Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə59/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   147

Cumhuriyet Dönemi Parkları

Bu dönemde düzenlenen parkların çoğu 1936-1940 arasında yapılmıştır.



Abbasağa Parkı: Beşiktaş Yıldız Mahal-lesi'nde, Boğaziçi'ne dönük, oldukça meyilli bir yamaç üzerinde 12.000 m2 yüzölçümüne sahip bir parktır. Bu arazi parçası, 17. yy'dan itibaren uzun süre "Abbasağa Mezarlığı" olarak hizmet görmüş, birçok tarihi kişi buraya gömülmüştür. 1939-1941 arasında, üzerindeki tüm servi ağaçları kesilerek ve mezar taşları da sökülerek parka dönüştürülmüştür. 1989-1990 yıllarında park yeniden revizyondan geçirilmiş, yeni bitki türleri ve oturma mekânları ile zenginleştirilmiştir. Parkın yola yakın düz-

lük bir yerine basket ve voleybol sahaları yerleştirilmiştir (bak. Abbasağa Mezarlığı ve Parkı).



Beşiktaş Barbaros Parkı: 1944'te Barbaros Anıtı(->) dikilirken çevresi de bir park olarak düzenlenmiştir. 7.200 m2'lik bir yüzölçümüne sahip olan parkta heykelin önü, büyük boyutlu taşlar döşeııerek merasim alanı olarak ayrılmış, türbenin ve heykelin çevresi de ağaç ve süs çalıları ile ağaçlandırılmışım Parkın içinde, büyük çap ve boylara ulaşmış birkaç adet ulu çınar vardır.

Taksim Belediye Parkı: Divan Oteli'nin karşısında, Sheraton Oteli'nin arkasına düşen ağaçlık alandadır. 1934-1936 arasında park olarak düzenlenmiş, 1940'ta İnönü Gezisi ile birlikte yeniden tanzim edilmiş, revizyonu yapılmıştır. Parkın Boğaz'ı gören bir köşesinde inşa edilen "Taksim Gazinosu" uzun yıllar İstanbul halkına müzikhol olarak hizmet vermiş, nişan, düğün ve her türlü eğlence toplantılarının (gecelerin) düzenlendiği bir yer olmuştur. Parkta daha önceki dönemlerden kalmış yaşlı ve nadide ağaçlar, örneğin mamut ağacı (Sequoiadendron giganteum) mevcuttu. 1960'ta kuruduğunda, yıllık yaş halkalarından ağacın yaşının 90 olduğu saptanmıştır. Büyük olasılıkla burası Taksim Kışlası'mn arkasındaki binalara ait bir bahçeydi. Önceleri çok bakımlı olan park, ihmal edilmiş ve bugün oldukça bakımsız kalmıştır.

Taksim Gezi Parkı (İnönü Gezisi): 1940' ta, Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar döneminde kurulmuştur. Parkın bulunduğu alan üzerinde 1933-1934 yıllarına kadar Taksim Kışlası ile talim sahası vardı. Kışlanın avlusu uzun süre futbol sahası olarak kullanılmıştır. 1944'te Taksim Gezi Par-kı'nın Taksim Meydam'na bakan ön kısmında, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün at üzerindeki heykelinin kaidesi inşa edilmiştir. 1950'de iktidar el değiştirdiğinden, adı heykel uzun süre bir depoda bekletilmiş, sonunda bu parka değil, Maçka Taşlık Par-kı'na, 1983'te dikilmiştir.

38.000 m2 yüzölçümüne sahip olan bu park, 1991-1992 arasında yeniden revizyondan geçirilmiştir; dikdörtgen biçimli parkın ortasında fıskiyeli büyük bir havuz inşa edilmiştir; fıskiyelerden dökülen sular renkli ışıklarla aydınlatılmaktadır.



Maçka Taşlık Parkı-. Swissötel'm arkasında kalan, 1946'dan beri çevre halkına hizmet veren parktır. 8.000 m2'lik yüzölçümüne sahip olan parkın dört tarafı yollarla çevrilmiştir.

II. Abdülhamid burada kendi adını taşıyacak bir cami yaptırmaya karar vermiş ve temellerini attırmıştır. Önce Balkan Savaşı, ardından I. Dünya Savaşı ve imparatorluğun çöküşü gibi olaylar caminin inşaatını engellemiştir. Temele döşenmiş taşlar ile yarı yontulmuş taşlar burada uzun süre sahipsiz kalmış, yığınak halinde terk edilmiştir. Bu taşlardan dolayı buraya "Taşlık" adı verilmiş, 1946'da park olarak tanzimi bitmiş, Taksim İnönü Gezisi için hazırlattırılmış bulunan İnönü heykeli uzun yıllar depoda saklandıktan sonra, 1983'te, Milli Güvenlik Konseyi'nin kararı ile bu parka diktirilmiştir.



Vişnezade Parkı: Beşiktaş, Akaretler' den Maçka'ya çıkan yolun solundadır; yüzölçümü yaklaşık 4.000 m2 kadardır; çevresi taş duvarlarla çevrelenmiştir. Parkın iki servis kapısı mevcuttur; park 1939'da tesis edilmiştir.

Nişantaşı Parkı (Çocuk Bahçesi): 1939' da, Vali Konağı Caddesi üzerinde tesis edilmiştir. Birkaç basamak merdivenlerden inildiğinde daire biçiminde bir alana gelinir; alanın ortasında şimşir ve top mazılar ile yıldız biçiminde bir göbek yapılmıştır. Top akasyalar, sedirler ve oya ağaçları parkı gölgelendirmekte ve güzelleştirmektedir. Oturma mekânları zengindir. 1993'te revizyona alınmış, ancak dikilen fidanlar sulanamadığı için kurumuşlardır.

2 Numaralı Maçka Parkı (Maçka Demokrasi Parkı): İstanbul'da yapılan parklar arasında en geniş sahayı kaplayan 2 Numaralı Park'tır (bak. Maçka Parkı). Şehircilik uzmanı M. Prost şehir imar planını hazırlarken, Dolmabahçe Gazhanesi'nin arkasındaki vadiyi şehir için büyük bir park haline getirmeyi uygun görmüştür. Gü-müşsuyu-Taksim-Harbiye-Nişantaşı-Maç-ka-Dolmabahçe arasında bulunan bu geniş sahada bostanlar, bahçeler, ahırlar ile Kü-çükçiftlik ve Belvü gazinolarından başka bir şey yoktu. İstimlak edilen bu sahada Açıkhava Tiyatrosu yapılmış, Spor ve Sergi Sarayı inşa edilmiştir. 1947'de de 2 Numaralı Park'ın 160.000 m2'lik bir kısmı binlerce çam ve diğer süs fidanları dikilmek suretiyle ağaçlandırılmıştır.

1966'da, daha önce ağaçlandırılmış alan üzerinde, parkın kuruluşu kısa sürede tamamlanmıştır. Kademeli oturma mekânları, gezi yollan, çocuk bahçeleri, bisiklet parkuru, taşlarla örülmüş kademeli havuzlar yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde, İstanbul'da en az masrafla yapılmış en iyi parklardan birisi olmuştur.

1980'li yıllarda terk edilmiş durumda bulunan bu park Kadırgalar Vadisi'nin iki yamacına yayılacak genişlikte yeniden planlanmış, uzun bir hazırlık ve çalışma döneminden sonra, 1993'te "Maçka Demokrasi Parkı" adı ile halka açılmıştır.

1980'li yılların başında, Sultan Ahmed Camii ile Ayasofya Camii arasında, 13.000 m2'lik alan üzerinde havuzlu bir park tan-

1942'de açılan Moda Çocuk Bahçesi (solda) ve Kadıköy Sahil Parkı. Laleper Ayteh, 1994/TETJV Aı-şivi (sol), Nazım Timuroğlu, 1993

zimi yapılmıştır; Japon süs elması ve süs kirazları ile erguvan ve oya ağaçları, konik porsuk ve konik mazı ağaçları parka güzellik kazandırmıştır. 1988'de de, Sultan Ahmed Camii'nin önünde, ışık gösterilerinin yapıldığı yere banklar konmuş ve nadide süs çalıları ile ağaçlandırılmıştır.

Bunların dışında, 1923-1950 arasında düzenlenen park ve bahçeler şunlardır: 1929-1930'da Kadıköy Yoğurtçu Parkı, Bakırköy Parkı, Anadoluhisan Parkı, 1934-1935'te Kadıköy İskele Parkı, Üsküdar'da Atpazarı ve Üsküdar Yeniçeşme bahçeleri; 1939'da Ayasofya Parkı; 1940'ta Aksaray Parkı, Büyükdere Çocuk Bahçesi; 194l'de Taksim Meydanı Parkı, Üsküdar İskelesi Meydan Parkı, Tarabya Parkı, Yeniköy Parkı, Yeşilköy Parkı; 1942'de Çarşamba Çocuk Bahçesi, İstanbul Teknik Üniversitesi önündeki park, Beşiktaş Kaymakamlığı Bahçesi, Kadıköy'deki Altıyol Meydanı, Moda Çocuk Bahçesi; 1943'te Heybeliada Parkı; 1946'da Büyükada Parkı. 1948'de eski Surp Agop Mezarlığı'nda Tenis ve Dağcılık Kulübü'nden Açıkhava Tiyatro-su'na kadar uzanan kısım park ve bahçe haline konulmuş ve Taksim Bahçesi ile Harbiye arasında yeni yapılan apartmanların önündeki çiçek parterleri yeşillendiril-miştir.

1980 sonrasında kent içinde yeni parklar kurulması ve eskilerinin düzenlenmesine önem verilmiştir.

Paspatis'in

1877'de


istanbul'da

yayımlanan



Byzantinai

Melaldi adlı

eserinde yer

alan bir

çizimde


Parmakkapı

Mescidi.


Müller-Wiener,

Bildlexikon

Halic'in ve Boğaziçi'nin her iki yakasındaki sahillerde, Sarayburnu'ndan başlayarak Yenikapı, Samatya, Surdibi, Topkapı, Zeytinburnu'na; Kadıköy'den başlayarak Erenköy, Bostancı, Küçükyalı, Kartal'a uzanan sahil bandında yapılan istimlakler, yıkım ve sahil dolguları sonucu birçok yerde yeni alanlar ortaya çıkmıştır. Bir taraftan büyükşehir belediyesi, diğer taraftan ilçe belediyeleri bu alanları seri bir biçimde yeşillendirmek ve parklar kurma çalışmalarına girişmişlerdir.

Büyükşehir belediyesince 1991, 1992 ve 1993'te, İtalya'dan yaklaşık 10.000 adet boylu ağaç fidanı ithal edilmiş, ana arterlere ve parklara diktirilmiştir.

İstanbul'un çeşitli bölgelerinde, en çok

den çevrilmiş olduğunu bildirmesine dayanan, A. G. Paspatis İstanbul'un eski Bizans kiliselerine dair çalışmasında, bu binayı da bir kilise olarak kabul ederek, bunun kaynaklarda adı geçen Ayios İsaias Kilisesi olabileceğini ileri sürmüştür. Sonraları bu görüş Mordtmann tarafından da kabul edilmiştir. Ancak İsaias Kilisesi'ne dair kaynaklardan elde edilen bilgiler o derecede bulanıktır ki, bunlarla yerini kesinlikle tespit mümkün değildir.

Bu eski Bizans kalıntısı, "şenlendirme" politikası gereğince Türk döneminde Kâtip Hüsrev tarafından mescide dönüştürülmüştür. Bu vakıf bina Parmakkapı Mescidi olarak tanınmış iken, Hadîka'da. Purkuyu Mescidi olarak kaydedildiği için bu ikinci ad ile de yayınlara girmiştir. Hadîka, mescide Yenikapılı Ahmed Efendi tarafından minber koydurulduğuna da işaret eder.

Mescidin görüntüsünü sağlayan tek belge olan Paspatis'in kitabındaki taşbasma-sı (litografya) gravürden anlaşıldığına göre, resminin yapıldığı 1870'li yıllarda mescit kare bir kitle üzerinde sekizgen sağır bir kasnağa oturan kubbe ile örtülü bir yapı idi. Bir yan cephesinde üstleri kemerli üç pencere vardı. Ana duvarlar ve kasnak üçer kesme taş ve aralarında tuğla hatıllar olan teknikte örülmüştü. Bu duvar örgüsü ve pencere biçimi Parmakkapı Mes-

PASAJLAR

226

227

PAŞA KEMERİ

cidi üst yapısının bir Osmanlı dönemi Türk eseri olduğunu belli etmektedir. Mescidin yeri 1870'li yıllarda çizilen istanbul planında görülür.

Parmakkapı Mescidi, 19. yy içlerinde önemli ölçüde bir yenileme görmüş ve bu sırada, değişik biçimde yapılarak minaresi, şerefesi ince direklere dayanan bir sak-fa sahip biçimde ilave edilmişti. Kandili Güzel adı da bu sıralarda yakınındaki bir yatır mezarından dolayı halk tarafından ya-kıştırılmıştı. Mescit 1918'de istanbul'un Haliç kıyısından Hekimoğlu Ali Paşa Ca-mii'ne kadar çok geniş bir bölgesini harap eden yangında tahribe uğramış ve bir daha ihya edilmemiştir.

Bir süre yıkıntı halinde, minaresi ile duran mescit, yavaş yavaş ortadan kalkmış ve 1950'lerden sonra da bölgeyi kaplayan yoğun yapılaşma sonucu bütün kalıntıları ile kaybolmuştur. Ancak 1960'lı yıllarda arsası olduğu sanılan yerde yapılan temel kazıları sırasında bazı duvar izlerine rastlanmıştır. Bugün Parmakkapı Mescidi'nin yeri bile belli değildir.

İstanbul'da ikinci bir Parmakkapı Mescidi de Kazasker Mehmed Efendi tarafından yapılmış olup, Yenibahçe semtinde Hüsrev Paşa Türbesi civarında bulunuyordu. Bu mescitten de hiçbir iz kalmamıştır.

Bibi. Janin, Eglises et monasteres, 139-140 (A. Isaias Kilisesi hakkında); A. G. Paspatis, Byzantinai Meletai, İst., 1877, s. 381-382; Mordtmann, Esquisse, 42; Ayvansarayî, Ha-dîka, I, 65; Ziya, istanbul ve Boğaziçi; I, 365, not 3; Ayverdi, istanbul Haritası, C5; E. Mam-boury, Constantinople, guide touristique, ist., 1925; Müller-Wiener, Bildlexikon, 193; Fatih Camileri, 189.

SEMAVi EYlCE



PASAJLAR

Hanların veya büyük apartmanların altında, zemin kadarında açılan, iş ve alışveriş merkezi olarak kullanılan; caddeleri ya da sokakları birleştiren ve kimileri "galleria" tarzında olan iki tarafı dükkanlı geçitler.

istanbul'da ilk pasajların inşaatı Beyoğ-lu'nda 19. yy'm ikinci yarısına rastlar. Be-yoğlu'nun en eski pasajlarından biri olan şimdi Markiz Pastanesi'nin(->) bulunduğu yerdeki Şark Pasajı (Passage Oriental, Le-bon Pasajı, Şark Aynalı Çarşı) 1840'larda inşa edilmiştir. Hekim ve istanbul milletvekili Rum M. Hacopulo'nun (Hazzopu-lo) adını taşıyan Hacopulo Pasajı(->) (bugün Danışman Geçidi) 1850'lerde; Krepen Pasajı(->) 1870'te (bugün Aslı Han) ve Avrupa Pasajı(-») (Aynalı Pasaj) aynı dönemde açılmıştır. 1870'te yanan Naum Tiyat-rosu'nun yerini alan Çiçek Pasajı(->) (Hris-taki Pasajı, Çite de Pera) Rum bankeri Hris-taki tarafından yaptırılmış; 1876'da açılan pasaj 1978'de çökmüş, 1986'da onarılmış ve yeni düzenlemesi ile 1988'de yeniden açılmıştır. Tünel Pasajı(-») 1886'da, istiklal Caddesi'nden Aleon Sokağı'na çıkan Anadolu Pasajı(->) ve Ağa Camii ile Mahyacı sokaklarına açılan Rumeli Pasajı (Çite Roumeli) 1900'lerin başlannda II. Abdülha-mid'in mabeyincisi Eğribozlu Ragıb Paşa tarafından yaptırılmıştır, istiklal Cadde-si'ndeki girişi ile yandaki iki sokağa (Gö-

nül Sokağı, Piremeci Sokağı) açılan Suriye Pasajı (Çite de Syrie) 1908'de, Aznavur Ha-nı'nın altında, hanın inşaatının bitmesinden bir süre sonra açılan, istiklal Caddesi ile Meşrutiyet Caddesi'ry bağlayan, Aznavur Pasajı(-+) 1993'te onarılmış, Giustini-ani Barthelemi'nin tiyatrosu ile Palais de CristaPin(-») yerinde yükselen, şimdiki El-hamra Hanı(->) 1924'te hizmete girmiştir, istiklal Caddesi boyunca sıralanan bu pasajlardan başka Frederici Pasajı (Meşrutiyet Caddesi ile Minare Sokağı arası), Fransız ya da Nil Pasajı (Asmalımescit ile Gönül sokakları arası), bugün Odakule'nin(->) işgal ettiği yerde bulunan Karlman Pasajı(-»), Yeni Çarşı'nın köşesinde yükselen Galatasaray Pasajı (bugün Yapı ve Kredi Bankası), Büyük Parmakkapı ile Küçük Parmakkapı sokaklarını birleştiren Afrika Pasajı^) Bursa Sokağı ile Ahududu Sokağı arasındaki Ahududu Pasajı ve 1885'te inşa edilip Ses Tiyatrosu'nu (Dormen Tiyatrosu) bir süre barındıran Halep Pasajı(->) da zikredilmelidir.

Beyoğlu pasajlarından her biri, geçit olma işlevlerinin ötesinde, birer alışveriş ya da eğlence merkezi olma özelliği taşırlar. Şark Pasajı girişindeki Lebon Pastanesi, kitapçılar, perukçu, kuaför ve kürkçüler ile anımsanıyor, Hacopulo Pasajı kuruluşundan beri düğmeci, tokacı, şapkacı ve terzileri ile anıldığı gibi Ahmed Midhat Efendi ile Namık Kemal'in çıkardıkları ibret gazetesini barındırmakla tarihsel önem kazanıyor. Elhamra Hanı aynı adlı sinema salonuyla, Suriye Pasajı eski Santral (Zafer) Sineması ve Ses Film Stüdyosu ile anılmaktadır. Krepen Pasajı bir kahvehane pasajı olarak başlamış, sonradan yıkılışına kadar Beyoğlu, meyhanelerinin merkezi olmuştur. Bugünkü Çiçek Pasajı ise başlangıçtaki çiçekçilik döneminden sonra bir birahaneler mekânına dönüşmüştür.

19. yy'm sonlarında, Beyoğlu'ndaki pasajların dışında Karaköy'de, Galata'ya doğru Fransız Pasajı da istanbul'un eski, önemli pasajlarından biridir (bak. Fransız Hanı ve Geçidi).

Daha çok alışveriş işlevli olan ve büyük apartman bloklarının altlarında açılan pasajlara, 1960'lardan sonra Şişli, Osmanbey, Nişantaşı gibi gelişen ve üst sosyoekonomik katmanlara hitap eden semtlerde yenileri ilave olmuş; 1970 ve 1980'lerden sonra da, İstanbul'un çeşitli yerlerinde, tek kat üzerine, iki tarafında dükkânlar olan ve geçit işlevi ağır basan pasajların yerini birkaç kat üzerine kurulu, büyük kompleksler almıştır.

Bibi. S. N. Duhani, Eski insanlar Eski Evler, ist., 1982; Ç. Gülersoy, "Son Pasajlar", Cumhuriyet Dergi, S. 258-259 (17 Şubat-24 Şubat 1991); B. Üsdiken, "Beyoğlu'nda Kaybolan Geçit ve Pasajlar", TT, S. 88-91 (Nisan-Temmuz 1991).

GlOVANNl SCOGNAMİLLO



PASPATİS, ALEKSANDROS G.

(1814, Sakız Adası [bugün Yunanistan 'dal-1891, Atina) Rum arkeolog ve tarihçi.

Esas mesleği hekimlikti. Amatör olarak istanbul'un Bizans dönemi arkeolo-

jisi ve tarihi topografyasına dair araştırmalar yapmış ve bu konularda birkaç kitap ve çok sayıda makale yayımlamıştır. Ayrıca Batılı uzmanların, İstanbul'a geldiklerinde ilk aradıkları kişi olmuş ve onlara şehir içindeki gezintilerinde rehberlik etmiştir.

Yükseköğrenimini İngiltere'de Amherst College'de yaparak 1831'de buradan mezun oldu. Kendisini tanıyan bir yazarın ifadesine göre "engin bilgiye sahipti" ve on beş dil biliyordu. Paspatis'in yayınları arasında bir tanesi Bizans arkeolojisi dışında olup çok değişik bir konudadır: Etüde sur leş Tchinghianes ou Bohemiens de l'em-pire Ottoman, (İst., 1870) başlıklı bu kitap son derecede nadir olup, Çingeneler konusunda tek monografya olarak değerini korumaktadır.

Paspatis'in, istanbul'un tarih ve arkeolojisine dair bütün yayınlarında adı geçen en önemli eseri ise Byzantinai Meletai, to-pographikaikaihistorikai(îst., 1877) başlıklı kitaptır. Perşembepazarı'nda Antonios Koromilla Basımevi'nde basılan bu X+4l6 sahifelik eser üç büyük bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde şehrin gelişmesi ve kara tarafı surları ile bunların üzerlerinde görülen kitabeler, orijinal yazılışları ile tekrarlanmış, başlıca kapılar üzerinde durulmuştur. Bunun arkasından gelen Bla-hernai Sarayı(-0 ve Büyük Saray(->) hakkındaki bölümlerle birinci kitap sona erer. Aynı cilt içindeki ikinci kitapta Paspatis daha çok tarih konusunu ele alarak Latinler ile Bizanslılar arasındaki ilişkiler üzerinde durmakta ve Latinlerin Halic'in iki yakasında sahip oldukları imtiyaz bölgelerini, Dördüncü Haçlı Seferi'ne katılan Batılı şövalyelerin şehri işgal etmelerini ve Ga-lata'nın tarihini inceleyerek Boğaziçi'nin son Bizans dönemindeki durumunu anlatmaktadır.

Eserin en önemli bölümü üçüncü kitap olup, bunda İstanbul içindeki eski Bizans kiliseleri tek tek monografyalar halinde takdim edilir. Ayrıca her binanın bir gravürü, ressam D. Galanakis tarafından, fotoğraftan alınmak suretiyle çizilerek taş-basması (litografya) olarak metin dışı lev-

»MMIİIIİIOTUI

A- T. UA2KATH.

A.

Paspatis'in



Byzantinai

Meletai

adlı


kitabının

ilk sayfası.



Semavi Eyice

arşivi

halar halinde basılmıştır. Böylece bazıları aradan geçen süre içinde yok olan, camiye veya mescide çevrilen bu eski Bizans kiliselerinin 1870'li yıllardaki görüntülerini tanımak mümkün olmaktadır. Kuvvetli bir Bizans milliyetçisi olan ve her yapıyı, hattâ her taşı Bizans tarihine bağlamaya özen gösteren Paspatis, bu arada bazı yanıltıcı sonuçlara da saplanmıştır. Onun "engin bilgisine" ve şehrin topografyasını iyi tanımasına güvenen yabancı Bizans uzmanları da dolayısıyla aynı yanlışları sürdürmüşlerdir.

Bu kitabının yayımlanmasından az önce, Paspatis, İstanbul'daki camiye çevrilmiş eski Bizans kiliselerine dair bir konferans vermiş ve bu konuşma, Fransızca olarak, o yıllarda İstanbul'da çıkmakta olan bir dergide basılmıştır ("Recherches sur leş egli-ses byzantines transformees en mosqu-ees", L'Univers, Revue Orientale, Politi-que, Litteraire et Scientifique, S. 5 [1-13 Nisan 1875], s. 273-389 ve S. 6 [1-13 Mayıs 1875], s. 337-345). Bu yayın son derecede nadir olup, hiçbir bibliyografyaya girmemiştir.

Paspatis'in diğer bir kitabı ise istanbul' daki Bizans saraylarına dairdir. Önce Grekçe olarak, Ta Bizantina Anaktora (Atina, 1885) başlığı ile yayımlanan bu eser, yazarın ölümünden iki yıl sonra W. Met-calfe tarafından Ingilizceye çevrilerek basılmıştır (The Great Palace of Constantinople, Londra, 1893). Önsözünde, yazarın denetimi ile kitabın İngilizceye çevrildiği ve ölümüne kadar ilk sekiz bölümünü gözden geçirebildiği haber verilir. Kitap 11 bölümden ve 370 sahifeden meydana geldiğine göre, sadece üç bölüm ile s. 263-370'i kaplayan kısımlar yazar tarafından görülememiştir. Sonunda Sarayburnu bölgesinin bir de haritası olan bu kitap, ünlü Bizans tarihi uzmanı J. B. Bury tarafından "... değersiz bir kitabın iyi bir tercümesi olarak..." (A ğood translation of a worthless book) (The Athenaeum, 18 Ağustos 1894, S. 3486; Byzantinische Zeit-schrift, III, s. 219) değerlendirilmiştir.

Dr. Paspatis'in bunlar dışındaki İstanbul ile ilgili yayınları, Beyoğlu'nda, yabancı bir bilimler akademisi gibi çalışan Eli-nikos Filoloyikos Siloğos Konstantinopo-leos'un(->) yıllık dergisinde basılmıştır. Bunların başlıcaları şunlardır: "Neotata Bizantina meletimata" (En son Bizans incelemeleri)", Elinikos Filoloyikos Siloğos, XIII, (1880), s. 1-4; "Peri ton en Konstantinu-polei anaskafon" (İstanbul'da yapılan son kazılara dair), ae, VI (1873), s. 46-63; "Peri ton hersaion teihon tes Konstantinupo-leos", ae, II (1864/65), s. 171-188; "Epig-rafai ton hersaion teihon" (Kara tarafı surlarının kitabeleri), ae, II (1864-65), s. 189-208; "Pulâi ton hersaion teihon" (Kara tarafı surlarının kapıları), ae, II (1864-65), s. 209-220; "Peri tu emporiu ton genueusi-on en Konstantinupolei" (İstanbul'da Cenevizlilerin ticaret limanına dair), ae, VI (1873), s. 138-164, VII (1874), s. 82-145, 152-163; "Peri ton en Konstantinupolei so-zomenan bizantinaon ekklesion" (İstanbul'da halen mevcut Bizans kiliselerine da-

ir), ae, IX (1875), s. 236 vd; "To Bizantinon palation ton Blahernon" (Blahernalardaki Bizans sarayı), ae, IV (1871), s. 169-178; "Peri ton Bizantinon anaktoron kai ton pe-rika auton idrumaton" (Bizans sarayları ve bunların civarında bulunan müesseselere dair), ae, XVI (1884), s. 350-351 ve 359-366; "Peri tinos hipogeion kai kinsternes" (Bazı mahzen ve sarnıçlara dair), ae, XIII (1880) eki (Parartema), s. 32-33; "Ta Traki-ka proasteia tu Bizantiu" (Bizans'ın Trakya tarafındaki dış yerleşim yerleri), ae, XV (1877-78), s. 33-42; "Ta Anatolika proas-teie tu Bizantiu" (Bizans'ın Anadolu tarafındaki dış yerleşim yerleri), ae, XV (1877-78), s. 43-52.



Bibi. A. Mordtmann, Elinikos Filoloyikos Siloğos, (1893), s. 13-18; S. Lampros, Deltion, IV (1892), s. 205-207; Grosvenor, Constantinople, (L. Wallase'm önsözü); N. Vlahos, "Ale-xandre Paspatis, Un medecin et archeologue du siecle passe", Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Uluslararası Dördüncü Kongresi (13-18 Ağustos 1979)-Bildiri Özetleri, Ankara, 1979, s. 236.

SEMAVİ EYİCE



PAŞA KEMERİ

Belgrad Ormanı'ndaki Kırkçeşme isale hattının doğu koluna bitişen Paşa Katması üzerindedir.

Kırkçeşme isale hattı üzerindeki bütün kemerlerin Mimar Sinan tarafından yapıldığı bilinir. Ancak gerek Tezkiretü'l-Bün-yanve gerekse Tezkiretü'l-Ebniye'de Mi--mar Sinan tarafından yapılan kemerler arasında Paşa Kemeri'nin adı yoktur. Topka-pı Sarayı Müzesi III. Ahmed Kitaplığı'nda-ki H. 1815 numaralı harita veya krokide de bu kemer çizilmemiştir. Sinan tarafından çizildiği sanılan bu tarihsiz haritanın 1554-1563 arasında yapıldığına şüphe yoktur. 1563'te Kırkçeşme Tesisleri(->), isale hatları, dağıtım kubbeleri, şehir içi şebekesi tamamlanmış ve şehre bol su verilmiştir. 20 Eylül 1563'te o güne kadar görülmemiş şiddette 24 saat yağmur yağmış, çıkan seller yeni yapılan Mağlova Kemeri(->) ile Kurt Kemeri'ni tamamen, Uzun Kemer'in 16 gözünü yıkmış ve Kovuk Kemer(->) ile Güzelcekemer'in(->) ayaklarını ise temeline kadar oymuştur. Mimar Sinan bu üç

Paşa Kemeri

Kâzım Çeçen, 1987

kemeri 1563-1564 yıllarında yeniden yapmış ve şehre tekrar bol su verilmiştir. Bu bir senelik inşaat sırasında Balıkzade denen kişi bina emini olmuş, sonra azledilmiş, yerine başkası atanmıştır. Chester Be-atty Library'deki 1579 tarihli Süleymanna-medeki Nakkaş Osman tarafından yapılan Kırkçeşme isale hattının minyatüründe kemerin adı Balıkzade olarak yazılıdır. Bu kayıt kemerin 1563-1564 arasında yapılan diğer kemerler gibi Mimar Sinan'ın eseri ve asıl adının Balıkzade olduğunu ispatlar. Sukemerlerinde ilk defa Sinan tarafından uygulanan trapez kesitli ayak sisteminin de bu kemerde bulunması aynı hususu doğrulamaktadır.

Bu kemere sonradan Paşa Kemeri denmesinin sebebi ana galeriye bitişen ve Paşa Deresi'nden gelen katmanın isale hattının bu kemer üzerinden geçmesi yüzündendir. Kemerden 1.000 m kadar ileride Paşa Deresi'nin suyu daire şeklinde çok ilginç bir su alma sistemi ile alınarak, kemere giriş yerinde önce dairesel, sonradan dikdörtgen şekline çevrilmiş olan bir toplama havuzuna akar. Bu havuza başka bir katma daha karıştıktan sonra toplanan sular kemerin üzerindeki galeriden geçerek ana galeriyle birleşir.

Asıl adı Balıkzade olan Paşa Kemeri'nin tepe uzunluğu 102 m'dir. Yayaların geçmesini önlemek için kemerin üstüne 75 cm kalınlığında iki engel yapılmıştır. Kemer iki katlı olup toplam 13 gözü vardır. Gözlerin açıklığı 5 m'dir. Gözlerden biri iki kat yüksekliğindedir. Bu gözden başka üstte 7, altta 5 göz yapılmıştır. Kemer taşları cepheden 5 cm kadar içeridedir ve hepsi yarım daireye yakın sivri kemerlerdir.

Kemerin ayaklarının kalınlığı 2,45 m olup her iki cephede 1. ve 2. ayaklarda 54 cm'lik bir çıkıntı, 3. ve 4. ayaklarda ise 72 cm çıkıntı yapılarak tabandaki kalınlık 3,53 m ve 4,77 m olmuştur. Çıkıntılar her iki cephedeki 3,70 m genişliğin 2,62 m'lik bölümünde yapılmıştır. Galerinin altında çıkıntı sıfır olur. Duvar kalınlığı da üstte 1,85 m'ye iner. Bu şekildeki konstrüksiyon ilk defa Sinan tarafından Kırkçeşme kemerlerinde uygulanmıştır. Bibi. R. Anhegger, "Eyyubî'nin Menakıb-ı Sul-

L


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin