BOŞANMALARIN SEBEBİ
Dünyanın ve içindeki canlıların varlıklarını sürdürebilmesi, ayakta kalabilmesi Allahü teâlânın belirlediği tabiat kanunlarına bağlıdır. Mesela, havadaki oksijen oranı, % 21, karbondioksid oranı ise 0,03 ‘dür. Havadaki oksijen oranı %21’den az veya çok olursa hiçbir canlı nefes alamaz ve yaşayamaz. Hiçbir insan, hayvan ve bitki hayatta kalamaz. Yine korbondioksid oranı yükselirse canlılar zehirlenip ölür.
Bunun gibi, dünyanın bir de sosyal kanunları vardır. Bu kanunlara uymak insanın rahat ve huzur içinde yaşamasını sağlar. Bunlara uyulmazsa, toplumların dengesi bozulur; dünya sıkıntı ve ızdırap yeri olur. Çekilmez hale gelir.
Bütün toplumlar aile üzerine kurulmuştur. Aileler toplumun temel taşlarıdır. Aile olmazsa veya ailede taşlar yerine oturmamışsa o toplumda huzur olmaz. Bu sosyal bir kanundur. Allahü teâlâ toplumu bu denge üzerine yaratmıştır. Aile yoksa veya aile fertleri görevlerini yerine getirmiyorsa, evde babanın otoritesi yoksa, aile fertleri babaya saygıda kusur ediyorsa o toplumda huzur ve sükün olmaz.
Ayı’nın iyiliği
Bugün bütün dünyada, insanın bindiği dalı kesmesi gibi, toplumun huzur kaynağı olan ailenin yıkılması için bazı güç odakları tarafından büyük bir çaba sarfediliyor. İşin garibi bu faaliyetler de hürriyet, özgürlük adına akıllarınca ailede babanın dışında diğer fertlere iyilik olsun diye yapılıyor. Bu iyilik, ayının yaptığı iyiliğe benziyor:
Adamın biri ayıyı ölümden kurtarır. Ayı adamın yaptığı iyiliğe karşılık olarak bir petek bal getirir. Adam afiyetle balı yer. Bir müddet sonra da uyur. Yüzündeki tatlı bulaşığına sinekler konmaya başlar. Ayı, sineklerin adamı rahatsız etmesine üzülür. Sinekleri öldürmeye karar verir. Eline aldığı büyük bir kaya parçasını adamın yüzündeki sineklerin üzerine bırakır. Böylece adamı sineklerden kurtarır. Fakat adamın yüzünü de yamyassı yapar.
İşte bugün özgürlük adı altında ailede kadına yapılmak istenen budur. Allahü teâlâ insanı zaten hür olarak yaratmış fakat, hür demek her istediğini yapmak demek değildir. Yani boşıboşluk değildir. Hür insan kendine çizilen sınırlar dahilinde istediğini yapan kimse demektir. Bu sınırı da, onu yaratan çizer, yaratılanın (insanın) çizdiği sınır ile yapılan iyilik ayının yaptığı iyilikten farklı olmaz.
Bugün Batı’da zaten aile mefhumu neredeyse kalmadı. Aile ortadan kalkınca da, alkol, uyuşturucu, fuhuş, her türlü cinsi sapıklık da diz boyu. Bunun neticesi olarak ta boşanma oranları her yıl hızla artmaktadır.
Ülkemiz bu konuda da maalesef hızla Batı’ya ulaşma yarışında. Gazetelerde yayınlanan bir araştırma sonucu bu konuda alınan mesafeyi göstermesi bakımından çok ibret vericidir: Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, Türkiye'de boşananların sayısı yüzde 40 oranında artış var. Boşanmaların birinci sebebi de karşılıklı “aldatma” yani zina. Boşananların çoğu da eğitim seviyesi yüksek olanlar.
Ekonomik özgürlük
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Işık Sayıl, yaptığı açıklamada, boşanma oranlarındaki artışı, ''insanların evlilik kurumuna verdiği değerin azalması''na bağlıyor. Kadınların “ekonomik özgürlük” kazanmasının ve “eğitim seviyesindeki artış”ın etkili olduğunu söylüyor.
Prof. Dr. Işık Sayıl, ''toplumda eşler anlaşamıyorsa ayrılmalıdır' gibi yanlış bir anlayışın olduğunu belirterek, “ayrılık çözüm değil, daha büyük sıkıntıların kaynağıdır'' diyor. Çünkü ayrılık demek, huzur kaynağı ailenin dağılması, sahipsiz kalması, çocukların sokağa düşmesi demektir.
Aileye sağlanan maddi desteğin, aileyi rahatlatacağı, böylece aile yuvasını sağlamlaştıracağı; yine kadının eğitim seviyesinin yükseltilmesi, eğitimli kadına dayalı huzurlu sağlam bir aile ortamı sağlaması beklenirken, tam tersine, bu iki unsurun aileyi yıkmakta baş rol oynaması hayli düşündürücü değil mi? Sizce bu işte bir terslik yok mu, ne dersiniz?
EŞİT OLMAK MI HUZURLU OLMAK MI İSTERSİNİZ?
Batı, aileyi yıkım faaliyetinde en çok, ailenin temelini teşkil eden kadını istismar etmektedir. Onlar da çok iyi biliyorlar ki, ailenin temel taşı olan kadın yerinden sökülürse yıkım kendiliğinden gerçekleşmiş olacak.
Son 60-70 yıldır, kadının iyiliği için, kadını kurtarmak için yapılan her faaliyet kadını daha da zor durumda bırakmış olup,onu ayrıca büyük bir çıkmaza sürüklemektedir. Kadını özgürleştirmek, kocasına bağımlılıktan kurtarmak adına yapılan çalışmalar, onun özgürlüğünü daha da kısıtlıyor; koca bağımlığından kurtulan kadınlar başka yerlere daha çok bağımlı olmak zorunda bırakılıyor. Yağmurdan kaçayım derken doluya tutuluyor kadın. Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan da mahrum kalıyor. Geriye dönüşü olmadığı için de, şunun bunun oyuncağı olarak perişan bir halde hayatını tamamlıyor. Kurda kuşa yem oluyor. Bu da, zaten nazik ve hassas yapılı olan kadını yıpratıyor. Depresyona ve çeşitli hastalıklara sebep oluyor.
Kadınlar bunalımda!
Nitekim son zamanlarda yaptıkları ilmi çalışmalarda uzmanlar; kadınların son yüzyılda kazandıkları özgürlüklerin sağlıklarına zararlı olduğu, bu özgürlüklerin yol açtığı stresin sonucu olarak sigara, alkol ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların etkisi ile ömürlerinin kısaldığı yorumunda bulunuyorlar. Bir müddet sonra erkeğin ortalama ömür açısından kadını geçeceği tahmininde bulunuyorlar. Bilim adamları, genç kadınlar arasında alkol, uyuşturucu, fuhuş ve sigara tüketimi ile stresin arttığını ve bunun sonucu olarak ömürlerinin kısalmasının kaçınılmaz olacağını savunuyorlar.
Bu konu ile ilgili raporu hazırlayan Continuous Mortality Investigation Bureau adlı özel araştırma şirketinin direktörü Tony Leonardo, kadın ömründe kısalma trendinin bu şekilde sürmesi halinde kadın ve erkeğin ortalama ömürlerinin bir noktada eşitleneceğini ve sonra erkeğin ortalama ömür konusunda kadını geçeceğini söylüyor.
Bu tehlikeli gelişmeyi gören bazı Batılı devletler şimdiden tedbir almaya başlamış. (A.A)’nın “ Hollanda’da geleneksel aileye dönüş” Başlıklı haberinin özeti şöyle:
“Hollanda'da, ailelerde erkek ve kadının rol dağılımında, geleneksel yapıya dönüş başladı. Merkez İstatistik Bürosu'nun verilerine göre, çalışan kadınlar arasında tam gün yerine yarım gün çalışma tercih ediliyor, kadınlar giderek evine ve çocuklarına daha çok zaman ayırıyor. Karı- koca tam gün çalışanların sayısında 1980 ve 1990'lı yıllarda görülen artış tersine döndü. Erkeğin tam gün çalıştığı ailelerde çalışan kadın sayısı azaldı. Son 10 yılda tam gün çalışan kadınların yaklaşık yüzde 44'ü yarım gün çalışmaya başladı. Hollanda'da halen 18 yaşın altında çocuğu olan ailelerin yüzde 30'unda geleneksel yapı hakim görülüyor. Erkek çalışırken kadın evinde çocuklarına bakıyor.”
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bütün hayatı sahnede, Türk Sanat Müziği’ni icra etmekle geçen Müzeyyen Senar, HABERTÜRK’te Gülgûn Feyman’a huzurlu aile özlemini şöyle dile getiriyor: “Üç evlilik yaptım üçünde de başarılı olamadım. Ne sahne ne başka bir şey isterdim. Bir erkekle ömür boyu aile hayatı yaşamak isterdim.” (10.5.2005)
Matematiksel eşitlik
Ailede görev ve sorumlulukların yeniden yorumlanması ile kadın erkek eşitliği adı altında evde baba otoritesi yıkılmak istenmektedir. Halbuki sosyal hayatta matematiksel olarak eşitlik yoktur.
Her iş yerinde, eşit olmamalarına, farklı konumda olmalarına rağmen çalışanlar iş yeri sahibini veya müdürünü memnun etmek için elinden gelen gayreti gösterir. Bunun gibi aile fertlerinin de ailenin reisi olan babayı kendilerinden üstün görüp onu memnun etmek için gayret etmeleri eşitsizlik değildir. Aslında babaya iyilik, aile fertlerinin kendilerine iyilik etmeleri demektir. Çünkü, babanın zarar görmesi, ailenin bütün fertlerine müteselsilen intikal eder. Babanın iyi, rahat ve huzurlu olması fertleri etkiler. Aileyi yıkmak için o kadar yoğun propaganda yapılıyor ki, bu gerçekler kimsenin aklına gelmiyor. Aile fertleri, -özellikle evin kadını- şuursuzca bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller. Eşit olmak uğruna huzurlarını yok ediyorlar.
Dostları ilə paylaş: |