“BİRLİKTE YAŞAMA” REZALETİ
Kadın ve aile üzerine çok durmak lazım. Çünkü, gerçekten aile zor durumda. Aileyi yıkmak için ne gerekiyorsa yapılıyor. Bir milleti yıkmada aile özellikle de “kadın” son kale. Aile tamamen yıkıldığı takdirde, insanlar insan olmaktan çıkar.
Bunun için aileyi çok titiz bir şekilde korumak ve kollamak zorundayız. Aileyi sarsacak, aile bağlarını zedeleyecek davranışlardan kaçınmak bir insanlık görevidir. Aile ile uğraşmak insanın kendi bindiği dalı kesmesi demektir.
Eskiden buna çok dikkat edilirdi; mesela evlenmeden önce “Birlikte Yaşama” rezaleti yok denecek kadar azdı. Bu şekilde yaşayanlar da bunu söylemekten çekinirlerdi; çünkü toplumun genel ahlakına aykırıydı bu tür beraberlikler. Şimdi o kadar normal hale geldi ki, bütün kanallarda, kim kiminle birlikte yaşıyor o konuşuluyor, magazin haberlerinin çoğunu bu tür haberler teşkil ediyor. Programlarda utanmadan, “ Altı yıldır birlikteyiz, ileride evlenmeyi düşünüyoruz” diyebiliyorlar.
Aileyi yıkmada da kadın kullanılıyor
Bunlar hep aileyi yıkmanın, yok etmenin sinsi planlarıdır. Toplumu tahrip eden en önemli şey, anormal şeylerin normal şey gibi algılanmasıdır. Batı, yıllardır yaptığı bu tahribatın cezasını şimdi çekmektedir. Mesela, Amerika’da 70’li yıllara göre boşanma üç misli arttı. Evlilik dışı doğum oranı 1970’de % 11 iken, bugün bu rakam % 35’e sıçradı. Ortada kalan çocuklara bakma işi de büyük oranda kadınların üzerine kalmaktadır. Bu yük 1970’li yıllarda %10 iken, bugün yüzde 30’lara varmıştır. Görüldüğü gibi aile yıkım kampanyasından en büyük zararı kadın çekmektedir. Buna rağmen, ne yazık ki aileyi yıkmada en çok kullanılan da yine kadındır.
Batı’yı bu hale basın getirmiştir. Bizde de yıllardır basın bu yıkım görevini bütün gücüyle yerine getirmektedir. Haberlerde, köşe yazılarında devamlı bu konu işlenmektedir. Sıradan bir kimse bir yanlış yapıyorsa bunun zararı daha çok kendinedir. Fakat, bu kimse halkı yönlendirme, aydınlatma vazifesini üstlenmişse, bu yaptığı yanlışı da marifetmiş gibi, programında, köşesinde anlatıyorsa toplu katliama girer. Kimsenin böyle bir şey yapmaya hakkı yoktur.
Bakın bayan bir yazarımız aile mefhumu ile alay edercesine yaptığı marifetini(!) nasıl anlatıyor: “ Eşimle evlilik öncesi oturmuş, bir takım kararlar almıştık. Hayatlarımızı birleştirecektik ama evlerimizi değil. Haftanın dört günü o bana ait olacaktı, üç günü kendisine. Sokaklarda uyuyamayacağı için de adresi, kendi evi olacaktı. Özel durumlarda, acil durumlarda taraflar birbirlerinin yardımına koşacaklardı ama tabii ki saygı sınırları muhafaza edilecekti. Telefon etmeden, program öğrenmeden, çat kapı gelmek yoktu. Ama birlikte olunduğunda da taraflar birbirlerine büsbütün uyumlu davranacaklardı. Anlaşma gereği iki ayrı evde yaşamaya başladık. Kriz gelince işler değişti. Program önümüzde, yeniden masaya oturduk. Ailede küçülme ve tasarruf imkanlarını görüştük. Evet, kriz ortamında iki ev lükstü. Özgürlük uğruna bu kadar gereksiz harcamalı bir ilişkiyi sürdürmemiz şart değildi.”
Özenilen şeylere bakın
Bayan yazarımız yaptıklarının doğruluğunu İtalya’dan örnek vererek ispat etmeye de çalışıyor: “İtalya'daki araştırmanın psiko-terapistlerinden biri, özellikle kadınların tercih ettiği bu trendi yaşamak isteyenleri yargılamamak gerektiğini söylemiş... “
İnsanların özendiği şeylere bakın. Canlılar arasında “sürekli aile hayatı” sadece insanlara aittir. Ayrı ve özgürce yaşamak hayvanlara mahsustur. Bilim, teknoloji ilerledikçe insanlar, maalesef insanlıktan uzaklaşıyor. Bütün bunlar işin kolayına kaçmaktır aslında. Çünkü, aile hayatında, fedakarlık gerekir, özveri gerekir. Fakat kolayına kaçalım derken de, kimse işi daha da zorlaştırdığının farkında değil.
İnsanların toplu olarak, aileler halinde yaşamaları medeniyetin esasıdır. İnsanların teknolojiyi, ilimi bu yönde kullanacakları yerde, tam tersi aileyi parçalama, insanları hayvanlaştırma yönünde kullanmaları ne garip değil mi?
Sadece nefsini, kendini düşünen insandan başka ne beklenir. Çünkü nefsin istediği her şey kendi zararınadır. Ne demişler: “İnsanın kendine yaptığını, cümle alem toplansa yapamaz.”
KIRKBİN KİŞİ EVLENİYOR OTUZ BİNİ AYRILIYOR
Temel ciddi bir hastalığa yakalanır. Fakat çevresindekileri bir türlü buna inandıramaz. Hastalığı iyice ağırlaşıp ölümünün yaklaştığını hissedince mezar taşını hazırlatarak şöyle yazdırır: “Hastayım hastayım dedum, inanmadınız! Gördünüz mi, ne oldi, şimdi inandınız mi?”
Yıllardır yazıyoruz, Batı bindiği dalı kesiyor bu gidişle Avrupa’da aile mefhumu kalmayacak, diye. Kendi yaptıkları son araştırmalarla, “Avrupa’da ailenin çöktüğünü” şimdi kendileri söylüyorlar. Buna çareler arıyorlar.
AB istatistik kurumu Eurostat'ın verilerine göre, AB ülkelerinde gençler arasında evlenme oranı giderek düşüyor. Güney Avrupa ülkelerinde evlenmeden birlikte yaşamayı tercih eden çiftlerin oranı yüzde 8 ila 15 olarak belirlenirken, bu oran Kuzey Avrupa ülkelerinde yüzde 53 ila 70'e kadar yükseliyor.
Evlilik dışı ilişkiler dünyayı tehdit ediyor
Veriler, 1970 yılında AB ülkelerinde çocukların yüzde 6'sının evlilik dışı ilişkilerden doğduğunu, bu oranın 2002'de yüzde 30'a yaklaştığını gösterdi. İsveç'te çocukların yüzde 56'sı, Danimarka, Fransa, Finlandiya ve İngiltere'de yüzde 40'ı ve Belçika'da yüzde 20'si evlilik dışı dünyaya geliyor.
Son 20 yılda evlilik dışı doğan çocuk oranının Yunanistan'da yüzde 1,5'tan yüzde 4,1'e, İtalya'da yüzde 4,3'ten yüzde 9,6'ya, İspanya'da yüzde 3,9'dan yüzde 17'ye yükseldiği belirlendi. AB ülkelerinin genelinde her 3 evlilikten 1'inin boşanmayla sonuçlandığı, nikah sayısında da sürekli düşüş olduğu belirtiliyor.
Eurostat'ın verilerine göre, AB ülkeleri genelinde boşanma oranları % 50’yi geçti. AB üyeleri arasında en fazla boşanma görülen ülkelerin, Belçika (yüzde 50'den fazla), İsveç (yüzde 50), Finlandiya (yüzde 49), İngiltere (yüzde 45) ve Danimarka (yüzde 41) olduğu belirtiliyor. ABD'de boşanma oranının Avrupa'dan daha fazla olduğunu ortaya koyan Eurostat'ın rakamlarına göre, evlenen her 2 Amerikalı çiftten 1'i boşanıyor.
Belçika Ulusal İstatistik Enstitüsü (INS) verilerine göre de, Belçika'da 2002 yılında 40 bin 400 çift evlendi, 30 bin 600 çift boşandı. Son 5 yılda evlilik oranının yüzde 20 azaldığını, boşanmaların yüzde 30 arttığını belirten INS'in verileri, Belçika'da boşanma ile sonuçlanan evlilik oranının yüzde 60'a yaklaştığını gösterdi. (AA. 17.09.2003)
Görüyorsunuz, 40 bin kişi evleniyor, 30 bini aynı sene ayrılıyor. Bunun başlıca sebebi, özgürlük adına yapılan serbestlikler, rezaletler. Siz özgürlük adına, erkek erkeğe evlenme dahil her türlü zinaya, her türlü sapık ilişkilere izin verirseniz bu neticeyi alırsınız.
Her iki çocuktan 1'i evlilik dışı
İşte, dinin dışlandığı, yok farzedildiği, her şeyin din dışı kurala göre tanzim edildiği Fransa’da ailenin içler acısı durumu:
FRANSA'da geçen yıl doğan her 2 çocuktan 1'inin evlilik dışı ilişkilerin sonucu dünyaya geldiği ortaya çıktı.
Le Monde gazetesinin, Fransa Ulusal İstatistik ve Araştırma Kurumu verilerine dayanarak verdiği haberine göre, Fransa'daki evliliklerin sayısında son 4 yılda yüzde 6'lık bir azalma meydana geldi. Son 35 yıl baz alındığında ise bu oran yüzde 40'u buluyor. Son 40 yıl içinde dünyaya gelen evlilik dışı çocukların oranı da yüzde 6'dan yüzde 47'ye yükseldi. Evlenme yaşı da son 10 yıl içinde ortalama 3 yaş artarak, erkeklerde 30'a, kadınlarda ise 25'e çıktı. (17.2.2005 Milliyet)
Sıkıntının esas sebebi
Batı, imal ettiği en küçük bir cihazın kutusuna bile, uzun uzun nasıl kullanılacağını gösteren kılavuz koyarken, bünyesinde milyarla cihazı, sistemi ihtiva eden ayrıca diğer varlıklardan farklı olarak ruha sahip olan insanın, yaratıcı tarafından nasıl hareket edeceğine dair gönderilen kullanma kılavuzu üzerinde hiç durmuyor. Bakınız, son devir İslam büyüklerinden Abdülhakimi Arvasi hazretleri, yaratıcının koyduğu kuralları yok farzedip, kendi düzenlerini kendileri kurmaya kalkanların neticesini nasıl ifade ediyor:
“Gördüğünüz her musîbet ve felaket, hep kızgınlığın, nefretin, Hakkı tanımamanın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır. Bu da, hukûku kendiniz kurmaya kalkışmanın, Hak teâlâ ile yarış etmenin netîcesidir. İnsanlığı kaplayan sıkıntıların birinci sebebi, Hakka karşı gelmek, O’nun nizamına uymamaktır. Beşeriyyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Hak teâlâyı hâkim bilip, Ona kulluk edip emirlerine uymadıkça ızdırap ve felaketten kurtulamaz. Haktan ve Hak yolundan başka her ne düşünülse, hepsi ayrılık ve perîşanlık yoludur. Hak teâlâdan başka, her neye tâbi olur, her neye tapınır, Onun yerine, her neyi sever ve hakîkî hâkim tanırsanız, biliniz ki, onlar da sizinle berâber yok olacaklardır.”
Dostları ilə paylaş: |