YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Ana kampusu Beşiktaş îlçesi'nde Yıldız'da bulunan yükseköğretim kurumu. Üniversite günümüzdeki durumuna gelinceye kadar çeşitli aşamalardan geçmiştir.
Kondüktör Mekteb-i Âlisi Dönemi (1911-1922): Vilayet nafıa idarelerinin "fen memuru" (eski adıyla kondüktör, yeni adıyla tekniker) gereksinimlerini karşılamak Damacıyla 1911'de Kondüktör Mekteb-i Âlisi adıyla bir okul kurulmuştur. Okula öğrenci kaydına 22 Ağustos 1911'de başlanmış ve aynı yılın eylülünde Sultanahmet'te günümüzde Sağlık Müzesi olan binada öğretime açılmıştır. Öğretim programı için Paris'teki Ecole de Conducteur' ün programı örnek alınmış, bayındırlık işleri konusunda genel bilgiler veren dersler okutulmuştur. Dersler Nafıa Nezareti Fen Heyeti üyeleri tarafından yürütülmüş ve okul müdürlüğüne aynı zamanda matematik öğretmenliğini de üstlenen Hazım Bey getirilmiştir. 1913'te Balkan Savaşı nedeniyle hastane olarak kullanılmak için okul binası boşaltılmış ve okul Şehremini'nde kiralanan bir konağa taşınmıştır. Bu sırada müdürlüğe topografya öğretmeni îb-rahim Selahattin Bey getirilmiş ve bu görevini 1931'e kadar sürdürmüştür. I. Dünya Savaşı'nın başlangıcında, Ağustos 1914' te, okul Çemberlitaş'taki bir konağa taşınmış ve savaş sonuna kadar burada kaldıktan sonra Cağaloğlu'nda Donanma Cemi-yeti'nin eski binasına aktarılmıştır. Mütareke sırasında bu bina işgal kuvvetleri ta-
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ 528
529 YİRMİ SEKİZ NİSAN OLAYLARI
rafından kullanılmak üzere boşaltılmış ve eşyaları dışarı atılmıştır. Eşyalar önce Ka-dırga'daki Dişçi Mektebi'ne yerleştirilmeye çalışılmış, burada gerekli yer bulunamayınca Cağaloğlu'nda Nafıa Nezareti'nin bodrum katındaki iki odada öğretim sürdürülmeye çalışılmıştır. Okulun yeni bir biçim aldığı 1922'ye kadar 66 tane fen memuru yetiştirilmiştir.
Nafıa Fen Mektebi Dönemi (1922-1937): 1922'de okulun adı Nafıa Fen Mektebi'ne dönüştürüldü ve Mühendis Mek-tebi'nin bulunduğu Gümüşsüyü Kışlası' nın(-t) bir köşesine taşındı. Okul 1924'te parasız yatılıya çevrildi ve öğrenci sayısı önemli oranda arttı. Öğrenim süresi 1926' da 2,5 yıla ve 1931'de 3 yıla çıkarıldı. Okul Cumhuriyet'in ilk on yılında 401 mezun verdi. Bu dönemde okul müdürlüğü 1931-1935 arasında Cevdet Erdemi ve 1935-1960 arasında da Atıf Tansuğ tarafından yürütüldü.
Nafıa Fen Mektebi, Yüksek Mühendis Mektebi'nin genişletilmesi nedeniyle 1935'te Gümüşsüyü Kışlası'ndan çıkarılarak Kuruçeşme'de kirayla tutulan Mem-duh Paşa Köşkü'ne taşındı ve Nisan 1937'ye kadar burada kaldı.
Yıldız Teknik Okulu Dönemi (193 7-1969): Türkiye'de imar işlerinin ve teknik hizmetlerin gitgide artması fen memurları ile yüksek mühendisler arasında bir boşluk yarattı. Ali Çetinkaya'nın nafıa vekilliği döneminde bu boşluğu doldurmak amacıyla mühendis yetiştirilmesine karar verilerek 19 Aralık 1936 günü yayımlanan ve l Haziran 1937'de yürürlüğe giren 3074 sayılı yasa ile Nafıa Fen Mektebi lağvedilerek yerine teknik okul kuruldu. Okulun 2 yıllık fen memuru ve 4 yıllık mühendislik bölümleri vardı. Yeni kurulan okula Yıldız Sarayı müştemilatından olan ve bugün de kullanılan binalar tahsis edildi ve buraya taşınıldı.
İlk kuruluşta fen memuru dalında inşaat ve makine, mühendislik dalında inşaat (yol, demiryolu, su işleri ve yapı işleri) ve makine bölümleri vardı. 1942-1943 ders yılından itibaren mühendislik kısmında elektrik ve mimarlık bölümleri açıldı. 12 Ekim 1943'te fen memuru kısmının adı tek-nikerlik kısmı olarak değiştirildi. Okul, 26 Eylül 194l'de yayımlanan istanbul Yüksek Mühendis Okulu ve Teknik Okulu'nun Maarif Vekâleü'ne Devri Hakkında Kanun uyarınca Nafıa Vekâleti'nden alınarak Maarif Vekâleti'ne bağlandı.
Okula yapı enstitüleri ile sanat enstitülerinin 4 yıllık özel sınıflarından mezun olanlar alınıyordu. Okula girmek isteyen lise mezunlarının bir teorik, bir de pratik sınavı kazanmaları gerekiyordu. Bunun için enstitü mezunları kadar pratik sahibi olmaları isteniyordu. Yalnız yapı enstitüsü mezunlarını alan mimarlık bölümü yeterli öğrenci bulunamadığından 1945 sonunda kapatıldı. Daha sonra değişik kaynaklardan öğrenci almak üzere 1951-1952 ders yılında yeniden açıldı. Milli Eğitim Bakanlığı'mn 7 Haziran 1949 günlü kararıyla harita ve kadastro mühendisliği bölümü kuruldu ve Türkiye'de bu dal-
da mühendis yetiştiren ilk kuruluş olarak 1949-1950 ders yılında öğretime başladı.
Erkek sanat enstitüsü mezunlarının alındığı teknikerlik kısmı 1951-1952 ders yılından itibaren kapatılmıştır. Gündüz çalışanların öğrenim görebilmesi için 1958-1959 ders yılında okul bünyesi içinde Akşam Teknik Okulu açıldı. Gündüz öğretimine eşdeğer ve öğretim süresi 5 yıl olan bu okulda önce makine ve elektrik bölümleri, daha sonra inşaat bölümü ve 1971-1972 ders yılında da harita-kadastro bölümü açıldı.
1959-1960 ders yılında Yıldız Teknik Okulu içinde bir ihtisas bölümü açılarak bir yıllık öğrenim sonunda yüksek mühendis ve yüksek mimar unvanları verilmeye başlanıldı.
Teknik okul kurulurken lağvedilen Nafıa Fen Mektebi mezunlarının bir kurstan geçirilerek mühendis unvanını alabilmeleri için 3074 sayılı yasaya bir madde konulmuştu. Bu kapsamda Nafıa Vekâleti tarafından sınavla seçilen üç yıllık mezunlar için birer yıllık mühendislik kursları düzenlenmeye başlandı, ilk kurs 5 Eylül 1938'de başladı. Bu kurslar 1938-1939, 1939-1940, 1940-1941, 1947-1948, 1948-1949 ve 1949-1950 dönemlerinde 6 kez açılarak toplam 362 kişiye mühendislik diploması verildi.
Okula tahsis edilen binalar yetersiz kalmaya başladığından yeni binanın temeli 1954'te atıldı ve 1959-1960 ders yılında hizmete girdi. Aynı dönemde makine ve elektrik laboratuvarlarım kapsayan ayrı bir bina yapılarak hizmete sokuldu.
Okul müdürlüğü görevi 1935-1960 arasında Atıf Tansuğ, 1960-1963 arasında Vak-kas Aykurt ve 1963-1970 arasında da Andan Ergeneli tarafından yürütüldü.
Yıldız Teknik Okulu'ndan 1.083 tekniker, 362 kurs mezunu olmak üzere 4.782 mühendis ve mimar ile 655 yüksek mühendis ve yüksek memur yetişmiştir.
İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Dönemi (1969-1982): Bir yandan 1950'li yıllardan başlayarak büyük oranda artan öğrenci sayısı, öte yandan yüksek mühendis ve yüksek mimar yetiştiren bir okul durumuna gelinmiş olması artık teknik okul biçimindeki bir örgüt-
Yıldız Teknik
Üniversi-
tesi'nden bir
görünüm.
Sadal Hasanoğlu,
1994
lenmeyi yetersiz kılmıştı. Bu durumu aşmak için harcanan uzun çabalardan sonra 3 Haziran 19ö9'da yayımlanan 1184 sayılı Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademileri Yasası ile istanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, özerkliği olan yüksek dereceli bir öğretim ve araştırma korumu olarak kurulmuştur. Prof. Emin Necip Uzman, Prof. Selçuk Somer ve Prof. Süreyya Yarasa'nın kısa süreli başkanlıklarından sonra 16 Aralık 1970'te Prof. Vakkas Aykurt ve l Şubat 1973'te de Prof. Muzaffer Sağışman akademi başkanı seçilmiştir. Bir süre sonra akademi fakülteleş-me yoluna gitmiş, temel bilimler, inşaat, makine-elektrik, mimarlık ve harita-kadastro fakülteleri kurulmuştur.
1971'de özel yüksekokullar 1472 sayılı yasa ile kapatılmış, bunlardan mühendislikle ilgili olanları istanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi'ne bağlanmıştır. Bu okullar kimya, makine ve inşaat bölümleri olan Galatasaray Mühendislik Yüksekokulu, inşaat, makine ve elektrik bölümleri bulunan Işık Mühendislik Yüksekokulu, elektrik ve inşaat bölümleri bulunan Acıbadem'deki Kadıköy Mühendislik Yüksekokulu ile Fatih'teki Vatan Mühendislik Yüksekokulu'dur. Işık Mühendislik Yüksekokulu öğrenci alınmayarak tasfiye edilmiştir.
İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi'nin inşaat, mimarlık, makine ve elektrik ve harita-kadastro bölümlerinden 1972-1973 ders yılında toplam olarak 1.664 gündüz, 1.566 gece bölümü ve 103 yüksek lisans öğrencisi vardı. Bağlı yüksekokullarda ise 3.344 gündüz ve 6.449 gece bölümü öğrencisi bulunuyordu.
Akademi döneminde alınan öğrencilerin yüzde 50'si üniversitelerarası giriş imtihanı ile ve yüzde 50'si de sanat enstitüleri mezunları arasından akademiler arası giriş imtihanı ile almıyordu. Harita-kadastro bölümü öğrencileri ise Kadastro Meslek Lisesi mezunları arasından özel sınavla seçiliyordu.
Yıldız Üniversitesi Dönemi (1983-1992): istanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi ile buna bağlanmış olan mühendislik yüksekokulları, Kocaeli Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi ve
Kocaeli Meslek Yüksekokulu'nun ilgili fakülte ve bölümleri 20 Temmuz 1982 tarihli 41 sayılı kanun hükmünde kararname ve bu kararnamenin değiştirilerek kabulüne dair 30 Mart 1983 tarihli 2809 sayılı yasa ile Yıldız Üniversitesi kurulmuştur. Yeni kurulan üniversite fen-edebiyat, mühendislik, Kocaeli'nde bulunan meslek yüksekokulu, fen bilimleri enstitüsü, sosyal bilimler enstitüsü ve rektörlüğe bağlı yabancı diller, Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi, Türk dili, beden eğitimi ve güzel sanatlar bölümlerinden oluşmuştur. Üniversitenin ilk rektörlüğüne 31 Temmuz 1982'de Prof. Süha Toner atanmıştır. 1984-1985 ders yılında Yıldız Meslek Yüksekokulu açılmış ve Maslak'ta yapılan 600 öğrenci kapasiteli yurt binası 4 Ekim 19Ş5'te hizmete girmiştir.
Yıldız Teknik Üniversitesi Dönemi (l992-): 3 Temmuz 1992 tarih ve 3837 sayılı yasa ile üniversitenin adı Yıldız Teknik Üniversitesi olarak değiştirilmiş, Kocaeli Mühendislik Fakültesi ile Kocaeli Meslek Yüksekokulu ayrılarak Kocaeli Üniversitesi olarak örgütlenmiş, mühendislik fakültesi elektrik-elektronik, inşaat, makine ve kimya-metalurji fakülteleri olarak dört fakülteye ayrılmış ve ayrıca iktisadi ve idari bilimler fakültesi kurulmuştur. Halen Yıldız Teknik Üniversitesi 7 fakülte, l meslek yüksekokulu, 2 enstitü, 5 bölüm ve 4 uygulama-araştırma merkezinden oluşmaktadır.
Elektrik-elektronik fakültesi bilgisayar, elektrik, elektronik ve haberleşme mühendislikleri bölümlerinden; fen-edebiyat fakültesi fizik, kimya, matematik, istatistik, tarih, Türk dili ve edebiyatı, eğitim bilimleri, Batı dilleri ve edebiyatları bölümlerinden; inşaat fakültesi inşaat, jeodezi ve fo-togrametri, çevre mühendislikleri bölümlerinden; kimya-metalurji fakültesi matematik, kimya, metalürji mühendislikleri bölümlerinden; makine fakültesi, makine, endüstri, gemi inşaatı mühendislikleri bölümlerinden; mimarlık fakültesi mimarlık, şehir ve bölge planlama bölümlerinden oluşmaktadır.
Yıldız Teknik Üniversitesi, rektörlük, elektrik-elektronik, inşaat, makine ve mimarlık fakültelerinin bulunduğu Yıldız'da-ki ana kampus, fen-edebiyat ve kimya-metalurji fakültelerinin bulunduğu Şişli Kampusu ve meslek yüksekokulunun bulunduğu Ayazağa Kampusu olmak üzere üç kampusta eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir.
1992-1993 ders yılında Yıldız Teknik Üniversitesi'nin elektrik-elektronik fakültesinde 85 öğretim elemanı ve 2.099 öğrenci, fen-edebiyat fakültesinde 155 öğretim elemanı ve 1.608 öğrenci, inşaat fakültesinde 120 öğretim elemanı ve 2.458 öğrenci, kimya-metalurji fakültesinde 76 öğretim elemanı ve 1.009 öğrenci, makine fakültesinde 108 öğretim elemanı ve 2.410 öğrenci, mimarlık fakültesinde 138 öğretim elemanı ve 1.523 öğrenci, Yıldız Meslek Yüksekokulu'nda 21 öğretim elemanı ve 831 öğrenci, fen bilimleri enstitüsünde 217 öğretim üyesi ile 340 doktora ve 747 yüksek lisans olmak üzere 1.087 öğrenci,
sosyal bilimler enstitüsünde 52 öğretim üyesi ile 13 doktora ve 123 yüksek lisans olmak üzere 136 öğrenci bulunmaktaydı. Bu dönemde toplam 13.161 öğrencinin bulunduğu üniversitede 390'ı öğretim üyesi ve 401'i öğretim yardımcısı olmak üzere toplam 791 öğretim elemanı ile 677 idari personel görev yapmaktaydı.
Bibi. "E. Dölen "Mühendislik Eğitimi", TCTA, 511-516; R. Ilgım, istanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, İst., 1973; [Z. Boysan], Yüksek Öğrenime Giriş, J, istanbul'daki Yüksek Öğrenim Kurutulan, İst., (1973); Yıldız Teknik Üniversitesi Akademik Faaliyet Raporu, 1992-1993, İst., 1994.
EMRE DÖLEN
YİRMİ SEKİZ NİSAN OLAYLARI
27 Mayıs askeri müdahelesine dek uzanan art arda olaylar zincirinin başlangıcı olarak bilinen siyasal içerikli toplu öğrenci eylemi.
Zamanın Demokrat Parti (DP) iktidarı TBMM'deki tahkimat komisyonlarına, cezalandırma, gazete kapatma vb gibi olağanüstü yargı yetkileri veren bir yasa değişikliğini 27 Nisan 1960'ta meclisten geçirmiş, hadiseli oturumda, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı inönü'ye "sizi artık ben bile kurtaramam" dediği için 12 oturum çıkartma cezası verilmişti. Ve hükümet yargıyı kendi emri altına almıştı.
28 Nisan 1960 sabahı Ankara Hukuk Fakültesi profesörlerinden Bülent Nuri Esen ile ilhan Arsel meclisten geçmiş yasayla bağıntılı olarak "bundan böyle anayasa dersi takrirlerine devam edemeyeceklerini" öğrencilerine bildirdiler, ders yılı sonundaki sınavlarda öğrencilerin nisan ayı sonuna kadar anlatılmış bölümlerden sorumlu olacaklarını ve sınavlara bu şekilde hazırlanmalarını söylediler.
Asıl olaylar istanbul Üniversitesi'nde patlak verdi. 28 Nisan Perşembe sabahı, Anayasa profesörü Hüseyin Naili Kuba-lı'nın dersi için, fakültenin ünlü l no'lu amfisinde 1.000'e yakın izleyici toplanmıştı, profesör derse gelip kısa bir konuşma yaptı, kuvvetler ayrımı prensibinin çiğnendiğini, bundan böyle Türkiye'de anayasadan ve demokrasiden söz edilemeyeceğini söyleyerek, dershaneyi terk etti. O sırada kürsüye çıkan CHP gençlik kollarından hukuk öğrencisi Nuri Yazıcı da demokrasi için mücadele etmek gerektiğini söyleyerek, amfidekileri, üniversite bahçesinde bulunan Atatürk heykeli önünde toplanmaya çağırdı. Saat 9.30 dolaylarında anıtın önünde çeşidi fakültelerden gelmiş kalabalık bir öğrenci topluluğu oluşmuşken, öğrencilerin yakından tanıdıkları ve sertliğiyle ünlü Bumin Yamanoğlu amirliğindeki bir grup emniyet görevlisi öğrencilere dağılmalarını söyledi. Olayı pencereden izleyen üniversite rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar, yanında hukuk fakültesinin dekan yardımcısı Ord. Prof. Sulhi Dönmezer'le bahçeye inerek, kendisinin emniyetten yardım çağırmadığını, rektörlüğün izni olmadan polisin üniversiteye giremeyeceğini söyledi. Tartışma sırasında Şişli Emniyet Amiri Zeki Şahin rektörü yakasından
sürüklemek istedi, Onar yere düştü, gözlükleri kırıldı, alnı yarıldı. Sonuçta emniyet mensupları rektörü ve yanındakileri zorla alıp emniyete götürdüler. Rektörün ve yanındaki bazı görevlilerin üniversiteden alınıp götürülmesi, öğrencilerin tepkilerini artırmıştı. Bu olayı öğrenciler ıslık, yuhalama ve sloganlarla protesto edince iki emniyet görevlisi tabancayla kalabalığın üzerine ateş etti, öğrenciler taşla karşılık verdiler, sayısı hayli az olan polis geri çekildi. Bu gelişmeler öğrencilerin tepkisini çektiğinden başlangıçta heykelin önünde toplanmamış olan binadaki öğrencilerin hemen tamamı aşağıya inerek göstericilere katılınca topluluk büyümüştü. Öğrenciler rektörün dönmesini bekliyorlardı. Saat 11.30 civarında, rektörün geri geldiği haberi yayıldı, göstericiler Onar'ın bulunduğu odanın penceresi altında toplandılar, rektör başında bir bant olduğu halde pencereye çıkarak öğrencilere sükûnet tavsiye etti ve senatonun toplanacağını söyledi, kalabalığın dağılmasını istedi. Bu sırada süvari ve motorize polis birlikleri üniversite bahçesine girdiler. Çıkan arbede sonunda, öğrenciler merkez binaya çekildiler, bir kısmı iç bahçede toplandı, güvenlik güçleri Vezneciler tarafında tenis kortlarının karşısındaki yan kapıyı tuttu, bunun üzerine öğrenciler öbür yanda Fuat Paşa Cadde-si'ndeki bahçe duvarı tarafında, o zamanki Anatomi Enstitüsü binası önünde toplandılar, sonra da hukuk ve iktisat fakültelerine girdiler, burada öğrencilerle polis arasında çatışmalar oldu, emniyet birlikleri parmaklıklı pencerelerden içeri göz yaşartıcı bombalar atmaya çalışırlarken, öğrenciler de onlara taşla mukabele ettiler. Çatışmalar sonucunda emniyet birlikleri üniversite bahçesinden geri çekildiler, sayıları artmış olan öğrenci toplulukları Beyazıt Meydanı'na çıktıklarında saat 13.00'e geliyordu. Bu kez çatışma tüm meydana ve oraya açılan ara sokaklara yayılmıştı.
Bu tür olaylara alışık olmayan iki tarafın da davranışları kendi seyrine bırakılmış bir görünümdeydi. Bu arada emniyet mensuplarının açtıkları ateşle yaralanıp yere düşenler oluyordu. Nitekim 28 Nisan olaylarındaki tek can kaybı bu esnada meydana geliyor ve orman fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, Marmara Sineması'nın önündeki otobüs durağının yanında vurularak ölüyordu. 27 Mayıs'tan sonra adları duyulacak olan Hüseyin Onur ve Cengiz Ballıkaya bu sırada yaralandılar. Tabancayla yaralandığı için düşen, emniyet otolarıyla ya da taksilerle hastanelere sevk edilen kişilerin bulunduğunu gören öğrenciler olaylarda çok sayıda kişinin öldüğünü sanıyorlardı, bu da tepkiyi ve eyleme katılmayı artırıyordu. Sonuçta emniyet güçleri Beyazıt Meydanı'ndan da çekildiler. Herhangi bir yönetimden uzak bulunan öğrenci kitlesi bir kez daha şaşkınlığa düştü, göstericilerden bir bölümü vilayet binasına gitmek üzere Çarşıkapı'dan Divanyo-lu'na girdiler, Cağaloğlu'na geldiler. Ara sokakları aşıp, Eminönü'ne ulaştılar, Galata Köprüsü'ne çıktıkları sırada köprü açıldı, bazıları Beyazıt'a döndü. Bir başka grup
YİRMİ SEKİZ NİSAN OLAYLARI 530
531
YMCA
İlk gün susan hükümet yetkilileri ikinci gün olaylar yatışmayınca sert demeçler verdiler. 29 Nisan akşamı radyodan bir konuşma yapan Başvekil Adnan Menderes, olayları "üç-beş çapulcunun işi" olarak niteledi, gösterileri "memleketin huzuruna, asayişine ve selametine karşı girişilmiş ağır ve vahim bir suikast" olarak tanımladı, üniversite öğretim üyelerini ise "kara cüppeli profesörler" diye suçlayarak olaylardan sorumlu tuttu.
29 Nisan akşamı üniversite bahçesin de bekleyen öğrenciler geç vakitlerde as keri GMC'lerle Davutpaşa Kışlası'na götü rüldüler. Bahçedeki çok sayıda öğrenci araçlara bindirilmeden ya da yolda Vatan Caddesi'nde konvoylar durdurularak araç komutanları tarafından salıverildi, üniver site bahçesi böylece boşaltılmış oldu. Kış laya götürülenlerin büyük çoğunluğu ise sonraki haftalarda sıkıyönetim garnizon mahkemelerince serbest bırakıldılar.
30 Nisan sabahında yayımlanan bir sıkı yönetim bildirisi, Cumhuriyet gazetesinin kapatıldığını açıklıyordu. Gösteriler o gün de durmadı. Cumartesi gününün öğleden sonra kalabalığıyla birlikte Çarşıkapı'da toplanmış gruplar, Divanyolu'ndan vila yete doğru yürüyüşe geçtiler. Göstericiler tanklara çıkıp erlerle kucaklaşırlarken, bunlardan birisi olan İstanbul Erkek Lise-
Unkapanı'na doğru yürüyüşe geçti. Divan-yolu'ndan vilayete yürüyenlerden çok daha kalabalık olan diğer grup, göstericilerin ana yürüyüş kolunu oluşturacak biçimde, ama amaçsız bir halde Ordu Cad-desi'nden Aksaray'a doğru ilerledi. "Ya Hürriyet, ya Ölüm", "Menderes istifa", "Diktatörler kahrolsun" gibi o gün olaylar içinde kendiliğinden çıkmış sloganların ya-nısıra sayıları çok olduğu sanılan ölüler için bir çeşit ağıt gibi algılanan ve ünlü Plevne Marşı'nın sözlerinin yerine geçirilmiş Olur mu böyle olur mu /Kardeş kardeşi vurur mu diye başlayan, 27 Mayıs'tan sonra yurda yayılarak sembolleşecek olan marş okunuyordu.
Yürüyüşçüler Aksaray'dan Atatürk Bulvarı yoluyla Unkapanı yönünde yollarına devam ettiler. Kimse nereye, niçin gidildiğini bilmiyordu, genellikle istiklal Cad-desi'nden geçilerek Taksim Amtı'nın önünde toplamlacağı, oradan Cumhuriyet Caddesi üzerindeki radyoevine gidileceği sanılmaktaydı. Ama Saraçhanebaşı'nda Bozdoğan Kemeri geçildiğinde Unkapanı Köp-rüsü'nün açılmış olduğu görüldü. Öte yandan, sabahki olayları duymuş olan İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri de eyleme katılmak niyetiyle aynı köprüden geçerek Beyazıt'a gitmek üzere Şişhane'ye dek gelmişler, köprünün açık olduğunu görünce orada beklemeye başlamışlardı. Böylece İstanbul Üniversitesi öğrencileri bir yamaçta, İTÜ öğrencileri diğer yamaçta bir süre kaldıktan sonra okullarına döndüler.
Sabahki gösterileri başlatmış olan öğrenciler, yemden, merkez binasını çevreleyen bahçede, üniversite duvarlarının arkasında toplanmışlardı. Saat 15.00'i geçerken örfi idare (sıkıyönetim) ilan edildiği söylentisi yayıldı. Çok sayıda tank Beyazıt Meydanı'na gelerek namluları üniversiteye çevrilmiş biçimde dizilince haber kesinlik kazandı. Gelen tanklar, karargâhı Davutpaşa Kışlası'nda bulunan 1. Zırhlı Tugay'a aitti ve askeri birliklerin başındaki albay öğrencilere bahçeden ayrılarak evlerine, yurtlarına gitmelerini, aksi halde üniversite bahçesine tanklardan ateş açtıracağını söyledi. Öğrenciler de üniversitenin Vezneciler tarafındaki yan kapısından çıkarak dağıldılar.
Sıkıyönetim ilan edilmeden önce üniversite senatosu yaptığı toplantıda üniversiteyi 15 gün tatile sokuyordu.
Sıkıyönetim komutanlığı, gece sokağa çıkma yasağı koydu, ayrıca sinema, tiyatro ve eğlence yerlerini kapattı, her türlü spor müsabakasını ikinci bir emre kadar yasakladı, nişan, düğün gibi törenleri izne bağladı, toplantı, dernek, kongre, genel kurul vb faaliyetini durdurdu, gösterilere karşı müsamahasız davranılacağım ilan etti.
Buna rağmen, öğrenciler 29 Nisan'da üniversite bahçesinde toplandılar (aynı sabah Ankara Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler fakültelerinde de gösteriler yapılıyor, güvenlik güçleri binaya ateş açıyorlardı). Öğleden sonra, ayrı kollardan gelerek Şişhane'de toplanan öğrenciler, İstiklal Caddesi'nden yürüyüp Taksim'e çıktılar, radyoevine giden yol tanklarla tutul-
Yirmi Sekiz Nisan Olaylan'mn yoğun olarak yaşandığı Beyazıt Meydam'ndan bir görünüm. Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
muştu, daha sonra takviye mahiyetinde zırhlı bir tank taburu sevk edildi, Tak-sim'deki kalabalık dağıldı, öğrencilerin çoğu İstanbul Üniversitesi bahçesine, diğer arkadaşlarının yanına döndüler, gece sokağa çıkma yasağı başladıktan sonra da • bahçede kaldılar. Eskiden Harbiye Nezareti binası olan İstanbul Üniversitesi merkez binasının bahçesi 29 Nisan'da tarihi bir gece yaşadı. Kapıları kapalı binaların içine girmeyen öğrencilerin bahçede bekledikleri uzun saatlerde Süleymaniye'deki çeşitli evlerden ya da bakkaliyelerden yiyecek ve sigara gönderiliyor, birkaç bin kişiye yetecek ölçekte olmasa da halktan destek gördükleri inancı öğrencilere manevi güç veriyordu. Bisküviler ikiye bölünerek, sigaralar ise herkesin bir nefes çekeceği biçimde elden ele geçirilerek paylaşılıyor, erkek öğrenciler yanlarındaki hiç tanımadıkları kız öğrencilere gece soğuğuna karşı ceketlerim, kazaklarını veriyorlar ya da bahçede yakılan ateş etrafında 1-2 dakika durarak biraz ısınan kişi, yerini gönüllü olarak bir başkasına bırakıyordu. Bu arada, yalnızlık psikolojisindeki öğrenciler, "seslerini dünyaya duyurmak" umuduyla, yabancı dil bilenlerle Beyazıt Kulesi'ne çıkıyorlar, ama orada bulmayı umdukları güçlü telsizler yerine sadece basit bir telefon apareyiyle karşılaşıyorlardı.
BUGÜN CANIM
YA2I YAZMAK
İSTEMİYOR
29 Nisan 1960 tarihli Akşam gazetesinde Çetin Altan'ın köşe yazısı.
TETTVArşivi
si öğrencisi Nedim Özpulat Çarşıkapı'da tanka tırmanamayarak düşüp hareket halindeki aracın altında can verdi.
Sıkıyönetim komutanlığı aynı gün yayımladığı bir bildiriyle, ertesi gün, l Mayıs 1960 pazar sabahı 00.04'ten, 2 Mayıs sabahı 00.04'e kadar sokağa çıkma yasağı koyacak, böylece l Mayıs'ta gösteri yapılması ihtimalini önleyecek, ayrıca emniyet siyasi şubesi de o dönemlerde her l Mayıs öncesinde yaptığı gibi, fişi olan komünistlerden bir bölümünü -bu kez biraz daha fazlasını- birkaç günlüğüne gözaltına alacaktı.
2 Mayıs pazartesi sabahı, Saraçhaneba-şı'ndaki yeni Belediye Sarayı'nda, NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı başlayacaktı. Sıkıyönetim o sabah radyodan yayımlattığı bildirisinde "Bugün vukuu muhtemel en küçük topluluklara dahi ateş açılacaktır" ihtarında bulunduğu halde, Saraçhane-başı Meydam'nda kalabalık bir grup toplanarak gösteri yaptı.
Bu olay üzerine, hükümet -Türk İslam İlahiyat Enstitüsü, Çapa Eğitim Enstitüsü ve Erkek Teknik Öğretmen Okulu hariç-İstan-bul'daki yüksekokulları süresiz tatile soktu, öğrenci yurtlarını kapattı. Daimi ikametgâhı İstanbul'da olmayan tüm öğrencileri kenti terk etmeye zorladı.
Buna rağmen eylemler sonraki günlerde de sürdü. Sinemaların açılmasına izin verildikten sonra, belli bir sinemanın belli bir matinesine çok sayıda bilet alıp aralarında paylaşan ve arkadaşlarına dağıtan öğrenciler, film sırasında 28 Nisan'ın sim-geleşmiş bazı sloganlarını aynı anda söylüyorlardı.
Ankara'da 29 Nisan'da yapılan gösterileri de kapsayacak şekilde, siyasi tarihimizde "28-29 Nisan Olayları" diye geçen eylemlerle ilgili olarak, 27 Mayıs'tan sonra "Yüksek Adalet Divanı" adı altında kurulan olağanüstü mahkemede açılan davada, önde gelen mülki ve askeri yöneticilerin dosyaları başka dosyalarla birleştirildi, Zeki Şa-hin'e 20, Bumin Yamanoğlu'na 15 yıl, bazı emniyet mensuplarına çeşitli hapis cezaları verildi.
19601ı yıllarda 27 Mayıs askeri darbesi hakkında çok sayıda anı yayımlandı, oralarda yazılanlara yanıtlar verildi, bu arada 28-29 Nisan Olayları'nın kimler tarafından düzenlendiği konusunda da çeşitli iddialara ya da görüşlere yer verildi. Kimileri CHP'nin, kimileri ilk çekirdeği "9 Subay hareketi" ile başlamış olan belli bir cunta örgütlenmesinin, kimileri ise aynı doğrultudaki bazı istihbaratçıların olayları başlattığını öne sürdüler. Ne ki, açık olan bir gerçeklik, hangi yönelimde olursa olsun, bu türden geniş çaplı hareketlerin kışkırtmalara, tertiplere bağlanamayaca-ğı, sosyolojik bir karakter taşıdığı ve asıl bu açıdan incelenmelerinin gerektiği idi. YALÇIN YUSUFOĞLU
Dostları ilə paylaş: |