Mimarların Yetişmesi
Osmanlı döneminin mimarisini sadece büyük anıtları ya da sadece büyük mimarların yapıtlarıyla yetinerek anlamak mümkün değildir. Ne var ki tarihe geçen ve hakkında en çok bilgimiz olan yapı alanı, sultan ve devlet için yapılan, devlet eliyle yapıldığı için, toplumun bütün ekonomik gücünü yatırdığı, en önemli sanatçıları kullandığı ve örnekleri bugüne kadar yaşayan, bir bakıma resmi sektördür. Halk mimarisinin, olanak, teknik ve üslup olarak daha üzerinde olan bu sektör yapıtlarını tümüyle devletin kontrolünde ve İslam dünyasında başka eşi olmayan, bir resmi mimarlık ocağı kanalıyla üretmiştir. Hassa Mimarları Ocağı(->) denen bu mimarlık örgütü imparatorluğun her tarafında sultan ya da kamu için yaptırılan inşaatların gerçekleştirilmesinden sorumluydu. Doğrudan saraya bağlı olan hassa mimarlarının çalıştığı bu örgütün İstanbul'un fethinden sonra kurulmuş olması olasıdır. İstanbul'daki bütün inşaat işleri, konutların izinleri, inşaat malzemesi kontrolü bu ocakta yetişen mimarlar tarafından yapılmıştır. Sinan da 50 yıl bu ocağın başında, bir bakıma bayındırlık bakanı düzeyinde, fakat temelde bir mühendis ve sanatçı olarak hizmet görmüştür. Askeri sınıfın bir bölümü olan Hassa Mimarları Ocağı kadroları, yapı alanında bilgi ve yeteneği olan devşirmelerin mimar ocağında ye-tiştirilmesiyle oluşuyordu.
Bu ocaktan yetişenler içinde Sultan Ah-med Külliyesi(-0 mimarı Sedefkâr Meh-med Ağa'nın(->) yaşamı hassa mimarlarının eğitimi ve nitelikleri hakkında öğreticidir. Mehmed Ağa acemioğlanlık dönemini geçirdikten sonra, önce I. Süleyman'ın (Kanuni) türbesinde bahçe bekçisi olarak işe başlayıp sonradan hasbahçeye geçmiştir. Bu arada sedefkâr çıraklığı yapmış olmalıdır. Sedef kakma gözde bir sanattır ve çok iyi bir geometri bilgisi gerektirir. Mehmed Ağa'nın bir geometri kitabı yazdığını,
Cafer Çelebi anlatmaktadır. Sedefkârlar Mimar Ocağı'na bağlıdır. Mehmed Ağa, Sinan'ın yanında ve himayesinde çalışır. Hattâ Manisa'daki Muradiye Camii'nde hassa nakkaşı olarak kubbe bezemeleri yaptığı da sanılmaktadır. Sonra padişaha eşsiz bir sedefkâri rahle yaptığı için der-gâh-i âli bevvabı (saray kapıcısı) unvanı alır. Saray hizmetinde olduğu sırada Suriye ve Gürcistan'ı ve özel bir görevle Avru-pa'daki bütün imparatorluk sınırlarını ve kentlerini görmüştür. Sonra suçluları mahkemeye getirmekle görevli "muhzırbaşı" unvanını alır. Bunun gerçek bir işe tekabül edip etmediğini bilemiyoruz. Fakat Hüs-rev Paşa'nın adamı olarak Diyarbekir ve Şam müsellimi, yani paşa yerine idareci olmuştur. Fakat bir yandan da sedefkârlığa devam etmektedir. Dalgıç Ahmed Ağa(->) mimarbaşı olduğu zaman, Mehmed Ağa Hassa Mimarları Ocağı'nda ikinci adam olan su nazırı atanır. 1606'da mimarbaşı tayin edilir. Devletin en büyük anıtlarının mimarları, aynı zamanda bayındırlık işlerinin tümünden sorumlu devlet adamlarıdır. Yetişmeleri gereği, idarecilik yapar ve savaşlara da katılırlar. Bir yandan da sedef -kârlık, marangozluk, nakkaşlık yapabilirler. Burada devletin büyük idari görevleriyle sanat ve mimariyi birleştiren, bugün için anlaşılması zor ve dünyada eşi olmayan bir sistem söz konusudur.
Dostları ilə paylaş: |