Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə39/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   147

ORTAKÖY HAMAMI

Beşiktaş İlçesi'nde, Ortaköy'de, Muallim Naci Caddesi'nin Ortaköy Dereboyu Cad-.desi'yle kesiştiği yerdedir.

16. yy'da Veziriazam Kara Ahmed Pa-şa'nın kâhyası Hüsrev Kethüda tarafından yaptırılan çifte hamam, Mimar Sinan'ın eseridir. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Soyunmalık kısmı, yan yana, üzerleri iki büyük kubbeyle örtülü iki kare mekândan oluşmaktadır. Bu bölümün arkasında, biri beşik tonoz, diğerleri aynalı tonozlarla örtülü birimler; ılıklık ve hela bölümleri yer alır. Sıcaklık mekânı, birbirlerine birer büyük kemerle açılan ikişer küçük kubbeli mekân ve bunlara iki yönden Dağlı, arkadakiler kubbe, yandakiler tonoz örtülü üçer halvetten meydana gelmiştir.

Ortaköy Camii'nin rölövesi: Meşruta üst katı ile cami üst kademe planı. Rölöve ve Restorasyon, S. l (1974)



Ortaköy Hamamı

Ertan Uca, 1994/TETTV Arfivi

En arkada ise ortada kubbe, yanlarda beşik tonoz örtülü su deposu ve külhan bulunmaktadır. Yapının iki büyük kubbesi sekizgen kasnaklara oturtulmuş ve yapı çepeçevre kirpi saçakla kuşatılmıştır. Hamam moloz taş ve tuğlayla inşa edildikten sonra üzeri sıvayla kaplanmıştır. Denize bakan cephesine daha sonra yeni bir bölüm eklenen yapı, özgün mimari durumundan pek bir şey kaybetmeden, işlevini sürdürerek günümüze gelebilmiştir.

Ortaköy Hamamı Prof. Dr. S. Eyice'nin hazırladığı hamam tipolojisine göre küçük kubbeli sıcaklığa açılan yan yana iki hal-vetli tasarımıyla, "E" tipi olarak kabul edilmektedir.

Bibi. S. Eyice, "İznik'te 'Büyük Hamam' ve Osmanlı Devri Hamamları Hakkında Bir Deneme", TD, XI/15 (1960), 99-120; Kuran, Mimar Sinan, 393.

TARKAN OKÇUOĞLU



ORTAOKULLAR

Nüfus yapısından ve tarihsel kimliğinden kaynaklanan özelliği nedeniyle İstanbul'da resmi, özel, azınlık ve yabancı ortaokulları bulunmaktadır. 1993-1994 öğretim yılında kentteki ortaokul düzeyinde eğitim veren toplam 781 kurumda, 417.350 öğrencinin okuduğu saptanmıştır.

1923'te I. Heyet-i İlmiye'nin aldığı kararlar doğrultusunda, ülke genelinde ve İstanbul'da sultaniler "iki devreli lise"lere dönüştürüldü. Bunlardan bazıları ise "tek devreli lise" adı altında ortaokul eşiti bir konuma getirildi. Ayrıca gerek iki devreli liseler gerekse tek devreli liseler (ortaokullar), kaydedilen öğrencilere göre "erkek", "kız" ve "muhtelit" (karma) olmak üzere üç türdü. 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Ka-nunu'nun, 13 Mart 1925'te Orta Tedrisat Muallimleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile İstanbul'daki resmi ve özel okulla-

rın yanısıra azınlık ve yabancı okullar da adlarını, programlarını ve öğretim sürelerini yeniden düzenlediler. "Orta mektep" genel adı altında, ilkokul üstü, bazıları hazırlık sınıfı ile 4, çoğunluğu ise 3 yıl süreli eğitim kurumlan örgütlendi. Bu kurumlara "ortaokul" denilmesi, 1930'lardaki Türkçe'nin yabancı sözcüklerden arındırılması sürecindedir.

1923-1924 öğretim yılında İstanbul'daki tek devreli lise ya da orta mektep konumunda hizmet veren kurumlar, Davutpa-şa Erkek, Gaziosmanpaşa Erkek, Beyazıt Erkek, Vefa Erkek, Üsküdar Erkek, Gelen-bevi Erkek ve Kadıköy Erkek mektepleri ile Çatalca Mektebi idi. 1924-1925'te ise Kandilli Kız, Çamlıca Kız, Üsküdar Kız, Nişantaşı Kız, Kadıköy (İkinci) Kız mektepleri hizmete girdi. Aynı yıl Çatalca Mektebi kapandı. 1925-1926 öğretim yılında Vefa, Beyazıt, Üsküdar erkek orta mektepleri kapatıldı. Üsküdar Kız Sanat Mektebi ile Selçuk Kız Sanayi Mektebi, kız orta mektebine dönüştürüldü. Ancak bir sonraki öğretim yılında her iki okul da önceki konumlarına getirildi. 1926-1927'de Vefa Orta Mektebi yeniden açılırken 1927-1928' de Eyüp Muhtelit, İstanbul Muhtelit orta mektepleri de hizmete girdi. Türkiye genelinde 1927'de uygulamaya konulan yeni orta mektep öğretim programı, İstanbul' daki orta mektepler için de geçerli oldu. Bu program, Türkçe, vatani malumat, tarih, coğrafya, hayvanat, nebatat, arziyat, fizyoloji ve hıfzıssıhha, fizik, kimya, riyaziyat, ecnebi lisanı, resim, musiki, jimnastik ortak dersleri ile kızlar için ev idaresi ve çocuk bakımı, erkekler ve kızlar için ayrıca atölye ve laboratuvar derslerini kapsıyordu.

1928-1929'da Davutpaşa, Gaziosmanpaşa, Gelenbevi, Kadıköy orta mektepleri erkek okulu konumunda kalırken diğerleri muhtelit konuma getirildi. 19291930'da İstanbul ve Cumhuriyet orta mektepleri muhtelit iken kız okuluna dönüştürüldü. 1930-1931'de Çemberlitaş Muhtelit, Üsküdar Erkek orta mektepleri açıldı. 1932-1933'te Üsküdar Erkek Orta Mektebi muhtelit olurken Kandilli Kız Orta Mektebi liseye dönüştürüldü. 1932-1933'te Üsküdar Kız Orta Mektebi ile Çatalca Orta Mektebi yeniden açıldı. Gelenbevi muhtelit oldu. Üsküdar Muhtelit Orta Mektebi ise yine erkek okuluna dönüştürüldü. Çemberlitaş Muhtelit Orta Mektebi kapatıldı. 1934-1935'te Kadıköy Erkek Orta Mektebi açıldı. 1935-1936'da Davutpaşa muhtelit oldu. Kadıköy 3-, Kumkapı 2. orta mektepleri açıldı. 1937-1938'de 481 öğrenci mevcutlu Bakırköy Orta Mektebi ile 400 mevcutlu Üsküdar 2. Orta Mektebi'nde ise ilk kez ikili öğretime geçildi.

1923-1938 döneminde İstanbul'daki başlıca özel orta mektepler Güneş (Beşiktaş'ta), Hilâl (Aksaray'da) ve Yeni Nesil (Cağaloğlu'nda) idi. Ermeni okulları arasında Eseyan Kız Orta Mektebi, Rumlara ait Merkez Rum Orta Mektebi bulunuyordu. Yabancı okullardan, Bulgar Orta Mektebi, Saint Benoit Kız Orta Mektebi, Saint Pulcherie Kız Orta Mektebi, High School

İngiliz Kız ve Erkek orta mektepleri, İtalyan Kız Orta Mektebi vardı. Ayrıca resmi, özel, azınlık ve yabancı liselerin çoğunda ortaokul sınıfları veya bölümleri de yer almaktaydı.

1937-1938'de "bağımsız orta mektep" konumunda hizmet veren İstanbul'daki 23 okul, açılış tarihlerine göre şunlardı: 1923' te Nişantaşı Orta Mektebi, Nişantaşı Sul-tanisi'nin yerine Fehim Paşa Konağı'nda açılmıştı. 1924'te, Gelenbevi Orta Mektebi, bu okula adını veren Gelenbevi İsmail Efendi'nin çiçek bostanı arsasındaki eski idadi binasında, Davutpaşa Orta Mektebi eski bir sıbyan mektebi olan Merkez Rüş-tiyesi'nin yerinde, Üsküdar Orta Mektebi Paşakapısı'ndaki eski askeri rüştiyeye ait binada, Kadıköy Orta Mektebi 1899'da yapılan Hamidiye Erkek Rüştiyesi'nin yerinde, Çatalca Orta Mektebi buradaki idadi mektebinin kapanması ile açıldı. 1926'da, Kadıköy 2. Orta Mektebi, Mühürdar Cad-desi'nde açıldıktan sonra 1930'da Kızıltop-rak'ta Zühdi Paşa Köşkü'ne taşındı. Gaziosmanpaşa Orta Mektebi, 1927'de Ortaköy'deki Gazi Osman Paşa Yalısı'nda hizmete girdi. Eyüp Orta Mektebi de aynı yıl Eyüp 36. İlk Mektebi binasında açıldı. Yine 1927'de faaliyete geçen Çemberlitaş Orta Mektebi için bu semtteki bir konak tahsis edilmişti. Sonraki yıllarda aynı yerde bir başka konağa, daha sonra eski Vefa Ortaokulu binasına taşındı. 1928'de, eski Medresetü'l-Mütehassisin(->) binasında Cumhuriyet Orta Mektebi açıldı. 1932'de Heybeliada Orta Mektebi, o sırada hayatta olan ünlü yazar Hüseyin Rahmi'nin (Gürpınar) adı verilerek açıldı. 1933'te, daha önce Hıdiv İsmail Paşa tarafından 1876'da rüştiye mektebi olarak yaptırtılan binada Emirgân Orta Mektebi hizmete girdi. 1935'te, İnönü Kız Orta Mektebi Kabataş'ta Beşaret Sokağı'nda, yine o yıl Ka-

Emirgân (sol) ve Nilüfer Hatun ortaokulları.



Ertan Uca, 1994/TETTVArşivi

dıköy 3. Ortaokulu, Yeldeğirmeni'ndeki eski Fransız Orta Mektebi binasında, Kumkapı Orta Mektebi de Gedikpaşa'daki Je-anne D'arc Fransız Mektebi'nin binasında faaliyete geçti. 1936'da Süleymaniye Orta Mektebi Münif Paşa Konağı'nda, Üsküdar 2. Orta Mektebi İhsaniye'deki Köprülü Konak'ta, Beyoğlu Orta Mektebi Yüksek-kaldırım'da kiralık bir binada açıldı. Ertesi yıl Kasımpaşa'ya taşındığından Kasımpaşa Ortaokulu adını aldı. 1936'da açılan Fatih Ortaokulu için Çarşamba'daki Asım Efendi Konağı tahsis edilmişti. Yine 1936' da, Bakırköy Ortaokulu halktan toplanan paralarla araç gereç sağlanarak 325 öğrenci ile hizmete girdi. O yıl Beykoz Ortaokulu da Kültür Bakanlığı'nın ayırdığı ödenekle Abraham Paşa Korusu'ndaki bir binada açıldı. 1937'de ise Üsküdar 3. Ortaokulu Halide Edip Adıvar'ın büyükbabası Edib Bey'e ait iken Nuri Demirağ tarafından satın alınan binada, yıllık 1.200 lira kira karşılığında açıldı.

1936-1937'de İstanbul'daki 22 bağımsız ortaokulun öğrenci mevcutları şöyleydi: Bakırköy 287, Çatalca 158, Cumhuriyet 392, Davutpaşa 471, Emirgân 332, Eyüp 574, Fatih 254, Gaziosmanpaşa 646, Gelenbevi 579, Heybeliada 138, Beykoz 153, İnönü 416, İstanbul 362, Kadıköy (birinci) 545, Kadıköy (ikinci) 479, Kadıköy (üçüncü) 602, Kasımpaşa 618, Kumkapı 858, Nişantaşı 560, Süleymaniye 232, Üsküdar 6irinci) 508, Üsküdar (ikinci) 395. Ayrıca Galatasaray Lisesi'nin orta kısmında 608, Haydarpaşa Lisesi orta sınıflarında 709, İstanbul Kız Lisesi'nin 1. devresinde 701, İstanbul Erkek Lisesi'nin 1. devresinde 1.007, Kabataş Lisesi'nin 1. devresinde 724, Kandilli Kız Lisesi'nin 1. devresinde 364, Pertevniyal Lisesi'nin 1. devresinde 213, Vefa Erkek Lisesi'nin 1. devresinde 439 ortaokul öğrencisi okumaktaydı.

ORTAOYUNU

146

147

ORTODOKS KİLİSELERİ

mesiyle gelişmiş, son dönemdeki biçimine ulaşmıştır. Başkişileri Kavuklu ile Pişe-kâr'dır. Bunlardan Kavuklu Karagöz'deki Karagöz'ün karşılığı, Pişekâr ise Hacivat'ın karşılığıdır. Bu ikincisi dişi konuşur, bir başka deyişle Kavuklu'ya nükte yapmasını kolaylaştıracak biçimde konuşur. Bunun dışında Kavuklu arkası denilen, ya

İSTANBUL'DA ORTAOYUNU SEYREDİLENBELLİBAŞLI_ YERLER

Makasçılariçi'nde, iskilip Ham, Kadri Paşa Ham, Tavukpazarı'nda Saraç Ham, Esir-pazarı'nda Esirci Tiyatrosu, Sultan Mahmud Türbesi karşısında Hayal ve Kavuklu Tiyatrosu, Divanyolu'nda Arifin Kıraathanesi, Aksaray Yeşiltulumba'da Dilkû-şa Kıraathanesi, Divanyolu'nda meşhur kebapçı Hasan Efendi Lokantası karşısındaki yer, Tahtakale'de Tomruk Sokağı'nda Bahçeli Kıraathane, Defterdar'da Tavukhane'deki tiyatro, Cündi (Cinci) Meydam'nda Enver Efendi'nin oyun yeri, Üsküdar Çarşıboyu Demircileriçi'ndeki oyun yeri, Beşiktaş Fulya Tarlası'ndaki oyun yeri (bu semtte "Ortaoyuncu Sokağı" ile "Meddah İsmet Sokağf'nm bulunması buranın oyun bakımından ünlü bir yer olduğunu göstermektedir).

Açık hava yerlerine gelince; Yedikule dışındaki bostan, Sultanahmet'teki Belediye Bahçesi, Kadırga Meydanı, Göksu, Çubuklu, Moda Burnu, Üsküdar'daki Bağlarbaşı Çiftlik Gazinosu, Sarıkaya Parkı, Çengelköy, Havuzbaşı, Eyüp'te Ortakçılar, Bayrampaşa, Kazıklıbağ, Şifa Havuzu, Kuşdili, Yoğurtçu Çayırı, Fenerbahçe, Kızdtoprak, Kuşdili yakınında Papazın Bağı, Küçükçamlıca Yamacı, Libade, Doğancılar, Haydarpaşa Çayırı, Nuhkuyusu, Bitli Kâğıthane, Koşuyolu Koruluğu, Içe-renköy, Merdivenköy, Mama, Edirnekapı'da Kavas'm Bağı, Yenibahçe'de Kehhal Bağı, Yenibahçe Çayırı, Kumkapı deniz üstündeki gazino, Bakırköy, Kâğıthane Çayırı, Edirnekapı, Sarıyer, Küçüksu, Kestanesuyu, Çırçırsuyu, Hünkârsuyu, Bü-yükdere Çayın, Bentler.

Ayrıca şu tiyatrolarda da ortaoyunu oynanıyordu: Aksaray'da Şekerci Soka-ğı'ndaki tiyatro, Galata'daki Avrupa, Amerika, Kuşlu, Maymunlu tiyatroları, Şehza-debaşı'ndaki Şark Tiyatrosu, Ferah Tiyatrosu, Vezneciler'deki Osman Ağa Tiyatrosu, Cud Efendi Tiyatrosu, Osman Baba Türbesi arkasında Fevziye Kıraathanesi, Ferik Rıfat Paşa arsasındaki tiyatro, Safvet Paşa'mn Gazinosu, Mehmed'in Gazinosu, Hacı Kâmil Efendi'nin arsasındaki tiyatro, Edirnekapı'daki surlara bitişik tiyatro,. Kadıköy'deki Kuşdili Tiyatrosu, Zamboğlu Tiyatrosu, Yoğurtçu Çayırı'nda-ki tiyatro.

METiN AND

1938-1939 öğretim yılında ise istanbul ortaokulları ve mevcutları şu tabloyu vermekteydi:

Erkek ortaokulları: Bakırköy 310, Cağa-loğlu 458, Davutpaşa 381, Emirgân 320, Fatih 417, Gaziosmanpaşa 572, Gelenbe-vi 625, Kadıköy (ikinci) 619, Kasımpaşa (birinci) 320, Kumkapı 762, Nişantaşı 500, Taksim 414, Üsküdar (birinci) 694, Yenika-pı4ll, Zeyrek 216.

Kız ortaokulları: Bakırköy (birinci) 236, Beşiktaş 594, Cibali 197, Çapa 482, Göztepe 335, İstanbul 566, Kadıköy (birinci) 457, Kasımpaşa (ikinci) 182, Nişantaşı 424, Süleymaniye 463, Üsküdar (ikinci) 436.

Muhtelit ortaokullar: Beykoz 385, Beyoğlu 661, Çatalca 169, Eyüp 796, Heybe-liada 143, Kadıköy (üçüncü) 825, Kara-gümrük 364, Pendik 282, Üsküdar (üçüncü) 341.

1938 istatistiklerine göre Türkiye'deki 132 erkek, kız ve karma ortaokuldan 35'i istanbul'daydı. Bunlardan 33'ü belediye sınırları içinde, 2'si (Çatalca ve Pendik) belediye sınırları dışındaydı.

1954-1955'te istanbul'daki bağımsız resmi ortaokullar Bakırköy, Beşiktaş, Beyoğlu, Beykoz, Cibali Kız, Çatalca, Davutpaşa, Eyüp, Fındıklı, Fatih Kız, Fıstıkağacı, Ge-lenbevi, Gaziosmanpaşa, Heybeliada, Ka-ragümriik, Kadıköy, Kasımpaşa, Kartal, Gedikpaşa, Emirgân, Mahmutpaşa, Nişantaşı, Pendik, Şile, Sarıyer, Silivri, Şişli, Üsküdar Yeldeğirmeni, Yalova ortaokulları ile Çapa Uygulama Ortaokulu idi. Ayrıca 12 lisenin bünyesinde de ortaokul bulunuyordu. Yabancı liselerin orta devreleri olduğu gibi Sainte Pulcherie Fransız Kız Ortaokulu, İtalyan. Kız Ortaokulu, İngiliz (High School) Kız Ortaokulu, Bulgar Ortaokulu, Saint Benoit Kız Ortaokulu, Sankt George Avustuıya Kız Ortaokulu ile Ese-yan Ermeni Ortaokulu, Bezciyan Ermeni Ortaokulu, Çöplükçeşme Anarat Higut-yun Ortaokulu, Feriköy Ermeni Ortaokulu ve Merkez Rum Kız Ortaokulu da faaliyetlerini sürdürmekteydi.

1960'tan sonraki hızlı nüfus artışına bağlı olarak kentte de okullaşma sayısında artışlar gözlendi. 1980 sonrasında ise konumu elverişli kurumlardan başlanarak ilköğretim okulları(->) uygulamasına geçildi. Bu nedenle bağımsız ortaokul sayısında görece düşme görülürken ilkokulla birleştirilen ve ilköğretim okulu adını alan okul sayılarında ve mevcutlarında artışlar oldu.

1993-1994 öğretim yılı verilerine göre İstanbul'daki bağımsız 45 ortaokulda 52.708 öğrenci kayıtlıydı. Aynı öğretim yılında akşam ortaokullarının sayısı ise 3'e, toplam öğrenci mevcudu 491'e gerilemiş bulunuyordu. Genel liselerin bünyesindeki 117 ortaokulda ise 72.644 öğrenci, 21 Anadolu lisesinin orta sınıflarında 9.521 öğrenci, ilköğretim okulu kapsamına alınan 478 ortaokulda 228.552 öğrenci okumaktaydı. Buna göre 1993-1994 öğretim yılında istanbul'da bağımsız, liselere bağlı ve ilköğretim okulu kapsamında, 664 kurumda toplam 363.916 öğrenci bulunmaktaydı. 15 azınlık ortaokulunda 1.393,11 özel yaban-

cı ortaokulunda 3.697, 6l özel Türk ortaokulunda 23.234 öğrenci; meslek liselerinin bünyesindeki ortaokullar ile özel eğitim ortaokullarında da 30 kurumda 25.170 öğrenci vardı. Bu sayılara göre 1993-1994 öğretim yılında İstanbul'da 781 kurumda toplam 417.350 öğrenci ortaokul düzeyinde eğitim-öğretim gördü. (Ayrıca bak. eğitim; azınlık okulları; özel okullar; yabancı okullar.)



Bibi. Ergin, Maarif Tarihi, V, s. 1737; H. Â. Yücel, Türkiye'de Ortaöğretim, İst., 1938; R. Serhadoğlu, Büyük İstanbul Albümü, ist., 1955, s. 107 vd; N. Sakaoğlu, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi, ist., 1992; istanbul Milli Eğitim Müdürlüğü verileri.

NECDET SAKAOĞLU



ORTAOYUNU

Karagöz(->) gibi ortaoyunu da İstanbul' dan çıkmış geleneksel bir tiyatro türüdür. Karagöz'e kişileri, fasılları, metinlerin bölünmesi bakımından büyük benzerlikler gösterir. Karagöz deriden tasvirlerlerle gösterilmesine karşın, ortaoyunu canlı oyuncularla oynanırdı.

Ortaoyunu sözcüğüne ilk olarak 1834' teki bir şenlikle ilgili bir metinde rastlıyoruz. Bu arada yüzyıllar boyunca gelişme gösteren ortaoyununun Kol Oyunu, Meydan Oyunu, Meydan-ı Sunan gibi başka adları da vardı, ayrıca taklit oyunu da deniliyordu. 19. yy'da İstanbul'un ünlü oyun kollarından Zuhuri Kolu'nun adını kullanarak ortaoyununa Zuhuri de deniliyordu. Ortaoyunu adı üzerine birçok yorumlar yapılabilir. Örneğin italyan halk tiyatrosu Comedia del arte'ye benzerliğinden orta

arte'den bozma olabilir. 16. yy'da istanbul'a Yahudiler eliyle geldiği yolunda birtakım izler var, o yüzyılda ortaoyununa benzeyen ispanyol oyunlarına auto deniliyordu, auto bozulup orta olmuş olabilir. Bir başka görüş ortaoyununun Yeniçeri Ocağı'ndan çıktığı yolundadır. Buna göre "orta" sözcüğü yeniçerilerin "orta"sıyla ilgilidir. Ancak yaygın olan görüş hem yer hem zaman bakımından geçerlidir. Oyuncuların çevresinde seyirciler vardır ve oyun ortada oynanmaktadır. Süre bakımından da eskiden ortaoyunu gösterimlerinde oyunun başında ve ardında çengilerin, cur-cunabazların ve başka sanatçıların çeşitli gösterimleri yer alırdı. Ortaoyunu bunların ortasında yer aldığı için ortaoyunu denmiştir. Hangisi olursa olsun, ortaoyunu çengi, köçek, eski soytarılardan curcuna-baz, cin askeri gibi çeşitli gösterimlerin karışımından oluşmuştur. 16. yy'da İspanya'dan gelen Yahudilerin, oyunun gelişiminde büyük katkıları olduğu bilinmektedir. Nitekim Evliya Çelebi oyuncu kollarını ve bunların oyunlarını anlatırken bu kollar içinde Samurkaş Kolu'nun Yahudi oyunculardan oluştuğunu belirtir. 16. yy' da bunların oluşturduğu topluluğa "Cema-at-i Oyuncu Yahudiler" deniliyordu. Yahudilerin ortaoyunundaki katkısı için çeşitli kanatlar yanında bir örnek verebiliriz. Or-taoyununda oyun alanına "palanga" denilmektedir. 16. yy'da da ispanya'da gösteriler için kazıklarla çit çekilmiş oyun alanına "palanque" denilmekteydi.

Ortaoyunu çengi-köçek, curcunabaz, cin askeri ve benzeri gibi dansçı, soytarı, pandomim gösterimcilerinin bir araya gel-

Levnî'nin

çizgileriyle sal

üzerinde bir

ortaoyunu

gösterisi, 1720.



Metin And

fotoğraf arşivi

kambur ya da cüce, Kavuklu gibi giyinmiş biri vardır. Öteki kişiler ise tıpkı Karagöz'deki kişilerin karşılığıdır: Zenneler (kadın kılığına girmiş erkek oyuncular), İstanbullu tiplerden Rum, Ermeni, Yahudi, Zenci, Acem, Tiryaki, Çelebi gibi tiplerle Anadolulu ve dışarlıklı kişilerden Rumelili, Kastamonulu, Kayserili, Kürt gibi kişi-

Son dönemde bir ortaoyunu topluluğu (sol başta Küçük ismail, sağ başta Kavuklu Ali Bey). Salâhattin Giz'in objektifinden 1930'da Şehzadebaşı'ndaki Letafet Apartmam'nda bir ortaoyunu gösterisi (Kavuklu Ali Bey, Pişekâr Küçük İsmail ve Zenne Necdet Bey). Metin And fotoğraf arşivi (üst), Eser Tutel koleksiyonu

ler ve başkaları. Oyun çepeçevre seyirci ile çevrili olduğu için dekor pek yoktur. Yalnız biri büyük, öteki küçük alçak birer paravana vardır. Büyük olanına yeni dünya denilir ve bir evi gösterir.

Yeni dünya, İstanbul'da büyük yangınlardan sonra kurulan yeni mahallelerdeki evlere deniliyordu. Nitekim Üsküdar'da böyle bir Yeni Dünya Sokağı vardır. Küçük paravanaya ise dükkân denilir, bu da bir işyerini gösterir. Batı tiyatrosunun girmesiyle ortaoyuncuları da sahneye çıkmışlar, buna "perdeliye çıkmak" denilmiştir. Buradan da tuluat tiyatrosu doğmuştur. Ortaoyununun oyun dağarcığı Karagöz'ün-kü gibidir. Ancak bunların içinde ortaoyununa özgü olanlar vardır. Örneğin "Büyücü Hoca", "Eskici Abdi", "Fotoğrafçı", "Gözlemeci", "Kağıthane Sefası", "Kale Oyunu", "Kızlar Ağası", "Mahalle Baskını yahut Şalgam Hoca", "Pazarcılar", "Sandıklı", "Telgrafçı", "Tireli" vb gibi. Eski ünlü ortaoyunu topluluklarının adlan şöyledir: Zuhuri Kolu, Ali Ağa Kolu, Han Kolu, Kirli Kol, Yoran Kolu, Çifte Kamburlar Kolu, Hacı Bekçi Kolu, Süpürge Kolu gibi. Ünlü ortaoyuncular arasında şunları sayabiliriz: Kavuklu Hamdi(->), Küçük ismail Efendi(->), Abdürrezzak Efendi(->), Kavuklu Ali Bey, Agâh Efendi, Miskyağcı Hakkı, Şehreminili Frenk Mustafa Efendi, Kambur Mehmet, Kör Mehmet. Ne yazıktır ki birçok geleneksel değerlerimiz gibi bu çok özgün tiyatro da yok olmuş gibidir. Bibi. M. And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, ist., 1985; ay, Kavuklu Hamdi'den Üç Ortaoyunu, Ankara, 1962; ay, "Wie entstand das Türkische Orta Oyunu", Maske undKothurn, 16 (1970), s. 1-16; S."N. Gerçek, Türk Temaşası, İst., 1942; A. Bombaci, "Ortaoyunu", Wiener Zeitschrift für die Kunde deş Morgenlandes, c. 56 (1960), s. 285-297; H. Zübeyr (Koşay), "Ortaoyununa Dair", Türk Yurdu, S. 10 (1928); C. Kudret, Ortaoyunu, I-II, Ankara, 1975; I. Kûnos, Das Türkische Volkschauspeü-Orta Ojunu, Leipzig, 1908; T. Menzel, Meddah, Schattentheater und Ona Otunu, Prag, 1941.

METİN AND



ORTODOKS KİLİSELERİ

bak. RUM ORTODOKS KİLİSELERİ



ORTODOKS PATRİKHANESİ 148

149

OSEP

ORTODOKS PATRİKHANESİ

bak. RUM ORTODOKS PATRİKHANESİ



ORYANTALİST MİMARİ

Oryantalizm, 19. yy mimarlığında Doğu kökenli biçim ve motifleri kullanan seçmeci bir tasarım anlayışıdır.

Ancak oryantalizm, mimarlığa ilişkin bu teknik tanımın sınırlarını aşan; mimarlıkta bir akım olarak belirmeden önce de Batı kültüründe yeri, işlevi ve anlamı olan bir kavramdı.

Oryantalizm en genel tanımıyla Batı'mn Doğu ile ilgili söylemini anlatan bir terimdir. "Doğu" denilen coğrafyada yer alan ülkelerin doğasına, insanına, kültür ve düzenine duyulan ilgi ve meraktan kaynaklanan bilimsel/akademik araştırmalar, seyahat ve seyahatnameler ve sanat ürünleri bu söylemin yapı taşlarıdır.

Oryantalist söylem uzun bir tarihi süreç içinde oluştu. Doğu hakkındaki bilgilerin sınırlı ve abartılı, tüccarlarla gezginlerin notlarına ve nakillerine dayalı olduğu erken dönemde Doğu, büyülü, masalsı ve dinsel önyargılarla gerçekdışı bir zeminde ve karşıt imgeler aracılığıyla kavranıp betimlendi. Düşsel bir Doğu imgesi, tüm sanatlarda resim, mimari özellikle de edebiyat ve tiyatroda bir dönem esprisi olarak benimsendi. Doğu'ya özgü -çoğunlukla kötücül- kavram ve imgeler geliştirildi: Doğu renkleri, Doğu görkemi, Doğulu şehveti, Doğu despotizmi, Doğu hunharlığı vb. Bu yolla Batı bilinci, açıkça, Doğu' yu kendisi için, kendisinin olumlu betimlenmesini sağlayan bir karşıt imge olarak yeniden kurgulamış oluyordu.

17. yy'ın sonundan başlayarak Fransa ve İngiltere'nin Doğu Akdeniz'de güçlenen varlıkları ve sonraki yüzyıllarda Avrupa ülkelerinin sömürgeci yayılma girişimleri ilgi ve meraka bilgi gereksinmesini ekledi. Oryantalist (Şarkiyatçı) kurumlar doğdu.

Oryantalist söylemin hayli kesin ve ayrımcı bir Doğu/Batı eksenine oturmasına karşılık, sanatlardaki yansımaları çok daha yumuşak geçişlerle zengin almaşıklar sunar ve 18-19. yy dünyasını zenginleştirir.

Mimarlıkta oryantalist ilginin genellikle 18. yy'da başladığı kabul edilir. Doğulu öğeler önce dekoratif sanatlarda görülmeye başladı. Çin ve Hindistan kökenli bir egzotizm, mobilya ve duvar kâğıtlarından bahçe düzenlemelerine uzandı. Rokoko üslubu ve İngiliz Gotiği ile uyumlulaştırıl-mış Çin Üslubu (Chinoiserie) 18. yy'ın ortalarında iyice rağbet buldu. Ama gençliği Hindistan ve Çin'de geçen W. Cham-bers'in, kraliyet ailesi için, Kew'da yaptığı pitoresk bahçe düzenlemesi bir dönüm noktası oldu.

Chinoiserie'nin 1760'lardan sonra gerilemesiyle, bahçelerde Yakındoğu ve İslam öğeleri öne geçti. 18. yy'ın oryantalist fantezileri arasında Türk usulü bahçe çok revaçtaydı; cami motifi ise tasarımın en önemli öğesi sayılıyordu.

Doğulu biçimlerin Batı mimarlığına girişinde Doğu'dan işlevleriyle birlikte ak-

tarılıp, kullanılan iki yapı tipi önemlidir: kahve ve hamam. "Cafe Türe" adıyla Batı mimarlığının tipoloji listesine giren ve bahçe içinde bir pavyon görünümünde olan ilk kahveler 17. yy'dan başlayarak Avrupa'da hızla çoğaldı.

Oryantal atmosfer takıntısı hamamlar için de geçerliydi. Hamam, Batı mimarlığına 17. yy'ın sonuna doğru girdi ve 19. yy' da yaygınlaştı. Bunlar Roma ve Osmanlı geleneklerini serbest yorumlarla birleştiren, kurnalı odaları ve yüzme havuzlan olan, kubbeli, minareli ve zengin bezemeli yapılardır. Adları da "hammam"dır.

Oryantalist mimarinin en görkemli ve hayal gücünü en uçuk buluşlarla sergileyen örnekleri, saraylar ve malikanelerle u-İuslararası büyük sergi düzenlemeleri oldu.

Oryantalist mimarlık literatürünün en ünlü örneği tanınmış mimar J. Nash tarafından 1803-1821 arasında tasarlanmış olan Brighton'daki (İngiltere) Kraliyet Pav-yonları'dır. Kral I. Wilhelm von Württem-berg için mimar L. Zanth tarafından tasarlanan Stuttgart yakınlarındaki yazlık Wil-helma Sarayı, bir diğer ünlü örnektir.

1867'de açılan Paris Uluslararası Sergisi, oryantalist eğilimin doruk noktası oldu. Abdülaziz'in de katıldığı büyük törenlerle açılan sergide büyük Sergi Holü dışında tüm ülke pavyonları oryantalist üslupta idi. Çin'den Siyam'a, Tunus'tan Osmanlılara kadar bütün Doğu dünyasını tüm çeşitliliği ile yansıtan sergi, Doğu üzerine fantezileri yaygınlaştırdı. Ama ayrımları ve çeşitliliği de göstererek Doğu dünyasının dana gerçekçi kavranmasını da sağladı. Bu nedenle mimarlıkta 19. yy sonu oryantalizmi stilistik olarak daha profesyonel ve artık pek de egzotik ve romantik olmayan bir çizgiye oturdu. Doğu kökenli öğeler motif, biçim ve hattâ işlev olarak daha doğru kullanıldı ve 1800'lü yıllar biterken mimaride oryantalist eğilimler art nouveau-ya(-0 karışarak tükendi.

Oryantalist anlayış ve üslubun İstanbul'da 1860'h yıllarda âdeta bir patlama yaşadığı söylenebilir. Avrupa ile gelişen ilişkiler ve Abdülaziz'in kişisel tarzı, Avrupa kraliyet ailelerinin gözde eğiliminin Türkiye'de de benimsenmesine yol açmıştır.

1863'te Sultanahmet Meydanı'nda açı-

Eminönü'ndeki

Hidayet

Camii'nin



cephesindeki

oryantalist

öğeler.

Afife Batur

Harbiye Nezareti binasının dış avlusunda yer alan kapının iki yanındaki köşklerin girişi.



Afife Batur

lan Sanayi Sergisi'nin binası, eğilimin tanınmasında ve kamuoyunca benimsenmesinde çok önemli bir rol oynamış olmalıdır. Fransız mimar L. Parville'nin tasarımı olan yapı, klasik plan şemasına cephelerde tuğla/taş örgülü kemerlerle mukarnaslı saçak kornişi eklenerek Doğululaştınlmış bir çalışmadır. Osmanlı cephe motiflerinin olanca yalınlığı ile kullanılması, sıradan sayılabilecek tasarıma bir prototip niteliği vermiştir. Sonradan kaldırılmış olmasına karşılık, her gün yüzlerce veya binlerce İstanbullu tarafından ziyaret edilen sergi, daha sonra "Milli Mimari" olarak anılacak olan yaklaşıma daha yakın duran veya onu işaret eden bir öncül örnektir.

Aynı dönemde yapılan Bahriye Nezareti binası(->) da, 1864-1865 tarihli Beylerbeyi Sarayı(->) da klasik plan şemaları, kitlenin ve cephelerin düzenlenişi bakımından yüzyılın ilk yarısının esprisini sürdürmektedir. Ama tek tek mimari elemanlarda kullanılan oryantalist biçimler, İslami ka-

rakterin öne çıkmasına yol açmıştır. Bunlar, nezaret binasında at nalı, dilimli ve soğan biçimli kemerler, moresk sütun başlıkları, geometrik motifli korkuluk bandıdır. Beylerbeyi Sarayı'nda da giriş holünün, havuzlu salonun, mavi salonun bezemeleridir. Bu örnekler, oryantalist eğilimin İstanbul'da klasisist anlayışa eklendiğini, kimi zaman da yalnızca giydirildiğini işaret etmektedir.

Oryantalist anlayışa daha yakın duran örnekler de vardır: Beylerbeyi Sarayı'nın bir yanılsama yaratma isteğim biçimlendirdiği bellidir. Ahır binası ise özgün bir oryantalist tasarımdır. 1940'ta yıktırılmış olan Taksim'deki Topçu Kışlası(->), oryantalist esprinin İstanbul'daki anıtsal örneği idi. Kuzey Afrika ve Endülüs İslam biçimleri, klasik şemaya eklemlenmişti.

Osmanlı İmparatorluğu'nda oryantalist eğilimlerin belirmesi, kronolojik bir denk-düşümle, 19. yy'ın ikinci yarısmdadır. Osmanlı kültürünün en güçlü alanı olan mimarlıkta Batı'ya açılma, diğer periferi ülke-lerininkine oranla, özgün bir deneyim olmuştu. Batı'ya açılma sürecindeki ilk anlayış değişikliği, 18. yy'da tasarıma barok üslup öğelerinin girmesiyle başladı. Yaklaşık bir yüzyıl süren ve özgün bir nitelik kazanan Osmanlı Barok Üslubu, 19. yy'ın başında yerini klasisist bir anlayışa bıraktı. Krikor Balyan, Garabet Balyan, Melling, Smith, Fossati'ler, bu yüzyılın ilk yarısının klasisist eğilimlerim biçimlendiren ve imparatorluğun mimari birikimine düzeyli örnekler kazandıran en tanınmış mimarlardı. Bu kuşağın çekilmesiyle (Fossati'lerin gidişi 1858'dedir) klasik disiplinin büyük ölçüde çözüldüğü gözlenmektedir. Okullar, kışlalar, hükümet konakları ve benzeri resmi yapılarda neoklasik çizgi hâlâ egemendir. Ama kentsel mimaride bir çeşitlilik belirmeye başlamıştır. Avrupa'dan gelip İstanbul'da çalışmaya başlayan çok sayıda mimarın taşıyıp getirdikleri farklı eğilimler arasında Doğu kökenli biçimleri kullanan historisist kompozisyonlar da vardı. Bunlar, giderek egemen olan eklektisizmin genel repertuvarı içinde diğer klasik dışı eğilimlerle birlikte kullanılmıştır.

İstanbul'da Doğulu öğeleri kullanan uygulamalar arasında egzotisist espride bahçe veya çevre düzenlemesi birkaç örnekle sınırlıdır. Bazı sera ve kış bahçelerinde kullanılan "Chinoiserie" ile Büyükdere içinde Çin köşkleri, köprüler, rüstik pavyonlar, gotik şapel vb bulunduğu söylenen pitoresk büyük bahçe gibi az sayıda örnek sayılabilir.

İstanbul'da tarihi bilinen en erken oryantalist yapı bugünkü bilgilere göre Mustafa Reşid Paşa Türbesi'dir(-»). Plan ve kitle olarak klasik özellikler taşıyan yapıya dar ve yüksek pencerelerinin hafif eğri-likli at nalı kemerleri ile dökme demirden şebekelerinin bezemesi, oryantalist motifler olarak eklenmiştir. Bu düzenleme oryantalist espriye çekingen bir başlangıcı işaret etmektedir.

Yanılsama ve Doğulu atmosfer yaratma gibi oryantalist söyleme uyan yaklaşımlar için sergi yapıları en uygun fırsatlardı. 1867

A. Vallaury'nin

çizgileriyle

harem köşkü.

TSM, Ar.

E. 9465/15



Afife Batur

fotoğraf arşivi

Paris Sergisi'ndeki Osmanlı yapıları da gizemli Doğu'ya referans vermekten geri kalmamakta ama doğal olarak daha otantik kaynakları kullanmaktadır.

Oryantalist mimarinin İstanbul'daki en görkemli örneği, Çırağan Sarayı(->) idi. Osmanlı mimarlığının son büyük parıltısı sayılabilecek bir yapıt olan Çırağan Sara-yı'nda oryantalist repertuvar, zengin bir stilistik gösteri içinde kullanılmıştır. İç mekânların düzenleme ve tasarımı açısından, yukarda değinilen L. Zanth'm Wilhelma Sarayı ile yakın bir benzerlik gösterir. Çıra-ğan'ın üslubu konusunda hemen tüm kaynaklar, padişahın istek ve ısrarında birleşmektedirler. Yalnız padişah değil, İstanbul'un yüksek tabakası ve kamuoyu da Doğu/İslam kökenli motiflere sıcak bakmaktadır. Döneme ilişkin yayınlarda, gazetelerde Çırağan'ın "iç dekorasyonu tama-miyle Magrip, Arap ve Türk üslubunda olacak" denilerek oryantalist repertuvar sıralanmaktadır. Çırağan Sarayı oryantalist üslubun benimsenmesinde ve yaygınlaşmasında itici bir işlev görmüştür ve oryantalist repertuvara, Osmanlı öğesinin katılmasını deneyen bir tasarım olarak neoottoman üsluba giden yolu açmıştır. Avrupa mimarlığını büyüleyen Elhamra Sarayı örneği İstanbul mimarlarını da etkilemiştir.

Yüzyıl sonunda İstanbul'da çalışan yabancı mimarlar da özgün çizgileri olan oryantalist tasarımlar geçekleştirmişlerdir. A. Jasmund'un Sirkeci Garı(->) veya bir A. Vallaury/R. d'Aronco tasarımı olan Haydar-paşa'daki Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane bi-nası(->) ilk akla gelen tanınmış örneklerdir. Her iki örnekte de oryantalist repertuva-rın özgürce kullanıldığı ve yeni bileşimlerin denendiği fark edilmektedir. Özellikle Mekteb-i Tıbbiye'de zengin oryantalist repertuvara Osmanlı biçimlerinin başarılı bir entegrasyonu sağlanmıştır.

Bu bağlamda Sirkeci Garı binası yapımında hocası A. Jasmund'la birlikte çalışan Kemaleddin Bey'in(->) sonraki yıllarda özgün bir neoottoman çizgiye yönelmesi şaşırtıcı değildir. II. Meşrutiyet döneminin Türkçülük ve milliyetçilik akımlarının etkisi altında "Milli Mimari" olarak adlandırılan

i

bu anlayış, İstanbul'da yaygın olarak kullanılan art nouveau ile yan yana 1930'lu yıllara dek sürecektir.



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin