Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə143/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   139   140   141   142   143   144   145   146   147

Bibi. Z. Üskül, Siyaset ve Asker, ist., 1989; F. ve B. Turgay Ahmad, Türkiye'de Çok Partili Politikanın Açıklamak Kronolojisi 1945-1971, ist., 1976; M. Gökman, 50 Yılın Tutanağı, ist 1973.

YALÇIN YUSUFOĞLU



SIMEON (Polonyalı)

(1584, Zamosc - 1635'ten sonra, ?) Ermeni asıllı gezgin.

Aslen Kefeli bir Ermeni ailenin çocuğu olan Simeon, Lemberg'de (bugün Lvov) kilise hanendesi iken hacca gitmek üzere 15 Şubat 1608'de yola çıkmıştır. Boğdan'ın eski ve yeni başkentleri Suceava ve las-si'de (Yaş) üçer ay kaldıktan sonra Kalas'ta Tuna'yı aşarak Dobruca ve Bulgaristan yoluyla 10 Eylül'de istanbul'a gelmiş kışı burada geçirmiştir.

Simeon önce kentteki Ermeni mahalleleri hakkında bilgiler verir. Ancak kent nüfusu için verdiği sayılar abartılıdır. Bununla birlikte Celali isyanlarından dolayı İstanbul'a doluşan nüfus hakkındaki bilgiler genellikle doğru olmalıdır. Ayasof-ya'yı gezen gezgin bakır kaplı delikli sütunda "Lusavoriç" (Aydınlatıcı) Grigor ve dinbilimci Grigor'un bakiyelerinin saklı olduğunu söyler ki, burada Bizans dönemi Ermeni ve Rus hacılarının geleneğinin sürdüğü görülüyor. Ayasofya'nın üst katında ve onun karşısındaki Arslanhane'de silik de olsa hâlâ aziz tasvirlerinin bulunduğunu yazan Simeon, Atmeydanı ve Topkapı Sarayı'ndan da kısaca söz eder. Eski Bedesten ve Yeni Bedestenle esir pazarını gezen yazar, ayrıca Sulumanastır'daki patrikhane olarak kullanılan Surp Kevork Ki-lisesi'ni, Arkadios Sütunu'nu, Çemberlitaş'ı, Yedikule'yi ve Balat Edirnekapı arasında o tarihte Kefeli Katolikler ve Ermeniler tarafından ortaklaşa kullanılan Saint Nico-laos Kilisesi'ni anlatır ki, bu yapı l627'de, Kefeli Mescidi(->) adıyla camiye çevrilecektir, Galata'da on Katolik, on Ortodoks ve bir Ermeni kilisesinin (Surp Lusavoriç) bulunduğunu yazar.

l609'da istanbul'dan yola çıkarak Marmara ve Ege bölgesinde bir gezi yapan Simeon yeniden istanbul'a döner ve oradan 11 Haziran löll'de karayoluyla Venedik yolculuğuna çıkar. Venedik'ten Roma'ya giderek oradan 1013'te izmir'e döner ve karayoluyla Bursa, Bolu, Merzifon, Tokat, Sivas ve Malatya üzerinden Muş'a gider. Buradan l6l4'te yeniden İstanbul'a döner ve nihayet 14 Ağustos lölS'te Filistin'e git-

mek için gemiyle İskenderiye'ye doğru yola çıkar. Kahire'den sonra Kudüs'e giden Simeon, Suriye ve Anadolu yoluyla 1618' de yine İstanbul'a gelir ve oradan Polonya'ya döner.

Gezi metni ilk defa Ermenice olarak Vi-yana'da 1936'da basılmış, Türkçesi Polonyalı Simeon'un Seyahatnamesi^., 1964) adıyla yayımlanmıştır.

STEFANOS YERASİMOS

SIVACİYAN, KINAR

(1876, istanbul -14 Ağustos 1950, istanbul) Tiyatro oyuncusu.

Asıl soyadı Mağazaciyan-Terziyan'dır. Küçük yaşta babasını kaybetti. Fakir bir aileye mensup olduğu için, ilk tahsilden dahi mahrum kaldı. İlk defa 1891'de, Tekirdağ'da, annesi Bercuhi Hanım'ın (1860-?) teşvikiyle, Tomas Fasulyaciyan(->) topluluğunun temsil ettiği Körün Oğlu adlı piyeste, "Viktor" rolü ile sahneye çıktı. İstanbul'a döndükten sonra, aynı kumpanyada faaliyetini sürdürdü. 1892-1893 arasında, Moliere'in Hayali Hasta oyununda, "Antoinette" rolü ile başarı kazandı. 1894' te, aynı heyet ile Bulgaristan'a giderek, 7-8 yıl kadar orada ve sonra da Romanya'da verilen temsillere katıldı.

Bulgaristan'da, komedyen Arsak Sıvaci-yan'la evlendi; Yervant adlı bir oğullan oldu. Birkaç yıl sonra kocasını, 1900'de de oğlunu kaybettiğinden, 1901'de İstanbul'a döndü. Bundan sonra, 10 yıl kadar Mar-diros Mınakyan'la(->) çalıştı.

1905'te, Mınakyan topluluğunun izmir'deki temsillerine de katıldı. "Vahşi kız" ve "Klodine" rolleri ile büyük başarı kazan-, di. 1913'te, Eliza Binemeciyan'la(->) birlikte bir tiyatro heyeti kurdu. II. Meşruti-yet'ten sonra, Vahram Papazyan'm (1888-1968) temsillerine de katıldı.

1914-1924 arasında Darülbedayi (bugün Şehir Tiyatroları) temsillerine iştirak etti. 1919'da kurulan Dramatik Kumpanya-

Ktnar Sıvaciyan

Cengiz

Kahraman

arşivi

sı'nda da rol aldı. Cumhuriyet döneminde Ermenice temsiller yasaklanınca, Şavarş Karakaş'la (1874-1941) ve Bedros Balta-zar'la (1866-1953) birlikte çalıştı. 1947'de, Şehir Tiyatrosu'nda jübilesi yapıldı.

Kadıköy'deki evinde vefat etti ve Kadıköy Ermeni Mezarlığı'na defnedildi. Sıvaciyan Türk kadınlarının da sahneye çıkması için büyük gayret sarf etmiş, Neyyire Ne-yir(->) ve Bedia Muvahhit(~0 gibi sanatçıların yetişmesinde etkili olmuştur.

Bilhassa "soubrette" (cariye) rolleriyle şöhret kazanan Sıvaciyan, 1948'de, Eminönü Halkevi'nde verilen tiyatro temsillerine de katılmıştır. Kuvvetli hafızası sayesinde, daima suflörsüz oynamıştır.



Bibi. Şarasan (Sarkis Tütünciyan), Tırkahay Pemınyev ir Kordziçnen (Türkiye Ermenileri Sahnesi ve Emektarları), ist., 1914-1915, s. 172-173; N. Beşiktaşlıyan, "Taderakan Temker" (Tiyatro Simaları)," Antilyas, (1969), s. 1005-1016. KEVORK PAMUKCİYAN

SİGMA

Bugünkü Samatya bölgesinde, yarım daire şeklinde bir revak olan Sigma, adını, Grek alfabesindeki sigma harfinden almıştır. (Sigma küçük harf olarak sözcük sonuna geldiğinde Latin alfabesinde "C"yi andıran bir şekil alır.)

Erken dönem Bizans mimarisinde, "C" biçimli revaklar binaların anıtsal girişlerinde ya da binaları birbirine bağlamak için sık sık kullanılmıştı. "C'nin uçları genellikle düz bir revakla birleştirilerek, Koristan-tinopolis'teki 5. yy yapılarından Antiohos, Lausos ve Bodrum sarayları ile Hodeget-ria Manastırı'nda olduğu gibi, Latin alfabesindeki "D"ye dönüştürülürdü (bak. Lausos Sarayı; Hodegetria Manastın ve Ayazması).

11. yy'a kadarki ortaçağ kaynaklarında, Konstantinopolis'in güneybatısında, günümüzdeki Sulu Manastır'ın yakınlarında bulunan ve Sigma adıyla anılan forum (meydan) ya da büyük bir avludan söz edilir. Bu revak, olasılıkla civardaki Helenianai Sarayı'ndan(-») arta kalan giriş bölümü olmalıdır. "C" şeklindeki revak, Bodrum Sa-rayı'nın Amastrianon adıyla bilinen revağı-na çok benzemektedir.

Sigma adı çevredeki iki kilisenin yerini tespit etmek amacıyla da zikredilmiştir. Bunlardan biri olan Stefanos Kilisesi, 400' de, devletin yüksek görevlilerinden Konsül Aurelianus tarafından yaptırılmış, 869 depreminde yıkılmış, L Basileios(->) döneminde (867-886) küçük ölçekte yemden yapılmıştı. Stefanos Kilisesi'nin rölikleri arasında Ayios Isakios'un (ö. 408) vücudu da vardı. Kilisenin akarının yakınlarında bir pınar bulunmaktaydı.

Sigma civarındaki ikinci kilise I. İusti-nianos(->) (hd 527-565) tarafından Meryem Ana'ya ithafen yaptırılmıştı. Kilise, aynı depremde zarar görmüş ve onarılmıştır.

Kaynaklarda Sigma'nın yeri hakkında açık bilgi yoktur. Modern araştırmacıların bir kısmı, Teodosios Surları üzerindeki Mevlana Kapı ile Silivri Kapısı arasındaki 40. kule yakınlarında, sur duvarlarının doğuya doğru bir kıvrım oluşturarak "C" şek-

lini aldığı bölümün Sigma olduğunu ileri sürmüşlerse de bu doğru olamaz, çünkü Sigma Meydanı kesinlikle şehir surlarının içindeydi.



Notitia urbis Constantinopolitanae'de Sigma'nın, Hippodrom'un(->) batı tarafını içine alan III. bölgede bulunduğu kaydedilir. Sigma, burada bulunan ve sonraları So-fia'nın Limanı diye anılan liman çevresinde olmalıdır.

Sigma biçimli bir diğer yapı, Neori-on'daki(->) (bugün Sirkeci) Keratoembolin (boynuz biçimli revak) idi. Sigma biçimindeki yapıların en yakın tarihlisi ise, Büyük Saray'ın Teofilos(->) (hd 829-842) tarafından yaptırılan avlusu olup, o da kısaca Sigma diye anılıyordu.



Bibi. R. Guilland, "Le Sigma", Etudesde Topog-raphie de Constantinople, Berlin, 1969,1, s. 94-120;Janin, Constantinople byzantine, 92, 113, 231, 424-425; W. Müller-Wiener, "Das 'Sigma' -eine spâtantike Bauform", Anadolu, S. 21 (1987), s. 121-129; A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 360-363, 644-645.

ALBRECHT BERGER



SİGORTACILIK

istanbul'da sigortacılığın izlerine 18. yy'ın sonlarında rastlanmaktadır. Bu ticari faaliyet türü de bankacılık(->) ve diğer benzerleri gibi ülkeye Avrupa'dan gelmiştir. Sigortacılığın dünyada gelişmesi, bir yerden başka bir yere gönderilen ticari metaanın güvence altına alınması (nakliyat sigortası) amacına dayanmaktadır. Her ne kadar, Çin Imparatorluğu'nda Sarı Nehir'de yol alan ticaret filosu arasında bir dayanışma sistemi kurulduğu anlatılırsa da, bugün anlaşıldığı şekilde sigorta sisteminin esas kuruluş yeri Kuzey İtalya, Lombardia ya da Venedik Cumhuriyeti'dir. Hindistan'dan gelmekte olan kervanın çöllerde çapula uğraması ya da Akdeniz limanlarında gemilere aktarıldıktan sonra geminin fırtınada batması olasılığına karşı, kaybedilecek değerin sigorta edilmesinin sistem haline sokulmasına bir tüccarlar cumhuriyeti olarak kurulan Venedik'te rastlanmaktadır. Sigortacılığın beşiği diye anılan Londra'da kurulu Lloyds'un dünyaca ünlü poliçelerinde, bugün dahi bir anlaşmazlık halinde Lombardialı tacirlerin hakemliğine başvurulacaktır diye hüküm vardır.

Sigorta deyimi Türkçeye İtalyanca "si-curta" (güvenlik) sözcüğünden girmiştir.

Osmanlı payitahtı ve ticaret merkezi olan istanbul'a ticaret yapmaya gelen yabancılar, kendi sigorta sistemlerini de beraberlerinde getirmişler; ticaretin ayrılmaz bir bölümü olan sigortacılık istanbul'da bu şekilde başlamıştır. Bulgar tüccar, Bulgar sigortacıyı; İngiliz tüccar da kendi sigortacısını getirmiştir.

1889'da İstanbul'da kayıtlarda adı geçen 18 sigorta kuruluşunun hiçbiri yerli ya da Türk değildir. Galata bankerleri(->) denilen Levanten bankerler gibi 19. yy'ın başlarında Galata sigortacılığı adı verilebilecek bir sigortacılık dönemi yaşanmıştır.

Galata sigortacılığının en belirgin yönü, sigorta kuruluşlarının yerleşik sermaye ile değil, Osmanlı ülkesinde yaşayan Levan-



SİLAHDAR ABDULLAH AĞA 550

557


SİLAHDAR MUSTAFA AĞA

ten ya da yabancı uyruklu kişilere acentelik verilmesiyle gelişmiş olmasıdır. Bu yapının sonucu olarak eğer acente ülkeyi terk edip giderse, istanbul'da yerleşik sigortalının elindeki poliçeler sadece bir kâğıt parçası haline gelmekteydi. Öte yandan kapütilasyonlar nedeni ile, Osmanlı uyruğu bir sigortalının, örneğin ingiliz uyruklu sigorta acentesini mahkemeye vermesi, yani kadının önüne çıkarması olanak dışıydı. Böylece 19. yy'm sonlarında İstanbul'da sigortacılık, özellikle yabancı ticaret sermayesinin yararlandığı bir kurumdu.

Osmanlının bu konuya ilgi göstermesinin ilk işareti, 1906'da çıkarılan bir kanunla sigorta akdinin tarif edilmesidir. Bu kanun ile, belirgin bir ücret karşılığında sigortadan güvence verilmesi imkânı tanınmıştır.

1327/1911'de Mahmud Celaleddin adlı biri Bâb-ı Meşihat'e başvurmuş ve sigorta akdinin sigortacının ancak "gâvur" (gayrimüslim) olması halinde "mubah" olacağına dair fetva almıştır.

1893'te Osmanlı Bankası, Reji, Tütün İdaresi ve Düyun-ı Umumiye yönetiminin katkıları ile "Osmanlı Umum Sigorta" kurulmuştur. 1918'de Fransız Unione de Paris, İstanbul'da günümüze kadar gelmiş İt-tihad-ı Milli sigorta şirketini kurmuştur. Diğer bir deyimle yerli halka da hizmet götürmeyi öngören yabancı kuruluşlar giderek çalışmalarını Türkçe adlar altında geliştirme yollarını aramışlardır.

1900'de Beyoğlu'ndaki Teutonia salonunda, 44 şirket temsilcisinin katıldığı bir toplantıda, sigorta çalışmalarına bir düzen getirmek amacı ile "Syndicate deş Companies d'Assurances contre incendie operant â Constantinople" (İstanbul'da Faaliyet Gösteren Yangın Sigortası Şirketleri Birliği) adı altında bir şirket kurulmuştur. Bu şirket ilk kez bir yangın sigortası tarifesi saptamıştır.

Osmanlı yönetimi I. Dünya Savaşı'nın başladığı 19l4'te çıkarılan bir kanun-ı mu-vakkatla sigorta kuruluşlarının sermaye tesisini ve ihtiyatların yurtiçinde tutulmasını öngörmüş ve 1915'te sigorta primleri üzerinden vergi ödenmesi koşulunu getiren bir kanun çıkarılmıştır.

İstanbul Umum Sigorta

Şirketi'ne ait l Temmuz 1926 tarihli 8,8 Türk Lirası

değerinde bir hisselik senet. Eski Tahviller ve Hisse Senetleri, Ankara, 1993

Yabancı kuruluşların yerli şirketler kurması döneminde o yıllarda Avusturya İm-paratorluğu'na dahil olan Trieste kentinde kurulu Assicurazioni Generali, payitahtta İstanbul Umum Sigorta'yı, İtalyan asıllı Reunione şirketi Şark Sigorta'yı ve Viya-na'da kurulmuş Feniks şirketi de Türkiye Milli Sigorta şirketini kurmuşlardır. Bu kuruluşlardan bazıları çalışmalarını bugün de sürdürmektedir.

Cumhuriyet yönetiminin konuya ilk yaklaşımı 1924'te belediye reisi olan Haydar Bey'in itfaiye teşkilatının kurulması için sigortacıları işbirliğine çağırması ve bir sigortacılar kulübü kurulmasına önayak olmasıdır. Bu kulüp ilk umumi toplantısını 11 Mart 1924'te yapmış ve itfaiye teşkilatının kurulması için aralarında 24.000 TL'nin toplanmasına karar vermiştir.

Ağustos 1924'te çıkarılan bir kanun ile o güne kadar yabancı dillerde (genellikle Fransızca) tutulan kayıtların Türkçe olarak tutulması zorunlu kılınmıştır. Bu kararın nedeni Ankara'dan İstanbul'a gönderilen genç bir müfettişin, katıldığı Sigortacılar Daire-i Merkeziyesi toplantısında Fransızca konuşulduğunu ve zabıtların da Fransızca tutulduğunu dehşet içinde izlemesi ve bundan şikayetçi olmasıdır.

1925'te Türkiye İş Bankası ile İttihad-ı Milli arasında bir jerans (işletme) anlaşması yapılmış ve böylece kurulan Anadolu Şirketi'nin yönetimi Unione de Paris'e teslim edilmiştir.

Sigorta çalışmalarını kontrol etmek ve düzene sokmak gereğini gören Ankara hükümeti önce bir Reasürans Tekeli Kanunu çıkarmış ve bu kanunu işletmek üzere hükümetin ve iş Bankası'nm iştiraki ile 19 Temmuz 1929'da Milli Reasürans Türk Anonim Şirketi'ni kurmuştur. Milli kuruluşun yönetiminde etkin olan ve tekel işletmesinin dış reasürans anlaşmalarını isviçre'nin güçlü şirketine bağlayan uzman kişi Mösyö Pios'dur.

1935'te durumu bozulan bir şirketi satın alan Sümerbank, bu şirketi Güven Sigorta adı ile yeniden harekete geçirmiş ve iş Bankası grubu da merkezindeki kuruluşun iflası üzerine zor durumda kalan Feniks

şirketini Ankara Sigorta adı ile yeniden canlandırmıştır.

İstanbul her zaman Türkiye'de sigortacılığın merkezi olmuştur. Cumhuriyet Türkiye'sinin bir tür ekonomik başkenti olan İstanbul'un sigortacılığın merkezi olması doğaldır.

II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda tümüyle yerli sermaye ile kurulan Doğan, Halk ve Türkiye Genel sigortaların merkezleri de hep İstanbul olmuştur. Yine de bu ulusal şirketlerin kurulma dönemi olan 1940-1950 arasında İstanbul sigorta piyasasında sözü geçen ve uzman sayılan kişiler, Mösyö Cuidici, Mösyö d'Andrea ve Mösyö Kaneti gibi azınlıklardır.

Sigortacılık konusunun ülkede yaygın hale gelmesini sağlayan adım, 1953'te motorlu taşıt araçlarına zorunlu kaza sigortası koşulunu getiren kanundur.

Sigorta işlemlerini kontrol altına almakla ilgili en kapsamlı kanun ise 21 Aralık 1959'da kabul edilmiş olan 7397 sayılı kanundur. Bu kanun son yıllara kadar yürürlüğünü sürdürmüştür. Daha sonraki yıllarda da sigortacılık ülkenin ekonomik yapı değişikliklerini ve gelişmelerini izlemiş; bazı dönemlerde sıçramalar yaparken, yine ülke ekonomisi ile koşullu olarak durgunluk devreleri de yaşamıştır.

1993'te ülkede 38'i Türk ve 15'i yabancı olmak üzere 53 sigorta şirketi ve 4 reasürans şirketi çalışmaktaydı. Bunlardan sadece l tanesinin merkezi Ankara'da olup diğerlerinin hepsi İstanbul'da kurulmuş durumdadır.

ALİ H. NEY2Î

SİLAHDAR ABDULLAH AĞA ÇEŞMESİ

Eyüp-Alibeyköy arasında, Silahtar Ağa Caddesi üzerinde, Silahtar Ağa Köprüsü ile Silahtarağa Santralı'nın karşısında yer almaktadır.

Çeşmenin üzerinde yer alan ta'lik hatlı manzum, dört beyitlik kitabenin metni Trabzonlu Şakir Paşa tarafından yazılmıştır. Burada daha önce bulunan Silahdar

Silahdar Abdullah Ağa Çeşmesi, Silahtarağa

Yavuz Aieyveci, 1994

Çeşmesi III. Selim'in (hd 1789-1807) silah-darı Abdullah Ağa tarafından 1206/1791'de ihya edilmiştir. Çeşmenin ilk banisi IV. Mu-rad'ın (hd 1623-1640) sılandan Yusuf A-ğa'dır. Yusuf Ağa daha sonra paşa olmuş ve kaptan-ı deryalık makamına kadar yükselmiştir. IV. Murad'ın silahdarı olduğuna göre ilk çeşme 1045/l635'te yaptırılmış olmalıdır. Çeşmenin ikinci banisi Abdullah Ağa, Ladik'te Medfun Seyyid Bilal efradından ve Merzifon! Seyfeddin Dede sülale-sindendir. 1209/1789'da silahdar ağa olmuştur. Halıcıoğlu'nda, Turşucu Hüseyin Camii yakınlarında, 1207/1792 tarihli bir çeşmesi daha vardır.

Simetrik bir düzenlemenin hâkim olduğu çeşme, dengeli oranlan ve sadeliği ile dikkat çekicidir. Tamamen beyaz mermerden tek cepheli olarak inşa edilmiştir. Arkasında taş ve tuğla dizileriyle örülmüş su haznesi bulunur. Haznenin dış yüzeyi çimentoyla sıvanmıştır. Çeşmenin aynası, kademeli olarak cepheden alçaltılmış ve dilimli kemerli bir niş içine alınmıştır. Aynanın üst kısmında, kazınmış olmasına rağmen izi bulunan padişah tuğrası, altta, dört beyitlik kitabe ve aynataşı bölümleri yer almaktadır. Kitabeden itibaren alt bölüm yekpare mermer olup sonradan monte edilmiştir.

Ayna iki yandan pilastr görünümünde birer paye ile kuşatılmıştır. Payeler üst üste iki sıra halindedir. Alt payelerin gövdelerinde, alçak kabartma olarak ortada bir yuvarlak ve bunun alt ve üst kısmında daireye bakan kenarı içbükey, diğer kenarı dışbükey olarak şekillendirilmiş dikdörtgenler yer almaktadır. Üst payelerde ise alt ve üst kenarı yuvarlatılmış dikdörtgenler bulunmaktadır. Payeler ve dilimli kemerler arasındaki üçgen boşluklarda dalgalı hatlı kabartma bir bölüm ve bunların arasında beyzi formlu madalyon görülmektedir. Madalyonun içinde ta'lik hatlı "Maşallah" yazısı yer almaktadır. Aynataşı zeminden hafif alçaltılarak belirtilmiştir. İç kısmı alçak kabartma rokay motiflerle bezenmiştir. "S" ve "C" kıvrımları ile akantus yaprağından oluşan düzenleme alçak kabartma olarak yer almaktadır.

Bugün üzerinde orijinal lülesi mevcut olmayan çeşmenin suyu akmamaktadır. Mermer tekne ve testi koyma yerlerinde kırıklar vardır.

Bibi. A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 16-17; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 212; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 137-138. DENİZ ÇALIŞIR

SİLAHDAR HANI

Eminönü'ne inen Uzunçarşı Caddesi üzerinde, Tahtakale'dedir. Kitabesi olmayan yapının Mimar Mustafa Ağa tarafından planlanıp inşa edildiği bildirilir. Böylece 18. yy içine tarihlenebilen yapının, mimari tarzı ve plan kuruluşuyla da 18. yy içinde inşa edildiği anlaşılıyor.

Üç cephesiyle bitişik nizam olarak inşa edilen yapı, bir cephesiyle Uzunçarşı Caddesi'ne açılmakta, yaklaşık 29x27 m ölçüsünde inşa edilmiş bulunmaktadır. llx 12 m ölçüsündeki kareye yakın konumuy-

Silahdar Hanı

Ertan Uca, 1993/TETTVArşivi

la avluyu iki katlı revaklar çevirmekteyken, girişin karşı cephesindeki revaklar tamamen ortadan kalkmıştır. İnşa edildiğinde iki katlı olan yapıya sonradan bir kat daha ilave edilmiş, bu durum orijinal üst örtü sisteminin tahribine neden olmuştur.

Cephede yay kemerli kapının bağlandığı beşik tonoz örtülü giriş koridorunun sonunda, revak altında yer alan taş merdivenlerle üst kat revaklarına ulaşılan yapının, özelliklerini kalan orijinal kısımlarla anlamak mümkün olmaktadır. Revaklarm taşıyıcı sisteminin payeler olduğu, üstte tuğla-derz dokulu kemerlerin yer aldığı anlaşılmakta, avlu cephelerinde duvarların taş, tuğla ve derz dokulu olduğu tespit edilebilmektedir.

Zemin ve üst kattaki mekânların birer kapı ve pencere ile revak altına açıldıkları, üst örtülerinin beşik tonoz olduğu ve içlerinde birer ocak nişinin yer aldığı kalan orijinal hacimlerden anlaşılmaktadır.

Dış cephesinde ise yay kemerli kapı ve üst kat pencereleri ile taş, tuğla-derz sırasından oluşan cephe duvarı dokusu görülmektedir; ancak bir pencere dikdörtgen taş sövesi ve üstteki tuğla-derz sivri kemeriyle orijinal olarak günümüze ulaşabilmiştir. Yapı, plan kuruluşuyla ve fonksiyonel ha-

Silahdar

Mustafa Ağa

Çeşmesi

Banu Kutun, 1994/Obscum

cimleriyle inşa edildiği dönemin ticari amaçlı örnekleri arasında yer almaktadır. Bibi. M. Erksan, "İstanbul Hanları" (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, lisans tezi, no. 48), 1956; Güran, İstanbul Hanları, 133.

GÖNÜL CANTAY

SİLAHDAR KETHÜDASI ÇEŞMESİ

bak. MUSTAFA AĞA ÇEŞMESİ



SİLAHDAR MUSTAFA AĞA ÇEŞMESİ

Üsküdar İlçesi'nde, Mirahor Çeşmesi Sokağı ile Salacak İskele Sokağı'nın birleştiği meydanda bulunmaktadır.

Kitabesinden 1094/l683'te inşa edildiği anlaşılan çeşmenin banisi, Mustafa Pa-şa'dır. "Küçük Sipahi" lakabıyla da anılan Mustafa Paşa, Enderun'da yetişip silahdar olmuştur. 1091/l680'de vezirliğe yükselerek kaptan-ı deryalık görevinde bulunmuş; ancak, bir yıl sonra azledilmiştir. 1103/1691' de İstanbul kaymakamlığına atanan Mustafa Paşa, 1105/l693'te ölmüştür.

Üsküdar Belediyesi tarafından 1992'de onarılan Silahdar Mustafa Ağa Çeşmesi, klasik üslupta inşa edilmiş, tek cepheli bir meydan çeşmesidir. Kesme taş bloklarla örülmüş, kareye yakın dikdörtgen planlı büyük bir su haznesi vardır. Haznenin güney duvarında rozetçiçeğini anımsatan istiridye nişli mermer suluğu, sağır cephe içinde göze çarpmaktadır. Çeşmenin mermer cephesi sütunçelerle sınırlandırılarak dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır. Kırmızı ve beyaz mermer taşlarla almaşık örgü tekniğiyle örülmüş sivri kemerin kilit taşı küçük bir rozetle vurgulanmıştır. İnce bir profille kemeri çevreleyen dikdörtgenin köşelerinde de rozet motifi görülmektedir. Kemerin biçimlendirdiği nişin içinde yer alan kemer aynası bezemesiz bir pano niteliğindedir. Panonun hemen altında çok sade bir bezeme şeridiyle başlayan, aynataşmın yer aldığı, daha derin ve geniş bir niş bulunmaktadır. Aynataşında, musluk lülesinin üstünde kıvrık dal motifleriyle taçlanan bir rozet ve onun üstünde "Ve minel mâ-i külli şey'in hayy" ayeti dikkat çekmektedir. Aynataşmın iki yanına birer dinlenme taşı yerleştirilerek çeşme yalağı sınırlandırılmıştır. Bezemeli kornişin hemen altında Üsküdarlı Zamiri Efendi'ye ait 5 beyitlik kitabesi yer alır. Çeşme günümüzde kullanılmamaktadır.



SİLAHDAR YAHYA EFENDİ 552

553


SİLAHTARAĞA

Bibi, Çeçen, Üsküdar, 143; Konyalı, Üsküdar Tarihi. II, 94-95; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 286-288; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 626.

AYGÜL AĞIR



Silahdar Yahya Efendi Çeşmesi, Hasköy

H. Örcün Barışta

SİLAHDAR YAHYA EFENDİ ÇEŞMESİ

Hasköy'de Ok Meydanı Sokağı ile Hasköy Camii Sokağı köşesinde yer alır. Karşısında Kuşkonmaz Camii vardır.

Üzerindeki kitabelerden 1202/1787'de I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) silahdarı Yahya Efendi'nin çeşmeyi yaptırdığı anlaşılmaktadır. Arkasına yapışık muhdes bir yapı, yol kotundan 60 cm kadar aşağıda kalmıştır. Bir tarafta 2, bir tarafta 3 merdiven basamağı ile inilen çeşmenin ön cephedeki teknesi 50 cm kadar toprağa gömülüdür, î. H. Tanışık tarafından üç teknesi bulunduğu kaydedilen yapının bugün, ön cephenin yan ünitelerindeki tekneleri yerinde yoktur. Üstü tonozla örtülü, taştan yapılmış çeşme yapısı, sekizgen planlı bir haznenin önündeki bir uzun, iki kısa kenara beyaz mermer kaplanarak tasarlanmıştır. Ponza taşına benzeyen malzemesinin yanısıra cephe düzeninde çok katlı yüzey arayışları ve ön cephesindeki barok süs-lemeleriyle ilgi çeker.

Yapının ön cephesi üç yüzlüdür. Birbirinden birer kolonadla ayrılan ve birer kolonadla arkasındaki hazneye bağlanan, yatay üç kuşak biçiminde yükselen bu cephe üç üniteden oluşmaktadır. Ortadaki yatay dikdörtgenden oluşan yüzeye iki ayağı birbirine bağlayan, kör, iki ucu "S" kıvrımlarıyla son bulan yuvarlak bir kemer gözü içine aynataşı oturtulmuştur. Aynata-şı musluk lülesinin üstünde midye ve alev dillerinden oluşan bir motiften gelişen, iki yönde sarmaşık dallan ile yükselerek ro-kay bezemeli, alev dilleriyle zenginleştirilmiş, midye kabuğundan meydana gelen bir taçla son bulan bir kompozisyonla süslüdür. Dikey ve "C" ve "S" kıvrımlı silmelerle sınırlandırılarak bir çerçeve içine alınmış aynataşının iki tarafında dinlenme taşları ve önünde beyzi gövdeli bir tekne vardır. Ortada yatay, iki yanda dikey kartuşlarla bezenmiş dış yüzey süslemesiyle Emi-

nönü'ndeki Hatice Sultan Çeşmesi'ni akla getiren dışbükey tekne daha erken tarihli olması açısından dikkat çekicidir.

Dinlenme taşlarının üzerindeki ayakların yüzeyi ortada oval, iki tarafta birer dairenin eğri çizgilerle birbirine bağlanmasıyla meydana getirilen örgü bordürleriy-le bezenmiştir. Kemerin yan üçgen boşlukları benzer yaklaşımla oluşturulmuş örgü motifleriyle süslüdür. Kemer kavsinin üstünde iki kartuş içinde "Yahya" ismi geçen yazılı bezemeler görülmektedir.

Ortadaki yatay oturtulmuş dikdörtgen yüzeyin iki yanındaki nişli üniteler dikey yerleştirilmiş dikdörtgen yüzeyler üzerine tasarlanmıştır. Simetrik olan iki üniteye dikey ve iki ucu "C" kıvrımlarıyla son bulan yuvarlak kemer yerleştirilmiştir. Kemer gözü içbükey aynataşları ile dolgulanmış ve aşağıya doğru beş kolla açılan bir midye formuyla taçlanmıştır.

Her üç ünite de yatay silmelerden oluşan bir kornişle üstteki geniş yatay kuşağa bağlanmaktadır. Benzer silmelerden oluşan ikinci bir kornişle son bulan bu kuşak dikey yönde daha geniş tutulmuş ve alttaki kolonadların üstündeki sütun başlıklarına oturtulmuş, kolonadlarla sınırlandırılmıştır. Gizli bir çatı yaklaşımlı bu kuşakta ortada 16 mısralık kitabe bulunmaktadır. Yatay oturtulmuş kartuşlarla çerçevelenmiş yazılı bezemelerin en altında ayrı bir kartuş içinde "Sene 1202" yazısı okunmaktadır. Yan ünitelerde dört kartuş içinde dört sıra kitabeler görülmektedir. Sağ taraftaki yazılı bezemelerin de "Sene 1202" şeklinde ayrı bir kartuş içine oturtulmuş tarihle bittiği gözlenmektedir. Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 144.

H. ÖRCÜN BARIŞTA


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   139   140   141   142   143   144   145   146   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin