Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə82/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   78   79   80   81   82   83   84   85   ...   147

RESNA FOTOĞRAFHANESİ

bak. BEDİZ, BAHAEDDİN



REŞAD (Sultan)

bak. MEHMED V



REŞAD FUAD BEY (Keçecizade)

(1864, Beyrut -12 Haziran 1921, İstanbul) Devlet adamı, eski eser koleksiyoncusu.

Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa'nın torunudur. Babası Ahmed Nâzım Bey, annesi Nimet Hanım'dır. Ailesinin Suriye'de bulunduğu sırada Beyrut'ta doğdu. Beyazıt Rüştiyesi'ni ve Mekteb-i Sultani'yi (Ga-

latasaray Lisesi) bitirdikten sonra, Paris'te yükseköğrenim gördü. İstanbul'a dönüşünde, Sadaret Mektubi Kalemi'ne devam etti. 1878'de Roma Elçiliği ikinci kâtipliğine atandı, sonra aynı görevle Viyana'ya gönderildi. Viyana'dan dönüşünde de Hariciye Nezareti şube müdürü, Şûra-yı Devlet Mülkiye Dairesi üyesi oldu. 20 yıla yakın bu görevde bulunduktan sonra 1908' de emekliye ayrıldı.

Reşad Fuad Bey Tarih-i Osmani Encümeni ve Evkaf-ı İslamiye Müzesi'nin (bugün Türk ve İslam Eserleri Müzesi) kuru-cularındandı. İstanbul Şehri Muhipleri Ce-miyeti'nin(->) de üyelerindendi. Ayrıca, Paris'te Tahsil Görmüş Gençler Cemiyeti'ni kurmuştur. Doğu ve Batı kültürlerine aşina, Fransızcayı mükemmel bilen bir insandı. Tarihe, eski eserlere, İstanbul'a ve İstanbul'un güzelliklerine hayran bir kişiydi. Eski eserlere, antikalara çok düşkündü. Zengin bir antika koleksiyonu oluşturmuştur. Babası gibi şişman, kibar, zarif, çelebi, tarihi fıkralara ve eskilerin menkıbelerine düşkün, bunları tatlı tatlı anlatan, nükteci bir şahsiyet olarak tanınırdı. Döneminin siyaset ve kültür adamlarıyla yakın dostlukları vardı. Mevlevî olup, ölümünde Yenikapı Mevlevîhanesi(->) hazire-sine gömülmüştür. Bazı gazete ve dergilerde kültür ve tarih yazıları yazmıştır. TOEM' deki araştırmaları değerlidir.

Reşad Fuad Bey, Tunuslu Hayreddin Paşa'nın kızı Behiye Hanımla evliydi. Bu evlilikten doğan çocukları Mehmed Hayreddin Fuad Keçeci (ö. 1967'den sonra), Mehmed Salih Keçeci (1893-1954), Mehmed Fuad Keçeci (ö. 1967) ve Ali Şevket Fuad Keçeci'dir (ö. 1965).

Bibi. BOA, Hariciye Nezareti Sicill-i Ahval Defteri, no. 2; "istanbul'un Bir Siması: Keçecizade Reşad Fuad Bey", Dergâh, S. 5 (20 Haziran 1337), s. 78-79; t. A. Gövsa, Meşhur Adamlar, IV, ist., 1936, s. 1338; S. Mümtaz, Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler, ist., 1948, s. 159-160; Y. Öztuna, Keçecizade Fuat Paşa, Ankara, 1988, s. 93.

ATİLLA ÇETİN



REŞAD PAŞA KÖŞKÜ

Kadıköy İlçesi'nde, Erenköy Kozyatağı'nda, Sinan Ercan Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Ahmed Reşad Paşa (1849-1927) tarafından, Mimar Mehmed Efendi'ye yaptırılmıştır. Köşkün yapımına 1886'da başlanmış ve 1900'de tamamlanmıştır.



Reşad Paşa Köşkü

Enis Karakaya

Ahmed Reşad Paşa Batı kültürü ile yetişen ilk maliyecilerdendir. Maliye nazırlığı da yapan Reşad Paşa, II. Abdülhamid döneminin (1876-1909) önemli devlet adamlarından olup vezaret rütbesine de sahiptir. Köşkün açılışı büyük bir törenle yapılmış ve 19 Kasım 1900 tarihli Sabah gazetesinin birinci sayfasında bu habere geniş yer verilmiştir.

Üç katlı köşkün zemin katı yığma taş, birinci ve ikinci katları ahşap ve bağdadi olarak inşa edilmiştir. Ortada zemin kat üzerinde iki katlı ana bina ve bu binaya bağlı, zemin kat üzerinde tek kadı yan kanatlar yer almaktadır. Yan kanatlarla ana bina arasında birer kule bulunur.

1986'da Işıklar Holding tarafından restore edilen köşkün zemin katı yığma taş, üst katları ahşap konstrüksiyon olarak inşa edilmiştir. Köşkün salonları ve odalar, yemek salonu, toplantı ve konferans salonu, bar ve servis odaları olarak düzenlenmiştir.

Yapıya ön ve arka cephelerde, kulelerin bulunduğu kısımlarda birer giriş ve ön cephede, ana binadan bir giriş vardır. Bu girişten, mermer merdivenlerle birinci kata çıkılır. Pembe boyalı cephede beyaz ahşap çıtalarla süslemeler yapılmıştır. Birinci ve ikinci katı ayıran ince kornişin altında daire ve yıldız motifinin alternatif olarak kullanıldığı ahşap kabartma bir bezeme yer alır. Ana giriş bir veranda şeklindedir ve üzerinde ahşap korkuluklu bir balkon yer alır. Çatıda ince konsolların taşıdığı geniş bir saçak yer alır. Kuleler sekizgendir ve gene aynı şekilde çatılarında saçak vardır. Yapıda ahşap panjurlu, dikdörtgen pencereler kullanılmıştır. Zemin kat pencereleri basık kemerlidir.

Yapının dış mimarisi kadar, içteki tavan ve duvarların tezyinatı ve dönemin ünlü sanatçılarına ait tablolar ilgi çekicidir. Salonların tavanlarını süsleyen resimlerden bir bölümü, aynı zamanda ressam olan Reşad Paşa tarafından yapılmıştır. Tavan ve duvarların tezyinatında geometrik formların yamsıra bitkisel motifler ve çeşitli İstanbul manzaraları vardır. Restorasyon sırasında bu tezyinatlar aslına uygun olarak yenilenmiştir. Köşkteki eşyalar gene aynı şekilde orijinallerine uygun olarak yaptırılmış, kumaşlar da özgün motiflerle dokutul-muştur.

Köşkün yanında bulunan selamlık kıs-

REŞAD RIDVAN

318

319

REVAN KÖŞKÜ

mı da onarılmıştır. İki katlı olan selamlık binasının tavan ve duvarlarındaki ahşap işçiliği ve ikinci katın kubbe ile örtülü orta sofasının tavan ve kubbesindeki bitkisel motifli kabartmalar ilgi çekicidir. Re-şad Paşa Köşkü günümüzde restoran olarak kullanılmaktadır.

EMiNE ÖNEL

REŞAD RIDVAN

(?, İstanbul -1919, istanbul) Tiyatro yönetmeni.

Reşad Rıdvan

Refik Ahmet, Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu, c. l, ist., 1934

Şehremini Rıdvan Paşa'nın oğludur. Önceleri devlet memuru olmuş, Şûra-yı Dev-let'te önemli görevlere yükselmişti. II. Meşrutiyet'ten önceki yıllarda istanbul'a gelen yabancı sanatçıların Tepebaşı'ndaki temsillerinin düzenlenmesine yardım ederek tiyatro sanatım yakından tanımaya çalıştı. Kendisi gibi amatör meraklıları toplayarak gruplar kurdu. 1903'te yöneticisi ve yönetmeni Fransız olan Osmanlı Komedi Kumpanyası adlı topluluğun önde gelenlerinden biri Reşad Rıdvan'dı.

Ahmed Fehim(-0 anılarında, Rıdvan Paşa'nın oğlunu tiyatrodan uzak tutmak için oyunculara çeşitli işkenceler yaptığını zamanın oyuncularından Tolayan'ın tutuklandığını, gene ünlü oyunculardan Ma-tosyan'a belediye çavuşlarınca dayak attı-rıldığım, hattâ kendisinin de zor kurtulduğunu anlatır. Oğlunun tiyatro tutkusunu engelleyemeyen Rıdvan Paşa 1904'te İstanbul'daki Türkçe oyun oynayan bütün tiyatroları "ıslah" gerekçesiyle kapatmış ve bütün tiyatrocuları İstanbul dışında oyunlar oynamak zorunda bırakmıştı. Bu yasak Rıdvan Paşa'nın 26 Mart 1906'da öldürülmesinden sonra kalkabilmişti.

Reşad Rıdvan, II. Meşrutiyet'ten sonra, birçok tiyatro topluluğunu hem kurmaya çalıştı hem de bazılarına paraca yardımda bulundu. Plevne, Arif Bey, Gülnihal, Zor Nikâh gibi oyunları sahneledi. O dönemin en iyi yönetmenleri arasında sayılırdı. Aynı yıllarda kurduğu Heveskâran Cemiyeti topluluğunda yönettiği Sabah-ı Hürriyet oyunu büyük yankı yapmıştı.

Burhanettin Tepsi'yle ortak bir denemeye de girişti ve 1910'da Sahne-i Milliye-i Osmaniye adlı bir topluluk kurdu. 19l4'te Şehir Tiyatrolan'nın öncüsü olan Darülbe-dayi'nin kuruluşu sırasında getirtilen Fransız tiyatro adamı Andre Antoine'ın(->) yardımcısı, daha sonra da aynı kurumun müdürü oldu. 19l6'da bu görevinden ayrılan, ancak ertesi yıl "daimi rejisör'lüğe tayin edilen Reşad Rıdvan'ın Darülbedayi'de oynanan Tatlı Sır adlı bir de uyarlaması vardır. 1919'da öldüğünde 50 yaşına yaklaşmıştı.



Bibi. Ahmet Fehmi Bey'in Hatıraları, (haz. H. K. Alpman), İst., 1977; And, Tanzimat, 197-198; And, Meşrutiyet, 42; M. Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın, İst., 1989, s. 26-27, 29, 109-135, 577; Ö. Nutku, Darülbeda-yi'ninElli Yılı, Ankara, 1969; ay, Dünya Tiyatrosu Tarihi, II, İst., 1985; M. N. Özön-B. Dür-der, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, İst., 1967, s. 350; Sevengil, Meşrutiyet; (Sevengil), Türk Tiyatrosu, I, 89-103.

RAŞİT ÇAVAŞ



REŞADİYE KIŞLASI

Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hasta-nesi'nin yayıldığı alan içerisinde yer alan, 1330/1914'te yapılmış olan süvari kışlası. Kışla, isminden de anlaşılacağı gibi V. Mehmed (Reşad) (hd 1909-1918) tarafından yaptırılmış ve onun adını almıştır.

Kışla, I. Dünya Savaşı'nm ve bu savaş içerisinde Çanakkale savaşlarının yaşandığı zor dönemlerde, maddi ve manevi açıdan büyük bir çöküntü içerisinde olan Osmanlı ordusunun Trakya garnizonlarına süvari birliği takviyesi maksadı ile yapılmıştır. Yapı, Osmanlı İmparatorluğu'nün son kışlalarındandır. Reşadiye Kışlası'nın temeli dönemin harbiye nazırı Enver Paşa tarafından atılmıştır.

Reşadiye Kışlası bir süre süvari kışlası olarak kullanıldıktan sonra, Cumhuriyet'in kuruluşunun ilk yıllarında terk edilmiştir. Yapı son işlevini İ927'de kazanmıştır. Top-taşı Bimarhanesi'nde bulunan akıl hastaları buraya getirilmiş, kışla hastaneye çevrilmiştir. O günkü adı Bakırköy Akliye ve Asabiye Hastanesi'dir. Zaten büyük bir kısmı yıkık durumda olan kışla binaları, bu dönüşüm sırasında çeşitli değişiklik ve ila-



Reşadiye Kışlası

Ertan Uca, 1994/ TETTV Arşivi

İİ&

velerle tamamen farklı bir kimliğe bürünmüştür.

Reşadiye Kışlası, geleneksel kışla mimarisinde görüldüğü gibi, askerlerin ibadetlerini yapacakları kışla camii, kapalı barınma mekânları, idari birimler, ahırlar ve talim alanlarından oluşmaktaydı.

Şimdiye kadar hakkında fazla bilgi yayımlanmamış olan kışlanın, halen, kısmen ayakta kalabilmiş tek mekânlı bir camii mevcuttur. Yakın zamana kadar caminin yakınlarında hayvan yalaklarının olduğu bilinmektedir. Bu bilgiden dolayı, bir süvari kışlası olan Reşadiye Kışlası'nın ahırlarının da camiye yakın bir yerde bulunması gerekmektedir. Kışlanın idari binasının, bugün hastanenin nöroloji kliniği olarak kullanılan yapı olduğu sanılmaktadır. İki katlı ve kırma çatılı taş bina döneminin özelliğini yansıtmaktadır. İç mekânlar, koridorlar ve koridorlara açılan odalardan oluşmaktadır. Nesih hat ile yazılmış ve "Reşadiye Kışlası, 1330" şeklinde okunan kışla kitabesi de, yer değiştirmiş olmakla birlikte, bu bina içinde yer almaktadır.

Bu bina ile bugünkü başhekimlik binası arasında kalan yüksek ağaçlı bahçe de Reşadiye Kışlası döneminden kalmıştır ve kışlanın ana avlusunu teşkil etmektedir.

TÜLİN ÇORUMLU



REŞADİYE MEKTEBİ

Eyüp İlçesi'nde, İskele Caddesi ile Boyacı Sokağı'nın kesiştiği köşede, V. Mehmed (Reşad) (hd 1909-1918)(->) tarafından, bitişiğindeki V. Mehmed Türbesi'yle birlikte yaptırılmıştır. Tasarımı ünlü mimar Ke-maleddin Bey(->) tarafından 1910'da gerçekleştirilen mektep, 1911'de eğitime başlamış ve yönetimi o günkü Maarif Nezareti tarafından yürütülmüştür. Bina Cum-huriyet'ten sonra ilkokul olarak kullanılmış, 1957'de geçirdiği bir onarımdan sonra ortaokula dönüştürülmüştür.

Mimarın meslek yaşamında tasarladığı ilk eğitim yapısı olan Reşadiye Mektebi, bitişiğindeki türbeye göre oldukça yalın bir dış görünüm sergilemekte, buna karşılık, yapıldığı dönemin eğitim programlarına uygun, iyi çözümlenmiş bir plana sahip bulunmaktadır. Planda dersliklerin doğru bir aydınlanma için kuzeye

yönlendirilmelerine, yönetici ve öğretmen odalarının ana giriş yakınında, öğrencilerden uzak bir bölümde toplanmalarına özen gösterilmiştir.

İki katlı, altı derslikli olan okul taşıyıcı duvar sistemine göre gerçekleştirilmiş, döşemelerde volta sistemi kullanılmış, üzeri ahşap, kırma, kiremit kaplı bir çatıyla örtülmüştür. "L" biçiminde planlanmış olan yapının zemin katında 3 derslik, bugün toplantı salonu olarak kullanılan l yemekhane, 4 öğretmen odası ve tuvaletler bulunmaktadır. Zemin kat planını genel olarak yineleyen üst katta, toplantı salonunun üzerine gelen ve bugün kitaplık olarak kullanılan, sekizgen planlı, üzeri kubbeli büyük oda, ilk yapıldığında mescit olarak kullanılmıştır. Okulun Halic'e yönelen ucundaki bu mescit, bu dönemde din eğitiminin ilk eğitim programları içinde hâlâ önemini koruduğunu belirlemektedir. Mescidin üzerindeki kubbe, yapının biçimsel yönden Eyüp'ün genel görünümüne uymasını sağlamış, bunun yamsıra kullanılan sivri kemerli pencerelerle geniş saçaklar, Kemaleddin Bey'in kuramını belirlediği Ulusal Mimarlık anlayışının üslup özelliklerini günümüze yansıtmışlardır.

İşlevselliği vurgulayan planlarının yamsıra, giriş doğrultusuna göre simetrik bir biçimde düzenlenmesine özen gösterilmiş olan yapının ön cephesi, Kemaleddin Bey'in tasarladığı binaların dış cephelerinin düzenlenmesine verdiği önemi belirlemektedir. Oldukça serbest bir biçimde planlanmış olan okulun bu cephesinde orta bölüm yüzeyden dışarıya ve çatı düzeyinden yukarıya doğru taşırılarak giriş doğrultusu vurgulanmış, basık kemerli kapı geniş bir silme ile çerçevelenerek üzerine yarım daire biçimli bir kitabelik yapılmış, daha sonra da bunun içine kabartma bir ay-yıldız yerleştirilmiştir. Zemin katta ve üstteki mescitte penci kemerli pencereler kullanılmış, geri kalan pencereler dikdörtgen olarak bırakılmışlardır. Üst kat pencerelerinin tümü, bu katta duvar kalınlığının inceldiğini belirleyen, yüzeyden girintili dikdörtgen panolar içine yerleştirilmişlerdir. Yalın bir görünümü olan binanın cephelerinde, girişte, hemen saçak altındaki bir düzine geometrik kabartma dışın-

da hiçbir bezeme bulunmamaktadır. Kesme taşla yapılmış olan giriş bölümü dışında tüm yapı yüzeyleri sıvanarak kesme taş görünümü verecek biçimde yatay çizgilerle derzlenmiş, yapı geniş saçaklarla bitirilmiştir.

Reşadiye Mektebi Ulusal Mimarlık anlayışına uygun cepheleri, olumlu plan çözümü ve bulunduğu çevreye uyum gösteren genel kütle düzeni ile, yapıldığı dönemin eğitim anlayışına örnek bir eğitim yapısı olarak dikkati çekmektedir. Bibi. Yavuz, Mimar Kemalettin, 196-201.

YILDIRIM YAVUZ

REŞAT ENİS

(l Haziran 1909, İstanbul - 12 Ocak 1984, İstanbul) Romancı.

Bir jandarma subayının oğlu olan Reşat Enis, I. Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte Anadolu kent ve kasabalarında yaşadı. Ortaokulu Çanakkale'de (1924); liseyi İstanbul Erkek Lisesi'nde okudu (1928). Yüksek Ticaret Mektebi'ndeki yükseköğrenimini yarım bıraktı. Gazeteciliğe adliye röportajları yaparak başladı (1930); Milliyet, Vakit, Haber, Son Dakika gazetelerinde çalıştı. Adana'da çıkan Bugün gazetesini yönetti. İstanbul'a dönüşte Cumhuriyet, Yeni İstanbul gibi gazetelerde röportaj, fıkra yazarlığını sürdürdü.

İlk romanı Kanun Namına (1932) tipik bir örnek olmak üzere, öteki bütün romanlarında da toplumsal ve bireysel olguların deşilmemiş yüzlerini çizen Reşat Enis, natüralizm akımından yararlanmış bir yazardır. Yer yer Anadolu'ya açılan sayfalarında memleket edebiyatının yıkımlarla örülü, pek işlenmemiş bir bölümünü, bir dönem, neredeyse tek başına kaleme getirmiştir. 1930-1940 arası yoğun olmak üzere, çoğu dergilerde, gazetelerde kalmış hikâyelerindeyse İstanbul'un kıyı köşe semtlerini, buralarda yaşanan çok acıklı olayları, kara hayat hikâyelerini, yoksulluğun ve yönetimce terk edilmişliğin sorunlarını kaleme almıştır.

Gonk Vurdu (1933), Gece Konuştu (1935), Afrodit Buhurdanında Bir Kadın (1939), Toprak Kokusu (1944), Ekmek Kav-gamız(1947\ Ağlama Duvarı (1949), Yol-

Eyüp'teki

Reşadiye

Mektebi'nin

Haliç'ten

görünümü.



Yıldmm Yavuz,

1970

Reşat Enis

Cengiz Kahraman arşivi

geçen Hanı (1952), Despot (1951), San it (1968) romanları, İstanbul'dan Anadolu'ya gelgitlerle, kendine özgü, biraz dağınık örgülü, savruk ifadeli, bununla birlikte, yer yer çok canlı, içte sarsıntılar yaratan eserlerdir. Düşkünler, örgütsüz, sendikasız işçiler, aylaklar, yoldan çıkmışlar, bu romanlarda İstanbul'un, özellikle alaturka töreyi korumuş yoksul, bayındırlıktan uzak semtlerinde ayakta kalma mücadelesi verirler.

Galata ve Beyoğlu fuhuş dünyasının odaklandır ve buralarda yaşamak, çalışmak durumunda kalmış bahtsız kişiler hem kuru bir gerçekçilikle, hem de yer yer derin bir iç acısıyla anlatılmıştır. Böylece Fatih'ten, Kazlıçeşme'den, Yenika-pı'dan Beyoğlu'na, oradan kentin en zengin semtlerine yol alan romancı, çıkardığı topografyada çok karanlık, geleceği belirsiz bir İstanbul çizmiştir. Gecekondulardan, kör siyasetlerin mahalle kahvelerindeki yansımalarından, çürümüş namus anlayışlarından ilk o söz açmasına karşın, giderek unutulmuş; Reşat Enis adı bugün âdeta edebiyatımızın dışında bırakılmıştır.



Yolgeçen //aranda, Doktor Emin'in tifo mikrobu üreterek, ana su borularına dökeceği mikroplu suyla İstanbul'u yok etmek istemesi romancının kentle ilgili umarsız duyuş ve düşünüşünü ifade etmesi açısından ilginçtir.

Bibi. T. Alangu, Cumhuriyet'ten Sonra Hikâye ve Roman, I, İst., 1968; B. Necatigil, Edebiyatımızda isimler Sözlüğü, İst., 1985.

SELİM İLERİ



REVAN KÖŞKÜ

Bugün Topkapı Sarayı(-») olarak adlandırılan Saray-ı Cedid'in (Yeni Saray), üçüncü yeri demlen bölümünde yer alır.

Revan Köşkü, Osmanlı dönemi Türk mimarisinin 17. yy'da meydana getirdiği en güzel eserlerdendir. Kuzeydoğuya doğru inen arazide, sarayın en kutsal mekânlarından olan Hırka-i Saadet Dairesi'nin önünde ve buradaki havuzun yanında inşa edilmiştir. Yüksek bir teras üzerinde bulunan köşk, IV. Murad (hd 1623-1640) tarafından, 1045/l635'te Revan'ın (bugünkü Ermenistan'da Erivan) fethinin arkasından, bu za-

REVANI ÇELEBİ MESCİDİ

320

321

REVUE DE CONSTANTINOPLE

ferin hatırası olarak yaptırılmıştır. Mimarı hakkında şimdilik kesin bir bilgi olmamakla beraber, 17. yy Osmanlı tarihinde pek çok olayda adı geçen Kasım Ağa, bu dönemde hassa başmimarı olduğuna göre, onun tarafından inşa edilmiş olabileceği bir ihtimal olarak düşünülebilir.

Abdurrahman Şeref Bey'in bildirdiğine göre buraya evvelce "Sarık Odası" da deniliyordu. Revan Köşkü, kendisinden bir-kaçyıl sonra yapılan Bağdat Köşkü'nün(-0 plan bakımından, daha ufak ölçüde bir benzeridir. Doğu tarafında, öteden beri lale bahçesi denilmekle beraber, doğru adının Lala Bahçesi olması gerektiği ileri sürülen sofa-ı hümayun bulunmaktadır. Üzerinde bulunduğu mermer döşeli terasın Batı tarafında ise, Hırka-i Saadet Dairesi önündeki havuz yer almıştır.

Revan Köşkü, eski Türk ev mimarisi ge-leneğindeki kubbeli bir orta mekâna açılan eyvanlar şemasına göre yapılmıştır. Bağdat Köşkü'nde dört eyvan bulunmasına kar-

Revan Köşkü'nden bir görünüm. Ertan Uca, 1994/TETJVArşivi

Revan Köşkü

Eı~tan Uca,

1994/TETTV

Arşivi

şılık burada üç eyvan vardır. Yalnız doğu tarafında, iki eyvan arası da konsollara oturan kapalı bir mekân halindedir. Orta sofayı, dört pencere açılmış olan basık bir kubbe örter. Dördüncü eyvanın bulunması gerektiği tarafta altın yaldızlı (tombak) bronz yaşmaklı güzel bir ocak vardır. Eyvanların aralarında duvarlardaki dolaplarda evvelce elyazması kitaplar bulunuyordu. Ancak bu dolaplardan ikisinin kütüphane haline getirilmelerinin, kanatları üzerindeki Arapça beyitlerden 1146/1733-34'te I. Malı-mud (hd 1730-1754) tarafından gerçekleştirildiği anlaşılır. İçlerinde çok değerli eserler olan bu kitaplar, Topkapı Sarayı Mü-zesi'nde bir merkez kütüphanesi kurulduğunda burada toplanmıştır.

Revan Köşkü'nün duvarları içeride ve dışarıda üst hizada çinilerle kaplıdır. Üsttekiler revzenli (renkli cam) olmak üzere iki sıra pencere ile mekân aydınlanmıştır. Dolap ve pencere kapakları ise sedef kakmalıdır. Gerek ortadaki kubbe, gerekse eyvanların tonozları çok zengin yaldızlı ve zevkli nakışları ile bezenmiştir. Ancak uzun bakımsızlık yıllarında, üstten sızan akıntılarla bu nakışların yer yer bozuldukları da yüzyıl önce görülmüştü. Hattâ, nakışların üzerlerine işlendiği muşambalar çürüyerek sarkmış bulunuyordu. Bu yüzden de 1930'lu yıllarda Revan Köşkü, ziyaretçilere kapalı tutuluyordu. Sonraları bu tahribat giderilmiş ve Revan Köşkü aslındaki ihtişama kavuşturulmuştur.

Bibi. Abdurrahman Şeref, "Topkapı Saray-ı Hümayunu", TOEM, II (1327/1911), s. 417-418; Topkapı Sarayı Müzesi Rehberi, İst., 1933, s. 128; N. M. Penzer, The Harem, Londra, 1936, s. 253; R. E. Koçu, Topkapu Sarayı, İst., 1960, s. 107-108; Eldem-Akozan, Topkapı Sarayı, 30, 78; S. Eyice, "Mimar Kasım Hakkında", Belleten, XLIII/172 (1979), s. 767-808; Eldem, Köşkler ve Kasırlar, I, 287-198; F. Davis, The Pa-lace of Topkapı in istanbul, New York, 1970, s. 165-170; A. Ertuğ, Topkapı, The Pala.ce ofFe-licity, ty, resim: 38-45.

SEMAVİ EYİCE



REVANÎ ÇELEBİ MESCİDİ

Koğacılar Mescidi de denilen Revanî Çelebi Mescidi Bozdoğan Kemeri'nin kuzeyinde bulunuyordu.

Bugün hiçbir izi kalmayan mescidin kurucusu, 15. yy'm sonları ve 16. yy'ın baş-

larında yaşayan şair Edirneli İlyas Suca Çe-lebi'dir. İyi bir Divan şairi olmakla beraber, para hırsı yüzünden kötü bir şöhreti olan Revanî mahlaslı bu şair, II. Bayezid döneminde (1481-1512) sürre eminliği görevi ile Mekke'ye gönderildiğinde, emanet edilen paranın bir bölümünü kendi kesesine aktardığı anlaşılmış, bu yüzden başka şairlerin hicivlerine uğramış, kendisi de onlara cevap vermekten kaçınmamıştır. I. Selim döneminde de (1512-1520) padişahın yakınlarından olan Revanî Çelebi'ye Ayasof-ya Camii mütevelliliği verilmiştir. Çok zengin vakıfları olan bu hayratının gelirlerinden de böylece faydalandığı anlaşılır. Elde ettiği servet sayesinde konağının yakınında, bu mescidi ve onun da yanında 15 hücreli bir zaviye-akar yaptırmıştır. Aşık Çelebi ve Hasan Çelebi'nin Şuam Tezkire-ferzhden öğrenildiğine göre, mescidin inşası sırasında buradan geçen I. Selim, bu mescidi Revanî Çelebi'nin yaptırttığını öğrenince, onun sürre eminliği ile Ayasofya mütevelliliğindeki şöhretini hatırlayarak: "Hoş Ayasofyasın, yılda bir mescit doğurursun!" dediği söylenir.

Vefa'da Hoca Hüsrev Mahallesi'nde inşa edilen bu hayratın Rebiyülevvel 9267 1520'de yazılan vakfiyesi olduğuna göre, mescit I. Selim'in son yıllarında tamamlanmış olmalıdır. 953/1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nde, mescidin yanında vakfedilen ev ve dükkânlardan başka mescidin hariminde, dokuzu salih kimselerin barınması için ve geri kalanı kiraya verilen 15 hücrenin kaydı vardır. Fakat evkafın bir kısmı daha 1546'da harap halde olduğundan yerleri paraya çevrilmişti.

Revanî Çelebi, 930/1523-24'te ölerek, mescidinin haziresine gömülmüştür. Şair Beharî tarafından düzenlenen üç beyitlik mezarkitahesinde,Cibamser-besertutmuş-du nâmı/Emir-i nazmya'ni kim Rev'anî denilerek onun şairliği övülmüştür.

Revanî Çelebi Mescidi, Ayvansarayî' nin Hadîkatü'l-Cevâmi'w\ basılı nüshasında Koğacılar Mescidi adı altında da tekrar yazılmıştır. Bu hata Tahsin Öz'ün cami-

Revanî Çelebi Mescidi'nin bir çizimi. Y. Önge/Semavi Eyice arşivi

lere dair kitabında da tekrarlanmıştır. İstanbul camileri haritasında 220 numaralı olarak yalnızca Revanî Çelebi Mescidi gösterilmiş olup, ayrıca bir de Koğacılar Mescidi yoktur.

Eski bazı gazete ilanlarından Revanî Çelebi Mescidi'nin 1891-1892'de tamir edildiği ve 1899'da da minaresinin onarıl-dığı öğrenilir. Fakat mescit 1908'de çevreyi harap eden yangında yanarak öylece kalmıştır. Bu bölgede geniş bir cadde açılması işlemine girişildiğinde Revanî Çelebi Mescidi'ne de ileride ihya edileceği düşünülerek dokunulmamış, yalnız kurucusunun kâtibi kavuklu ve manzum kitabe-li mezar taşı, Mehmed Ziya Bey tarafından l Mart 1924'te ufalanmış bir halde bulunmuş, Çelebi'nin kemikleri yeni bir mezara konulmuştur. 1589'da kendi adamları tarafından öldürülen Tamışvar ve Bu-din Valisi Payzen Yusuf Paşa'nın 1894 depreminde yıkılan az ilerideki türbesin-deki mezarı da Revani Çelebi Mescidi yanına taşınmış, ayrıca bu bölgede bulunan başka hazirelerdeki mezarlar da burada toplanmıştır.

Korunacak gibi görünen Revanî Çelebi Mescidi, etrafına toplanan tarihi mezar taşlan ile birlikte 1942-1943 kışında, Atatürk Bulvarı'nm yeniden düzenlenmesi sırasında hiçbir iz kalmayacak surette yıktırılıp ortadan kaldırılmıştır. Mescidin yerine de Sağlık Enstitüsü olan bina yapılmıştır. Bu olay şehrin tarihine, "imar" adı altında ne büyük kayıplar verdirildiğinin iyi bir örneğidir.

Revanî Çelebi Mescidi, bir çevre duvarının içinde yükselen, dikdörtgen planlı, evvelce üstü kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülü, sakıflı tipte bir ibadet yeri idi. İçi, iki sıra halindeki pencerelerden aydın-. lamyordu. Yapı, mimarisi bakımından fazla gösterişli bir eser olmamakla beraber, 16. yy sanatının özelliklerine sahipti. Yuvarlak gövdeli mimarisinin şerefe kısmı 19. yy'da değiştirilmiş ve buraya demir parmaklıklı bir şerefe yapılmıştı.



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   78   79   80   81   82   83   84   85   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin