Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə34/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   147

Bibi. 1. F. Ayanoğlu, Ok Meydanı ve Okçuluk Tarihi, Ankara, ty; H. B. Kunter, Eski Türk Sporları üzerine Araştırmalar, ist., 1938; S. K. îrtem, Türk Kemankeşleri, ist, 1939; Mustafa Kani, Telhis-i Resailü'r-Rumat, İst., 1847. CEM ATABEYOĞLU

OKMEYDANI

İstanbul'un tarihi ve en büyük meydanı. II. Mehmed'in (Fatih) İstanbul'u fethi esnasında deniz savaşlarını ve bilhassa Haliç'te meydana gelen savaşları yönettiği, karargâhını kurduğu bu geniş alan Cum-huriyet'in ilam tarihlerine kadar korunarak gelmiş, 1950'lerden başlayarak gecekondularla dolmuştur. Günümüzde kısmen Beyoğlu ve kısmen Şişli ilçesi sınırları içe-



OKTAY, METİN

126

127 OLGUNLAŞMA ENSTİTÜLERİ

Okmeydanı'ndaki menzil taşlarının yerlerini gösteren vaziyet planı. İ. F. Ayanoğlu, Ok Meydanı ve Okçuluk Tarihi, Ankara, ty

tisinde kalmaktadır. Fatih'in istanbul'u fethi sırasında gemilerini buradan Halic'e indirmiş olması ve pehlivanların bu alanda savaş hazırlıklarını ikmal etmesi ve teşkilatlanmasına hürmeten araziyi vakfetme-siyle, ok sporuna tahsisi şartı 500 sene geçerliliğini korumuştur. Okmeydanı 1.100

II. Bayezid'in Okmeydanı'na ait bir fermanı. H. B. Kunter, Eski Türk Sporları Üzerine Araştırmalar, ist., 1938

dönümdür. Bu arazi kıyıda Haliç ve Kasımpaşa'nın sınırlarıyla Hasköy'den geçen Piri Paşa Deresi ve Hasköy sırtlarıyla sınırlıdır. Bir büyük tepeliğin güney ve kuzey yamaçlarını içine alır. Bu geniş saha kitabeli 19 sınır taşıyla belirlenmiş iken günümüze bu taşlardan 3 tane ulaşabilmiştir. Hasköy Karay Mezarlığındaki sınır taşının kitabesinde "işbu taş Yahudi taifesinden karay milletinin maşatlıklar hududunu fi mabaad tecavüz etmemek üzere nasb olunmuştur sene 1251" yazılıdır. Okmeydanı dahilinde ok abideleri dikilmiş ve buranın tabii arazi olarak kalabilmesi için Okçular Tekkesi(->) dışında bina yapılmasına izin verilmemiştir. Hattâ okçular dışında kimsenin sahaya girmesi de yasaklanmış ve meydan yüksek taş duvarla çevrilmiştir. Nitekim eski kartpostallarda bu duvar ve dikili ok abideleriyle dolu boş arazi gayet net görülebilmektedir. Okmey-danı'nda 1.200 adım mesafeye ok atabilen okçular için birer ok abidesi dikilmiştir. Tarihte tespit edilmiş 132 adet ok abidesinden günümüze ancak 55 taş kalmış, diğerleri toprağa gömülmüş veya yok edilmişlerdir. Okmeydanı'nda I. Abdülha-mid'in (hd 1774-1789) kadını Nakşidil Sul-tan'ın(->) 1786 tarihli üstü namazgâhlı çeşmesi ve Aynalıkavak Kasrı karşısında III. Ahmed'in 1704 tarihli namazgâhlı çeşmesi ve nihayet Okçular Tekkesi yanında Gürcü Mehmed Paşa'nın 1624 tarihli min-berli namazgahı toplu halde kalabalık kitlelerin açık havada namaz kılmaları için yapılmış ibadet mahalleridir. Bu namazgahlar yakın tarihe kadar yüzbinlerce ki-

şinin namaz kıldıkları mahaller olarak ün yapmışlardır. En son toplu ibadet 1953'te fethin beş yüzüncü yılı kutlamaları esnasında icra edilmiştir. Okmeydanı'nda ilk ok abidesi diktiren Okçubaşı Hasan Ağa'nın pederi Bahtiyar isimli pehlivandır. Okmeydanı'nda Piyale Paşa, Sinan Paşa, III. Mustafa camileri de yer almıştır. Okmeydanı'na abdestli olarak yalnız spor yapacaklar girebildiğinden bunlar için kanunnameler hazırlanmış, uygulamasına Okmeydanı şeyhleri yetkili kılınmıştı.

Ateşli silahların geçerli olmasıyla Okmeydanı'nda 18. yy'ın ortasından itibaren zaman zaman da tüfek ve tabanca atışlarıyla rüzgârın esiş yönü doğrultusunda ok atış yönleri yani menziller belirlenmiş ve bunlara göre rekorlar kaydedilmiştir. Okmeydanı'nda mezar yeri yapmak, bina inşa etmek, çukur açmak, ağaç kesmek yasak edilmiştir. Fakat bu kurallar zaman zaman unutulmuş, saha iskân edilince de tümüyle çiğnenmiştir. Yazın buraya gelen insanlara verilen şerbetleri soğutmak için tesis olunmuş karlıklardan da hiçbiri günümüze erişmemiştir. Sadece Çıksalın mevkii ve buradaki Rum ayazmasıyla mesire arazisi kalmıştır. Bu yer Hasköy te-peliğindedir.

Okmeydanı'nın 16. yy'da tamamen bakir olan topografyasında birçok ince dereciklerin ve nihayet Piripaşa ve Doynıaz-dere adını alan ana derelerin birbiriyle bağlantılı bir su şebekesi oluşturduğu eski haritalardan anlaşılmaktadır. Bu su bolluğu geniş saha dahilinde yalak ve kuyuların da mevcudiyetini sağlamıştır.

Burada zaman zaman çevgen ve cirit oyunları tertip edilmiş, Okmeydanı büyük kutlamalarla felaketler sırasında halkın toplandığı bir meydan haline gelmiştir. Veba salgınlarında bu meydana toplanılmış, kuraklıkta bu meydanda topluca yağmur duasına çıkılmıştır. Fethin anısının yaşa-tıldığı bu meydan tapuda hâlâ Fatih Vakfı olarak kayıtlıdır.

Bibi, İ. F. Ayanoğlu, OkMeydam ve Okçuluk Tarihi, Ankara, ty (1976); Mustafa Kani, Telhis-iRe-sailü'r-Rumat, İst., 1847; İbrahim Atis (İ. H. Konyalı), "Okmeydanı", Tarih Hazinesi, S. 4 (1951), s. 280; H. B. Kunter, "Türk Spor Mimarisine Dair", Güzel Sanatlar, S. 5 (1944); ay, "Okmeyda-nınm Eski Teşkilatı", Ülkü Mecmuası, 1942, s. 12; ay, "Atıcılar Kanunnamesi", Tarih Vesikaları, S. 10 (1924), s. 255; Eski Türk Sporları Üzerinde Araştırmalar, İst., 1938; N. Köseoğlu, "Okmey-danına Dair Fermanlar ve Dikili Taşlar", TTOK Belleteni, S. 132; Ayvansarayî, Hadîka, II, 18; Y. Unsal, "Sultan İkinci Mahmud Devrinde Okçuluk", Türk Etnografya Dergisi, S. 13; istanbul Vakıflar Müdürlüğü kayıtları.

NECDET İŞLİ-ESİN DEMİREL İŞLİ

OKTAY, METİN

(1936, İzmir -13 Eylül 1991, İstanbul) Futbolcu.

Futbola İzmir'de Damlacık kulübünde başladı. 1953-1954'te İzmir Yün Mensucat kulübünde yer aldı. 1954'te İzmir genç karmasına ve genç milli takıma seçildi. 1954-1955 sezonunda İzmirspor'da oynadıktan sonra Galatasaray'a transfer oldu. 1961-1962 yıllarında İtalya'nın Palermo takımında oynadı. 1962'den futbolu bıraktığı 1969'a

kadar da gene Galatasaray'da görev aldı. Spor yaşamını daha sonra Galatasaray ve Bursaspor'da antrenörlük, Galatasaray' da yöneticilik ve spor yazarlığı ile sürdüren Oktay bir trafik kazası sonucu öldü.

Golcülüğüyle tanınan Oktay l kez İzmir, 4 kez İstanbul ligi, 5 kez de Türkiye liginde olmak üzere toplam 10 kez gol kralı oldu. 1962-1963 sezonunda 38 golle ulaştığı rekor ancak 25 yıl sonra kırılabildi. 4'ü genç, 37'si A milli olmak üzere 41 kez milli formayı giyen Oktay, milli maçlarda 18 gol attı.

Galatasaray forması altında 2 kez İstanbul ligi, 2 kez Türkiye ligi, 3 kez de Türkiye kupası şampiyonluğu yaşayan Oktay futbol yaşamı boyunca 606 gol atmıştır. 1965'te hayatını konu alan Taçsız Kral adlı filmde başrolde oynamıştır.

CEM ATABEYOĞLU



OKTAY RİFAT

bak. RİFAT, OKTAY



OKTOGON

Mese'nin(->) kuzey yakasında, Lausos Sa-rayı'mn(-») karşısında, Yerebatan Sara-yı'nm(-0 ve Milion Taşı'mn(->) hemen yanında yer alan Bizans yapısı.

Adından da anlaşıldığı gibi sekiz köşeli olan Oktogon'un yapılış nedeni bilinmemekle beraber, dinsel amaçlı bir yapı olmadığı açıktır. Oktogon'a ilk kez 475'te değinilmiştir. Fakat daha sonraki kaynaklarda yapım tarihi olarak I. Constantinus dönemi (324-337) zikredilir. Yapı, 532'de Nika Ayaklanması(->) sırasında yangında tahrip oldu. Daha sonraları onarılan Oktogon'un 12. yy'da varlığını koruduğu bilinmektedir.

Orta Bizans dönemine ait bir rivayete göre III. Leon'un (hd 717-741) başlattığı İkonoklazma(-») döneminin başında (726), imparatorun dinsel politikalarına karşı çıkan bir grup Ortodoks ilahiyatçı bu binada canlı canlı yakılmıştı. Bu olayın Okto-gon'da gerçekleştiğine değinen tek Bizans kaynağı Patria Konstantinopoleos'tur(->). Hikâye belki İkonoklazma döneminden kalma bir dinsel propaganda ürünüdür, fakat Patria daki metin bize Oktogon'un, o tarihlerde bir yüksekokul ya da kütüphane olarak kullanıldığını düşündürmektedir.



Patria aynı zamanda, Oktogon'u "tet-radesion" (dört köşeli) olarak adlandırır ve ana mekânı çevreleyen tonozlu sekiz odadan söz eder. Bu plan bize, Hierapolis'teki (Pamukkale-Denizli) bir yapıyı anıştı-rır. Bu bina, kare biçimli bir mekânın içine yerleştirilmiş sekizgen bir merkezi salondan oluşuyordu ve köşelerde ve binanın etrafında tamamlayıcı odaları vardı. Büyük olasılıkla Oktogon'un planı buna benziyordu. 12. yy'dan sonra, Oktogon'un kaderi hakkında bilgi yoktur.

BibLjanin, Constantinople byzantine, 160-161; P. Lemerle, Lepremier humanisme byzantin, Paris, 1971, s. 93; P. Speck, Die kaiserliche Uni-versitât von Konstantinopel, Münih, 1974, s. 74-91; A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 282-284.

ALBRECHT BERGER

Necmeddin

Okyay'ın celi

talik hadi ebru

levhası: Ma'rifet

iltifata tabidir/

Müşterisiz meta

zâyidir.

M. U. Derman,



Türk Hat Sanatının

Şaheserleri,

İst., 1982



OKYAY, NECMEDDİN

(29 Ocak 1883, İstanbul - 5 Ocak 1976, İstanbul) Hattat.

Üsküdar Yeni Valide Camii'nin başimamı ve Üsküdar Şer'î Mahkemesi'nin başkâtibi Mehmed Abdünnebi Efendi'nin oğludur. Ravza-i Terakki okulunda öğrenciyken yazı hocası Hasan Tal'at Bey'den rık'a, divani ve celi divani yazılarını öğrenerek icazetname aldı. Üsküdar Atîk Valide Camii'nin imamı Mehmed Efendi'den ve kendi okulunda hoca olan Hafız Şükrü'den Kuran okudu. Üsküdar İdadisi'nde öğrenciyken haftada bir gün Bakkal Arif Efen-di'den(->) yazı dersleri alması hakkında ricası kabul edilmeyince okuldan ayrıldı. Ayrıca dönemin ünlü ustası Sami Efendi'den^) ta'lik meşk ederek icazetname aldı.

Babasının vefatı üzerine onun yerine Yeni Valide Camii ikinci imamlığına tayin edildi. Sanata son derece meraklı olduğundan Okçubaşı Seyfeddin Bey'den keman-keşlik öğrendi. Okyay soyadını seçmesinin sebebi budur. Ayrıca Özbekler Tekkesi(->) Şeyhi Edhem Efendi'den ebru dersleri aldı ve eskilerin yapmadığı karanfil, sümbül, lale, hercai menekşe, fulya ve gelincik çiçeklerini ebruya tatbik etti. Bu tür ebruya "Necmeddin Ebrusu" denmiştir. Baha Bey' den eski tarz ciltçiliği, Konyalı Hoca Vehbi Efendi'den de hattatlann kullandığı mürekkebin nasıl yapıldığını öğrendi ve çok yönlü bir sanatçı oldu. Bu yüzden "hezar-fen" olarak anılmıştır.

Okyay, 19l4'te açılan Medresetü'1-Hat-tatin'e(->) devam ederek İsmail Hakkı Al-tunbezer'den(->) celi sülüs ve tuğra dersleri aldı. Daha sonra bu okulda, Şark Tezyini Sanatlar Mektebi'nde ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde(-») cilt, ebru ve ta'lik yazı hocalığında bulundu.

Okyay üstatlığını herkese kabul ettirmiş nadir kimselerdendi. Hat sanatı tarihinde o derece mahirdi ki imzasız yazıların hangi hattata ait olduğunu birkaç dakikalık bir tetkikle anlardı. Bazen imzalı bir levhanın imza kısmını kapatıp güya kendisini denemek istediklerinde gene o galip çıkar, hattâ o levhanın, kıt'amn, Kuran'ın yalnız hattatım değil, yazılış tarihini bile doğru söyler etrafındakileri şaşırtırdı.

Okyay aynı zamanda bahçesinde çeşit çeşit gül yetiştirerek müsabakalara katılmış ve dereceler almıştır. Ebru ve ciltte oğullan Sami Bey (1910-1933) ile Sacid Okyay'ı (d. 1915) ve yeğeni Mustafa Düz-günman'ı(-0 hat sanatında da Ali Alparslan, Uğur Derman, Bekir Pekten ve Sadi Belğer'i yetiştirmiştir. Büyük oğlu Nebi Okyay (1907-1983) da altın oyma sanatının büyük ustalarındandı.

Okyay aklâm-ı sittede Hafız Osman(->); celi sülüste Mustafa Rakım(->); talikte Ye-sarîzade Mustafa İzzet(->); rık'ada Mehmed İzzet; divani ile celi divani yazılarda da Divan-ı Hümayun ekolüne bağlıdır.

Bibi. İnal, Son Hattatlar, 597-601; U. Derman, "Hezarfen Üstad Necmeddin Okyay ile Bir Konuşma", Hayat Mecmuası, S. 51 (1968), s. 8-10; ay, Türk Hat Sanatının Şaheserleri, İst., 1982, 54, 56, 59: levhalar; ay, tslâm Kültür Mirasında Hat Sanatı, ist., 1992, s. 179, 224, 225, 232; Rado, Hattatlar, 265; A. Alparslan, Ünlü Türk Hattatları, Ankara, 1992, s. 127.

ALİ ALPARSLAN

OLANLAR TEKKESİ

bak. OĞLANLAR TEKKESİ



OLGUNLAŞMA ENSTİTÜLERİ

Türk giyim-kuşam ve el sanatlarını araştırma, geliştirme, değerlendirme ve yaşatma işlevini günümüze kadar sürdüren olgunlaşma enstitüleri; kız meslek liseleri, lise ve dengi okullar, pratik kız sanat okullarını bitiren öğrencilere seçtikleri iş alanlarında üretim yapabilecek mesleki bilgi, beceri ve iyi iş alışkanlıklarını kazandırmak amacıyla açılmış Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı kurumlardır.

İstanbul'da ilk olgunlaşma enstitüsü, "İstanbul Olgunlaşma Enstitüsü" adıyla 1945'te Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi'nde no. 48'deki binada açılmıştır. Halen Beyoğlu Refia Övüç Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü adıyla faaliyetini sürdürmektedir. İstanbul'da ikinci olgunlaşma enstitüsü, Hacı Ömer Sabancı Vakfı'mn da katkılarıyla 1988-1989 öğretim yılında "Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü" adı altında açılmıştır. Binası özel idareye aittir.

Beyoğlu Refia Övüç Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü'nde "hazır gi-



OIIVIER, GUniAUME-ANTOEVE 128

yim-konfeksiyon, giyim (houte couture), moda tasarımı, nakış, el sanatları, resim" adı altında eğitim programları uygulanmaktadır. Enstitüde provalı giyim, hazır giyim, ince nakış, kalın nakış, türkişi nakış, maraşişi nakış, turistik el sanatları-triko-taj, resim ve moda tasarım atölyelerinde öğrenciler 1994 yılı rakamlarına göre 5 yönetici nezaretinde 32 öğretmenle eğitilmektedir.

Refia Övüç Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü, yeni nitelikler kazandırdığı giysi ve işlemelerle katıldığı yurtdışı sergi ve defileleriyle Türkiye'yi başarıyla temsil etmiştir. Enstitüde eğitim-öğretim çalışmaları ticari bir işletme anlayışında gerçekleştirilmekte, Türk süsleme sanatının klasik örneklerinden aynen ve stilize edilerek hazırlanan giysiler, ev dekorasyon örtüleri ve tamamen Türkiye'ye özgü el na-kışlarıyla yapılan her türlü çalışmalar tarihi binasının zemin katında sergilenmektedir.

Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Ensti-tüsü'nde ise giyim, hazır giyim, moda tasarımı, seramik, resim, maraşişi nakış, türkişi nakış, makine nakısı, fantazi nakış, dokuma, trikotaj ve el sanatları olmak üzere toplam 17 atölyede 5 yönetici 46 öğretmenle öğrenciler eğitilmektedir.

Her iki enstitüde, Türkiye'nin yurt içinde ve dışında tanıtımının en iyi bir şekilde yapılabilmesini sağlamak amacıyla, öğretmen ve öğrencilerin en az bir yabancı dil bilmeleri öngörülerek yabancı dil kurslarına ağırlık verilmektedir.

Hazır giyim, moda tasarımı, resim, stilistik bölümü ikinci sınıf öğrencileri iş yerlerine uyum sağlamaları, deneyim kazanmaları, değişen teknolojiyi yakından izlemeleri amacıyla 6-8 hafta süreyle sanayide beceri eğitimine tabi tutulmaktadırlar. Öğretim süresi iki yıl olan olgunlaşma enstitülerinde eğitimini tamamlayan öğrencilerden istekli olanlar, öğretmenler kurulları kararına bağlı olarak, uygulama öğrencisi adıyla sipariş atölyelerine devam edebilmektedirler.

ATİLLA ÖZTÜRK

OIIVIER, GUILLAUME-ANTOINE

(19 Ocak 1756, Arcs - l Ekim 1814, Lyon) Fransız gezgin.

Fransa'nın güneyinde Frejus kenti yakınlarında bir köyde doğan Olivier, 17 yaşında Montpellier Üniversitesi'nden tıp doktoru unvanını aldıktan sonra Paris'e gelerek kent çevresinin bitki örtüsü ve böcekleri konusunda araştırmalarla görevlendirildi. 1789 Fransız Devrimi'nden sonra, Osmanlı İmparatorluğu'yla diğer Batılı güçlere karşı ittifak kurmak isteyen yeni hükümet tarafından, yarı bilimsel, yan politik bir misyonla istanbul'a gönderildi. Bruquiere adlı bilim adamıyla birlikte 7 Kasım 1792' de Paris'ten Toulon'a doğru yola çıkan Olivier, Akdeniz kıyılarına vardığında, İstanbul'a gönderilecek olan yeni elçi Semon-ville'in Osmanlı hükümeti tarafından kabul edilmemesi ve Paris'teki karışıklıklar üzerine kışı Toulon'da geçirmek zorunda kaldı. Olivier, misyonun mahiyetine pek ka-

rar verilmemesine rağmen reisülküttabın ve Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa'nın Fransa'dan istedikleri gemi mühendisleri ve diğer uzmanlarla birlikte 22 Nisan 1793' te Marsilya'dan yola çıkarak 20 Mayıs'ta İstanbul'a vardı.

Paris'ten yola çıkan Elçi Semonville'in yolda Avusturyalılar tarafından yakalanması ve onun gelmesini hazırlamak üzere gönderilen olağanüstü elçi Descorches'ün, Osmanlı sınırında iki ay boyunca alıkon-duktan sonra İstanbul'a vardığında, krallık rejimine bağlı kalan Fransız kolonisinin gazabına uğraması, Olivier ve arkadaşlarını da zor durumda bıraktı. Ancak, parasızlıktan kentin dışına çıkamadıklarından, kışa kadar İstanbul'u gezdiler. Kent nüfusunun 500.000 kadar olabileceğini yazan Olivier, Rumların bu nüfusun altıda birini oluşturduklarını, Ermenilerin onlardan daha az olduklarım, Yahudilerin de en küçük yerli cemaati oluşturduklarım söyler. Avrupalılar ise 2.000 kadardır.

O sırada Almanya'dan gelen bir oyuncu, Beyoğlu'nun ucunda ilk tiyatroyu kurmuştur. Beyoğlu'nun ötesindeki mezarlıkları gezen yazar, oradan Maçka sırtlarında bulunan ve bakımsız duran Bayıldım Köşkü'nü ve deniz kıyısındaki Beşiktaş Sa-rayı'nı görür. Kasımpaşa Tersanesi'nde ise İsveçli mühendisler yeni bir onarım havuzu inşa etmektedirler. Limanda ticaret gemileri Galata ve ötesinde Salıpazarı ve Fındıklı'da yanaşırken, donanma da Fındıklı ile Beşiktaş arasında demir atmaktadır. Tophane'de ise o sırada III. Selim'in inşa ettirdiği topçu kışlaları yapılmaktaydı.

3 Haziran'da Üsküdar'a geçen Olivier, Çamlıca Tepesi'ne çıktıktan" sonra Rıfaî Tekkesi'ndeki zikri seyretmeye gider ve Üsküdar'da yapılan ipek ve pamuklu kumaşlardan söz eder. Birkaç gün sonra ise Levent Çiftliği ziyaret edilir. Burası I. Ab-dülhamid tarafından Cezayirli Hasan Pa-şa'ya verilmiş, o da orada donanma leventlerini muhafız olarak yerleştirmişti. Olivi-er'nin zamanında çiftlik III. Selim tarafından kurulan yeni ordunun kışlaları olarak kullanılıyordu. Burada ulufeli bostancılardan oluşturulan 1.200 kişilik bir piyade birliği, 1.000 topçu ve humbaracı, bir süvari topçu bölüğü yerleştirilmişti ve ahırların önemine bakılırsa bir süvari birliği de yerleşmeye hazırlanıyordu. Aynı zamanda buralarda, III. Selim döneminin (1789-1807) başlarında bir İspanyol mühendisi tarafından bir tüfek ve süngü imalathanesi kurulmuş, sonradan terk edilmiş, şimdi de yeniden harekete geçmişe benziyordu.

10 Haziran'da San Stefano'ya (Yeşilköy) bir gezinti yapan ve orada bir İtalyan tarafından kurulan baruthaneyi gören Olivier ertesi gün Marmara surları boyunca geri döner. 13 Haziran'da ise Boğaziçi gezisine çıkılır. Beşiktaş Sarayı'mn önünde ve tek bir yerleşme birimi gibi deniz kıyısında uzanan Ortaköy, Kuruçeşme ve Arna-vutköy'ün önünden geçilerek Büyükde-re'ye varılır. Orada bentler gezildikten sonra Ermenilerin tersane yararına Karadeniz kıyılarında bir madenkömürü ocağını işletmeye koyuldukları öğrenilir ve yerine gi-

dilir. Kilyos çevresinde deniz kıyısında olması gereken bu ocakta Ermeni ustalar galeri kazmadan denize bakan kayaları indirerek işletmeye çalışırlar ancak elde edilen kömür değersiz ve kullanılamaz haldedir.

Ağustos ayı sonlarında adalara gidilir. 2-3.000 Rumun oturduğu Büyükada bir mesire yeridir. Orada Olivier açık saçık bir Karagöz gösterisi görür. Oradan Heybe-li'ye geçilerek Rum manastınndaki cehennem tasviri seyredilir.

İstanbul'dan Paris'e göndermiş oldukla-n misyonun devamı hakkındaki mektuplarının yanıtını beklerken Olivier ve yanındakiler 26 Kasım'da Ege adaları turuna çıkarlar. Adadan adaya yaptıkları bu yolculuk l yıla yakın sürer ve Girit'i de dolaştıktan sonra 3 Ekim 1794'te İskenderiye'ye varırlar. Kışı ve baharı Mısır'da geçirdikten sonra kendilerine ulaşan direktifler iran'a gitmelerini emreder, ancak bunun için yeniden İstanbul'dan geçilecektir. 28 Mayıs 1795'te İskenderiye'den gemiye binerek 14 Temmuz'da İstanbul'a varırlar. Orada gerekli izinler alındıktan sonra karayoluyla gidilecekken yeniden denizyolu yeğlenir. 30 Ağustos'ta yola çıkılarak 5 Ekim'de Beyrut'a varılır. Oradan hareketle Bağdat, Kirmanşah ve Hemedan'dan geçerek 2 Temmuz 1796'da Tahran'a varılır. Şahla görüşen Olivier ve yanındakiler Kum ve İsfahan'a doğru bir yolculuk yaparlar. Buradan 15 Kasım'da yola çıkarak Bağdat'a ve oradan kervanla Lazkiye'ye kadar gelirler. Lazkiye'den4 Eylül 1797'de Larnaka'ya geçerler ve oradan Girne'ye giderek karşıya Anamur'un doğusunda bir koya çıkarlar. Toroslar'ı aşarak Karaman'a ve oradan Konya'ya varan heyet Afyonkarahi-sar ve iznik üzerinden izmit Körfezi'nde-ki Dil İskelesi'ne varır. Orada kalyoncular üç gemiyle yolcuları karşıya geçirirler. Bir Rum köyü olan Pendik ve Türklerle Rumların birlikte yaşadığı Kartal geçildikten sonra 18 Ekim'de İstanbul'a varılır.

Bir kışı daha başkentte geçiren Olivier, burada 8 Nisan'da III. Selim'in Kâğıthane'de Imrahor Köşkü'nde düzenlediği geçit resminde hazır bulunur, ancak askerleri düzensiz, silah ve üniformaları derme çatma bulur. 30 Mayıs'ta bir Türk gemisiyle yola çıkan heyet Atina'ya ve oradan Pat-ras yoluyla Korfu üzerinden 24 Eylül'de An-kona'ya varır. Orada, yolculuğun büyük bir kısmında hasta olan Bruquiere ölür, Olivier ise karayoluyla aralıkta Paris'e ulaşır.

Seyahat kitabı Voyage dans l'empire ot-boman l'Egypte et la Perse, faitpar ordre du gouvernement pendant leş sixpremi-eres annees de la Republique adıyla 1801, 1804 ve 1807 tarihlerinde 3 büyük boy cilt olarak yayımlanmıştır. 6 ciltlik küçük boy baskısı da vardır. 1801'de de folio bir atlası basılmıştır. Atlasta Olivier tarafından çizilen ve o yıllarda İstanbul'da bulunan mühendis Gabriel Monnier tarafından tamamlanan bir Boğaziçi haritası vardır. Yapıtın Almanca çevirisi 1802-1808 arasında Weimar'da, Felemenkçe çevirisi 1811-1813 arasında Amsterdam'da basılmıştır. Yalnız birinci cildin 1801 Londra baskılı İngilizce çevirisi vardır. Türkiye ile ilgili

bölümü Türkiye Seyahatnamesi adıyla çevrilmiştir (Ankara, 1976).

Dönüşünden sonra Paris'teki Maison Al-fort veteriner okulunun zooloji profesörlüğüne atanan Olivier, bir yolculuk sırasında Lyon'da bulunurken beyin kanamasından ölmüştür.

STEFANOS YERASİMOS

Olivo Geçidi

Levent Yalçın, 1994

OLİVO GEÇİDİ

Olivo Pasajı veya Geçidi eski "Grand" Rue de Pera", bugünkü İstiklal Caddesi(-») üzerinde ve Hacopulo Pasajı'ndan(->) (bugünkü Danışman Geçidi) önce idi. Bu geçidin oluşumu Panayia Geçidi'nden (bugünkü Emir Nevruz Sokağı) sonradır. Olivo Geçidi, Panayia Geçidi ile birlikte bir "U" harfi oluşturur; iki geçidin birleştiği yerde de, "Pera"daki ilk Rum Ortodoks kilisesi bulunur. Bu kilisenin yapım tarihi 1804'tür.

Olivo Geçidi, 19. yy'ın sonlarında ve 20. yy'ın başında adım adım oluşmuştur. Önceleri bir patika olan Panayia Geçidi'nin parke taşlarıyla döşenmesi, kilisenin merdivenlerinin yapılması, yeni bir patikamsı yolun açılmasına neden oldu.

Bu yere, 1900'lerin hemen başında, Latin kökenli Olivieri ailesi büyük bir apartman yaptırmış ve apartmanın adını Olivo koymuştu. Pasaj adını bu apartmandan almıştır.

Apartman yapıldıktan sonra altındaki dükkânlara tuhafiyeci Dimitri Filipidis, kuyumcu Albert Kamhi, eski eşya alıp satan Yorgo Yağcıoğlu, kuaför Kalifassa kardeşler yerleşmişti. Apartmanda ise Dr. Yatro-pulos, memur Kurdoğlu, Alexandre Olivo, Dr. Zilanakis, komisyoncu Rosenthal ve Reji Dairesi'nde müfettiş olan Alfons Ko-ressi oturuyorlardı.

Köşe başında ve cephesi Grand' Rue de Pera'ya bakan ama kapısı Olivo Pasajı'nda

olan yeni yapılanmış büyük binaya da "Constantinople-Palace HoteP'i yerleşmişti.

1920'de, Olivo Pasajı'nda şimdiki Re-jans'm(-») bulunduğu yerde "Trianon" adı ile bir birahane ve lokanta açılmıştı. 1921' de kapandı ve Mikhail Mikhailoviç tarafından devralındı. Ancak Mikhail Mikhailoviç gerekli sermayeyi bulamadığından burası uzunca bir süre kapalı kaldı.

Mikhail Mikhailoviç, Olivo Pasajı'nda-ki lokantayı "Turquoise" adıyla 1924'te açtı. Karlman ailesinin, Bön Marche'yi alması üzerine de "Turquoise"ı Bön Marche'nin birinci katına taşıdı, burasını da kapadı.

4 Mayıs 1932'de Mikhail Mikhailoviç, bu kez Vera Çirik, Tevfik Manars ve Vera Pro-toppova ile ortak olarak burada "Rejans" adı altında müzikli ve şantözlü bir lokanta açtı.

Olivo Pasajı (Geçidi) bugün hâlâ eski adıyla anılmaktadır ve Rejans da varlığını sürdürmektedir. 1940'lı yıllarda Constantinople-Palace Oteli'nin altına "Kit-Kat" adlı güzel bir bar yerleşmiş, otel kapanmış, Rejans'ın altına "Viktorya Kebap Salonu" gelmiş, Olivo Apartmanı'nın altınaysa bir kahvehane yerleşmiş, otelin altındaki Re-jans'a bakan köşeye de 1950'den önce bir Rum berber gelmiştir.

BEHZAT ÜSDİKEN



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin