Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə626/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   622   623   624   625   626   627   628   629   ...   980
RUMLAR

362


363

RUMLAR

yapılıp, imparator birleşmeyi bir kez daha ve yeniden onaylarken, halk ve kimi din adamları aynı anda Pantokrator Ma-nastırı'nda kendi mezheplerinden yana ayin yapıyorlardı. Her şeyin bittiğinin belli olduğu 28 Mayıs 1453 gecesi imparator ile halkın bir arada Ayasofya'da yaptıkları son ayin ise Ortodoks geleneğine göre yapıldı.



Anadolu'nun Türkleşmesi Anadolu'da en son Rum odaklarının da Türk-İslam yönetimi altında yaşamaları artık kaçınılmaz olmuştu. Rumlar bu Türk-İs-lam-Osmanlı döneme sonraları Turkokra-tia (Türk yönetimi) demişler ve böyle bir "egemenliğin" bilincini taşımışlardır. Rum dünyasının Türk yönetimi altına girmesi Konstantinopolis'in alınmasından çok önce, 11. yy'da Türklerin Anadolu'ya girmesiyle başlamıştı. Rumların tarihi 11. yy'dan sonra doğrudan ve hemen hemen kesintisiz bir biçimde Türklerle ilişkilidir.

Başka kavimlerin zoru ve daha elverişli geçim yolları edinme istemi gibi nedenlerle Batı'ya kayan Türk boylarının Anadolu'ya yönelmeleri 11. yy'da başladı. Bu akınların ideolojik gerekçesi cihattı, iki farklı toplum karşı karşıya gelmişti: Yerleşik Hıristiyan toplum ve göçebe ya da yarı yerleşik bir toplum olan Müslüman Türkler.

Akınlara karşı ancak kentler bir dereceye kadar tutunabiliyordu, ama surlarla çevrili olmayan yöreler talana karşı koyamıyordu. Güçsüzleşen ve yoksullaşan Bizans devletinin ordusu başarısız bir direnç sergiliyordu. Ağır vergiler altında ezilen Rumlar Türklerin ilerlemesine karşı çıkmıyordu. Bizans topraklarına feodal yöneticiler olarak gelip tutunamayan Latinler-den farklı bir biçimde, kalıcı olarak ve Ba-tı'nın feodalizminden farklı bir yapı ve anlayış sergileyerek gelen Türkler Anadolu'ya yerleşmiş oldu.

1373'ten sonra Bizans artık Osmanlıların vasalı durumundaydı; hareket özgürlüğünü bütünüyle yitirmişti. Osmanlılar Konstantinopolis'teki taht kavgalarında söz ve karar sahibiydiler. Konstantinopolis'in Rum halkı kentin karanlık geleceğini herhalde sezmişti; kent sonunda ya Latinlerin ya da Osmanlıların eline geçecekti. Venedik ve Cenova'nın yönetimindeki eski Bizans topraklarında yaşayan Rumlarla, Anadolu'da Türklerin egemenliği altında yaşayan Rumların ekonomik ve dinsel özgürlükler açısından kıyaslanmaları İstanbul Rumlarınca da yapılıyor, tercih terazisi çoklukla Türklerden yana ağır basıyordu. Türk yönetimi altında yaşayan Rumlar ikinci sınıf halk muamelesi görüyorlardı, kâfir sayılıyor, cizye ödüyorlardı, çocuklarını devşirme usulü yüzünden kaybedebiliyorlardı; ama gene de koşullar göreceli olarak daha iyiydi. Türk egemenliğine giren yerlerde Bizans yasaları bütünüyle yürürlükten kalkmamıştı, din ve ticaret alanı daha serbestti, köylünün vergileri ve angaryaları Latinlerin egemenliğindeki yörelere göre daha hafifti. İmparatordan sonra en önemli kimse olan

Lukas Notaras'ın(-0 ünlü "Latin başlığını görmektense kentin içinde Türk'ün sarığını görmek daha iyidir" sözü bu kıyaslamanın özetidir.

Yaklaşık 400 yıl içinde (1071-1453) Anadolu Rumlarının sayısında büyük bir düşüş oldu. Özellikle Anadolu Selçuklularının ortadan kalkmasından sonraki karışıklıklar, istikrarsızlık ve güvensizlik yıllarında nüfus azalması hızlı olmuştur. Ürün talanları ve köleleştirmeler bu dönemde sıklaşmış ve büyük yerel cemaatler erimiştir.

Anadolu Selçuklularının ve sonraları Osmanlıların Anadolu'ya egemen olmalarıyla, Anadolu'da yaşayan Rumlar politik ve kültürel merkezleri olan Konstantinopolis'in, Rum yönetici "aristokrasisi"nin, Ortodoks kilisesinin ve genel olarak Bizans'ın ekonomik etkilerinden ve etkinliklerinden yoksun kalmışlardı. Kilise bir yanda topraklarının ve gelirlerinin büyük bir bölümünü kaybetmiş, devletin lojistik desteğinden yoksun kalmış ve ayrıca daha önceleri Bizans bürokrasinin üstlendiği kimi devlet görevlerini de -yargı, cemaatin vergilerini toplamak gibi- üstlenmek zorunda kalmıştı.

Artık Hıristiyanlık yenik düşenlerin dini olmuştu. Rumlar, ikinci sınıf halk olarak görüldü. Ortodokslar kimi ek vergiler verirdi, bu cemaate pek anlamı olmayan ve yalnız düşük statülerini vurgulamaya yönelik kimi ilkeler -giyimde zorunlu renkler gibi- uygulanırdı, adalet önünde Müslümanlarla eşit konumda değillerdi, arada devşirme yöntemi ile çocuklarından oluyorlardı. Bu ikinci sınıf cemaat statüsü, Rumların kendi (dinlerinden ve soyundan olan) devletlerini yitirmelerinin kaçınılmaz sonucuydu. Bu koşullar altında halkın büyük bir bölümü genellikle "serbest iradeleriyle" dinlerini değiştirip Müslüman oldu. Birkaç yüzyıl içinde "Diyar-ı Rum", Türklerin yeni yurduna dönüştü.




Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   622   623   624   625   626   627   628   629   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin