AMERİKALI BAYAN LAURA’NIN EVLİLİĞİ KURTARMA REÇETESİ
Aktüel dergisinde Eda Göklü’nün çok entresan bir yazısı yayınlanmıştı. Bu yazıda Amerakalı reklamcı bir kadının evlilik tecrübeleri anlatılıyordu. Özeti şuydu:
“Laura Doyle'un da en büyük isteği evliliğinin iyi yürümesiydi. Ama kocasının daha romantik, anlayışlı, açıkçası tam da "kendi istediği gibi" olmasını beklerken o tam tersi bir tavır takınınca, yalnız ve mutsuz bir kadın oldu giderek. Kocasına yeniden aşık olması gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldi artık.
O da radikal bir kararla, hayatında ilk kez, kontrolü tamamen erkeğinin ellerine bıraktı. Aslında pes etmişti; ne onun dediklerine karşı geliyordu, ne de kararlarını eleştiriyordu. Akşam programlarını bile ona bırakmıştı onca yıl sonra.
Ve beklenmeyen bir şey oldu: Hep hayalini kurduğu erkek karşısındaydı... Kocası da, evliliği de değişmişti. Yıllar boyunca kadınların erkeklerle eşit olmak için savaşmaları, bunun için direnmeleri boşunaydı sanki.
37 yaşındaki reklam yazarı Doyle, kendisinden on yaş büyük Internet tasarımcısı eşi John Doyle ile yıllar sonra yeniden mutlu olabilmelerini "kocasına teslim olmanın" sağladığını söylüyor. Hem de cinsellikten duygusallığa uzanan çok geniş anlamda bir teslimiyet onun sözünü ettiği: "Bütün gayeniz kocanızı memnun etmek olsun, kendiniz için bir beklentiniz olmasın!" diyor esas olarak kadınlara. Yazının tamamını okuduktan sonra, “Bizim eski aile yapısına kurallarına, ne kadar benziyor. Sanki tıpkısının aynısı” demekten insan kendini alamıyor.
Bu karara nasıl vardı?
Bu karara nasıl vardı? Hikâye bundan altı yıl önce, Laura ve John Doyle'un evliliklerinin dördüncü yılında başlıyor. Birşeylerin yolunda gitmediğini fark eden ve son çare olarak grup terapileri ile Amerikalılar'ın buluşu, tipik "evliliği kurtarma" seminerleri arasında koşturup duran Laura, buradan da bir netice alamayınca, en sonunda asıl yöntemin büyükannesininki olduğuna karar verir. Mutlu bir evliliğe giden yolun, kocasının söylediği herşeye "evet" demekte gizli olduğunu keşfeder.
Bu büyük "buluş" tan itibaren, ilişkilerindeki herşey tam tersine dönüyor. Terapistlerin sürekli yinelediği "meseleleri konuşup tartışarak çözümleme"nin büyük bir yalan, ilişkide sözü geçer bir birey olarak ayakta kalmaya çalışmasının baştan kaybedilmiş bir savaş olduğunu görüyor çünkü.
Yaşayarak bulduğu bu yeni metod, önce onun evliliğini kurtarıyor. Sonra da başka mutsuz kadınlara tutku ve aşk dolu evliliğin ipuçlarını vermeye soyunuyor Laura. Hem de feminist çevrelerin bir nevi "kölelik" olarak yorumladığı yöntemini, kitabı, ülkenin dört bir yanında yoğun ilgiyle karşılanan seminerleri ve internetteki sitesiyle de destekleyerek...
Kendi imkanları ile bastırıp elden ele dağıttığı, “Kocasına Teslim Olan Eş: Erkeğinizle Yakınlık, Tutku ve Barış Sağlamaya Giden Pratik Yol" (The Surrendered Wife: A Practical Guide to Finding Intimacy, Passion and Peace with Your Man) adlı kitabı, binlerce Amerikalı kadının ardından İngiliz kadınların da el kitapçığı olma yolunda.
Amerika'da birçok çiftin evliliğine sihirli bir değnek gibi dokunan kitabın elde ettiği başarı artık küçümsenemeyecek durumda.
Laura, kitabı kaleme aldığı günden bu yana, kocalarıyla istedikleri diyaloğu kuramayan binlerce Amerikalı kadına seminerler düzenleyerek yuvalarını kurtardı.
“Teslim olmak şart”
Bu seminerler ne işe yarıyor diye sorarsanız, cevap Laura Doyle'un izinden gidip evliliğinde mutluluğu yakalayan "kocasına teslim olmuş" kadınlardan geliyor: "Bu seminerler sonrasında farkına vardım ki aslında evliliğimdeki en büyük mesele, benmişim" diye anlatıyor Carole Fitzgerald. Evliliğinin bir batağa saplandığını görünce, bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Laura Doyle'un seminerine katılmış ve hayatı değişmiş. "Olaylara başka bir açıdan bakmayı öğrendim. Kocamı olduğu gibi kabullenip ona her anlamda güvenmem gerektiğini kavradım" diyor bayan Fitzgerald ve ekliyor: "Bir zamanlar aşık olduğum bir adamı değiştirmeye çalışmam çok saçmaydı aslında."
“Eğer kendinizi kocanızdan daha üstün görüyor; kocanız söylediğiniz her şeyi yaptığı takdirde meselelerin biteceğine inanıyor, ya da o küçük bir erkek çocuğuymuşçasına anne tavrı takınıyorsanız Laura Doyle'a göre sizin de eğitilmeniz gerekiyor. Çünkü bu seminerler sizin yeniden beraber gülebilmenizi; para konusunda tartışmaların son bulmasını; dahası yeniden kocanızla büyük bir aşk yaşamanızı sağlayacak! Laura Doyle öyle diyor.
"Kadın - erkek eşitliği" kavramını hiçe sayan bu anti-feminist eylemin önlenemez çıkışı tepki alıyor almasına ama birçok farklı kesimde de yakın ilgili topluyor.
Yine de Laura iddiaları reddediyor. Kendini hâlâ bir feminist olarak tanımladığını söylüyor üstelik ve açıklıyor: "Çünkü teslim olmak demek, erkeğin kölesi olmak anlamına gelmiyor. Feministlikte gaye kadının, menfaati, huzuru ise bunlar fazlasıyla sağlanıyor. " İleriye sürdüğü ve dünyaya pazarlamaya hazırlandığı bu "kurtarıcı çözüm"ün, tamamen deneme yanılma yöntemi sonucu ulaştığı bir gerçek olduğunda ısrarlı.
"Hayatım boyunca John'a ne yapması gerektiğini söyledim. Ama ben üsteledikçe, o kendisini geri çekti ve isteklerimin tam tersini yapmaya başladı." Onu çıldırtan da bu tepkisel tavır olmuş zaten. Şimdi ise çok mutlu; çünkü elbisesinden yemeğine kadar her şeyi artık John seçiyor. Ve sorumluluk duygusundan feragat ettiği gibi onu suçlamaktan da vazgeçerek iç huzuruna kavuşmuş Laura Doyle. Şimdi sıra diğer mutsuz eşlerde...
Laura Doyle'un kuralı "sen nasıl istersen..." Birçok kadın için telaffuz etmesi zor bir cümle. Ama tabii ki insanın kendini kocasına teslim etmesinin de kuralları var; en başta tüm alışkanlıklarınızdan ve tavırlarınızdan vazgeçmeniz gerekiyor. "Tek bir tarafın teslimiyeti ürkütücü gelebilir belki ama ödülün mutlu ve tutkulu bir evlilik olduğu düşünülürse hiç de korkmaya gerek yok" diye anlatıyor Doyle.
Referans olarak “Rutgers Ulusal Evlilik Projesi” tarafından kısa süre önce açıklanan bir araştırma sonucunu gösteriyor: Bu araştırmaya göre Amerika'daki evliliklerin yüzde 50'si boşanmayla sonuçlanıyor. Geriye kalan yüzde 50'nin yarısını ise mutsuz olmalarına rağmen evliliği yürütmeye çalışanlar oluşturuyor.
O yüzden mutluluk hayalleriyle evlenen insanların bir arada kalabilmeleri ve bu beraberlikten huzur duyabilmeleri için birilerinin fedakarlık yapması şart. Bahsi geçen fedakarlıklar ise, Laura'ya göre aslında basit şeyler: Dırdır etmeyin, kocanızın ne giyeceğinden nasıl konuşacağına kadar hiçbir şeyine müdahale etmeyin, onun her an peşinde koşturup duran annesi değil, arzuladığı kadını olun. Tabii tüm bunları bir sabah uyanıp yapmak kolay değil.
Öncelikle yapılması gereken bugüne kadar kadınların nasıl davranması gerektiği konusunda söylenen herşeyi unutmak. Tüm bu "yapılması gerekenler listesi" ne kadar garip gelse de, anlaşılması kolay ama uygulaması bir o kadar zor maddeler içeriyor. İşte mutlu evliliğin kapısını açacak "altın kurallar..."
“Hatalarını düzeltmeye kalkmayın!”
Eğer gönüllü bir teslimiyetçiyseniz kesinlikle kocanızın hatalarını "düzeltmemeyi" öğrenmelisiniz. Her isteğine evet demelisiniz. Çünkü, her zaman 'evet' diyebilecek arzulu bir kadındır onun hayalini kurduğu."
Diğer kurallara gelince: Kocanızın hayatına müdahale etmeyin; fiziksel, finansal ve duygusal denetimi tamamen ona bırakın; düşüncelerine saygı gösterin; kendinizi ifade ederken ona baskı uygulamayın; ve size gösterdiği ilgiyi takdir edin, aldığı hediyeleri coşkuyla karşılayın...
Her kararı kocanıza bırakmak ise tüm yaşam pratiklerini içinde barındıran bir kural aslında. Kendisini güçlü hissetmesi için para kontrolünün de tamamen kocaya devredilmesi gerekiyor ki herşeye hakim olduğunu hissedebilsin erkeğiniz.
Ama önemli bir noktayı da es geçmemek lazım. Laura'nın sözünü ettiği "teslim olunası erkekler"in tacizkâr, sapık ya da dengesiz olmaması gerekiyor. Size ya da çocuğunuza fiziksel şiddet uygulayan, uyuşturucu bağımlısı, güvenliğinizi tehdit eden ya da sadece güven hissi uyandırmayan erkeklerden uzak durmanızı tavsiye ediyor Laura. "Bu tarz erkeklere 'teslim olmak' bir yana, ondan derhal ayrılın" diye uyarıyor. Karar bu noktada size kalmış. "Boşanma oranlarının böylesine arttığı bir dönemde Laura sayesinde evliliğimi kurtardım" diyenlerin sayısı hiç de az değil. Tek yapmaları gereken ise, kocalarına sonsuz bir güvenle kendilerini bırakmak...”
Dostları ilə paylaş: |