Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə41/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   147

OSMAN H BENDİ

154

155

osman m


şa'nın adamları da yakalandı. Cellada fazla ücret verilip işlerini bitirmesi istendi. Ertesi gün bunlar da idam edildiler. Bir ara kaçmayı başaran Davud Paşa da yakalanıp Yedikule'ye gönderilerek II. Osman'ın boğulduğu yerde idam edildi.

Tuğî'nin tarihine göre, "Bedestandan ve Saraçhane'den siyaset geçmek memnu ve eğer nâgâh geçse ol çarşı ahalisi azad etdi-rirlerken bir padişah-ı mazlum ki günahını itiraf ede asla öldürülmemesi gerekirken II. Osman'ın Yedikule'ye götürülmesine ve orada korunmasız boğulmasına neden olan yeniçeriler asıl sorumlulardır".

Genç Osman Olayı'mn önemli bir diğer sonucu Abaza Mehmed Paşa'nın Kasım l622'de Erzurum'da ayaklanması oldu. 21 Haziran l622'de ise bir meczup sipahi, Sultan Ahmed Camii'nde akçe ülçşen sipahi ve silahdar topluluğuna saldırıp bazılarım öldürdü ve yaraladı.

Osmanlı tarihlerinde bu facia en çok ele alınan konulardandır. Naima, Hasan-beyzade, Solakzade, Karaçelebizade, Pe-çevî ve Müneccimbaşı tarihleriyle Kâtip Çelebi'nin Fezleke 'sinde uzun uzun ve kimi bölümleri öykü üslubuyla anlatılmıştır. Hüseyin Tuğî'nin Ibretnümâ ya da Ve-kayi-i Sultan Osman Han, Bostanzade Yahya Efendi'nin FiBeyân-ı Vak'a-i Sultan Osman, Nev'î'nin Sebeb-i Halâs-ı Sultan Mustafa Han, anonim Tarih-i Sultan Osman, Mirliva Osman Bey'in Mesîrü'l-AhzânfîMakteli's-Sultan Osman adlı eserleri, tamamen bu konuyu işlemektedir. Madame de Gomez, olaydan 100 yıl sonra, Fransız elçilerinin anılarından ve raporlarından yararlanarak Hisioire d'Osman adlı kapsamlı bir eser hazırladığı gibi, Do-ğubilimci Danon da bu olayla ilgili bazı risaleleri toplayıp 1919'da yayımlamıştır.

Olay, Divan Edebiyatı'ndan ziyade halk

II. Osman'ın minyatür portresi.



TSMKtp, P. 2169

II. Osman'ın tuğrası.

S. Umur, Osmanlı Padişah Tuğraları, ist., 1980

edebiyatını da etkilemiş, İstanbul kahvehanelerinde yıllarca konuya ilişkin ağıtlar ve destanlar okunmuştur. Bunlardan, Abaza Paşa ağzından koşulan birinde, Ala kanla yatur ol nâzük teni/Mecruh idüb uçurdular canım / Gazi Sultan Osman Hânın kanını / Ölünce çahşur alurum demiş dörtlüğü de vardır.

Naima, II. Osman'ı "Bir âf-tâb-ı talat pa-dişah-i sâhib-zuhûr, Osman-hayâ, vâlâ-himmet, Haydar-mehabet, fârisü'1-hayl, tâ-hirü'z-zeyl, eslihâ ve âlât istimalinde mahir, şecaat ve fürusiyetde akranı nadir, mahbubü'l-likaa, sâhibü'l-vecih, melihü'l-edâ idiler. Gâhice şi'r söyleyüb..." diyerek olağanüstü özelliklerle tanıtır. Millet Kütüphanesi(->) Ali Emiri Efendi Koleksi-yonu'ndaki divanında, II. Osman'ın başarılı birçok şiiri vardır. Gülsen içre bitmedi bir gönce cana harsız / Dünyada hâsıl degül bir nev-civân ağyârsız ve Niy-yetüm hizmet idi saltanat ü devletime / Çahşur hâsid ü bedhah aceb nekbetime dizeleri onundur.

II. Osman'ın, nikâhla aldığı Âkile Ha-nım'dan başka, Meylişah Kadın ve Pertev Paşa'nın kızı ile de yine nikâhla evlendiği, ayrıca Meleksimâ adlı bir hasekisinin bulunduğu sanılmaktadır. İki oğlu Mustafa ve Emir (Ömer?) ile kızı Zeyneb bebekken ölmüşlerdir.



Bibi. Kâtib Çelebi, Fezleke, I, ist., 1268, s. 390 vd, II, 9 vd; Tarih-i Naima, II, 159 vd; Tarih-i Solakzade, 699 vd; Madame de Gomez, Histo-ire d'Osman, I-II, Paris, 1734; J. v. Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, III, İst., 1330, s. 174 vd; Danişmend, Kronoloji, III, 173 vd; Ş. Altun-dağ, "Osman II", lA, EX, 443 vd; M. A. Danon, "Contribution â Phistoire deş sultans Osman II et Moustafa I", JournalAsiatique, seri X, c. XIV (Temmuz-Ağustos 1919), s. 68 vd; M. Sertog-lu, "Yeniçeri Solak Hüseyin Tuğî, İbretnümâ", (Tuğî Tarihi)", Belleten, S. 43 (1947), s. 490 vd;

0. Ş. Gökyay, "II. Sultan Osman'ın Şehade- ti", Atsız Armağanı, ist., 1976, s. 187 vd; F. iz, "XVII. Yüzyılda Halk Dili ile Yazılmış Bir Tarih Kitabi: Hüseyin Tûgî Vak'a-i Sultan Os man Han", Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Bel- leten-1967, (1968), s. 119 vd; SiciU-i Osmanî,

1, 56; Uluçay, Padişahların Kadınları, 53-54.

NECDET SAKAOĞLU



OSMAN H BENDİ

bak. KARANLIK BENT



OSMAN m

(2 Ocak 1699, istanbul - 30 Ekim 1757, İstanbul) 25. Osmanlı padişahı (13 Aralık 1754-30 Ekim 1757).

"Osman-ı Sâlis", "Sultan Osman bin Sultan Mustafa Han" olarak da tanınır. II. Mustafa(->) ile Şehsuvar Valide Sultan'ın oğludur. Bu tarihe kadar tahta çıkan padişahların en yaşlısı olan III. Osman'ın 3 yıldan az süren padişahlığında İstanbul'da iki büyük yangın çıkmış, çok şiddetli bir kış yaşanmıştır. Nuruosmaniye Camii'nin ibadete açılışı, Ahırkapı Feneri'nin(->) yapılması, kentte birtakım imar çalışmalarının başlatılması da bu yıllardadır.

III. Osman, babası II. Mustafa'nın tahttan indirildiği 1703'te henüz 4 yaşındaydı. Babası ve ağabeyi Mahmud'la(I) Edirne'den İstanbul'a getirilip Topkapı Sarayı harem dairesindeki Kafes Kasrı'na (şeh-zadegân dairesi) kapatıldı. Amcası III. Ah-med'in (hd 1703-1730) ve ağabeyi I. Mah-mud'un (hd 1730-1754) saltanatları boyunca burada kapalı kaldı. Loş ve havasız dairesinde çocukluk, gençlik ve yaşlanma yıllarını tekdüze geçirdi. Osmanlı hanedan tarihinde, hapiste tutulan şehzadeler arasında 51 yıllık tutukluluk ve gözaltı süresiyle bir rekora sahip oldu. Haremin ve Kafes Kasrı'nın dış dünyaya tamamen kapalı ortamında, Şehzade Osman'ın yıllarını nasıl geçirdiğine ve eğitimine ilişkin bilgi yoktur. Arada çıkıp hava almasına izin verilen harem taşlıklarından İstanbul'u seyredebilmişse de ne kentteki yaşayışı ne de ülkenin sorunlarını öğrenemediği kuşkusuzdur. Dairesinde hizmetine bakan cariyelerle diz dize uzun yıllar geçirirken Eski Saray'a(-0 kapatılan annesi Şehsuvar Kadınla görüşmesine de izin verilmedi.

I. Mahmud, 13 Aralık 1754'te cuma selamlığından^) dönüşünde ölünce, alayda hazır olan devlet erkânı, saraydan ayrılma-yarak Kafes Kasrı'ndaki yetişkin şehzadelerin en yaşlısı olan III. Osman'ın cülusunu beklediler. Osman, dairesinden çıkarılıp hazırlandıktan sonra Bâbüssaade önünde aynı gün tahta oturtuldu. Atılan toplar ve dolaştırılan münadilerle İstanbul halkına III. Osman'ın padişahlığı duyuruldu.

III. Osman'ın ilk buyruğu, ölen I. Mah-mud'un yaptırttığı fakat henüz ibadete açılmayan caminin (Nuruosmaniye) yanındaki türbesine değil, Yeni Cami'nin avlusundaki türbesine gömülmesi oldu. Cülusun altıncı günü valide alayı tertip edilerek Şehsuvar Sultan, haremeyn hocalarının, vakıf mütevellilerinin, darüssaade ağası ile saray baltacılarının, valide kethüdasının katıldığı kalabalık bir kortej eşliğinde ve tahtırevanla Eski Saray'dan Topkapı Sarayı'na getirildi. Şehsuvar Sultan'ın, Divanyolu'ndan "kafes içinde" götürülmesine karşın "Bilâ-hicâb kafesleri açub bahş-ı selâm vererek mürur etdi" diye bir dedikodu yayıldı. III. Osman, annesini Bâb-ı Hümayun'dan içeride karşıladı ve elini öptü. 20 Aralık 1754 günü kılıç alayı(->) düzenlendi. Yeni padişah, Fatih'in türbesine gidip ziyarette bulunduktan sonra Edirnekapı'dan Eyüp'e indi. Kılıç

kuşandıktan sonra saltanat kayığı ile Yalı Köşkü'ne döndü. Bu sırada Tersane önündeki bayraklarla süslenmiş gemilerde top şenlikleri yapıldı. Tophane'den, Kurşunlu Mahzen'den de toplar atıldı. Görevinde bırakılan Sadrazam Bahir Mustafa Paşa'yı, Valide Sultan, tezkire, samur kürk ve murassa hançer göndererek kutladı. Sadrazam da Şehsuvar Valide Sultan'ın kahvecibaşı-sını bin altın, bir samur kürk ile ödüllendirdi. 24 Aralık 1754'te hazineden 2.242 kese-i divanî akçe çıkartılarak askere ve emeklilerine cülus bahşişi dağıtıldı. III. Osman bir ferman yayımlayarak her saltanat değişikliğinde toplanması kural olan rüsum-ı cülusiye denen vergiyi kaldırdı.

Çocukken kapatıldığı karanlık daireden yarım yüzyıl sonra çıkarılıp tahta oturtulan III. Osman, gelişememiş hastalıklı vücudu, mütevekkil fakat iradeden yoksun sinirli ruh yapısı ve dar görüşlülüğü ile ilkin saray yaşamına müdahale etti. Cariyelerle yaşamaktan ve sürekli aynı çalgıları dinlemiş olmaktan bıktığı için olmalı, özel hizmetine bakanlar dışında harem kadınlarının kendisine gözükmelerini yasakladı. Saray dilinde "hünkâra çatmak" denen ve uğursuzluk sayılan karşılaşmaların olmaması için sıkı önlemler aldırdı. Kendisi de tabanına kalın gümüş kabaralar çakılı ayakkabılar giymeye başladı. Ayak sesini uzaktan duyanlar, buyruk gereği saklanmaktaydılar. Eğlence düşkünü olan önceki padişah Mahmud'un hareme aldığı veya harem ortamında yetişmiş olan rakkase, hanende, sazende cariyelerinin tamamını da çıkma yöntemiyle saraydan uzaklaştırdı.

III. Osman'ın cülusunun ilk ayı sonunda İstanbul'da, erbain soğukları başladı. Tıpkı II. Osrnan'm(->) padişahlığında olduğu gibi Haliç buzlarla kaplandı. Şemdanî-zade'nin anlatımıyla "Derya dondu yâni Hasköy ile Eyüb arası, Kurşunlu Mahzen'e gelinceye müncemid oldu". 11 Ocak 1755' ten şubat ayı başına kadar devam eden don ve şiddetli soğuk için dönemin şairleri tarih düşürdüler. Tarihçi Hakim Efendi Buz üstünden geçen geldi bana yaz dedi târihin /Det, :z altmış sekizde dondu buzdan ben-deniz geçtim diyerek ebced hesabıyla Halic'in H. 1168'de donduğunu vurgulamıştır.

Kadınlara nefretini kendi haremiyle sınırlı tutmayan III. Osman, soğuktan kimsenin dışarı çıkamadığı kış ortasında bir fermanla İstanbul hanımlarının "müştehi libaslar ile" açık saçık dolaşmalarını yasakladı. Kadınların kalın feracelerle ve zorunlu hallerde evlerinden çıkabileceklerini uyardı.

Kızılhisarlı Cafer Bey adlı pergende reisinin rastladığı üç korsan gemisinden tekini batırıp tekini kaçırdıktan sonra üçüncüsünü yedeğine alıp İstanbul'a dönüşü heyecan uyandırdı. III. Osman da bu namlı reisin limana girişini Yalı Köşkü'nden izledi.

15 Şubat 1755'te Bahir Mustafa Paşa'yı azleden padişah, eski sadrazam Hekimoğ-lu Ali Paşa'yı bu göreve atadı. Ali Paşa Trabzon'dan gelinceye değin de Yeniçeri Ağa-

nı. Osman

G. Renda, Osmanlı Padişah Portreleri, ist., 1992

sı Mustafa Ağa, 34 gün İstanbul kaymakamlığı yaptı. Göreve başladıktan sonra bir dizi önlem almaya çalışan Hekimoğlu Ali Paşa, İstanbul'un renkli ve nüfuzlu kişilerinden, yediği rüşvetler, çevirdiği dolaplar herkesçe bilinen gümrükçü İshak Ağa'yı da tutuklatıp başbakıkulu mahbe-sine koydurttu. Devlet sırlarını İstanbul'daki yabancı elçilere sattığı iddia edilen İshak Ağa, pek çok kanıta ve tanığa karşın aklanmayı başardı. Çünkü gümrükten her yıl 500-600 kese gelir ve bundan daha çok rüşvet sağladığından "hem birun(->) hem enderun(->) celeblerini yaldızlamakta", dolayısıyla yeni padişahı da kazanmış bulunmaktaydı. Bu sırada, İstanbul tarihinde bir benzeri daha olmayan bir cinayet işlendi. Balat'ta kasaplık eden bir Yahudi, bir seyidi (Hz Ali soylu) öldürdü. Ulema, şeyhler, seyitler tepki gösterdiler, "huzur-ı şer'de davası" görüldükten sonra Yahudi ve dört yardımcısı idam edildiler.

1755 ilkbaharında Beşiktaş Sarayı'na göçen III. Osman, arada Beylerbeyi Sara-yı'nda da kalmaya başladı. Kendisini her konuda yönlendiren Silahdar Bıyıklı Ali Ağa'nın telkinlerine kulak verip 18 Mayıs 1755'te Hekimoğlu Ali Paşa'yı görevden alıp Kız Kulesi'ne hapsettirdi. Niyeti boğdurtmaktı. Fakat Şehsuvar Valide Sultan' in rıza göstermemesi üzerine ertesi gün bir gemiyle Kıbrıs'a sürgüne gönderdi. Şem-danîzade'nin anlatımına göre Ali Paşa'nın azline neden, Devlet Kethüdası Veli'nin, vezirliğinin uzun süreceğine ilişkin fallarla paşayı inandırması onun da fala güvenip "laubali" davranmasıydı. Oysa asıl nedenler, "dokuz kralın casusu ve yedd-i rüşvetleri olan" gümrükçü İshak Ağa'yı görevinden uzaklaştırmak istemesi ile Kafes Kasrı'ndaki şehzadelerin en yaşlısı olan Mehmed'in zehirlenerek öldürülmesi konusunda III. Osman'a karşı çıkmasıydı.

Ayrıca, Hekimoğlu Ali Paşa'nın yüksek meziyetleri ve kültürü karşısında III. Osman aşağılık duygusuna kapılmaktaydı. Bir gün kompleksini açığa vurup "Şimdi seni azleder, hamallarbaşı Ali Usta'yı vezir edinirim" demesi, Ali Paşa'nın da "Elbette padişahım lâkin Hamal Ali Paşa denir, Hekimoğlu Ali Paşa denmez" cevabını vermesi meşhurdur.

Yeni sadrazam, İstanbullu aydın bir aileden gelen Abdullah Naili Paşa da iyi yetişmiş bir devlet adamıydı. Osmanlı teşrifatı üzerine yazdığı bir de risalesi olan Abdullah Naili Paşa'yı da III. Osman'a tavsiye eden yine Silahdar Bıyıklı Ali Ağa'ydı.

1755 ramazanı haziran ayında başladığından oruç ve sıcak nedeniyle dükkânlar ve çarşılar geceleri açılmakta; Galata, Üsküdar, İstanbul çarşıları "mum donanması" ile ışıklandırılmaktaydı. "Herkes birbirine nisbet mum ve kanadil ile dükkânlarını ve kaldırımları teyzin edüb mübalağa israfa cesaret etmişlerdi". Fakat Ramazan Bayramı ertesinde, 13 Temmuz 1755'te Kadırga Limanı'nda bu mum donanması yüzünden çıkan yangın Köprülü Külliye-si'ne(->) kadar yayıldı ve 20 saat sürdü. Olay nedeniyle, İstanbul'da donanma ve ışıklandırma araç gereçlerinin satışı yasaklandı. 22 Temmuz'da yeniçeri ağası gelenek uyarınca Sadrazam Abdullah Naili Pa-şa'ya Ağa Kapısı'nda(->), 27 Temmuz'da da sadrazam Sa'dâbâd'da III. Osman'a ziyafet verdi. Sa'dâbâd şöleninden sonra padişah, "her ocaktan neferat-ı keskenin desti nişanına kurşun atmalarını" izleyip başarı gösterenleri ödüllendirdi. Paşakapısı'nda ise İstanbul'a gelen Nemse (Avusturya) elçisine "tatlı ve kahve ve gül-i âb ve buhur" sunuldu.

Vezirlik verilerek nişancılığa getirilen Silahdar Bıyıklı Ali Paşa 24 Ağustos 1755'te Abdullah Naili Paşa'yı azlettirip sadrazam

III. Osman'ın tuğrası.

S. Umur, Osmanlı Padişah Tuğraları, ist., 1980

osman m

156

157

OSMAN

oldu. Devlet ricali arasında, silahdarın çok önceden bu makama gözkoyduğu, ancak sakalsız vezirazam olunamayacağı için bir süre sakal bırakıp uzamasını beklediği konuşuldu. Abdullah Naili Paşa da görevden alındığında bunu ima ederek "Sadr-ı şada1 rette hülle oldu!" dedi.

27-28 Eylül 1755 gecesi İstanbul yangınlarının en büyüklerinden olan Hoca-paşa yangını, Demirkapı'daki bir evden çıktıktan sonra dört koldan kente yayıldı. Bir kolu Bahçekapı'ya oradan sur dışına yayılıp Yeşilkiremitli Cami'yi kül etti. İkinci kol, Paşakapısı'nı, Defterdar Kapısı'nı, Çadır Mehterhanesi'ni, üçüncü kol, Kapa-lıçarşı'ya yakın Çuhacılar Hanı'm ve Mah-mutpaşa Çarşısı'nın tamamını, dördüncü kol da Ayasofya Çarşısı ile Soğuk Çeşme civarını kül etti. Bu sayılan yerlere kadar olan mahalleler yandı. Yangını güvenlikli bir yerden izleyen III. Osman, evi dükkânı, malı ve eşyası yananlara acıyarak gözyaşlarını tutamadı. Sarayın Soğukçeşme Kapısı'nı açtırtıp isteyenlerin kurtardıkları mallarını sarayın Ağa Bahçesi'ne (şimdiki Gülhane Parkı) taşımalarına izin verdi. 36 saat süren bu yangında Paşakapısı ile önemli devlet daireleri de yandığından, Kadırga'daki Esma Sultan Sarayı geçici olarak Paşakapısı'na dönüştürüldü.

25 Ekim 1755'te III. Osman ani bir kararla güvendiği ve sevdiği Silahdar Ali Pa-şa'yı azledip Kapıarası'nda öldürttü. İstanbullu yoksul bir aileden gelen Ali Paşa, rüşvet almak ve yalancılıkla suçlanmıştı. Şemdanîzade bu konuda "Cibilliyeti gadr üzre meftûr olub (Hekimoğlu) Ali Paşa gibi şeyü'l-vüzerâyı ve Nailî Abdullah Paşa gibi fâzılı kendüye hülleci mesabesinde görmüştü" der. III. Osman, Silahdar Ali Pa-şa'nın etkisiyle idam ettirecekken annesi izin vermediği için Kıbrıs'a sürdürdüğü Hekimoğlu Ali Paşa'yı da Mısır valiliğine atayarak onurlandırdı. Tahta çıkışının üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden beşinci kez sadrazam değiştiren III. Osman, Sadaret Kethüdası Yirmisekiz Çelebizade Said Mehmed Efendi'yi vezirlik rütbesi de vererek bu göreve getirdi.

Yapımına Ocak 1749'da başlanan yeni cami, I. Mahmud öldüğü sırada bitmek üzere olup bazı perdah işleri kalmıştı. III. Osman, kendisine irsen "mülk" olarak intikal eden camiyi bir süre kapalı tuttuktan sonra noksanlarım tamamlatıp bazı ilaveler de yaptırtarak Nuruosmaniye adıyla 5 Aralık 1755'te büyük bir törenle ibadete açtı. O gün sarayda verilen ziyafete devlet ricali, ulema, ocak ağalan davet edildi. Sonra cuma selamlığına çıkıldı. Saraydan camiye kadar yol boyunca her ocaktan askerler "iki geceli saf-beste" selam durdular. Padişah camiye gelip hünkâr mahfilinin kafesinden ima ile cemaati selamladı. Namazdan sonra Abdüşşükûr E-fendi hutbe okudu. III. Osman mahfilde sadrazamdan başlayarak cami hatibine kadar birçok kişiye hılatlar giydirdi. Dışarıda da fakirlere bol sadaka dağıtıldı.

Mart 1756'daki şiddetli fırtınada bir Mısır kalyonu gece karanlığında Kumkapı'da karaya oturdu. Fakat dalgaların şiddetin-

den içindeki kadın erkek 600 yolcu tahliye edilemedi. Kıyıdan geminin olduğu yere yakın gelen padişah, Tersane'den mavnalar getirterek bütün yolcuları boşalttırdı. Benzeri olayların yinelenmemesi için de Ahırkapı'da bir fener yapılmasını emretti. Aydın taraflarında halkı haraca kesen ve türlü kötülüklerde bulunan Karaosma-noğlu'nun idamı için İstanbul'dan gönderilen Kapıcılar Kethüdası Hüseyin Ağa görevini başarıyla sonuçlandırdı ve 95 yaşındaki ünlü zorbanın başını İstanbul'a gönderdi. Bugünlerde İngiliz bayrağı çekip Boğaziçi'ne giren bir korsan gemisi yağma ve baskın için fırsat kollarken İngiltere elçisi tarafından ihbar edildi. Tersane'den çıkarılan gemilerle zapt edilen geminin korsan ve forsaları Tersane zindanına kondu, l Nisan 1756'da Yirmisekiz Çelebizade Said Mehmed Paşa, yeni vergiler koyduğu, "mizac-ı zamaneden olan televvüne uymadığı" için azledildi. Mora muhassıllı-ğı verilmiş olan Bahir Mustafa Paşa ikinci kez sadarete çağrıldı. Said Mehmed Paşa görevden alındığı gün, İstanbul'da kol dönüşü Yeşillioğlu Sarayı'nda yemek yemekteydi. Saraya çağrılıp sadaret mührü alındıktan sonra Balıkhane Kapısı'na indirilip tutuklandı. Azlinde narha fazla önem vermemesi, malikâneler ihdas edip bu yüzden "lisan-ı nâsa düşmesi" de etkili olmuştu. Birkaç dil bilen, akıllı ve kültürlü bu vezir de III. Osman'ın "meşreb-i garibi" ile uzlaşamamıştı. İdam edilmeyerek İstan-köy'e sürüldü. İstanbullular ise "uzun zamandan beri Bahir Mustafa Paşa'nın yerini tutar vezir gelmedi" dediklerinden padişah kamuoyuna uyarak eski sadrazamı yeniden göreve çağırmıştı. O gelinceye kadar da yeniçeri ağası kaymakam paşa sanı ile İstanbul'un günlük işleriyle ilgilendi.

16 Nisan 1756'da Şehsuvar Valide Sultan öldü. Ertesi gün cenaze alayı ile Nu-ruosmaniye'deki türbesine gömüldü.

3 Mayıs'ta İstanbul'a gelen sadrazam Bahir Mustafa Paşa için Bahariye Yalısı'n-da ulema ve devlet ricali tarafından bir ziyafet verildi. Hocapaşa yangınında yanan ve yenisi yapılan Paşakapısı'na sadaret alayı ile gidip görevine başladı. III. Ahmed'in kızlarından, yaşamı boyunca saza ve söze kulaklarını tıkamış, yoksulların koruyucusu Zübeyde Sultan da bu sırada öldü. Çayır vakti geldiğinde ise mirahor-ı evvel tarafından III. Osman'a İmrahor Köş-kü'nde geleneksel ziyafet verildi.

4-5 Temmuz gecesi İstanbul tarihine "harik-ı ekber-i Cübb-Ali" diye geçen Ciba-li yangını çıktı. Cibali semtini baştanbaşa kül eden bu korkunç yangın 13 koldan şehri sardı. 48 saat süreyle İstanbul'u teh-hit etti ve görülmemiş bir afet halini aldı. Unkapanı, Süleymaniye, Kaptan Paşa Hamamı, Vefa Meydanı, Şehzadebaşı, Zeyrek, Saraçhane, Etmeydam, Aksaray, Yenioda-lar, Avratpazan, Davutpaşa, Fatih, Sultan-selim, Alipaşa Çarşısı, Lutfipaşa, Ayakapı, Yenikapı senitleri de tamamen kül oldu. İstanbul'un fethinden beri geçirilen yangınların en büyüğü sayılan bu felakatte 2.000 ev, 1.000 dükkân, 200 cami ve mescit, 70 hamam, birçok han, değirmen yan-

dı veya zarar gördü. Yanan binaların toplamı 3.851 olarak tarihe geçmiştir. Yağmacılar ise her yangında olduğu gibi bunda da eşya taşımak, yardım etmek gibi bahanelerle büyük soygunlar gerçekleştirdiler. Bunları İstanbul dışına kaçırıp taşra pazarlarında sattılar. Bu nedenle vilayetlere fermanlar gönderilip yağmacıların yakalanması, yanlarındaki malların da müsadere edilip İstanbul'a gönderilmesi emredildi. Cibali yangım ile bir yıl önceki Hocapaşa yangınının, İstanbul'un 3/4'ünü etkilediği hesaplanmıştır. Bu büyük yangından sonra padişah, İstanbul'da bir imar hareketi başlatarak ev ve dükkân yapanlara hazineden yardımda bulundu. Bu yangından sonra Bahir Mustafa Paşa'nın Paşakapısı'nda padişaha ziyafet vermesi ise halk arasında "Yangın ardından bu ziyafet gerekli miydi?" gibi dedikodulara neden oldu.

5 ve 9 Aralık 1756'da önce Sultan Ah-med Camii'nde ardından Nuruosmaniye'de art arda iki kez mevlit alayı(->) düzenlendi. 22 Aralık 1756'da büyük şehzade Meh-med'in ölümü, saray çevresinde ve dışarıda III. Osman'ın bir suikastı olarak konuşuldu. Zehirlenerek ölen, III. Ahmed'in oğlu Mehmed, Yeni Cami'nin avlusundaki türbesine gömüldü.

11 Ocak 1757'de, Paşakapısı'nda divana başkanlık ettiği bir sırada saraya çağrılan Bahir Mustafa Paşa azledilip Halep Valisi Koca Ragıb Paşa bu görev için İstanbul'a çağrıldı. III. Osman, Şehzade Meh-med'in zehirlenmesinde kendisine yardımcı olduğu sanılan Bahir Mustafa Paşa'yı gönlünü alıp hediyeler verdikten sonra Rodos'a sürgün etti.

17 Şubat 1757'de yangınlarda harap olup yenilenen yeniçeri ve acemi kışlalarının yapımları tamamlandı. 20 Mart 1757' de Koca Ragıb Paşa'nın İstanbul'a gelişine kadar Kapıcılar Kethüdası Ali Ağa, vezirlikle sadaret kaymakamlığı yaptı.

Bu yıl içinde sağlığı giderek bozulan III. Osman ekim ayında büsbütün ağırîaş-tı. Bununla birlikte donanmanın Ege Deni-zi'nden dönüşünü seyretmek için kendisini Sarayburnu'ndaki köşklerden birine taşıttırdı. Uyluğundaki "kurt uru" (loupe) denen kanser oluşumuna hekimlerin müdahalede bulunması durumunu daha da ağırlaştırdı ve 30 Ekim 1757 gecesi öldü. Sabah erkenden cülus töreni düzenlenip III. Mustafa^) tahta oturtuldu. Yeni padişah III. Osman'ın, Nuruosmaniye'deki türbeye değil, Yeni Cami'nin avlusundaki türbesine gömülmesini emretti.

Şemdanîzade III. Osman'ın "ekseriya tebdil gezüb ikişer üçer yüz akçe atiyye vermek, ulema kisvesiyle silahdarı ve di-vitdarı ile dolaşmak, bazan Hıristiyan elçilerinin peşlerinden gitmek" gibi âdetlerinden söz eder. Başka kaynaklarda da sık sık sadrazam, kaymakam değiştirmekle, koynuna kuruyemiş doldurup değişik kıyafetlerde tebdil gezmekle, halkın arasına karışıp kamu görevlileri hakkında konuşulanları dinlemekle vakit geçirdiği anlatılır. Baron de Tett ise yakından gördüğü III. Osman'ı, sinirli, iradesi zayıf, müteces-sis bir tip olarak tanımlamıştır. Üç yıldan az

olan padişahlığında yaşanan iki büyük yangın ve şiddetli bir kış yüzünden İstanbullular kendisini uğursuz saymışlardır.

I. Mahmud'un başlattığı ıslahat çalışmalarını durdurması, meyhanelere baskın verdirmek, kadınların sokağa çıkışlarını kısıtlamak, emirlerini cami imamları aracılığı ile halka duyurmak, esnafa ve çarşı halkına birtakım kurallar koymak, İstanbullu gayrimüslimlerin giyim kuşamlarını ve yaşamlarını yeni birtakım koşullarla sınırlandırmak gibi yaklaşımları da hoş karşılanmamıştır. Ölümcül hasta iken Koca Ragıb Paşa'yı azletmeyi tasarlamış, fakat darüssa-ade ağası yazıcısının uyarısı üzerine sadrazam bir süre ortalıkta gözükmeyerek kurtulmuştur.

Kamu görevlileri ile sivil halkı ayırmak için samur ve kakum kürk giyme ayrıcalığını devlet görevlilerine tanıyan III. Osman'ın İstanbul'a kazandırdığı başlıca eserler, Ahırkapı Feneri, Nuruosmaniye Ca-mii'ne yaptırttığı eklentiler ve bu caminin Kapalıçarşı çıkışındaki çeşmesi, Topkapı Sarayı'nda sonradan yenilenmekle birlikte adım taşıyan III. Osman Köşkü'dür. Döneminde yapılan Paşakapısı, Defterdarka-pısı, Eski Odalar ve Acemi Kışlası gibi birçok bina daha sonra yıkılmıştır.

Bilinen kadınları Zevkî (Zerkî) ve Fer-hunde Emine'dir. Zevkî Kadın, 1755'te Fındıklı'da, kendi adıyla anılan çeşmeyi yap-tırtmıştır. III. Osman'ın çocuğu olmamıştır.



Bibi. Tarih-i Vâsıf, Bulak, 1246, I, s. 45-46, II, s. 27 vd; Mür'i't-Tevarih, I, 174 vd, II/A, 3 vd; Mustafa Nuri Paşa, Netayicü'l-Vukuat, III-IV, Ankara, 1980, s. 55 vd; Danişmend, Kronoloji, IV, 36 vd; Ş. Altundağ, "Osman III", M, IX, 448 vd; Uluçay, Padişahların Kadınları, 97; M. Ç. Uluçay, Harem, II, Ankara, 1985, s. 47. NECDET SAKAOĞLU

OSMAN m KÖŞKÜ

Topkapı Sarayı'nda(->) harem dairesinde, Halic'e bakan bir açıyla Gülhane Parkı'nı ayıran sur duvarlarına oturmaktadır.

Sarayın son yapılarından olan köşkün yapımına, I. Mahmud zamanında (1730-1754) başlanmış ancak 1754-1755 yıllarına rastlayan bitiş tarihinden dolayı III. Osman Köşkü olarak adlandırılmıştır. 18. yy'ın ikinci yarısında, saray alanı içindeki yapılar, sarayı çeviren surların sınırlarına gelecek kadar çoğalmıştı. III. Osman Köş-kü'nü inşa etmek için hünkâr sofası önüne bir asma bahçe yaptırılarak gerekli zemin elde edilmiş, bunun üzerine büyük divanhane ileri çıkacak şekilde, yanyana oda dizileri yerleştirilmiştir. Planda iki yanda yer alan odalar ile divanhane birleştirilme-miş, arada Halic'e bakan manzarayı bölmeyecek balkon şeklinde küçük açıklıklar bırakılmıştır.

İki bölümlü divanhanenin girişi, taşlık ekseninde, enine gelişen dikdörtgen şeklinde bir sofa görünümündedir. Havuzlu bir iç bahçeye bakan sofa girişi, geniş ve ortada dalgalanarak yükselen ahşap bir saçakla örtülüdür. Saçak altında, saçağın dal-galanışına göre uzunlukları farklı pilastrlar dizilidir. Cephenin sağında ve solunda, pilastrlar arasında birbirinin eşi olan, mer-

ı—

III. Osman Köşkü'nün planı. Eldem, Köşkler ve Kasırlar, H



merden, tabanlarının köşeleri pahlanarak dalgalanmış, barok üslupta çeşmeler yer almaktadır. Bu mekândan kapılarla yan odalara geçiş sağlanmıştır. Oturma mekanı, alt sırada, dikdörtgen kesitli 11 pencereyle bol ışık almaktadır. Sürgülü camlar dışarıdan yuvarlak ve kıvrımlı, zarif, demir parmaklıklarla korunmaktadır. Bu pencerelerle aynı düşey eksen üzerinde açılan pencereler, "C" kıvrımları, oval çerçeveleriyle tamamen barok üslubu yansıtmaktadır. Bu pencerelerden ikisi yalnızca çerçeveler içine alınıp kör bırakılmıştır. Dışarıdan, her pencere dizisi, cephe boyunca, İyon başlıklı sütunlarla sınırlandırılmıştır. Söz konusu cephenin en özgün yanı Halic'e yönelik 4,5 m'lik çıkmasıdır. Sarayın iç surlarına dayanan köşeleri pahlı büyük çıkma, 9,5 m kadar aşağıya inen ağaç konsollara oturmaktadır. Cumbayı taşıyan konsolların arası dikine, geniş tahtalarla kaplanarak aralarına ince çubuklar yerleştirilmiştir.

Divanhane o dönemde moda olan barok ve rokoko tarzı süslemelerle bezelidir. Tavan "C" kıvrımlı, ince ve altın varaklı çubuklarla çaprazlama düzenlenmiş, aralara aplike madalyonlar yerleştirilmiştir. Üst pencere dizilerinin aralarında kalan boşluklar yoğun bir biçimde akantus yaprak-. larını andıran bitkiler, madalyonlar ve kemer resimleriyle bezelidir. Alt pencerelerin aralarında yalancı mermer panolar görülmektedir. Yan odalarda yüklükler ve alçı raflar bulunur. Bu mekânlar da yoğun bezelidir. Buradaki alçı ocaklar barok üslubun ince ve zarif bir örneği olarak kabul edilmelidir. Ocakların içi Hollanda'dan ithal edilen çinilerle kaplıdır. Söz konusu yan odalarda, ocakların iki yanına simetrik olarak yerleştirilen duvar resimleri Avru-pa'daki çağdaşlarını anımsatmaktadır. Burada sütunlar ve kemerlerle perspektifli, hayali bir mimari mekân konu edilmiştir. Korniş ve tavan taksimatında altın varak hâkimdir. Yan odalar altta dikdörtgen, üstte oval pencerelerle ışık almaktadır. Arada kalan küçük balkonlar da, zemin-lerindeki renkli taş kakmalarla oldukça özenlidir.



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin