RODOSÎZADE FETHİ AHMED PAŞA CAMİİ
bak. AHMED AĞA CAMİİ
ROKOKO
Türkiye'de 18. yy'da ve 19. yy'm başında sanata, bezemesel niteliği ağır basan ve sanat tarihimizde barok, bazen de rokoko adı verilen bir üslup egemen olmuştur (bak. barok mimari). Avrupa'da Rönesans'ı izleyen italyan ve Alman barok üsluplarını hiçbir zaman benimsemeyerek, bir tür klasisizmde direnen Fransız kültür alanında, 17. yy'm sonunda gelişmeye başlayan ve özellikle XV. Louis döneminde gerçek ifadesine kavuşan bezeme üslubu, Fransız kültüründe barok yorumu olarak kabul edilebilir. En büyük gelişme dönemi XV. Louis'in saltanatına rastladığı için onun adıyla da anılan bu üslubun, Osmanlı Devleti'nin Fransa'ya ilk kez bir sürekli elçi gönderdiği ve özellikle Pasarofça Ant-laşması'ndan sonra Avrupa'dan bir şeyler almak gerektiğinin düşünüldüğü dönemde Türkiye'ye girişi, Fransa'dan gelen hediyeler ve çağrılan teknisyenlerle başlamıştır. Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi'nin ünlü mektuplarından sonra Fransız saray ortamının Kâğıthane çevresine taşındığını
James
Robertson'un
objektifinden
Sultanahmet
Meydanı.
Engin Özendes
koleksiyonu
anlatan o dönemin betimlemeleri, Türkiye'ye rokoko bezemesinin girdiği yıllara aittir. Fakat bu üslubun halkın günlük yaşamına karışması I. Mahmud dönemine (1730-1754) rastlar.
Türk sanat tarihi yazımında barok, genel olarak bütün mimariyi, rokoko ise bezemeyi tanımlamak için kullanılan ve birbirine karıştırılan sözcüklerdir. Türkiye'de Avrupa baroğu paralelinde değerlendirilebilecek tek 18. yy yapısı Numosınaniye Külliyesi'dir(->). Temelde Avrupa baroğu çok zengin bir bezeme tutkusunu içerse de, değişik bir mekân ve hacim anlayışıyla klasik tavırların dengesini bozan, abartmayı bir üslup ilkesi olarak kabullenmiş, duygusal tutumu ağır basan, dengeyi tümel bir mekân vizyonunda arayan bir üsluptur. Osmanlı sanatı, bir ölçüde Nuru-osmaniye Külliyesi dışında, böyle bir tutumu hiçbir zaman benimsememiştir. Buna karşın, İstanbul'da, I. Mahrnud'un Lale Devri'ni izleyen saltanatında, geleneksel bezeme üslubunu bir daha kullanmamak üzere tümüyle terk ederek Fransız rokokosunu ve onun en süslü aşaması olan "rocaille"ın motiflerini Türk yapılarını süslemek için kullanan bir rokoko dönemi vardır. Saray kökenli bu yeni üslubun İstanbul'da en önemli örnekleri, kent mimarisinin 18. yy'dan sonra en ilginç gösterisine dönüşen çeşmelerin tasarımında ve bezemesinde izlenmektedir. Kuşkusuz Avrupa'yla sıkı bir ilişki ve alışveriş içinde olan Osmanlı başkentinde barok motiflerin ve tavırların yer almaması olanaksızdır. Kaldı ki barok ve rokoko, Avrupa sanatında birbirlerine eklenen üsluplardır. Türkiye'de de daha çok bezemesel olduğu ve motif hazinesini Fransız rokokosundan aldığı için rokoko diyeceğimiz üslup, eğrisel biçimlerin yeğlenmesi, silme takımlarının, nişlerin, ikili, üçlü sütun sistemlerinin, büyük içbükey profillerin saçak kornişlerine egemen olması gibi baroğa özgü biçimsel özellikleri de sergiler.
istanbul'da rokoko bezeme üslubunun gelişmesi en iyi çeşme aynalarında izlenir. 18. yy bu açıdan, suyun sergilendiği yüzyıl olarak tanımlanabilir. Gerçi Osmanlı
Dostları ilə paylaş: |