Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə49/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   147

OTUZ BİR MART OLAYI

186

187

OTUZ BİR MART OLAYI

kalmayacağı ilan edildi. Gelen haberlere göre ise Binbaşı Muhtar Bey komutasındaki ilk Hareket Ordusu taburu Selanik'ten yola çıkmıştı.

Ayaklanmanın ilk üç günü boyunca boş durmayan Prens Sabahaddin Bey ise II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi için kişisel temaslarını sürdürmekteydi.

15 Nisan 1909'un en önemli ve korkunç olayı, Ali Kabulî Bey'in öldürülmesi oldu. Bir gün önce 300 kadar bahriye silahenda- 21, bazı gemi süvarilerinin görevden alın malarım, o gün de Bahriye Nazırı Emin Pa- şa'nın azlini istemişlerdi. Bahriye Nezareti önünde silah çatan bahriyelilerin bu ey lemine koşut olarak Asar-ı Tevfik süvarisi ve bahriye silahendaz kumandam Binba şı Ali Kabulî Bey'i de kendi askerleri, gü ya Yıldız Sarayı'nı topa tutacağı için tu- tukladılar. Birçok bahriye zabiti Yıldız Sa- rayı'na sığındı.

Ali Kabulî Bey, itilip kakılarak Yıldız Sa-rayı'nın önüne götürüldü ve pencereden bakan II. Abdülhamid'in gözleri önünde delik deşik edildikten sonra bir ağacın dalına asıldı. Bu korkunç olayın da etkisiyle Itithatçılar harekete geçtiler. Kentte sel gibi kan akmasının önlenmesi için istifa eden önceki kabinenin derhal göreve dönmesinin gerektiğini duyurdular. Selanik'teki genel merkezden ve başka yerlerden II. Abdülhamid'e, sadrazama ve meclise çok sayıda telgraf çekildi. Milletin ve ordunun istanbul'a yürümeye kararlı olduğu bildirildi. Şeriatçılığı teşvik edenlerin ve en başta da Derviş Vahdetî'nin kaçmamaları için önlemler alınması istendi.

16 Nisan günü Ikdam'da, "şehrimizde bulunan ulemâ-yı islamiyeden Kürt Hoca denmekle maruf" diye tanıtılan Said-i Kür- dî'nin bir yazısı yayımlandı. Said-i Kürdî bu yazısında ayaklanmacıları "asâkir-i muvah- hidin" olarak nitelendirmekte ve "memle keti bir vartadan kurtardıkları" için tebrik etmekteydi. Aynı gazetede koyu bir şeri at yanlılığı ile kadınların ancak zorunlu durumlarda ve sımsıkı örtünerek soka ğa çıkabilecekleri öğütlenmekteydi. İk dam 'a göre kentte güvenlik sağlandığın dan çarşıların açılması, talebelerin mek teplerine gitmeleri için bir sakınca kalma mıştı. Oysa halk, borsada hisse senetlerinin düşüşünü, İngiliz donanmasının Malta'dan İstanbul'a doğru hareketini, bazı subayla-

Hareket

Ordusu'nun



gönüllü

askerleri ve

Niyazi Bey

Taksim'deki

Topçu

Kışlası'nın



önünden

geçerken.



TETIVArşivi

rın öldürüldüğünü konuşmaktaydı. Herkes korku içinde ve kararsızdı. O gün Beyoğ-lu'nda bir lokantada toplanan 40 kadar mebus, Çatalca'ya yaklaşan Hareket Ordusu ile uzlaşmak için bir heyet gönderilmesini kararlaştırdı. Fakat gidenlerden bir hocanın üzerinde tabanca çıkınca heyet tutuklandı. Diğer yandan, İstanbul'daki Itti-had ve Terakki karşıtı Kürt, Arnavut, Hın-çak, Taşnaksutyun kulüp ve cemiyetleri ile Ahrar Fırkası ve İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti de Selanik'e ortak bir heyet gönderip Ittihad ve Terakki Cemiyeti genel merkezine gelişmeleri anlatma gereğini duydu. Cemiyet-i İlmiye ise kışlalara, donanmaya, askeri dairelere nasihat heyetleri göndererek olayı yatıştırmaya çalışıyordu. Bu cemiyetin yayımladığı bildiride ise 31 Mart Olayı'nın, önceki kabineden şikâyetlerin, basındaki çekişmelerin, özgürlüklerin kötüye kullanılmasının, halkın "lûb'i-yata ve lehviyata" (oyuna ve eğlenceye) düşkünlüğünün ve bundan dolayı şeriatın incitilmesinin bir sonucu olduğu savunuluyordu.

O gün cuma selamlığı olduğundan yeni kabine Kanun-ı Esasi'ye bağlılık yemini içti. Selamlık alayı da her zamankinden daha kalabalık gerçekleştirildi. Çoğunluğunu ayaklanmacıların oluşturduğu bu kalabalık sık sık II. Abdülhamid ve şeriat lehine sloganlar attı. O gece hükümet bir karar alarak Tophane Nazırı Hurşid Paşa ile Ders Vekili Halis Efendi'yi, Hareket Or-dusu'nu İstanbul'a gelmekten caydırmakla görevlendirdi.

17 Nisan Cumartesi günü İstanbul basınında 31 Mart Olayı'm eleştiren yazıların çokluğu dikkati çekmekteydi. Yine ağız birliği etmişçesine Hareket Ordusu'nun İstanbul'a gelmesindeki sakıncalar anlatılmaktaydı. Çatalca'ya gelmekte olan Hareket Ordusu taburları herkesi korkutmuştu. Dönüş yapan gazetelerin başında ise ikdam geliyordu. Vahdetî ise İttihatçıları "cumhuriyet kurmaya kalkışan 30 kişi" olarak tanımlıyordu. O gün Meclis-i Mebu-san'da geçici bütçe kabul edildi. Fakat Meclis-i Ayan azalan ortalıkta olmadığı için bu meclis olağanüstü toplantıya çağrıldı. Bugünün ilginç bir gelişmesi ise 600 topçu askerinin önlerinde bando olduğu halde komutansız ve subaysız Hadımköy' den İstanbul'a gelmeleri, Beyazıt'ta, Aya-

sofya'da gösteriler yapmaları oldu. Bu şeriat yanlısı birliği, bazı mebuslar meclis önünde övücü sözlerle kutladılar. Bunlar da ayaklanmacılara katıldı. Oysa bu son gelenler Hareket Ordusu kurmaylarınca kandırılıp gönderilen saf askerlerdi ve amaç da İstanbul'a girmek için haklı gerekçeler bulmaktı.

13 Nisan günü öldürülen Lazkiye Mebusu Emir Arslan Bey'in cenazesi de aynı gün büyük bir törenle vapura konularak Lübnan'a gönderildi. Bu tören sırasında ayaklanmacıların ve yandaşlarının hiçbir eylemde bulunmamaları dikkati çekti. Mecliste de İttihad ve Terakki yanlısı tavır ağırlık kazanmaya başladı. O gün benimsenen görüş, 31 Mart Olayı'nın, Meclis-i Mebusan'ın onuruna vurulmuş bir darbe olduğuydu. Hükümet ise, olayın tamamen yatıştığını, halkın endişe duymamasını, Çatalca'ya gelen askerlerin ise bir taburdan ibaret olduğunu içeren bir bildiri yayımladı. Hadımköy'e giderek Hareket Odusu'nun önde gelen subaylarıyla görüşen Draç Mebusu Esad Toptani Paşa ve yanındaki mebuslar, meclise döndüklerinde, bu ordunun İstanbul'a savaşla girmek amacında olmadığını, güvenliği sağlamayı, "kıyam-ı askeri"ye neden olanları cezalandırmayı istediğini bildirdiler.

Aynı gün, İttihad ve Terakki Cemiyeti, Ahrar Fırkası, Taşnaksutyun Cemiyeti, Rum Cemiyet-i Siyasisi, Fırka-i İbad, Arnavut Baskım Merkez Kulübü, Kürt Teavün Cemiyeti, Çerkez Teavün Cemiyeti, Bulgar Kulübü, Mülkiye Mezunin Kulübü, Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye ile diğer bazı dernekler "Heyet-i Müttefika" adı altında güç-birliği oluşturarak Meşrutiyet'! tehdit eden durum ve gelişmelere cephe aldıklarını ilan ettiler. İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti ile Cemiyet-i İlmiye bu ittifaka katılmadı. Ulema sınıfı ve medreseliler de bu iki kuruluşun yanında yer aldılar.

18 Nisan Pazar günü çıkan gazetelerde ilginç yazılar vardı Ali Kemal, İkdam'da, Ahrarcı bir bakışla 31 Mart Olayı'm büyütmemek gerektiğini ve tepkilerin gereksiz olduğunu yazmıştı. Vahdetî ise Volkan'da, gelecek orduya âdeta alkış tutmakta ve gelenlerin, "asâkir-i muvahhidin" (ayaklanmacılar) ile kucaklaşmalarını ümit ettiğini ileri sürüyordu. Oysa ayaklanmacılar, panik içinde kaçmak ve saklanmak yolları aramaktaydılar. Volkan'daki "umum askerler" imzalı bir yazıda ise Müslüman kadınların Kapalıçarşı'da, bedestenlerde, Beyoğ-lu'nda ve adı kötüye çıkmış semtlerde gezmemeleri "şer'i şerif" açısından rica ediliyordu. Mizan, Heyet-i Müttefika girişimini, Cemiyet-i İlmiye'nin kışlalarda yapacağı nasihatleri alkışlamakta, Said-i Kürdî de "ulu'1-emre itaatin asker için farz olduğundan" söz etmekteydi. Hareket Ordusu Komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa, Dedeağaç' tan çektiği telgrafta, ordunun Meşrutiyet'i güçlendirmek için geleceğini bir kez daha bildirdi.İstanbul'danisel. Ordu'nun birçok komutanı ve mebuslar Hadımköy'e gittiler. Görüşmelerden sonra mebuslar, Meclis-i Mebusan'da bazı açıklamalarda bulundular.

Genel kurulda sert ve ateşli konuşmalar yapıldı. Bununla birlikte Hareket Ordusu'nun Meşrutiyet'i korumak için geldiği kabul edildi. Hükümet ise gelecek ordu için Rami Kışlası'm tahsis ettiği gibi birlikler gönderilerek askeri törenle karşılanmasını da uygun gördü.

19 Nisan günü İstanbul gazeteleri büs bütün ağız değiştirerek orduya, Meşruti- yet'e övgülere ağırlık verdiler ve "İstan bul inkılabı"nm, "inkılab-ı sahih"in sonuç larını sayıp dökerken "sarıklıların vatan ha ini" olamayacaklarını da vurguladılar. Ge ce boyunca ilerlemesini sürdüren Hareket Ordusu, Yeşilköy'ü ve Bakırköy'ü işgal et ti. İşgal birliklerine komuta eden subay lar er giyimliydiler. İttihad ve Terakki'nin liderleri ise Hareket Ordusu'nu arkadan iz lemekteydiler. Aynı gün Meclis-i Mebu san'da alınan bir kararla halkı heyecana ve taşkınlık yapmaya yöneltecek mektup ve telgrafların gazetelerde yayımlanması ya saklandı ve böylece Meşrutiyet döneminin ilk sansür kararı alındı. Gündem gereği "Serseri Nizamnamesi" ile "irticaiyyun" ko nuları da tartışıldı. Ateşli mebuslar, 31 Mart Olayı'nın baş sorumlusunu Vahdetî ola rak ilan ettiler ve hakkında soruşturma açılmasını önerdiler. Mebusların evlerinin Zaptiye Nezareti görevlilerince aranması da kınandı. Yine o gün Hüseyin Hüsnü Paşa'nm resmi bildirisini içeren telgraf, İs tanbul'a ulaştı. Bunda "Bütün âlem-i insa niyetin telin ettiği" 31 Mart isyanının mak sadının, istibdata dönmek olduğu, bunu tertipleyenlerin de çıkarcı alçaklar oldukla rı, aralarında, yalandan "kisve-i ilmiyeye bürünenlerin" de yer aldığı bildiriliyor, Ha reket Ordusu'nun amacının bunları ceza landırmak olduğu vurgulanıyordu. Hüse yin Hüsnü Paşa, Harbiye Nezareti'ne çek tiği telgrafta da İstanbul'daki bütün asker lere şeyhülislamın huzurunda bir daha su baylarına karşı gelmemeleri için yemin et tirilmesini istemekteydi.

O gün ortalıkta dolaşan ve İttihatçıların II. Abdülhamid'i tahttan indireceklerine, kendi rızası ile çekilmezse Yıldız Sa-rayı'na saldırı düzenleneceğine ilişkin söylentiler halkı telaşlandırdı. Beşiktaş ve Or-taköylüler evlerini terk edip uzak semtlere gittiler. Akşam üzeri hükümetin istifası gündeme gelmekle birlikte bu öneri saraydan geri çevrildi.

20 Nisan Salı günü, Mahnıud Şevket Pa şa'nm Hareket Ordusu'nun komutanlığım fiilen üstlendiği haberi geldi. Gün boyun ca mebuslardan, nazırlardan bazılarının el çiliklere sığındıkları, bazılarının yurtdışı na kaçtıkları konuşuldu. II. Abdülhamid ise, Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa'nm ve kabinenin istifasını önlemeye çaba gös terdi. Mahmud Şevket Paşa, telgraf başın da sürekli ilişki halinde olabilmek için hü kümete öneride bulundu. Bunun üzerine Şûra-yı Devlet Reisi Raif Paşa ile Maarif Na zırı Abdurrahman Şeref(->) hükümet adına görevlendirildiler. Mahmud Şevket Paşa, İstanbul'daki ordu birliklerinin çoğunluğu nu ayaklanmaya katılmış kabul ettiğini ve bunların kentten çıkartılacaklarını, girdik leri günden itibaren sıkıyönetim ilan ede-

Hareket Ordusu askerleri istanbul sokaklarında.

TETTVArşivi

çeklerini, Meclis-i Mebusan'ın derhal başkanını seçip düzenli olarak çalışmasını istediklerini bildirdi. O gün İstanbul'da başta Mekteb-i Harbiye ve Mekteb-i Tıbbiye talebeleri olmak üzere yüzlerce genç Hareket Ordusu'na katıldı.

21 Nisan Çarşamba günü Rami ve Da- vutpaşa kışlalarındaki birlikler de aynı yo lu izledi. Hareket Ordusu'na katılanlar İs tanbul'daki heyecanı doruğa ulaştırdı. O gün Selanik'ten ayrılan Mahmud Şevket Paşa istanbul'a gelmekte iken durumu açıklığa kavuşmayan tek askeri kuruluş Tersane-i Âmire'ydi. Tersane Komutanlığı da bir beyanname yayımlayarak donanma nın ve tersane halkının istibdat yanlısı ol duğunu yalanladı. Bu yöndeki kaygıları gi dermek için de zırhlıların eğitim için istan bul'dan ayrılacağını duyurdu. Meclis-i Me- busan, gizli bir oturumda geçici olarak da ğılma kararı aldı. istifa eden meclis reisi Ahmed Rıza Bey, mebusların Yeşilköy'de toplanmalarına çaba gösterdi. Ebüzziya Tevfik'in(-0 başkanlığında Yeşilköy'de 100 kadar mebus bir araya gelmeyi başardılar. Bunlar Milli Meclis adı altında toplanma kararı aldılar.

22 Nisan'da Hareket Ordusu gönüllü katılışları ile çığ gibi büyümüştü. Şişli ve Beşiktaş'ta öncü kollar için uygun konak lar saptandı. İlk ileri kollar ise Maslak'a ve Baltalimam'na sevk edildi, izmir'den, Erzu rum'dan birliklerin de İstanbul'a doğru yo la çıktıkları haberleri gelmekteydi. Aynı gün Mahmud Şevket Paşa da Yeşilköy'e geldi. Enver Bey (Paşa), Resneli Niyazi Bey ve Cemal Bey de gönüllü taburları ile Ye şilköy'e ulaştılar.

Azınlık kulüpleri, Hareket Ordusu'na desteklerini ordugâha çiçekler, temsilciler göndererek belirttiler, istanbul'da ise II. Abdülhamid'le ilgili dedikodular arttı. Sarıklılar ve bazı gerici askerler, padişah a-leyhine yazan Hilal, İkdam, .Esre/gazetelerinin matbaalarına gidip ilgilileri tehdit ettiler. La Turquie gazetesi, Hareket Ordusu'nun 543 kişilik bir "irticaiyyun listesi" hazırladığını ve bu listede adları olanların yargılanacağını yazmaktaydı.

O gün Yeşilköy'de Yat Kulüp'te toplanan Meclis-i Umumi-i Milli'de, Said Paşa reis seçildi. Ahmed Rıza Bey de gelince Mustafa Efendi Meclis-i Mebusan reisliğinden istifa etti. Mahmud Şevket Paşa ile görüşen Ahmed Rıza Bey, genel kurula dönüşünde mebuslardan ılımlı davranmalarını istedi. Genel kurulun gizli toplantısı saat 16.00'ya değin sürdü. "Hadise-i müelli-me-i istibdaiye" (31 Mart Olayı) ile Meş-rutiyet'e darbe vurulduğu, baş gösteren istibdadın kökten kaldırılması için Hareket Ordusu'na destek verilmesi katan alındı.

23 Nisan 1909 Cuma günü, Mahmud Şevket Paşa ile saray arasında telgraflar teati edildi. 3. Ordu ve Hareket Ordusu' nün ortak karargâhı Kalfaköy'e taşındı. II. Abdülhamid o gün son kez cuma selam lığına çıktı. Alaya 6.000 dolayında nizami ye ve başıbozuk askerinin katılması herke sin dikkatini çekti ve padişah da bu kadar kalabalıktan tedirgin oldu.

Hareket Ordusu'nun öncüleri Maslak ve Kâğıthane'ye kadar geldiler. Öte yandan Yıldız Sarayı'nı koruyan 4.000 dolayındaki asker subaylarını sıkıştırarak kendilerine cephane dağıtılmasını, aksi halde saraya yönelik bir harekâtta ne sarayı ne de kendilerini savunabileceklerini bildirdiler. Sonunda cephane kapıları kırılarak bunlara mermi dağıtıldı.

24 Nisan günü istanbul'un işgali baş ladı. Dört koldan şehre giren öncüler he nüz Davutpaşa'da iken buradaki Ertuğrul Alayı askerleri ile aralarında ilk çatışma vu ku buldu. Geri çekilen Ertuğrul Alayı bö lükleri Beyazıt'ta teslim oldular. Fatih Zap tiye Dairesi ile Babıâli önünde de Hare ket Ordusu birliklerine karşı ciddi direniş ler gerçekleşti. Ancak üç saat süren top atışlarından sonra bu iki noktadaki dire niş kırılabildi. Topkapı Sarayı ile Meclis-i Mebusan önünde fazla bir direnişle karşı laşılmadı. Enver Bey'in (Paşa) kuşattığı Taşkışla en uzun süreli direnen nokta ol du. Ölü sayısı artınca Enver Bey kışlayı top ateşine tuttu. Taksim'deki Topçu Kışlası'm teslim almakla görevli Muhtar Bey, taburu nun başında ilerlerken avcı askerlerinin

OYA

188

189

OYA

l

kurşunlarına hedef olup şehit düştü (vurulduğu yer, günümüzde Şehit Muhtar Bey Caddesi'dir). Bu kışla da ancak topla tahrip edildikten sonra teslim alınabildi. Hareket Ordusu'nun öncü taburlarına komuta eden diğer subaylar Binbaşı Fethi Bey (Okyar) ile Ali Hikmet Bey'di (Ayerdem). Hafız Hakkı Bey (Paşa), İsmet Bey (İnönü), Kâzım Bey de (Karabekir) birlik ko-mutanlarındandı. Resneli Niyazi Bey'in çetesi ayrı bir kol oluşturuyordu. 25 tabur ile 10 süvari bölüğünden ve 9 top bataryasından oluşan Hareket Ordusu'nun kurmay heyetinde Mustafa Kemal Bey de (Atatürk) vardı.



Yıldız Sarayı'nın teslim alınışında 2. Fırka bir süre savunmada bulundu. Ancak, kuşatma birliklerinin komutam Şevket Turgut Paşa'nm, hükümetin ve II. Abdülha-mid'in çabaları sonucu muhafız birlikleri, bölük bölük Ihlamur Kasrı'na giderek teslim oldular. Balmumcu'daki 2 tabur asker ise korkudan dağılıp firar etti. İki gün süren Yıldız Sarayı kuşatması sonunda içeride asker kalmadığı anlaşılınca harem dairesi hariç saray işgal edildi ve personel tutuklandı.

İstanbul'da bir dizi önlemler alınırken Mekteb-i Harbiye öğrencileri elçiliklerin korunmasıyla görevlendirildi. Rumeli jandarmaları da Beyoğlu'nda devriye görevini üstlendiler. Bunların çoğu, nefer giyimli subaylardı. İşgal erken başladığından öğleye doğru dükkânlar açıldı. Herkes bayraklar asarak işgali onayladığını gösterdi. İstanbul polis müfettiş-i umumisi atanan Miralay Galib Bey bir bildiri ile mürtecilerin toplandığını ve tutuklandığım, herkesin sağduyulu ve sükûnetle davranmasını duyurdu.

25 Nisan 1909 Pazar günü İstanbul'da gazeteler çıkmadı. Postaneler de kısıtlı çalıştı. Mahmud Şevket Paşa yayımladığı bildiri ile İttihad ve Terakki ile Hareket Ordusu arasında işbirliği olduğu iddiasını yalanladı. O geceyi sarayda geçiren Sadrazam Tevfik Paşa ve nazırlara, konaklarına dönmeleri için izin verildi. Hareket Ordusu'nun ilan ettiği sıkıyönetim, Meclis-i Me-busan'da yetki dışına çıkmak olarak değer-

31 Mart


Ayaklanması

sırasında

Meclis-i

Milli'nin

toplandığı

Yeşilköy'deki

kulüp binası.

TETTV Arşivi

lendirildi ve hükümetin de girişimi ile bu oldubittiye yasal bir dayanak buldu.

26 Nisan Pazartesi günü yayımlanan ga zeteler önceki iki günün gelişmelerini ver mekteydi. Mahmud Şevket Paşa'nın yayım lanan bildirisinde ise hainlerin ve canilerin cezalandırılacağı, asker arasındaki ikiliğin ortadan kaldırılacağı açıklanıyordu. İlk harp divanı da o gün Ferik Hurşid Paşa'nın başkanlığında kuruldu ve hemen yargıla malara başladı. Tutuklananlar arasında Prens Sabahaddin, Ser-tüfenkçi Tahir Paşa, Tüfenkçi Küçük Tahir Paşa ile 2. Fırka'nm subayları da vardı. Kaçmadan önce birçok yere başvuran ve Şehzade Vahideddin ile de görüşen Derviş Vahdeti ise Gebze'ye, oradan da İzmir'e kaçtı (bir süre sonra ya kalanmış, yargılanıp idam edilmiştir). Mu haliflerden Ahmed Cevad, Ali Kemal, Rı za Nur, İsmail Kemal, Prens Aziz Paşa, Mevlanzade Rıfat, Ahmed Celaleddin Paşa, Ergiri Mebusu Müfid, Kâmil Paşa'nın oğlu Said Paşa ise yurtdışına kaçmışlardı. Prens Sabahaddin aynı gün, kendisinden özür di lenerek serbest bırakıldı.

İstanbul'daki İngiltere ve Almanya elçilikleri, Hareket Odusu'nun işgalinden ve sıkıyönetim ilanından duydukları kaygıyı hükümete bildirdiler. Fakat bu girişimler gelişmeleri etkilemedi.

İzmit'ten 4.000 kişilik bir gönüllü birliği de İstanbul'a geldi. Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa, II. Abdülhamid'in kendisini saraya çağırması üzerine istifasını verdi ise de İttihad ve Terakki liderlerinin ricası üzerine bir süre daha görevde kalmayı kabul etti.

27 Nisan 1909 Salı günü toplanan Mil li Meclis, tartışmalardan sonra ilkin bir fet va hazırlattıktan sonra II. Abdülhamid'in hal' edilmesini ve veliaht Reşad Efendi'nin V. Mehmed(->) adı ile tahta çıkarılmasını kabul etti. Bir heyet yeni padişahı Harbi ye Nezareti'ndeki cülus törenine götür mekle görevlendirilirken bir heyet de du rumu Abdülhamid'e bildirmek için Yıldız Sarayı'na gönderildi. V. Mehmed Harbiye' de "şeriatı, Kanun-ı Esasi'yi, Meşrutiyet usulünü, milletin haklarını koruyacağına" ilişkin yemin ettikten sonra tahta oturdu.

Buradan Topkapı Sarayı'na gidip hırka-i saadet ziyaretinde bulundu ve Dolmabah-çe Sarayı'na gitti. Hal' edildiği bildirilen II. Abdülhamid de Selanik'e gönderildi.

31 Mart Olayı, Osmanlı dönemi ayaklanmalarının çoğunda görüldüğü gibi bir taht değişikliği ile son bulmuş kabul edilir. İzleyen günlerde Binbaşı Muhtar Bey'in cenaze töreni, Yıldız Sarayı'nın yağmalanması, mitingler, tutuklamalar ve yargılamalar gibi olaylar devam etmiştir. Yine, 31 Mart'ın yansımaları olarak ülkenin birçok yerinde, örneğin Erzincan ve Erzurum'da, Adana'da, Selanik ve Manastır'da da olaylar yaşandı.



Bibi. Osman Nuri-Ahmed Refik (Altınay), Ab-dülhamid-i Semi ve Devr-i Saltanatı, III, ist, 1327; Tahsin Paşa, Abdülhamid, ve Yıldız Hatıraları, ist, 1931; Cemaleddin Efendi, Hatı-rat-ı Siyasiye, İst., 1336; Said Paşa, Said Paşa'nın Hatıratı, II, İst., 1328, s. 451 vd; Ahmed Refik, 11 Nisan inkılâbı, İst., 1325; F. R. Unat, ikinci Meşrutiyet'in ilâm ve Otuzbir Mart Hadisesi; II. Abdülhamid'in Son Mabeyin Başkâtibi Ali Cevat Bey'in Fezlekesi, Ankara, 1991, s. 31 vd; E. Güresin, 31 Mart İsyanı, ist, 1969; Ahmed Rıza, Meclis-i Mebusan ve Ayan Reisi Ahmed Rıza Bey'in Anılan, ist, 1988, s. 36 vd; M. Baydar, 31 Mart Vak'ası, İst., 1955; İ. H. Danişmend, 31 Mart Vak'ası, İst., 1961; H. Er-türk, iki Devrin Perde Arkası, İst, 1957; Yunus Nadi, ihtilal ve Inkılâb-ı Osmanî, İst, 1325; M. Turan, Taşkışla'da 31 Mart Faciası, İst, 1965; A. F. Türkgeldi, Görüp işittiklerim, Ankara, 1951; S. Aksin, 31 Mart Olayı, Ankara, 1970. NECDET SAKAOĞLU

OYA


İğne, tığ veya mekikle yapılan ve kenar süsü olarak kullanılan el sanatı ürünü.

İstanbul'un özelliği olan el sanatları ü-rünlerinden biri de oyalarıdır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Rumeli ile Anadolu arasındaki karşılıklı geçişlerle gelişen ve özgün biçimler sergileyen İstanbul oyaları özellikle üç boyutlu örneklerle tekstil sanatları içinde ayrıcalıklı bir yer tutmaktadır.

İğne, tığ, mekik, firkete vb araçlarla, ipek metal, metal bükümlü ipek (sim), pamuklu ipliklerle uygulanan düğümlü bir

I

Dal olarak hazırlanmış oyalar. TİEM, Envanter no. 1449 Örcün Barışta arşivi



ince örgü türü olarak tanımlanan oyaların kordon, pul, boncuk, koza, çikolata kâğıdı vb gibi süsleyici gereçlerle yapılan çeşitlemeleri vardır. Bazı örneklerde kadın saçı, at kılı ile sertleştirilen oyaların metal tel kullanılarak uygulanan türü de bulunmaktadır.

Osmanlı döneminden günümüze ulaşan en erken tarihli oya örnekleri 18. yy'a inmektedir. Bununla birlikte 16. yy'dan kalan Hürrem Sultan'a ait bir baş süsü, daha erken dönemlerde çiçeklerle oluşturulmuş takıların varlığına ve beğeni kazandığına işaret etmektedir. Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan, 439 envanter no'lu, ince altın tellerle hasır ve balıksırtı teknikleriyle örülmüş, yer yer küçük has incilerle bezenmiş, iki gonca ve küçük çiçek ile yapraklarla oluşturulmuş bu dal, İstanbul kadınının çiçek sevgisinin ilginç bir göstergesidir. 17. yy'da çarşı fiyatlarını belirleyen 1640 tarihli Ehl-iHirefDefteri'nde, çevresi metal türü ipliklerle oyalanmış bazı örtülere yer verilmektedir.

18. yy'da Lady Montagu Türk evlerinde gördüğü sırma oyalı kadife oda takımlarından ve kadınların saçlarını çiçekten yapılmış çelenklerle (oyalarla) süslediklerinden söz etmektedir. Nitekim Levnî'nin "Feraceli Kadın", "Müzisyenler ve Rakkase", "İplik Eğiren Kadın" isimli minyatürlerinde (İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi, Envanter no. 2164) "U" biçimi yakası ve kolları, kemere kadar iki ön bedeninin kenarları oyalarla bezenmiş üçetekler ya da ceketler giymiş, başları değişik katlanmış oyalı yemenilerle bezenmiş, yer yer saçlarından çiçekler sarkan figürler Monta-gu'nun anlattıklarını doğrulamaktadır. Benzer durum Enderunlu Fazıl'ın İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki T. 5502 envanter no'lu Hubanname-Zenanname adlı eserindeki bazı tasvirler için söz konusudur. Burada başlarındaki hotozlar değişik oya dallarıyla bezenmiş kadın figürleri vardır.

İstanbul'da, Sevgi Gönül Koleksiyo-nu'ndaki "Paça Günü" konulu, bilinmeyen yabancı bir ressamın yaptığı yağlıboya tabloda görülen, benzerleri bugün Usküp, Kostivar vb Yugoslavya'nın bazı yörelerindeki Türk evlerinde hâlâ yapılan, beyaz oyalı sedir örtüsü ile duvarda asılı, çevresi metal sarı iplikle oyalanmış, Anadolu'da bugün bazı yörelerde hâlâ kullanılan al duvak, 18. yy'da İstanbul'da oyalar açısından beliren Rumeli-Anadolu sentezini belgelemektedir.

Günümüze ulaşan parçalar arasında İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki 2/ 5125 envanter no'lu, bir tür metal iplikle örülmüş mühür kesesinin ağzındaki kordonun iki ucunu bezeyen çiçekler, erken tarihli, sonradan saray dışında da yinelenecek modelleriyle ilgi çeker. Yüzyılın sonlarına ait bir başka kese, Türk ajuru ile birbirine birleştirilmiş bantlar üzerine iliştirilmiş sarmaşık gülü ve çiçek demetleriyle bezenmiştir. İstanbul Sadberk Hanım Müzesi'ndeki İ. 1179-11994 envanter no'lu bu örnek pastel renkli yaklaşımıyla ve ince işçiliğiyle fark edilmektedir. Diğer taraftan

İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki bazı küçük şehzade giysilerinin yaka, ön beden, kol ve etek çevresini bezeyen, metal iplik türleriyle yapılmış çiçek motiflerinden oluşan bazı bordürler tenteneden oyaya geçişi gösteren tek renkli (monokrom) uygulamalara güzel örnekler oluşturur.

19. yy'dan gelen oya örnekleri oldukça fazladır. Özellikle çevrelerin etrafı; giysilerin yaka, kol vb bordürleri oyalarla çevrilidir.

Oyaların kullanıldığı bir alan da iç giyimdir. Göynek, don vb iç giyim parçaları da oyalarla bezenmiştir.

Giyimin yanısıra kuşamda da oyalarla yapılmış süslemeler bulunmaktadır. Giysilerin çeşitli ünitelerini bezemek için hazırlanmış takı niteliğindeki dal oyaların bazen bir taç gibi tasarlandığı gözlenmektedir.

Erkek kuşamında mühür keseleri çeşitlemelerle süregelmektedir. İstanbul Belediye Müzesi'nde bulunan lacivert ipeğin yanısıra metal bükümlü ipek iplikle yapılmış kesenin ağzını büzmek için geçirilmiş kordonun iki ucundan sarkan çiçekler 18. yy'daki beğeninin 19. yy'da da geçerli olduğunu ortaya koymaktadır.

Giyim kuşam dışında bohçaların da oyalarla süslendiği görülmektedir. Çevresi muska biçiminde üçgenlerle oyalanmış bir örnek Sadberk Hanım Müzesi'nde (Envanter no. İ. 925-1769) sergilenmektedir.

Daha çok örneği bulunan 20. yy'ın ilk çeyreğine ait oyalara ait ilginç bir görsel, II. Abdülhamid'in torunu Âdile Sultan'ın gelinlik fotoğrafıdır. Topkapı Sarayı Müzesi 17/588 envanter no'lu bu görselde sultanın gelinliğinin "V" yakasının ortasından sarkan bir dal oya vardır. Bu fotoğraf İstanbul' da değişen kadın modasının yanısıra dal oyaların mücevher kadar değerli olduğunu belgelemesi açısından da önemlidir.

Bu dönemde tek renkli krepten yapılmış çevresi oyalarla süslenmiş başörtüleri (çevre) zenginlik arz etmektedir. 19. yy'da gelişen natüralist eğilimli motiflerin yanısıra antinatüralist yaklaşımlı stilize edilmiş motiflerle oluşturulmuş bordürlerle bezenmiş parçalarda, polikrom bir sistemle yapılmış renklendirmeler görülür. Natüralist

İstanbul'da

oda duvarlarım

süsleyen


panolarda da

oya


kullanılırdı.

TlEM, Envanter

no. 37437

Örcün Barışta

arşivi

Tek renkli krepten yapılmış çevresi oyalarla

süslü başörtülerinden bir ayrıntı.

TSM, Envanter no. 31/1248 / Örcün Barışta arşivi

örneklerde renk uyumu; biçimle gerçeğe yaklaşılan antinatüralist örneklerde ise pastel renk tonları ve yumuşak geçişler dikkati çeker.

Dal olarak hazırlanmış oyalar değişen giysi modası doğrultusunda aksesuvar niteliğindedir. Bu konuda güzel bir örnek Türk ve islam Eserleri Müzesi'ndeki 1449 envanter no'lu yaka bağıdır. Beyaz ince yollu ipek dokumadan atılmış bir fiyongun iki ucunu bezeyen dal oyalarla değişik bir aranjman uygulanmış bu örnekte, gül, hercai, kala, yıldızçiçeği, nergis, yapraklar ve aşkmerdiveni olarak isimlendirilen çiçek dallarından yapılmış buketler kullanılmıştır. Karşılıklı oturtulan iğne oyası ile çalışılmış bu buketler, altta çevresi mor ipek iplikle sıkiğne yapılmış bir şeritle çerçevelenmiştir. Bu şerit bir çelenk gibi açılan üzeri pembe, mor ve yeşille renklendirilmiş küçük çiçeklerle donatılmış, morla oyalanmış, altı köprü ile zenginleştirilmiştir. Po-likrom bir sistemle çalışılmış buketlerde tek renkli yıldızçiçekleri ve nergislerde antinatüralist, tonlamalı pembe, mor, eflatun ve sarıyla renklendirilmiş hercailerde natüralist yaklaşımlarla karışık bir üslup kullanılmıştır.

İstanbul'da, 19. yy'ın sonlarında başlayan modayla, başa takılan oyaların, yerini giderek oyalarla bezenmiş kep türü şapkalara bıraktığı fark edilmektedir.

iç giyim türlerinden göyneklerin oya-



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin