Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə80/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   76   77   78   79   80   81   82   83   ...   147

Bibi. Çetin, Tekkeler, 588, 589-590; Aynur, Saliha Sultan, 34, no. 11, no. 12; Âsitâne, 8, 12, 17; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 64-65, no. 104; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, l, 10, 13; IhsaiyatlI, 21; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 24; Vassaf, Sefine, V, 274; Osmanlı Müellifleri, I, 76; Vicdanî, Tomar-Halvetiye, 95-96; "Ahmed Raufî Efendi (Şeyh Seyyid)", ISTA, I, 460-461; M. B. Tanman, "Ahmed Raufî", DİA, II, 120. M. BAHA TANMAN

RAZGRAD OLAYI

Bulgaristan, Razgrad'da Deliorman'daki Türk mezarlığının tahribi olayının İstanbul'da gençlik arasında uyandırdığı infial. 16 Nisan 1933 gecesi Deliorman'daki Türk mezarlığının, çoğu Jimnaz talebesi olan, elleri kazmalı, baltalı yüzlerce Bulgar genci tarafından tahribi, 17 Nisan 1933 günü basında yer almıştı. Basma göre, önce mezarlık bekçisinin kulübesi tutuşturulmuş, yakılmış, bu alevlerin ışığında gençler parmaklıkları, duvarları yıkarak mezarlığa dalıp taşları parçalamış, birçok kabirden çıkardıkları cesetleri, kemikleri etrafa atıp kaçmışlardı. Bulgar makamları, bu sırada büyük bir heyecan ve korku içinde evlerinden fırlayıp yardım isteyen yöre Türklerinin feryatlanna ilgisiz kalmışlardı. Olay Ankara'daki Bulgaristan Elçili-ği'nce de kabul edilmiş, ancak cereyan şeklinin farklı olduğu vurgulanmıştı. Bulgar Başbakanı Muşanof da hareketin hal-

kın dini hislerine karşı bir saldırı olmadığını, suçluların yakalanması için gerekli emri verdiğini söylüyordu.

Türk-Bulgar ilişkilerinin görünürde iyi olduğu bir dönemde bu beklenilmedik haber, Türkiye'de büyük bir infial uyandırdı. Gençliğin tepkisi o oranda büyük oldu. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) yönetimi, bazı öğrenci kuruluşları yöneticileriyle toplanarak nasıl bir yanıt verileceğini tartıştı. Çıkabilecek olayları önlemek amacıyla resmi makamlar, duygusal tepkilerden kaçınılması gerektiğini öğrencilere bildirdiler. Ancak, öğrenciler bu ihtara rağmen, eylem yapmakta kararlıydılar. Birlik genel sekreteri Şükrü Kaya imzasıyla, olayı telin amacıyla bir miting izni için vilayete başvuruldu. Vilayetin cevabı olumsuzdu.

Bunun üzerine izinsiz harekete geçen gençler, 20 Nisan 1933 günü saat 17.00'ye doğru beşer-onar kişilik gruplar halinde, Maçka'daki Bulgaristan Konsolosluğu ö-nünde toplanmaya başladılar. Şişli Terakki ve Feyziye liseleri öğrencilerinin katılması ile kalabalık kısa sürede arttı. Konuya duyarlı olan halk da toplanmıştı. MTTB Reisi Tevfik İleri, coşkulu bir konuşma yaptığı sırada, kolluk kuvvetleri olaya müdahale etti. Bir olay çıkmadan kalabalık dağıtıldı.

Ancak, dağılanların bir kısmı ara sokaklardan Bulgar mezarlığına yöneldi. Bunlara, önceden grupçuklar halinde mezarlığa gelmiş öğrenciler de katıldı. Kolluk kuvvetlerine rağmen, kalabalık duvarları aşarak mezarlığa girdi. Bir misilleme beklenirken gençlik çelenk koymakla yetindi. Ölülere hakaret değil, hürmet gerektiğini söyleyerek Bulgarlara uygarlık dersi vermek istediklerini vurguladılar. Öğrenciler herhangi bir taşkınlığa yer verilmeksizin, kolluk kuvvetlerince mezarlıktan çıkarıldı.

Olaylar, ertesi gün de sürdü. Öğrenciler, yetkililerin ihtarına rağmen Taksim'e doğru yürüyüşe geçti. Pangaltı Karakolu önüne gelindiğinde, gösteri yapan gençlere davranışlarının kanunsuz olduğu ve da-ğılınmadığı takdirde zor kullanılacağı ihtar edildi. Gençlerin yürüyüşlerine devam etmeleri üzerine polis harekete geçti ve kalabalığı dağıttı. Eylemin elebaşıları gözaltına alındı. Polisle öğrenciler arasındaki sokak çatışmaları saat 19.30'a kadar sürdü. Olay sonunda başta MTTB Reisi Tevfik İleri ve Genel Sekreteri Şükrü Kaya olmak üzere 80 öğrenci tutuklandı. Bu arada hükümet bir tebliğ ile yasadışı gösteri yapan ve ülkede düzeni bozma girişiminde bulunan MTTB'yi feshetti. 22 Nisan günü MTTB daimi delegeleri toplanarak Atatürk'e, İsmet Paşa'ya, Maarif Vekili Raşit Galip'e ve Halk Fırkası Genel Sekreteri Recep Peker'e gönderdikleri mektuplarda, gösterileri temiz maksatlarla yaptıklarını dile getirdiler. Dahiliye Vekâle-ti'nden MTTB'nin kapatılmamasını istediler. 23 Nisan'da üniversite öğrencileri Darülfünun Konferans Salonu'nda toplanarak durumu değerlendirdiler. 25 Nisan'da MTTB olağanüstü kongre yaptı. Kongreye 51

yüksekokul ve fakülte temsilcisi ve 100'ün üzerinde öğrenci dinleyici olarak katıldı. MTTB bir çıkmaza girmişti.

Aynı gün olaylar sırasında tutuklanan MTTB'ye mensup 23 öğrenci mahkemece serbest bırakıldı.

Razgrad Olayı'na basın geniş yer verdi. Bu sırada, Ankara Mebusu Aka Gündüz, Milliyet gazetesinde yazdığı yazılarda gençliği ulusal hislerinden dolayı kutladı. Keza Ahmet Şükrü, Burhan Cahit gençliği destekleyen yazılar yazdılar.



Bibi. M. Taylak, Saltanat, 2. Meşrutiyet ve 1. Cumhuriyet'te Öğrenci Hareketleri, Ankara, 1969; A. Kabacah, Türkiye'de Gençlik Hareketleri, ist., 1992.

ZAFER TOPRAK



Jean

Cesar

Reboul

Turhan

Baytop

koleksiyonu

REBOUL, JEAN CESAR

(26Aralık 1870, Trabzon - 5Mart 1944, İstanbul) Fransız asıllı eczacı.

Yol mühendisi olan babasının görevli bulunduğu Trabzon'da doğdu. Öğrenimini Paris Eczacı Mektebi'nde yaptı. 1892'de Beyoğlu'nda (Grand Rue de Pera, no. 116, Rumeli Hanı altında) "Paris Büyük Eczaha-nesi" (Grande Pharmacie Parisienne) ismini verdiği eczanesini açtı ve 1940'a kadar işletti.

J. C. Reboul, bir yüzyılın fazla bir süredir Türkiye'de yaşamış bir Fransız ailesine mensuptu. Babası Trabzon-Erzurum yolunun yapımında çalışmış ve Kırım Sava-şı'na katılmıştı.

J. C. Reboul Devlet-i Osmaniye Eczacıları Cemiyeti'nin (Societe deş Pharmaci-ens de l'Empire Ottoman) kurucularından ve yönetim kurulu başkanlarındandır. İstanbul'un en büyük ecza depolarından olan Şark Merkez Ecza Deposu'nun yönetim kurulunda da uzun süre görev yapmıştı. Fransız Akademi madalyası (Palmes Academiques) sahibiydi. J. C. Reboul İstanbul'da ölmüş ve Feriköy, Latin-Katolik Mezarlığı'na gömülmüştür.

Eczacı Kemal Müderrisoğlu (1905-25 Eylül 1986) 1923'te Büyük Paris Eczahane-si'nde çalışmaya başlamış, 1928'de J. C. Reboul ile ortak olmuş ve 1940'ta eczaneyi devren satın alarak ismini Rebul Eczanesi olarak değiştirmiştir. Rebul Eczanesi halen Eczacı Mehmed Müderrisoğlu tarafından işletilmektedir. Bu eczane, Osmanlı döneminde Grande Rue de Pera'da

(Cadde-i Kebir, bugün İstiklal Caddesi) açılmış ve halen de bu cadde üzerinde hizmet vermekte olan eczanelerden biridir.



Bibi. Baytop, Eczacılık, 432; Rebul Eczane ve Optik, Halk Sağlığına Hizmette Doksanıncı Yıl, İst., 1985; T. Baytop, "Osmanlı Döneminde Beyoğlu Eczaneleri", ///. Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildiriler, 1993.

TURHAN BAYTOP



RECAİ MEHMED EFENDİ SffiYAN MEKTEBİ VE SEBİLİ

Eminönü İlçesi'nde, Vefa'da, Molla Hüs-rev Mahallesi'nde, Kovacılar Caddesi üzerindedir. III. Mustafa dönemi (1757-1774) reisülküttablarından Recai Mehmed Efendi tarafından 1775'te yaptırılan sıbyan mektebi ayrıca cephesinin rokoko bezemesi ile de kendi türünün dikkat çekici örneklerindendir.

Osmanlı kültürünün mimarlık tarihine kazandırdığı ilginç yapı tiplerinden biri de sıbyan mektepleridir. II. Bayezid Vakfi-yesi'nde "mektephane" adı altında geçen bu mekteplerde öğrenciler "talim-i kelam-ı kadim ve Kuran ve namaza müteallik nesneleri" okurlardı. I. Mahmud'dan (hd 1730-1754) sonra "talim-i hatt" yani yazı yazma da öğretilmiştir. Sıbyan mektepleri 16. yy'dan sonra külliyelerinin öğeleri olarak karşımıza çıkar. Fakat bağımsız yapılar olarak plan ve dış mimari açısından özenle yapılanları, Lale Devri'nden sonra artmıştır.

Bir sebille birlikte tasarlanarak özgün bir tipolojik gelişme gösteren mahalle mektepleri özellikle barok tasarım ve rokoko bezemenin zenginleştirdiği, sebil ve çeşmelerin katkısıyla kent içini süsleyen ve küçük çocukların eğitimine mekân olarak kalite kazandıran bir uygarlık göstergesi olarak kabul edilmelidir.

İki katlı taş, tuğla karışık bir duvar örgüsü ile inşa edilen mektebin zemin katı mermerle kaplıdır. Bu cepheye giriş kapısı, çeşmeler ve sebil yerleştirilmiştir. Birinci kat cephesinde ise mermer söveli pen-cereleriyle dershane vardır. Kapıdan girilen koridor arkadaki küçük avluya açılan revaklı bir merdiven evine kadar uzanır. Koridorun sağında tonozla örtülü bir sebil odası ve oda içinde bir çeşme vardır. Mektebin helası bu revaklı merdiven evine açılır. Üst katta sadece dershane vardır ve bir hayat evinde olduğu gibi, dershanenin merdivenleri, revaklar arkasındaki merdiven evine açılır. Ön cephede ise dershaneyi aydınlatan dört büyük pencere vardır. Bir aynalı tonozla örtülü olan dershanenin duvarlarında kitap koymak için nişler bulunur.

Mektebin tek cephesinin düzeni zemin kattaki sebile göre yapılmıştır. Tek sınıfın pencereleri sebile göre simetrik olarak açılmıştır. Sebil cephesinin ilginç bir geometrik düzeni vardır. Üç açıklıklı sebilin iki yanında küçük çeşmeler yer alır. Mektep girişi bezemeli iki payanda düzeni ile çevrelenmekte ve üzerinde elips biçiminde bir kartuş gibi tasarlanmış küçük bir pencere bulunmaktadır. Kapının yanında sebilden uzak köşede bir çeşme daha

vardır. Cephenin diğer ucunda, sebil aksına göre simetrik bir konumda, yine bezemeli iki payanda arasında bir büyük çeşme daha bulunmaktadır. Bu çeşmenin yalağı, hayvanların da su içmelerini sağlamak için, diğerlerine göre daha alçaktır. Bu sıbyan mektebi, cephesindeki dört tane çeşme ile ilginç bir kompozisyondur.

İstanbul'da rokoko bezemenin en yaygın ve en gelişmiş döneminde yapılan bu sebilde deniztarağı, akant ve kartuş motifleri artık standartlaşmış biçimleriyle kullanılmıştır. Sebilin parmaklıkları 1970'ten sonra yapılan restorasyonda konmuştur. Özgün dövme demir parmaklıklar yok olmuştur. Cephe boyunca sebil ve çeşme kotlarının üzerinde uzanan ve cephe geometrisine göre bölünen yazıtlar hattat Ye-sarî Mahmud Efendi tarafından yazılmıştır. Yapının kitabesi giriş kapısı üzerindedir. Fakat sebil açıklıklarının üzerinde de tarih verilmiştir.

Uzun bir süre imalathane ve depo olarak kullanılan ve harap olan bu okul yapısı, 1970'ten sonra restore edilmiştir. İstanbul yollarının sürekli olarak yükseltilmesinden ötürü, bugün yol seviyesinden l m kadar aşağıda kalmıştır.

Bibi. (Konyalı), Abideler, 88-90; Aksoy, Sıbyan Mektepleri, 145-147.

DOĞAN KUBAN



RECAİZADE EKREM BEY YALISI

Üsküdar îlçesi'nde, Vaniköy'de bulunmaktadır.

Yalının ilk sahibi olan Recai Efendi va-kanüvislik ve Takvimhane nazırlığı görevlerinde bulunmuştur. Yalı, Recai Efendi'nin oğlu, Tanzimat edebiyatının temsilcilerinden Recaizade Mahmud Ekrem Bey'in adıyla anılmaktadır.

19. yy'a tarihlendirilen yapı 1989'da restore edilmiştir. Restorasyondan önce bir müddet fabrika binası olan yapı, günümüzde konut olarak kullanılmaktadır. Üç katlı, kagir yapı, çoğunluğu beyaz renkte ya da aşıboyalı olan Boğaz yalılarından farklı olarak sarıya yakın bir renktedir.

Yalıyla ilgili teknik raporlardan anlaşıldığına göre, restorasyonda kadarın planlarında değişiklikler olmasına karşın, cephede hemen hemen orijinale sadık kalınmıştır. Katların yükseklikleri artırılmış, arka cepheye iki yeni pencere açılmış ve

Recaizade Ekrem Bey Yahşi

Gürol Kara/TETTV Arşivi

denize bakan cephedeki balkon kaldırılmıştır. Bu bilgiler yalnızca kaynaklardan edinilmiş, yalının bugünkü sahibi Haydar Akın'dan gerekli izin alınmadığı için yalıda inceleme yapılamamıştır.

Yalının cephesinde katlar kornişlerle ayrılmış ve basık kemerli pencereler kullanılmıştır. İki yan cephede, yapı boyunca yükselen birer çıkma vardır. Bu çıkmalarla, deniz ve kara cephelerinin üçüncü katları, alınlığı andıran bir çatıyla sonuçlanır. Çatı katında, deniz ve kara cephelerinin üst katlarında küçük, yuvarlak pencereler vardır.

Bibi. Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, II, 239-242.

EMİNE ÖNEL

II. Abdülhamid döneminde redingotlu talebe, babası ve kardeşiyle birlikte. Fotoğrafhane-i Nikoloki Andriomena/Necdet Sakaoğlu koleksiyonu

REDİNGOT

II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) istanbulinin^) yanısıra kullanılmaya başlanan ve bir süre sonra onun yerini alan alafranga erkek giysisi.

17. yy'm sonlarından başlayarak İngiltere'de biniciler ve yağmurdan korunmak is-teyenlerce giyilen redingot 18. yy'm ilk çeyreğinde Fransa'da da kullanılmaya başlandı. Arkasında ve yanlarında yırtmaçları bulunan ve önden düğmelenen bol bir manto görünümünde olan redingot, Avrupa'da şehirli erkeklerce 19. yy'm başlarından 20. yy'ın başlarına kadar yaygın olarak kullanılan bir giysi olmuştur.

Tanzimat döneminin resmi erkek giysilerinden biri olan istanbulin, İstanbullu terzilerin elinde biçim kazanmış ve şehrin adıyla özdeşleşmiştir. Redingot önünün açık oluşu, gömlek, yaka ve kravatla birlikte giyilişiyle istanbulinden ayrılırdı.

Redingot genellikle yüksek rütbeli memurlarca tören giysisi olarak kullanılmıştır. Başkent oluşu yanında Osmanlı dönemi-

REFAİL

312

313 REHBERLİK VE ARAŞTIRMA

nin kültür ve moda merkezi de olan istanbul'da redingot giyilmesi II. Abdülha-mid döneminde resmiyet kazanmıştır. Önü sürekli olarak kapalı olduğu için hareketleri kısıtlayan ve biraz da sıkıcı olan istanbulin yerine önü açık olarak da kullanılabilen redingot, kısa sürede yaygınlaşmıştır.

Göğsü iki düğme ile iliklenip kapanan, sol tarafında kullanılmayan iki düğmesi bulunan redingotlar genellikle siyah şayaktan dikilir, etekleri ise belden aşağıya, dizkapaklarımn altına kadar dökülürdü. Redingot kendi kumaşından bir pantolonla giyilir; beyaz, devetüyü ya da gri renkte bir kumaştan yelek ve göğsü, yakası kolalı gömlek giysiyi tamamlardı.

Redingot siyahtan başka gri şayaktan da dikilirdi. Ancak bunlar şık zenginler tarafından özel toplantılarda ya da aile içinde giyilirdi. Ayrıca fazla yaygınlaşma-makla birlikte açık lacivert, kahverengi renkte ya da kareli, çizgili kumaşlardan da redingot takımı giyenler olmuştur. Redingotlar etraflarına kendi renginde ya da biraz daha açık renkte ipek şeritler çevril-tilerek de kullanılmıştır.

Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar devam eden redingot giyme alışkanlığı giyim kuşamdaki değişmelerle birlikte terk edilmiştir.

Bibi. R. E. Koçu, "Redingot", Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1907, s. 196-197; Musahibzade, İstanbul Yaşayışı, 1992, 169-173.

İSTANBUL


REFAİL

(?, ? -1780, ?) İstanbullu Ermeni ressam. Ermeni kaynaklarında "usta ressam Di-ratzu (Çelebi) Rapayel" olarak geçer. To-derini ve d'Ohsson gibi 18. yy yazarları, sanatçı bir aileye mensup olduğunu, İtalya' da yetiştiğini, Balat'ta atölyesi bulunduğunu, Osmanlı sarayında çalıştığını, III. Osman ve III. Mustafa'nın portrelerini yaptığını belirtirler. Saray koleksiyonlarındaki eserleri, RefaiPin 18. yy'm ikinci yarısında çok tutulan bir ressam olduğunu gösterir. Yağlıboya, tempera ve guvaş tekniklerini kullanan usta bir portrecidir. Ayrıca çeşitli kıyafetler giymiş kadın ve erkek resimleri yapmış olması, döneminde çok yaygın olan Osmanlı kıyafet albümlerini resimlediğini düşündürür. Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplığı'ndaki bir albümde yer alan Re-fail imzalı ve bazıları tarihli olan bu tür erkek ve kadın portreleri bu amaçla yapılmış olmalıdır. Benzerlerine bazı özel koleksiyonlarda rastlanır. Topkapı Sarayı Resim Galerisi'nde III. Selim'in şehzadelik yıllarını yansıtan imzalı bir yağlıboya portre ve hamamda anne ve kızını gösteren bir guvaş resim eserleri arasındadır. III. Mustafa'nın, oğlu Şehzade Selim (III) ile birlikte portresi, benzer teknikte yapılmış III. Osman ve I. Abdülhamid portreleri, Lev-nî Silsilename'sine sonradan eklenmiş olan III. Osman, III. Mustafa ve I. Abdülhamid portreleri Refail'e atfedilir. Pamukciyan, Balat'taki Ermeni kilisesinde bulunan yağlıboya "Mahşer" tablosunun da Refail'in eseri olabileceğini belirtir.

Refail'in usta bir ressam ve portreci olduğu anlaşılmaktadır. Daha önceki padişah portrelerinde kullanılan 3/4 profil kalıbını terk etmiş, padişahları tam karşıdan göstererek yeni bir portre kalıbı yaratmıştır. Gerek portreleri, gerekse tek figür çalışmaları, onun ışık-gölge ve perspektif gibi Batı resim tekniklerini iyi bildiğini gösterir. İfadeli bakışlar ve anlamlı jestlerle etkileyici kıldığı figürleri, gerçek vücut oranlarına sahiptir. Refail, 18. yy'ın ortalarında kullandığı bu yeni tekniklerle, ülkemizde minyatürden Batı anlamında resme geçiş evresinde önemli rol oynamış usta bir ressamdır.



Bibi. A. Toderini, Litterature deş Turcs, Paris, 1789, c. III, s. 60; d'Ohsson, Tableau, IV, 456; G. Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı, 1700-1850, Ankara, 1977, s. 56-62, 187; K. Pamukciyan, "Ünlü Hassa Ressamı Rapayel ve Eserleri", TT, S. 40 (Nisan 1987), 28-33; Çağlarboyu Anadolu'da Kadın, Anadolu Kadının 9000 Yılı, (sergi katalogu), îst., 1993.

GÜNSEL RENDA



REGİON

Bugünkü Küçükçekmece(-») yerleşmesinin Roma, geç antik ve Bizans dönemlerindeki yerleşimine verilen ad. Region hem Itinerarium Burdigalense ve Itinerarium Hierosolymitanum isimli antik seyahatnamelerde ve hem de Tabıda Peutingeriana isimli geç antik devir haritasında Bizanti-on'un(~>) 12 mil kadar batısında bulunan bir mansio (geceleme yapılan yol istasyonu) olarak gösterilmektedir. Bizantion'a ve daha sonraki başkent Konstantinopolis'e olan yakınlığına rağmen Region'un geceleme yapılan bir yol istasyonu olarak gösterilmesi bazı araştırmacılar tarafından bu büyük kente gelenlerin akşam ya da gece kente girmek istememelerine dayandırılmaktadır. Tüm seyahatnamelerde belirtilen 12 millik uzaklığın, Küçükçekmece kasabasının Ayasofya önünde bulunan ve Bi-zantion'dan batıya uzanan yolun başlangıç noktası kabul edilen Milion Taşı'ndan(->) uzaklığı olan 18 km'ye denk düşmesi nedeniyle, Region'un bugünkü Küçükçekmece kasabası içinde ya da çok yakınında bulunduğu tahmin edilmekle beraber, antik kentin kesin yerinin belirlenmesi mümkün değildir.

Ancak 1937'de E. Mamboury tarafından Küçükçekmece'nin hemen doğusundaki

Region Harabeleri

Enis Karakaya, 1993

tepe üzerinde antik duvar kalıntıları görülmesi üzerine burada 1938, 1940-1941, 1946 ve 1948'de İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından yaklaşık 5.000 m2'lik bir alanda yapılan kazı ve araştırmalar sırasında, geç antik ve Bizans dönemlerine tarih-lenen hamam kompleksi, Bizans imparatorlarının yazlık sarayı olduğu tahmin edilen bir yapı ve kilise kalıntıları ile bir mezar odası ortaya çıkarılmıştır. Kazılar sırasında etrafının surlarla çevrili olduğu anlaşılan bu antik yerleşmenin adının Region olduğunu belgeleyecek herhangi bir yazıt ele geçmemesine rağmen seyahatnamelerde adından bahsedilen Region'un burası olduğu konusunda görüş birliği vardır.

Region'un Roma dönemi tarihi hakkında, burasının bir yol istasyonu olduğu dışında antik kaynaklardan herhangi bir bilgi edinilememekle birlikte, burası büyük bir olasılıkla Küçükçekmece Gölü civarındaki diğer küçük yerleşmeler gibi Bizantion'a bağlı bir köy konumundaydı ve göl kenarında, uygun demirleme olanağına sahip, denizdeki fırtınalardan korunaklı bir limanı olması önemini artırıyordu. Seyahatnamelerde adının geçmesi ise anayol güzergâhı üzerinde olmasından dolayıdır. Bazı araştırmacıların İstanbul'un Teodosios Surları'ndaki dördüncü ana kapısı olan yeni Mevlevihane Kapısı'nı Region Kapısı olarak adlandırmak istemelerine rağmen, bu görüş fazla destek bulmamıştır.

6. yy yazarlarından Prokopios I. İüsti-nianos dönemi (527-505) yapı faaliyetlerini ayrıntılı olarak anlattığı eseri Peri ktis-maton'âe (=deaedificiis), Region'a Stron-gilon denilen kaleden gelen yolun İmparator İustinianos tarafından, çamur olmasını önlemek için büyük blok taşlarla kap-lattırıldığmı ve karşı yönlerden gelen iki arabanın geçmesini sağlayacak şekilde genişlettirildiğini yazmaktadır. Prokopios ayrıca, Region'un denizden çok dar bir kıyı parçasıyla ayrılan bir göl kenarında olduğunu ve bu gölün doğal bir kanalla denizle birleştiğini belirtmekte ve burada bulunan ahşap köprünün yerine İustini-anos'un kemerli bir taş köprü yaptırdığını yazmaktadır.

8-9. yy yazarlarından Teofanes(->) de 557 ya da 558'de meydana gelen büyük depremde Region'un büyük ölçüde tahrip olduğuna ve buradaki Ayios Stratoni-

koş ve Kallinikos kiliselerinin de tamamen yıkılmış olduklarına değinmektedir.

Region, İstanbul'u kuşatmaya gelen Avarlar ve Bulgarlar tarafından da tahrip edilmiştir. İmparator VII. Konstantinos (hd 913-959) De Ceremonüs(->) adlı kitabında uzun zaman başkentten ayrı kalan imparatorların dönüşlerinde sarayın ve devletin önde gelenleri tarafından karşılandıkları yerlerden birinin de Region olduğu belirtilmektedir.

Bizans İmparatoıiuğu'nun son yıllarında önemini iyice yitiren Region'un İstanbul'un fethi öncesinde tamamen terk edilmiş olduğu tahmin edilmektedir.

II. Dünya Savaşı sonrasında Küçükçekmece ve çevresinde artan şehirleşme nedeniyle kazılar sırasında ortaya çıkarılan kalıntıların hemen tamamı yok olmuştur. Bugün görülebilenler sadece birkaç granit sütun parçası ile sütun kaidesinden ibarettir.

Bibi. C. J. Jirecek, Die Heerstrabe von Belgrad nacb Constantinopel und die Balkanpâsse, Prag, 1877, s. 55; K. Miller, Mneraria Romana, Römische Reiseıvege an derHand der Ta-bula Peutingeriana, Stuttgart, 1916, s. 527; A. Oğan, "Regium Hafriyatı", Belleten, 3 (1939), s. 437-445; A. Ogan-A. M. Mansel, "Rhegion-Küçük Çekmece Hafriyatı, 1940-1941 Çalışmalarına Dair İlk Rapor", ae, 6 (1942), s. 1-18; A. Oğan, "Küçükçekmece Yakınındaki Regium Şehri Nekropolünde 1946 Yılı Sonbaharında Yapılan Araştırma", ae, 11 (1947) s. 167-168; ay, Region-Küçükçekmece Hafriyatı ve Region Sarayı", ///. Türk Tarih Kongresi 1943, (Ankara 1948), s. 537-543; A. M. Mansel, "Leş fouilles de Rhegion pres d'Istanbul", Actes du VF Congres International d'Etudes Byzanti-nes, Paris, c. II (1951), s. 256-260; S. Eyice, "Ta-rihde Küçükçekmece", GDAAD, 6-7 (1978), 60-67, 85-86.

MUSTAFA H. SAYAR



REGLA, PAUL DE

(1838, Cezayir - ?, ?) Fransız gezgin.

Asıl adı Paul Andre Desjardin'dir. Hayatı hakkında çok az bilgi vardır. Gençliğinde bir ara askeri hekim olduktan sonra sivil hayata geçip Paris'te bir elektro-terapi enstitüsü kurmuş ve 1869'da bir tıp ve edebiyat dergisi yayımlamaya başlamıştır. 1886-1889 arasında İstanbul'da bulunan Paul de Regla'nın geliş nedeni bilinmemektedir. Büyük bir olasılıkla mesleğini burada da sürdürmüş, ancak II. Abdülhamid'in ilk döneminin saray dedikodularına ve mason olduğu için, V. Murad'ı kurtarma çabalarında bulunan İstanbul'daki mason ortamının girişimlerine karışmıştır. Bundan dolayı Sadrazam Kâmil Paşa'nın hışmına uğramış ve Fransa'ya dönmek zorunda kalmıştır.

Bundan sonra de Regla hayatının en büyük kısmını II. Abdülhamid rejimini suçlayan ve bu arada Fransa'da "kızıl sultan"a karşı olan duyguları kullanarak adını duyurmaya çalışan kitaplar yayımlamakla geçirir. İlk olarak 1889'da La Turquie offici-elle (Resmi Türkiye) adlı kitabı çıkar. Yazara göre Paris'teki Türk Elçiliği ve II. Abdülhamid'in gizli polisi bu kitabın yayımını engellemek üzere çabalarda bulunmuşlar ve bu konuda Fransız makamlarına da başvurmuşlardır. Ancak tüm bu çabalar-

dan doğan skandal kokusu kitabın 1890 ve 1891'de iki baskı daha yapmasına yol açmıştır. Bu başarı da Regla'nın aynı yolda devam etmesine neden olur. 1892'de ikinci kitabı Leş bas-fonds de Constantinople (İstanbul Batakhaneleri) çıkar. Gezi anısı biçiminde olan bu kitapta yazarın tüm skandal avcılığının yamsıra, II. Abdülhamid rejimini eleştirmenin ötesinde, her şeyi küçümseme, hor görme, hattâ yazarın ırkçılığı ve Yahudi düşmanlığı da ortaya çıkar. Daha sonra basılan Leş mysteres de Constantinople (istanbul'un Esrarı) (1897), Lessecrets d'Yıldtz(yıldız'rn Sırlan) (1897), Aupays de l'espionnage (Casusluk Ülkesinde) (1902) adlı eserler hep aynı doğrultudadır. Bu arada V. Murad'ın kurtarılması için mason localarında da konferanslar vermiştir.

Bugün için, kötü bir edebiyattan öteye gitmeyen, Paul de Regla'nın yapıtlarının tek değeri, 19. yy'm sonlarında, Avrupa ve özellikle Fransa kamuoyunda Türkiye hakkındaki değerlendirmelerinin kaynaklarından biri olmasıdır.

STEFANOS YERASİMOS



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   76   77   78   79   80   81   82   83   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin