Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə118/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   114   115   116   117   118   119   120   121   ...   147

Bibi. S. îskit, Türkiye'de Matbuat İdareleri ve Politikaları, İst., 1943; A. Kabacalı, Başlangıçtan Günümüze Türkiye'de Basın Sansürü, ist., 1990; O. Koloğlu, "ikinci Abdülhamit Sansürü", TT, S. 38 (Şubat 1987); Y. Koçoğlu, Kurşunla Sansür-Gazeteci Cinayetleri, îst., 1993; Çağdaş Gazeteciler Derneği, Basın 80-94, Ankara, 1984; C. Kudret, Abdülhamit Devrinde Sansür, İst., 1977.

ORHAN KOLOĞLU

SANTA MARİA DRAPERİS KİLİSESİ

Beyoğlu îlçesi'nde, İstiklal Caddesi üzerinde Galatasaray-Tünel arasında yer alır.

Kilisenin tarihi 16. yy'ın sonlarına kadar uzanmaktadır. İlk kez 1584'te Galata Mumhane Caddesi üzerinde inşa edilmiş olan Santa Maria Kilisesi'nin yanması sonucu, Fransisken tarikatından Madam Clara Bratola Draperis'in bağışladığı bir evin arsasına yeniden inşa edilmiş ve bu bağıştan dolayı adına "Draperis" sözcüğü eklenmiştir. Bu tarihten sonra 1660'ta yeniden yanan ve Fransisken rahipler tarafından yaptırılan kilise, l678'de bir kez daha yanın-ca bir daha Galata bölgesinde yapılmamıştır. 1691'de bu kez Beyoğlu'nda yapılan kilise yeniden yanmış ve 1769'da bugünkü yerinde kagir olarak yapılmıştır. 1870 Beyoğlu yangınında bir kez daha hasar gören bina bu büyük yangın sonrasında İstanbul'un imarında görevlendirilmiş olan İtalyan mimar Guglielmo Semprini tarafından inşa edilmiştir. Bir süre Avusturya-Ma-caristan İmparatorluğu'nün büyükelçilik binası ve yine bir süre Türk Posta İdare-si'nin bir şubesi olarak kullanılmış olan binanın kitabesinde II. Abdülhamid zamanında (1876-1909) Rıdvan Paşa'nın şehre-minliği zamanında 1904'te yapılmış olduğu yazmaktadır. 1678'deki yangından kalan "Meryem Ana" tablosu ise günümüzde kilisenin ana sunağı üzerinde durmaktadır.

Bugünkü kilise İstiklal Caddesi'ne cephe veren ve zemin katında dükkânlar bulunan Santa Maria Hanı ile kiliseyi her iki yanından öndeki han binasına bağlayan kilise lojmanlarıyla birlikte bir kompleks oluşturacak şekilde oldukça eğimli bir arazi üzerinde yer almaktadır. İstiklal Caddesi üzerinde han binasının zemin katında yer alan ana kapıdan merdivenlerle kiliseye inilmekte, yine kiliseye ait olan lojmanlara giriş ise ara kollardaki platform-



SANTUKHD KİLİSESİ

456

457

SARAÇHANEBAŞI

Santa Marta Draperîs Kilisesi

Ertan Uca, 1994/ TETTV Arşivi

lardan sağlanmaktadır. Merdivenlerin bitiminde solda lojmanların altında yer alan bir geçit de Tomtom Kaptan Sokağı'na açılmakta ve Santa Maria Geçidi olarak bilinmektedir.

Kilisenin çapraz tonoz ile örtülü nartek-si dikdörtgen planlı ve beşik tonoz ile örtülü ana mekâna açılır. Bu mekânı örten beşik tonoz, girişin solunda ana mekânı yine beşik tonoz örtülü yan neften ayıran geniş ayaklara ve duvarlara otururken, diğer tarafta yan nef bulunmadığından, açık-lıksız bir duvara oturmaktadır. Kilisenin neoklasik üsluptaki, sade ve simetrik ön cephesinin ortasında giriş kapısının üzerinde altın sarısı fon üzerinde bir Meryem kompozisyonu yer almaktadır, îç mekânda ise ana mekânı örten beşik tonozu taşıyan sağır duvar üzerine boya ile yapılmış sütunlar mekâna simetrik bir görünüm kazandırmıştır. Düz bir parapetle cemaat kısmından ayrılmış olan apsiste dört mermer sütun yer almaktadır.

Giriş cephesi Istiksal Caddesi'ne, arka cephesi ise kilise avlusuna bakan Santa Maria Ham da kiliseyle aynı tarihte, gelir sağlamak amacıyla yapılmıştır. Hana giriş, merdivenlere açılan ve üzerinde bir niş içinde Meryem heykelinin yer aldığı üç kemerli kapının yanındaki bir diğer küçük kapıdan sağlanmıştır. Binanın zemin katında, çoğu asma katları da olan dükkânlar, üst katlarında ise bürolar yer almaktadır. Binanın cephesi, geniş saçaklığı, frizleri, iyonik sütun başlıkları, katlar arasındaki geniş silmeleri ve rölyefli volütlü konsolla-rıyla dönemin seçmeci anlayışını yansıtmaktadır.



Bibi. B. Üsdiken, "Beyoğlu'nda Kaybolan ve Yaşayan Pasaj ve Geçitler: IV", TT, S. 91 (Temmuz 199D; S. N. Duhani, 19. Yüzyılın Sonunda Beyoğlu'nun Sosyal Topografyası, İst., 1982. YILDIZ SALMAN

SANTUKHD (SURP) KİLİSESİ

Rumelihisarı'nda Durmuş Dede Sokağı no. 18'de bulunmaktadır.

Tateosyan Okulu, mezarlığı, kulüpleri ile bir kompleks oluşturan kilisenin tarihi 18. yy'a dek uzanır. En eski kayıtlarda adı "Aziz Bakire Santukhd" diye geçer. Ahşap kilise 1816'da onarılarak yenilenmiştir. Fakat yapılan onarım için izin alınmadığından dolayı, tarihçi Avedis Berber1 yan'a göre 30 Kasım 18İ6'da yıktırılmıştır. Patrik Başepiskopos III. Hagopos Se-ropyan'ın döneminde, Cinik Amira Papaz-yan'ın vasiyeti üzerine yeniden inşa edilerek 29 Temmuz 1856'da ibadete açılmıştır. Birkaç kez yangın geçiren kilise, son kez Temmuz 1972'de yanarak harap olmuştur. Geçici onarımdan sonra 5 Ocak 1973'te ibadete açılmış, tam onarımı 1978'de bitirilmiştir.

Mimari: Kilisenin günümüzdeki binası moloz taştan örülü yığma yapıdır. Kiliseden çok şapel denebilecek yapıya kapı önüne sonradan inşa edilen mum satış bölümünden girilir. Çift kapıdan sonra girilen narteks, üç bölümdür. Sağ ve sol bölümler yer kotundan iki rıht yüksektedir. Narteks bölümünün önünde galeri katı taşıyan iki dairesel planlı kolon yer alır.

Narteksi izleyen nef çok küçük olup çift merkezli basık tonozla örtülüdür. Nar-. teksten sonra "tas", daha sonra ise "pem" gelir. "Tas"in iki yanında şapeller yer alır. Sağ ve sol taraflardan dörder rıhtla çıkılan "pem"in önünde yarı dairesel planlı absid vardır. Ortada sunağın bulunduğu absid, iki kolon üzerindeki yarı küresel örtüyle kapanır. Absidin iki yanlarından şapellerin arkasındaki odacıklara girilir.

Kilisenin tüm pencereleri kemerlidir. Giriş cephesindeki pencereler narteksi, üst kattakiler galeri katı, nefin iki yanındaki pencereler ise nefi aydınlatırlar.

Surp Santukhd Kilisesi

Ertan Uca, 1994/TEJTVArşivi

Kilise içerisinde süsleme unsuru olarak kartonpiyer, sunak yanlarındaki iki kolonun başlığı ve absid üzerindeki ilahiden alıntı yazı sayılabilir. Absid üzerinde şu cümle kayıtlıdır: "Ey şehit Azize Santukhd, Kutsal Kilise bugün seninle övünüyor". Dış görünüş açısından kilisenin tek özelliği taş görünüşü ve kemerli pencerelerdir. Bu iki unsur sayesinde kilise dış görünümüne kısmi bir estetik kazandırılır. Kilise girişinin bitişiğinde, kuzeyde çan kulesi vardır.



Bibi. A. Berberyan, Badmutyun Hayotz (Ermeniler Tarihi), ist., 1871; ğ. tnciciyan, Aşk-harhakrutyun ÇoruzMasantz Aşkharhi (Dünyanın Dört Bölümünün Coğrafyası), V, Venedik, 1805; ay, Amaranotz Püzantyan (Bizans Yazlıkları), Venedik, 1794; İnciciyan, istanbul; Kömürciyan, istanbul Tarihi.

VAĞARŞAG SEROPYAN



SARAÇ İSHAK MESCİDİ VE TEKKESİ

Kumkapı Caddesi'nde, Midhat Paşa Caddesi ile Molla Bey Sokağı'nın kesiştiği köşededir.

Banisi Hacı Saraç İshak bin Abdullah'tır. Mescidin inşa tarihi bilinmemekdedir. Fakat, vakfiyesinin tarihi 894/1488 olduğu-,na göre bu veya buna yakın yıllarda yapılmış olmalıdır. Saraç İshak'ın 953/1546 tarihli vakıf tahrir defterindeki özetine göre, bu mescit için 30.000 akçe, çeşitli yerlerde dükkânlar, evler, arazi ve mezra, imam ve müezzin için ayrıca evler vakfe-dilmiştir. Saraç İshak'ın yine bu vakfiyeye göre, bir mektebi ve Kâğıthane'de bir köprüsü vardır. Zaman zaman ve 1956 ve 1975'te çeşitli tamirler gördüğü bilinmektedir. Mescit, yaklaşık olarak 10x10 m boyutlarında olup çatılı ve saçaklı bugünkü haliyle yepyeni bir binadır. Minaresi soldadır. Son cemaat yerine yeni ilave bir bölüm yapılmıştır. Eski olduğu anlaşılan minare kaidesi ve pabucu kesme taştan yapılmıştır. Güdük olan yuvarlak gövdesi ve şerefesinin son asırda yapılan tamirlerde bu şekle girdiği anlaşılmaktadır. Binanın duvar kalınlığı yaklaşık olarak 80 cm kadardır. Sağ ve sol duvarlarda üçer, mihrap ve son cemaat duvarlarında ikişer pencere vardır. Pencereler şevlidir. Mihrap basit bir oyuk halindedir. Minber ahşaptan yeni yapılmış ve boyanmıştır. Tavan ahşap kaplı, çıta ve pasalıdır. iki betonarme direk üzerinde basit bir mahfili vardır.

Saraç Ishak Mescidi'nin "derununda" 19- yy'm ikinci yarısı içinde bir Rıfaî tekkesi tesis edilmiş, 1925'e kadar faaliyetini sürdüren bu tekkede pazar günleri ayin icra edilmiş, Şeyh Mehmed Fazlı Efendi (ö. 1898) ile Şeyh Vahdet! Efendi postnişin olmuştur.

Binanın sol ve arka tarafında içinde bir hayli kabir bulunan bir kabristanı vardır. Saraç İshak'ın kabri de minare yakınındadır. Devrinin özelliklerini gösteren sivri kemerli, rumî kabartmalı ve burma sütunçe-li olan baş ve ayak taşı muhteşemdir. Vefat tarihi 893/1487'dir. Kabristanda ayrıca Saraç İshak'ın kızının 999/1590 tarihli, Rıfaî şeyhi Mehmed Fazlı Efendi'nin 13l6/

1898 tarihli ve Mevlevî Şemsi Dede'nin 1274/1857 tarihli kabirleri bulunmaktadır. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 124; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 122; Osman Bey, Mec-mua-i Cevâmi, I, 48-49, no. 67, no. 229; Mü-nib, Mecmua-i Tekâyâ, 8; İhsaiyatlI, 20; Vas-saf, Sefine, V, 270; Öz, İstanbul Camileri; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 287-288; Eminönü Camileri, 166-167.

I. AYDIN YÜKSEL

SARAÇHANEBAŞI

Merkezi Atatürk Bulvarı ile Şehzadebaşı Caddesi'nin kesiştiği nokta olan; Bozdoğan Kemeri'nin(->) çevresinde ve kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda Zeyrek ile Aksaray, doğu-batı doğrultusunda ise Şehzadebaşı ile Kıztaşı arasında kalan semt.

Bizans döneminde kenti ortasından aşan ve Beyazıt'tan sonra, Yedikule ve Edir-nekapı(-0 yönlerine ayrılan Mese'nin(-») Edirnekapı'ya doğru giden kolu günümüzde Saraçhanebaşı diye adlandırılan semtten geçiyordu. Bizans döneminde kentin yerleşim dokusu, esas olarak Marmara De-nizi'ne paralel şekillendiğinden Edirnekapı'ya yönelen yol kentin daha az meskûn bölgelerinden geçiyor ve Aetios Sarnı-cı'nın(->) üstünden Edirnekapı'ya ulaşıyordu. Bölgede Roma veya Erken Bizans döneminde inşa edilmiş en önemli yapı, bazı kaynaklara göre Hadrianus (hd 117-138), başka kaynaklara göre ise Valens döneminde (364-378) yapılmış olan Bozdoğan Kemeri'dir. II. Teodosios'un kızı Eu-doksia Şehzadebaşı-Saraçhanebaşı bölgesinde Azize Eufemia adına bir kilise yaptırmak istemiş, ancak bu yapı, kızı Plakidia ve onun eşi Anikius Olybrius tarafından tamamlanmıştır. Anikius Olybrius'un kızı Anikia İuliana(->) 524-527 arasında, yine Saraçhane'de Ayios Polieuktos Kilise-si'ni(-») yaptırmıştır. Bu kilisenin kalıntıları bugün Saraçhanebaşı'nda görülebilmektedir. İuliana'mn bu kiliseyi kendi sa-

Saraçhanebaşı ve çevresinin genel görünümü. Ertan Uca, 1994/TETTVArşivi



Saraçhanebaşı

istanbul Ansiklopedisi

rayının yakında yaptırdığı da bilinmektedir.

Saraçhanebaşı semtinin asıl gelişmesi Osmanlı döneminde olmuştur. II. Mehmed (Fatih) istanbul'un fethinden sonra, bugün onun adıyla anılan semtte kendi külliyesini inşa ettirmiş ve bu bölgeyi şenlendirmek amacıyla da bugün Fatih Kaymakamlığı, Saraçhanebaşı Parkı ve bu parkın etrafındaki apartmanların bulunduğu yerde 1475'te İstanbul Saraçhanesi'ni kurdurmuş-tur. Saraçhanebaşı semtinin adının kaynağını teşkil eden bu saraçhanenin ilk kuruluşundaki mimarisi ve dükkânlarının sayısı hakkında bilinen kaynaklarda bilgi

yoktur. Evliya Çelebi esnaf alaylarından bahsederken İstanbul saraçlarının 1.084 dükkân olduğunu belirtir. Ancak bu sayının abartılı olduğu anlaşılmaktadır. İstanbul'un bu ilk saraçhanesi 5 Eylül l693'te tamamen yandıktan sonra kagir olarak yeniden yapılmıştır. Bazı kaynaklar bu saraçhanenin yuvarlak ve etrafındaki duvarların kagir olduğunu, üç kapısı bulunduğunu, bu duvarların iç tarafında kemerli dükkânların yer aldığını, tam ortada ise Saraçhane Camii'nin bulunduğunu bildirir. Saraçhanenin içinde ve dışında dükkânların temizliği ve derilere tav verilmesi için birçok çeşme ve tulumba da vardı. Burada saraçlardan ayrı sandıkçılar, kırbacılar ve deri tüccarları bulunuyordu. Saraçhane'de başlangıçta 290 civarında dükkânın, 1908'de yandığı sırada ise 320 dükkânın bulunduğu anlaşılmaktadır (bak. saraçlar). Bu ölçüde yüksek sayıda esnafın Saraçhane'de toplanması semte büyük bir canlılık kazandırmıştı. Esnafın yoğun olarak yerleştiği semtlerin tekke, hamam, mescit gibi yapılara da bir gereksinim doğuracağı açıktır. Nitekim Saraçhanebaşı semtinde bulunan ve Atatürk Bulvarı(->) açıldığı sırada yok olan Çandarlı İbrahim Paşa Hama-mı(->) vakfiyesinin 1494 tarihini taşıması, ilk saraçhanenin yapılmasından hemen sonra, burada bir hamamın da inşa edildiğini göstermektedir. Altuncuzade Tekke-si(->) ile Ordu Şeyhi Tekkesi de semtin başlıca tekkelerini oluşturmaktaydı. Semtin bir başka önemli yapısı Süleyman Halife Sıbyan Mektebi'ydi(->).

Büyük yangınlar ve imar hareketleri Saraçhanebaşı semtinin fiziki ve sosyal yapısında önemli değişiklikler yaratmış, semt bir esnaf bölgesi niteliğini kaybederek kentin önemli bir kavşak noktası haline gelmiştir. 1950'lerde Beyazıt'ı Edirneka-

SARAÇHANEBAŞI MİTİNGİ

458

459

SARAY SİNEMASI

pı'ya bağlayan tramvay hattı kaldırılmış ve tramvay hatlarının iki yanından geçtiği orta refüjü süsleyen asırlık çınarlar kesilmiştir. Bu yol günümüzde yoğun bir motorlu araç trafiğini kaldırmakta ve iki yanını apartmanlar kaplamaktadır. Atatürk Bulva-rı'nm açılması da hem birçok tarihi eserin ortadan kalkmasına neden olmuş, hem de Saraçhane semtinin tam ortasında kesişen bu iki arterle semtin bütünselliği bozulmuştur. Atatürk Bulvarı ile Şehzadeba-şı Caddesi'nin kesiştiği noktada trafik sıkışıklığı meydana geldiğinden Belediye Başkanı Haşim İşcan(->) döneminde (1963-1968) Atatürk Bulvarı'nın kotu düşürülerek burada, 1964'te bir trafik altgeçidi oluşturulmuştur. Bu sırada bugün üzerinde Tayyare Şehitleri Amtı'mn bulunduğu parkın Aksaray'a doğru bir uzantısı konumunda bulunan büyük park ortadan kaldırılmış, altında Ayios Polieuktos Kilise-si'nin kalıntıları bulunduğu için de tekrar düzenlenememiştir. Parkın karşı yönünde, Atatürk Bulvarı'nın Şehzadebaşı tarafında kalan kesiminde de Belediye Sarayı(-0 inşa edilmiştir.

Günümüzde Saraçhanebaşı, bir semt olma özelliğini kaybetmiş, Atatürk Bulvarı-Şehzadebaşı Caddesi ana arterlerinin kesiştiği bir trafik noktası özelliği kazanmıştır.

İSTANBUL


SARAÇHANEBAŞI MİTİNGİ

İstanbul'da 31 Aralık 196l'de gerçekleştirilen ve o zamana kadar Türkiye'de düzenlenen en büyük işçi toplantısı olan miting.

27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra referanduma sunularak 9 Temmuz 196l'de yürürlüğe giren 1961 Anayasa-sı'nın hazırlanması sırasında, işçi hakları da tartışılmıştı. 1961 Anayasası'nda işçilere toplusözleşme, grev ve sendika hakkı tanındı, ancak bu hakların ayrıntıları ayrı yasalarla düzenlenecekti. Bu yasalar ise TB-MM'den bir türlü çıkmıyordu.

1961 Anayasası ile getirilen sendika ve grev haklan 1936 tarihli İş Kanunu ile çelişkili bir ortam yaratıyordu. 1961 yılı, iş-çüerin TBMM'den düzenleyici yasaları bekledikleri bir yıl oldu. 196l'in ilk aylarından itibaren özellikle istanbul işçileri, hem hazırlanmakta olan anayasanın ilgili maddelerini, hem de çıkacak yasalardaki işçi hak-

larını genişletebilmek için çeşitli eylemlere giriştiler. Yılın işçi haklarına ilişkin ilk önemli eylemi 31 Ocak günü İstanbul'da gerçekleşti. 29 Ocak 196l'de ücret artışı talebinde bulunan işçilerden 10'unun tutuklanması üzerine, 31 Ocak 196l'de İstanbul' da tüm Türkiye'den gelen işçilerle kalabalık bir miting yapıldı. Toplu iş sözleşmesi ve grev haklarının yasalaşması istendi.

Bu mitingi Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yapılan işçi eylemlerini, 25 Kasım 1961' de İzmir'de 10.000 işçinin, 17 Aralık 1961' de Eskişehir'de 5.000 işçinin sessiz yürüyüşü izledi. Bu yürüyüşlerde genelde "hak verilmez, alınır" teması işlendi. İşçiler anayasal haklarının yasalarla düzenlenmesini isterken, sendika yöneticilerini de gerekeni yapmamakla suçluyorlardı.

Bu arada, 13 Şubat 196l'de bazı sendikacılar bir araya gelerek Türkiye İşçi Partisi'ni (TİP) kurmuşlardı. Bu harekette yer almayan bir kısım Türk-İş yöneticisi ise "Çalışanlar Partisi" ya da "Sosyal Güvenlik Partisi" adı altında bir siyasi parti kurma çabası içindeydiler. Böyle bir ortamda, işçiler büyük bir miting ile istemlerini duyurmak, ilgili yasaların bir an önce çıkarılması konusundaki kararlılıklarını dile getirmek istiyorlardı.

Sonunda İstanbul İşçi Sendikaları Birliği (İİSB)(->) ve Türk-İş, işçilerin baskısıyla, İstanbul'da Taksim Meydanı'nda bir miting düzenlemek için başvurdular. Zamanın İstanbul valisi Korgeneral Refik Tul-ga işçilerin arasına kışkırtmacı bazı kişilerin katılabileceği, Altı-Yedi Eylül Olayla-rı'na dönüşebileceği, henüz işçi hareketinin olgun olmadığı gibi gerekçelerle Tak-sim'de miting yapılmasına izin vermedi.

Ancak işçilerin talebi kamuoyunda yankı uyandırmıştı. Sonunda Taksim'de değil, yeni Belediye Sarayı önündeki Saraçhanebaşı Meydanı'nda miting yapma izni verildi. Kimi gözlemcilere göre İstanbul ve çevre illerle Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelen 100.000, kimilerine göre 150.000 işçi mitinge katıldı. Bütün Türkiye'de sigortalı işçi sayısının 620.000 dolayında olduğu bir dönemde, işsizlikten, düşük ücretlerden ve sosyal hakların olmayışından yakınan 100.000 dolayında işçinin İstanbul'da yaptıkları miting önemliydi.

"Yorgan istedik, mendil verdiler", "Va-

Saraçhanebaşı Mitingi'nden bir görünüm.

Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi

at değil, hak istiyoruz", "Bizim de sözümüz var", "Grevsiz sendika, silahsız askere benzer", "Hak verilmez, alınır" sloganları ve pankartlanyla, taşıdıkları büyük boy resimlerle, işçiler Türkiye'nin bu ölçüde ve kararlılıktaki ilk işçi mitingini gerçekleştirdiler. İşçiler altı koldan yürüyerek Saraçha-nebaşı'na geldiler. Yalnız Beşiktaş kolunda 30.000 işçi bulunuyordu. Millet Caddesi kanalıyla Edirnekapı'dan gelen işçilerin başında sakal grevi yapmakta olan demiryolu işçileri vardı.

Miting Gıda-İş Sendikası kurucularından, yaşlı işçi lideri ve sendikacı Üzeyir Kuran'ın (Üzeyir Baba) açış konuşması ile başladı. Ardından İİSB Başkanı Avni Era-kalın, Maden-îş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler, Müskirat İşçileri Sendikası Başkanı İbrahim Denizcier, İstanbul Gazeteciler Sendikası Başkam Hasan Yıl-mazer, Petrol-îş Başkam Ziya Hepbir, Teksif Başkanı Bahir Ersoy, Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy konuştular.

Miting boyunca "Hükümete inanıyoruz" sözleri mitinge katılan işçi kitlesinden destek bulmazken, "grev" sözcüğü çok alkışlandı. Bir sendika yöneticisinin "Sendika özgürlüğü derhal tanınsın, toplusözleşme ve grev hakları yaşama geçirilsin, tanınmayan işçi hakları nedeniyle yapılacak işçi eylemlerinin sorumluluğu işçilere ait değildir" biçimindeki önerisi büyük alkışlarla karşılandı.

Miting öncesinde, İstanbul'da halkta işçi korkusu yaratılmasının ve politik tansiyonun yapay biçimde yükseltilmesinin anlamsızlığı ortaya çıktı. Bir gazetede 1962' nin ilk gününün manşeti "Türk işçisi olgunluk sınavını başarı ile verdi ve endişeleri haksız çıkardı" şeklindeydi.

Saraçhanebaşı Mitingi, işçilerin İstanbul'da gerçekleştirdikleri ilk ve en büyük mitingdi. Bu alandaki deneyimsizliğin, teknik anlamda yetersizliğin sonuçları, talep-lerdeki muğlaklık mitingde fazlasıyla görüldü. Yine de Saraçhanebaşı Mitingi bir toplumsal sınıf olarak işçilerin Türkiye'nin 1961 ortamındaki olgunluk düzeyini sergilemesi; işçilere sürekli itidal ve sabır telkin etmeye çalışan politikacılara karşı bir cevap olması; bunu izleyen diğer işçi eylemleri, özellikle Kavel Grevi(->) ile 24 Temmuz 1963'te 274 sayılı Sendikalar Yasası ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası'nm kanunlaşmasını hızlandırması açılarından önemli bir eylem oldu. FARUK PEKİN



SARAÇLAR

Eski dönemlerde kent içi ulaşımında önemli rol oynayan binek hayvanları için gerekli koşumları yapan saraçlık gözde meslekler arasında yer almıştı.

II. Mehmed'in (Fatih), istanbul'u fethinden sonra yaptırdığı hayratlara gelir sağlamak için kurduğu birçok ticarethane arasında Saraçhane de vardı. Başlangıçta Bedesten yakınlarına yerleştirilen saraçlar, padişahın Fatih Camii çevresini şenlendirmek için bugünkü Fatih Parkı'mn yerinde bulunan ve 1475'te tamamlanan Saraçhane'ye yerleştirildiler. Fatih bir fermanla, saraçlığın

yalnızca Saraçhane'deki esnaf tarafından yapılabileceğini buyurmuştu.

Ancak zamanla Parmakkapı, Divanyo-lu, Uzunçarşı, Tavukpazarı gibi yerlerde de yeni saraç dükkânları açıldı. Saraçhane esnafının müracaatı üzerine buralardaki esnaf, L Ahmed'in (hd 1603-1617) çıkardığı bir fermanla dükkânlarını kapamak zorunda kaldılar. 18. yy'da da Saraçhane esnafının karşısına saraçların eskilerini satan bitpazarı esnafı çıktı. Ancak Saraçhane esnafı bunlarla da mücadele etmiş, çeşitli yollarla faaliyetlerini engellemeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır.

Evliya Çelebi, Seyabatname'de saraç esnafını "Esnaf-ı Muazzez-i Sarrâcân-ı Mak-bûlân" başlığıyla tanıtmakta ve İstanbul'da 1.084 dükkânda, 5.000 usta ve işçi olduklarını belirtmektedir. Esnaf alayında, gümüş at takımlarıyla, yaldızlı mataralarla ve kadife eyerlerle geçtiklerini yazmaktadır. Dükkân ve çalışan sayısı abartılı olmakla birlikte saraçlık mesleğinin, özellikle Saraçhane esnafının, saray gözünde büyük önem taşıdığı açıktır.

Saraçlar, hayvan eyerleri, yük ve binek arabaları için koşumlar, kamçı, fişeklik gibi malzemeleri yaparlardı. Bu ürünlerden eyer takımıyla, koşum takımı, 7-8 parçadan meydana gelirdi. Saraçlar, deri kesmek için Fransa'dan gelen "teber", derileri tesviye etmek için "sıyırgı bıçağı", eyer ağaçlarını ve kamçı çubuklarım delmek için "matkap", çivi kesmek için "keski" gibi aletler kullanırlardı. Yalnız yeni eşya yapmakla kalmazlar, aynı zamanda eski saraciye eşyasını da tamir ederlerdi.

Saray ahırında görev yapan saraçlara, "sarrâcân-ı ıstabl-ı âmire" ya da "sarrâcân-ı hassa" denirdi. Seferde padişahın yanında yer alan saray saraçları büyük ve küçük mirahurlara bağlı olarak iki sınıftılar. Hassa saraçları, has ahıra ait eyer ve koşumları yaparlardı. Cuma selamlığında padişahın "raht-ı hümayun" denen mücevherli koşum takımlarına saraç esnafı amirlerinden ikisi rahtvan ağası ve rahtvan-ı sani denilen kişiler nezaret ederlerdi.

Teknolojinin ilerlemesi ve askerliğin şekil değiştirmesi saraçların deriden çanta, bavul, hurç vb işler yapan bir esnaf haline gelmesine sebep oldu.

Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 596; Altınay, Onikinci Asırda, 41; M. H. (Bayrı), "Balıkesir'de Saraçlık", HBH, S. 32 (15 İkincikânun 1934), 233-237; S. M. Çorlu, "Eski Türklerde Tecim işleri", Yarım Ay, S. 21 (15 İlkkânun 1935), s. 18; M. Ç. Uluçay, "istanbul Saraçhanesi ve Saraçlarına Dair Bir Araştırma", TD, S. 5-6 (Eylül 1951-Mart 1952), 151-163; Ahmed Rasim, Ramazan Karşılaması, İst., 1990, s. 106-110; E. Yazıcı, "Saraçlar", ilgi, S. 75 (Sonbahar 1993), s. 31-34; Pakalın, Tarih Deyimleri, III, 125-130; "Esnaf, İstanbul Esnafı", ÎSTA, X, 5326; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 53-54; P. Le-comte, Türkiye'de Sanatlar ve Zanaatlar, ist., ty, s. 129-134.

UĞUR GOKTAŞ



SARAFİM KIRAATHANESİ

Beyazıt'ta Okçularbaşı Caddesi üzerinde bulunan ve 1857'den 1920'lere kadar faaliyet gösteren ünlü kıraathane.

Bulunduğu yerden dolayı Okçularbaşı

Kahvehanesi, dar kenarlı bir mimari alanı olduğu için Uzun Kahve de denilmiştir. Ancak sahibi Ermeni asıllı Sarafim Efen-di'den dolayı daha çok Sarafim Kıraathanesi olarak anılagelmiştir.

Bayezid Camii naziresinin güney köşesinde yer alan Mustafa Reşid Paşa Türbe-si'nin(-0 karşısında, no. 33'te bulunan Sarafim Kıraathanesi, ilk zamanlar daire müdürlerinin ve açığa alınmış eski devlet memurlarının devam ettiği bir kahvehane konumundaydı. Başlangıçta Takvim-i Veka-yi(r*) ve Ceride-i Havadis (->) gazeteleri okuma ihtiyacı duyan müşterilere sunulmuş, daha sonra Tercüman-ı Ahvali), Tasvir-iEfkâr (,-*'), Mecmua-iFünun(.-*), Mir'at gibi gazete ve dergilerle yeni çıkan risale ve kitaplar da bulundurulmuştur. O yıllarda süreli yayınların eski sayılarını koleksiyon halinde muhafaza eden halka açık yerler bulunmadığı için Sarafim Kıraathanesi, gerçek anlamda bir okuma salonu, hattâ halk kütüphanesi işlevi görüyordu.

Kıraathanenin bu işlevine bir süre sonra merkezden taşraya, taşradan merkeze gazete, dergi, risale ve kitap dağıtımı da eklenmiştir. 19. yy'm sonlarında İstanbul'un risale satışı ile de ün kazanmış olan tömbekicilerinden Çemberlitaş'taki Celil Ağa ile Bahçekapı'daki Hasan Ağa, Sarafim Kıraathanesi de bu işi yapmaya başlayınca eski önemini yitirmişti.

Süreli yayınlar ve kitaplar cilt, tarih ve sıra numarası verilerek saklandığı için aranılan her şeyin kolayca bulunması, merkez ve taşra yayınlarını izleyenlere kolaylık sağlanması sonucu bu kıraathaneye oldukça seçkin kişiler de devam etmiştir. Diğer kahve ve kıraathanelerde 15 ya da 20 paraya satılan bir fincan kahve, sunulan diğer hizmetler yüzünden, burada 40 paradan satılırdı.

Sarafim Kıraathanesinin, müdavimlerine, ciddiyeti, ağırbaşlılığı telkin eden bir havası vardı. Masalarda oturuştan, konuşma tarzına ve giyim kuşama varıncaya kadar belli bir düzen söz konusuydu.

Bir dönemde buraya devam edenler arasında Yeni Osmanlılar grubundan Namık Kemal(->), Ebüzziya Tevfik(->) ve Ayetullah Bey gibi aydınlarla, dönemin askeri ve mülki erkânından Vidinli Tevfik Paşa, Süleyman Paşa, Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Maarif Nazırı Yusuf Paşa, Sadul-lah Paşa; Ceride-i Askeriye 'nin yazarlarından Kolağası Hacı Raşid Efendi, Kırımlı Doktor Aziz Bey gibi bürokratlarla Hersek-li Arif Hikmet ve Leskofçalı Galib gibi son Divan şairleri yer alırdı. Sarafim Kıraatha-nesi'nin diğer edebiyatçı müdavimleri arasında Abdülhalim Memduh, Muallim Naci, Ahmed Rasim(-»), Halit Ziya Uşaklıgil(->), Faik Esad(->), Müstecâbizade İsmet ilk akla gelenlerdendi. Edebi sohbetler, yeni yazılan şiirlerden örnekler sunulması, günler hattâ haftalar süren yarı ciddi tartışmalar buranın hizmet, devam edenler ve ortam bakımından benzerlerinden ayrılmasına, hattâ tek kalmasına sebep olmuştur.

Sarafim Kıraathanesi'ne devam eden, yazı ve kitaplarında burayla ilgili gözlem

ve anılarına yer veren yazarlardan Ebüzziya Tevfik, Ahmed Rasim, Halid Ziya Uşaklıgil ile buranın çöküş dönemindeki durumunu da gören Ahmet Süheyl Ün-ver(->), yazdıklarıyla önemli tespitlerde bulunmuşlar, bugün için bilinenlere kaynaklık etmişlerdir.

Sarafim Kıraathanesi de İstanbul'un diğer kahvehane ve kıraathanelerinde olduğu gibi ramazan aylarında özel programlar uygulardı. Eğlenceler, kıraathanenin alışılagelmiş ciddiyetiyle uyumlu olarak sahura kadar devam eder; fasıl heyetleri, Karagöz ve meddah gösterileri gecelere renk katardı. Ramazanın bir özelliği de kahve fiyatının iki katına çıkmasıydı. Böylece kıraathanenin ek masrafları karşılandığı gibi gelecek olan müşterilerin kalitesi de kontrol altında tutulurdu.

Ramazanlarda Sarafim Kıraathanesi, müdavimler arasında piyango çekilişi de yapar ve bu yolla devamlı müşterilerine hem kahveyi daha ucuz satar hem de kitap ya da gazete, dergi aboneliği gibi ikramiyelerle basın dünyasına katkıda bulunurdu.

Sarafim Kıraathanesi, Mütareke yıllarında da açık olmakla birlikte eski özellik ve işlevlerini yitirmişti. Bu dönemde kıraathaneye giden S. Ünver, salon duvarlarına dizilmiş olan kitap dolaplarının boş olduğunu yazmıştır. Sahibinin ölümüyle bağlantılı olarak yıllardan beri özenle biriktirilip ciltletilen gazete ve dergi koleksiyonlarıyla kitaplar büyük bir olasılıkla toptan satılmış olmalıdır.



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   114   115   116   117   118   119   120   121   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin