Oktay Rifat
Ara Güler
Çağdaş Türk şiirinin büyük bir yenilikçisi olan Oktay Rifat, başlangıçta, taşlamacı bir duyarlılık içinde aşk ve toplumsal endişeli sevgi şiirleri kaleme getirmiş, masal anlatımlarından, tekerlemelerden, İstanbul deyim ve söyleyişlerinden yararlanmıştır. Perçemli Sokak'la birlikte şair, anlam kavramına yüzde yüz bağlı kalmayan bir şiire yöneldi. Bu yüzden de Aşağı Yukarı ve özellikle Karga ile Tilki'de yer almış, İstanbul kalabalığının sınıfsal tezatlarına yönelik, hepsi usta işi, toplumsal şiirlerinden uzak durdu. Ne var ki Şiirler ve Yeni Şiirler'de Oktay Rifat yeniden somut anlamlarla yüklü verimlere dönmüş, İstanbul'dan da tekrar söz açmıştır. Adı doğrudan doğruya pek anılmayan İstanbul, bu verimlerde, bitki örtüsü, kahveleri, denizi, mevsimleri, eski sokakları, fesleğen gibi geleneksel yeşillikleriyle yaşatılmış; Yeni Şiitier'deki unutulmaz "O Semt-ler"de olduğunca, artık yitip giden, 19. yy'dan devralınmış dünyasıyla yeni bir zamana yadigâr bırakılmıştır: Başka insanlardı sanki, başka yüzler!/ Sıkma başlı ve sadakor yeldirmeli / Taze dullar, dal gibi kızlar, oğlanlar / Kimlerdi? N'oldular? Yoksa öldüler mi? Bazen zaman daha da gerilere döner, bu geçmiş zamanlar şimdiyle aynı çizgide duyumsanır: Avcıydın, eski taşlara sinmiş günleri, / Tavşan yakalar gibi, çeker çıkarırdın/Kulağından. Bizans surlan doruğundan /Bir Osmanlı vakti düşerdi ellerine. Fakat ömrün zamanı hem şaire, hem de İstanbul'a bir uzaklık, durgunluk getirmiştir. Şehrin o cumbalı, şahnişinli kenar semtleri, deniz kokan yollan yittikçe, bireyin yaratma arzusu da usul usul silinmektedir: Şiirler üstü mü aklına! N'oldu sana!/Boşaldın, susuz değirmene döndün şimdi! (Yeni Şiirler, "Nara Benzerdin").
Şehre göç etmiş taşra kalabalığı, Oktay Rifat'ta, çaresiz yaşamlarıyla bir keder konusu olur; kırsal kesimden gelmiş kişilerin
trajik konumlarını bir aydının gözlemiyle saptar şair. Çobanıl Şürler'deki "Bulanık Bir Suda" şiirinde olduğunca, kimileyin geçmiş zaman insanları, bu tuhaf, hemen herkesin yalnız kaldığı kentte özlenir. Nihayet İstanbul, "Bir Kartpostalın Arkasına Yazılmak için" (Dilsiz ve Çıplak) artık si-luetleşmektedir: ve İstanbul uzaktan / Ayasofya Süleymaniye Topkapı / bize bakıyordu Üsküdar'a ve bana.
İstanbul'un tarihi dokusu, şaire, ayrıca Yeni Şiirler'de yer almış bir dizi şiir için esin kaynağı olmuştur. Bu şiirlerinde Oktay Rifat, eşsiz bir yalınlıkla Fatih'ten, Cem Sultan'dan, Hürrem Sultan ve Kanuni'den, "1509 depremi"nden izdüşümler dile getirmiştir. Burada Bizans'ın ve Osmanlı'nın dünyası iç içe geçmiş; şairi, bir kültür birikiminde birleşik perspektiflere yöneltmiş gibidir.
Kadınlar Arasında oyunu Paşalima-nı'ndabir evde, II. Abdülhamid devri paşalarından Fettah Paşa ailesinin, Cumhuriyet dönemindeki, sonu her şeye rağmen iyimserlikle noktalanan, acıklı gülünç, alabildiğine etkileyici varoluş mücadelesidir. Oktay Rifat, Birtakım İnsanlar'da. ise "Boğaz iskelelerinden biri"nde, yalılarla, geçkin İstanbul insanlarıyla, göçmüş hayat hikayeleriyle kuşanmış bir ortamı canlandırmıştır. Zabit Fatma'nın Kuzusu'nâz ceberut bir annenin yetiştirdiği, hanım evladı bir İstanbul çocuğu, derinlemesine ruhçözümlemelerle yaşatılmıştır. "Gecekondu mahallesi köyden ileri ama kentten geri bir topluluktur" düşüncesi üzerine kurulu Çil Horoz, İstanbul'daki gecekondulaşmayı enine boyuna tarayabilmiş, sayılı eserlerden biridir.
Oktay Rifat, siyasal bir söylemle kaleme getirdiği Bir Kadının Penceresinden romanında ise, İstanbul'u kargaşa ve terör ortamında, uçsuz bucaksız bir karanlığa sürüklenirken, bireysel ve toplumsal yaşamalar açısından saptamış, çağdaş bir İstanbul töre romanı yazmıştır. Sokaklar, evle-
Dostları ilə paylaş: |