sözlerinin tadını unutmam yaşadıkça.
Halâl et de hakkını, öleyim ben râhatca,
biçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Hasret, deryâlar gibi, kesdi yolumu benim,
yıllarca ayrı kalsam, seni dâim severim.
Uzak yerlere düşdüm, bu mu benim kaderim,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Sizden ayrı kalınca, uyduk hep nefsimize,
yanlış yollara düşdük, bilmem ne oldu bize.
Şeytân bakıp gülüyor, kararan kalbimize,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Rûhum çılgına döndü, göklere çıkdı âhım,
sizden pek uzak düşdüm, nedir benim günâhım?
Yüzü kara olmakdan, koru beni Allahım!
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Doğar gelir inşâallah, gecelerin gündüzü,
garîblerin o zemân, gülecek hemen yüzü.
Odalarda kısıldı, mü’minin tekbîr sözü,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Pusu kurmuş hâinler, yollarımı bekliyor,
süslü, tatlı sözlerle, sen, bu yoldan dön diyor.
Îmândan haberi yok, aptal bir şey bilmiyor,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Hiç uğraşma ey câhil, dönmem billâhi geri,
hedefim, maksadım hep, iyi yoldan ileri.
Çok uğraşdı dünyâda, senin gibi serserî,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Eserini görünce, önce kıymet vermedim,
on altı yaşındaydım, kötü şeyler söylerdim.
Rahmet saçdı Allahım, hakîkatı öğrendim,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Bîçâre gönül sen de, durma çalış ilerle!
doğru yolu gösteren o zâta bak ibretle.
Sizi çok sevdiğimi, yazıyorum kalbime,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Garib İhsân senin de, ağlıyan kalbin var mı?
Onun seveni çokdur, feryâdını duyar mı?
Engeller çelik olsa, insan bundan korkar mı?
Bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor
Esselamü aleykûm kıymetli ve muhterem kardeşim
Elmâs Keten Beye
Allahü teâlâya hamd ve sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma salât eyler, siz kıymetli kardeşime, muhterem ehli beytinize düâ ve selâm ederim. Şu çirkin yazılarımla sizleri râhatsız ettiğim için özr dilerim. Bizler lehülhamd sihhat ve selâmetdeyiz. Kızımız Muazzez hanım ve oğlumuz Abdülhakîmin sebeb oldukları hayrlı ve neşeli günleri nâsib etdiği için Allahü teâlâya hamd ediyoruz. Bu sürürlü günlerimizin idrakine vesile oldukları için, çok kıymetli afife mubârek kızımız Muazzez hanım ile değerli oğlumuz Abdülhakîme hayrlı düâlar ediyoruz. Kıymetli kardeşim! Allahü teâlânın izni ile ve sevgili Peygamberimizin sünnetine uymak niyyeti ile başladığımız hâzırlıklar tekemmül etmekdedir. Resmi belediye kaydı yapılacağı gün, dini ve meşrû nikâhın da akd edilmesini münâsib görüyorum. Eğer zât-i âlîniz de, bu hayrlı arzumuzu tensîb buyurursanız, mubârek Arefe gününde nikâhın akd edilmesi iyi bir isâbet ve sevâb kazanmamıza vesîle olacakdır. Bu mubârek akd cemiyyetinde zâti-âlînizin ve refikanız hanım efendinin hazır bulunarak şeref vermeniz, birinci arzumuzdur. Vazifenizin nezâketini de düşünerek, bu hususdaki hükmü tensibinize bırakıyorum.
Başda, kıymetli şahsiyyetiniz olmak üzere, şerefli aileniz efrâdına ayrı ayrı sevgilerimi ve saygılarımı sunar, din ve dünyâ seâdetiniz için âcizâne düa ederim. Çok kıymetli, afif, temiz ve sâliha kızım Mu’azzez hanıma da düalar ediyor ve seâdetler diliyorum. Dâhilden dâhile selâm ediyorlar. Oğlumuz Abdülhakîm mubârek ellerinizden öperek müstecab düalarınızı istirham eylemekdedir. Muhterem Muammer Osmanağaoğlu Bey kardeşime de selâm ve hurmetler ederim efendim.
Din kardeşiniz ve yakın akrabânız
Hüseyin Hilmi Işık
Gizlendi güneş artık, oldu her taraf zındân,
görmek istiyor gözüm, durmadan, yorulmadan,
nerde o Işık gelsin! Hiç olmazsa ırakdan,
aydınlatsın çehremi, bakışlariyle bir an,
Ne olurdu yâ Rabbî! Onu hep görebilsem,
gönlüme sürûr veren, sözlerini duyabilsem,
gözlerine bakmağa, yine doydum diyemem,
o hüsn-i cemâlini, bir milyon kerre görsem,
Nice zulmetleri hep, aydınlatdı bu Işık,
rûhlara hayât veren, şuâ’ları ne de şık,
Düşdüm zulmete, nerde aradığım bu Işık?
imdâdıma gel artık, yolum karmakarışık.
Kalbim râhatlıyor pek, sizi her ân andıkça,
bakışların gel diyor, hayâlin canlandıkça.
O eski hâtıralar, göz önüne geldikçe,
diyorum gelsin artık, nerde kaldı bu Işık?
Tâli’ gülmedi bana, çabuk kaçırdım sizi,
mâziye karışdırdı, tatlı günlerimizi,
yakdı bu hasret artık, kül etdi bendenizi,
gelsin diyorum gelsin! gelsin artık bu Işık!
............................
Teshîr edici gözler, neş’e verici sözler,
hepsi hayâl oldular, ayrılık yamân oldu.
Derin derin bakışlar, içli bir hayât gizler.
dertliyim, görmiyeli, bir hayli zemân oldu.
.............
Feth etdiniz kalbimi, gizli bir miftâh ile,
bundan sonra, nefsimin ısyânları nâfile!
Her bülbül âşık olur, böyle vefâlı güle,
kim demiş zemherîrde, ılık bir behâr olmaz
..................
Güzellerin güzeli, rûhların tek matlûbu,
değil mahlûkun yalnız, Hâlıkın da mahbûbu.
Gönlüm nûru, feyz kaynağım, oldu bizden irak,
zulmet-i hicrânda kaldı rûhum pür iftirâk.
.................
Herkese nasîb olmaz, huzûrundaki ânlar,
ebedî hâtıradır, bu bulunmaz zemânlar.
Kadrinizi biz gibi, bir nebze anlayanlar,
derler ki, bu devrde, sen gibi serdâr olmaz.
Son bir def’a bakayım, o hüsn-i cemâline,
bir nazarın değişmem, bütün dünyâ mâline,
İster gülsün gâfiller, bu âşıkın hâline,
bundan böyle neş’e ve sürûrlara elvedâ’!
Hasret kaldım, hep karardım, oldum nûrumdan cüdâ,
feyz kaynağım, el-vedâ’, âh el-vedâ’, âh el-vedâ’.
cihânı tenvîr eden en son Nûra elvedâ’
en derin sevgilerle, azîz yâra elvedâ’!
Uyan sevdiğim gençlik, bütün ümmîdler sende,
Uyan ey Anadolu, ey azîzler diyârı!
Asr-ı se’âdetdeki adâlet, yeryüzünde,
yeniden te’sîs olsun, gelsin islâm behârı,
Ceddinin torunusun o kan damarındadır,
İstersen neler olur, rûhları yanındadır.
Resûlullahın aşkı, kalbinde, kanındadır.
O senden yüz çevirmez, ara hakîkî yârı!
Sarıl güzel dînine, şerî’atı ihyâ et!
Sünnetin ışığında, gitsin, yok olsun zulmet.
Doğsun islâm güneşi ve hakîkî se’âdet,
yeniden zuhûr etsin, budur islâm şiârı!
Hüseyin Hilmi Işık (rahmetullahi aleyh) efendinin
bazı sözleri:
İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli.
Ne mutlu Allahın dinini yayanlara. Bugün kitap ile ilm ile yaymak zamanıdır.
Allah'ın dinini, Allah'ın kullarının ayaklarına kadar götürmek, çok büyük zevktir.
Allahü teâlâ bir kulunu severse, ona iki şey verir. Birincisi, sevdiği bir kulunu ona tanıştırır. Eshab-ı kirama Peygamber efendimizi tanıttığı gibi. İkincisi, ona hayırlı bir iş verir. En hayırlı iş, Peygamber efendimizin yaptığı iştir.
Allahü teâlânın sevdiklerini sevmek, dünya muhabbetini kalbden çıkarır.
Allahü teâlâya yaklaşmak demek, O'nun sevgisini kazanmak demektir. Allah adamlarının, evliyaların isminin anıldığı yere rahmeti ilahi gelir.
Cenâb-ı Hak hakîmdir, her yaptığında hikmet vardır.
Dostla münakaşa dostluğu azaltır, düşmanla münakaşa düşmanlığı arttırır.
Evliyanın ruhlarından, hayatta iken feyz alındığı gibi, vefatlarından sonra da feyz alınır... Hatta daha çok feyz verirler. Yeter ki sevgi-muhabbet olsun, ehl-i sünnet itikâdı olsun, haram işlememek olsun, bir de namazları kılmak oldu mu, feyz kesilmez, artar.
Evliyanın sevgisi kalbe girerse, dünya muhabbeti o kalbden çıkar.
Îmân ni'metinin şükrünü îfâ etmek için, hubb-u fillah ile şereflenmek lazım. Birbirimizin kalbini kırmaktan titreyelim.
Kalbi hasta olmayan insanda bir alâmet vardır, o alâmet hubb-u fillah, buğd-u fillahdır.
Kalbin gıdası mârifettir. Görmek şart değil, sevmek şarttır.
Kalbleri temizlemenin ilacı, Allah'ın dostlarının kelâmıdır. Onların yazılarını okuyunca kalpler temizlenir.
Müslümânın kalbinde bir îmân nûru vardır ki, her şeyden ve bütün nûrlardan daha parlakdır. Müslümânlar bir araya gelince birbirlerinden istifade ederler. Kalblerindeki bu nûr birbirlerine geçer.
Her şeyin yenisi makbuldür, iki şeyin eskisi makbuldür. Biri muhabbet, diğeri ahbabdır.
Rahmet karşılıksızdır, azap ise isyanın karşılığıdır.
Alimlerin zineti, bilmiyorum demektir. Cahiller, atar atar söyler. Alim, her kelimeden korkar, vesika bulmadan söyleyemez
Evliyayı seven kazanır, işin aslı muhabbettir.
Mahlûkâtın yaratılmasına sebep olan muhabbet sıfatıdır.
Duanın kabul olması için ağıza da, mideye de dikkat etmek, vesile ile dua etmek lazımdır.
Dünyada kim kimi severse, ahiretde sevdiğinin yanında haşr olunacaktır.
İnsan dînini kimden öğrenirse, onu çok sever.
Kâlbden kalbe yol vardır. İş, o yolu ele geçirmektir. O yolu ele geçiren beraberdir. Gece de beraberdir, gündüz de beraberdir. Neş’eli zamanda da, sıkıntılı zamanda da, dünyada da, kabirde de, ahiretde de beraberdir. Sevince beraberlik böyle olur.
Evliyanın ruhlarından istifade edebilmek için bazı şartlar vardır. Birincisi; tanımak, bilmek. İkincisi; inanmak. Üçüncüsü; sevmek. Sevmek lafla olmaz, yolunda gitmekle olur.
Se’âdetlerin başı bir büyük tanımaktır. Allahü teâlânın sevdiği kullarını sevince onlardan feyz alınır, istifade edilir. Onlardan feyz alındığının âlâmeti, dünyayı sevmemektir.
Allahın dinini, Allahın kullarına öğretmeğe giderken basılan yere, melekler kanatlarını serer.
Mü’minin alameti güler yüzdür. Münafığın alameti çatık kaşlı olmaktır. Allahü teâlâ ihsan ettiği ni’meti göstermemizi sever.
Birkaç müslümanın Allah için toplanıp sohbet ettiği yere gökteki melekler imrenir. Ya hizmet ettiği yere; bütün mahlukat imrenir.
Bir topluluk içinde, Allahü teâla, en çok hizmet edeni sever.
Allahü teâlâ, mü’minlere hizmet edeni sever, dünyalarına hizmet etmek kıymetli ama, âhiretlerine hizmet etmek daha kıymetlidir.
Mâlâyâni ile uğraşana selam bile verilmez, boş durmakta mâlâyâni demektir.
Huzûr-u ilahide toplanmak çok büyük ni’mettir. Huzûr-u ilâhi namazdır.
Kul hakkı, islam ahlâkının temelidir.
Muhammed aleyhisselamın dinine uyan, dünyayı ve haramları sevmez olur. Kalbinde haram işlemek arzusu kalmayınca, kalbine Allah sevgisi dolar. İçindeki su boşalan şişeye, hemen havanın dolması gibi olur. Böyle bir kalbde bilmediğimiz his uzuvları hasıl olur
Bir saat ilim öğrenmek, bütün geceyi ibadetle geçirmek gibidir.
Kitap okurken, kendimiz okuyormuş şeklinde değilde, o büyükler anlatıyormuş gibi dinlersek istifade çok olur.
Hayat hayaldir, hayal ile oyalanmamalıdır. Müslümânların ilim öğrenmesi lâzımdır.
İhlâs elde etmek, Allahü teâlânın dostlarından feyz almakla olur.
Müslümanların kalplerine sürur vermek müslümanları sevindirmek en kıymetli ibadetlerdendir.
Nefsine uyan haram işler, haram işleyen alışır, alışınca zevk alır, ehemmiyet vermez olur. Harama ehemmiyet vermeyince imanını kaybeder.
Dünyada ve ahiredde, felaketten kurtulmanın çaresi, kurtulanlarla beraber olmaktır. Allahü teâlânın sevgili kullarını tanımak lazımdır.
Sevap kazanmak çok mühim... Kazanılan sevapları kaybetmemek ondan daha mühim.
Yol levhası olmak büyük şereftir.
Bir insanın ayakları ne kadar yere basarsa, o kadar rahat eder.. ne kadar havada uçarsa, o kadar ceza çeker.
Bir kişi daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmalıyız.
Bir müslüman vaktini en iyi şekilde değerlendirmelidir.
Dünyada iken, Allahü teâlânın dinine hizmet edenler, Allahü teâlânın kullarının müşküllerini halledenler, mahşerde, tahtlar üzerinde, kürsülerde, gölgelerde oturacaklar. Allahü teâlâ onlarla konuşacaktır. Onlar için ne hesap var, ne azap vardır.
En zor iş islamiyete hizmet etmektir. Çünki, Allahü teâlâ en zor işi, en güvendiğine, en çok sevdiğine vermiştir. Peygamberlere ve vârislerine vermiştir.
Herkes elindeki taşı, gücüne göre fırlatır. Taşı atma gücü îmâna ve ihlâsa bağlıdır. İhlâssız amel, kalp para gibidir.
Îman; Allahü teâlânın kullarına ihsân ettiği hususi nimetidir.
İnsan rabbini tanıdığı kadar insandır.
Mü’min gıda gibi olmalıdır. Her zaman ihtiyaç duyulmalıdır.
Öyle yaşayın ki, sizin yüzünüzden hiç kimse cehenneme gitmesin, çünki sizi de götürür.
Dünya sevgisini kalbden çıkarmak, ancak ve yalnız, kalbden dünya sevgisini çıkaran büyük zatları sevmek, ve onlara tâbi olmakla mümkündür.
İnsan, maddi gıdasını temiz aldığı gibi, manevi gıdasını da temiz almak zorundadır.
Herkes, evine geleni şânına lâyık şekilde ağırlar. Allahü teala da mescidlere gelenleri kendi şanına layık şekilde ağırlar.
Hiç kimse elbisesinden, etiketinden dolayı mükemmel insan olamaz. İnsanın şerefi ilim ve edep sahibi olmasındandır.
Paranın yeri kalp değil ceptir. Eğer paranın yeri kalp olursa, sarayın ortasına çöp dökmek gibi olur,..... Kalbi Allahü teala kendisi için yaratmıştır.
İnsanlar dünyaya döndükçe sıkıntıdan kurtulamaz, çünkü dünya sıkıntı kaynağıdır. Bu sıkıntıdan kurtulmak için mutlaka ahirete dönmek, ışığa dönmek lâzımdır. Eğer insan ışığa dönerse, gölgesi arkada kalır ve peşinden gelir. Işığa arkasını çevirirse, karanlığa dönmüş olur, işleri karanlık olur, hiçbirzaman gölgesinede yetişemez.
Yönünü dünyaya dönen; insanlarla çarpışır,.. ahirete dönen; insanlar onun gibi olmak için yarışır.
Allahü teâlâ’ nın aziz ettiğini kimse zelîl edemez, Allahü teâlânın zelil ettiğini kimse aziz edemez.
En kıymetli ilim haddini bilmekdir. Bütün kavgalar dünyayı paylaşmağa çalışmakdan ve haddini bilmemekden meydana gelmektedir. İnsan cömert olursa herkes onu sever ve onunla kimse kavga etmez. Hasis insanlar etrafına bir şey vermeyip, dünyayı hep kendilerine almağa uğraştıklarından huzursuzdurlar, sevimsizdirler ve insanlar onlarla devamlı mücadele ederler.
İnsan doğduğu zaman bir beyaz beze sararlar, buna kundak bezi derler. Bunda cep yoktur. İnsan vefat ettiği zaman yine beyaz bir beze sararlar, buna da kefen bezi derler, onunda cebi yoktur. O halde insanın ömrü kundak beziyle, kefen bezi arasıdır.
Bazı insanlar var ki; kabre girdiği andan itibaren unutuluyor. Ama bazı insanlar var ki; bin yıldan beri anılıyor. Hatta kitaplara adı geçiyor. Çünki onlar insanlara çok özveride bulunduğu için, onlar insanlara çok merhametli ve şefkatli davrandığı için birden bire ölmüyorlar, unutulmuyorlar.
Hata ve kusuru başkalarında arayanlar, sevimsizleşir. Etraflarında insan kalmaz, dost edinemezler. Herkesi haklı, kendini haksız bulmadıkça, kendi kusur ve noksanlarını bırakıp, başkalarının kabahatleri ile meşgul olduğu sürece, bir insan noksandır, olgunlaşması mümkün değildir.
Nereye giderseniz gidin, sevgi dairesinden dışarı çıkamazsınız. İnsanların rengi değişir, ama sevginin rengi değişmez. Sevgisiz dünya yapmaçiçeğe benzer. Ne kadar mutlu eder ki insanı, gerçeğinin yanında.
Allahü teala şefaatine kavuştursun inşallah.
Görmeyip bu güzeli, iyi anlamayanlar,
Bu bulunmaz pınara, kabını koymayanlar,
Aşkiyle tutuşup da, yanıp kavrulmayanlar,
Ne büyük zarardadır, nasibi olmayanlar!
Vurulmamak ne mümkün! nur akan simanıza,
Seçilmişler kavuşur, hizmete zatınıza.
Bilsek ki karşılıktır, bizdeki hakkınıza,
Cana minnet bilirdik, kulluğu kapınıza.
Duymakla tebdil oldu, mubarek isminizi,
Kalbimizin dileği, gönlümüzün sevgisi.
Kurtarır layık olsak, teveccühünüz bizi,
Neler kazanmazdık ah! tanıyabilsek sizi.
Doğrusu bu cihanda, başkaca ışık yoktur,
Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur.
Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur,
Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur.
Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez,
Boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez.
Hakire sükut düşer, karga nağme edemez!
Sizi meth-ü senaya, diller de kafi gelmez.
Bizimki övmek değil; nafile bir gayrettir,
Belki birkaç söz ile, şems’i tarif etmektir.
Aşığa gönül gerek, bizlerdeki yürektir,
Bu yolda makbul olan, kendini hiç bilmektir.
Nebî, Sıddîk ve Selmân, Kâsım, Ca’fer, Bistâmî,
irfân kaynağı oldu, Ebül-Hasen Harkânî.
Ebû Alî Fârmedî geldi sonra bu meydâna,
çok Velî yetişdirdi, hem Yûsüf-i Hemedânî.
Abdülhâlık Goncdüvânî, ma’rifetler semâsında,
dünyâyı aydınlatdı, hem Ârif-i Rîvegerî.
Mâverâ-ün-nehr ili, Tûr-i Sînâ gibi oldu,
nûrlandıranlardan biri, Mahmûd-i İncirfagnevî.
Alî Râmîtenîdir Azîzân ve pîr-i Nessâc,
çok kerâmet gösterdi, Muhammed Bâbâ Semmâsî.
Seyyid Emîr Gilâl de, ilm deryâsında sadef,
andan meydâna geldi, Behâüddîn-i Buhârî.
Alâ’üddîn-i Attâr, zemânının kutbu idi,
Ya’kûb-ı Çerhîde oldu zâhir, envâr-ı rahmânî.
Ubeydüllah-i Ahrâr ve kâdî Muhammed Zâhid,
Dervîş Muhammed geldi ve Hâcegî Muhammed Emkenegî.
Bâkî billahdan gelen, nûrlara kendi de katıp,
binlerce kalb temizledi, imâm-ı Ahmed Rabbânî.
Urvet-ül-vüskâ Ma’sûm ve Seyfeddînle seyyid Nûr,
ve Mazherle Abdüllah, sonra Hâlid-i Bağdâdî.
Feyz verdiler bunlar da, sonra bu nûru Abdüllah,
Anadoluya yaydı, hem de Tâhâ-yı Hakkârî.
Hem seyyid-i Sâlih de, kardeşin yerini tutup,
fenâ-fillâha kavuşdu Sıbgatullâh-i Hîzânî.
Bu üç Velînin sohbetlerinde yükselip,
mürşid-i kâmil oldu, seyyid Fehîm-i Arvâsî.
Bu otuzdört Velînin kalbleri, bir ayna gibi,
yaydılar hep cihâna, envâr-ı Resûlillâhi.
Bütün bu nûrlar en son, toplandı bir hazînede,
ismi bu hazînenin: Abdülhakîm-i Arvâsî.
Gelince kalblere müceddid-i elfin feyzi,
yetişdi her yerde birer hakîkî Velî.
Bu hâli görünce mason ile yehûdî,
müslimânlara saldırdı, canavar gibi.
Bu hücûmları, islâmı yok etmek içindi,
bunu haber veriyor, Mâide sûresi.
Hem bu sûre, islâma müşrikler saldıracak diyor,
masonların müşrik olduklarını haber veriyor.
Meşhûr yalanları ile aldatıp câhilleri,
Ehl-i sünnetden ayırdılar, binlerce müslimânı.
Hücûmlardan korunur, (Âyet-el kürsî) okuyan,
hıfz-ı ilâhîde olur, (istigfâr düâsı) okuyan. [1]
Resûlullah buyurdu ki, (Âhıretde azâb görmez,
dünyâ işlerinde, bana tâbi’ olan).
Se’âdete kavuşamaz, önderi şeytân olan!
dostlar, ahbâblar kaldı mı, ne oldu anan baban?
Bir hocamız, mason olmuş, dîne çatdı hiç durmadan,
ingiliz diploması var, lâkin, kafası bomboş nâdân.
Güler yüzle, tatlı dille, bol numara vermekle,
arkadaşlarımı aldatdı, yalan sözlerle hemân.
Îmânım var diyor, her bozuk inanan,
Ehl-i sünnetdedir, iyi bil, hakîkî îmân!
Çok şükr islâm âlimi gördüm, sözleri ilm ve irfân,
dedi ki, (aldatılamaz, fen dersleri okuyan!)
Dînimi ondan öğrendim, rûhu olsun şâdümân!
Avrupa, hem Amerika, kısacası bütün cihân.
Dinleri bozuk ise de, diyorlar vardır Nîrân!
kâfirler yanacak, kurtulur ancak iyi insan!
İyi insan olmak için, Muhammed aleyhisselâma inan,
Cehenneme girmeyecek, bu son Peygambere uyan.
Târîhi dikkat ile oku, ey körpecik Nev-civân!
mala, makâma aldananın sonu olmuş âh, figân.
Aman yâ Rabbî, el-aman! Garîb oldu âhır zemân!
İslâmiyyet unutuldu, moda oldu harâm, yalan!
Pârisde, Profesör olunca, Resûlullaha çatan,
Hamîdullah kurtulamaz, ebedî azâbdan.
(Fâideli Bilgiler) kitâbı, sözlerini yazıyor,
Çok alçak olduğunu anlar, bunları okuyan.
Seyyid Kutb denilen bir ahmak da, kendini müctehid zan ediyor,
Mahv olur, doğru sanarak, sözlerine aldanan.
Ömür geçer, herşey biter, kâfirlerin gideceği mekân.
karanlık bir çukurdur, arkadaş olur yılan, çiyan,
Hak teâlâ, bu vatanı pek kıymetlendirdi,
toprağının çok yerine mü’minler secde etdi.
Bu topraklardan gelen, ecdâdımızın seslerini duyan,
anlar ki, Cennete kavuşur, Muhammed aleyhisselâma uyan.
Yâ Rabbî! Bu vatanı koruyan kumandanlara yardım et,
bu millete hizmet etmeği, herbirine nasîb et.
Mü’minlere hizmet, çok büyük ni’metdir,
bu ni’mete kavuşanın gideceği yer Cennetdir.
Müslimânın kabri, Cennet bağçesi olur,
bu ni’mete kavuşamaz, mü’minin kalbini kıran.
Vandan gelen bir Velî İstanbulda, senelerce,
bunları hep söyledi, yerleşdi hakîkî îmân.
Ankaranın toprağı, binüçyüzaltmışikide,
cem’i zıddeyn yaparak, şâd oldu Hâcı Bayram.
Düâ edeceğin zemân, Silsileyi oku hemân!
Sâlihleri söyleyince, yağar rahmet-i Rahmân!
Selâm olsun, düâ olsun, bu yazardan dâimâ,
Silsile-i aliyyenin ervâhına yâ Sübhân!
Bir 26 ekim'in ardından....
5 sene evvel 26 ekim'de, üzerimizde en büyük hakkı olan (hakkının ödenmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan) muhterem ve mübarek hocamız vefat etmişti. ... ogünü unutamıyoruz, bugün gibi hatırlıyoruz, emînimki hatırlayan herkesin kalbi sızlamaktadır... ogün öyle dehşet bir gündü kiii onbinlerce insan, onbinlerce îmân,.. kalblerinde sızı, sessiz çığlıklarını yutkunurken, kadere boyun eğmiş, sessizce beklerken yetim kalmanın şokunu yaşıyordu... Hani, hazreti Ömer radıyallahü anh, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi vesellem, vefatlarında bir an kılıcını çekip; "kim peygamber efendimiz öldü derse keserim" dediği kitablarda yazılı.. demekki insan çok sevdiğinden ayrılınca şuurunu bile kaybediyor, neyapacağını, ne düşüneceğini şaşırıyor... işte ogün, cami avlusunda onbinlerce insan, güneş batınca zifiri karanlıkta kalan insanlar gibi, babasını kaybedip ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi idi..
Beşinci sene-i devriyesinde, birkaç kelime ile HUZURPINARI ailesine biraz bahsedince, îmân dolu yüzlerce genç "biz bu güneşi göremedik-tanıyamadık, ne olur bize O'nu anlatın" diye feryad mailleri gönderdiler. Gerçi bizim anlatmağa gücümüzün yetmeyeceğini biliyoruz, fakat belki biz anlayamadıksada anlayanlar olabilir diyerek tarif etmeğe çalıştık, 23 bölümden oluşan bu seri, dün bitti. Hernekadar beceremediksede, hergün gelen yüzlerce dua ve teşekkür maillerini ahiretim için sermaye bilerek, birnebze gönlümüzü ferahlatmaktadır, bu mailleri okuyunca sevincten gözlerimiz yaşarmakta, bir gülistanda meşruh çiçekleri koklayıp sevince gark olan biçareler gibi olmaktayız... hepinize ayrı ayrı teşekkürlerimizi arzederiz efendim.
İnşallah biz de vefat edip oraya gittiğimiz zaman bize bir hoş geldin deseler yeter. Çünki gurbette bile bir kimsenin hoş geldin demesi çok mühim, o zevki anlatmak mümkün değil. Çünkü lisan, adres, yer bilmiyorsun. Hele hele ahiret yolculuğunda… Allah şefaatlerine nail etsin inşallah.... Allahü tealanın sevdiği birinin sahip çıkması... bu zevk tarif edilemez.. İlim için hazret-i Ali kerremallahü vecheh buyuruyorlar ki; bana dinimize ait, bir harf, kelime, bir mesele öğretenin kölesi olurum. Bu kadar büyük bir hak var... Dolayısıyla hocanın hakkı anne-baba hakkından önde olmasının sebebi budur. Evet, ilk mürşid anne babadır. Kelime-i şehadet, ezan, kâmet okur ama ondan sonraki hayatında eğer o bir mürşid-i kâmile, bir ehl-i sünnet aliminin eline düşmezse Allah korusun çok zor olur. Çünki; Allahü teala Kur'an-ı kerimde mealen buyuruyor ki; "Ey iman edenler, Allaha ve peygamberine iman edin". Hem iman edenlere hitap ediyor, hem de Allaha ve peygamberine iman edin diyor. Bu, anne ve babanızdan aldığınız dini terbiye, bilgi, size yetmez, ondan sonra bir hocanın önünde veyahutta eserleriyle tekrar dininizi ve imanınızı güçlendirin, öğrenin demektir.
Kişi sevdiğiyle beraberdir diye çok müjdeler var. İnşallah dünyada beraber olduğumuz gibi cennettede hep beraber oluruz sevdiklerimizle..
İnsanın şerefi, üstünlüğü, meziyeti, kıymeti, ilim sahibi ve edebli olmasıdır. Çok zengin, çok etiket sahibi olması, çok meşhur olması veyahutta filancanın oğlu olması değildir. Allah indinde insanın kıymeti, ilim sahibi olması ve edeb sahibi olmasıdır. Edeb haddini, sınırını bilmektir. İş yerinde, evlilikte, cemiyette, her yerde herkesin bir sınırı vardır. O sınır içerisinde kalmak kaydıyla dünya cennet olur. Bütün sıkıntılar, üzüntüler, kavgalar, hep sınır tecavüzünden olmaktadır. İşte bu sınır, ilimdir. Dinini öğrenmeyen ne sınır, ne sınırsızlık tanır. Önce iman ondan sonra ilim. Çünki bütün ibadetler ilme bağlıdır. Kitap okumak, dinini öğrenmek şarttır. Ve Cenab-ı peygamber aleyhisselatü vesselam bir hadis-i şerifte buyuruyorlar ki; ilmin rütbesi, derecesi, bütün rütbelerin en yücesidir. Bir hadis-i şerifte cenab-ı peygamber aleyhisselatü vesselam buyuruyorlar ki; bir âlimin ölümü alemin ölümü gibidir. Yani bir âlim vefat ederse bütün alem, bütün insanlar ölmüş gibi olur,.. İşte beş sene evvel böyle bir âlimi kaybettik, bir aydan beri huzurpınarında O güneşi tarif etmeğe çalıştık.... Allah rahmet eylesin. Allahü teala şefaatlerine kavuştursun inşallah.
HUZURPINARI ailesinin mübarek cuma gününü tebrik ederiz, müstecab dualarınızı istirham ederiz.
Allaha emanet olun efendim.
ali zeki osmanağaoğlu
Ey güzeller güzeli, ey gönüller kıblesi,
Aslı, doğruyu gören, ehl-i sünnet varisi.
Sensin mürşid-i kamil, sensin ilmin hamisi,
Sensin dertlere deva, zamanın bir danesi...
Görmeyip bu güzeli, iyi anlamayanlar,
Bu bulunmaz pınara, kabını koymayanlar,
Aşkiyle tutuşup da, yanıp kavrulmayanlar,
Ne büyük zarardadır, nasibi olmayanlar!
Vurulmamak ne mümkün! nur akan simanıza,
Seçilmişler kavuşur, hizmete zatınıza.
Bilsek ki karşılıktır, bizdeki hakkınıza,
Cana minnet bilirdik, kulluğu kapınıza.
Duymakla tebdil oldu, mubarek isminizi,
Kalbimizin dileği, gönlümüzün sevgisi.
Kurtarır layık olsak, teveccühünüz bizi,
Neler kazanmazdık ah! tanıyabilsek sizi.
Doğrusu bu cihanda, başkaca ışık yoktur,
Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur.
Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur,
Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur.
Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez,
Boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez.
Hakire sükut düşer, karga nağme edemez!
Sizi meth-ü senaya, diller de kafi gelmez.
Bizimki övmek değil; nafile bir gayrettir,
Belki birkaç söz ile, şems’i tarif etmektir.
Aşığa gönül gerek, bizlerdeki yürektir,
Bu yolda makbul olan, kendini hiç bilmektir.
Dostları ilə paylaş: |