Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi


Bibi. Eldem-Akozan, Topkapı Sarayı, levha 90; A. Ertuğ-î. Kölük, Topkapı, İst., ty, s. 217-219. TARKAN OKÇUOĞLU OSMAN (Nakkaş)



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə42/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   147

Bibi. Eldem-Akozan, Topkapı Sarayı, levha 90; A. Ertuğ-î. Kölük, Topkapı, İst., ty, s. 217-219.

TARKAN OKÇUOĞLU



OSMAN (Nakkaş)

(?, Bosna - 1596'dan sonra, İstanbul) Nakkaş.

Saray nakkaşhanesine, I. Süleyman (Kanuni) döneminin (1520-1566) sonlarında girmiş, 1568 tarihli Süleymanname'yi (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. 1557) resimleyen başnakkaşm yanında yetişmiş olmalıdır. Kısa bir süre içinde ün kazanmış ve II. Selim (1566-1574) ile III. Murad (1574-1595) dönemlerinde hazırlanmış önemli yazmaların hemen hepsinde çalışmıştır. İlk minyatürlerine 1560-1565 tarihli Tercüme-i Şabname'de rastlanır (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. 1522). Bundan sonra dönemin saray şehnamecisi Seyyid Lokman ile birlikte çalışmış, onun birçok eserini minyatürlemiştir. Nitekim Seyyid Lokman metinlerinde sık sık Nakkaş Osman'ın ustalığından söz eder (Şahname-i Selim Han, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. A. 3595, s. 10). Gelibolulu Mustafa Âli de Menakıb-ı Hünerveran'da. onu över. Osman'ın üslubunu sürdüren birçok öğrencisi olmuştur. Eserlerinin çoğunda kayınbiraderi nakkaş Ali ile birlikte çalışmıştır.

Nakkaş Osman'ın minyatürlerinin bulunduğu bellibaşlı yazmalar şunlardır: Tercüme-i Şahname (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. 1522), Nüzhetü'l-esrarü'l-ahbar dersefer-iZigetvarÇTopkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. H. 1339), Tarib-i Sultan Süleyman (Dublin Chester Beatty Kitaplığı Ktp, T. 413), Kıyafetü'l-İnsaniyefişemaiti'l-Os-maniye (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. 1563, İstanbul Üniversitesi Ktp, T. 6087), Şahname-i Selim Han (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, A. 3595), Surname (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. 1344), Mataili'l-Saada (Paris Bibliothecue Nationale, supp. türe. 242, 1582t.), Şehinşahname, I ve II (İstanbul Üniversitesi Ktp, F. 1404, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, B. 300,1581), Hünername, I ve II (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. 1523, H. 1524), YusufuZüley-

OSMAN

158

159

OSMAN AĞA ÇEŞMESİ

ha (Dublin Chester Beatty Kitaplığı, T. 428), Tarih-i Fetb-i Yemen (İstanbul Üniversitesi Ktp T. 6045, 1694), Siyer-iNebi (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, H. 1221, 1222, 1223, Dublin Chester Beatty Kitaplığı, T. 419, New York Public Library, Spen-cer Coll.) .

Nakkaş Osman, 16. yy'ın ikinci yarısından Osmanlı minyatür sanatının yabancı etkilerden arınarak klasik üslubuna ulaşmasını sağlamıştır. Osman bir kompozisyon ustasıdır. Gereksiz yüzey bezemecili-ğine ve ayrıntıya yer vermeden, sade bir zemine yerleştirilmiş figürlerle en yalın ve gerçekçi anlatım yolunu aramıştır. Birbirine paralel veya karşılıklı, bazen de tepelerin ardına yerleştirdiği figür kümeleriy-le farklı düzlemler yaratmayı başarmıştır. Savaş sahneleri, av sahneleri ve çeşitli saray törenleri için oluşturduğu şemalar tüm Osmanlı nakkaşlarına örnek olmuştur. Figürleri minyatür sanatında az rastlanır bir çeşitlilik içindedir. Tüm figürleri kişisel yüz ifadeleri taşır ve birbirleriyle iletişim halindedir. Kompozisyonlardaki devinimi yaratan, figürlerin bakışlar ve tavırlarıyla sağladıkları bu ilişkilerdir. Araştırmacı yönü, gözlem gücü ve portreciliğe verdiği önem, Kıyafetü'l-İnsaniye'deki padişah portrelerinde doruğuna erişir. Seyyid Lokman'ın ilk 12 padişahın fizyonomisi ve karakterim



Sumame-i Hümayun'da yer alan Nakkaş

Osman'a ait bir minyatürde Süleymaniye Camii'nin maketinin taşınması. TSM, H. 13447 TETTV Arşivi

anlatan metnine eşlik eden bu portreleri, 19. yy'a kadar birçok nakkaş tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Osman, minyatür kuralcdığıyla Osmanlı saray beğenisinin öngördüğü belgeleyiciliği tam bir biçim ve içerik bütünlüğü içinde yetkin bir resimsel anlatımla vererek Türk minyatür okulunu klasik dönemine eriştirmiştir.

Bibi. Mustafa Âli, Menakıb-ı Hünerveran, (haz. M. Cunbur), Ankara, 1982; R. M. Meriç, Türk Nakış Sanatı Tarihi Araştırmalan-Vesi-kalar, Ankara, 1953; T. Öz, "Hünername ve Minyatürleri", Güzel Sanatlar, S. l (1939); N. Anafarta, Hünemame Minyatürleri ve Sanatçıları, ist., 1969; N. Atasoy, "Nakkaş Osman'ın Padişah Portreleri Albümü", Türkiyemiz, S. 6 (1972); F. Çağman, "Şahname-i Selim Han ve Minyatürleri", STY, V (1973); G. Renda, "New Light on the painters of the Zubdat al-Tawa-rikh", IVCongres d'art türe, Aix-en Proven-ce, 1976; E. Atıl, Süleymanname, Washington,

1986' GÜNSEL RENDA



OSMAN (Hafız)

(1642, istanbul - 3 Aralık 1698, istanbul) Hattat.

Haseki Camii müezzini Ali Efendi'nin oğludur. Vezir Köprülüzade Mustafa Pa-şa'nın himayesinde yetişti. Önce ünlü hattat Derviş Ali'den(->) ders gördü ise de onun rahatsızlığı ve yaşlılığı dolayısıyla müsaadesini alarak Suyolcuzade Mustafa

Eyyubî'ye müracaat etti ve 1660'ta icazetname aldı. Bununla iktifa etmeyip ayrıca başvurduğu Nefeszade ismail Efendi ile görüşüp konuşarak Şeyh Hamdullah'ın(->) yazısının özellikleri ve incelikleri üzerinde durdu; onun, estetik bakımdan eksik bıraktığı noktaları güzelleştirdi. Şeyh Hamdullah'ın hattının güzelliğine güzellik kattı ve adını hat tarihinin sayfalarına altın harflerle yazdırdı.

Hafız Osman l695'te II. Mustafa'ya hat hocası oldu. Padişaha ders verirken hac sırasında hacıların giydiği cinsten bir ihram giyerdi. II. Mustafa'nın iltifatlarına mazhar olmasına rağmen gururlu değildi. Derviş tabiatlı bir kişiydi. Bir gün öğrencilerinden biri derse gelememişti. Yolda rastlayıp makûl bir sebepten gelmediğini öğrenince atından inerek dersi orada vermişti.

Hafız Osman çok çalışkan bir hattattı. Durmadan çalışır, karalama yapardı. Hacca giderken her konak yerinde bir-iki sayfa çalışma yapar; bulunduğu yeri de yazardı. Evi yazı meraklılarıyla dolar taşardı. Pazar günü fakirlere, çarşamba günü zenginlere ders verirdi. 55 yaşlarındayken felç geçirdi. Hastalığı hafif seyrettiğinden yazısının güzelliği bozulmadı. Bu devrede kalemlerini değerli hattat Çinicizade Ab-durrahman Efendi açardı. Vefatında mensup olduğu Sünbüliye tarikatının âsitane-si olan Kocamustafapaşa'daki Sünbül Efendi Tekkesi'nin naziresine gömüldü. Mezar taşını değerli hattatlardan Ağakapılı ismail Efendi yazmıştır.

Hafız Osman'ın eserleri çoktur. Bugünkü bilgilerimize göre ilk hilye yazan kişi odur. Halen Topkapı Sarayı Müzesi'nde altı hilyesi vardır. Otuz kadar murakkaı da buradadır. Bugüne kadar 25 Kuran'ı tespit edilmiştir, ilk Kuran'ını 17 yaşında yazmıştır. 1677'de yazdığı 11. Kuran'ı, Medine'de Hz Muhammed'in türbesine hediye olarak yollanmıştır.

Hafız Osman, Şeyh Hamdullah'ı tamamlamış, estetik bakımdan daha ileri götürmüş; artık ulaşılamayacak dereceye getirmiştir. Hattâ bazıları ona "şeyh-i sani" (ikinci şeyh) demişlerdir. Daha hayattayken hattatlar, onun üslubunu benimsemişlerdi. Kurduğu ekol Hafız Osman ekolü adıyla ünlüdür. Bugün Türk ve Arap ülkeleri hattatları onun yolunda yürümektedirler. En tanınmış öğrencileri Yediku-leli Abdullah(->), Mehmed Giridî, Yusuf Mecdî, Hasan bin Numan, Abdullah Ra-dosîzade'dir.

Kuran'ı birçok defa basılan Hafız Osman, gene yazdığı Kuranları basılan Bur-durlu Kayışzade Hafız Osman ile karıştırılmıştır. Hafız Osman'ın 1093/l682'de yazmış olduğu fevkalade güzel bir Kuran'ı, 1967de Şevket Rado tarafından tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır.



Bibi. Müstakimzade, Tuhfe, 301; Suyolcuzade Mehmed Necîb, Devhatü'l-Küttâb, ist., 1942, s. 36-37; Habib, Hat ve Hattatan, ist., 1306, s. 121-123; C. Huart, Leş Calligraphes et leş miniaturistes de l'Orient Musulman, Paris, 1908, s. 143-145; K. Çığ, Hafız Osman, İst., 1949; U. Derman, "Hafız Osman'ın Yazı Sa-natımızdaki Yeri", Hayat, S. 5 (1967), s. 8-9; ay, "Kendi İzahlanyla Hafız Osman'ın Mushaf-

Hafız Osman'ın "muhakkak-sülüs-nesih"

hilye levhası.

U. Derman, Türk Hat Sanatının Şaheserleri, îst., 1982

lan", Sanat Dünyamız, S. 24 (1982), s. 10-15; ay, Türk Hat Sanatının Şaheserleri, îst., 1982, levha 11, 16, 18; ay, İslâm Kültür Mirasında Hat Sanatı, İst., 1992, levha 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80 (s. 199-201); Rado, Hattatlar, 109-116; A. Alparslan, Ünlü Türk Hattatları, Ankara, 1992, s. 64-83.

ALI ALPARSLAN



OSMAN AĞA CAMÖ

Kadıköy Ilçesi'nde, çarşı içinde, Söğütlü-çeşme Caddesi'nin kenarında yer almaktadır. Banisi I. Ahmed döneminin (1603-1617) Bâbüssaade ağası olan Osman Ağa'dır. Bu zat, Mekke ve Medine ahalisine gönderilen hediyeler arasında yer alan ve kendi icadı olan emsalsiz buhurdan dolayı Buhurî Osman Ağa olarak da anılmaktadır.

Cami, II. Mehmed (Fatih) dönemine (1451-1481) ait Kadı Mehmed Efendi Mes-cidi'nin yerine 1021/1612 tarihinde yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerinde yer alan kitabesi bugün silinmiş olmasına rağmen, Hadîkatü 'l-Cevâmî ve Mecmuâ-i Teva-rib'ten Hüseyin Seyid Efendi'nin 1021/ 1612 tarihli kitabesinin metni öğrenilebil-mektedir.

Yapı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve tuğla dizileriyle oluşturulan bir duvar işçiliğine sahiptir. Oldukça sade olan bu yapıyı çatı hizasında tuğladan üç sıra diş kesimi dolanmaktadır. Üzeri, dört yöne meyilli kurşun kaplı bir çaü ile örtülüdür.

Önde bulunan mekân, demir doğrama camekânla kapatılmış olan son cemaat yeridir. Son cemaat yeri duvarında, merkezde, mihrap ile aynı eksen üzerinde yer alan giriş, bunun sağında bir mihrap nişi ve pencere, solunda ise yine bir mihrap nişi ve kadınlar mahfiline çıkış kapısı yer almaktadır. Harimin etrafım üç yönden galeri dolanmaktadır. Harimin tavanı ahşap

olup, ince çıtalar ile dikdörtgen şekilli kasetlere ayrılmıştır. Yapıda kırk adet pencere mevcuttur. Alt kattaki pencereler dikdörtgen şekilli, üst kattakiler ise sivri kemerlidir. Üst kat pencerelerinde, dışta alçı şebeke, içte ise revzenler (vitray) yer almaktadır.

Mihrap duvarı yerden tavan seviyesine kadar tamamen Kütahya çinileri ile kaplanmıştır. Yarım silindirik biçimli mihrap mu-karnas kavsaralıdır. Ve iki yanında ince birer sütunçe bulunmaktadır. Mihrap kav-sarasının iki yanındaki kabaralarda Allah ve Muhammed yazılıdır. Ayrıca üç yönde yazılı bordur yer almaktadır. Üst bordur iki sıradır.

Lale, hatayi, hançer yaprakları ve bahar dallarından oluşan bu natüralist düzenlemeli çinilerde firuze, kobalt mavisi, kiremit kırmızısı ve yeşil rengin değişik tonları kullanılmıştır. Mihrap palmetlerden oluşan bir taç kısmıyla son bulmaktadır. Mihrabın iki yanında birer pencere yer almaktadır.

Son derece sade ve gösterişsiz olan bir minber ve vaaz kürsüsüne sahiptir. Minberin süpürgelik kısmı Bursa kemerlidir. Kadınlar mahfili ahşap parmaklıklı korkuluklar ile sınırlandırılmıştır. Bu korkuluklara Osman, Ali, Hasan, Hüseyin, Ömer, Ebu-bekir yazılı panolar monte edilmiştir.

Son cemaat yerinin sağ tarafına demir doğramadan camlı ek bölüm bitiştirilmiş-tir. 19. yy'daki büyük yangında tahrip olan Osman Ağa Camii daha sonra pek çok onarım geçirmiştir.

Kapısı avluya açılan minaresi tek şere-feli olup, pabuç kısmı da dahil olmak üzere taş ve tuğla dizileri ile inşa edilmiştir. Gövdesinin üzeri sıvalı olup, beyaz badana boyalıdır.

Kesme taş ve tuğla dizileri ile örgülü ve yapıyı çepeçevre dolanan duvarların sınırladığı dar bir avlunun içinde muvakkitha-ne ve 1298/1880 tarihinde dikilmiş yaşlı bir çınar ağacı bulunmaktadır. Avluda bir de çeşme vardı. Girişin sağında ve avlu duvarına bitişik konumda olan muvakkitha-ne kare planlıdır. Üzeri dört yöne meyilli, kiremit örtülü bir çatıyla kaplıdır. Dış duvar yüzeyi sıvanmıştır. Bugün cami görevlilerine ait özel bir oda olarak kullanılmaktadır. Muvakkithanenin yan tarafında, mi-



Osman Ağa Camii

Tahsin Aydoğmuş, 1994

nare kapısının karşısında da çeşme yer almaktadır (bak. Osman Ağa Çeşmesi). Yapının doğu yönünde avluya açılan bir başka tali kapı daha mevcuttur.



Bibi. Evliya, Seyahatname, II, ist., 1969, s. 178; Ayvansarayî, Hadîka, II, 248-249; Ayvan-sarayî, Mecmuâ-i Tevarih, 391-392; K. Ekrem Uykucu, istanbul, İst., 1973, s. 312; Öz, istanbul Camileri, II, 34. DENjz

OSMAN AĞA ÇEŞMESİ

Kadıköy'de Söğütlüçeşme Caddesi üzerinde Osman Ağa Camii'nin karşısındadır. Çarşının oldukça hareketli bir yerinde bulunan yapının yalnız ön cephesi dinlenme taşları ve teknesindeki bazı değişikliklerle günümüze ulaşmıştır. Çeşmenin haznesinin arka cephesi ve sol yan cephesi başka yapılarla birleşmiş; sağ cephesinin görünen bölümü ise sonradan boyanmıştır. Afyon mermerinden yapılmış dinlenme taşları ve onları birbirine bağlayan tekne ağzı taşı yapıya sonradan eklenmiştir. Nitekim I. H. Tamşık'ın 1945'te yayımladığı bir fotoğrafta dinlenme taşları yoktur ve yapının teknesinin arnavutkaldırımı içine gömülü olduğu gözlenmektedir.

Üzerindeki kitabeden Mısırlı Osman Ağa'nın çeşmeyi 1030/1621 tarihinde yaptırdığı anlaşılmaktadır. Mısırlı Osman Ağa Çeşmesi olarak da tanınan yapı klasik üsluptaki çeşmelere bir örnek oluşturmakta ve Kadıköy'deki eski tarihli çeşmelerden biri olarak önem taşımaktadır. Diğer taraftan Mısırlı Osman Ağa'nın istanbul'da yaptırdığı üç çeşmeden biri olan yapı 1603-1621 arasında aynı kişinin inşa ettirdiği çeşmelere toplu bir bakış yapabilme konusunda ipuçları vermesi açısından değer arz etmektedir. Bilindiği gibi Mısırlı Osman Ağa'nın Topkapı Sarayı Matbah Da-iresi'nde (Aşçılar Ocağı Camii yakını) 1012/ l603'te yaptırdığı bir çeşmesiyle Mahmud Paşa Camii yakınında Mahmutpaşa'daki Mahkeme Sokağı ile Bezciler Sokağı çatalında 1031/l622'de ya yeniden inşa ettirdiği ya da onarttığı bir çeşmesi daha vardır.

Ön cephesi küfeki taşından örülmüş Kadıköy'deki Mısırlı Osman Ağa Çeşme-si'nin kitabesi, aynataşı beyaz mermerden yapılmıştır. Dikdörtgenden oluşan cephe-



OSMAN AĞA ÇEŞMESİ

160

161

OSMAN HAMDİ BEY

Osman Ağa Çeşmesi, Kadıköy

H. Örcün Barısı

nin ortasına iki ayağı birbirine bağlayan sivri bir kemer yerleştirilmiştir. Yatay ve dikey silmelerden meydana gelen dikdörtgen bir çerçeve ile bezenmiş bu cephe iki tarafta birer sütunçe ile son bulmaktadır. Sivri kemerin üçgen boşlukları ve kilit taşı üzerinde dört mısralık kitabe görülmektedir. Yazı şeritleri kartuşlardan yapılmış çerçeveler içine alınmıştır. Alttaki kartuşların boşluğunda "Sene 1030" yazısı okunmaktadır. Kemer gözünün içine üstü dikdörtgenle kuşatılmış bir kartuşla sınırlanmış, kör, sivri bir kemerle süslenmiş ay-nataşı oturtulmuştur. Bir musluk lülesi bulunan aynataşının önünde dikdörtgen gövdeli bir tekne vardır.



Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 56, 58, II, 264-265; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, 674-675.

H. ÖRCÜN BARIŞTA



OSMAN AĞA ÇEŞMESİ

Kadıköy Hasanpaşa'da eski adıyla Gazha-ne'de Uzunçayır Caddesi üzerinde Vatan Hastanesi karşısındadır. Haznesi arkasındaki yapıya bitişen çeşme sonradan dökü-



Osman Ağa Çeşmesi, Gazhane

H. Örcün Barışta

len asfaltla yarıya kadar toprağa gömülmüştür. Arka ve yan cepheleri yamsıra tas yuvasının altı ve kitabesinin bütünü görülmeyen yapının 1972'deki durumunu belgeleyen bir fotoğraf A. Egemen tarafından yayımlanmıştır. Burada çeşmenin çevresi boştur ve asfaltlanmamış ön cephesinde yol kodunun altında kalmış bir tekne ile sağ tarafında bir dinlenme taşı görülmektedir.

Yapının üzerindeki A. Egemen tarafından beş mısraı okunmuş ve yayımlanmış kitabeden çeşmeyi Bâbüssaade Ağası Osman Ağa'nın yaptırdığı anlaşılmaktadır. Önceden de belirtildiği gibi bugün kitabenin bir ünitesi toprak altında olduğundan yapılış tarihi bilinmeyen eser en geç 18. yy başına tarihlenebilir. Kadıköy'ün erken tarihli çeşmelerinden biri olan yapı hareketli ön cephesiyle dikkati çeker.

Klasik üslupta inşa edilmiş yapının ön cephesi küfeki taşıyla örülmüş, kitabesi ise beyaz mermerden uyulmuştur. Sonradan beton dökülerek örtülmüş konstrüksiyo-nun saçağının bazı üniteleri dökülen beton altından seçilmektedir.

Çeşmenin ön cephesinin ortasına yüzeyi birer sütunçeyle dışa doğru hareketlendirilmiş, ortaya doğru içbükey tasarlanmış ve stalaktitli başlıklarla son bulan birer sütunçe ile sınırlanmış, iki ayak arasına sivri bir kemer oturtulmuştur. Kilit taşı dört kollu bir yıldızdan oluşan kabarayla belirlenmiş kemerin tablası yatay, dikey oluk silmelerle çerçeve içine alınmıştır. Tablayı benzer bir çerçeveyle kuşatılmış boş dikdörtgen bir pano taçlamaktadır. Kemer gözünün içinde, uzun dikdörtgenden oluşan, dokuz yatay çizgiyle birbirinden ayrılan yazı şeritleri yerleştirilmiş, kitabe bulunmaktadır. Aynı zamanda aynataşı işlevi de yüklenen kitabenin sol tarafında sivri kemerli küçük bir niş niteliği arz eden tas yuvası vardır.

Bibi. A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 676-677.

H. ÖRCÜN BARIŞTA



OSMAN BEY (Tanburi)

(1816, istanbul -1 Ekim 1885, İstanbul) Bestekâr ve tanburi.

Tophane semtinde doğdu. Bestekâr ve tanburi Numan Ağa'nın torunu ve yine bestekâr ve tanburi Zeki Mehmed Ağa'nın oğludur. Padişah musahibi olan babasının aracılığı ve II. Mahmud'un(->) emriyle 8 yaşındayken Enderun'a alındı. Bu kurumda iyi bir musiki eğitiminden geçti. Babası, döneminin en büyük tanburisi olduğu halde hiç kimseye ders vermemekle ünlü olduğu için, tanburu başka üstatlardan çok az faydalanarak, daha çok kendi kendine öğrendi. 1826'da henüz 10 yaşındayken Enderun'da "hanende mülazımı" olarak musiki çalışmalarına devam eden Osman Bey, bir yıl sonra "çavuş" pa-yesiyle, arkadaşları Şehlevendimzade Hanende Rifat Bey ve Haşini Bey'le(->) birlikte hanendeliğe yükseldi. Enderun'da ve musiki çevrelerinde önce hanende olarak adı duyuldu. Ancak, babasının 1846'da

ölümünden sonra hanendeliği bıraktı ve Abdülmecid'in son yıllarında "ser-sazende" sıfatıyla Enderun'daki musiki çalışmalarını sürdürdü. Abdülaziz döneminde de (1861-1876) bu görevine devam eden Osman Bey, saraydaki başarılı musiki çalışmalarından dolayı nişanla ödüllendirildi.

Mevlevî olan Osman Bey, İstanbul'daki mevlevîhanelerin hemen hepsine ve özellikle Galata Mevlevîhanesi'ne(->) devam etmiş, mukabelelerde düzenli olarak tan-bur çalmıştır. Yetiştirdiği öğrencilerin en önde gelenlerinden biri de Yenikapı Mev-levîhanesi(-+) şeyhi Mehmed Celaleddin Dede'dir.

Peşrev, saz semaisi ve şarkı formlarında eser veren Osman Bey, özellikle peşrev türünde Türk musikisi tarihinin en büyük bestekârlarından biridir. Yeni bir anlayış getirdiği bu beste şeklinde en çok "devr-i kebir" usulünü tercih etmesi, eserlerinin, Mevlevî ayinlerinde de çalınabilmesi içindi. 20'ye yakını peşrev, 15 kadan saz semaisi ve bir o kadarı da şarkı olmak üzere 50 civarında eseri günümüze ulaşabilmiştir. Ferahfeza makamındaki saz semaisini, henüz 18 yaşındayken, peşrevini babası Zeki Mehmed Ağa'nın bestelediği İsmail Dede Efendi'nin(->) ferahfeza faslını tamamlamak için bestelemişti. Döneminde yaşadığı padişahlardan birine adadığı "Şâ-henşeh-i Şevket-meâb" mısraıyla başlayan hisarbuselik şarkısı, "methiye" türünün ilgi çekici bir örneğidir. Rast makamından bestelemiş olduğu "Bin can ile sevdim seni" mısraıyla başlayan eseri ise en ünlü sarkışıdır. Eserleri, İstanbul musikisine ve kültürüne mal olmakla kalmayıp, musiki sanatı açısından yön verici nitelik taşıyan Osman Bey'in nihavent peşrevi, Radeglia tarafından çokseslendirilmiştir.

Bir göğüs hastalığından ölen Tanburi Osman Bey'in mezarı, Beşiktaş'taki Yahya Efendi Dergâhı'nın haziresindedir. Yaşadığı dönemin İstanbul'unda, sohbet meclislerinin, nükteleri ve fıkralarıyla en aranılan kişilerinden biri olan Osman Bey,



Tanburi Osman Bey

Ş. Aydın, Türk Bestekâr Portreleri, ist., 1990

aynı dönemde yaşayan bir başka bestekâr Osman Bey'le karıştırılmamak için "Büyük" lakabıyla anılmıştır.

Bibi. İnal, Hoş Şada-, Ergun, Antoloji, II; S. Ak-süt, 500 Yılhk Türk Musikisi Antolojisi, İst., 1967; ay, Türk Musikisinin 100 Bestekârı, İst., 1993; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, Ankara, 1989; Öztuna, BTMA, II.

MEHMET GÜNTEKİN



OSMAN DEDE (Nayî)

(yak. 1650, istanbul -1729, İstanbul) Bestekâr, neyzen, musiki bilgini, hattat ve şair.

Vefa'da doğdu. Bazı kaynaklarda Gelibolu'da doğup, küçük yaşta İstanbul'a geldiğinden de söz edilmiştir. Süleymani-ye Darüşşifası serhademesi Hacı İbrahim Efendi'nin oğlu; Galata Mevlevîhanesi şeyhlerinden Abdülbakî Sırrî Dede'nin babası; her üçü de bestekâr ve Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhleri olan Ali Nutkî Dede, Abdülbakî Nasır Dede ve Abdürrahim Künhî Dede'nin büyükbabasıdır.

Nefeszade İsmail Efendi'den (ö. 1679) sülüs ve nesih, Gavsî Dede'den talik yazı meşk etti. l672'de, ünlü bir mutasavvıf, şair ve hattat olan Galata Mevlevîhanesi şeyhi Gavsî Ahmed Dede'ye kapılandı. Ney sazını, 3 yıllık çilesi sırasında geliştirdi. Şeyhinin kızıyla evlendi ve l680'de dergâha neyzenbaşı oldu. 18 yıl kaldığı bu makamda, döneminin en büyük ve benzersiz neyzeni olarak ün yaptı. Mevla-na'nın "Hamza" adındaki neyzenine verilen "Kutb-ı Nayî" unvanını aldı. Mevlevîha-nede geçen yıllarında mükemmel derecede Arapça, Farsça, musiki, edebiyat ve tasavvuf öğrendi. Gavsî Dede'nin ölümü üzerine Galata Mevlevîhanesi'ne şeyh olarak tayin edildi. 32 yıl bu görevi yürüttükten sonra öldü. Galata Mevlevîhanesi naziresinde, şeyhinin sağ tarafına gömüldü. İki şeyhin son derece sanatlı mezar taşları ve sandukaları, dergâhların kapatılmasından sonra korunamadı ve bilinmeyen kişilerce tahrip edildi.

Şiirlerinde "Nayî" ve "Osman" mahlasını kullanan Osman Dede, kendi adıyla anılan bir nota sisteminin de mucidiydi. Klasik Türk musikisi repertuvarım oluşturan 30.000'e yakın eser içinde en büyüğü ve en uzunu olan "Miraciye"nin bestekârıdır. Segah makamıyla başlayıp ısfahanla biten bu büyük eserin tamamının icrası birkaç saat sürmektedir. 30 makamsal kısım içinde yüzlerce geçkiyi kapsamakta olan eser, her birine "bahr" adı verilen 5 büyük kısımdan oluşur. Her bahr, güfteleri Mevlana'ya ve Nasuhî'ye ait olan Farsça bir tevşih ile başlar. Bu bahrlar, sırasıyla segah, dügâh, neva, saba ve hüseyni makamlarındadır. Çenber, devr-i kebir, ha-fîf ve darb-ı Türkî usulleri kullanılmıştır. Eser, unutulmaya yüz tuttuğu bir sırada Subhi Ezgi(-»), Ahmed Irsoy ve Hüseyin Saadettin Arel(->) tarafından üzerinde yıllarca çalışılarak bazı eksik yerleri onarılmış ve notaya alınarak kurtarılmıştır. Yine de eksik kalan kısımlarını Ahmet Hatipoğlu metin tamiri yoluyla tamamlamış ve kurduğu bir ekiple eserin icrasını gerçekleştirmiştir. Kubbealtı Akademisi Kültür ve

Sanat Vakfı tarafından iki kaset halinde 1991'de yayımlanarak, Türk musikisi arşivine kazandırılmıştır.

Osman Dede'nin günümüze ulaşabilen 40 kadar eserinin büyük bir bölümü dini niteliklidir. Mevlid gibi bir defa bestelenmiş olan "Miraciye "sinin dışında kalan eserleri 4 ayin, 20 peşrev, 12 saz semaisi, l tevşih ve l yürük semaidir. Rast makamından 4 peşrev ve 3 saz semaisi bestelemiş olması, son derece verimli bir bestekâr olduğunu göstermektedir. Hüseyni makamından bestelediği peşrev, "bütün makamları içeren" anlamında "küll-i külliyât" adını taşımaktadır.

Kendi bulduğu nota sistemi ile yazılan hiçbir eseri ve bu notayla musiki nazariyatını içine alan "Edvâr"ı bugüne ulaşamamıştır. Lale Devri'nde kaleme alınan ve 276 beyitten oluşan Rabt-ı Tâ 'birat-t Musiki (İzmir, 1991) ile Ravzatu'l-İ'cazadh manzum eserleri elimizdedir.

Üsküdar'da, Bülbülderesi Mescidi yakınında bir sokağa, Osman Dede adı verilmiştir.



Bibi. R. F. Kam, "Nayî Osman Dede", Radyo, S. 52 (l Nisan 1946); Ergun, Antoloji, II; Ezgi, Türk Musikisi, I, III, IV; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, Ankara, 1989; Öztuna, BTMA, II; O. Akdoğu, Nayî Osman Dede ve Rabt-ı Tâ-birat-ı Musiki, İzmir, 1991.

MEHMET GÜNTEKİN



Hafız Osman Efendi

Niyazi Sayın arşivi

OSMAN EFENDİ (Hafız)

(19. yy, İstanbul - 20. yy, İstanbul) Hafız, gazelhan.

Doğum ve ölüm tarihleri belirlenememiştir. ISöO'lı yıllarda doğduğu, 1930'lu yılların başında da öldüğü sanılmaktadır. Hayatı hakkındaki bilgiler yok denecek kadar azdır. Anadoluhisarlıdır. Muzıka-i Hüma-yun'dan(->) yetiştiği söylenir. Seraskerlikte görevliydi. Kendisiyle tanışmış kimselerden kaynaklanan bilgilere göre, kısa boylu, şehla gözlü, hoşsohbet, içkiye düşkün, rintmeşrep, sanatkârlara özgü derbeder yaradılışta bir insandı. Şaşı Osman diye de anılır.

Zamanının en ünlü hafız ve gazelhan-larındandı. Gramofonla ünü daha da yayıldı. Plakları Orfeon, American, Zonophone, Odeon, Beka, Favorite, Lirefon şirketlerince yayımlandı; Sirkeci'deki Gülistan, Bah-çekapı'daki Andelib ve eski Zaptiye Cad-

desi'ndeki Safa fonografhanelerinde satılan bu plaklar halktan büyük ilgi gördü. Bazı plaklarında kendisine Tanburi Cemil Bey(-») eşlik etti. Musiki icrası taş plaklarla günümüze ulaşan Hafız Osman fevkalade bir yorumla Kuran ve mevlit okurdu. Dindışı musikide de bilgili, zevki yüksek bir sanatkârdı. Gazelin bilinen en büyük üstatlarındandır. Hüzzam "Görmemiş mislini..." ve "Sanma aşk ehlini...", saba "Haberin var mı sabâ?", bestenigâr "Sergüzeştim şerhidersem" (Tanburi Cemil'le), uşşak "Ey gamze söyle" plaklara okuduğu gazellerden birkaçıdır. Berrak, doyurucu, yakıcı bir tokluktaki davudi sesiyle gazel okurken nağmeleri yerli yerine oturtuşu mükemmeldi; şiiri musiki nağmeleri arasında harcamaz, aksine, musikiyi şiirle okurdu. Gazelin yamsıra koşma, divan, köçekçe, müstezat ile kesik keremde de ustaydı. Hafız Osman, Hafız Sami(->), Hafız Kemal(-0 ve Hafız Saadeddin'le birlikte serbest icra şeklinin klasikleşmiş ustaları arasında sayılır.

Hafız Osman İstanbul'un özel musiki meclislerinde de büyük ün kazanmıştı. Gazi Osman Paşa'mn başyaveri Yanyalı Mustafa Paşa'nın mevsimine göre ya Bakırköy'deki köşkünde ya da Anadoluhisa-rı'ndaki yalısında Tanburi Cemil, Kemen-çeci Vasil, Kemani Bülbüli Salih ve Mem-duh, Giriftzen Asım ve UdNevres Beyle(->) İstanbul'da yıllarca dillere destan olan fasıllar icra etti. II. Abdülhamid'in damadı Nureddin Paşa'nın Boğaziçi'ndeki, Hacı Remzi Bey'in Bebek'teki, Adliyeli Asım Bey'in Kanlıca'daki yalılarında ve Ziya Paşa'nın Nişantaşı'ndaki konağında Lavtacı Hristo, Sarı Onnik, Kanuni Şemsi, Hafız İsmail, Santuri Edhem BeyO), Udi Sami, Bestenigâr Ziya Bey, Neyzen Şeyh Nazif E-fendi ve Nasip Hanımla, musiki sırasında konuşmanın yasak olduğu muhteşem saz meclislerinde uzun yıllar okudu.

Hafız Osman'ın anılarda iz bırakan bir musiki icrası da, Ekim 1902'de Refik Fer-san'ın(->) kayınpederi Mabeyinci Faik Bey'in oğlu Abdurrahman Lütfi Bey ile Me-sud Cemü'in(->) doğumları dolayısıyla Bebek'te Cevdet Paşa Yalısı'nda Hafız Sami ve Hafız Recep'le okuduğu mevlittir. Mevlitten sonra Hafız Kadri ile zamanın ünlü kadın hanendelerinden Zehra Hanım'ın da katıldıkları unutulmaz bir fasıl musikisi icra edilmişti.



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin