Hz. MUHAMMED EĞİTİM İÇİN HANGİ MEKÂNLARI KULLANDI?
Hz. Muhammed’in hayatına farklı açılardan bakmak mümkündür. Onu anlamak ve örnek almak her Müslümanın için bir vazgeçilmezdir.1 O tebliğ görevine eğitimle başladı. Dolayısıyla onun eğitimini iyi anlamamız gerekir. Ancak eğitim çok boyutlu bir kavramdır. Eğitim; zaman, mekân, eğitimin içeriği, eğitim materyalleri, yöntem ve teknik gibi açılardan ele alınarak incelenebilir. Ayrıca Mekke, Medine dönemi, örgün, yaygın, aile içi (ehli beyti) ve aile dışı (sahabeleri) eğitim şeklinde farklı açılardan da ele alınabilir. Bu yazımızda Hz. Peygamberin seçtiği eğitim mekânlarına dikkat çekmek istiyoruz.
1. Hz. Muhammed ve Evi: Allah Resulünün aile hayatı, Hz. Hatice’yle başladı. Hz. Hatice ile yaklaşık yirmi beş yıl evli kaldı. Bir çocuğu hariç diğer çocukları Hatice’den oldu. O, ilk hanımı vefat edinceye kadar ikinci bir evlilik yapmadı. O, en sıkıntılı dönemlerini Hz. Hatice ile birlikte geçirdi. Elçiliği kavmi tarafından yalanlanıp reddedildiğinde, işkence ve hakaretlere maruz kaldığında Hz. Hatice’nin maddî ve manevî desteğini hep yanında gördü. Ancak Hatice nübüvvetin 10. yılında vefat etti.2
Allah’ın elçisi vahyin inmeye başladığı ilk dönemlerde yaşadığı bir olayı şöyle anlatır:
- Bir defasında yürürken gökyüzünden bir ses duydum. Başımı kaldırıp bakınca bir de ne göreyim! Hira’da bana gelen melek! Yerle Gök arasında bir kürsü üzerinde oturup duruyordu. Ondan çok korktum. Hemen (evime) döndüm ve: Beni örtün, beni örtün! dedim. Derhal beni sarıp örttüler. Bir süre sonra Allah: “Ey örtünüp bürünen elçi! Kalk ve insanları uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni temiz tut. Kötü şeyleri terk et.”3 buyurdu.4 Bu ayetlerle Allah, Hz. Muhammed’den insanları İslam’a davet etmesini istiyordu. O, Allah’ın “(Ey Rasulüm) Sen önce en yakın akraba ve hısımlarını uyar.”5 Emri gereği öncelikle yakın çevresini İslam dinine davet etmeye başladı. İlk davetini eşi Hz. Hatice’ye yaptı. İlk inen ayetleri okudu ve biraz hüzünlü biraz da endişeli bir vaziyette: “Şimdi bana kim inanır?” dedi. Hatice : “Hiç kimse inanmasa ben inanırım.” diyerek onun elçiliğine iman etti ve tam destek verdi. Kızları Zeynep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm de anneleriyle birlikte İslam’a girdiler. Fatıma henüz 4-5 yaşlarındaydı. Sonra Hz. Muhammed’in yanında kalan ve henüz on yaşlarında olan Hz. Ali ve azatlısı Zeyd bin Harise iman ettiler. Hz. Hatice’yle namaz kıldığını gören Ali, yaptıkları hareketin ne olduğunu sordu. Allah elçisi, Allah’ın seçmiş olduğu dinin bir ibadeti olduğunu, faydası ve zararı olmayan putlara tapmayı terk ederek Tevhit dini İslam’ı kabul etmesini teklif etti. Ali önce babasına danışmayı düşündü sonra vazgeçerek ertesi günü iman etti. Önce en yakından (evden) başlamak gerekiyor.
a) Evde Yemek Veriyor: Hz. Muhammed, yakın akrabalarını evine yemeğe çağırdı. Rivayetlere göre kırk kırk beş kişilik bir topluluğa ziyafet verdi. Yemekten sonra amcası Ebu Leheb, Hz. Muhammed’in konuşmasına fırsat vermeden “… Kabilesine senin getirdiğin gibi kötü bir şey getiren kimse görmedim” diyerek onun konuşmasına fırsat vermedi. Hz. Muhammed maksadını anlatamadan topluluk dağıldı. Bu Hz. Muhammedin çok zoruna gitti, birkaç gün sonra bir ziyafet daha düzenledi.
b) Evde İkinci Kez Yemek Veriyor: Bu toplantıya Allah’a hamt ederek, ondan yardım dileyerek ve Allah’a inandığını ifade ederek başladı. Kendilerine yalan söylemeyeceğine ve aldatmayacağına vurgu yaparak sözlerine şöyle devem etti. “Allah öyle bir Allah’tır ki ondan başka ilah yoktur. Hiç şüphesiz ben Allah’ın elçisiyim. Allaha yemin olsun ki uykuya daldığınız gibi öleceksiniz. Uykudan uyandığınız gibi de dirileceksiniz. Yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. İyiliklerinizin karşılığında iyilik, kötülüklerinizin karşılığında da ceza göreceksiniz. Cennet de cehennem de ebedidir. İlk uyardığım da sizlersiniz.”6 dedi. Amcası Ebu Talib olumsuz bir tepki göstermedi ancak atalarının dininden vazgeçmeyeceğini söyledi. Ayrıca hayatta olduğu müddetçe kendini destekleyeceğini ve koruyacağını ifade etti. Ebu Lehep ise Hz. Muhammed’in anlattığının kötü bir şey olduğunu söyleyerek akrabalarından buna engel olmalarını istedi. Diğer amcaları ise Ebu Talibin görüşünü desteklediler. Hz. Muhammedin halası Safiye ise Ebu Leheb’e karşı çıkarak bu davranışının hoş olmadığını dile getirdi. Bu konuşmalardan sonra Efendimiz; “bu davetime hanginiz icabet eder?” diye sordu. Olumlu ilk cevap daha yaşı küçük olan Ali’den geldi. “Ya Resulüllah! Her ne kadar bunların yaşça en küçüğü isem de, sana ben yardımcı olurum.” dedi.7 Sonra dağıldılar. Daha sonra Ebu Talib’in oğlu Cafer, Ubeyde bin Haris gibi kimseler Müslüman oldular. Yemekli toplantılar önemlidir.
Dost ve yakın arkadaşlar çok önemlidir. Allah elçisi, aile bireylerinden sonra yakın arkadaşlarına gitti. Çocukluk arkadaşı ve büyük bir tüccar olan Hz. Ebu Bekir, İslam dinini hemen kabul etti. Ebu Bekir sadece kendi iman etmekle de kalmadı, dostlarına kendinin Müslüman olduğunu anlattı ve onların da Müslüman olmasını istedi. Böylece Hz. Osman, Zübeyir bin Avvam, Abdurrahman bin Avf, Sa’d bin Ebu Vakkas, Talha bin Ubeydullah bu davet üzere Müslüman oldukları rivayet edilir. Yakın akrabalardan sonra yakın dostlar önemlidir.
2. Açık Hava Toplantısı (Miting): Yüce Allah, Efendimizin elçiliğinin üçüncü yılının sonuna doğru: “(Ey Muhammed!) Sana emrolunanı açıkça bildir ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.”8 ayetini vahyetti. Bunun üzerine Peygamberimiz insanları açıktan İslam’a davet etmeye başladı. Mekkelileri Kâbe yakınlarında bulunan Safa Tepesi’ne davet etti. Artık açıktan İslam’ı tebliğ edecekti. Toplanan insanlara, “Ey Kureyş topluluğu” diye seslendi. Sonra şöyle devam etti. “Size şu dağın eteğinde bir süvari birliği var desem bana inanır mısınız?” diye sordu. Onlar, “Evet inanırız. Çünkü bugüne kadar senin hiçbir zaman yalan söylediğini görmedik.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Öyleyse ben büyük bir azaba düçar olacağınızı size haber veriyorum. Abdülmuttaliboğulları, Abdümenafoğulları, Zühreoğulları… Allah bana en yakın akrabamı uyarmamı emretti. Siz Allah’tan başka ilah yoktur demedikçe benim size ne dünyada ne de ahirette bir faydam dokunur.”9 Sözlerini bitirir bitirmez yine Ebu Leheb ayağa kalkarak “Helak olasıca bizi bunun için mi topladın?” diyerek tepki gösterdi. Çok sayıda insana ulaşmak ve bir davayı anlatmak için mitingler önemlidir.
3. Kâbe’de Riskli Bir Mekân: Bir gün Allah’ın elçisi Erkam’ın evinde eğitimine devam ederken başta Ebu Bekir olmak üzere sahabeler müşriklerin bulunduğu Harem-i Şerife gitme teklifinde bulundular. İslam’ı müşriklere açıklayacaklardı. Allah elçisi henüz sayılarının yeterli olmadığını söyleyerek buna taraftar olmadı. Fakat Ebu Bekrin ısrarına dayanamayarak gittiler. Ebu Bekir cesaretle ortaya çıkarak putlara tapmaktan vazgeçip Allaha ve Resulüne inanmak gerektiğini anlatmaya başladı. Bunun üzerine müşrikler Ebu Bekrin üzerine çullandılar ve feci şekilde dövdüler. Bu arada Peygambere de saldırdılar.10 Davanın hedefe ulaşması için risk almak gerekiyordu. Davasına inanlar ancak riski göze alabilir. Aynı zamanda riski göze almak davanın kararlılığını gösterir.
4. Daru’l Erkam’ın Evi: Erkam, henüz 17-18 yaşlarında İslam’ı yeni kabul eden bir genç. Allah’ın elçisi tebliğ ve eğitim faaliyetleri için kullandığı mekânlardan biri olarak Mekke’de Erkam’ın evini seçti. Bu ev, Müslümanların ilk eğitim merkezi hâline geldi. Nazil olan Kur’an ayetleri bu evde okunuyor, yazıya geçiriliyor ve Müslümanlar tarafından ezberleniyordu. Ayrıca İslam’ı öğrenmek ve Müslüman olmak amacıyla Mekke’ye gelenler de burada Allah Resulüyle buluşuyordu. Hz. Muhammed, elçiliğinin birinci senesinde Erkam bin Ebi’l-Erkam el-Mahzûmî’nin Safa Tepesi eteklerinde bulunan evine gitmeye başladı. Burada Müslümanlara İslam’ı anlatıyor, İslam hakkında bilgi edinmek isteyenlerle görüşüyor ve ibadet ediyorlardı. Bu evin stratejik bir önemi vardı. Çünkü Kâbe’ye yakındı. Peygamber Kâbe’ye gelenlerle de dikkat çekmeden görüşebilecekti. Müslümanlar buraya kolayca gelip gidebiliyorlardı. Diğer taraftan Erkam’ın 17-18 yaşlarında bir genç olması, evinde toplantı yapıldığı şüphesi uyandırmıyordu.
Hz. Ömer İslam’ın altıncı senesinde burada Müslüman oldu. Erkam’ın evinde uzun zaman gizlice devam eden buluşmalar, Ömer’in Müslüman olmasıyla sona erdi. Ömer müminleri Kâbe’de namaz kılmaya çağırdı. O günden sonra sahabeler ibadetlerini açıkça yerine getirmeye başladılar ve Müslüman olduklarını gizlemediler. Üç dört yıl süren gizli davet dönemi sona erdi. Fakat eğitim devam etti. Eğitimi olmayan bir dava yürümez.
5. Kalabalık Mekânlarda Yakın Markaja Alıyor: Allah Resulü, dışardan Mekke’ye gelen insanları da İslam’a davet ediyordu. Mekke çevresinde kurulan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarına ticaret maksadıyla gelen insanlara İslam’ı anlatıyordu. Bunu gören Mekkeliler, ona ve arkadaşlarına yönelik baskıları arttırmaya başladılar. Bir gün Allah Resulü Ukaz Panayırında insanları İslam’a çağırarak “Lailâhe illallah deyin, kendinizi kurtarın.” diye tebliğde bulunuyordu. Onu peşinden adım adım takip eden Ebu Leheb ise Peygamberin tebliğde bulunduğu kimselere yanaşarak: “Bu benim yeğenimdir, yalan söylüyor. Sakın inanmayın, ondan uzak durun” diyordu ve şunu ekliyordu; “o bir kâhin, mecnun, kabilesini birbirine düşüren bir sihirbaz ve şairdir.” Davasına inanan için bir kişi kazanmak bile önemlidir.
6. Davasını Anlatacağı Kimselerin Mekânına Gidiyor: Allah Resulü bazen kendini dinleyeceğini düşündüğü kimselerin veya kabilelerin bulundukları yere kadar giderek davasını anlatıyordu. Örneğin çocukluk arkadaşı ve sadık dostu Hz. Ebu Bekir’e giderek İslam’a davet etmişti. Allah Resulünün okuduğu ayetleri dinleyen Ebu Bekir bundan çok etkilenmiş ve Allah elçisinden bir daha tekrarlamasını istemişti. Allah Resulü Alak suresinin ayetlerini bir kez daha okumuş ve dikkatle dinleyen Ebu Bekir, hiç tereddüt etmeden elini uzatıp Allah’ın elçisinin elini tutarak şöyle demişti:
- Şahadet ederim ki Ey Muhammedü’l-Emin, sen Allah’ın gönderdiği elçisin, diyerek Müslüman olmuştu.
a) Taife Gidiyor: Allah Resulü davasını anlatmak için bulunduğu merkezin dışına çıkıyordu. Örneğin Taife gitti. Fakat oranın halkı serseri gençlerini kışkırtarak Allah elçisini taşa tutturdular. O bundan dolayı şikâyetçi olmadı ve onların hidayete ermesi için dua etti. O sene sevgili eşi Hatice ve kendini her zaman himaye eden amcası Ebu Talip vefat ettiler. Bu yıla “Hüzün yılı” denildi.
b) Akabeye Gidiyor: Akabe, Kâbe’ye üç km kadar uzaklıkta etrafı tepelerle çevrili kuytu bir yerdir. Allah elçisi buraya 620-21 ve 22 yıllarında hac mevsiminde üç sefer gitti. 620 yılında hac mevsiminde Akabe denen yerde Kâbe’yi ziyarete gelen Medineli 6 kişiyle karşılaştı. Onların yanına oturdu ve İslam’ı anlattı. Medine halkı, Hz. Muhammedin elçiliğini Mekke’ye gidip gelen hacılar, tüccar ve yolcular aracılığıyla duymuştu. Bu altı kişi İslam’ı kabul ettiler. Buna Akabe Görüşmesi denir. Ertesi yıl aynı yerde tekrar buluşmaya söz verdiler. Bu görüşmeden bir yıl sonra (621 yılında) aynı kişiler on iki kişi olarak aynı yere geldiler ve Allah elçisiyle buluşturlar. “Allah’a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık ve zina yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine, kimseye iftira etmeyeceklerine, Allah’a ve Resulüne itaatten ayrılmayacaklarına”11 söz verdiler. Buna Birinci Akabe Biatı dendi. Medine’ye dönecek olan Müslümanlar Hz. Peygamberden kendilerine İslam’ı öğretecek ve namaz kıldıracak birini göndermesini istediler. Hz. Peygamber de onlara eğitici olarak genç sahabî Mus’ab bin Umeyr’i görevlendirdi. Mus’ab, Medinelilere İslam’ı tebliğ etti. Müslüman olanların evlerine giderek onlara Kur’an’ı öğreten Mus’ab’ın gayretleri ile İslam, Medine’de hızla yayılmaya başladı. Böylece Evs ve Hazreç kabilesinin tamamına yakını Müslüman oldu. Mus’ab, bu olumlu gelişmeleri Hz. Peygambere haber verdi. Bu haberleri alan Hz. Peygamber ve Müslümanların büyük mutluluk yaşadıkları 621 yılına “Sevinç Yılı” denildi.12 622 yılında yine hac mevsiminde ikisi kadın 75 Medineli Allah elçisiyle buluşmak üzere Akabeye geldiler. Abbas, Ali ve Ebu Bekir kritik noktalarda durarak gözcülük yaptılar. Görüşmeden sonra Allah elçisini Medine’ye davet ettiler ve onu “ Kendi canlarını, mallarını, çocuklarını ve kadınlarını korudukları gibi koruyacaklarına dair söz verdiler.” Bundan sonra Allah elçisi arkadaşlarına Medine’ye hicret etmeye izin verdi. Bir dava, hedefine ulaşabilmesi için fedakârlıklar ister.
7. Mescid-i Nebi: Allah Resulü, Medine’ye hicretten hemen sonra inşa edilen Mescid-i Nebevi’de eğitim-öğretim faaliyetlerine devam etti. Namazlardan sonra mescitte oturduğu zaman sahabiler hemen onun etrafında halka oluştururlardı. Allaha elçisi onlara nasihatte bulunur ve Allah’a itaate davet ederdi. Sohbet eder günlük hayatla ilgili tavsiyelerde bulunurdu. O dönemde Müslümanların eğitim gördüğü yer sadece Mescid-i Nebevi değildi. Hz. Peygamberin teşviki ile Medine’nin değişik yerlerine dokuz mescit daha yapılmıştı. Böylece bu mescitler de ibadet yanında birer eğitim-öğretim merkezi haline getirildi. Allah Resulü eğitim-öğretim faaliyetlerinde kadın-erkek ayrımına gitmiyordu. O, belli günlerde mescitte sadece kadınlara yönelik dersler yapıyor ve onları dinî konularda bilgilendiriyordu. Ayrıca o dönemde bazı kadınlar öğretmenlik yapıyordu. Nitekim Şifa isimli kadın, Peygamberimizin eşi Hz. Hafsa validemize okuma-yazma öğretmişti.13
Sabah namazına erkeklerin yanı sıra kadın ve çocuklar da katılırdı. Namazın ardından işi olanlar evlerine döner, diğerleri ise Allah elçisinin yanında kalırdı. Allah Resulü güneş doğuncaya kadar ashabıyla sohbet ederdi. Onları çeşitli konularda bilgilendirirdi. Fedakarca yapılan faaliyetler mensubiyet duygularını besler ve fertleri birbirine bağlar.
8. Suffa: Suffa; Mescid-i Nebinin yanına kimsesiz sahibelerin kalması için inşa edilen gölgeliktir. Burada sistemli bir eğitim öğretim faaliyeti yapılıyordu. Kur’an öğrenme yanında okuma-yazma da öğretiliyordu. Burası ilk İslam üniversitesi olarak kabul edilebilir. Orada kalan Müslümanların yeme-içme ihtiyaçları Peygamberimiz ve Ashap tarafından karşılanıyordu. Resul-i Ekrem suffada kalan Müslümanların ihtiyaçları hususunda özel bir hassasiyet gösteriyor ve önceliği onlara tanıyordu.
Burada Allah elçisi dışında öğretmenler de ders okutuyordu. Suffada kalan Müslümanların başında Selman-ı Farisî, Bilal ve Ammar gibi muhacirler gelir. Ayrıca Ebu Hureyre ve Ebu Said el-Hudri gibi en çok hadis rivayet eden sahabiler de suffada kalanlardandır. Ashab-ı suffa geceleri namaz kılma, Kur'ân okuma ve ders görmekle geçirirlerdi. Gündüzleri ise farklı işler yaparak rızıklarını kazanmaya çalışırlardı. Bu kurumdan;
a) Öğretmenler (Muallim) Yetişti: Ashab-ı suffa, sahabeler içinde Kur’an’ı en iyi öğrenenlerdir. Allah Resulü Medine dışında yaşayan kabilelere İslam’ı öğretecek muallim veya tebliğci göndereceği zaman onları özellikle suffada yetişenlerden seçerek gönderirdi.14 İslam toplumunun ilk öğrencileri, ilk öğretmenleri ve tebliğcileri suffadan yetişti. Bu insanların, İslam ilimlerinin gelişmesinde önemli hizmetleri oldu. Ayrıca İslam, bu sahabiler sayesinde farklı bölgelerde yayıldı.
b) Diplomatlar Yetişti: Medineli Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasındaki savaşlar Hudeybiye Barış Anlaşması ile sona ermişti. Anlaşma imzalandıktan sonra, barış ve güven ortamı oluştu. Hz. Peygamber bu ortamı en iyi şekilde değerlendirmek istiyordu. Bu amaçla Efendimiz Bizans İmparatoruna, Habeşistan’a, İran’a ve daha birçok yere elçilerle İslam’a davet mektupları gönderdi. Böylece İslam’ın çağrısı birçok yere ulaştırılmış oluyordu. Örneğin, Dihyetü’l Kelbi, Rum Kayseri (Bizans) Heraklius’a; Amr bin Ümeyye ed-Darimi, Habeş Necaşisi Ashame’ye; Abdullah bin Huzâfe, İran Kisrası Hüsrev Perviz’e; Hatib bin Ebi Beltâa, Mısır Firavnu Mukavkıs’a gönderildi.
Allah Resulü, bu elçilere gittikleri ülke hükümdarlarına vermek üzere birer davet mektubu yazdırıp verdi. Gönderilen bu elçilerin hepsi gittikleri ülke insanlarının dilini biliyordu. Mektupların yazılması sırasında sahabiler hükümdarların mühürsüz mektupları okumadıklarını söylediler. Bunun üzerine Peygamberimiz gümüşten bir yüzük üzerine başta Allah, onun altında resul, onun altında da Muhammed ifadelerini yazdırdı ve mektupları onunla mühürledi. Peygamberimiz bu yüzüğü vefatına kadar mühür olarak kullandı. Daha sonra bu mührü, Hulefa-i Raşidin kullandılar. Bir davanın kalıcı olması için kurumsallaşmak önemlidir.
9. Uygun Her Mekânda Eğitim-Öğretim: Allah elçisi İslam’ı öğretme adına her fırsatı değerlendirirdi. Bir gün Esmâ adında bir kadın, Peygamberimizin huzuruna gelerek şunları sordu, “Ey Allah’ın elçisi! Ben, sana kadınlar adına geliyorum. Allah, seni kadın erkek herkese elçi olarak gönderdi. Biz kadınlar da sana iman ettik. Bizler, evimizle meşgul oluyor, çocuklarımızı büyütüyoruz. Bizler evlerde kapalı kaldık. Siz erkekler ise cemaate çıkıyor, Cuma kılıyor, hasta ziyaret ediyor, cenazeye katılıyor, hac yapıyor ve cihad ediyorsunuz. Bu yüzden siz bizden faziletlisiniz. Biz ise, siz bu işleri yaparken mallarınızı koruyor, elbiselerinizi dikiyor, çocuklarınızı terbiye ediyoruz. Ecir ve hayırda biz de size ortak mıyız?” Peygamberimiz, kadının bu sözleri üzerine arkadaşlarına dönüp, “Dini konusunda bundan daha güzel problemini ortaya koyan bir kadın gördünüz mü?” dedikten sonra, kadına şöyle cevap verdi:
-Esmâ, git kadınlara söyle! Siz kadınlar bu yaptıklarınızla erkekler için saydığın şeylerin hepsine ortaksınız.”15
Bilgi, inanç ve aksiyon, sonrası ulaşılması hedeflenen yerdir.
Dostları ilə paylaş: |