Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə68/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   147

Bibi. M. M. Koman, Eyüp Sultan, Loti Kahvesi Çevresi, İst., 1966; R. E. Koçu, "Eyüb'de Pierre Loti Kahvehanesi", TTOK Belleteni, S. 21/300 (Ocak 1969); S. Birsel, Kahveler Kitabı, ist., 1975.

İSTANBUL


PLAJLAR

Denizden çok, Kâğıthane Deresi ve Göksu Deresi başta olmak üzere tatlı sularda kayıkla gezmeyi tercih eden ya da tercih etmek zorunda kalan İstanbullular, ancak 19. yy'm ortalarında kenti çevreleyen denizin farkına varabilmişlerdir.

Yüzyıl başından bir fotoğrafta Piyer Loti Kahvesi.

TETTV Arşivi

İstanbul'da ilk deniz hamamları(-») 1850' lerde görülmeye başlanmıştır. Bu hamamların öncülüğünü Çardak İskelesi Deniz Hamamı yapmış, onu Salıpazarı ve Kum-kapı deniz hamamları izlemiştir. Dört tarafının kapalılığı açısından çarşı hamamlarını aratmayan deniz hamamları 20. yy'ın başında çoğalmış hemen hemen denize kıyısı olan her semtte açılmıştır. Bu hamamlar arasında en ünlüleri ise Ahırkapı, Fındıklı, Salacak, Istinye, Büyükdere, Beylerbeyi, Üsküdar, Moda, Fenerbahçe, Bostancı ve Maltepe olmuştur. Ayrıca Büyükdere, Bebek ve Fenerbahçe'de ailelerin özel küçük deniz hamamları da kullanılmıştır. Erkeklerle kadınların bir arada denize girme olanağım bütünüyle ortadan kaldıran, denize girilen yerin çevresini tahta perdelerle kapatıp, güvenlik güçleri ile kontrole alan bu hamamlar ancak 20. yy'ın ilk çeyreğinde plaja dönüşme sürecine girmiştir.

İstanbul'da tahta perdeye gereksinim duymadan denize ilk girenler işgal yıllarındaki yabancı uyruklu askerlerle onlara eşlik eden Beyaz Ruslar(->) olmuştur. İlk kez açıktan denize girilen yer ise beyaz kumlu, geniş bir doğal plaja sahip Florya(->) kıyılarıdır. Bu kıyılar 1935'te Atatürk'ün emriyle ıslah edilerek Florya Deniz Köşkü' nün yapılmasından sonra plaja dönüşmüştür. Cumhuriyet ilan edildikten sonra her alanda olduğu gibi denize girme kültürü ve alışkanlığı da bir değişime gereksinim duymuş, plajların oluşumuna zemin hazırlamıştır. 13 Ağustos 1926'da Büyükdere'de kurulan Beyazpark Gazinosu ve Deniz Banyosu plajların çağdaş bir düzeye erişmesinde öncü olmuştur. Önceleri erkeklerle kadınların ayrı ayrı deniz banyosu yaptığı bu yer Atatürk'ün emriyle kadın-erkek ayrımı yapmaksızın herkesin denizden bir arada yararlandığı bir plaj haline gelmiştir.

İstanbul'un en gözde plajlarından biri de Suadiye olmuştur. Suadiye Plajı, 1940' larda yeni yeni palazlanmaya başlayan sosyetenin, yazın bir araya geldiği seçkinler kulübü haline dönüşmüştür. 1950'den sonra yapılan Suadiye Oteli ile daha sonraları devreye giren Kulüp Reşat bu yöreyi, plajın da ötesinde, yazın İstanbulluların eğlendiği bir merkez haline getirmiştir.



PIAKÇIIIK

262

263

PLAKÇIUK

Çeşitli yıllara ait plak kapakları. En sağda 1905'te basılmış ve koleksiyonlardaki bilinen en eski plağın ortası görülüyor.



Cemal Ünlü arşivi

raz daha kısıldığını, fonografın "taharri-yat-ı ilmiye ve fenniyede hiçbir hidme-ti" bulunmayan "fenni bir ucube" olduğunu belirtmiştir. 1888'de Tarik gazetesinde de fonograf hakkında şu haber çıkmıştır: "Yeni fonograf bir adamın sesini taklit ediyor. Tanesi 125 franktır." Ercüment Ekrem Talu ise fonografın ilk kez 1896-1897' de İstanbul'a geldiğini belirttikten sonra Beyoğlu Parmakkapı'daki Faik Paşa'nm(-») eczanesinde l kuruşa kovan dinlediğini anlatmıştır. Ercüment Ekrem, silindir biçimindeki kovanlardan Emile Zola'nın bir konuşması ile bir polkayı gene o günlerde dinlemiştir. Fonograf hemen yaygınlaşma-sa da günlük hayata girer ve halktan ilgi görür. O günlerde cihaza "sadanüvis" adının yakıştırılması da bu ilginin sonucudur. 1899 da Ali Muzaffer imzasıyla yayımlanan Fonograf ad\ı kitapçıkta da fonografın "her yerde revaç bulduğu" haberi verilir. Ancak, cihaz başlangıçta bir ölçüde tepki de görmüştür. Nurettin Rüştü Büngül (1882-1951) Eski Eserler Ansiklopedisi'nde (1939) Be-desten'de bir fonograf satıcısının komşula-rınca nasıl engellendiğini anlatır. Kadınlar da seslerinin cihaza kaydedilmesine uzun süre yanaşmamışlardır.

Türkiye'de doldurulan kovanlara neler kaydedildiği konusunda geniş bilgi yoktur. İnsan sesi kaydedilen kovanların

1899 tarihli bir

fonograf

ilanında


kovanlar, lastik

kulaklık ve

gramofon.

Cemal Ünlü arşivi

Bir kartpostalda Suadiye Plajı. Burçak Evren koleksiyonu

İstanbul plajları içinde önemli yer tutan Fenerbahçe ve Caddebostan plajları ise Suadiye'ye oranla daha masrafsız, halk tabakasının önceleri ücretsiz, 1950'den sonra ücretli yararlandığı kentin en büyük ve en kalabalık plajları olmuştur. 1947'de açılan Süreyya Plajı ise 40 odası, 120 lüks kabini, 1.400 kişilik soyunma yeri ile Kadıköy yakasının en büyük plajıydı.

Salacak, Bostancı, İdealtepe, Lido, Kü-çüksu, Yeşilköy Kapri, Büyükada Yörü-kali, Yeşilköy daha sonra Bakırköy'de Ataköy plajları da İstanbul'un diğer önemli ve kabalalık plajları arasında yer almıştır. Ayrıca Anadolukavağı'nın kuzeyinde, uzun süre askeri bölgede kalan, sonra halka açılan Altınkum, çevre ilçelerde Kilyos ve Şile doğal plajları, Küçükçekmece'den Silivri'ye kadar uzanan, çoğu yeri doğal plaj olan sahil şeridindeki plajlar da ünlüdür.

Öncelikle kirlenen Marmara Denizi ve kirlilik yüzünden İstanbul sahillerinden denize girilemez oluşu; daha sonra Büyükşe-hir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ın Kadıköy'den Kartal'a dek uzanan sahil yolu projesi, İstanbul'un yaz aylarında vazgeçilmez serinleme ve eğlence yöresi olan plajlarını tarihe karıştırmıştır.

BURÇAK EVREN



PLAKÇILIK

Fonografın İstanbul'a ilk kez ne zaman geldiği konusunda kesin bir bilgi yoktur. Fonograf kelimesi ilk kez Ahmed Midhat Efendi'nin(-0 1885'te yayımladığı Hayret adlı romanında geçer. Edison'un fonografı 1877'de icat etmesinden 9 yıl sonra, Ahmed Rasim'in(->) 1886'da Fransızcadan çevirdiği Fonograf-Sadayı Tahrir ve Ihti-raat Eden Alet adlı 16 sayfalık risale ise bu ses kayıt cihazının İstanbul'a gelişiyle ilgili en eski belge sayılabilir. Ahmed Rasim bu çevirisinde fonograf hakkında bilgi de vermiş, cihazın sesi kalay levhası üzerine "yazdığını", kaydedilen sesi birkaç kere tekrar ettiğini ama her tekrarda sesinin bi-

epeyce çok olduğu tahmin ediliyor. Kovanlara Kuran okunduğunu, bu arada bazı dini eserlerin kaydedildiğini biliyoruz. Doğrudan doğruya musiki amaçlı kayıtlar başlıbaşma bir araştırma konusudur. Tanburi Cemil Bey, Hüseyin Fahreddin Dede ve daha başka değerli sanatçıların doldurdukları kovanlar henüz ortaya çıkarılamamıştır.

A. Graham Bell'in 1881'de kayıt için kalay levha yerine balmumu kalıplar geliştirmesi fonografın dünyada hızla yaygınlaşmasını sağlamıştı. Ancak, fonograf sesi sadece bir kovana kaydedebiliyor, aynı kaydı çoğaltamıyordu. Fonograftan gramofonun geliştirilmesi bu açıdan büyük teknik atılımdı.



Gramofon ve Taş Plak: Alman Emil Ber-liner icat ettiği gramofonun patentini 1887' de aldı. 1894'te İngiliz Fred Gaisbar Londra'da ilk İngiliz plak stüdyosunu, gene aynı yıl Hanover'da da Joseph Berliner, Deutsche Grammophon fabrikasını kurdular. Kısa zamanda Doğu pazarının gelecek vaat ettiğini hisseden şirketler, teknisyenler göndererek gerçekleştirdikleri kayıtları merkezdeki fabrikalarda basıp Doğu ülkelerinin piyasalarına sürdüler. İstanbul'da ilk plak kaydının yüzyılın hemen başında, 1900'de gerçekleştiği, Tantrbc adlı teknisyenin anılarından anlaşılmaktadır. Hangi şirket için çalıştığı konusunda kesin bilgi verilmeyen bu teknisyenin 19l4'te Pho-nographische Zeitschrift'te anlattığına göre, ilk kayıtlar Yeni Cami önünde gerçekleştirilmiştir. Teknisyen anılarında, sesini kaydedecek insan bulmakta zorluk çektiğim, Rum ve Yahudi kadınların seslerinin kaydedilmesini kabul ettikleri halde Müslüman kadınların yanlarına yaklaşmanın bile güç olduğunu da anlatmıştır.

Sonradan The Gramophone and Type-writer Company adını alan The Gramophone Company de gene aynı yıl Türkiye'de temsilcilik açmış, İstanbul'a teknisyenler göndererek kayıtlara başlamıştır. 19 Temmuz 1900'de Berlin'den şirketin Lond-ra'daki merkezine gönderilen bir yazıda Türkçe plaklardan söz edilir. Alman şirketinin Nisan 1905 tarihli kataloguna göre 5 yılda 350 Türkçe plak doldurulmuştur. Bunların 25'i sözlü plaktır; çoğu tek yüzlü olan bu plaklardan günümüzde koleksiyonlarda pek azı bulunmaktadır. Taşınabilir cihazlarla doldurulan bu tür plakların yayımı 1900-1910 arasında The Gramo-



SEUL PHQN06MPHE UVKE IVEC TOUS LEŞ AECESSOIKES 1HOİSKNSA8LES.

SEUL

25

CYMNDREŞ



ÖRATÜITS

phone Company adına kesintisiz biçimde sürdürülmüştür.

Bazı şirketler zaman zaman sanatçıları Londra ve Berlin'e çağırarak kayıtlarını Türkiye dışında gerçekleştirmişlerdir. Daha çok Rumca ve Türkçe plaklar yayımlayan Beka Şirketi 1905'te İstanbul piyasasında göründü. Ama Türkçe plak yayımlama yönündeki ilk önemli adım Türkçe, Rumca ve Yahudi İspanyolcası plaklar basmak isteyen Herman ve Julius Blumenthal Biraderler'in merkezi Berlin'deki Odeon Şirketi (The International Talking Machine Company) ile 1906'da imzaladıkları sözleşmeyle atıldı. Aynı yıl Alman Lyrophon Şirketi de Türkçe ve Rumca plak üretimine geçti. 1907'de de, ötekilere göre daha küçük bir Alman şirketi olan Favorite İstanbul, Selanik ve İzmir'de gerçekleştirdiği kayıtları piyasaya sürdü. Favorite'in güçlü bir şirket olmadığı halde, gerek plak re-pertuvarı, gerekse özenli kayıt ve baskılarıyla Türk taş plakçılığında önemli bir yeri vardır.

Sık sık el değiştiren, sermayelerini birleştiren ya da ayıran çeşitli Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız fonograf; gramofon ve plak şirketleri çokuluslu bir şirket yapısı içinde Doğu piyasalarına yöneldiler. Örneğin, aslında bir Amerikan şirketi olan Zonophone'un sahibi Almanya'ya yerleşip Odeon Şirketi'ni kurmuştu. Blumenthal Biraderler de 1902'den beri Zonophone' un İstanbul temsilcileriydiler. Şirket Almanya'da Odeon adıyla üretime başlayınca bu kez Odeon'un İstanbul temsilciliğini üstlendiler. İlk Türk plak fabrikası 1911'de Orfeon Record adı altında Blumenthal Biraderler yönetiminde üretime başladı. Bu iki kardeşin dönemin büyük sanatçısı Tanburi Cemil Bey'leO) 1908'de 100 Na-poleon Altını karşılığında imzaladıkları sözleşme onların plak yayımcılık hayatlarının en isabetli ve kalıcı ürünlerini yarattı. Cemil Bey'in Türk taş plak koleksiyonlarının en seçkin eserleri sayılan bu plakları günümüze kadar klasik Türk musikisinin en önemli kaynakları arasında yer almıştır. Orfeon plakları Cemil Bey dışında başka değerli Türk musikisi sanatçılarının da plaklarını yayımladı. Karagöz, meddah plakları ile taksimler, gazeller, şarkılar, türküler, uzun havalar, marşlar, kantolar ve Rumca şarkılardan oluşan geniş bir diskotek oluşturdu. Hafız Sami(-»), Hafız Aşir, Hafız Yaşar, Meddah Sururi, Şair Ömer

Efendi, Nasip Hanım, Madam Eugenie, şirketin en çok tutulan sanatçılarıydılar. Bu yeni ve güçlü şirket Orfeon'un yamsıra Or-feos, Radio ve Regent plaklarını da çıkardı. Mısır'da yerleşmiş bir Yahudi ailenin çocukları olan Julius ve Hermann Blumenthal kardeşler Kahire'de yabancı bir şirketin temsilcisiydiler. 1882'de Mısır'ın işgali üzerine İstanbul'a gelmişlerdi. 1886'da Sultanhamam'daki Katırcıoğlu Pasajı'nda kiraladıkları bir dükkânı işyeri olarak kullanıyorlardı. Orfeon Record plakları 1912' den sonra Feriköy Bahçe Sokağı no. 34'te kurulan Blumenthal Plak ve Gramofon Fabrikası'nda üretilmeye başladı. Feriköy' deki sokağın bugünkü adı Havuzlubahçe Sokağı'dır; fabrikanın yerine de sonradan Şetat İş Merkezi inşa edildi. Fabrika 1925'te Columbia şirketince satın alındı, daha sonra Columbia'nın Yeşilköy'de üretime geçmesiyle de kapandı. Columbia, Julius Blu-menthal'in oğlu Marcel'in yönetiminde faaliyetini 19öO'lı yılların ortalarına kadar sürdürdü.

I. Dünya Savaşı bütün Avrupa'yı olduğu gibi Türkiye'yi de olumsuz yönde etkiledi. Deutsche Grammophon Gesell-schaft İngiliz sermayesine dayanan bir şirket olduğu için Alman hükümetince kapatıldı, sermayesine el konularak Polydor adıyla yeniden kuruldu. Savaş döneminde İstanbul plak piyasası küçük şirketlerin ya da korsan denebilecek şirketlerin akınına uğradı. Hafız Achir Record, American Record, Turmaphone, Türkiyat Re-kord, Perfectaphone, Jüpiter Record-Pre-

Blumenthal

Biraderler'in

1912'de

Feriköy'de



kurduğu

Orfeon Record

Fabrikası.

Gökhan Akçura

koleksiyonu

mier, Chukri Record, Corana Record, Fab-rication Ottomane, Disqou Öde bu tür şirketlerin başlıcalarıdır.

Yabancı şirketler başta Türkiye olmak üzere Doğu ülkelerinin hem farklı kültürleri içlerinde barındırmaları, hem de kapalı toplumlar olmaları bakımından büyük önem taşıdıklarını daha ilk günden keşfetmişlerdi. Özellikle İstanbul çok çekici bir pazardı onlar için. İstanbul pazarına giren şirketler arasındaki rekabet de dikkat çekicidir. Blumberg adlı bir plak şirketi temsilcisi bağlı olduğu şirkete gönderdiği 20 Eylül 1911 tarihli mektupta, İstanbul'da en kısa zamanda Rumca plaklar doldurulması gerektiğini, çünkü Favorite şirketinin bu işe yöneldiğini, bu şirketin eski yeni bütün plaklarının çok satıldığım, ivedi önlemler alınmazsa şirketin işlerinin bozulacağını söyleyerek uzun uzadıya uyarılarda bulunur. Yabancı şirketlerin Doğu ülkelerine yönelik politikalarının en belirgin örneklerinden biri, 1909'dan beri The Gra-mophone Company etiketlerinde yer alan, gramofon dinlemekte olan köpek resmi ile ilgili kaygılardır. His Master's Voice (Sahibinin Sesi) Şirketi'nin simgesi olan bu resmin Müslüman ülkelerde tepki görüp görmeyeceğini araştıran şirket yetkilileri köpek resminin saygısızlık sayılabileceği kanısına vararak, köpek yerine fesli kız ve erkek çocuk resimleri kullanarak sorunu, doğmadan çözme yolunu seçmişlerdir. Nipper adlı bu köpek Cumhuriyet döneminde 1928'de faaliyete geçen Sahibinin Sesi etiketlerinde görülür, 1931'den sonra

PLAKÇILIK

264

265

PLANLAMA

Blumenthal Biraderler'in plak satış mağazasında Marcel Blumenthal (sağdan ikinci). Cemal Ünlü arşivi

çeşitli büyük şirketlerin EMİ (Electric and Musical Industries) adı altında birleşmele-riyle de plakların değişmez simgesi olur.

1911-1925 arasında Türk plak üretimini elinde tutan Blumenthal Biraderler savaş döneminin zorluklarına rağmen çalışmalarım sürdürürler, ama Cumhuriyet'in getirdiği yeni koşullara ve dünya piyasasındaki yeni eğilimlere boyun eğmek zorunda kalmaktan da kurtulmazlar. Cari Lindström A. G.'nin güç birliği amacıyla Columbia ile birleşmesi küçük şirketlerin ayakta durmasını güçleştirir, tekelleşme de zamanla kaçınılmaz hale gelir. Fabrikalarını Columbia'ya satan Blumenthal kardeşler Columbia'nın temsilcisi olurlar. Onların yanında yetişen Jak Grünberg Almanya'ya gidip Blumenthal Biraderler'in bıraktığı Odeon temsilciliğini üstlenir. Hafız Ahmed Bey'in birçok plağını yayımlayarak teknik nitelikleri oldukça iyi düzeyde bir yayımcılık gerçekleştirir. Bu arada Norbert Schorr ile Aram-Vahram Gesar kardeşler His Master's Voice'un Türkiye temsilcisi olurlar; 1929'da da The Gramo-phone Company Türk Ltd. ve ingiliz ortaklarıyla Yeşilköy'de bir fabrika kurmak üzere sözleşme imzalarlar. 1925'ten sonra elektrikli mikrofonla kayıt teknolojisine geçilmesi plakçılıkta yeni bir dönemin habercisidir. Ses ve kayıt niteliği yükselir; gelişmiş gramofonların ucuz ve yaygın biçimde ithal edilmesi sonucu cihazın hemen her eve girmesi ve plaklardaki müzik türlerinin zenginleşmesi artan talebe kısa zamanda cevap verebilen canlı bir iş sektörü yaratır.

Cumhuriyet'in plakçılık alanına getirdikleri sahne sanatları ve öteki sanat faaliyetleriyle paralellikler gösterir. Cumhuri-yet'in kurulmasından sonra Türk kadın sanatçıların sahneye çıkması plakçılığa da yansır. Daha önce sadece Rum ve Ermeni kadın sanatçılar plak doldururlardı; bu dönemde Fikriye Hanım, Mahmure Enver Hanım, Bedia Rıza Hanım, Lale ve Nerkis hammlar(->), Seyyan Oskay(->) gibi sanatçılar plaklara Türk musikisi şarkıları, operet parçaları ve tangolar okumuşlar, zamanın sevilen sesleri arasına girmişlerdir. 1920'li yıllarda bestelenmeye başlayan hafif (fantezi) şarkılar plaklarla yaygınlaşmıştır. Darü'l-Elhân(-0 korosu da klasik Türk musikisinden bazı seçme eserlerin plaklara ulaşmasını sağlamıştır. Dönemin en önemli ticari plakları gazel plaklarıdır; özellikle Hafız Sami, Hafız Kemal, Saded-dinKaynak(->), Hafız Burhan Sesyılmaz(-0 gibi sanatçıların plaklara okudukları gazeller bu türe gösterilen rağbeti artırmıştır. Kantolar, Karagöz ve meddah plakları, uzun havalar, türküler ve Rumca şarkılar o dönemin plak dağarının önemli bir bölümünü oluşturur. Bunlar dışında, dönemin dışa açılma yönündeki yenilikçi eğilimlerinin zevkini yansıtan vals, tango, fokstrot gibi türlerin Batı'dan ithal ya da kopya edilen örnekleri de değişimin simgesi olur.

istanbul piyasasında plak satış sayısı çok değişkendi. 1.000 satan plaklar da olmuştur, 100.000 satan da. 1912'de sayıları

10'u bile bulmayan plak ve gramofon satış mağazalarının sayısı 1927'de 16'ya, 1929'da ise 33'e yükselmiştir. Cumhuriyet' ten önce daha çok Rum, Ermeni, Yahudi cemaatlerinden gelen mağaza sahiplerinin arasına Cumhuriyet döneminde Sadi Salihzade, Zeki Bey, ismail Asaf Bey gibi Müslümanlar da katılmışlardır. Plak satış mağazaları daha çok Sirkeci, Yüksekkaldı-nm ve İstiklal Caddesi'ndeydi.

Cumhuriyet döneminin en önemli plak ürünlerinden biri Polydor Şirketi'nin Türk musikisine kazandırdığı plaklardır. Var olan piyasa anlayışının dışında farklı bir repertuvarı plaklara yansıtma amacıyla hareket eden bu şirket Münir Nurettin Sel-çuk(-0 (ilk plaklarıdır bunlar), Fahri Ko-puz(->), Hafız Zeki Çağlarman, Ferit Alnar, Neyzen İhsan Aziz, Deniz Kızı Eftalya(->) gibi sanatçıları ve onların oluşturduğu Da-rü't-Talim-i Musiki Heyeti'ni Almanya'ya çağırarak stüdyolarında hem musiki değeri olan, hem de kayıt tekniği üstün dizi plaklar doldurtmuştur. Polydor bunların yanısıra Muhlis Sabahattin Ezgi'nin(-») operetlerine, "Süreyya Opereti" başkadın oyuncusu Suzan Lütfullah Hanım'ın söylediği Türkçe sözlü Batı operetlerine yer vermiştir. Hüseyin Saadettin Arel'in(-») yenilikçi musikisi de Polydor plaklarıyla dinleyiciye ulaşmıştır. Arel'in 1927'de doldurulan 20 dolayında saz eserine bugün koleksiyonlarda çok az rastlanabilmesi bu plakların az basıldığını, ticari bir başarı elde edemediğini gösterir.

1930'lu yıllarda İstanbul plak piyasası Sahibinin Sesi, Odeon ve Columbia şirketlerinin hâkimiyeti altındadır. Küçük şirketler kapanmış, korsan şirketler büyüklerle başa çıkamayıp piyasadan çekilmişlerdir. Columbia Şirketi Parlophone, Pathe, Homokord adına da plak yayımlar. Bu şirketler 1931'de EMİ adı altında bir birlik kurarlar. Bu birlik bundan sonra tek elden yürütülen yayın politikasıyla İstanbul ve

Anadolu piyasasına yön verir. Radyonun yaygınlaşması, plak piyasasında Anadolu'nun, özellikle kırsal yörelerin gitgide daha çok önem kazanması 1940'lı yılların musiki piyasasında köklü değişimlere yol açar. Varlık Vergisi vb nedenlerle İstanbul'un değişen nüfus yapısı piyasada ortaya çıkan açığı kapatmak isteyen plak yapımcılarını zorlar. Bir zamanların Udi Nev-res'i, Mesud Cemil'i, Ferit Alnar'ı, Şerif Mu-hittin'i yerine Erzincanlı Salih, Ürgüplü Refik Başaran, Urfalı Cemil Cankat adları piyasada gündeme gelir; Makbule Enver Hanım'ın, Lale ve Nerkis hanımların, Küçük Nezihe 'nin yerlerini Konyalı Bayan Makbule, Anadolulu Hayriye alır; "Ayşe", "Mon Bey", "Asaletmeap" operetlerinin yerini Tarzan Hüseyin Saz Heyeti doldurur. Bu değişim musiki plaklarıyla da sınırlı kalmaz. Geçmişte Yahudi, Ermeni, Arnavut, Acem tiplerini bir İstanbul eğlencesi ya da bir çarşı atmosferi içinde taklit ya da hicveden sözlü plaklar da yerlerini "hacı ağa" tiplerine bırakır.

Türk plakçılığmın temelini oluşturan 78 devirli taş plaklar dünyada gittikçe gelişen 33 ve 45 devirli plak ve kayıt bandı teknolojisine karşı 1960'lı yıllara kadar di-renebildi. 1948'de 33, 1952'de de 45 devirli plak teknolojilerinin geliştirilmesi 78 devirli plakların sonunu hızlandırdı. 1950'li yıllarda, bir yandan stereo plakların gitgide artması, bir yandan da radyonun topluma iyice yayılması taş plak üretimini gözle görülür biçimde azalttı. Gerçi 19öO'lı yılların dört devirli pikapları hem eski hem de yeni plakların bir arada dinlenebilmesi-ni sağlıyordu, ama daha hafif malzemeden yapılan, kırılmaz nitelikteki 33 ve 45 devirli plaklar cızırtılı, hantal, her çalmışında pikaba yeniden yerleştirilmesi gereken taş plakları modası geçmiş bir ürün haline getirdi. 1965 taş plak üretiminin son yılı sayılabilir. Grafson adıyla yayımlanan bu son plakların geniş kitlelere ulaşan yıldızı Ze-

ki Müren'dir. Muzaffer Akgün, Alaeddin Yavaşça, Nuri Sesigüzel gibi sanatçılar da bu dönemde Sahibinin Sesi ve Şençalar Plak şirketlerine taş plaklar doldururlar. Bu son dönemin dikkati çeken bir özelliği yabancı hafif müzik plaklarından alınan kopya baskılardır. Bu tür plaklar telif müzik parçaları kadar yaygınlaşır. İngilizce, Fransızca, İtalyanca şarkılar hafif müziğin daha çok sevilmesine yardımcı olur. Bir süre hem 78, hem de 45 devirli olarak basılan plaklar birkaç yıl sonra sadece 45'lik olarak piyasaya verilmeye başlar.

45 devirli plakların merkezi Sirkeci pi-yasasıdır. Doğubank İşham'nda 1968'de Aşkın, Coşkun, Sayan, Şenay, Tezeli gibi şirketlerin küçük işletmeler halinde ve fason olarak üretim faaliyetini sürdürdükleri bir merkez oluşur. 40'ı aşkın mağaza her türden müzik plağını piyasaya sürer. Aşık Veysel, Erol Büyükburç, Urfalı Babi, Sevim Tanürek, Seher Uludağ, Yüksel Özkasap, Mine Koşan, Cem Karaca bu dönemin hemen akla gelen sanatçılarıdır. 45'lik plak "Samanyolu" 300.000, "Son Mektup" 150.000 adet satar. "Emo", "Veremli Kız", "Tamara", "Ağlatan Plak", "Kırat Gemini Almış", "Murtazo", "Bağdat Yolu", "Bekçi Hırtazo", "İstanbul'u Dinliyorum" adlı parçaların doldurulduğu 45'likler de satış rekorları kırarlar. Bir-iki ay önce kurulmuş şirketler bile bu canlı piyasa içinde yaşama ve gelişme olanağını kolayca bulur. Ama pek çok plak da ilk çıktığı günlerde belli bir ölçüde satılsa bile, büyük bir bölümü kalıcı olmadan birkaç ay içinde unutulur. Yeni piyasayı besleyen iki önemli kaynak Anadolu ile Almanya'dır. Bu piyasada Hint müziği, Kürt müziği gibi etnik müzik türlerinin yanısıra "aranjman" denilen hafif müzik parçaları da küçümsenemeyecek bir alıcı kitlesi bulur.

45'lik plak bulduğu canlı piyasaya rağmen hızla yayılan kasetler karşısında 1970' li yıllarda bunalıma sürüklendi. Sonunda büsbütün gözden düştü, buna karşılık kaset gitgide güçlendi. Ama bunalım çabuk atlatıldı. Manifaturacılar Çarşısı'nda(->) o-daklaşan yeni piyasada plak şirketleri oluşturdukları basit alt yapılarla kendilerini kaset yayımcısına dönüştürdüler. Bu kaset yayımcıları aynı fason üretim anlayışıyla tek dükkânlık işletmeler halinde günümüze kadar gitgide çoğaldılar. Yeni bir toplumsal olgu olarak gün geçtikçe daha çok önem kazandılar; müzik zevkini birinci elden belirleyen birimler oldular.



Bibi. Ahmed Rasim, Fonograf-Sadayı Tahrir ve İhtiraat Eden Alet, İst., 1886; N. Acun, "Gramofon Plakları Nasıl Dolduruluyor?", Yarımay, S. 71 (1938); F. Kandemir, "Yılda 300 Bin Plak Harcıyoruz, Ya Kitap?", Yirminci Asır, (13 Haziran 1957); A. R. Sağman, Meşhur Hafız Sami Merhum, ist., 1947; M. Cemil, Tanburî Cemil'in Hayatı, Ankara, 1947; "Anadolu Pikaplarının Kalbi Sirkeci'de Atıyor", Günaydın, (12 Mayıs 1969); G. Akçura, "Gramofon Çağı", Güneş, (2-7 Ağustos 1990); ay, "Taş Plak Tarihi Hugo'dan Sorular", Boom Müzik, S. 5 (Şubat 1991); R. Anhegger-C. Ünlü, "Ünlü Sözlü Taş Plaklar", TT, S. 85-87 (1991); C. Ünlü, "Sözlü Taş Plaklar (Güzellik Yarışması)", ÎT, S. 94 (1991); H. Strötbaum, "Seventy-eight Revoluti-ons Per Minute in the Levant (Discography

of Favorites Oriental)", De Turcicis Aliisqeue Rebus Commentarii Henry Hofman Dedicati, c. 3, Utrecht, 1992; Catalogue General Pour Disques Turcs de Fahrication Europeenne, Fa-vorite, Lyraphone, Odeon, İst., ty; Orefon Re-cord/Blumenthal Record... Musikişinas-Şehir Tanburi Cemil Bey 'in Artistik Plaklarının Katalogu, İst., ty; Odeon... Disques Odeon a Do-ubleFace..., İst., ty.

CEMAL ÜNLÜ


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin