Sinan'ın İstanbul'daki Yapıları Biyografileri içinde en düzenli ve güvenilir olan Tezkiretü'l-Bünyaridz verilen listeye göre Sinan istanbul'da ve bugün İstanbul'a bağlı olan kazalarda 85 cami, 43 medrese, 29 hamam, 22 saray, 19 türbe, 6 kervansaray (han), 6 darülkurra, 5 su-kemeri, 3 darülhadis, 3 ambar, 2 darüşşi-fa, 2 köprü, 2 mahzen, l tıp medresesi, l imaret, l su toplama havuzu, l saray mutfağı yapmıştır. Onardığı saray ve camiler de vardır. Tezkiretü'l-Bünyan istanbul'da 276 yapısı, Tezkiretü'l-Ebniyeise 294 yapısı olduğunu yazar. En çok yapı sayısı veren Tubfetü'l-Mimarindir. Burada L Selim için yapılan yapılar, Nişancı Mehmed Paşa Camii ve Türbesi ve daha başka yapılar da ona atfedilmiştir. Tezkiretü 'l-Bün-yan'da. adı geçen az ya da çok yapıldığı dönem özelliklerini taşıyan Sinan yapılarından 35 cami, 23 türbe, 22 medrese, 15 hamam, 6 kervansaray, 3 köprü, 5 kemer, 4 darülkurra, 4 mektep, 4 imaret, 3 darüş-şifa, 2 tekke, l darülhadis, l dar'üt-tıb, l saray, l köşk, l mahzen ve Topkapı Sarayı mutfakları kalmıştır. Böylece kaynaklarda yazılı 276 yapıdan 131'i tümüyle ya da bazı özellikleriyle Sinan'ın İstanbul'a bıraktığı mimari mirası oluşturmaktadır.
Sinan'ın Üslubu
Sinan'ın kubbeli yapı tasarımında amaç kubbe biçimi değil, kubbeli strüktürün bi-çimlenmesiydi. Bu amaca uygun tasarım, mimarlık tarihinde hiçbir üslupta, onda olduğu kadar gelişmemiştir. Çapraz tonoz (croisee d'ogive) gotik mimari için ne ise, kubbe de Sinan üslubu ve tabii Osmanlı üslubu için odur. Fakat burada bir de zaman boyutu sorunu var. Çapraz tonozlu strüktürel gelişme birkaç yüz yıllık bir çağ içinde dallanıp budaklanmıştır. Sinan ise kubbeli strüktürün bütün bir açılımını bir ömre sığdırmıştır. Büyüklüğü de buradadır. Sinan'ın sanatı ile çağının potansiyeli arasında büyük bir paralellik olduğu açıktır. Ne var ki Sinan'ın sanatı bir Osmanlı kültürü yaratımı olsa da, ondaki rasyonalizm, Osmanlı kültürünün her alanında yoktur. Ya da varlığı, bilgi ve araştırmaların bugünkü aşamasında henüz yeterince ortaya konmuş değildir. Osmanlı kültür tarihinde (ki sanat dışında edebiyat ve tarihle sınırlıdır) fiziksel çevre ve artifakt üretimi ile yazın arasındaki bir ilişki henüz ortaya konmuş değildir. Başka bir deyişle görsel boyut yeterli yoğunlukta değildir. Çağından kalan estetik içerikli, sanat ve mimariye ilişkin bir tutumu, tavrı açıklayan bir yazılı veri de bulamıyoruz. 16. yy düşün yaşamı ile Sinan sanatı arasında bir ilişki saptamakta da zorlanıyoruz. O nedenle Sinan'ın mimarisini salt betimlemeci bir tutumla, büyüklük, gösteriş boyutlarıyla sunabiliyoruz.
Sinan'ın sentezini Hassa Mimarları Ocağı "routine"i içinde ortaya çıkmış yapılarda değil, Mağlova Kemeri, Mihrimah Sultan Camii, Kadırga'daki Sokollu, Şehzade ya da Edirne'deki Selimiye gibi camilerde buluyoruz. Ustalığı ve sanatsal iradesi, sultanların, vezirlerin isteklerini aşıyor. Stupa-lardan, büyük kubbeli mezarlara, Pante-on'dan Ayasofya'ya, Asya bozkırlarından Akdeniz'e uzanan bir perspektif içinde, kendi özgün yorumunu dile getiriyor. Bunu yaparken Osmanlı kültürünün altyapısını aydınlatıyor. Göçerden ve İslamdan gelen, Roma ve Bizans'la buluşan yeni bir Akdeniz rasyoneli sergiliyor. Sinan Rönesans'ın bütün mekân deneyimlerini kendi yaşamına sığdıracak güçte bir yaratıcı ve yenileyiciydi. Değişim, arayış ve buluş onun sanatının öğretişidir.
Dostları ilə paylaş: |