Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə140/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   136   137   138   139   140   141   142   143   ...   147

SES TİYATROSU

Beyoğlu'nda, İstiklal Caddesi'nde(-») Halep Pasajı'nın(-0 arkasında, tarih içinde sırayla Pera Sirki, Varyete Tiyatrosu, Fransız Tiyatrosu, Darülbedayi Operet ve Komedi Sahnesi, Ses Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Ses Sineması, Ses 1885 adlarını alan tiyatro salonu.

1885'te açılan Halep Pasajı'nın hemen arkasındaki boşluğa yapı ustası Roman tarafından ahşap bir bina yapılır. Çarşının içinden geçilerek girilen bu yapı, bir dönem sirk olarak kullanılır. 1899'da binada tiyatro ve opera oynatabilmek amacıyla değişiklikler yapılır. Tavan yükseltilip pencereler açılır. Ancak içeri sinmiş olan ahır kokusu giderilemediği gibi, ışık durumu da yeterli değildir. Yine de zaman zaman burada oyunlar oynanır. Ama binanın adı bu dönemde tiyatro olarak değil Pera Sirki (Cirque de Pera) olarak anılıyordu.

Salonun adı Türk sineması tarihinde sık sık geçer. Nurullah Tilgen, Sigmund Wein-berg'in Sponeck Birahanesi'nde yaptığı ilk sinema gösterisinden (1896) l yıl sonra, bu mekânda film gösterildiğini söyler. Pera Sirki'nde, 1901'de "dev sinematograf" denilen bir düzenle film gösterileri yapılır.

1904'te bir yangın sonucu bina hasar görünce, işletmecisi İspanyol Luis Roca Ra-mirez, tiyatroya yeni bir biçim vermek ister. Mimar Çampanaki, bugünkü tiyatro binasının ilk biçimim yapar. 17 localı, 500 kişi alabilen bir yapıdır bu. Sirk binası tiyatroya çevrilmesine karşın, tiyatro topluluklarının ayaklarının buraya alışması kolay olmaz. Ramirez daha çok sirk ve varyete gösterileriyle koltukları doldurur. 1906'da yapının işletmesini devralan J. Quilichini, önce adını değiştirip "Varyete Tiyatrosu" yapar. 4 Ekim 1906'da düzenlediği ilk gösteri de, mekânın adına uygun bir varyete seansıdır. Aralık 1906'da mevsimin ilk tiyatro topluluğu gelir. Fransa'dan "Gardet-Santin" topluluğu Monte Cristo, Kamelya-lı Kadın gibi klasikleri oynar. Ama yolunda gitmeyen bir şeyler olmalı ki, topluluk 10 gün sonra Tepebaşı'ndaki Anfi Tiyat-rosu'na geçer.

1907 yılı yaz aylarındaki gazete ilanlarından salonun işletmesinin, Tepebaşı ve Taksim'deki tiyatro binalarıyla gazinoların büyük bölümünün müsteciri olan Lehman ve Ortakları'na geçtiğini öğreniyoruz. The Royal View Sineması, aynı yıl temmuz başında Varyete Tiyatrosu'nu kiralar.

Salonun sinema tarihine baktığımızda ise, 11 Mart-9 Mayıs 1908 arasında ise, yine Royal View gösterilerinin, bu kez dönemin ünlü dans ve müzik hocası Joseph Psalti yönetimindeki senfonik orkestra eşliğinde sunulduğu görülür. Cumhuriyet'in ilanına kadar geçen 15 yıllık süre içinde, Varyete Tiyatrosu esas olarak bir turne mekânı olarak kullanılır. Fransız ve Yunan başta olmak üzere yabancı topluluklar, Beyoğlu seyircilerinin karşısına burada çıkarlar. Yazları salonun sinema olarak kullanılması uygulamasına devam edilir. Aynı dönem içinde, Osmanlı toplulukları da özellikle ramazan aylarında temsiller verirler. Bunlar arasında gözümüze ilk çarpanlar Kel Hasan Efendi Topluluğu, Benliyan

Ses


Tiyatrosu'nun

yerleşim


düzenim

gösteren 1914

yılma ait bir

planı.


Gökhan Akçura koleksiyonu

Topluluğu, Mınakyan'ın Yeni Tiyatro'su, Eliza Binemeciyan Kumpanyası ve Ertuğ-rul Muhsin'in Edebi Tiyatro Heyeti'dir. Muhsin Ertuğrul Cumhuriyet'in kuruluşunun hemen ardından Othello'yu sahneler. Bu oyun Türk kadınlarının İstanbul'da ilk kez açıkça sahneye çıkmaları açısından da önem taşır. Oyunda Neyyire Neyir ve Be-dia Muvahhit kadın rollerini üstlenmişlerdir.

Cumhuriyet'in ilk döneminde Varyete Tiyatrosu'nun çalışma biçimi değişmez. Ama adı değiştirilerek Fransız Tiyatrosu olmuştur. Ramazanlarda yoğunlaşan yerli topluluk temsilleri dışında sahneyi esas olarak dışarıdan gelen topluluklar kullanır. Tiyatronun emprezaryosu Lehman'ın ortaklarından Hugo Arditi'dir. Yurtdışından gelen topluluklar arasında ise, özellikle 1930'da Charles Boyer'in rejisörlüğünü üstlendiği Marie Bell Kumpanyası büyük ilgi toplar. 1933'te ise Zozo Dalmas'm primadonna olarak görev aldığı Yunan Operet Topluluğu benzeri bir ilginin odağı olur.

Aynı tarihlerde Şehir Tiyatroları, bir süreden beri sahnelediği operetlerin büyük ilgi görmesi üzerine, kendine bir operet sahnesi aramaya başlar. Sonunda Beyoğ-lu'ndaki Fransız Tiyatrosu'nun kiralanmasına karar verilir. Ekim 1934'te salonda Operet Kısmı gösterilere başlar. İlk oyun olarak Ekrem Reşit Rey'in yazıp Cemal Reşit Rey'in müziklerini yaptığı "Deli Dolu" seçilir. Şehir Tiyatrosu, adı artık ilanlarda "Eski Fransız Tiyatrosu" olarak geçen operet kısmında uzun bir süre operet ve komedilerini sahneler. Sahne, komedilerin de oynanışıyla birlikte "Operet ve Komedi Sahnesi" olarak anılmaya başlar. 1936'da kısa bir dönem için ayrılışını saymazsak, Şehir Tiyatrosu, 1942'ye kadar bu salonda 9 operet ve 30 kadar komedi eserini sahneler.

Şehir Tiyatrosu'nun Fransız Tiyatrosu'n-da oynadığı bu dönemde, aynı sahnede

1940'larda Ses Tiyatrosu'nun içinden bir

görünüm.

Gökhan Akçura koleksiyonu

yer alan başka etkinlikler de görebiliyoruz. Örneğin 1935-1936 sezonunda, Süreyya Opereti'nin dağılmasıyla kurulan Halk Opereti, sahneyi Şehir Tiyatrosu ile paylaşır. 1936 yazında ise sahne başka bir gösteri sanatına ev sahipliği yapar. Güney Amerika'dan Türkiye'ye dönen illüzyonist Zati Sungur, ilk gösterileri bu salonda yapar. Sungur, daha sonraki yıllarda da bu salonda gösteriler verecektir. Yine bu dönem içinde, tiyatroda daha sonraki dönemlerde de sık sık karşımıza çıkacak olan "jübile" geleneğinin başladığı görülür. 1937' de önce Naşit Özcan'ın(->), ardından Sadi Fikret Karagözoğlu'nun(->), 194l'de de emektar ortaoyunu sanatçısı Asım Ba-ba'mn jübilesi yapılır.

194l'de Tepebaşı'nda yine Arditi tarafından yönetilen Asri Sineması'nı(-*) Necip Erses kiralar ve adını Ses Sineması olarak değiştirir. Eylül 1942'de ise, Arditi, Fransız Tiyatrosu'nun icarını Sami Kâzım Ko-ray'a devreder. Şehir Tiyatrosu, binanın yeni sahibi ile anlaşamaz. Bir takas yapılır. Şehir Tiyatrosu Komedi Bölümü (artık operetlerden vazgeçilmiştir), Tepebaşı'ndaki Ses Sinernası'nm yerine geçer. Böylece adı da, Halep Pasajı'ndaki tiyatroya taşınır. Artık tiyatronun yeni adı Ses Sinema ve Tiyatrosu'dur. Binanın işletmecisi, burayı bir sezon sinema olarak kullanır. 1943'te ise sahnede yeni bir topluluk, Ses Opereti(->) vardır. Salon yaz aylarında sinema olarak kullanılır.

Salonun serüveni, 19ö2'de Dormen Ti-yatrosu'nun(->) buraya geçişiyle birlikte değişir. Haldun Dormen'in anılarında anlattığına göre, tiyatro binası o dönem inanılmayacak kadar kötü durumdadır. Fareler ayaklar arasında cirit atmaktadır. Pirelerden oyun izlemeye olanak yoktur. Alt katta localar yıktırılıp iç fuaye de salona eklendiğinden akustik yok olmuştur. Süslü tavan ve altın yaldız olması gereken kabartmalar, çirkin bir pembe badana ile örtülmüştür. Koltukların durumu bir felakettir. Onarımdan sonra yeniden açılan salonda Dormen Tiyatrosu'nun yanısıra başka topluluklar da salonun boş zamanlarını paylaşırlar. Bunlar arasında 1962-1968 arasında aynı tiyatroda çalışan Kent Oyuncuları başta gelir. Dostlar Tiyatrosu(->) ile Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu(->) da daha kısa dönemlerle konuk olmuşlardır.

Dormen Tiyatrosu'nun 1972'de kapa-nışıyla birlikte salon, artık kapısı Beyoğ-lu'nun bir yan sokağına açılan Ses Sinema-

sı olarak çalışmaya başlar. Sinema, 1970'li yılların sonuna doğru piyasayı saran seks filmleri furyasına katılır ve unutulmaya yüz tutmuş bir bina olarak ömrünü sürdürür. Salonun yeniden tiyatroya dönüştürülmesi ise 1989'da Ferhan Şensoy'un kira-lamasıyla gündeme gelir. Şensoy, aslına uygun bir restorasyonla salona eski güzelliğini kazandırır. Tiyatroya yine Halep Pasajı'ndan girilebilmesi için, çarşıdan iki dükkân kiralanarak buradaki eski kapı yeniden açılır. Yıkılma noktasına gelmiş olan çatı bütünüyle yeniden yapılır, tüm koltuklar ve localar kadifeyle kaplanır. Salon "Ses Tiyatrosu 1885-Ortaoyuncular" adıyla 24 Kasım 1989'da yeniden açılır. O günden bu yana salon Ferhan Şensoy'un topluluğu Ortaoyuncular tarafından kullanılmaktadır.



Bibi. G. Akçura, Beyoğlu'ndan BirKesit-Ses

1885-1991, İst., 1991; M. And, "Türkiye'de Sinema Arkeolojisi", Milliyet Sanat Dergisi, (15 Mart 1972); S. N. Duhani, Eski İnsanlar Eski Evler, İst., 1984; G. Akçura, "Emprezaryo Arditi Efendi", İstanbul, S. 3 (Ekim 1992), s. 72-74; V. R. Zobu, O Günden Bu Güne, ist., 1977; G. Scognamillo, Türkiye Sinema Tarihi, I, ist., 1987; H. Dormen, Sürç-ü Lisan Ettikse, İst., 1978.

GÖKHAN AKÇURA



SESYILMAZ, BURHAN

(1897, istanbul -18 Nisan 1943, Ankara) Hafız, mevlithan, ses sanatçısı.

Aksaray'da doğup büyüdü. Kocamusta-fapaşa Rüştiyesi'ni bitirdi. Küçük yaşta sesinin güzelliğiyle dikkati çekti. Hıfzını tamamlamadan camilerde Kuran, mukabele okumaya, müezzinlik etmeye başladı. Köklü bir musiki eğitimi görmedi; hıfzım da sonradan tamamladı. Genç yaşta Mu-zıka-i Hümayun'a(-0 hanende olarak girdi. Muallim İsmail Hakkı Bey'den meşk etti; Lem'i Adı(->) ile Zati Arca'dan yararlandı. Muzıka-i Hümayun'dan ayrıldıktan sonra piyasada çalışmaya başladı. Pek çok plak doldurdu; Beşiktaş'ta bir ara, plak doldurduğu Columbia şirketinin plaklarını satan bir plak mağazası açtı. İstanbul Radyosu'nun yayına başladığı günlerde radyoda da okudu. Çoğu Atina'da olmak üzere yurtdışında konserler verdi. Ankara'da Mareşal Fevzi Çakmak'm kızı için mevlit okurken geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü. Cenazesi İstanbul'a getirilerek büyük bir kalabalıkla Beşiktaş'ta Yahya Efendi Dergâhı haziresine gömüldü.

Hafız Burhan hafız-gazelhan geleneğinin son ünlü temsilcilerindendir. Son dere-

Burhan Sesyılmaz

ce parlak, yakıcı bir tenor sesi vardı. Okuduğu ezan çok uzak mesafelere ulaşırdı. Galatasaray Postanesi'nin üst katında ilk deneme yayınlarım gerçekleştiren İstanbul Radyosu'nda o zamanki teknik imkânlara göre yayınların ses düzeni iyi ayarlanama-dığı için sırtını mikrofona dönerek okuduğu bilinir. Mevlitleri, gazelleri dinleyenlerde büyük heyecan yaratırdı. Hafif, oynak şarkıları coşkuyla okurdu. Fasılların da en çok aranan okuyucularındandı.

Sesyılmaz gazel, şarkı, türkü, kanto, ninni, operet ve film müziği parçaları, tango, marş gibi çok çeşitli türlerde 90'ı aşkın plak doldurdu. Asıl ününü de Columbia şirketi için doldurduğu bu plaklar sağladı. Satış rekorları kıran plakları onu geniş kesimlerin tanıdığı bir halk sanatçısı haline getirdi. Başta gazel tarzında okuduğu Ab-dülhak Hâmid'in "Her yer karanlık, pür nur o mevki" diye başlayan "Makber" şiiri olmak üzere, "Kuş sesleri", "Tabancası belinde", "Söyle niçin kaçtın", "Gözlerinin cazibesi", "Sen Melahat", "Vay canına kantosu" adlı şarkılar en çok satan plaklarm-dadır. Plakları onun gösterişli, parlak üslubunu yansıtan örneklerle doludur. Birkaç şarkı da bestelemiştir. Uşşak aksak ("Hasta kalbimde açılmış ebedi bir yarasın"), hüzzam aksak ("Sendin hiç unutmam henüz on altı yaşında") güfteli şarkılarıyla gazel tarzındaki neva "Yeni Ninni"si (Mih-net-i Dünya) çok sevilmiştir.

1970'te Columbia şirketi Hafız Bur-han'ın plaklarından seçme bir uzunçalar yayımlamış, 1993'te de 19 şarkısı ile l gazelini bir araya getiren bir CD'si piyasaya çıkmıştır.



Bibi. Columbia Umumi Katalogu, ist., ty; Columbia Türkçe Plaklar Katalogu, ist., 1941; A. R. Sağman, Meşhur Hafız Sami Merhum, ist., 1947; V. Sözer, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, İst., 1964; N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, II, Ankara, 1986; Öztuna, BTMA, II. CEMAL ÜNLÜ

SEVENGİL, REFİK AHMED

(1903, Bingazi [bugün Libya 'da] -11 Eylül 1970, Ankara)Tiyatro tarihçisi, gazeteci, yazar.

Binbaşı Bekir Hıfzı Bey'in oğludur. İlköğrenimini Kocamustafapaşa'daki Gül-şen-i Maarifte, ortaöğrenimini Menbaü'1-İr-fan Rüştiyesi ile Mercan İdadisi'nde yaptı. İdadi ikinci sınıf öğrencisi iken sınavla Darülfünun Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Ancak babasının ölümü nedeniyle yükseköğrenimini sürdürme olanağı bulamadı.

Hakkı Tarık (Us), Mercan İdadisi'nden Refik Ahmed'in öğretmeni idi. Refik Ah-med, babasının ölümü üzerine sıkıntıya düştüklerini öne sürerek öğretmeninden iş istedi. Hakkı Tarık ona ikdam gazetesinde bir muhabirlik buldu. Gazetecilikteki ilk sınavını Ikdam'dz veren Refik Ahmed, daha sonra Vakit gazetesine geçti, kısa sürede yazı işleri müdürlüğüne yükseldi. Bu arada Üsküdar Amerikan Kız Koleji ile Alman Lisesi'nde de edebiyat öğretmenliği yapıyordu. 1930-1943 arasında İstanbul Belediye Meclisi üyeliği, 1943-1950 arasında da Tokat milletvekilliği yaptı. 1950'den

SEYAHATNAMELER

540


541

SEYR-İ SEFAİN İDARESİ

Sarayı oluşturmaktadır. Burada adı geçen eserlerde, genellikle, saray erkânı, saray düzeni, giysiler ve özellikle törenler üzerinde duran gezginlerin verdikleri bilgiler, mimarlık tarihi yönünden çok yeterli ve anlamlı değildir. Sarayın, sahil yönündeki surlara bitişik yapılan bir dizi köşk, genellikle denizyoluyla gelen gezginlerin dikkatini çekmiştir. Seyahatnamelerde en ayrıntılı biçimde anlatılan ve gezginler için en renkli olaylardan biri, elçilerin saraya itimatnamelerini sunmaları olmuştur. Bunların yanında, Osmanlı padişahlarına yabancı ülkelerden gönderilen armağanlar, şehzadelerin sünnet düğünleri, padişahların ölümleri ve cenaze törenleri de seyahatnamelerin önemli bölümlerini oluşturmuştur.

Çok genel olarak gezginlerin eserlerini yazarken izledikleri tema, geçtikleri yollar, konakladıkları yerler, İstanbul'un tarihi ve yapıları hakkında geniş bir bilgiyle görgü tanığı oldukları toplumsal olayları kapsamaktadır. En fazla Sanderson, Wrag ve Harborne'nun eserleri bu tanıma uymaktadır. Bu çerçevede İstanbul ile ilgili seyahatnamelere ve yazarlarının bıraktıkları belgelere bakıldığında, genel anlamda Osmanlı ve özelde İstanbul toplumunun günlük yaşantısından, tarihinden görüntüler çıkmaktadır. Bunlar, Türk toplumunun kültürünü yansıtmada, Osmanlı kay-

Refik

Ahmed

Sevengil

Gövsa, Türk Meşhurları

sonra Yeni istanbul gazetesi Ankara temsilcisi ve Basın Yayın Genel Müdürlüğü Radyo Dairesi müdürü oldu. 1961-1962 öğretim yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Enstitüsü'nde Türk tiyatrosu tarihi dersleri okuttu. 1964'te kuruluşunda görev aldığı TRT Yönetim Kurulu'na seçildi. TRT program danışmanlığı ve Ankara Devlet Konservatuvarı Türk tiyatro metinleri öğretmenliği ile birlikte yürüttüğü bu görevi 1968'deki emekliliğine dek sürdü.

Sevengil'in yayımlanmış 19 kitabı vardır. Bunlar arasında, İstanbul Nasıl Eğleniyordu (1927), Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu (2 c., 1934), Fatih Devrinde Âlimler, Sanatkârlar ve Kültür Hayatı (1953), Eski Türklerde Dram Sanatı (1959\ Opera Sanatı ile ilk Temaslarımız (1959), Tanzimat Tiyatrosu (1961), Saray Tiyatrosu (1962) ve Meşrutiyet Tiyatrosu (1968) özellikle istanbul'la ilgilidir.

Sevengil Türk tiyatro tarihinin ilk araş-tırmacılarındandır. Geçmişteki eğlence yaşamını, geleneksel oyunlarımızı ve gösterim sanatlarımızı ilk kitaplaştıran da yine Sevengil'dir. Genç bir gazeteci iken kaleme aldığı İstanbul Nasıl Eğleniyordu adlı kitabı sonraki yıllarda gerek Türk tiyatrosu tarihi, gerekse İstanbul'un eğlence yaşamının geçmişi üzerine yapılan araştırmaların esin kaynağını oluşturmuştur. Bibi. R. A. Sevengil, istanbul Nasıl Eğleniyordu, ist., 1993; İ. A. Gövsa, Meşhur Adamlar Ansiklopedisi, İst., 1936, c. 4, s. 1329-1330; Gövsa, Türk Meşhurları, 351; A. Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, IV, İst., 1987, s. 1031; TDEA, VII, 544-545.

SAMİ ÖNAL



SEYAHATNAMELER

İstanbul üzerine bilgi veren seyahatnamelerin sayısı oldukça fazladır. Özellikle 16. yy'ın ikinci yarısından sonra, istanbul'a gelen gezginler, tüccarlar, diplomatlar, tutsaklar ve sanatçılar, Avrupa'da bir edebiyat dalı olarak gelişmiş olan "seyahatname" tipinde, gözleme ve araştırmaya dayanan eserler vermeye başlamışlardır. Bunlar, kentin mimari yapısı yanında, toplumun günlük yaşantısını yansıtan sahnelerin de ayrıntısına girmişlerdir. Genellikle seyahatnamelerde, tarihi ve siyasi olaylara ilişkin gözlemler üzerinde yoğunlaşılmış, mimarlık tarihi yönünden çok fazla ayrıntıya girilmemiştir. Seyahatname yazarlarının, kendilerinden önce yazılmış eserlerden ne ka-

dar yararlandıkları da tam olarak bilinememektedir.

istanbul'un, Türk devri öncesinde, 14. ve 15. yy'da harap ve boş olduğu birçok görgü tanığının yazılarından anlaşılmaktadır. 1403'te İstanbul'da bulunan İspanya Elçisi Ruy G. de Clavijo(-0 ve şehri 1433'te gören Bertrandon de la Broquiere(->), İstanbul'un yer yer boş olduğunu belirlerler. La Broquiere, şehrin, içinde yerleşme alanlarından çok boşlukların bulunduğu bir köyler topluluğuna benzediğini ve Ayasof-ya'nın şehrin en güzel kilisesi olduğunu söylemektedir. Broquiere ayrıca şehrin güneyinde bir liman olduğundan da söz etmektedir. Bu durum, Buondelmonti'nin haritalarında da görülmektedir.

İstanbul hakkında bilgi veren ilk seyahatname örneklerinden biri, 14. yy'da (tahminen 1332-1334 arasında) İbn BattutaC-») tarafından kaleme alınmıştır. Şehrin büyüklüğünden ve aralarından geçen bir ırmağın (ki burada adı geçen ırmak Haliç'tir) ayırdığı iki bölgeden söz eden İbn Battuta İstanbul'u, Fas'ta bir nehirle birbirinden ayrılmış Rabat ve Saleh kentlerine benzetir.

istanbul'un üçgen biçiminde olduğunu söyleyen iki seyahatname yazarından Arnold von Harff(->) ve Pierre Gilles' ten(->) birincisi, şehrin kara tarafının, kalınlıkları 16 ayak olan ve önlerinde üç hendek bulunan sur duvarları ve kulelerle emniyete alındığını belirtmiştir. Aynı yazar, saray ve sultanın emrinde çalışanlar hakkında da detaylı bilgiler vermiştir. Diğer yazar Gilles ise, Türk dönemi istanbul'una ait bilgiler verirken, şehirde Bizans'tan kalan, Hi-ppodrom ve çevresindeki bazı anıtsal sütunlar ile Ayasofya mabedi ve birkaç sarnıçtan söz etmektedir. Şehrin çevre uzunluğunun 13 mil olduğunu belirten Gilles, halkın genelde tepeler üzerine yerleşmeyi tercih ettiğini yazmıştır. Gilles'e göre "dünyada bütün şehirler ölüme mahkûmdur, fakat istanbul, insanlar var oldukça yaşayacaktır".

Yine 16. yy seyahatname yazarlarından el-Gazzi, şehirde yer alan eşsiz cami, mescit ve imaretlerin yanında, güzel çarşılardan, yüksek köşk ve saraylardan ve çok sayıdaki sade yapılı evden söz etmiştir.

İngiliz William Harborne'nun, elçilikten biri tarafından yazılmış olan seyahatnamesinde, İstanbul'a ikinci gelişinin hikâye-



Alponse de Lamartitıe

TETTVArşivi

si anlatılmıştır. İstanbul'a gelirken yolda uğradığı konakların adları verilip, Paşaka-pısı'ndaki, Kılıç Ali Paşa'nın kalyonunda-ki ve saraydaki törenler ve sunulan hediyeler konu edilmiştir. Bu eserde, olaylar ve törenler tüm detayları ile anlatılırken, Ayasofya ve avlusundaki türbeler ile sarayın ikinci avlusunun mimari özelliklerine de kısaca değinilmiştir.

1588'de Harborne'nun yerine elçi olarak atanan Edward Barton'un, Richard Wrag tarafından kaleme alınan seyahatnamesi, elçinin itimatnamesini sunarken sarayda yapılan törenlere, şehrin surlarına ve kapılarına Süleymaniye, Ayasofya ve avlusundaki türbelerle Pompei Sütunu'na ilişkin bilgiler vermektedir.

istanbul'da uzun süre kalan bir başka ingiliz yazar da John Sanderson'dur. Tarihi anıtları, istanbul'a ilk gelişi sırasında (1585) gezip gören yazar, bunların ve genelde İstanbul'un daha iyi tanımları için, kendisine Yahudi bir hekim tarafından verilen İtalyanca "küçük kitap"a başvurmuştur. Seyahatnamesinin, üçüncü kez İstanbul'a gelişini anlatan bölümünde, Boğaz'ın Anadolu kıyısında, Karadeniz'e yakın ve denizden 4 mil içerde, padişahın köpeklerinin bakıldığı yeri anlatır. Bakıcıların ne-zaretindeki köpekler, simli, kadife, kırmızı kumaştan giysiler giymektedirler. San-derson, şehrin kara surlarının, devamlı yangınlar ve depremlerle hasar gördüğünü; özellikle Eylül 1509'da meydana gelen, birçok yapıyla birlikte surların da yıkımına ve 13.000 insanın ölümüne sebep olan depremin hasarını onarmak için, II. Baye-zid'in 60.000 adam tutup tamir ettiğini ve kentin eski 11 kapısına yemlerini eklediğini bildirir.

16. yy'ın ortalarında istanbul'a gelen Ni-colas de Nicolay(->), diğer yazarlardan farklı olarak şehrin hamamlarından ve hamamların içindeki olaylardan söz eder. Özellikle padişahın sarayında eşleri ve paşaları için bulunan hamamların inanılmaz derecede güzel olduklarını yazar. Eserin, seyahatname edebiyatında gravürleriyle de ayrıca önemli.bir yeri vardır.

1589'da istanbul'da bulunan gezgin Ebu'l-Hasan Ali(->) seyahatnamesinde, şehrin taş kaldırımlı sokaklarını, ahşap evlerini, zengin ve sayıca fazla olan çarşılarını anlatır. Gezginin yazdıklarına göre istanbul ve çevresi kışın soğuktur; fakat burada her mevsimde üzüm, elma, armut, kavun gibi meyveleri bol olarak bulmak mümkündür.

16. yy'da İstanbul'a gelen iki gezgin, İngiliz seyahatname edebiyatının en ilginç iki örneğini vermişlerdir. Bunlardan Fynes Moryson, bütünü 4 bölümden oluşan eserinde, gezdiği diğer yerler gibi, İstanbul'un da coğrafi konumu, doğal zenginlikleri, ticari yaşamı, yiyecekleri, giyim kuşamı hakkında bilgiler vermiş, ayrıca Süleymaniye Türbesi için, "gördüklerinin en güzeli" olduğunu yazmıştır. Moryson, İstanbul'un kabataslak bir krokisini çizerek üzerinde yapıları işaretlemiş ve metin içinde bunları tek tek anlatmıştır. Sanderson gibi, Moryson da, şehrin 7 tepesi üzerindeki anıt-

ları tanımlamıştır. Fatih Külliyesi, bu anıtlar içinde gezginleri, kuruluş ve mimari yönünden en çok etkileyeni olmuştur. Diğer gezgin Thomas Dallam ise daha çok, Topkapı Sarayı'ndaki sanatçıların ve sultanın gözdelerinin giysileri, köşkler, sarayın bahçeleri ve III. Mehmed'in fiziki yapısı hakkında ilginç bilgiler vermiştir.

16. yy'da yazılmış seyahatnamelerde haritalar ve topografik çizim denemeleri de yapılmıştır. 17. yy'a kadar, Osmanlı İmpa- ratorluğu'na, dolayısıyla da istanbul'a ge len İngilizlerin yazdığı seyahatnamelerin hemen hepsi Richard Hakluyt'un The Prin cipal Navigations and Voyages adlı, ilk kez 1589'da Londra'da yayımlanan eserinde toplanmıştır. Genelde, 16. yy'da yazılmış olan seyahatnamelerde aynı yapılardan söz edilmektedir. Yalnız, Oxford Bodle- ian Albümü, giyim kuşam ve 16. yy Os manlı hayatını çeşitli açılardan yansıtma sının yanında, mimarlık tarihi yönünden de önemli ve farklı bir belge niteliği taşı maktadır. Bu albümde, Süleymaniye Külli- yesi'ni gösteren bir de resim bulunmakta dır. Süleymaniye imareti ve Theodosius Sütunu'ndan başka, bir de İstanbul'un Sa- rayburnu, Boğaz'ın iki yakası ve Kadıköy'ü içine alan bir panoraması da aynı eserde çizilmiştir. Bu seyahatnamelerde, genel olarak, Roma ve Bizans'a ait anıtsal yapı lardan çok Osmanlı mimari eserleri üzerin de durulmuştur.

17. yy'da istanbul'a, şehrin önemli anıt larına ve sosyal yaşantısına ait bilgiler ve ren seyahatname yazarlarından bazıları George Sandys(->), WilliamLithgow (16li), Henry Blunt (1634), G.-J. Grelott», Ge orge Wheler (1675-1676) ve Du Mont'dur (l690). Bu yazarların her biri, eserinde, İstanbul'a ait değişik manzaralar ve kesit ler sunmuştur. Bundan sonraki yüzyıllarda da İstanbul, ününü ve çekiciliğini koruma ya devam etmiştir: G.-A. Olivier(->), Marc- hebeus(->), Gerard de Nerval(->), Alphon- se de Lamartine(-0, Theophile Gautier(-*), Edmondo de Amicis(-») gibi çeşitli ülkeler den gelen gezginlerin uğrak yeri olmuş ve çeşitli yönleriyle seyahatnamelerde ele alınmıştır. Bunlardan Gerard de Nerval şehri, tüm güzel görüntüleri yanında, ba zı mahallelerinin sefaleti ve pisliğinden do layı "kulislerini gezmeden salondan sey redilmesi gereken bir tiyatro dekoru"na benzetmektedir.

Doğal olarak bu dönemlerde, İstanbul'a gelen her gezgin, Ayasofya'yı ziyaret ederek kendine göre bir tanımını yapmıştır. Moryson, kubbedeki mozaiklerin bazı yerlerinin bozuk olduğunu yazarken, Sanderson da kubbedeki yaldızlı işlemelere değinmekte ve resimlerden bazılarındaki figürlerin gözlerinin kazınarak hasara uğramış olduklarına dikkat çekmektedir. Bugün Britislı Library'de Ayasofya'nın garip, renkli, suluboya, büyük ölçüde bir resmi bulunmaktadır. Yine bu dönemlerde, şehrin en büyük ve ünlü meydanının Rumların Hippodrom dedikleri Atmeydanı(-») olduğu da seyahatnamelerde belirtilmiştir.

Her dönemde, seyahatnamelerin en canlı bölümlerinden birisini de Topkapı

naklan ile zaman zaman aynı paralelde, fakat genelde farklı görüşlerle yazılmış, farklı konular üzerinde yoğunlaşan, önemli eserlerdir.


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   136   137   138   139   140   141   142   143   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin