Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə869/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   865   866   867   868   869   870   871   872   ...   980
SEIİMm

508

509

SEUMIH

III. Selim Topkapı Sarayı'nda Bâbüssaade önünde bayram merasiminde.

N. Anafarta, Padişah Portreleri, ist., 1966

Hanlısından sonra Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem Yusuf Ziya Paşa, 15 Mayıs 1799'da Üsküdar'dan Mısır'a hareket etti. III. Se-lim'den büyük destek ve saygı gören Şeyh Galib'in bu yıl ölmesi, İstanbul'da derin üzüntü yarattı.

1801'e değin süren Mısır savaşlarının sonuçlanması ve Mısır'ın işgalden kurtarılması, Cezâyir-i Seb'a'nm (Yedi Adalar) ve Arnavutluk kıyısındaki dört kentin yeniden Osmanlı egemenliğine geçmesi, III. Selim aleyhindeki propagandaları susturdu. Fakat bu kez de Batı tarzı askeri eğitimin gündeme gelişiyle tutucu çevreler ve yeniçeriler tepki gösterdiler. 1802 ve 1803' te Divan-ı Hümayun'dan çıkan iki ayrı hükümle, daha önce Fransa'nın himayesine bırakılmış olan, Galata'daki Saint Antonio ve Saint Pierre kiliseleri, Latin topluluğuna iade edildi.

4 Kasım 1805'te istanbul, benzeri görülmedik bir lodos fırtınası yaşadı. Limandaki tüm gemiler, Bahçekapı ile Yalı Köşkü arasında birbirine çarparak battı veya parçalandı. Ertesi 5 Kasım günü de deprem oldu ve halk, bu iki afetin, bir uğursuzluk belirtisi olduğunu, büyüklerden birisinin ölmesi gerektiğini, yeniçeriler ise uğursuzluk nedeninin Nizam-ı Cedid olduğunu konuşmaya başladılar. 1806'da askeri ıslahatın Rumeli'ye de yayılmak istenmesi ve İstanbul'dan çıkarılan Nizam-ı Cedid birliklerinin Edirne'ye hareketi, III. Selim için sonun başlangıcı oldu. Başkentteki muhalif odaklar, ulema, tüccar, sarraf, Fenerli ve yeniçeri zümreleri, 24 Nisan 1805'te "ahvalin encamından korkup" istifa eden Yusuf Ziya Paşa'nın yerine sadarete getirdikleri Hafız İsmail Paşa'nın da desteğini sağlayarak harekete geçtiler. Hafız İsmail Paşa'nın aracılığı ile Rumeli ayanlarına haber gönderip Nizam-ı Cedid girişimini en-

gellemelerim istediler. İstanbul'da ise, III. Selim'in tahttan indirileceği söylentisi yayıldı. Silivri'ye kadar giden Nizam-ı Cedid birlikleri, halkın direnişi üzerine İstanbul'a geri döndü. "Edirne Vak'ası" denen bu olaydan sonra III. Selim ve Nizam-ı Cedid aleyhtarlığı, düşmanlığa dönüştü. Kampanyaya öncülük edenler, üç hafta süreyle İstanbul camilerinde cuma hutbelerinde padişahın adını andırtmayacak derecede ileri gittiler. III. Selim, yapımı tamamlanan Üsküdar'daki Selimiye Camii'nin(->) açılışını ertelemek zorunda kaldığı gibi bir süre cuma selamlıklarına da çıkamadı. Kendisine ihanet ettiği, Rumeli ayanlarını isyana kışkırttığı apaçık ortada olan Sadrazam Hafız İsmail Paşa'yı idam ettirmekten çekinerek azletti ve İbrahim Hilmi Paşa'yı sadarete getirdi. Bu atama da yine, yenilik karşıtlarının dayatması ile olmuştu. Şey^ hülislamlığa getirilen Şerifzade Mehmed Ataullah Efendi ise ilim yoksulu bir yobazdı. Aralık 1806'da Sırpların ayaklanması, Belgrad'ın yitirilmesi, Rusya'ya savaş ilanı, İstanbul'daki siyasi ortamı büsbütün gerginleştirdi. Şubat 1807'de Vehhabîlerin Hicaz'ı istilası, Çanakkale Boğazı'ndan geçen bir İngiliz donanmasının İstanbul'a yönelmesi, korku ve telaş uyandırdı. Fransa Elçisi General Sebastiani'nin istanbul'daki nüfuzu daha da arttı. Bundan kaygılanan İngiltere, Sebastiani'nin başkentten uzaklaştırılması için nota verdi. İngiliz donanması da 19 Şubat 1807'de Yeşilköy açıklarında demirledi ve kentin bombardıman edileceği söylentisi herkesi korkuttu. Medrese öğrencileri, halk ve esnaf, İngiliz donanmasının tehditlerine tepki göstererek savunma örgütleri kurmaya başladılar. Birkaç gün içinde kent kıyıları boyunca 1.200 top yerleştirildi, uzak çevrelerden silahlı gönüllüler İstanbul'a geldi. İngiliz vis-ami-

rali John Dukworth'm oğlu Kınalıada'ya su almak için çıktığında tutsak edildi. İstanbul halkı silahlanmış olarak kayıklara dolup devriye gezmeye başladılar. Nihayet, kente dönük bir operasyon yapamayacağım anlayan donanma amirali l Mart 1807'de tabyalarla kıyılardaki halkın yuhalan arasında İstanbul'dan uzaklaştı ve İskenderiye'ye hareket etti. Bununla birlikte Çanakkale Boğazı'ndaki İngiliz ablukası kaldırılmadı. 12 Nisan 1807'de Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem İbrahim Hilmi Paşa Rusya seferi için ordu ile İstanbul'dan ayrıldı.

Bu kez, III. Selim'in en yakın çevresini oluşturan, Sır Kâtibi Ahmed Faiz Efendi^), Valide Kethüdası Yusuf Ağa, İbrahim Kethüda ile ilgili yolsuzluk iddiaları ortalığa yayıldı. Bunların edindikleri servetin kaynağı olarak Nizam-ı Cedid için toplanan paralardan söz edilmekteydi. Öte yandan en üst düzeyde, çoğu zaman padişahın başkanlığında yapılan toplantılarda konuşulanlar, ertesi gün, yalan yanlış halk arasına yayılmakta ve elçiliklere de ulaştırılmaktaydı. Güven bunalımı, dedikodu, yolsuzluk savları ve hayat pahalılığı giderek arttı. Nizam-ı Cedid önderleri ise tüm bu olumsuzluklara karşı sorumsuz bir tavır içinde "İstanbul zengin yeridir, buraya fukara yakışmaz?" demekteydiler. Olanlara sırt çeviren zengin bir zümre ise Avrupa'dan gelen yenilik ve moda akımlarına ayak uydurma çabasındaydı. Yobazlar ve cahil bir kesim de dinin elden gittiği yaygarası ile padişaha duyulan güvensizliği nefrete dönüştürmeye çalışmaktaydılar. Batıl inançlara bağlılık, eskiye oranla kentte daha çok yaygınlaştı. Yeniçeriler, Nizam-ı Cedid'i dinsizlikle eşdeğerde saymakta ve "Haşa, Moskof olurum, cedid askeri olmam!" demekteydiler. Bu gidiş, 25 Mayıs 1807'de Rumelikavağı'ndaki Boğaz yamaklarının başlattıkları Kabakçı Mustafa Ayaklanması(-0 ile sonuçlandı. Kentte günlerce süren bir terör yaşandı. Kaçama-yan Nizam-ı Cedidciler yakalanıp öldürüldü. Kimilerinin konakları yağmalandı. Et-meydanı'nda 10.000 dolayında ayaklanmacının toplandığını öğrenen III. Selim, sarayda ah vah diyerek vakit geçirdi ve önerilen tüm tedbirleri geri çevirdi.

29 Mayıs 1807 cuma günü sekbanbaşı huzuruna çıkıp selamlık alayı için hangi camiye gitmek istediğini sorduğunda "Ben ne selamlığa çıkarım, ne de benim tebaam vardır. İhtilal banadır" dedi. Şehzade Mustafa'ya haber gönderip "Tahta buyursun, uğurlu kademli olsun" dedikten sonra dairesine çekildi (bak. Mustafa IV).

Tahtı bırakışından, 28 Temmuz 1808'de öldürülüşüne değin, 14 ay süreyle Topkapı Sarayı haremindeki dairesinde münzevi yaşayan Selim'e, kadınları, cariyeleri eşlik ettiler. Ney çaldı, Kuran okudu. Yitirdiği tahtını yeniden elde etmek için hiçbir girişimde bulunmadı. Alemdar Mustafa Paşa'nın gelip sarayı kuşatmasından da haberi yoktu. Son bir çare olarak amcazadesi Selim'i ve kardeşi Şehzade Mahmud'u (II) öldürterek tahtını korumak isteyen IV. Mustafa'nın görevlendirdiği darüssaade ağası, Selim'in dairesine gitti. "Efendim, kul

gelmiş sizi istiyor" diyerek onu odasından çıkarmaya çalıştı. Bir süre direnen eski padişah, ağanın ısrarı üzerine daire kapısından çıktığında Gürcü kölelerden Başçu-hadar Abdülfettah ile Sırp asıllı Hazine Kethüdası Ebe Selim ve birkaç bostancı üstüne atıldılar. Hazine kethüdası bir tokat, Nezir Ağa bir hançer savurarak Selim'i yere yıktılar. Yeni gelenlerle sayıları 12'yi bulan katiller, aralarında cellat bulunmadığı için öldürme işini kolay beceremediler. Başağa ile Hacı Bağdatlı, boynuna kement geçirdiler. İmrahor, hayalarını, Nezir Ağa da boğazını sıktı. Aldığı, hançer, kılıç yaraları ile bir-iki saat can çekişen Selim'in cesedi bir ehrama konulup Arzodası'mn(->) önüne getirildi. Açılan Bâbüssaade'den içeri giren Alemdar Mustafa Paşa, tahta geçirecekken ölümüne neden olduğu eski padişahın cesediyle karşılaştı ve ağladı.

30 Mayıs 1808'de ulemanın, devlet erkânının katıldığı tabutu önünde dervişlerin mersiyeler okudukları, büyük bir cenaze alayı ile kaldırılan Selim, babası III. Mustafa'nın Laleli Külliyesi'ndeki(->) türbesine gömüldü. Öldürülmesinden sorumlu tutulan İmrahor Seyyid Mehmed Ağa'nın aynı gün Terziler Kârhanesi önünde boynu vuruldu. Kellesinin yanına padişah katili olduğuna ilişkin bir levha kondu. Nezir Ağa'nın, Başçuhadar Abdülfettah'm, Kızlarağası Mercan Ağa'nın, Hacı Ali Bağ-datlı'nın, Sır Kâtibi Arif Bey'in, Musahib Cafer ve Firuz ağaların, IV. Mustafa'nın cariyeleri olup Selim'in öldürülmesine yardım eden 10 harem kadınının idamları da izleyen günlerde II. Mahmud'un buyruğuyla gerçekleştirildi.

III. Selim, babası ve ataları gibi sık sık tebdil gezer, en çok da humbaracı kıyafetinde halk arasına girerdi. İstanbul'un asayişini, çarşı pazar düzenlerini gözlemlemek başlıca tutkusuydu. Tebdil dönüşlerinde sadrazama veya sadaret kaymakamına hatt-ı hümayunlar yazıp buyruklar verirdi. İstanbul yaşamı bakımından Selim'i en çok düşündüren olgu, "köylünün tarlasını, tüccarın mağazasını bırakıp" başkente göçmeleriydi. Bunu önlemek için hacegândan bir zabitin başkanlığında bir yoklama örgütü kurmuştu. Bunlar, imaret, medrese, tekke, zaviye vb yerleri sık sık denetleyerek kaçak gelenleri memleketlerine göndermekteydiler. Padişah, bu konuda sadrazamdan gelen bir yazıya karşılık, kentin baştan başa yeniden yoklanmasını, kaçıp dönenler varsa yakalanıp cezalandırılmalarını, kimsenin çiftini çubuğunu terk edip İstanbul'a gelmesine göz yumulmamasını, Anadolu'ya emirler yazılmasını bildirmişti. Kentin havasına yakıştıramadığı bir zümre ise dilencilerdi. Sadaret kaymakamına yazdığı emirlerde "Cumalarda, tebdillerde görüyorum. Miskinler dileniyor. Eskiden gelmeleri âdet değildi... El ve ayağı ve gözleri sağ olup kâr ü kisbe gücü yetenler saillik etmesünler ve külha-ni çocukları külhanlara komasunlar... Kül-hanileri tersaneye gönderesin, hizmet etsinler" diyordu. Sokaklarda asker, softa kavgalarına, çirkin olaylara tanık olduğunda üzülüyor, bunların da önlenmesini is-

III. Selim'in müsenna tuğrası, 18. yy sonu. tsm

tiyordu. Kalyoncu neferlerinin Üsküdar çarşısında ehliırz kadınları kaldırıp odalarına götürmek istemelerine gözleriyle tanık olduğunda, kaymakam paşaya sert bir hatt-ı hümayun yazdı "Eğer bula idim, cezalarını tertib ve siyaset (idam) ederdim, bu nasıl şeydir? Kaptan paşaya bir eyü ten-bih eylerim. Bu nasıl şeydir? Vallahi bir dahi böyle kapusuz-vâri işlerin işidirsem zabitlerinden sual ederim" dedi. İstanbul'daki gayrimüslimlere izin verilmekle birlikte Müslümanların içki içmelerini yasaklatan III. Selim, "ehl-i İslama hamr satılmayub ve bir mahalde hafî ve celî meyhane olmamak üzere müteaddit hatt-ı hümayun" yazdığını ilgililere bildiriyor, buna aykırı davranan bostancıbaşım azlettiğini, ancak yi-




Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   865   866   867   868   869   870   871   872   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin