için şarap ve içki getirmelerine fetva uyarınca izin verildi. Diğer yandan Galata'da, Müslümanların oturdukları mahallelerde Hıristiyanların meyhane açmaları ise yasaklandı. 1572'de, İstanbul'a getirilen taze meyve için de bir nizam konmaya çalışıldı. İstanbul kadısına ve muhtesibe gönderilen hükümlerle, eskiden beri Karamürsel teknesiyle kente getirilen meyvelerin meyve iskelesine boşaltılıp buradan mavnalarla dağıtılırken daha sonra küçük teknelerle perakende meyve taşımacılığının başladığı, Yemiş İskelesi'ne boşaltılan meyvelerin, ham veya olgun olduğu kontrol edilmeden gizlice satıcılara devredildiği vurgulanıp önceki nizamın yeniden tesisi istendi. Kentteki bir başka sorun, at sakalarının hayrat çeşmelere, mahallelilerin "avret ve oğlanlarını" yaklaştırmamaları ile halkın yeni takılan burma muslukları söküp atmalarından kaynaklanmaktaydı. İstanbul kadısına ve suyolu nazırına çıkarılan hükümlerle at sakalarının Kırkçeşme, Ayasofya, Atmeydam ve Kuyumcular Kârhanesi çeşmeleri dışında hiçbir çeşmeden su almamaları, hamamcıların, mahalle halklarının geceleri uydurma anahtarlarla suyolu kapaklarım açmalarının önlenmesi, durumu uygun çeşmelere burma lüleler takılması emredildi. Mimarbaşı Sinan'a yazılan bir hükümle de Rumeli'den gelen ve bina, neccâriye işlerinden anlamayan fakat ellerine birer arşın alıp mimarım diye gezen kimselerin ev ve dükkân yapmalarının engellenmesi istendi. Çünkü bunların yaptığı evlerin ocak ve bacaları yangın çıkmasına neden olmaktaydı. Kentteki Yahudi sarrafların çoğu da halk arasında kızıl akçe, kırkık akçe denen, ayarı düşük veya kenarları kırkılmış gümüş paralan piyasaya sürerek alışveriş düzenini bozmaktaydılar. Bunlar için de İstanbul kadısına hükümler yazıldı. Şahî sikkenin sürümden toplanıp yerine II. Selim'in adını taşıyan "selimî" sikkelerin kesilmesine de bu sırada başlandı. Kentte sık sık çıkan yangınların önlenmesi için, her evde, çatıya çıkılabilecek boyda birer merdiven bulundurulması, ayrıca yangın çıktığında kimsenin kaçmayarak söndürmek için çaba göstermesi konusunda da ilgililere emirler çıkarıldı.

1573 kışında İstanbul yine şiddetli soğuklar, zahire gemilerinin çalışmaması nedeniyle kıtlık yaşadı. Kentteki fırıncılar,

bir-iki gün kar yağdığında veya fırtına olduğunda narh istemeyi âdet edindikleri gibi zahireciler de kış koşulları ağırlaşınca buğday satmayarak karaborsacılık yapmaktaydılar. O yıl İstanbul kadısına yazılan bir hükümle de kendilerini cerrah, tabip tanıtan, halka öldürücü zehirleri, şerbetleri ilaç diye satan, hekimbaşıdan ruhsat almadan tabip dükkânı açan ne kadar sahte hekim varsa yakalanıp cezalandırmaları istendi. Kapalıçarşı ile çevresinde, Mahmutpaşa, Mutatlar, Ayasofya çarşılarında bozulan eski kaldırımların yenilenmesi, ilgili vakıfların da bu çalışmalara katılmaları; camilere yakın veya bitişik evler yapılmaması, yapılanların yıktırılıp ibadethanelerin çevresinin açılması, özellikle Zeyrek ve Eski İmaret camilerinin çevresindeki iki-üç katlı muhdes binaların kaldırılması konularında da İstanbul kadısına, evkaf mütevellilerine ve Mimarbaşı Sinan'a emirler verildi. Eyüp kadısına yazılan bir hükümle de buradaki medreseye ve mektebe yakın dükkânlarla ekmekçi fırınlarının ve bostanların çoğunun keferelerin elinde olduğu, buralarda "fısk ü fücur edip kaval çalıp devs depip" mahallenin huzurunu kaçırdıkları, ezanın duyulmasını engelledikleri, kaymakçı dükkânlarının bazılarına ise kadınların kaymak yemek bahanesiyle girip namahremlerle oturdukları hatırlatılarak şeriata aykırı iş ve davranışların önlenmesi istenmişti.

Nisan 1574'te Topkapı Sarayı'nda Mat-bah-ı Amire'de "kebab çevirilür iken" ateşte tutuşan yağdan bacadaki kurumlar alev aldı ve yangın çıktı. Mutfakların karşısındaki aşçı ve hizmetçi odaları, kilâr ve helvahane tamamen yandı. Aradaki yüksek duvardan dolayı yangın saraya sirayet etmedi. Saraya koşan vezirler şaşkınlık içinde kaldılar. O sırada Beykoz Bahçesi'nde olan II. Selim saraya döndü ve olaydan çok üzüldü. "Bunun gibi bir yangın da büyükbabam Selim Han zamanında Edirne Sarayı'nda olmuş ve kendisi çok yaşamamıştı" diyerek olayı, kendi ölümünün yakın olduğuna yordu. Bu yangında "kilâr-ı Amire'de ve helvahanede, selatin-i mâziyeden intikal eyleyen enva-ı tahaf-ı mergube fağ-furî ve zarf ve âlât ve esbab ki nazır ü adî-li bulunmak muhal ve mümteni olanlar bil-külliye heba" oldu. Sarayın yiyecek stokları da yangından zarar gördü.

Birkaç gün sonra kaptan-ı derya, yeniçeri ağası, İstanbul ağası ve Mimar Sinan yangın yerine gelip yeni yapılacak mutfakların yerini ve büyüklüğünü belirlediler. Mimar Sinan Ağa, "uslûb-ı ahar üzre resm ü binasını tarh eyleyüb" yangın yerini temizletti. Divan-ı Âli Meydanı'ndan 2,5 zira daha yer alınarak öncekinden geniş ve uzun yeni Matbah-ı Âmire'nin yapımına başlandı.

17 Mayıs 1574'te yemen fatihi Vezir Sinan Paşa donanma serdarı atandı ve Kılıç Ali Paşa ile II. Selim'in huzurunda hilat giydikten sonra alay gösterip şenlik ve şad-manlık topları atarak denize açıldılar. Ekim 1574'te ise Sinan Paşa'dan Tunus'un fethi müjdesi geldi.

II. Selim, içkiden kaynaklanan rahatsız-




Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   860   861   862   863   864   865   866   867   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin