Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə61/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   147

PAZAR KAYIKLARI

234

235

PAZAR TEKKESİ

halkı korku içindeydi. Ulema, sarayda yapılan bir toplantıda, şehirde silahlı dolaşmanın örfe ve şeriata aykırı olduğu gerekçesiyle Patrona Halil'in uyarılmasını kararlaştırdılar. Diğer yandan yeniçeriler de zorbaların kendilerine yönelik baskılarından yılarak ittifakı bozdular. Patrona Halil, 13 Ekim'de üç bayraklık bir koruma gücü dışında adamlarını silahtan arındırdı ve dağıttı. Ancak, atama işlerine daha çok karışmaya kalkıştı. Buğdan prensliğine soylu olmayan kasap Yanaki'nin atanması için dayattı. Sadrazamlık için önerdiği Boşnak Rüstem Paşa, Karaman valiliği ve Revan serdarlığı ile istanbul'dan uzaklaştırıldı. Patrona Halil, kendisi için kaptan-ı deryalığı, Muslu Beşe için de yeniçeri ağalığını düşünmekteydi.

Ekim 1730 sonlarında Patrona grubu ile ocak ağaları arasındaki sürtüşme ve kavgalar giderek arttı. 5 Kasım'da bir serden-geçtinin bir yeniçeriyi öldürmesi, yeni bir ayaklanma olasılığı doğurdu. Kamuoyu da artık tamamen zorbaların aleyhine dönmüştü. Bunları ortadan kaldırma konusunda I. Mahmud'a cesaret veren Canım Hoca Mehmed Paşa 21 Kasım 1730'da kaptan-ı derya atandı ve gizli olarak zorbaları ortadan kaldırmakla görevlendirildi. Mehmed Paşa'nın planı gereği, ilkin Patrona Halil ve adamları güven verici bir yaklaşımla Iran ve Rusya seferlerine ilişkin toplantıya davet edildiler. Saatlerce süren toplantıda Patrona'nın önerdiği ikinci gizli toplantı kabul edildi. İki gün sonra 25 Kasım'da saraya çağrıldılar. Patrona Halil, Muslu Beşe, Yeniçeri Ağası Kel Mehmed, Sekbanbaşı Urlu Murtaza ile Zülali Hasan Efendi ve istanbul Kadısı İbrahim Efendi, Bâbüsselam'a geldiklerinde toplantının gizliliği ve önemi gerekçesiyle korumasız içeriye alındılar. Padişahın huzuruna çıkacakları neden gösterilerek Bâbüssa-ade'de silahtan arındırıldılar. Sünnet Oda-sı'nda başlayan görüşmelerin sonunda Patrona Halil'e Rumeli beylerbeyliği, Muslu'ya da Anadolu beylerbeyliği tevcih edildi. Zülali Hasan Efendi ile İbrahim Efendi'ye de vezirlik verilerek ilmiye sınıfından çıkarıldılar. Patrona, sadrazamın kendisine kürk giydirmesini doğru bulmayarak padişah huzurunda hilat giymesi gerektiğini ileri sürdü. Bu konu tartışılırken Revan Odası'nda fırsat kollayan Pehlivan Halil Ağa yönetimindeki suikastçılar ansızın içeriye dalıp zorbaları kılıç darbeleri ile parçaladılar. Sünnet Odası kan ve cesetle doldu. Aynı dakikalarda Bâbüsse-lam'da bekletilen korumalar da birer-iki-şer, mansıp tevcih edileceği bahanesiyle içeriye alınıp idam edildiler. Olay dışarıda duyulunca zorba kalabalıkları bir anda paniğe kapılıp dağıldılar ve izlerini kaybettirme çabasına düştüler. Sarayda öldürülenlerin cesetleri de arabalarla meydanlara götürülüp asıldı.

Bibi. Abdi, Abdi Tarihi, (yay. F. R. Unat), Ankara, 1943; Destarî Salih Efendi, Destan Salih Tarihi, (yay. B. S. Saykal), Ankara, 1962; Küçükçelebizade ismail Asım, Tarih, ist., 1282; Tarih-i Raşid, II-IV; Feraizizade Mehmed Said, Gülşen-i Maarif, II, ist., 1252, s. 1248 vd;

Ahmed Refik, Lale Devri, ist., 1932; B. S. Bay-kal "Patrona Halil Ayaklanması ile İlgili Kaynaklar Hakkında", IV. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1952; J. Earl of Sandwich Montague, A voyage performed by the late Earle of Sand-wich round the Mediterranean in the years 1738-1739, Londra, 1799, s. 233 vd; M. Ak-tepe, Patrona isyanı, İst., 1958.

NECDET SAKAOĞLU

PAZAR KAYIKLARI

Osmanlı döneminde Boğaziçi'nde ve Haliç'te yolcu ve eşya taşıyan dolmuş kayıkları.



Pazar kayıkları bu iş için daha önceleri kullanılan peremelerin yerini almışlardır. 50-60 yolcu taşıyabilecek kapasitede olan pazar kayıklarında yolcuların dışında sepet, küfe, hunç, sandık, küp, harar gibi eşya da taşınırdı. Yükler konulduktan sonra baş tarafa erkekler, arka tarafa kadınlar otururdu. Yolcuların oturdukları yerin yakınında su içmek için küp ve maşrapa bulundurmak da âdetti.

Pazar kayıkları, 13 m uzunluğunda, 2,5 m genişliğinde koca gövdeli olup, "baş", "şaşırtma" denilen oldukça uzun, geniş ve ağır küreklerle çekilirlerdi. Üç veya dört çifteli olan pazar kayıkları, hamlacılar tarafından ayakta çekilen küreklerle idare edilir, dümenin yekesini kayığın reisi kullanırdı. Çoğu Şebinkarahisarlı olan pazar kayığı hamlacıları, Sirkeci civarındaki Bah-çekapı İskelesi'nde otururlardı. Çeşitli sebeplerle uzun süreli olarak işine ara vermesi gereken hamlacılar, yerlerini parayla birine devrederlerdi. "Kürek devri" denilen bu işlem günümüzdeki hava paralarına benzemekteydi.

Pazar kayıkları, Rumeli yakasında Sarıyer, Büyükdere, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Amavutköy'e; Anadolu yakasında da Beykoz, Kanlıca, Anadoluhisarı, Kandilli semtlerine sefer yaparlardı. En kazançlı iskeleler ise Sarıyer, Beykoz, Yeniköy ve Kanlıca'ydı. Pazar kayıklarının köprüde hususi iskeleleri, kendi köylerinde ise kayıkhaneleri olurdu.

Pazar kayıkları, gelirleri hayır işlerine harcanmak üzere vakfedilerek de çalıştı-

Boğaziçi'nde bir pazar kayığı. Boğaziçi, Şirket-i Hayriye, ist., 1914

rılabilirdi. Hayır yapmak isteyen kişiler, bazı Boğaz köylerine bu kayıkları tahsis ederlerdi. Kayıklardan elde edilen gelir, köyün çeşitli ihtiyaçlarının yanında camilerin tamiri, fakirlere yardım, okul masrafları için kullanılırdı. Kavak İskelesi'nde Ab-dülmecid'in, Yeniköy'de Çavuşzade Mustafa Efendi'nin, Beykoz'da Cezayirli Ahmed Paşa'nın, Bebek'te Şeyhülislam Çe-lebizade İsmail Asım Efendi'nin, Kanlı-ca'da İskender Paşa'nın vakfettikleri pazar kayıkları bu amaçla çalışırdı.

Pazar kayıkları, birkaç seneliğine Evkaf Nezareti'nce ihaleye çıkarılır, belirlenen sürelerde kiralayanlarca çalıştırılırdı. Evkaf Nezareti'nin muhtelif iskeleler için yaptırdığı pazar kayıkları çoğalınca 1837' de bunların idaresi Kayıkçılar Kitabeti'ne bağlanmış ve on yerde de kayıkçılar ket-hüdalığı kurulmuştu.

Pazar kayıkları saray için de yapılırdı. İlkbaharda Boğaziçi'ndeki ya da Haliç'teki sahilsaraylara göçlerde çeşitli eşyalar, adar, saray muzıkası bu kayıklarla taşınırdı. Ayrıca, Boğaziçi'nde yapılan mehtap âlemlerinde pazar kayıkları mum ve fenerlerle donanmış olarak sazendeleri ve hanendeleri taşır, "saz kayığı" olurdu. Mehtap safasına katılan diğer kayıklar, merkez olarak kabul edilen pazar kayığının etrafında yer alırdı.

Pazar kayıkları Şirket-i Hayriye'nin(->) kurulmasından sonra daha ucuza yük ve yolcu taşıyordu, 1910'lara kadar rekabetlerini sürdürmüşlerdir.

Günümüzde pazar kayıklarının işlevini yakın iskeleler arasında işleyen dolmuş motorları üstlenmiştir.



Bibi. Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyunca, 106; Va-da, Boğaziçi, 44-48; C. Orhonlu, "istanbul'da Kayıkçılık ve Kayık işletmeciliği", TD, S. 21 (1966), s. 109-134; P. Lecomte, Türkiye'de Sanatlar ve Zanaatlar, Isı., ty, s. 209; S. Ayver-di, Boğaziçi'nde Tarih, ist., 1976, s. 46; A. Ş. Hisar, Boğaziçi Mehtaptan, ist., 1978, s. 68; S. Birsel, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Ankara, 1981, s. 66-67; Musahibzade, istanbul Yaşayışı, 216-217; H. Mıntzuri, İstanbul Anılan, 1897-1940, İst., 1993, s. 27.

UĞUR GÖKTAŞ



PAZAR TEKKESİ

Fatih îlçesi'nde, Topkapı'da, Arpa Emini Mahallesi'nde, Pazar Tekkesi Sokağı'nda, Kürkçübaşı Camii(->) ile Shell benzin istasyonunun yanında yer almaktadır.

İstanbul'da Halvetîliğin Sinanî koluna bağlı üç tekkeden biri olan bu tesis 16. yy'ın ortalarında, 960/1552-53 civarında Kâtip Mehmed Efendi (ö. 1596) tarafından, Sinanîliğin kurucusu Şeyh İbrahim Ümmî Sinan'ın (ö. 1568) damadı ve halifesi olan .Harirî (İpekçi) Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1640) için inşa ettirilmiştir.

Cümle kapısı üzerinde yer alan kitabede tekkenin tahribe uğradığı ve Şeyh Hacı Mehmed Salih Efendi (ö. 1869) tarafından ihya edildiği ifade edilmiştir. Kitabenin altına tarih yazılmamış ancak son mısralar-da ebcedle 1274/1857-58 tarihi düşürülmüştür. Kitabeyi taçlandıran Abdülaziz tuğrasının altında ise 1282/1865-66 tarihi yer almaktadır.

Tekkenin ihya tarihi olarak 1274 kabul edilmelidir. Zira bu kitabenin eşi olan, aslında tevhidhane girişi üzerinde yer aldığı anlaşılan, günümüzde ise hazirede duran kitabede de söz konusu tarih, rakamla yazılı olarak tespit edilmektedir. Halen tevhidhane kapısı üzerinde bulunan kitabe de tekkenin II. Abdülhamid tarafından 1314/1896-97'de yenilendiğini belgeler. Tekke I. Dünya Savaşı sırasında askerler tarafından işgal edilmiş, bu arada tekkenin kütüphanesi harap olmuştur.

Cumhuriyet döneminde tekkenin son şeyhi olan Mustafa Galib Efendi'nin (ö. 1925) ailesi, harem dairesi olan ahşap konakta 1950'lerin sonlarına kadar ikamet etmiş, bu tarihten sonra harem ve selamlık bölümlerinin yerine Şeyh M. Galib Efendi'nin torunu Galib Jabban tarafından Shell benzin istasyonu inşa edilmiş, bu arada, kitlesi ve cepheleri ile aynen korunan tevhidhane işyeri olarak kullanılmaya başlamış, devamlı onarım gören ve bakımı yapılan türbe ise ziyarete açık tutulmuştur.

Ayin gününden dolayı "Pazar Tekkesi" olarak şöhret yapan bu tesis kaynaklarda "Ümmî Sinan, Harirî Mehmed Efendi, Fe-. raz Mehmed Efendi" gibi adlarla da zikredilmiştir. Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/ 1885-86 tarihli istatistik cetvelinde burada 7 erkek ile 3 kadının yaşadığı, Maliye Nezareti'nin R. 1325/1910 tarihli Taamiye ve Tahsisat Defteri 'nde yılda 1.728 kuruş tahsisatı, günde de 2 okka et istihkakı olduğu belirtilmektedir.

Tekkenin ilk postnişini Harirî Şeyh Mehmed Efendi "Kazzaz" ve "Feraz" lakap-larıyla da anılmakta, Horasan kökenli ve asıl adının Mîr Ali Alemdar olduğu rivayet edilmektedir/Döneminin ileri gelen su-filerinden olan Harirî Mehmed Efendi, İbrahim Ümmî Sinan'ın kızı Abide Banû Hatun ile evlenmiş, çok uzun (130-140 yıl) yaşamış ve yaklaşık 90 yıl bu tekkenin şeyhliğinde bulunmuştur. Kendisinden sonra posta geçen Şeyh Cedd Hasan Efendi (ö. 1677), Pazar Tekkesi'nin yakınındaki Ümmî Sinan Tekkesi'nin 2. postnişini, İbrahim Ümmî Sinan'ın diğer bir damadı



Pazar Tekkesi

Cengiz Kahraman, 1994

ve halifesi olan Halepli Arap Şerif Mehmed Efendi'nin (ö. 1614) oğludur. Dolayısıyla Sinanîliğin piri olan şahsın torunu (kızının oğlu) olmakta ve bu yüzden "Üm-mîsinanzade" olarak tanınmaktadır. Babasından sonra Ümmî Sinan Tekkesi'nin postuna geçen Cedd Hasan Efendi, Harirî Mehmed Efendi'nin vefatı (1640) üzerine Pazar Tekkesi'nin meşihatını da üstlenmiş, hayatının sonuna kadar bu iki görevi bir arada yürütmüştür. Oğlu Şeyh Hüseyin Hüsameddin Efendi (ö. 1734), torunu Şeyh Mustafa Efendi (ö. 1766) ve torununun oğlu Şeyh Hasan Efendi de (ö. 1795) kendisi gibi Pazar Tekkesi ile Ümmî Sinan Tekkesi'nin meşihatlarını aynı zamanda üstlenmişler, cuma günleri Ümmî Sinan Tekke-si'nde icra edilen ayinlere de başkanlık etmişlerdir.

Ümmîsinanzadelerin son temsilcisi olan Şeyh Hasan Efendi'nin vefatından (1795) sonra Pazar Tekkesi'nin bir müddet sahipsiz kaldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Zâkir Şükrî Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ 'sındaki

Pazar


Tekkesi'nin giriş

kapısından bir görünümü.



Cengiz Kahraman, 1994

şeyhler listesinde Şeyh Hasan Efendi'nin halefi olarak görünen, tekkenin 2. banisi Şeyh M. Salih Efendi, Şeyh Hasan Efendi'nin vefatından 8 yıl kadar sonra 1218/ 1803-04'te doğmuştur. Bu arada 1274/1865-66 tarihli ihya kitabesinde değinilen tahribat da, büyük bir ihtimalle tekkenin faali-yetindeki kesintiyle bağlantılıdır. Şeyh M. Salih Efendi, Zâkir Şükri Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ'smda. Bursalı (Bursevî), Si-cill-i Osmanî'de Şumnulu, İbnülemin M. K. İnal'ın Son Asır Türk Şairleri'nde ise Selanikli olarak gösterilmiştir. Halvetîliğin Şabanî koluna intisap ettiği, cezbeli ve celalli bir zat olduğu nakledilmektedir. Hazirede duran onarım kitabesinin ortasında da, tuğra şeklinde istiflenmiş olarak Şabanî kolunun piri Şeyh Şaban Velî'nin (ö. 1568) adı dikkati çeker. Mamafih ikinci ihyasından sonra da Pazar Tekkesi İstanbul tekkelerine ilişkin listelerde Sinanî koluna bağlı olarak gösterilmiştir. Şeyh M. Salih Efendi'den sonra tekkenin postuna oğlu Şeyh Ahmed Zarifi Efendi (ö. 1913) ile



PAZAROLA HASAN BEY

236

237

PENDİK İLÇESİ

Yüzyıl başından bir kartpostalda Pendik'in görünümü.

A. Eken, Kartpostallarda istanbul, ist., 1992

torunu Şeyh M. Galib Efendi (ö. 1925) geçmiştir.

Tekkenin, Pazar Tekkesi Sokağı'na açılan cümle kapısı kesme küfeki taşı ile örülmüş, yanlardan pilastrlar ile kuşatılan açıklık sepet kulpu biçiminde, kilit taşı çıkıntılı bir kemerle taçlandırılmıştır. Kemerin üzerindeki manzum ihya kitabesi ta'lik hatlıdır.

Cümle kapısı gibi bunun sağında, sokak üzerinde yer alan türbenin de 12747 1865-66'da son şeklini aldığı, ampir üslu-buna(-*) bağlanan mimari özelliklerinden belli olmaktadır. Dikdörtgen bir alanı kaplayan türbe kagir duvarlı ve beşik çatılıdır. Sokak üzerindeki güney cephesi kesme küfeki taşı ile örülmüş bulunan türbenin, sıvalı olan diğer duvarları muhtemelen moloz taş ve tuğla ile inşa edilmiştir. Yapının dört cephesinde de, yuvarlak kemerli üçer adet pencere, ayrıca batı cephesinde, aynı türde bir kemere sahip giriş bulunur. Söz konusu cephenin sol kesiminde, küçük bir mermer levha üzerinde, ta'lik hatla "Kutbü'l-arifîn Harirî Mehmed Efendi hazretlerinin türbe-i şerifleridir" yazısı okunmaktadır. Türbede tekkenin banisi Kâtip Mehmed Efendi'ye, Harirî Mehmed Efendi ile kendisinden sonra posta geçen şeyhlere ve bunların eşleri olan 3 hanıma ait toplam 8 adet ahşap sanduka vardır. Harirî Mehmed Efendi'nin, diğerlerinden daha büyük tutulmuş ve oymalı ahşap parmaklıklarla kuşatılmış olan sandukası türbenin batı kesiminde, çatı altında gizlenen basık bir ahşap kubbenin altında, tek başına yer alır. Parmaklık, birbirini izleyen "8" biçiminde parçalardan oluşmakta, bunların arasında yaldızlı küçük güneş motifleri seçilmektedir. Diğer sandukaların yer aldığı doğu kesimi ile bu kubbeli kesimin sınırına 2 adet sekizgen kesitli ahşap dikme konmuştur. Türbede, bu yapı ile doğrudan ilgili olmayan 3 adet kitabe muhafaza edilmektedir. Bunlardan biri, tevhidhanedeki mihrabın üzerinden buraya getirilmiş olduğu anlaşılan sülüs hatlı ayet levhası, ta'lik hatlı ve manzum olan diğer ikisi ise tekkenin doğu yönünde, bugün mevcut olmayan sebil ile tekkenin kuzey kesimindeki sarnıca ait 1312/1894-95 ve 1315/1897-98 tarihli inşa kitabeleridir.

Kürkçübaşı Camii ile türbe arasında uzanan hazirede bazı şeyh mezarları ile tevhidhanenin II. Abdülhamid (hd 1876-1909) tarafından yemden inşa ettirilmesi sırasında buraya nakledilmiş olan kitabe dikkati çekmektedir. Cümle kapısı üzerindeki kitabenin eşi olan bu kitabenin üzerinde, ortada Şeyh Şaban-ı Velî'nin tuğra biçiminde istiflenmiş adı, yanlarda birer Abdülaziz tuğrası beyzi madalyonlar içinde yer almakta, bunların arasında ise, uçları kırık kaş kemerlerle sonuçlanan iki kartuş içinde, ta'lik hatlı olarak, duaya ve zikre ilişkin bir hadis metni göze çarpmaktadır.

Kareye yakın dikdörtgen planlı bir alanı kaplayan tevhidhane kagir duvarlı, beşik çatılı, mescit türünde bir yapıdır. Kuzey duvarının ekseninde, halen örülmüş olan

girişin üzerinde yer alan, II. Abdülhamid'in 1314/1896-97 tarihli ihya kitabesi de manzum ve ta'lik hatlıdır. Tevhidhanenin cephelerinde, tuğla ile çerçevelenmiş, basık kemerli büyük pencereler sıralanmaktadır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 187; Çetin, Tekkeler, 586; Âsitâne, 1; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 10-11, no. 15; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 7; Ihsaiyat II, 22; Vassaf, Sefine, 173-176; Sicill-i Osmanî, III, 217; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 29; inal, Türk Şairleri, 16i; Öz, istanbul Camileri, I, 115; Fatih Camileri; 189, 290, 359.

M. BAHA TANMAN



PAZAROLA HASAN BEY

(?, İstanbul - ?, İstanbul) Meczup.

Doğum ve ölüm tarihleri tespit edilemeyen Pazarola Hasan Bey, istanbullu bir ana babanın oğludur. Ahmed Rasim(-») 25 Aralık 1919 tarihli Yeni Gün'de yayımlanan "Pazar Ola, Ey Eslâf" başlıklı bir yazısında kısa bir süre önce ölmüş olduğunu belirtmiş, Osman Cemal Kaygılı(->) ise Resimli Ay dergisinin Mart 1341/1925 tarihli 2/12. sayısında Unkapanı civarında bulunan Atlamataşı'ndaki evinde yaşlı babası ve üvey annesiyle birlikte yaşadığını yazmıştır. Bu yazıda, babası, oğlunun 40-45 yaşlarında olduğunu ileri sürer. Ahmed Rasim'in verdiği bilgi bir şaka ya da yanılma olmalıdır.

Gazete ve dergilerde sık sık resimleri yayımlanan, hakkında yazılar yazılan Pazarola Hasan Bey, yabancı gazeteciler tarafından da büyük ilgi görmüş; İstanbul'un "maruf simalarından" sayıldığı için resimleri, Avrupa gazetelerinde yayımlanmıştır.

. Malik AksePin(->) betimlemesine ve elde bulunan resimlerine göre Pazarola Hasan Bey'in çelimsiz bir vücudu, oldukça



Pazarola Hasan Bey

Cengiz Kahraman arşivi

büyük bir başı vardı. Zaman zaman bir fes ya da abani sarıkla örttüğü başında ayrıca üzerine "Maşallah Hasan Bey" yazılı bir şerit bulunurdu. Sarığının arasına gül, karanfil ya da yeşil yaprak takmak ve öylece dolaşmaktan hoşlanır, ayağına yaz kış mest lastik giyer, elinde de siyah şemsiye ya da sopa bulundururdu.

Babası her ne kadar, oğlunun düzenli geliri olduğunu Osman Cemal Kaygılı'ya ifade etmişse de herhangi bir işte çalışacak güç ve zekâdan yoksun olduğu için kendisini sevenlerin yardımlarıyla geçinir, açıktan verilen parayı kabul etmez, gizlice cebine konulduğu takdirde ses çıkarmaz ve insan içinde o paraya el sürmezdi.

Adı, önüne gelen esnaf ve görevliye "pazar ola!" diye seslenmesinden dolayı Pazarola Hasan Bey olarak kalmıştır. Onun gözünde herkes yaptığı işin "baş"ıdır. Bu yüzden bakkala "bakkalbaşı", berbere "berberbaşı", kitapçıya "kitapçıbaşı", zapti yeye "zaptiyebaşı" diye seslenirdi. Onun ağzından "Pazar ola başı" iltifatını al mak için esnaf başına toplanır ya da ardı na düşer ve dükkânına, işportasının yanı na çağırır, "Buyur Hasan Bey, bir kahve iç" derdi. Hasan Bey'in kime yaklaşacağı bel li olmaz ve içinden geldiği gibi davranarak birine yaklaşır ve önce meşhur iltifatım ya par, sonra da tezgâh sahibinin işiyle ilgili şakacı sorular sorardı. İkram edilen kahve yi de geri çevirmezdi.

Atlamataşı Caddesi'ndeki evinden yürüyerek çıkar, daha çok Beyazıt ve Şeh-zadebaşı olmak üzere buralara yakın semtlerde dolaşır, sevdiği insanlarla şaka-laşırdı. Bazen de evine kapanarak günlerce dışarı çıkmaz, bu kez de dostlan onu evinde ziyaret ederlerdi.

Toplumun her kesiminde sevenleri bulunan Pazarola Hasan Bey'e Ahmed Rasim, Osman Cemal Kaygılı ve İbrahim Alaaddin Gövsa özel bir ilgi gösterir, arada sırada kendisiyle ilgili yazılar yazarlardı. İstanbul'un tanınmış destancılarından Mehmed Kemâlî(->) Pazarola Hasan Bey'in Destanı adıyla bir destan yazmış ve tek yaprak halinde yayımlamış (1922), onun meşhur iltifatını dörtlüklerine serpiştirerek esnafa ve güncel olaylara ilişkin şakalar yapmıştır.

Pazarola Hasan Bey, tiyatrocuların ve tiyatro seyircisinin de büyük ilgi gösterdiği tiplerdendir. 1920'de Kel Hasan, Balı Rıza ve İsmail efendilerle Naşit Bey'in (Öz-can) iştirakiyle Şehzadebaşı'ndaki Şark Ti-yatrosu'nda Pazarola Hasan Bey adıyla bir piyes sahneye konulmuştur. Osman Cemal Kaygılı'nın -yazdığı "Pazarola Hasan Bey" adlı bir revü maskeli olarak temsil edilmiş, daha sonra istek üzerine Direklera-rası'ndaki Ferah Tiyatrosu'nda yemden oynanmıştır. Aktör ve yazar Reşit Baran'ın (1925-1962) uyarladığı eserler arasında Pazarola Hasan Bey adlı 3 perdelik bir oyun vardır. Ayrıca Ankara Halkevi'nde de başrolü Pazarola Hasan Bey'de olmak üzere Râsih Sonat'ın yazdığı bir revü sahnelenmiştir.

Bibi. Ahmed Rasim, "Pazar Ola, Ey Eslâf, Yeni Gün, 25 Aralık 1919; Osman Cemal (Kay-

gılı), "İstanbul'un En Maruf Adamı, Pazarola Hasan Bey", Resimli Ay, S. 2/12 (Mart 1341), s. 10-13; İ. A. Gövsa, "Pazar Ola Hasan Bey", Ye-digün, S. 198 (23 Birinci Kânun 1936), s. 22; M. N., "Pazarola Hasan Bey", Yeni Tarih Dergisi, S. 5 (Mayıs 1957), s. 141-143; ReşidBaran Jübilesi (1925-1962), ist., 1963; "Pazarola Fotoğrafçı Başı!...", Hayat, yıl 12, c. l, S. 7 (Şubat 1968); And, Meşrutiyet; M. Aksel, "Eski istanbul'dan Portreler: Pazarola Hasan Bey", TFA, S. 281 (Aralık 1972), s. 6504-6506; ay, "Pazarola Hasan Bey", istanbul'un Ortası, Ankara, 1977, s. 147-153; M. S. Özeğe, EskiHarf-lerle Basılmış Türkçe Eserler Katalogu, I-V, İst., 1971-1979.

M. SABRI KOZ

Beşir Kemal Pelin

Turan Baytop fotoğraf arşivi

PEIİN, BEŞİR KEMAL

(1876, Halep - 12Man 1942, İstanbul) Eczacı.

Topkapı Sarayı sünnetçilerinden Hacı Mehmed Efendi'nin oğludur. 1897'de Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'nin eczacı sınıfından diploma aldı ve Ahmed Hamdi Bey'in(->) eczanesinde 6 yıl çalıştı. 1898'de Ahmed Hamdi Bey ile ortak olarak, Bahçe-kapı'da (Hamidiye Caddesi no. 10-12) "Halep Eczahanesi" (Pharmacie d'Halep) adını verdiği bir eczane açtı. Sonradan eczanesinin adını "Beşir Kemal Eczahanesi" olarak değiştirdi, 1917'de Sirkeci Meyda-nı'na bakan bir dükkâna geçti ve "Çifte Kapılı Eczane" denilen bu yerde vefat tarihine kadar çalıştı.

Pelin, eczacılık cemiyetlerinde (Osmanlı Eczacı İttihad Cemiyeti'nin kurucularındandır, 1908) çalışmış, hazır ilaç yapmış, titiz çalışması ve kurallara uyması Ûe meslektaşlarına örnek olmuş bir eczacıdır. Yaptığı tıbbi müstahzarlar (Beşir Kemal subyesi, kınakına hülasası, şark sürmesi ve nasır ilacı) döneminde büyük bir üne kavuşmuştur. 20 Ekim 1929'da "Beşir Kemal-Mahmud Cevat ve Şeriki Eczane ve Müstahzaratı Komandit Şirketi" ismiyle bir şirket kurarak manevi oğlu Mahmut Cevat Pelin'i eczane ve laboratuvara ortak yapmıştır. 1922'de Eczacı Mektebi'ni bitiren M. C. Pelin, 1933'te manevi babası ve eniştesi olan B. K. Pelinin eczanesinde çalışmaya başlamış ve B. K. Pelin'in vefatı üzerine eczanenin yönetimine geçmiştir.

M. C. Pelin eczacılık politikası ile yakından ilgilenmiş ve 1936-1954 arasında uzun süre "Türkiye Eczacıları Cemiyeti" yönetim kurulu başkanlığı yapmıştır.

M. C. Pelin'in vefatı üzerine eczane ve müstahzar ruhsatları Eczacı Halit Öncel'e (d. 1918, Eczacı Mektebi 1938 mezunu) devredilmiştir. Eczane bulunduğu binanın, yol genişletilmesi nedeniyle 1956'da yıkılması üzerine bir arka sokakta (Dervişoğ-lu Sokağı no. 8) Ada Han'ın altındaki bir dükkâna geçmiş ve 1984'te de Bakırköy'e (Sakızağacı Sokağı no. 5) taşınmıştır. Bu taşınmalar sırasında eczaneye özgü bütün ecza, alet ve malzeme elden çıkartılmış ve İstanbul'un bu ünlü eczanesinden bugün yalnız Beşir Kemal Eczanesi adı kalmıştır.

Bibi. Baytop, Eczacılık, 430; Nizamettin Talip-Mehmet Daim, Türk Tıbbi Müstahzaratı, ist., 1929; S. Sivas, "20 Yüzyılın Başlangıcında Kurulan ve istanbul'da Halen Çalışmakta Olan Eczanelerin Tanıtılması", Tıp Tarihi Araştırmaları, S. 3 (1989).

TURHAN BAYTOP



PENDİK İLÇESİ

İstanbul İli'nin doğu yarısında yer alır. Pendik İlçesi batıda Kartal, kuzeyde Sultan-beyli ve Kartal, kuzeydoğuda Şile ilçeleri, doğuda Kocaeli İli, güneyde Tuzla İlçesi, batıda da Marmara Denizi'ne komşudur.

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 1990 sayım sonuçlarına ilişkin verilerinde Pendik İlçesi'nin yüzölçümü 199 km2 olarak görülmektedir. Ancak eskiden Pendik'e bağlı olan Tuzla'nın (11,8 km2) 1992'de ayrılarak ilçe yapılmasından sonra yeni sınırları içinde 187,2 km2'lik bir alan kapladığı sanılmaktadır.

Kırsal yerleşmeleri de bulunan Pendik ilçe merkezinin kentsel alanı 18 mahalleden oluşur. Bunlar Bahçelievler, Batı, Çamçeşme, Çınardere, Doğu, Dumlupmar, Esenyalı, Fevzi Çakmak, Güzelyalı, Har-

mandere, Kavakpınar, Kaynarca, Kurtköy, Orta, Şeyhli, Veli Baba, Yayalar ve Yeni mahalleleridir. Sonradan ilçe yapılan Tuzla'nın sınırları içinde yer alan Esenyalı ve Güzelyalı mahalleleri, 1993 sonunda yeniden Pendik İlçesi'ne bağlanmıştır.

Pendik îlçesi'nin çok eski bir yerleşim alanı olduğu bilinmektedir. Pendik ilçe merkezinin doğusunda yapılan araştırmalar Kaynarca yöresinin MÖ 5000'lerde meskûn olduğunu göstermiştir. Buradaki ilk buluntulara rastlayanlar 1907'de Bağdat demiryolu inşaatında çalışan yabancı mühendislerdir. Kaynarca'da daha sonra arkeolojik kazılar yapılmıştır. Pendik-Kaynar-ca Höyüğü'nün boyutları 280x179 m'dir. Bu höyükte yaşayanların tarım yapmasını bildikleri, ayrıca avcılık ve balıkçılık da yaptıkları anlaşılmıştır. Daire ya da elips biçimli evlerin duvarları, örülen dal ve kamışların toprakla sıvanmasıyla yapılmıştır. Ele geçen çanak çömleğin türü, Pendik-Kaynarca Höyüğü'nün Fikirtepe kültürüy-le(->) ilişkili olduğunu göstermektedir.

Doğal liman özelliği taşıyan bir koyun kıyısına yakın mesafedeki bu tarih öncesi yerleşme, Marmara Denizi'ndeki düzey düşüklüğü ve aşırı tuzlanma nedeniyle bir süre terk edildi. Marmara Denizi'nin durumu normale dönünce elverişli konumu nedeniyle tekrar iskâna sahne oldu.

MÖ 1200'lerde batıdan gelen istilacı kavimlerden bir bölümünün buraya yerleştiği sanılmaktadır. Bunların Makedonyalı olduğu ileri sürülür. Kocaeli Yarımada-sı'nın bu bölümü MÖ 8. yy'ın ortalarında Roma'nın egemenliği altındaydı. Daha sonraları Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde kalan bu topraklardaki en önemli yerleşme merkezi Bizans döneminde Pantikion ya da Pentikion adıyla anılıyordu. Hıristiyanlığın ilk yayılışı sırasında bu yörede bazı kiliseler inşa edilmiş, ayazmalar ünlenmişti.



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin