YANGINLAR
428
429
YANGINLAR
göksel olaylara bağlar. Yaşadığı dönemin yalnızca 1858-1864 kesitinde istanbul'da 160 yangın çıktığım, toplam 114 konağın, 1.246 işyeri ve dükkânın, 23 han ve hamamın, l sarayın, 2.730 da konutun yandığını saptamıştır. Bu tabloya göre İstanbul'da ortalama her 11 günde bir yangın çıktığını ve her seferinde ortalama 24 yapının yandığını vurgular. Kentin büyük bir bölümünü kasıp kavuran ve tarihe harik-i azim, harik-i kebir olarak geçen 5-10 korkunç yangın ayrık tutulsa dahi, mevzi yangınların sık sık yinelemesi sonucunda İstanbul'un yaklaşık 1/50'sinin her yıl yandığı ve her 50 yılda bir siluetin ve iskân kabuğunun değiştiği sonucuna varılmaktadır.
20. yy'ın başlarına değin, İstanbul halkının her yangın çıkışında, sel baskınlarına uğrayan Edirne'yi de anımsayarak "Edirne sudan, İstanbul ateşten batacak!" demeleri ve padişahların payitaht edindikleri bu iki şehirde uğursuzluklar olduğuna inanmaları, kuşkusuz yangın karşısındaki çaresizliğin bir ifadesiydi. Halk, yangından ancak Allah'ın inayeti ile kurtulunacağına inanmış, bu inançla da evlerinin saçaklarına "ya Hafız" levhaları asmayı, evin çevresinde tütsüler gezdirmeyi, ateşin dokunmayacağına inanılan türbelere, yatırlara yakın yerlerde oturmayı, daha gerçekçi yaklaşımla da çeşme, hamam ve sarnıçlar civarında ev edinmeyi tercih edegelmişlerdi.
Yine birer önlem olarak evlerde sarnıçlar, avlu veya bahçede su kuyuları, bes-tan kuyuları vardı. Yangınlar bu tür önlemlere ve yeniçerilerle tulumbacıların sözde koşuşturmalarına karşın söndürülemiyor, kendiliğinden sönüyordu (bak. tulumbacılık). Gerçi, yangın çıkan yere, devrin padişahı, sadrazam, vezirler, yeniçeri ağası, yeniçeriler, tulumbacılar, halk koşuyordu, ama bunların çabalarından çok, yangının sönmesi, geniş bir boşluğa, büyük bir külliyenin dış avlularına, meydanlara, surlara ya da deniz kıyısına dayanmasıyla veya yağmur yağmasıyla mümkün oluyordu.
Yangın olgusunun İstanbul'a yaşattığı bir sosyal gerçek ise "kül fukaralığı" idi. Beklemedik bir anda zenginler yoksul düşebiliyor, buna karşılık yangını fırsat bilip yükte hafif pahada ağır ne bulduysa yağ-
1911'deki Balat
yangınından bir başka görünüm. Resimli Kitap, S. 31 (Haziran 1911)
malayan, aşıran kimseler de yangın zengini oluyordu. Yangın mallarını dalımdan ucuza kapatıp sonra peyderpey satan bir esnaf zümresi dahi vardı.
Yangınların asıl tahribatı ise kültür ve sanat eserleriyle ilgili olageldi. Gerek İstanbul'da üretilen, gerekse iç ve dış pazarlardan ithal edilen her çeşit değerli eşya, yazma kitaplar, levhalar, Edirnekari, Beykoz, Haliç, İstanbul işleri, kâşî ve bil-luriyeler, türlü evani, giyim kuşam ve ev eşyası, süs ve ziynet eşyaları, yangınlarda tahrip veya kayboldu. İstanbul halkının, en azından evinin eşyasını ve değerli mallarını kurtarmak için bulduğu bir çare ise "mahzen" denen, kagirden ve rutubetli bodrum katlarıydı. Uzakta dahi olsa bir yangın çıktığında, herkes, kendi evinde yoksa komşu evin mahzenine değerli eşyasını taşıyarak üstteki ahşap mekân yansa bile çoğu durumda zarar görmeyen mahzenler sayesinde bir kısım eşyasını kurtarabiliyordu. Bir başka önlem de ya-
1912'deki İshakpaşa yangını. Resimli Kitap, S. 40 (Mayıs 1942)
tak, yorgan ve mobilya gibi kaba ve kolay yanabilir eşyanın, taşınabildiği kadar, büyük camilerin iç avlularına götürülme-siydi. Sultan Ahmed, Süleymaniye, Fatih gibi büyük camiler, harimleri ve avluları ile sık sık yangından zarar görenlerin sığınağı olmuştur.
İstanbul yangınlarının çıkış nedenleri çeşitli olmakla birlikte ilk sırayı kundaklamalar almıştır. Görevleri arasında yangın söndürme işi de bulunan ve bunun karşılığında semt halkından ücret alan yeniçerilerin, hem bu nedenle, hem de göz koydukları zengin evlerini, söndürme bahanesiyle soyup yağmalamak için kundak koydukları çoğu kez kanıtlanmıştır. Bazen de kent güvenliğinden sorumlu sadrazamı azlettirmek için, kentin şurasında burasında yangınlar çıkarıldığı da vaka-nüvis tarihlerinde geçmektedir. Kalafat yeri, mumhane, kahvehane, baruthane vb işyerlerinin şehrin hemen her tarafında bulunması da bu gibi yerlerde çıkan ateşin hızla yayılmasına neden olmuştur. Yine, yıldırım isabeti, ocak ve baca kurumlarının tutuşması, mangal ve şamdan devrilmesi gibi dikkatsizlikler de yangın nedenlerin-dendi. Hattâ, limanda tutuşan bir ahşap teknenin, rüzgârın etkisiyle kıyıya sürüklenip bir semti baştan başa yangına verdiği dahi görülmüştür. Sokakların dar ve dolambaçlı oluşu, saçak, cumba, çardak çıkıntıları, özellikle konutların ahşaptan ve çoğu yerde bitişik nizamda yapılması ev aralarında yangın duvarı bulunmaması, kent bir yarımada üzerinde olduğundan rüzgârın ve fırtınaların eksik olmaması, itfaiye örgütünün ve yöntemlerinin geliştiril-memesi ise İstanbul yangınlarının afete dönüşmesine neden olan etmenlerdir. Diğer yandan, yangınların, Yeniçeri Ocağı'nın bozulmasına ve ayaklanmaların artmasına koşut biçimde sıklaşması da anlamlıdır.
*l
-,^î_-, U!
19. yy'm ikinci yarısından başlayarak yangınların daha sık çıkmasında ise ısınma ve ocak yakma tekniklerinin değişmesi, soba, havagazı, elektrik kullanımına geçilmesi, nüfusun artması nedeniyle mesken dokusunun daha da yoğunlaşması gibi nedenler söz konusudur.
İstanbul yangınları her padişahın dönemine göre kronolojik olarak sıralanabileceği gibi ilk devir (15. yy'dan 1855'e değin), ikinci devir (1855-1908, şehremaneti dönemi) ve üçüncü devir (itfaiye örgütünün etkili olduğu II. Meşrutiyet dönemi ve sonrası) olmak üzere de toplanabilir. Yine yangınların tahribatına göre harik-i kebirler, semt ve çarşı yangınları, münferit yangınlar başlıkları altında da bir tasnif yapılabilir.
Fetihten II. Bayezid'in (hd 1481-1512) ilk saltanat yıllarına kadar, kentte yangınlar çıktığına ilişkin bir kayda tarihlerde rastlanmamaktadır. 1489'da bir yıldırım isa-betiyle infilak eden ve çevresinde yangına sebep olan, Atmeydanı'ndaki baruthane (Güngörmez Kilisesi) olayı ile aynı yıllarda Fatih'te Sultanpazarı'nda bir yangın çıktığı, 123 dükkân ile 16 odanın yandığı saptanmaktadır. 1501'de ise yine bir yıldırım isabetiyle Galata'daki bir barut mahzeni tutuşmuş ve yangın çıkmıştır. Olay yerine gelen Vezirazam Mesih Paşa ile Galata kadısının, infilakte savrulan taşların çarpması sonucu yaralandıkları, Mesih Pa-şa'nın iyileşemeyip öldüğü de tarihe geçmiştir. 1510'da ise Balat ve Balıkpazan'nda 800 dükkân ile çok sayıda ev ve odanın yandığı tespit edilmektedir.
I. Selim dönemindeki (1512-1520) tek yangın, 25 Ağustos 1515'te Bedesten'e yakın dükkânlarda başlamış, buradaki işyerleri ile Atik Ali Paşa vakfı dükkânlar, Ge-dikpaşa Hamamı'na kadar mahalleler büyük zarar görmüştü.
I. Süleyman dönemi (1520-1566) yangınlarının ilki 2 Temmuz 1539'da Zindan-kapısı'nda çıktı. Baba Cafer Zindam(->), içerisindeki mahkûmlarla yanarken Ahî Çelebi Camii, Ummal Zindanı, Subaşı Zindanı, Haliç kıyısındaki işyerleri, kalafat, zift, katran dükkânları kül oldu. Bu yangın, Osmanlı dönemi büyük İstanbul yangınlarının ilki kabul edilir. Odunkapısı ve civarı, Katırcılar Hanı, Tahtakale, Kazancılar, Alacahamam, Sırçacılar, Harratlar Pazarı, Gürgâni Kervansarayı, Cuhut Kapısı, Balık-pazarı Kapısı semtleri 1539 afetinde yandı ve ilk yangın yağması da yine bu sırada yaşandı. Anonim bir Tevarih-i Âl-i Osman'da "Sol kadar evler de dükkânlar ve kârbansaraylar yanub ve yine sol kadar mal dahi kimi yanub ve kimi yağma ve talan oldu ki nice fakirler ganî ve nice ganîler fakirü'1-hâl olmuşlardır." denilmektedir. 5 Şubat 1540'ta ise Beyazıt'taki Eski Saray(->) tamamen yandı. Bu yangına kadar, ateş kimin evinde çıkmışsa yakalanıp asılması kanun iken, Eski Saray'ın sahibi padişah olduğu için kanuna uyulmadı. Bundan sonra da gerçek suçlunun ya da kundakçının yakalanması ve cezalandırılması kural oldu. Anonim bir tarihte bu husus "Ol deme değin her kimin evi yahud dükkânı yansaydı salb olunurdu. Kendi sa-
R
N
"Yan... gün... vââââ!.. Sülümanya'da... Tökmeciler... deeee!
- Hırr... hırrr... vaf... vaf, vaf! Vûûû... vûû...
- İlahi sesiniz kısılsın hoş hoş gibi! E mi? Bekçinin ne dediği anlaşılmıyor ki?.
- Süleymaniye dedi haminne, ben işittim.
- Hiiiy! Sahi mi? A dostlar, bizim Hacı Vesile Hanım'ın evi olmasın sakın?.. Ha tunun bununla dördüncü defa olacak... Rabbim korusun!
- İlahi hanımanne! Vesile Hanım teyzemin evi şeyislâm kapısında. Halbuki bekçi, yangın Dökmeciler'de diye bağırıyor. Nereden nereye?..
- İyi ya! Dökmeciler'in üst başı Şehislam Kapısı'na dayanır işte..
- Kadınlar! Siz susun da ben varıp bakayım, şimdi gelirim!
Efendi, aba terliklerinin üzerine lastiklerini, pamuklu hırkasının üstüne de ku-kuleteli kamselesini geçirip kapının arkasında duran elma kökünden sopasını eline aldığı gibi sokağa fırlar...
Birbirini tanımayan insanlar çabucak ahbap olmuşlardır. Sualler cevaplar, tefsirler mütalealar.. Her ağızdan, her kulağa hitap eden sesler çıkar:
- Yangın zorluya benziyor... Baksana alevlere!
- Tabiî. Rumeli kazaskerinin konağı yanıyor.
- Hayır kazaskerinki değil. O daha beri yandadır. Bu Dağıstanlı Aksak Hoca'mn. Hani ya ders vekili yok mu?.. Onun evi.
- Eh tamam! Öyle ise, bu ateş ta Serasker Kapısı'nın alt başına kadar dayanır.
- Çocuk musun? Arada Dökmeciler Hamamı var yahu! Derken kalabalığın arasında bir hareket, bir dalgalanma olur...
- Geliyorlar!.. Haytt... Aslan be! Bir nara:
- Aaaayt!. Derede yüzer... Karada ezer... Dostu düşmanı gözünden sezer. Böy le gelir, böyle gider "Fener Uşakları" Ay... daaaa!..
En önde, başı yukarı kalkık, kuyruğu topuz şeklinde bağlanmış bir düldülün üzerindeki reisin peşi sıra su gibi akan Haliç Fenerlilerinin takımı rüzgâr gibi geçer, köşeyi döner, yangın yeri istikametinde gözden kaybolur...
Arkasından bir ayak pıtırtısı. Bir nara daha:
- Aaaayt! Dostuna hayhay. Düşmana vay vay.. Kâinata duman attırır, Galata saraylı!.. Haaaayt!
Haliç Fenerlilerle Galatasaraylılar, o vakit ezeli iki rakip. Nerede hangi yangında karşılaşsalar, mazallah! Kapışırlar. Kol, elle, bacak, ulak tozu... Vur bre vur! Patlat bre patlat!
Halk içinde bir fiskos:
- Ulan Sadi be! Şimdi mescidin orada, duvar dibinde, çıngar kopacaktır, gö rürsün, gidip bakalım ulan!
Yangın yeri ana baba günüdür...
Galatasaray, Fener takımları kapışmışlar... Birinin sandığı parça parça yerde yatıyor... Ötekinin hortumunu alıp götürmüşler, ikisi de ıskartada... Her iki takım alayı da zaten karakoldalar.
Geriye kalan mahalle tulumbaları, gülsuyu serper gibi ateşe su sıkıyorlar. Fakat ipincecik bir su sütunu oraya kadar erişemeyip havada dağılıyor.
Ziçni Paşa'nın kumandasındaki itfaiyenin arabaları daracık sokaklara sığamamış, o uzaktan seyirci...
Yaşlı erkekler, kocakarılar, başlarını rasgele birer havlu veya mendil ile örtmüş tazeler, civardaki evlerinden boşalttıkları eşyayı eski yangın yerlerine yığıyorlar.
Yangın Şehislam Kapısı'na yakın olduğu cihetle, saraydan yaverin biri gelip biri gidiyor.
Yarı boşaltılmış her evin penceresinde ateşe karşı Hilye-i Saadet tutan bir mü'min eli. Her damda, kiremitlere ıslak kilim yayan telaşlı insanlar.
Ateş hafifliyor. Fakat sarfolunan gayretlerin, gürültünün, telaşın bunda hiç dahli yok. Mucizeyi yapan iki tane muhkem yangın duvarı ile ara yerdeki geniş bir bahçe...
Bütün bu iş iki saatte olup bitmiştir. Fakat İstanbul'un koskoca bir semti bunun heyecanını en aşağı bir hafta çeker.
Meğer ki iki gece sonra, başka bir tarafta çıkacak daha zorlu bir yangın bunun tesirini unutturmasın!
E. E. Talu, "Eski Yangınlar", Memlekette Aydabir, S. 6 (l Şubat 1936), s. 43-45
L
YANGINLAR
430
431
YANGINLAR
rayı yanıcak ayruk kimesne(yi) incitmediler" denilerek belirtilmiştir.
25 Nisan 1546'daki Bitpazarı yangını için bazı Batı kaynaklarında 10.000 dükkânın yandığı ileri sürülmüşse de herhalde doğru değildir. 1554'te ikinci kez yangın çıkan Zindan Kapısı'ndaki işyerleri tamamen yandığı gibi, Tahtakale ve Odunkapı-sı cihetleri de zarar gördü. Aynı yıl, bu semtlerde 14 yangın daha çıktı. Şubat 1560' taki Galata yangını ardından bir ferman yayımlanarak Müslim ve gayrimüslim evlerine tura saçak izni verilmemesi, tuğladan örme kirpi saçaklar yaptırtılması emredildi.
II. Selim döneminde (1566-1574) 1569' da Eminönü'ndeki Yahudi mahallelerinde çıkan yangın, yeniçerilerin söndürme işi ni ağırdan almaları sonucu hızla yayıldı ve yüzlerce ev ve işyeri kül oldu. Bunun üzerine bir ferman çıkarılarak her evde yangın söndürmede kullanılacak merdi ven, su fıçısı bulundurulması, bir yerde ateş görülünce "komşuları ile üşüb yeniçe riler yetişinceye değin nerdüban koyub su yu ile ateşi men' ve def etmeğe" çalışma ları buyuruldu. Ayrıca, Rumeli'den gelen iş bilmez neccarlara ev ocağı yaptırtılmama- sı, zira yangınların ekseriya ocak ve ba calardan çıktığı uyarıldı. Mayıs 1574'te Topkapı Sarayı'nın mutfakları yandı ve sa raya ait "selatin-i mâziyeden intikal eyle yen" pek çok çini evani zayi oldu.
III. Murad döneminde (1574-1595), 19 Nisan 1588'de Kapalıçarşı ve civarı yandı. Bu yangının kolları, Bitpazarı, Yahudi ma hallesi, Gedikpaşa semtlerini de yaladı. Yeniçerilerin bu olayda da söndürmekten çok yağmaya düştükleri gözlendi. 1590'da- ki Karaman ve Saraçhane'de çıkan iki kü çük yangından sonra Temmuz 1591'de biri Tophane-i Âmire'de, diğeri ise Şehzadeba- şı'nda Peripeyker Evleri'nde iki yangın da ha oldu. Peripeyker yangınının bir kun daklama eseri olduğu, yeniçerilerin Top hane yangını dönüşünde buradaki Divane ibrahim Paşa Sarayı'na üşüşüp yağmala malarından anlaşıldı. Nisan 1592'de ise Ayasofya'daki Üskübiye Mescidi(->) ve ci varı yandı.
I. Ahmed döneminin (1603-1617) tek yangını 22 Mayıs l606'da yine Cuhud Kapısı civarındaki Yahudi mahallelerinde çıktı. Hoca Hanı, Hocapaşa Hamamı'na kadar Sirkeci semti büyük zarar gördü.
IV. Murad (hd 1623-1640) her ne ka dar sert önlemler aldı ise de İstanbul, ta rihinin en korkunç yangınlarından birini 2 Eylül 1633'te yaşadı. Cibali'deki bir ka lafatçı dükkânından çıkan ve tarihe "büyük Cibali yangını" olarak geçen bu afet, üç gün sürdü. Kentin 1/5'i hemen neredeyse kül oldu. Şiddetli bir poyraz yüzünden yan gın, Küçükmustafapaşa Çarşısı, Hamza Pa şa Sarayı, Unkapam, Kurşuncubaşı Sara yı, Sultanselim, Zeyrek, Atpazarı, Âşıkpaşa, Fatih, Büyükkaraman, Küçükkaraman, Sa raçhane, Sarıgürz semtlerini sildi süpürdü.
Sultan İbrahim döneminde (1640-1648) 31 Ağustos 1640'ta Balat'ta iki yangın birden çıktı. Söndürme çalışmalarına nezaret eden Vezirazam Kara Mustafa Paşa yaralandı. Balat Kapısı dışındaki iskelede
Yüzyıllık Dönemde Büyük Yangınlar 1854-1954
Yangın Yerinin Adı
|
Yanan Tarihi Bina Sayısı
|
Yangın Yerinin Adı
|
Yanan Tarihi Bina Sayısı
|
Küçükmustafapaşa
|
1854
|
140
|
Samatya
|
1895
|
146
|
Aksaray-Laleli
|
1855
|
748
|
Halıcıoğlu (Hasköy)
|
1895
|
105
|
Fener
|
1855
|
200
|
Zeyrek
|
1898
|
110
|
Kadıköy
|
1856
|
250
|
Büyükdere
|
1898
|
263
|
Salmatomruk (E. kapı)
|
1856
|
111
|
Maltepe (Kartal)
|
1899
|
113
|
Sakızağacı (Beyoğlu)
|
1856
|
209
|
Karagümrük
|
1900
|
150
|
Unkapanı
|
1861
|
600
|
Hasköy
|
1900
|
111
|
Fener
|
1861
|
100
|
Yeldeğirmeni
|
1901
|
100
|
Küçükmustafapaşa
|
1862
|
242
|
Maltepe (Kartal)
|
1903
|
1.121
|
Ayvansaray
|
1862
|
219
|
İmrahor (Yedikule)
|
1906
|
115
|
Kasımpaşa
|
1863
|
526
|
Yeniköy
|
1908
|
107
|
Hocapaşa (Sirkeci)
|
1865
|
1.007
|
Arnavutköy
|
1908
|
109
|
Kumkapı
|
1865
|
1.903
|
Çırçır (Fatih)
|
1908
|
1.500
|
Eğrikapı
|
1865
|
170
|
Yedikule
|
1908
|
207
|
Demirkapı (Sirkeci)
|
1866
|
150
|
Mercan
|
1911
|
173
|
Balat
|
1866
|
500
|
Aksaray
|
1911
|
2.400
|
Mercan
|
1867
|
220
|
Balat
|
1911
|
334
|
Balat
|
1868
|
118
|
Beyazıt
|
1911
|
111
|
Beyoğlu
|
1870
|
3.000
|
tshakpaşa (S.ahmet)
|
1912
|
885
|
Edirnekapı
|
1871
|
305
|
Uzunçarşı (Eminönü)
|
1912
|
120
|
Langa-Aksaray
|
1873
|
186
|
Sultanahmet
|
1913
|
120
|
Kuzguncuk
|
1873
|
591
|
Halıcıoğlu
|
1914
|
228
|
Galata
|
1874
|
120
|
Tophane-Cihangir
|
1915
|
1.325
|
Samatya
|
1874
|
687
|
Hasköy
|
1916
|
267
|
Üsküdar
|
1874
|
365
|
Nişanca (Kumkapı)
|
1917
|
296
|
Balat
|
1877
|
121
|
Yenikapı
|
1917
|
124
|
Kadıköy
|
1878
|
150
|
Ahmediye (Üsküdar)
|
1918
|
230
|
Küçükmustafapaşa
|
1878
|
172
|
Cibali-Fatih
|
1918
|
7.500
|
Ortaköy
|
1880
|
414
|
Vefa
|
1918
|
500
|
Hasköy
|
1885
|
297
|
Kulaksız (Kasımpaşa)
|
1919
|
381
|
Unkapanı
|
1886
|
140
|
Kuruçeşme
|
1919
|
403
|
Arnavutköy
|
1887
|
264
|
Karagümrük
|
1919
|
570
|
Üsküdar
|
1889
|
122
|
Y. Mahalle (Üsküdar)
|
1921
|
600
|
Üsküdar
|
1889
|
1.000
|
Langa
|
1923
|
131
|
Pendik
|
1890
|
1.200
|
Heybeliada
|
1925
|
92
|
Horhor (Aksaray)
|
1890
|
200
|
Maltepe (Kartal)
|
1926
|
110
|
K. Pazar (Eminönü)
|
1891
|
316
|
Toplası (Üsküdar)
|
1927
|
201
|
Yenikapı
|
1892
|
123
|
Kurtuluş
|
1929
|
207
|
Beşiktaş
|
1892
|
166
|
Kapalıçarşı
|
1943
|
202
|
Moda
|
1893
|
150
|
Kapalıçarşı
|
1954
|
1.364
|
Kaynak: (Ergin), Mecelle, I, 1317 vd; T. Özavcı, Cumhuriyet Devrinde itfaiye, İst., 1973
Sedefçiler çarşıları ile deniz tarafında da Gedikpaşa'dan Kadırga Limanı'na kadar semtleri kül etti. 18 Mayıs 1653'teki ikinci yangında Odun Kapısı, Yemiş İskelesi, Zindankapı, Hasır İskelesi, kıyı boyu işyerleri ve evler, Ahî Çelebi Camii(-0 yandı. Nisan 1660'taki Galata yangınında bu semtin 1/4'ünde yanmayan bina kalmadı. En çok zarar ise Karaköy ve Perşembe Pazarı'nda olup buralardaki kiliseler de tahrip oldu.
1633 büyük Cibali yangınından sonraki ikinci büyük yangın ise tarihe Ayazma Kapısı yangını olarak geçen 24 Temmuz
ve bir mumhanede başlayan bu yangınlar, Sultanselim'e, Çukurbostan'a, Fener'e kadar yayıldı. Fethiye Camii de zarar gördü. 26 Haziran 1645'te Beyazıt'ta bir dükkânda başlayan yangın, Bayezid Külli-yesi'ne(->) Darphane'ye zarar verdi. Yah-nikapan Sarayı, Bayezid Hamamı, Yenika-pı'ya kadar sahil kesimi de etkilendi.
IV. Mehmed döneminde (1648-1087) birçok yangın oldu. Büyük yangınların ilki 20 Aralık l652'de yaşandı. Esir Hanı'ndan çıkan bu ateş, rüzgârla yayılarak Çarşıka-pı Valide Hanı, Tavukpazarı, Kapalıçarşı, Elçi Hanı, Mahmutpaşa Çarşısı, Mercan ve
1660'taki afet oldu. Kereste mağazalarının tutuşmasıyla bir anda büyüyen ateş, Unka-panı'nı sardığı gibi, sur kapılarından içeriye de girerek kollar halinde Haliç yamaçlarım, Beyazıt'tan Süleymaniye'ye kadar bütün mahalleleri, Kapalıçarşı, Mahmutpaşa, Tahtakale, Fatih, Şehzadebaşı, Hocapaşa, Sultanahmet, Kumkapı, Kadırga, Nişanca, Samatya, Davutpaşa, Langa Bostanı ve Cerrahpaşa'yı üç gün boyunca kasıp kavurdu.
Silahdar Taribi'nde bu yangınla ilgili olarak "Ol zibâ kasırlar bir lahzada hâke setr olub esas ü binası zir ü zeber oldu. Gi-celer şûle-i âteş-i şerâre-feşân ile menend-i rûz-ı nûranî ve gündüzler zuhur eden du-hân-ı siyahdan mesabe-i şeb-i zulmâni oldu" denilmekte, halkın evlerini unutup can derdine düştükleri, pek çoklarının malları ile yandıkları anlatılmaktadır. Tarih-i Gıl-manî'de ise yanan Siyavuş Paşa Sarayı, bezirgan konaklan, mahzenler, kervansaray ve hanlar, hamamlar, tekke ve medreseler sayılmaktadır. Tarih-i Gılmanî'deki açıklamalara göre yangın, cumartesiden pazartesiye kadar sürmüş; Unkapanı, Zeyrek Yokuşu, Fatih, Sarıgürz, Molla Güra-ni, Esekapı, Samatya, Kadırga Limanı, At-meydanı, Alayköşkü, Demirkapı semtleri yanmıştı. Atmeydanı'na toplanan halk, birbirini ezecek kadar sıkışık vaziyette üç gün aç ve susuz, yangının ve yazın sıcağında perişan düştü. Cerrah Mehmed Paşa Camii'ne sığınanlar ise dumandan ve hararetten boğulup öldüler. 1660 yangınının bilançosu 120 saray ve konak, 40 hamam, 360 mescit ve cami, 100'den fazla mahzen, medrese, tekke ve kilise ile sayısı belirsiz ev olmuştu. Ölenler ise 2.700-4.000 arasında gösterilmiştir. "Harik-i kebir" denen bu korkunç afeti destanlaştıran Kâtibzade'nin "Tarih-i İhrak-ı Kebir" adlı uzun manzumesinde yangının yayıldığı semtler, yanan binalar, yaşanan korkular anlatılmıştır.
24 Temmuz 1665'te ise Topkapı Sarayı harem dairesi bir cariyenin kundaklaması sonucu yandı. Haremle birlikte Adalet Kasrı, Kubbealtı, dış hazine, Defterhane, Da-rüssaade Kapısı ve haremağaları dairesi de yandı.
4 Şubat l673'te Valide Hanı ile çevresi, Nisan 1677'de Tersane Bahçesi Köşkü haremi, Nisan Iö79'da Fener Kapısı civarı, Mart 1680'de Mahmutpaşa Çarşısı, Ekim 1681'de Galata'da Kürkçü Kapısı, Ocak l683'te Tavşantaşı, Mart l683'te Galata'da Kurşunlu Mahzen yangınları oldu. 5 Nisan l683'te Odun Kapısı'nda başlayan yangın, Ayazma Kapısı'na, oradan Süleymaniye'ye yayıldı ve 1.000'den fazla ev yandı. 8 Ağustos 1687 gecesi Beyazıt'ta başlayan bir yangın, Uzunçarşı, Kilit Ham yönünde genişledi ve 500 kadar bina kül oldu.
11 Eylül 1687'de Eski Saray'da(^) çıkan yangında, haremağalarının söndürmeye gelen yeniçerileri içeriye sokmamaları yüzünden cariye ve kadınlardan çoğu yanarak veya boğularak, Ayşe Muazzez Sultan (II. Ahmed'in annesi) ise korkudan öldü.
II. Süleyman döneminde (1687-1691) 18 Mart l688'de Balıkpazarı'nda çıkan yangın Haliç kıyılarını tuttu. Bir meyhanede
1912'ndeki Ishakpaşa yangınından bir görünüm.
Resimli Kitap, S. 40 (Mayıs 1912)
başlayan bu büyük yangında, Silahdar Ta-ribi'ndeki bilgilere göre 1.500 ev 5.000 (?) dükkân ve işyeri kül oldu. Mısır Çarşısı dışındaki dükkânlar, Tahmisçiler Çarşısı, Rüstem Paşa Camii'ne(-») kadar çarşılar, Balkapam, Uzunçarşı, Mercan Çarşısı, Mahmutpaşa, Alacahamam, Valide Hanı, İbrahim Paşa Camii çevresi tamamen yandı. Yeniçeriler, çarşı esnafına olan kırgınlıklarını bu afet sırasında açığa vurarak "Kulu kırmak hoş mudur, ko yansın, şehirli keferesi!" dediler ve yangına seyirci kaldılar. 24 Ocak 1690'da, Eyüp'te bir kaymakçı dükkânından yayılan ateş, Eyüp Çarşısı'm kül etti. Eyüb Sultan Camii de zarar gördü. 24 Ocak l691'de ise Mısır Çarşısı tamamen yandı "Cümle kapu ve pencere ve dükkânlarından ateş direk olub ertesi akşama değin" ateş sönmedi. Sonraki günlerde de hararetten içeriye girilemedi. II. Ahmed'in (hd 1691-1695) Edirne'de geçen padişahlığı sırasında 7 Haziran l693'te Cibali'de Karanlık Mescit civarında başlayan yangın, Zeyrek Yokuşu'na, Zeyrek Kilise Camii'ne(->), Atpazarı'na kadar genişledi. 838 ev, 98 dükkân, 3 medrese, l mektep, 4 havra, l kilise yandı. 31 Eylül l693'te ise Ayazma Kapısı yangını, Emi-nönü'ne, bir koldan da Cibali Kapısı'na yayıldı. Buradan Atpazarı'na, Fatih'e, Yedi Odalar'a, Şahhuban'a, Molla Gürani'ye, Muratpaşa'ya, Avratpazarı'na, Süleymani-ye'ye, Ağa Kapısı'na, Vefa Meydanı'na, Eski Odalar'a, Aksaray'a, Langa'ya, Cerrahpaşa'ya kadar genişleyerek korkunç bir afet halini aldı. Bilançosu, 18 cami, 19 mescit, 17 mektep, 12 fırın, 2.547 ev, 87 oda, 1.146 dükkân, 22 horos (değirmen), 3 yağhane, 4 han olarak tarihlere geçti. Bundan iki hafta sonra, 17 Eylül 1693'te Ayazma Kapı-
sı'nda çıkan yangında kereste mağazaları ateş aldı. Odun Kapısı'ndan içeriye yayılan ateş, Süleymaniye'ye kadar, önceki yangın yerlerini bir daha dolaştı. 5 Ocak 1695'te de Bedesten civarında çıkan yangında Kapalıçarşı dışındaki dükkânlar yandı.
II. Mustafa döneminde (1695-1703), 1696'da Galata'daki Saint Benoit Kilisesi ile çevresindeki binalar yandı. Eylül 1698'de Şehremini'ndeki baruthane infi lak etti. Aksaray'a kadar geniş bir çevre de 425 ev hasar gördü. Yayımlanan bir fermanla, İstanbul'un yangından korun ması için evlerin ve dükkânların Halep ve Şam'da olduğu gibi taş ve kireçten inşa edilmesi, yangına müsait "elvah ve ahşap ve pedavra ile bina" yapılmaması emre dildi. 23 Haziran 1700'de Eski Bedesten ile Sandal Bedesteni, Sipahiler Çarşısı, Kebeciler Hanı, Bitpazarı, Mercan Çarşı sı yandı.
III. Ahmed döneminde de (1703-1730) büyük yangınlar oldu. Bunların ilki 1703'te Alacahamam'da çıktı. Haseki Hamamı, Sul tan Hanı civan yandı. Ocak 1706'da Tersa- ne'deki kalafat yerinde başlayan yangın Tersane gözlerini tutuşturdu. III. Ahmed, ihmali olduğu gerekçesiyle kaptan-ı derya yı idam ettirdi. 12 Haziran 1707'de Vez neciler Çarşısı, 24 Ağustos'ta Makriköy (Bakırköy) Baruthanesi, aynı günlerde Eyüp yangınları oldu. Eyüp'te iskele ya nındaki yalılar ile çarşı tamamen yandı. 9 Kasım 1707'deki Hocapaşa-Hobyar yan gını, kollara ayrılıp Mahmud Paşa Hama mı'na, Cağaloğlu Sarayı'na, Rüstem Paşa Medresesi'ne, Dâye Hatun Camii'ne kadar yayıldı yüzlerce ev ve dükkân kül oldu.
23 Ocak 1715 günü Azapkapı yangını çıktı. Fırtına yüzünden söndürme çalışma-
Dostları ilə paylaş: |