Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə29/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   147

Bibi. M. Aktepe, "XVIII. Asrın İlk Yarısında istanbul'un Nüfus Mes'elesine Dair Bazı Vesikalar", TD, S. 13 (Eylül 1958), 1-30; Ayverdi, Mahalleler; Ö. L. Barkan, "Osmanlı imparatorluğunda Nüfus ve Arazi Sayımları ve İstatistik-leriyle İlgili Defter-i Hakaniler", İ. Ü. iktisat Fakültesi Mecmuası, c. II (1970); Barkan-Ayver-di, Tahrir Defteri; M. H. Bayrı, "İstanbul'da Nüfus Sayımları", Yeni Tarih Dünyası, S. 14 (31 Mart 1954), s. 579, 592-595, S. 16 (30 Nisan 1954), s. 660-662; T. Güran, "İstanbul'un İaşesinde Devletin Rolü (1793-1839)", Ellinci Yıl Armağanı, {istanbul Üniversitesi iktisat Fakültesi Mecmuası), İst., 1988, s. 245-275; Ihsaiyat I; Ihsaiyat II; Ihsaiyat III; İ. Kılınçaslan, İstanbul-Kentlesme Sürecinde Ekonomik ve Mekansal Yapı İlişkileri, İst., 1981; D. Kuban, "İstanbul'un Tarihi Yapısı", Mimarlık, S. 5 (1970); Osman Nuri (Ergin), "İstanbul'un Nüfusuna Dair", Şehremaneti Mecmuası, S. 40 (Kânunuevvel 1927), s. 228-230; ay, "İstanbul'un Nüfusu", ae, S. 6 (l Şubat 1341), s. 139-137; S. 7 (Mart 1341), s. 161-171, S. 9 (Mayıs 1341), s. 225-235; S. J. Shaw, "Notes and Communications: The Population of istanbul in the Nineteenth Century", International Journal of Middle East Studies, 10/2 (Mayıs 1979), 265-277; ay, "The Population of istanbul in the Nineteenth Century", TD, S. 32 (Mart 1979), s. 403-414; 2. Toprak, "La population d'Istan-bul dans leş premieres annees de la Republi-que", Travaux et Recherches en Turquie, Paris, 1983, s. 63-70; ay, "Tarihsel Nüfusbilim Açısından İstanbul'un Nüfusu ve Toplumsal Topografyası", Toplum ve Ekonomi, S. 3 (Nisan 1992), s. 109-120.

ZAFER TOPRAK 1950'den Günümüze İstanbul nüfusu hakkında bilinenler, çoğunlukla 1935'ten 1990'a kadar her beş yılda bir yinelenen sayımlara dayanmaktadır (bak. nüfus sayımları). Sayıları az olmakla birlikte, örnekleme dayanan araştırmalar da vardır. Yine de istanbul'un nüfusu ile ilgili bilgilerin kısıtlı olduğu söylenebilir.

Nüfus, belli bir mekân içinde, doğum, ölüm ve göçler yolu ile değişir. İstanbul İli içinde doğanlar ve göçle gelenler nüfusu artırır; ölümler ve göçle gidenler nüfusu azaltır. İstanbul nüfusu hızla artmaktadır. Bu artışın başlıca nedeni göçlerdir. Dolayısıyla doğanlar, ölenler ve İstanbul'dan gidenler üzerinde genellikle pek durulmamaktadır. Ancak, bütün bu nüfus dinamikleri, İstanbul'un kompozisyonunun değişmesinde rol oynamakta; ayrıca, il içindeki nüfus hareketleri de ilçe ve mahalle bazında nüfusun değişimini büyük ölçüde etkilemektedir.

II. Dünya Savaşı'ndan önce, 1940'ta, Türkiye'de nüfusu 100.000'in üzerinde üç kent bulunuyordu. 1990'da ise nüfusu 1.000.000'u aşmış yerleşmelerin yine bu üç kent olduğu saptandı: İstanbul, Ankara ve İzmir. 50 yıl içinde değişen, kuşkusuz sadece ölçekler olmadı. 1950 sonrası kırsal dönüşümle başlayan göç hareketleri, bu üç

kentin nüfusunun çok hızlı bir biçimde artmasına yol açmıştı. Dolayısıyla, bu dönemlerde üç kenti bir arada alıp kentsel nüfusla ilgili incelemeler yapmak mümkündü. Bugün ise Türkiye'de metropoliten gelişmenin odağı İstanbul bölgesidir. Ankara, istikrarlı ve çok hızlı olmayan bir nüfus artışı ile tamamen farklı bir gelişme çizgisi sürdürmeye başlamıştır. İzmir ise bölgesel bir merkez niteliğini aşmış görünmemektedir. Ayrıca, 1950'den sonra, Türkiye'de, farklı nedenlerle ve çok hızla gelişen başka kentler de vardır. Örneğin, 1990' dan hemen sonra, yani günümüzde, Adana ve Bursa'nm nüfusunun da 1.000.000'u aşmış olduğu tahmin edilmektedir.

Artık üçlü kent gruplaması sona ermiş gözükmektedir. İstanbul ve diğer büyük kentlerin nüfus (büyükşehir belediyesi sınırları içindeki nüfus) gelişmelerinin karşılaştırıldığı Şekil l'de, İstanbul'un 1990'lar-daki özgün önemini görmek mümkündür.



Bölgesel Eşitsizlik

Nüfus hareketleri, genellikle sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan olumsuz olarak nitelenen yerleşmelerden, aynı ölçütlere göre daha iyi olarak nitelenen yerleşmelere doğru olmaktadır (bak. göç). Ancak, büyük çapta bir göç için terk edilen yerleşmenin değişmeye başlaması, hattâ önemli ölçüde gelişmesi gerektiği tezi yaygındır.

Türkiye için de bu, bir ölçüde geçerli bir tezdir. 1950'lerde, önce tarımsal yapıda dönüşümler gözlenmiş, daha sonra özellikle büyük kentlere kitle göçü başlamıştır. Kenttekiler için gelenler cahil ve fakir köylülerdir. Fakat ilk göç edenlerin kırsal nüfusun hiç de fakir kesimi olmadığı, aksine, kentte iş bulup yerleşene kadar köydeki ailenin yardımı ile ayakta kalabilenlerin yer değiştirmeye cesaret edebildiği gözlenmiştir.

Ancak, İstanbul ile Anadolu arasında gelişmişlik düzeyi farkı, göçü belirleyen temel unsurdur. Aradaki fark açıldıkça göç artmaktadır. Dolayısıyla, İstanbul'un ülkenin diğer yörelerine kıyasla daha hızlı gelişmesi de göçün süregelmesinde etken olmaktadır.

Kısaca, bölgeler arası eşitsizliklerden kaynaklanan göç, özellikle ekonominin iyiye doğru gittiği dönemlerde hızlanmaktadır. Bu dönemlerde bölgeler arası dengeli yatırımlar uzun dönemde İstanbul'a göçlerin hızım düşürecektir. Ancak etkili politikaların üretilmesi halinde bile İstanbul daha bir süre göç olgusu ile yaşamayı öğrenmek zorundadır.

İstanbul bölgesi çok da iyi tanımlanmamış ve zamanla değişen bir kavramdır. Burada İstanbul bölgesinin merkezi sayılan İstanbul İli'nin nüfus gelişmesine ağırlık verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, gelecekte İstanbul bölgesi daha da genişleyecektir ve belki de il sınırları doğal gelişmeye uydurularak değiştirilecektir.

İstanbul'un nüfus büyüklüğü ve artışı hakkında çeşitli tahminlerin bulunması, bir ölçüde, İstanbul için farklı alan tanımlarının kullanılıyor olmasındandır. İstanbul

Sekili Büyük Kentlerin Nüfusu

MiLYON


İSTANBUL1 ANKARA ' iZMiR ' ADANA

bazen büyükşehir belediyesi sınırları içindeki nüfus olarak, bazen il sınırları içindeki kentli nüfus olarak, bazen de il sınırları içinde yaşayanlar olarak tanımlanmaktadır. Hattâ Gebze ve Danca'yı İstanbul'a katarak metropoliten alan tanımı yapanlar da vardır. Tablo l'de çeşitli alan tanımlarına göre İstanbul nüfusu gösterilmektedir.



Fiziki Kapasite ve Yoğunluk

İstanbul nüfusunun büyüklüğü ve artışından söz edilirken hangi alan tanımının kullanıldığı önemlidir. Zira nüfus büyüdükçe ister istemez belirli bir fiziki kapasite sorunu ile karşılaşılmaktadır. Alan, idari nedenlerle sabit tutulduğunda, yani il sınırları değişmediği sürece, gelenlerin bir bölümü Kocaeli, Tekirdağ gibi komşu illere yerleşmektedir. Bu artış, İstanbul nüfusunda değil, o illerin nüfusunda gözükmektedir. Öte yandan, il sınırları içindeki boş alanların yerleşmeye açılması, çok katlı konutların ve konut başına düşen kişi sayısının artması ile de fiziki kapasite artmaktadır. Fiziki kapasite mutlak bir ölçü değildir. Bunu örneklemek için William van Loon, 1940'larda, 2 milyar olan dünya nüfusunun 800 m3'lük bir hacme sığabileceğini hesaplamıştır.

Kent plancıları yaşanılabilir fiziki kapasite hesaplarını yaparken yeşil alanları, meydan ve bulvarları, trafiğin kolayca akması, suyun yetmesi için gerekli kapasiteleri, kısaca kentin nefes almasını sağlayıcı önlemleri düşünmek zorundadır. Planlı kent, bu nedenle "kalabalık" kent değildir. Kent planlama, ulaştırma, altyapı ve konut ile ilgili devlet politikaları, nüfusun sosyoekonomik düzeyi ve kompozisyonu fiziki kapasiteyi belirleyen unsurlardır. Bu nedenle, sıkça kullanılmakla birlikte, km2 başına düşen nüfus (yoğunluk), fiziki kapasiteyi anlayabilmek için yeterli bir ölçüt olmamaktadır. İstanbul'un çeşitli ilçelerinin bile farklı fiziki kapasiteleri bulunmaktadır. Örneğin, 1985'te, Fatih'in nüfus yoğunluğu km2 başına 49.746 kişi idi. Bu tarihten sonra Fatih, nüfusu azalan bir ilçe haline dönüşmüştür. Buna karşılık, Beşiktaş İlçesi, Fatih kadar kalabalıklaşmadan nüfusunu azalmaya başlamıştır. Be-

NÜFUS


112

113

NÜFUS




İstanbul

1985

1990

Yılhk Artış Hızı (binde)

Anakent Nüfusu

5.475.982

6.620.241

37,95

Kentli Nüfusu

5.560.908

6.753.929

38,87

İl Nüfusu

5.842.985

7.309.190

44,78

Metropoliten Alan

5.966.704

7.521.866

46,32

Yıl

İstanbul

Türkiye



Nüfus

Artış

Yoğ.

Nüfus

Artış

Yog.

Oran

1950

1.166.477

-

204

20.947.188

-

27

5,57

1955

1.533.822

54,75

269

24.064.763

27,75

31

6,37

1960

1.882.092

40,92

329

27.754.820

28,53

36

6,78

1965

2.293.823

39,57

402

31.391.421

24,62

41

7,31

1970

3.019.032

54,94

529

35.605.176

25,19

46

8,48

1975

3.904.588

51,44

684

40.347.719

25,00

52

9,68

1980

4.741.890

38,86

830

44.736.957

20,65

58

10,60

1985

5.842.985

41,76

1.023

50.664.458

24,88

65

11,50

1990

7.309.190

44,78

1.280

56.473.035

21,71

73

12,94

Tablo I 1985 ve 1990'da Farklı Tanımlara Göre İstanbul Nüfusu ve Artış Hızı

Kaynak: DiE, 1985 ve 1990 Nüfus Sayımlan.



Tablo n

İstanbul İli ve Türkiye Toplam Nüfusları, Artış Hızları (Binde), Yoğunlukları

(km2) ve İstanbul Nüfusunun Türkiye Nüfusu İçindeki Payı

1950-1990

Kaynak: 1985 ve 1990 Genel Nüfus Sayımlan.

şiktaş'ın fiziki kapasitesinin Fatih'ten daha düşük olduğu görülmektedir.

İstanbul İli'nin yüzölçümü 5.712 km2 dir. Bu yüzölçümü uzunca bir süreden beri değişmememiştir. Nüfusu büyüdükçe doğal olarak km2 başına düşen nüfus artmaktadır. 1950 sayımında km2 başına 204 kişi düşerken, 1990 sayımında bu sayı 1.280'e ulaşmıştır. Aynı tarihte Türkiye ortalaması 73 kişi olarak belirlenmiştir (Tablo II). İstanbul, Türkiye'de nüfusun en yoğun yaşadığı ildir.



Nüfus Büyüklüğü ve Artış Hızı

Bu yazıda nüfus artışı ve büyüklüğü tartışılırken il sınırları içinde yaşayan (geceleyen) nüfus temel alınmıştır. Tablo I'de de görüldüğü gibi, bu ele alış, İstanbul gibi yaygmlaşarak büyüyen bir yerleşme hakkında oldukça tutucu tahminler vermektedir. Ancak fonksiyonel olarak İstanbul'un nerede başlayıp nerede bittiği kesin olarak belirlenememektedir. Ayrıca, İstanbul il sınırları içinde gecelemeyen fakat gündüz İstanbul'a gelen, orada çalışan, alışveriş yapan, eğlenen, okula, hastaneye giden nüfusun büyüklüğü, artışı ve özellikleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. Gündüz nüfusunun gece nüfusundan (geceleyen nüfustan) fazla olduğunu söylemekle yetinmek zorundayız.

1990 sayımında İstanbul il nüfusu 7.309.190 olarak belirlenmişti ve Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 13'ünü oluşturmakta idi. O tarihten itibaren nüfusun aynı hızla arttığı varsayılırsa, İstanbul'un 1994'te 8.500.000 civarında bir nüfusu ba-

rındırdığı söylenebilir (bazı tahminlere göre 10.000.000). 1950'de kırdan göçün başladığı sıralarda İstanbul il nüfusu 1.166.477 ve İstanbul nüfusunun Türkiye içindeki oranı yüzde 5,6 idi. 1970'lere gelindiğinde nüfusu 3.000.000'a ulaşmış ve toplam nüfus içindeki payı da yüzde 8,5 olmuştur. İstanbul 40 yıl içinde nüfusunu 6 kat artırmış ve toplam nüfustan, giderek daha büyük bir pay almaya başlamıştır.

1985-1990 arasında İstanbul nüfusu binde 44,78 hızla artmıştır. Aynı dönemde Türkiye nüfusunun artış hızı binde 21,71' dir (Tablo II). Sadece bu sayılar bile, İstanbul nüfusunun hızlı artışının büyük ölçüde göçlerle olduğunu göstermeye yetmektedir. Şekil 2'de İstanbul nüfus artış hızındaki değişmeler, Türkiye ve toplam kentli nüfus artış hızları ile karşılaştırılmaktadır.

Şekil 2'de görüldüğü gibi, İstanbul nüfusunun artış hızındaki dalgalanmaların bir bölümü, Türkiye nüfus artış hızının dalgalanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu dalgalanmalar, bir ölçüde, doğal artış hızındaki dalgalanmalardır.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında nüfus artış hızının yavaş olması, kalkınma açısından ciddi bir sorun olarak görülmüştür. Geniş çaplı sağlık hizmetleri ile ortalama ömür bir ölçüde uzarken "pro-natalist" politikalar, yani doğurganlığı teşvik edici programlar da geliştirilmiştir. Savaşların sona ermesi ile görece istikrarlı bir hayata da kavuşan nüfusta gerçekten de bir artış gözlenmiş, ancak bu ilk nüfus artışı, II. Dünya Savaşı sırasında, genel seferberlik do-

layısıyla yeniden düşmüştür. İkinci dalga savaş sonrasında görülmektedir. 1940' ların sonlarında başlayan tarımda modernizasyon ve eskisinden daha da etkili sağlık kampanyaları ile nüfus hızla artmaya başlamıştır. Bu dalgalanmalar, İstanbul'da da gözlenmektedir. Yine bu yıllarda başlayan doğurganlıktaki düşmeler nüfus artış hızında kendisini daha sonraları göstermiştir.

1950'lerden sonra nüfus artış hızındaki dalgalanmaların bir bölümü, ekonomideki dalgalanmalarla ilişkilidir. Kriz dönemlerinde evlenme ve doğumlar ertelenmekte, yurtdışına göçler artmaktadır. Örneğin, 1975-1985 arasında, politik ve ekonomik krizlerin nüfusun artış hızının azalmasında rol oynadığı düşünülebilir.

Kentsel nüfus artışı, Türkiye'den farklı olarak, iç göçlerle de biçimlenmektedir. 1950'den sonra hızlanan kırdan kente göç ve yüksek doğurganlık düzeyi, yalnız İstanbul'un değil, diğer bütün il ve ilçe merkezlerindeki nüfusun, yani kentsel kesim nüfusunun artmasına neden olmuştur. İlk patlama İstanbul'da, diğer kentlere göre daha çabuk sönmüştür. Burada Musevi ve Rum asıllı İstanbulluların yurtdışına gitmelerinin bir etkisi olabilir. Ayrıca İstanbul dışı kentsel kesimde doğurganlığın istanbul'dan daha yüksek olmasından kaynaklanan yüksek doğal artış da söz konusudur. Bu dönemde Ankara kent nüfusunun İstanbul'dan çok daha hızlı artmakta olduğunu da hatırlamakta yarar vardır. 1955-1965 arasında kentsel nüfusun artış hızında iç göçlere bağlı olarak gözlenen azalmaların, 1950'lerin sonundan 1960'ların başına kadar süren ekonomik durgunlukla ilişkili olduğu düşünülmelidir.

Diğer kentsel yörelerle karşılaştırdığımızda, 1965 öncesi dönemde, İstanbul'daki dalgalanmaların özgünlüğünden söz etmek zordur. İstanbul esas patlamasını 1960'ların ortalarında yapmıştır ve bu tarihten itibaren kentsel nüfustan farklı bir artış örüntüsü göstermeye başlamıştır. 1965' ten sonra İstanbul'da sanayi ciddi olarak gelişmiş, bir yandan nüfus artarken, öte yandan İstanbul diğer illerde görülmeyen ölçüde bir mekânsal yaygınlaşmaya sahne olmuştur. Öyle ki, il nüfusunun tamamı artık kent nüfusu haline dönüşmüş, hattâ yukarıda sözü edildiği gibi il sınırlarının dışına taşmıştır.

1985 sonrası, İstanbul'da hafif bir nüfus artışına karşın, kentsel kesimin bütününde azalma eğilimi gözlenmektedir. Son dönemdeki artış, İstanbul'un diğer kentlerden farklılaşmasının açık bir göstergesidir.



Doğal Artış (Doğumlar ve Ölümler)

İstanbul doğal nüfus artışının öğeleri olan doğum ve ölüm oranları ve hızı hakkında elde güvenilir ve kesin tahminler bulunmamaktadır. Gerek Behar ve Duben'in İstanbul nüfusu ile ilgili çalışmalarından, gerekse Shorter'ın yaptığı çalışmalardan, İstanbul'da 19. yy'ın-ve 20. yy'ın ilk yansında doğurganlık düzeyinin oldukça düşük olduğu anlaşılmaktadır. Toplam doğurganlık hızının 3-4 çocuk civarında olduğu bu

dönemde, ölümler de Türkiye ortalamalarından daha düşüktür. Dolayısıyla, Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul'da gözlenen düşük nüfus artış hızının, doğum ve ölüm oranlarının görece düşük olmasından; Türkiye'de ise, yine düşük nüfus artış hızının doğum ve ölüm hızlarının görece yüksek olmasından ileri geldiği söylenebilir.

1950'lerde Türkiye'de 15-49 yaşları arasındaki her kadına ortalama 6-7 çocuk düşerken (6,85 çocuk), İstanbul'da bu ortalama 2-3 çocuk civarında idi (2,65 çocuk). Bu ölçüye demografide "toplam doğurganlık hızı" adı verilmektedir. 1993'te yapılan son Türkiye doğurganlık araştırmasına göre, Türkiye'de toplam doğurganlık hızı, 3 çocuğun altına düşmüştür. İstanbul için yapılan tahminler bu sayının biraz altındadır. Aradaki fark çok azalmıştır.

1950 sonrası, İstanbul'un yerli nüfusu, toplam İstanbul nüfusu içinde oransal olarak azalmaya; dolayısıyla, kentin doğum ve ölüm düzeyi yeni gelenlerin doğurganlık ve ölümlülük düzeylerinden etkilenerek artmaya başlamıştır. Böylece göçlerin İstanbul nüfusu üzerinde iki yönlü bir etkisi olmuştur. Ancak, göçlerin doğal nüfus artışını artırma yönündeki etkisini çok abartmamak gerekir. Zira, göç edenler genellikle doğurganlıkları bulundukları bölgeye göre daha düşük olanlardır. Ayrıca genç yaşlarda göç etme, göç süreci sırasında ailenin bir araya gelme süresinin uzaması vb nedenlerle, göç edenlerin doğurganlıkları, İstanbul'da geldikleri bölgede-kinden daha düşük olabilmektedir. Bütün bunlara rağmen, göçlerle İstanbul nüfusunun doğum ve ölüm oranlarının göç nedeniyle artma eğilimi göstermesi beklenir. Zira, doğurganlığın yüksek olmamasına karşın, İstanbul'da doğurma çağındaki kadın nüfus oranının göçler nedeni ile şişkin olması, yıllık doğum hızını ve dolayısıyla nüfus artış hızını artırmaktadır.

Türkiye ile karşılaştırıldığında, İstanbul'un doğurganlık ve ölümlülük eğilimlerinin tamamen ters yönde olduğu gözlenmektedir. Yani, bir süre Türkiye'de doğum ve ölüm oranları düşerken, İstanbul'da doğum ve ölüm oranları artmıştır. Ancak 1975'ten sonra ve özellikle 1980'lerde, İstanbul'da bu oranların yeniden düştüğü ileri sürülebilir. 1950'den 1970'lere kadar, özellikle doğumlarda hafif bir artış, sonra yine bir azalma olmuştur. Bugün Türkiye ve İstanbul arasında, hâlâ doğurganlık ve ölümlülük oranları farkları gözlenmektedir. Ama fark, daha önce belirtildiği gibi, 1950' lerdeki kadar büyük değildir.

Yüzyılın başında doğurganlığın düşük olmasının başlıca nedenleri, Duben ve Be-har'a göre evlenmelerin görece geç olması ve ailelerin doğum kontrolü yöntemlerini kullanmaları idi. Bugün de çiftlerin en az dörtte üçünün gebeliği önleyici yöntem kullandıkları tahmin edilmektedir.

Türkiye, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında evlenenlerin fazla oluşu ile dikkati çekmektedir. Evlenme oranları İstanbul'da da oldukça yüksektir. 1990'da, Türkiye'de 35-39 yaş grubundaki kadınların yüzde

93'ü evlidir. Bu yaş grubunda İstanbul'da evli olanların oranı ise yüzde 92'dir. Aynı yıl İstanbul'da, toplam nüfus içinde, 12 yaşın üstündeki kadınların yüzde 62'si, erkeklerin ise yüzde 58'i evlidir. Evlilerin oranı zaman içinde hafifçe artmaktadır. Bu, evlilik çağındaki nüfusun göçler nedeni ile artmasına da bağlanabilir.

Evlilik oranlarındaki esas farklılığı, hiç evlenmemişlerde görmek mümkündür. 1970-1990 arasında 12 yaşın üzerinde hiç evlenmemiş kadınların oranı yüzde 24'ten yüzde 28'e çıkmıştır (DİE, 1990). Erken yaşlarda göç edenlerin bu sayıyı yükseltmiş olabileceği düşünülse bile, yine de bu artış, kadınlar arasında evlenme yaşının yükseldiğini göstermektedir.

İstanbul, uzun yıllar savaşlara sahne olmuş ve savaştan kaçanların sığındıkları bir kent özelliği göstermişti. Duben ve Behar yüzyılın başında İstanbul'da dul kadınların oranının bir hayli yüksek olduğuna işaret etmişlerdir. II. Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde, 1945'te 15 yaşın üstündeki her 5 kadından birinin (yüzde 21) dul olduğu saptanmıştır. Zamanla bu oran düşmüştür. 1990'da, 15 yaşın üzerindeki dulların oranı yüzde 8'dir. Erkekler arasında dullar çok daha düşük bir orandadır (yüzde 1). Ölçme hatalarının dışında, bunun başlıca iki nedeni bulunmaktadır. Birincisi, genel olarak erkekler kadınlardan erken ölmektedir. İkinci neden ise, yemden evlenmelerde gözlenen farklılıklardan kaynaklanmaktadır: Erkekler kadınlara göre daha sık yeniden evlenmekte ve sonraki evliliklerinde de hiç evlenmemiş kadınları tercih etmektedirler.

Türkiye'de boşanma olayları diğer pek çok ülkeye kıyasla, oldukça düşüktür. İstanbul da bu konuda istisna değildir. 1990 sayımında boşanmış erkeklerin oranı yüzde 0,77, boşanmış kadınların oranı ise yüzde 1,60 olarak gösterilmektedir. İnsanlar genel olarak, boşandıklarını söylemekten kaçındıklarından, boşanma istatistikleri fazla güvenilir değildir. Boşanmış erkeklerin kendilerine "bekâr" demeleri çok yaygındır. Dolayısıyla, bunlar istatistiklerde hiç evlenmemişler gibi gözükmektedir. Boşanmış kadınların da bir kısmı, sorulduğunda "dul" olduklarını ifade etmektedirler. Yine de bu hata kaynaklarının büyük farklılıklar yaratmayacağı düşünülebilir.

Bir toplumun ölüm düzeyi, "doğuştaki hayat ümidi" adı verilen bir tahminle belirlenmektedir. Kabaca, doğanların ortalama yaşam sürelerim ifade eden bu tahmin, özellikle Kuzey Avrupa, Japonya gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde 80 yılın üzerindedir. Buna karşılık, doğuştaki hayat ümidi, bazı bölgelerde 30 yaş civanndadır. Daha önce belirtildiği gibi, Türkiye'de, özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra ölümlerde önemli azalmalar olmuş ve ortalama yaşam süresi uzamıştır. Shorter, 1935-1940 arasında Türkiye'de doğuştaki hayat ümidini 35,4 yıl olarak hesaplamıştır. 1967'de bu ortalama, kadınlarda 55'e, erkeklerde 51'e yükselmiştir. 1994'te doğuşta yaşanması beklenen yıl sayısının, kabaca 67 civarında olduğu tahmin edilmek-

tedir. Bu tahmin, yine kadınlar için 1-2 yıl daha fazla, erkekler için 1-2 yıl daha azdır.

İstanbul nüfusunda, doğuşta beklenen ömür süresi Türkiye'ye kıyasla daha yüksektir. Ancak yeterli veri bulunmadığı için, yapılan dolaylı tahminler kaba bir fikir verebilmektedir. Buna göre, İstanbul'da doğuştaki hayat ümidi, toplam 70 yıl civarındadır. Bu ortalama erkeklerde 67, kadınlarda ise 72'ye ulaşmaktadır.

Türkiye'de ölüm düzeyini etkileyen en önemli faktör yüksek bebek ve çocuk ölümleridir. Diğer bir deyişle, yetişkin ölümleri ile bebek ölümleri arasında her ülkede rastlanmayan bir karşıtlık vardır: 5 yaşın üstündekilerin yaşama olasılığı oldukça yüksek olmakla birlikte, özellikle ilk yaşını doldurmayan bebeklerin yaşama olasılıkları daha düşüktür. Bebek ve yetişkin ölümleri arasında gözlenen bu farklılık zamanla azalmakta, bebek ölümlerinde bir iyileşme gözlenmektedir. Bu durum İstanbul için de geçerlidir.



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin