Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə127/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   147

SEKBANBAŞIMEHMED AĞA

lan bildirilmiştir. Aynı vakfa başkaları tarafından verilen bağışlardan biri 891/1486 ta-rihli olduğuna göre kilise bu tarihten önce mescide çevrilmişti.

Mehmed Ziya (İhtifalci) buradan bahsederken, Sekbanbaşı ibrahim Ağa'nın 8577 1453'te fetih sırasında şehit olduğunu yazmış ve 857 tarihli mezar taşının 1339-407 1923-24 arasında yolun genişletilmesi sırasında Evkaf (sonra Türk ve İslam Eserleri) Müzesi'ne kaldırıldığını, sekbanbaşı-nın kabrinin ise mescidin yan tarafına taşındığım bildirmiştir. Mescidin harabesinin önünde, cadde tarafında bulunan muhteşem mermer bir lahit 1224/1809 tarihli idi. Toprak kaldırılırken ortaya çıkan, alt tarafı eksik, süsleme ve hat sanatı bakımından çok güzel bir mezar taşı ise üslup bakımından 15., en geç 16. yy'a ait olmakla beraber üzerindeki isminden anlaşıldığına göre, kurucuya ait değildir. M. Ziya Bey'in müzede olduğunu haber verdiği taş ise hiçbir sanat değerine sahip olmayıp, ne kitabesinin ifadesi, ne şekli, ne de yazının istifi ve hattı bakımından II. Mehmed (Fatih) dönemine (1451-1481) aittir. Zaten 857/1453 tarihi de yeteri kadar şüphe uyandırır. Bu taş, geçen yüzyılda, belki de mescit Pertevniyal Sultan tarafından ihya edilirken, kaybolan gerçek taşın yerini tutmak üzere uydurulmuş olmalıdır.

Sekbanbaşı ibrahim Ağa Mescidi, Türk dönemi içinde, 19- yy'da harap olmuş ve uzun süre öylece kaldıktan sonra, II. Mah-mud'un (hd 1808-1839) ikinci ikbali ve Ab-dülaziz'in (hd 1861-1876) annesi Pertevniyal Sultan tarafından, II. Mahmud'un son yıllarında (1254/1838) esaslı surette tamir ve ihya ettirilmiştir. Kapısının üstünde bulunan ve bugün nerede olduğu bilinmeyen 14 mısralık manzum kitabede bu durum açıklanmıştı.

Mescidin ihyasından sonra güzel ve bakımlı halini ve ömründeki muntazam hazi-reyi gösteren gravürü Galanakis adlı bir res-

sam tarafından yapılarak, Paspatis'in 1877' de basılan kitabında litografya olarak yayımlanmıştır. Bu resimde de mescidin artık kubbesi olmadığı, üstünün herhalde kiremit kaplı bir çatı ile örtülü olduğu fark edilir. Bu durumu C. Gurlitt de bildirmiştir. Sekbanbaşı ibrahim Ağa Mescidi, 1908' deki büyük yangında tekrar harap olduktan sonra bir daha yapılmamış, uzun yıllar öylece durduktan sonra Atatürk Bul-van'nın düzenlenmesi sırasında 1943'te bulvarın üstüne isabet etmemesine rağmen yıktırılmıştır. Ancak 10 yıl sonra 1953 sonlarında arsasında hayli derine inen temel kazılarına başlandı. Böylece burada, bu eski binanın temelleri ile daha alttaki bazı kalıntılar ve sütun gövdeleri meydana çıkarıldı. Bugün bu tarihi eski eserden hiçbir iz kalmamıştır.

Sekbanbaşı ibrahim Ağa Mescidi'ni bu satırların yazarı, yıkılmasından az önce Aralık 1942 ve Mart 1943'te incelemiştir. Eski kilisenin içten genişliği 7,60 m, apsisler hariç uzunluğu 7 m idi. Dışarı taşkın yarım yuvarlak üç apsisi vardı. Gur-litt'in planında görülen, 1943'te de izleri sezilen son cemaat yeri Türk dönemine ait idi. Orijinal narteksten izler ise ancak toprak altında bulunabilmiştir. Binanın aslında dört sütunlu, haç biçiminde planlı olduğu tahmin edilir. Toprak hafriyatı sırasında bulunan temeller bu görüşü destekler. Çevresinde hayli dağınık mermer parçalar bulunmakla beraber, kilisenin yanında bir manastırın varlığına işaret eden bir ize de rastlanmamıştır.

Burası mescide çevrildiğinde, güney duvarına bitişik olarak kalın gövdeli, tuğla bir minare eklenmişti. Kürsü kısmı, tek sıra taş ve üç sıra tuğladan olan minarenin pabuç kısmı 15. yy minareleri üslubuna uygun olarak üçgenli idi. Yuvarlak, kalın gövdenin ucunda üç sıra tuğla çıkmalardan meydana gelen bir şerefe vardır. Bunun demir parmaklıkları, 1838 tamirinde en azın-



Sekbanbaşı İbrahim Ağa Mescidi

Müller-Wiener, Bildlexikon

dan bu kısmının yeniden yapıldığını belli ediyordu.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I. 126; 1. Erzi, Camilerimiz Ansiklopedisi, I, İst., 1987, s. 172; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 196-197; Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, II, 48; Gurlitt, Kons-tinopels, I, 43, resim 95; Schneider, Byzanz, 61, resim 18, levha 8, resim 3; V. Laurent, "Kyra Martha, Essai de topographie et de pro-sopographie byzantine", Echos d'Orient, XXXVIII (1939), s. 296-320; A. G. Paspatis, ByzantinaiMeletai, İst., 1877, s. 375; E. Gros-venor, Constantinople, 473; Ebersolt, Monu-ments, 131; A. M. Schneider, "Topographica", Byzantintsche Zeitschrift, XLI (1941), s. 64-66; 1. H. Konyalı, "Yeni Açılan Unkapanı ve Ye-nikapı Güzergâhı", istanbul Belediye Mecmuası, S. 194 (1941), s. 6; Ş. Eyice, "Sekbanbaşı ibrahim Ağa Mescidi ve İstanbul'un Tarihi Topografyası Hakkında Bir Not", Fatih ve istanbul, II (1954), s. 7-12, 139-149, 154-167; Mül-ler-Wiener, Bildlexikon, 196-197; T. F. Mat-hews, The Byzantine Churches of istanbul, Pennsylvania, 1927, s. 238-241; Eminönü Camileri, 199.

SEMAVÎ EYICE



SEKBANBAŞI MEHMED AĞA MESCİDİ

Eminönü İlçesi'nde, Şehzadebaşı semtinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi binasının hemen arkasındadır. Hoşkadem Mescidi olarak da bilinir.

Banisi Sekbanbaşı Mehmed Ağa'dır. II. Mehmed (Fatih) dönemi (1451-1481) eseri olan yapının bugün bulunmayan minberini Tuğcuzade Ahmed Ağa koydurmuştur. 1769-1770'te ölen Ahmed Ağa mescidin yakınlarında gömülüdür.

Uzun yıllar harap bir halde olan mescit 1955-1960 arasında imar edilmiştir. 1977' de ise son büyük onarımını geçirmiştir. Mescidin ilk yapısından minare dışında iz kalmamıştır.

Yapıya yüksek çevre duvarlarına açılmış demir bir kapıdan girilir. İlk görülen küçük bir bahçedir. Mescide giriş eksenden değil doğudandır. Bu girişten son cemaat yeri olarak düzenlenmiş kare mekâna geçilir. Bu kare mekândan yine doğu duvarında olan iki kanatlı ceviz kaplama bir kapıdan harime ulaşılır. Girişin sağında spiral dizilmiş 13 taş basamakla kadınlar mahfiline çıkılır. Mahfilin hazi-reye bakan kuzey duvarında iki tane pencere bulunur. Bu pencereler karedir. Mahfilin batısında bulunan kapı lojmana, diğer yönde bulunan kapı ise minareye açılır. Harim kısmı dikdörtgen planlıdır. Mihrabın iki yanında pencereler vardır. Mescidin batı duvarında iki tane kare pencere bulunur. Kuzeydoğu köşede kare bir mekân, cam ve ahşapla ayrılarak müezzin odası olarak düzenlenmiştir.

Mihrap yeşil renkli seramiklerle kaplı yarım yuvarlak bir niş şeklindedir. Üst kısmında mermerden bir süsleme vardır. Tavan ve minber ahşaptır. Minare tek şerefe-lidir. Yapıya kaynaşmış bir lojman kısmı vardır. Hazire ise düzensiz bir plandadır. Yapı ve çevre duvarları koyu kırmızı bir renge boyanmış olup bakımlıdır. Bibi. Ayvansarayî. Hadîka, I, 99; Ayverdi, Fatih III, 323; Eminönü Camileri, 94-95; Öz, istanbul Camileri, I, 73.

ESRA GÜZEL ERDOĞAN

SEKBAN-I CEDİD

1808'de kurulan Osmanlı askeri kurumu.

Yeniçeri Ocağı yerine modern eğitimli bir ordu oluşturma amacıyla kurulan Ni-zam-ı Cedid(-0 1807'de Kabakçı Mustafa Ayaklanması(-0 ile dağıtıldı. 1808'de IV. Mustafa'nm(->) tahttan indirilerek II. Mah-mud'un(->) tahta çıkarılmasında büyük rol oynayan Alemder Mustafa Paşa, Yeniçeri Ocağı'na karşı yeni bir ordu kurmaya karar verdi. Rumeli'den gelen sekbanlardan oluşan bu ocak Nizam-ı Cedid Ocağı'na çok benzemekteydi. Ancak, yeniçerileri ürkütmemek için adını Sekban-ı Cedid koydu. Rumeli'deki ayanların koruyuculuğunu yapan sekbanlardan kurulan yeni ocağın askerleri Yeniçeri Ocağı'nın 8. ortasına kaydedildiler ve Selimiye Kışlası ile Levent Çiftliği Kışlası'na yerleştirildiler.

Sekban-ı Cedid askeri için özel üniformalar diktirildi. Avrupa'dan silah ve araç-gereç getirtildi. Kısa bir süre sonra da Ocağa tuğ ve sancak verilerek bağımsız duruma getirildi. Ocağın mevcudu Kasım 1808'de 15.000'i buldu. Anadolu'dan da asker alınarak Sekban-ı Cedid'in 200.000 askerden oluşması tasarlanmıştı. Yani ocakla birlikte Yeniçeri Ocağı da disiplin altına alınmak istendi. Yeniçeriler, sekbanların adedinin artırılması ve getirilen disiplinden rahatsızdılar.

6 Kasım 1808'de başlatılan ayaklanma sonucu, isyancıların isteği ile II. Mahmud ocağı dağıttı (bak. Alemdar Olayı), isyancılar Selimiye Kışlası'm ve Levent Çiftliği'ni de yakıp yağmaladılar. Sekbanların birçoğu öldürüldü, bir kısmı da kaçarak geldikleri yerlere döndüler. Böylece Sekban-ı Cedid Ocağı da ortadan kalktı. Ancak daha sonra yerine Asâkir-i Mansure-i Mu-hammediye(-0 kuruldu.

KUTLUAY ERDOĞAN



SEKİZİNCİ, İBNÜRREFİK AHMET NURİ

(1874, istanbul - 6Man 1935, Ankara) Oyun yazarı ve tiyatro adamı.

Üsküdar'da doğdu. Fes Nazırı Süley-manpaşazade Mehmed Refik Bey'in oğludur. Mekteb-i Sultani'yi (bugün Galatasaray Lisesi) bitirdikten sonra Hariciye Nezareti mektubi kalemine girdi. Uzun yıllar Karantina idaresi muhasebe kaleminde çalıştı. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Tanin gazetesinin desteğiyle Raşid Rıza (Samako), Nureddin Şefkati, Sadi Fikret (Karagözoğlu), Ahmed Muvahhit gibi arkadaşlarıyla kurduğu toplulukla oyunlar sergiledi. Bu yıllarda başka topluluklarda da görev aldı, hattâ başrol bile oynadı. Da-rülbedayi'nin kuruluş yıllarında "Edebi Heyet" üyeliği yaptı. Kurduğu bir turne topluluğuyla çeşitli yerleri dolaştı, Romanya'ya kadar gitti. 1932'de getirildiği Ankara Halkevi Sahnesi yönetmenliğim ölünceye kadar sürdürdü.

İbnürrefik Ahmet Nuri asıl ününü Fran-sızcadan yaptığı eski İstanbul yaşamını, gelenek ve göreneklerini yansıtan komedi ve vodvil uyarlamalarıyla yaptı. Bunlar arasında Darülbedayi'nin ikinci oyunu olan

İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci

Gövsa, Türk Meşhurları

ve o günlerin tuluat izleyicisinin bugünlerin Şehir Tiyatrosu izleyicisine doğru dönüşmesinde büyük rolü olan Hisse-i Şayia başta olmak üzere Dön Cihar, Lokmanza-de, Yavrum Komiser, Zuhal Burcunda, Kısmet Değilmiş, ipekçi Merhum, Fener Bekçileri, Belkıs, Yegâne, Son Altes, Hoşkadem Gebe, Şair, Odalık, Ceza Kanunu, Asri Olalım, Dokuzuncu ve soyadını veren Sekizinci sayılabilir. Ayrıca Gücü Gücü Yetene, Fırsat Yoksulu, Sivri Sinekler, HacıMansur, Yavuz Hırsız, Nakıs, Şer'iye Mahkemesinde gibi telif oyunları da bulunan, tiyatro üzerine yazıları yayımlanan Sekizinci, Mahmut Yesari ve Reşat Nuri'yle birlikte Kelebek adlı bir de dergi çıkarmıştır.

Bibi. And, Meşrutiyet, 110-111; M. Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın, ist., 1989, s. 579; Gövsa., Türk Meşhurları, 184; Nutku, Da-rülbedayi; Ö. Nutku, Dünya Tiyatrosu Tarihi, II, ist., 1985, s. 275, 281; M. N. Ozon - B. Dürder, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, ist., 1967, s. 187, 367-369; Sevengil, Meşrutiyet, 168-176.

RAŞİT ÇAVAŞ



SEIAMÎ ALİ EFENDİ ÇEŞMESİ

Üsküdar İlçesi'nde, Selami Ali Mahalle-si'nde, mahallenin adını taşıyan anacad-denin Hatmi Sokağı ile kesiştiği yerde, caddenin karşı kenarında bulunmaktadır. Kemeri üzerinde yer alan ve iri nesih bir hatla yazılmış iki kıtadan oluşan dört beyitlik kitabesinden anlaşıldığı üzere, 1088/l677'de inşa edilmiştir. Kitabenin metni Halepli ünlü şair Şu'ûrî Hasan Çelebi (İ. H. Konyalı, bu adı yanlış bir şekilde Sürûrî diye kaydeder) tarafından hazırlanmıştır. Çeşmenin kemeri içinde yer alan küçük bir kitabe ise, çeşmenin 11987 1783'te, saray mensuplarından Ruyîdil Ha-tun'un ruhu için ihya edildiğini göstermektedir. Bu kitabenin hemen altında bir başka kitabe daha yer almaktadır ki, yedi beyitlik bu kitabede 1176/17ö2'de bir mescidin Hacı Mustafa Ağa tarafından ihya edildiği kaydedilmektedir. İ. H. Tanışık bu kitabenin, çeşmenin hemen karşısında bu-



491 SELAMİ ALİ EFENDİ ÇEŞMESİ

lunan Fatma Hatun Camii'ne ait olduğunu, cami yok olduktan sonra kitabenin kaybolmaması için çeşmeye monte edildiğim yazmaktadır. Üsküdar'ın ahşap camilerinden biri olduğu bilinen Fatma Hatun Camii son olarak 1967'de ihya edilmiş olup, yapı bugün ibadete açık durumdadır.

Selamî Ali Efendi Suyolu'na bağlı bulunan bu çeşme, Türk klasik üslubunda yapılmış cephe çeşmelerinin tipik bir örneğidir. Kesme taştan inşa edilmiştir. Zarif iki sütunçe ve kemer ayaklan ile bağlantılı olan sivri kemerin kilit taşında altı yapraklı bir çiçeğin oluşturduğu rozetten meydana gelen sade bezemenin dışında, süslemelerin tamamının aynataşında toplandığı görülür. Lülenin hemen üzerinde yıl-dızçiçeğinden gelişen desene sahip bir rozet, bunun iki yanında ince dallı ve yıldız biçiminde çiçekler yer alır. Aynataşmın dilimli bir kemere sahip olan alınlığının köşe üçgenlerinin içi lalelerle süslenmiştir. Aynataşı, uçları yukarı bakan bir palmet sırasından oluşan bordürle taçlandırılmış-tır. Aynataşmın iki yanında yine sivri kemerli birer küçük tas yuvası (maşrapalık), su teknesinin iki yanında testi setleri, çeşmenin arka kısmında haznesi yer almaktadır. Halen suyu akmamaktadır ve lülesi kopmuştur. Teknesi cadde seviyesinden aşağıda kaldığından içi doldurulmuş vaziyettedir.

Selamî Ali Efendi Çeşmesi, oranlarının ahengi, simetri ve yalın süslemesi ile, yapılmış olduğu klasik dönemin mimari üslubunun özelliklerini taşıyan karakteristik bir örnektir.



Bibi. Raif, Mir'at, 145-146; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 278; Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 85; Çeçen, Üsküdar, 61; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 737-773. ENİS KARAKAYA

Selamî Ali Efendi Çeşmesi

Enis Karakaya

SELAMI ALİ EFENDİ TEKKESİ 492

SELAMÎ ALİ EFENDİ TEKKESİ

Üsküdar İlçesi'nde, Osmanlı döneminde Acıbadem, günümüzde ise Fıstıkağacı olarak bilinen semtte, Selami Ali Mahallesi'nde, yakın tarihte inşa edilen Selamî Ali Efendi Camii'nin yerinde bulunmaktaydı.

Tekke, Celvetîliğin(->) Selamî kolunu kuran Selamî Ali Efendi (ö. 1692) tarafından inşa ettirilmiş, vakfiyesi 1096-99/ 1684-87'de tescil edilmiştir. Tamamen tarihe karışmış olan bu tekkenin arsasında Cumhuriyet döneminde aynı adı taşıyan, ancak eskisinden çok daha büyük boyutlu ve gösterişli bir cami inşa edilmiştir.

Kaynaklarda "Acıbadem Tekkesi", "Bül-bülderesi Tekkesi" ve "Şücabağı Mescidi Tekkesi" gibi adlarla da anılan bu tesisin yeri hususunda, "Acıbadem" adının günümüzde Üsküdar İlçesi'nin tamamen farklı bir kesimine verilmesi karışıklık yaratmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün 1924' te yaptırmış olduğu tespitte Acıbadem Tekkesi'nin Selami Ali Efendi Mahallesi'nin sınırları içinde bulunduğu ve yerinin arsa durumunda olduğu belirtilmiştir. Aynı mahallede Suca Ahmed Paşa adında bir hayır sahibinin bazı hayır eserleri (çeşme, suterazisi vb) yaptırdığı tespit edilmektedir. Söz konusu şahsın bu civarda bir bağı olduğu ve bu yüzden gerek çevresinin, gerekse de buradaki Selamî Ali Efendi Tekkesi'nin "Şücabağı" adıyla anıldığı tahmin edilebilir.

Ayin günü cumartesi olan bu tekkenin ilk şeyhi, aynı yıllarda Celvetîliğin âsita-nesi olan Aziz Mahmud Hüdaî Tekkesi'nin de postnişini bulunan Selamî Ali Efen-di'dir. Kendisini Şeyh Ali Efendi izlemiş, daha sonra Bandırmalızade Şeyh Hamid Efendi (ö. 1758), Hamid Efendi'nin oğlu Şeyh Kemal Efendi, Göynüklü Şeyh ibrahim Efendi, Mevlevî tarikatından İbrahim Dede, aynı zamanda Aziz Mahmud Hüdaî Tekkesi'nin hatibi olan Şeyh Hafız Meh-nıed Emin Efendi (ö. 1812) sırayla posta geçmişlerdir. II. Mahmud'un kızlarından Saliha Sultan'm 1249/1834 tarihli düğününe davetli Celvetî şeyhleri arasında "Üsküdar'da Acıbadem Tekkesi şeyhi vekili Mehmed Hilmi Efendi" de bulunmaktadır. Bandırmalızade A. Münib Efendi'nin Mec-mua-i Tekâyâ'sındsı da (1307/1889) Şeyh Ahmed Efendi'nin adı verilmektedir. Dahiliye Nezareti'nin 1301/1885-86 tarihli istatistik cetvelinde bu tekkede 2 erkek ile l kadının ikamet ettiği, Maliye Nezareti'nin 1325/1910 tarihli Taamiye ve Tahsisat Def-teri'nde yılda 324 kuruş tahsisatı ve günde 2 okka et istihkakı olduğu belirtilmektedir. Bir mescit-tekke niteliğinde olan bu tesis hakkında hiçbir görsel belge ele geçirilememiştir.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 199, 235; Kut, Dergehname, 230, no. 2; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliha Sultan, 34, no. 7; Âsitâne, 5; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 64-65, no. 107; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 5; İhsaiyat II, 21; Öz, İstanbul Camileri, II, 64; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 60; M. K. Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı, ist., 1982, s. 237-239, 274-275; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhtan, îst., 1994, s. 256.

M. BAHA TANMAN



SELAMÎ ALİ EFENDİ TEKKESİ

Üsküdar İlçesi'nde, Kısıklı Mahallesi'nde Selami Tekkesi Sokağı ile Selami Türbesi Sokağı'nın kavşağında bulunmaktaydı.

Şeyh Selamî Ali Efendi'nin (ö. 1692) Üsküdar'da inşa ettirdiği üç tekkenin sonuncusu olan bu tesis banisinin son yıllarında tamamlanmış, Selamî Ali Efendi vefat ettiğinde buraya gömülmüştür. III. Ahmed (1703-1730) ve I. Mahmud (1730-1754) dönemlerinde defterdarlık ve Revan Kalesi muhafızlığı görevlerini ifa eden, Damat Mehmed Paşazade İzzet Ali Paşa (ö. 1734) tekkenin mescit-tevhidhanesine minber eklemiş ve vakfına gerekli katkıyı sağlamıştır. Tekkelerin kapatılmasından önce 1912-1917 arasında tekkenin önemli bir kesimi ortadan kalkmış, ahşap meşruta binaları da Cumhuriyet döneminde uzun müddet harap bir durumda kaldıktan sonra tarihe karışmıştır. Günümüzde yalnızca, Selamî Ali Efendi'nin açık türbesini barındıran hazire görülebilmektedir.

Kaynaklarda tekkede çarşamba günleri ayin icra edildiği belirtilir. Ancak CSR Arşivi'ndeki ilgili dosyada, çarşambadan başka pazartesi ve cuma geceleri deayin yapıldığı kaydedilmiştir. Tekkenin ilk şeyhi, aynı zamanda Aziz Mahmud Hüdaî Tekkesi'nin ve Fıstıkağacı'ndaki (eski adıyla Acı-badem'deki) diğer tekkenin de meşihatını üstlenen Şeyh Selamî Ali Efendi'dir. Kendisinden sonra başhalifesi Kayserili Şeyh Ahmed Efendi, diğer halifesi Niksar-lı Şeyh el-Hac Mehmed Efendi (ö. 1740), Kayserili Ahmed Efendi'nin oğlu Şeyh Halil Efendi (ö. 1799), aynı zamanda Selam-sız'daki Selamî Ali Efendi'nin meşihatında bulunan ve Bandırmalızade Şeyh Mustafa Haşim Efendi'nin (ö. 1782) halifesi olan Şeyh Mehmed Raşid Efendi (ö. 1834) posta geçmişlerdir. M. Raşid Efendi'nin şeyh olmasıyla tekkenin Celvetîliğin Haşimî koluna intikal etmiş olması gerekir. Daha sonra meşihat görevi Şeyh Mustafa Şerefeddin Efendi (ö. 1854), Şeyh Ali Rıza Efendi (ö. 1912), Şeyh Hafız Mehmed Nurullah Efendi (ö. 1917) ve Şeyh Mustafa İzzeddin Efendi tarafından yürütülmüştür. Tekkenin, oldukça bakımlı durumdaki haziresi-nin merkezinde Şeyh Selamî Ali Efendi'nin kabri yer alır. Demir parmaklıklarla kuşatılarak bir açık türbe şeklinde düzenlenmiş olan kabir günümüzde İstanbul'da en çok ziyaret edilen ve çeşitli vesilelerle adaklar adanan makamlardandır.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 257; Kut, Dergehname, 234, no. 70; Çetin, Tekkeler, 589; Âsitâne, 14; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 64-65, no. 108; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 12; Raif, Mir'at, 144; İhsaiyat II, 21; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 78; Öz, İstanbul Camileri, II, 58; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 72, 258; H. K. Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı, İst., 1982, s. 237-239, 273-274; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhları, İst., 1994, s. 226.

M. BAHA TANMAN



SELAMÎ ALİ EFENDİ TEKKESİ

Üsküdar İlçesi'nde, Osmanlı kaynaklarında farklı adlarla (Selamiye/Selamsız, Tek-kekapısı, Kocaçınar, Toygartepesi) tarif edilen semtte, Selami Ali Mahallesi'nde, Kâ-

tibim Aziz Bey Sokağı'nda bulunmaktaydı. Celvetîliğin(->) Selamî kolunu (şubesini) kuran Menteşeli Şeyh Selamî Ali Efendi (ö. 1692) tarafından inşa ettirilmiş, vakfiyesi 1092/l681'de tescil edilmiştir. Aynı mahallede Selamî Ali Efendi'nin diğer bir tekkesi ve bazı su tesisleri de (suterazisi, kuyu ve çeşme) bulunmaktadır. Mahalleye adını vermiş olan ve cami-tekke niteliğinde olduğu anlaşılan bu tesis tamamen ortadan kalkmış, geriye ancak hazirenin bir bölümü intikal edebilmiştir.

Pazartesi günleri ayin icra edilen bu tekkenin ilk postnişini, Selamî Ali Efendi'nin halifelerinden, Celvetîliğin Fenaî kolunun kurucusu Kütahyalı Şeyh Fenaî Ali Efendi'dir (ö. 1745). Fenaî Ali Efendi 1126/ 1714'te bu tekkenin şeyhliğinden ayrılarak Üsküdar'ın Pazarbaşı Mahallesi'nde inşa ettirdiği tekkenin meşihatını üstlenmiş (bak. Yaldızlı Tekke), Selamî Ali Efendi Tekke-si'ndeki görevini Halvetîliğin Ramazanî kolundan Şeyh Ali Alâeddin Köstendilî'ye (ö. 1730) devretmiştir. A. Alâeddin Köstendi-lî'den sonra tekkenin meşihatı aynı tarikat koluna mensup Pazarbaşı Şeyh el-Hac Ömer Efendi'ye (ö. 176i) intikal etmiş, 176l'de babasına halef olan Şeyh Salih Efendi (ö. 1780) ile Selamî Ali Efendi Tekkesi tekrar Celvetîliğe bağlanmış, Salih Efendi'yi yine Celvetîliğe bağlı Şeyh Hafız Mehmed Efendi (ö. 1801) izlemiş, bundan sonra posta Celvetî piri Aziz Mahmud Hüdaî'nin (ö. 1628) halifelerinden Filibeli Şeyh İsmail Efendi'nin (ö. 1642) neslinden Şeyh İsmail Efendi (ö. 1812) geçmiştir. 1812'de Celvetîliğin Haşimî kolunu kuran Bandırmalızade Şeyh Mustafa Haşim Efendi'nin (ö. 1782) halifesi Şeyh Mehmed Raşid Efendi'nin (ö. 1834) postnişin olması ile tekkenin meşihatı Haşimî koluna intikal etmiş, M. Raşid Efendi'yi oğlu Şeyh Abdullah Efendi (ö. 1858), torunu Şeyh Ahmed Muhtar Efendi (ö. 1887) ve Bandırmalızade A. Münib Efendi'nin Mecmua-i Tekâ->>«'sında (1307/1889) adı geçen Şeyh Aziz Efendi izlemiştir.

Selamî Ali Efendi Tekkesi'nden günümüze gelebilmiş tek hatıra, son yıllarda yeniden düzenlenerek bakımı yapılmış olan haziredir. Hazirede özellikle iki tarikat pirinin, Şeyh M. Nureddin Cerrahî ile Şeyh A. Raufî'nin mürşidi olan Şeyh A. Alâeddin Köstendilî'nin kabri dikkati çeker. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 199; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliha Sultan, 38, no. 186; Âsitâne, 9; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 64-65, no. 106; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 9; Raif, Mir'at, 144; İhsaiyatll, 21; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 74; Öz, İstanbul Camileri, II, 58; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 60; H. K. Yılmaz, Azîz Mahmud Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı, İst., 1982, s. 237-239, 273; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhları, İst., 1994, s. 232. M. BAHA TANMAN

SELAMÎ ÇEŞMESİ

Kadıköy İlçesi'nde Bağdat Caddesi üzerinde yer alır.

Eski kaynaklarda üç tekneli olup, arkasında namazgah bulunduğu belirtilmektedir. Ancak bugün, arkasındaki namazgahtan eser kalmadığı gibi, tekne sayısı da

Selamî Çeşmesi

Batu Kutun/Obscura, 1994

bire indirilerek, iki yandakiler kapatılmış ve set haline getirilmiştir.

Çeşmenin yekpare mermerden mamul bir aynataşı vardır, kitabesinin üzerindeki dikdörtgen boşluğa beş adet ışınsal Osmanlı yıldızı sıralanmıştır. Bir kornişle ayrılan taç kısmında ise kabartma yapraklarla çevrelenmiş oval madalyon içinde II. Mahmud'un (hd 1808-1839) tuğrası okunmaktadır. Çeşmenin geçirdiği onarımlara ait iki kitabesi vardır, birinci kitabesi talik ile yazılmış olup 1215/1800 tarihini taşır. Yine talik ile yazılmış olan ikinci kitabe 1254/1838 tarihlidir. Geç dönemdeki yol yapımı sırasında teknesinin mermerleri yenilenmiştir, bronz lülesi de orijinaldir.

Bibi. A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 738-741; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 398.

DOĞAN YAVAŞ



SELAMÎ TEKKESİ

bak. ŞEYH SELAMÎ EFENDİ TEKKESİ



l SELAMLIK

Eski İstanbul konaklarının ve evlerinin erkeklere ayrılan bölümü. "Selamlık dairesi", "hariciye" de denmiştir. Harem(->) gibi selamlık düzeni de İstanbul'daki Müslüman yaşayışının bir başka boyutu olarak 400 yıllık bir süreçte gelişme göstermiştir.

17. yy'm ortalarına değin İstanbul evlerinin, konak ve paşa saraylarının selamlık dairelerinin ne gibi özellikler kazanarak geliştiği konusunda bilgiler mevcut değildir. Eski birçok paşa konağının adları saptanmakla birlikte bunların kullanım özellikleri hakkında yeterli bilgi yoktur. Sultanahmet Meydanı'na bakan İbrahim Paşa Sarayı'mn(->) eyvanlı ve sofalı büyük mekânı, 16. yy paşa saraylarının selamlıkları için özgün bir örnek olarak gösterilebilir. Eski kayıtlarda en küçük evlerin bile "hariciye" denen birer bölümlerinin ya da odalarının bulunduğu saptanmaktadır.

Bu erken dönem selamlıklarının ortak bir özelliği ise, aynı zamanda sahipleri ya da kiracıları tarafından resmi daire olarak kullanılmalarıydı. Bu düzen, başta, Paşa Kapısı denen ve sadrazamların aileleriyle oturdukları yarı resmi nitelikli saray ile Ağa Kapısı'nda(->) da geçerliydi. Divan üyeleri, Kubbealtı'ndaki(-») mutat toplantı bitince kendi konaklarına giderek selam-

lık dairesinde kalan işlerini yaparlar, davalara bakarlardı. Bu nedenle de rical konakları ve paşa sarayları, birer meskenden çok resmi işlevli mekânlardı ve selamlık daireleri, padişah saraylarının köşklerini hatırlatacak biçimde görkemli ve zengin donanımlıydı. Her birinde "sofa" denen çok geniş orta salon ile aynı genişlikte birer eyvan vardı. Büyük paşa saraylarının selamlık daireleri, avludaki bir ara duvar ile arkadaki harem dairesinden ayrıldığı gibi içeriden de uzun bir dehliz ile hareme bağlıydı. Bu dehlize ve üzerindeki odalara ise "mabeyin" deniyordu.

Mustafa Nuri Paşa'nın NetayicüT-Vuku-at 'taki açıklamalarına ve verdiği sayılara göre İstanbul'da veya taşrada, orta halli bir vezirin selamlığında, divan efendisi, nıek-tupçu, kethüda, kâtipler, imam, içağaları, silahdar ağa, selam ağası, kapıcılar kethüdası, hazinedar, mühürdar, devattar, kaftan ağası, çuhadar ağa, çamaşır ağaları, vekilharç, anahtar ağası, sancaktar, tütüncüba-şı, ibriktar, kilercibaşı, sofracıbaşı, kahve-cibaşı, peşkir ağası, seccadecibaşı, kavaslar ve seyislerle tatar ağası gibi görevlilerden oluşan, sayıları 80-100 arasında bir "daire halkı" bulunuyordu. Bu kadro, alt görevlere inildikçe daraldığından, selamlık daireleri de kadroyla uyumlu genişlikte olmaktaydı.

Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazamlığında (1656-1661) 200 yıldan beri kurumlaşmış olan resmi-özel işlevsellikteki geleneksel selamlık düzeni, ekonomik koşulların da zorlamasıyla çözülme sürecine girdi. İstanbullu sivil, asker ve din sınıflarından görevliler, çalışmalarını göreve özgü "miri" yapılarda sürdürmeye başladılar. Kendi evleri ve konakları ise resmi niteliğini yitirdi. Bu yeni süreç, 18. yy'm başında Lale Devri(-») yenilikleriyle birlikte selamlık dairelerini konak yaşamının çok renkli bir parçası durumuna ulaştırdı. Saz âlemleri, helva sohbetleri için, çok süslü, geniş ve aydınlık, Avrupai esintili yeni selamlık daireleri ortaya çıkarken, eski resmi hizmet kadrolarının yerini de lala, kâhya, ayvaz, vekilharç vb hizmet elemanları aldı. 19. yy'a gelindiğinde İstanbul konaklarının ve yalılarının selamlıkları yepyeni bir üslup yansıtmaktaydı. Eski formlardan ve işlevlerden etkilerle Batı'dan gelen etkilerin sentezi olan bu yeni üslup, özellikle Boğaziçi'ndeki görkemli selamlık dairelerinde uygulandı. Denize doğru bindirmelerle çıkıntılı olan selamlık üst katlarında ve kara yönünde 3-4 büyük oda, 2-3 mabeyin odası, l setli sofa ve divanhane, alt katta yine deniz üzerinde 1-2 köşk odası, hizmet odaları ve koğuşları, kahve odası, setli sofa, mermer döşeli selsebil, fıskiyeli divanhane, kayıkhane, yan ve arka bahçe, asıl binadan ayrı mutfak ve ahır yapıları, bahçıvan, ayvaz odaları, selamlık planlarında yer almaya başladı. Selamlık daireleri giderek yaldızlı tavanlar, ceviz ağacından parkeler ve merdivenler, kristal tırabzanlar, gümüş kapı tokmakları, yaylı ve müzikli panjurlar, duvarları bezeyen yağlıboya tablolar ile zenginleşti.

493


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin