SİNAN PAŞA MESCİDİ
Fatih İlçesi'nde, Küçükmustafapaşa'da Aya Kapısı'nın iç tarafında, evler arasında hemen hemen kaybolmuş durumdadır.
Çok küçük eski bir Bizans kilisesinden (şapel) çevrilmiş olan mescit tuğlalarının renginden dolayı Kızıl Mescit olarak da adlandırılır. Yapının hangi eski Bizans kilisesi veya şapeli olduğu bilinmez. Dış duvarlarında görülen taş ve tuğla süslemeler, 13. yy'ın sonlarına ve 14. yy'm ilk yarısına ait olduğunu gösterir. Belki de daha büyük bir dini yapının müştemilatı da olabilir. A. G. Paspatis bu şapel kalıntısının Ayia İuliana en to Petrio Kilisesi olabileceğini yazmış, sonraları bu görüş Mordt-
Sinan Paşa Mescidi'nin vaziyet planı. Müller-Wiener. Bildlexikoıı
mamı tarafından da benimsenmiştir. M. Gedeon ise Sinan Paşa Mescidi olan kalıntının Petrion'daki Ayios İoannes Prodro-mos Kilisesi olabileceğini iddia etmiştir. Ancak bina I. Basileios döneminde (867-886) yaptırıldığına göre, mevcut şapelin mimarisine ters düşmektedir. Nihayet A. M. Schneider, Gül Camii(-») yanında olduğu ve 13-14. yy'larda yeniden kurulduğu bilinen Evergetes Manastırı'na ait bir parça olabileceğini iddia etmiştir. Son yıllarda R. Janin, tekrar Paspatis ile Mordt-mann'ın hipotezine dönerek, bu kalıntının -çok ihtiyatlı bir ifade kullanarak- Ayia İuliana Kilisesi olabileceğine işaret etmiştir. Her ne olursa olsun, bu bina alt kısmı belki daha eski olmakla beraber, bilhassa apsisinin üst kısmı ile tamamen Paleologos Hanedam(-0 dönemi özelliklerine sahiptir.
Bu şapel kalıntısı, 16. yy'da I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) ünlü sadrazam Rüstem Paşa'nın kardeşi Kaptan-ı Deıya Sinan Paşa (ö. 1553) tarafından mescide çevrilmiştir. 1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 'nde adı geçmediğine göre 1546'dan sonra ve Sinan Paşa' nın 1553'te ölümünden önce mescide dönüşmüş olmalıdır. Ayvansarayî ise Hadî-ka'da. mescidin sadece kiliseden çevrilmiş olduğunu ve Kaptan Sinan Paşa'nın vakfı olduğunu bildirir.
Mescit, 19. yy'da bu bölgedeki büyük yangınlardan birinde harap olarak, bir daha ihya edilmeden kalmıştır. Paspatis'in 19. yy'm ikinci yarısında hazırlanan kitabında, Galanakis tarafından çizilen ve litografya olarak basılan gravürde (1877), harap halde ve üstü açık olarak gösterildiğine göre, daha o yıllarda kaderine bırakılmış durumda idi. Belki Ağustos 1782'de Gül Camii yakınından çıkan yangında veya daha yakın bir ihtimal ile 1833'te yine Ciba-li Kapısı civarında başlayan yangında harap olmuştur. Sahipsiz kalan bu tarihi eserin etrafına bitişik olarak ve hattâ üstüne yoğun biçimde evler yapılmıştır. 1972'de doğu tarafında 4,50x5,50 m ölçülerinde yer altında tonozlu bir mahzen bulunmuştur. W. Müller-Wiener'e göre, komşusu şapel ile bağlantısı bulunmayan bu kalıntı belki bir Bizans evinin bodrumu olabilir.
Uzunluğu, apsis çıkıntısı hariç, 12 m kadar olan bu binanın tam ve doğru bir planı çizilememiştir. Herhalde yan duvarları, değişik malzeme ve teknikten anlaşıldığına göre burası mescide çevrildiğinde tamir görmüştür. Apsisin dış cephesinde 13-14. yy'ların üslubuna uygun olarak tuğladan yapılmış süslemeler görülür. Bunların arasında bir meander motifi ile süslü geniş bir friz dikkati çeker. Apsisin yukarı kısmında ise nişlerin içindeki alınlıklarda yine tuğladan zikzak motifler bulunuyordu. Aynı teknikte işlenmiş benzeri tuğla süslemeler Fenarî İsa Camii'nin güney bölümü ile Ese-kapı Mescidi olan binada da görülür. Sinan Paşa Mescidi yakınında bazı Bizans duvar kalıntıları tespit edilmiştir. Sinan Paşa'nın Beşiktaş'ta Mimar Sinan yapısı külliyesinden başka (bak. Sinan Paşa Külliyesi), Gu-reba Hastanesi yakınında Yenibahçe'de bir mescidi daha vardı. İlgi çekici bir minaresi
Sinan Paşa Mescidi'ne çevrilen eski Bizans kilisesinin apsis kalıntıları. Mü]]er-Wiener, Bildlexikon
olan bu mescit, 1918 yangınından sonra hiçbir izi kalmayacak surette kaybolmuştur.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 127, no. 28; Paspatis, ByzantinaiMeletai, İst., 1877, s. 384-385 ve aradaki gravür; Mordtmann, Esquisse, 74, no. 129; M. Gedeon, Byzantionon beortolo-gion, İst., 1899, s. 52, not 2 ve 202; Schneider, Byzanz, 72 ve levha 8; J. P. Richter, Qu-ellen der byzantinischen Kunstgescbicbte, s. 245-246; J. Pargoire, "Le couvent de l'Everge-tes a Constantinople", Echos d'Orient, IX (1906), s. 228-232; Janin, Eglises et monesteres, 508-510 (Evergetes Manastın hakkında), s. 259-260 (Ayia İuliana Kilisesi hakkında); Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, II, 62; A. M. Schneider, "Mauern und Töre am Goldenen Horn", Nachrichten d. Akad. Göttingen, 1950, s. 75; S. Eyice, Son Devir Bizans Mimarisi, İst., 1980 (2. bas.), s. 52-53, levha 90-95; Müller-Wiener, Bildlexikon, 198-199; Th. F. Mathews, Early churches, 260-261; Fatih Camileri, 202.
SEMAVİ EYİCE
SİNAN PAŞA SEBİLİ
bak. SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ
SİNAN PAŞA TEKKESİ
bak. NECCARZADE TEKKESİ
SİNAN-I ATİK
(?, ? - 1471, İstanbul) Mimar.
"Azadlı Sinan", "Eski Sinan" olarak da tanınır. "Atik" sözcüğü "eski" yanında "azat edilmiş" anlamına da gelir. Tam adı Sina-neddin Yusuf bin Abdullah'tır.
Hıristiyan asıllı olduğu konusunda görüş birliği vardır. Ancak Rum olduğu yolundaki savlar doğruluk kazanmamıştır. Nasıl yetiştiği konusunda da bilgi yoktur. İstanbul'un fethinden sonra saray mimarlığına getirildiği sanılmaktadır. Bu görevdeyken 1463'te yapımına başlanıp 1470'te tamamlanan Fatih Külliyesi'nin(->) mimarlığını yapmıştır. Külliyenin tamamlanmasından sonra tutuklanmış ve hapisteyken ölmüştür. Kaynaklar Fatih Camii'nin kubbesini Ayasofya'dan daha alçak yaptığı için II. Mehmed'in (Fatih) gazabına uğradığını ve bu yüzden tutuklandığını yazarlar.
Sinan-ı Atik'in Aralık 1464 ve Eylül 1469 tarihli iki vakfiyesinden İstanbul'da hayli taşınmazı olduğu, Fatih'te bir de zaviye kurduğu öğrenilmektedir. Ölümünde ken-
SİNANÎLİK
6
SİNANÎLİK
rak faaliyete geçen 5 tekkeden ancak 3 tanesinde Sinanî meşihatının devam edebildiği, diğer ikisinin zamanla başka tarikatların denetimine geçtiği tespit edilmektedir. Sinanîliğin şehrin topografyası açısından da belli bir çerçeve ile sınırlı kaldığı, biri dışında diğer bütün tekkelerin suriçinde-ki mahallelerde (Osmanlı dönemindeki tabirle "nefs-i İstanbul'da") yer aldığı ve söz konusu tarikat kolunun, faaliyetlerini, özellikle Topkapı-Şehremini ekseninde yoğunlaştırdığı dikkati çeker. Bu arada tarikatın merkezini oluşturan âsitanenin tekkelerden hangisi olduğu hususu da yeterince açıklık kazanmamıştır. İstanbul'daki diğer tarikat pirlerinden farklı olarak, Ümmî Sinan'ın, bizzat tesis ettiği ve hayatı boyunca şeyhlik yaptığı tekke yerine, halifelerinden birisinin tekkesinde gömülmesi muhtemelen Sinanîlik'te "âsitane" ile "pir makamı" statülerini haiz iki farklı merkezin doğmasına yol açmıştır. Nitekim II. Mah-mud'un kızlarından Saliha Sultan'ın 12497 1834'teki düğününe davetli şeyhler arasında "Şehremini kurbünde Ümmî Sinan Âsitanesi şeyhi Zekaîzade Hasan Efendi' nin" adı geçmekte, Bandırmalızade A. Mü-
di yaptırdığı Yavuzselim'deki Kumrulu Mescit'in haziresine gömülmüştür. Bu mescit Mimar Atik Sinan Mescidi olarak da tanınır. Ölümünden sonra yerine Ayaş bin Abdullah(->) geçmiştir. Bibi. İ. H. Konyalı, Fatih'in Mimarlarından Azadh Sinan, İst., 1953; Sicitt-i Osmanî, III, 103; Ayvansarayî, Hadîka, I, 171; Öz, İstanbul Camileri, I, 94; Ayverdi, Fatih III, 439; (Altınay), Mimarlar, 23-24; Anonim, Tevarih-i Âl-i Osman, İst., 1946, s. 160-163; Fatih Camileri, 155.
İSTANBUL
SİNANÎLİK
Halvetîliğin, İbrahim Ümmî Sinan (ö. 1568) tarafından İstanbul'da kurulmuş olan kolu.
Sinanîliğin piri olan Şeyh İbrahim Ümmî Sinan'ın hayatı, tasavvufi kimliği ve menkıbeleri hakkında çeşitli kaynaklarda dağınık ve birbiriyle çelişen bilgiler yer almakta, henüz bu hususta, söz konusu bilgilerin sentezini oluşturacak nitelikte ilmi çalışmalar bulunmamaktadır. Doğum yerinin Prizren çevresi, Bursa veya Karaman olduğuna dair farklı rivayetler vardır. Bazı kayıtlar Bursalı olma ihtimalini güçlendirmekte, diğer taraftan Sinanîliğin, İstanbul dışında Anadolu'da hemen hiç tanınmamasına karşılık Rumeli'de çok yaygın olması Ümmî Sinan'ın Prizren civarında doğmuş olabileceğini düşündürmektedir. Medrese tahsili görmüş, âlim bir kişi olmasına rağmen gördüğü bir "mana" (tasavvuf terminolojisinde manevi işaret içeren rüya) üzerine, Hz Muhammed'in, mualliminin ancak Allah olduğu anlamını ifade eden "Ümmî" sıfatını kendisine lakap olarak aldığı nakledilmektedir.
Şeyh İbrahim Ümmî Sinan, Halvetîliğin, "Orta Kol" olarak anılan Ahmedî (Yiğitbaşı) kolunun kurucusu, "Yiğitbaş Velî" lakaplı Şeyh Ahmed Şemseddin Marmara-vî'nin halifelerinden Şeyh İzzeddin Kara-manî'ye intisap ederek kendisinden hilafet almış, 16. yy'ın ortalarına doğru İstanbul'a gelmiş, Topkapı'da 958/1551'de kurduğu tekkesinde irşat faaliyetlerim yürütmüş, vefatında, halifelerinden Nasuh Dede'nin Eyüp'te tesis ettiği tekkeye defnedilmiş-tir. Bursalı M. Tahir Efendi, Manisa'daki Muradiye Kütüphanesinde Risale-i Şeri-fe-i Istanbulî Ümmî Sinan adında bir eserini gördüğünü belirtmektedir. Yunus Emre üslubunu devam ettiren, duru Türkçe ile kaleme aldığı tasavvufi içerikli şiirlerinden birçoğu bestelenmiş ve tekkelerde yüzyıllar boyunca okunagelmiştir. Özellikle Erenlerin sohbeti ele giresi değil/İkrar ile gelenler mahrum kalası değil ve Seyrimde bir şehre vardım / Gördüm sarayı güldür gül mısraları ile başlayan ilahileri çok ünlüdür. Türbesi halen önemli bir zi-yaretgâh olma özelliğim sürdürmektedir.
"İstanbul merkezli" bir tasavvuf ekolü olan Sinanîlik sosyokültürel açıdan da (ayini, erkânı, teşrifatı vb) Osmanlı başkentine has özellikler sergiler. Ancak Halvetîliğin, İstanbul'da tekkelerin kapatılmasına (1925) kadar varlığını sürdüren diğer ana kollarına (kuruluş sırasıyla Sünbülîük, Şabanîlik, Uşşakîlik ve Cerrahîlik) oranla Sinanîliğin daha az yayılmış olduğu, bu kola bağlı ola-
nib Efendi'nin 1307/1889-90 tarihli Mec-mua-i Tekâyâ'sında. ise Eyüp'teki Ümmî Sinan Tekkesi'nden "Pîşvây-ı tarikat-ı Aliy-ye-i Sinaniyye" olarak söz edilmektedir.
İstanbul'da Sinanîliğin faaliyet gösterdiği tekkeler şunlardır:
Bir Sinanî
dervişi.
Türkicshe
Geıvânder
und
Osmanische
Gesellschaft
im
achtzehnlen
jahrhunden,
Graz, 1966
Ümmî Sinan Tekkesi: Topkapı-Şehremini arasında, Arpa Emini Mahallesi'nde bulunan bu tekke 958/1551'de Pir İbrahim Ümmî Sinan tarafından kurulmuş, 13207 1902'de Hatice Atiyetullah Hanım tarafından yeniden inşa ettirilmiş, Cumhuriyet döneminde ortadan kalkmıştır. Ümmî Sinan'ın vefatında tekkenin postuna damadı ve halifesi Halepli Arap Şeyh Şerif Mehmed Efendi (ö. 1014) ile torunu (kızının oğlu) "Ümmîsinanzade" olarak tanınan Şeyh Cedd Hasan Efendi (ö. 1677) geçmiş, Cedd Hasan Efendi ayrıca Pazar Tekkesi'nin de ikinci postnişini olmuştur. Devrinin ileri gelen musikişinaslarından Şeyh Hasan Efendi'nin aynı zamanda Divan-ı ilahiyat sahibi bir tasavvuf şairi olduğu, ayrıca Mecâlis-iSinaniye, Künûzü'l-Hakâyık fî Rumuzu 'l-Dakâyık ve Fezâilü 'ş-Şuhûr adlı eserler kaleme aldığı tespit edilmektedir. Birbirine komşu olan bu iki Sinanî tekkesinin meşihatı 18. yy'ın sonlarına kadar Ümmîsinanzade ailesine mensup şeyhler (Hüseyin Hüsameddin Efendi [ö. 1734], Mustafa Efendi [ö. 1766] ve Hasan Efendi [ö. 1795D tarafından müştereken yürütülmüş, 1795'te Şeyh Hasan Efendi'nin vefatı üzerine Ümmî Sinan Tekkesi'nin postuna Nizamî Şeyh Mustafa Efendi (ö. 1799), arkadan Şeyh Mustafa Zekâî Efendi (ö. 1812) geçmiştir. Şeyh el-Hac Hasan Sima-vî'nin halifesi olan Üsküdarlı Mustafa Zekâî Efendi'nin aslında Halvetîliğin Şabanî koluna mensup olduğu, ancak aynı zamanda Sinanîlikten de icazetli bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu tarihten itibaren "Zekâî Tekkesi" ve "Zekaîzade Tekkesi" adlarıyla da zikredilmeye başlayan Ümmî Sinan Tekkesi M. Zekâî Efendi'nin neslinden gelen şeyhlerin denetiminde bir Sinanî-Şaba-nî merkezi olarak faaliyetini sürdürmüştür (bak. Ümmî Sinan Tekkesi).
Pazar Tekkesi: Topkapı'da, Arpa Emini Mahallesi'nde, Pazar Tekkesi Sokağı'nda, Ümmî Sinan Tekkesi'nin yakınında yer alan
Topkapı'daki Ümmî Sinan Tekkesi'nin 1320/1902 tarihli ihya kitabesi. Vakıflar Türk inşaat ve Sanat Eserleri Müzesi
bu tekke 960/1552-53 civarında, Kâtip Mehmed Efendi (ö. 1596) tarafından Üm-mî Sinan'ın diğer bir damadı ve halifesi olan Harirî Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1640) için inşa ettirilmiş, 1274/1865-66'da, aynı zamanda Şabanîliğe bağlı olan altıncı post-nişini Şeyh Mehmed Salih Efendi (ö. 1869) tarafından, 1314/1896-97'de de II. Abdül-hamid tarafından yenilenen tekke 1925'e kadar Sinanîliğe bağlı kalmıştır. Harem ve selamlık bölümleri dışında günümüze ulaşmış olan Pazar Tekkesi kaynaklarda başka adlarla da (Ümmî Sinan, Harirî Mehmed Efendi, Feraz Mehmed Efendi) anılmaktadır (bak. Pazar Tekkesi).
Ümmî Sinan Tekkesi: Eyüp'te, Düğmeciler Mahallesi'nde, Ümmî Sinan Soka-ğı'nda yer alan ve tarikat pirinin kabrini barındıran bu tekke 16. yy'ın ortalarında Ümmî Sinan'ın halifelerinden Nasuh Dede tarafından kurulmuş, II. Mahmud ve II. Abdülhamid dönemlerinde onarım geçiren tekke bütün aksamıyla günümüze intikal edebilmiştir. Aralıksız olarak Sinanîliğin faaliyet gösterdiği, "pir makamı" niteliğindeki bu tekkenin son postnişinleri arasında, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara'da valilik yapan, Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Ankara'ya ilk gelişinde karşılayanlar arasında yer alan Şeyh Yahya Galib Efendi (Kargı) (ö. 1942) bulunmaktadır (bak. Ümmî Sinan Tekkesi).
Emirler Tekkesi: Silivrikapı'da, Uzun Yusuf Mahallesi'nde, Silivrikapı Caddesi, Yedi Emirler Sokağı ve Seyfullah Efendi Sokağı'nın kuşattığı arsa üzerinde yer alan bu tekke Ümmî Sinan'ın halifelerinden, döneminin ileri gelen sufîlerinden ve tanınmış tasavvuf şairlerinden "Seyyid Ni-zamoğlu" mahlasım kullanan Şeyh Seyyid Seyfullah Kasım Efendi (ö. löOİ) tarafından 16. yy'ın ikinci yarısında tesis edilmiştir. Silivrikapı dışında, kendi adıyla anılan tekkenin banisi olan Seyyid Nizamed-din'in (ö. 1550) oğludur (bak. Seyyid Nizam Tekkesi). Pir Ümmî Sinan'dan sonra bu ekole bağlı en büyük mutasavvıf olan Seyyid Seyfullah Efendi'nin divanından başka dini ve tasavvufi içerikli birçok eseri (Miracü'l-Müminîn, Silsile-i Tarikat, Sil-sile-i Nebeviyye, Süsile-i Nesebiyye, Etvar-ı Seb'a, Şeref-i Siy âdet, Madenü'l-Maarif, Câmiü'l-Avârif, Esrârü'l-Ârifîn, Seyrü's-Sülûk, Miftah an Vahdet-i Vücûd, Tacnâ-me) vardır, ilahi olarak bestelenen tasavvufi içerikli şiirleri (nutukları) arasında en ünlüleri Bu aşk bir bahr-i ummandır/Buna hadd-i kenar olmaz ve Aşkınla çak olsa bu ten/Ben yine İH'AllahdirembeyiÛe-ri ile başlayanlardır.
Seyyid Seyfullah Efendi'den sonra 19. yy'ın ortalarına kadar tekkenin postuna kendi neslinden gelen şeyhler (oğlu Seyyid Cüneyd Efendi [ö. 1604], Seyyid Cü-neyd Efendi'nin oğlu Seyyid Ahmed Ali Mürteza Efendi [ö. 1666], Seyyid Seyful-lah'ın kızı Ismihan Hatun'un kızı Şerife Fatma'nın oğlu Seyyid Mehmed Efendi [ö. 1702], Seyyid Mehmed Efendi'nin oğlu Seyyid Ali Efendi [ö. 1716], Seyyid Ali Mürteza Efendi'nin oğlu Seyyid ismail Zühdî Efendi [ö. 1766], Seyyid İ. Zühdî Efendi'nin
l
Eyüp'teki
Ümmî Sinan
Tekkesi'nin
tevhidhanesi.
Ertan Uca, 1994/
TETTV Arşivi
oğlu Seyyid Abdüssamed Reşid Efendi [ö. 1788], Seyyid Mehmed Necib Efendi [ö. 1848]) posta geçmiş, 19. yy'da iki kere yangın geçirerek ortadan kalkan ve yeniden yaptırılan tekke önce Kadirîliğe, sonra Halvetîliğin Şabanî koluna intikal etmiştir. "Seyyid Seyfullah Efendi Tekkesi" olarak da anılan bu önemli tarikat tesisi tamamen tarihe karışmıştır. Tekkeden arta kalan Seyyid Seyfullah Efendi'nin küçük türbesi günümüzde de İstanbul'da en çok ziyaret edilen veli türbelerindendir.
Hakikîzade Tekkesi: Eğrikapı'da, Molla Aşki Mahallesi'nde, Hakikizade Sokağı'nda, Yatağan Camii'nin yakınında bulunan bu tekke Seyyid Seyfullah Efendi'nin (ö. 1601) halifesi Hakikîzade Şeyh Osman Efendi (ö. 1627) tarafından kurulmuştur. 17. yy'ın ilk çeyreğine tarihlenebilen tekke "Hakikî, Hakikî Osman, Hakikîzade Osman Efendi, Şeyh Osman" gibi çeşitli adlarla anılmış, haziresi dışında tamamen tarihe karışmıştır. Divan sahibi bir tasavvuf şairi olan Hakikîzade Şeyh Osman Efendi'den sonra halifesi Çuhadar Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1651) ile oğlu Şeyh Mustafa Efendi posta geçmiş, Abdülahad Nuri'nin(->) halifesi Bosnalı Karabaş Şeyh Osman Efendi'nin (ö. 1674) bu görevi üstlenmesiyle tekke Halvetîliğin Sivasî koluna intikal etmiş, Osman Efendi'yi oğlu Şeyh Abdülmü-min Efendi (ö. 1694) izlemiştir. Hakikîzade Tekkesi'nin 19. yy'ın ikinci yarısında Nakşibendîliğe bağlandığı tespit edilmektedir.
Fenayı Tekkesi: Fındıkzade'de (Molla-gürani'de), Seyyit Ömer Mahallesi'nde, II. Mehmed (Fatih) döneminde (1453-1481), Akbaba Mehmed Efendi tarafından yaptırılan mescide, Tokapı'daki Ümmî Sinan Tekkesi ile Pazar Tekkesi'nde şeyhlik yapan Ümmîsinanzade Şeyh Cedd Hasan Efendi'nin halifesi Şeyh Mehmed Fenâyî'nin meşihat koydurması suretiyle kurulduğu anlaşılan bu tekkenin tarihçesi oldukça karanlıktır. Hadîkatü'l-Cevâmi'de M. Fenâyî Efendi'den sonra posta halifesi Şeyh Hasan Efendi'nin geçtiği nakledilmekte, 1256/1840 tarihli Âsitane'de de yerinin arsa olduğu belirtilmektedir.
HulvîEfendi Tekkesi: Şehremini'nde, Ereğli Mahallesi'nde 1035/l626'da Gülşe-nîliğe(->) bağlı olarak faaliyete geçen bu
tekkenin ikinci postnişini, Ümmî Sinan'ın damadı ve halifesi, yakında bulunan Ümmî Sinan Tekkesi'nin ikinci postnişini Halepli Arap Şeyh Şerif Mehmed Efendi'nin (ö. 1614) oğlu Ümmîsinanzade Şeyh Sinan Efendi'dir (ö. 1659). Ümmîsinanzade Şeyh Cedd Hasan Efendi'nin ağabeyi olan Şeyh Sinan Efendi'nin ve kendisinden sonra posta geçen ünlü musikişinas Şeyh Ali Şirüga-nî Dede (ö. 1714), Ali Şirüganî Dede'nin oğlu Şeyh Ahmed Efendi (ö. 1771) ile torunu Şeyh Halil Efendi (ö. 1782) ve 12037 1788-89'da meşihattan feragat eden Ümmîsinanzade Şeyh Hasan Efendi'nin postnişin oldukları süre zarfında (1653-1788) Hulvî Efendi Tekkesi'nde Gülşenîliğin yanısıra Sinanîliğin de yaşatıldığı anlaşılmaktadır. Daha sonra Kadirîliğe ve Rıfaîliğe bağlanan tekke tarihe karışmış bulunmaktadır.
Sofular Tekkesi: Aksaray'da, İskender Paşa Mahallesi'nde 16. yy'ın başlarında Halvetîliğe bağlı olarak faaliyete geçen, vakfiyesi 9l6/1510'da tescil edilen Sofular Tekkesi'nin, tespit edilemeyen bir tarihte (muhtemelen 17. yy'ın ikinci yansında) Sinanîliğe bağlandığı ve Ümmîsinanzade Şeyh Cedd Hasan Efendi'nin halifelerinden, musikişinas Şeyh Mehmed Müstakim Efendi'nin (ö. 1709) burada postnişin olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Gülşenîli-ğe ve Halvetîliğin Geredevî (Halilî) koluna bağlanan tekke halen Kuran kursu olarak kullanılmaktadır (bak. Sofular Tekkesi).
Seyyid Nizam Tekkesi: Silivrikapı dışında, Kazlıçeşme Mahallesi'nde, muhtemelen 16. yy'ın ikinci çeyreğinde kurulan bu tekkenin, 19. yy'ın sonlarında postuna geçen Şeyh Ali Efendi ile oğlu Şeyh Şuaeddin Efendi'nin (ö. 1918) Halvetîliğin Şabanî-Kuşadavî kolunun yanısıra Sinanîliğe de mensup oldukları bilinmektedir (bak. Seyyid Nizam Tekkesi).
Sinanî tacı Halvetîliğin diğer kollarında kullanılan taçlarla aynı özelliklere sahiptir. Basık kubbe biçimindeki tepeliği 4 terkli ve 12 dallıdır. Tacın "asaba" tabir edilen yan yüzeyine "cüneydî" denilen tarzda destar sarılır. Genel olarak koyu yeşil olan destar âsitane şeyhlerinin ve "kutup" olarak kabul edilen şeyhlerin taçlarında siyah renktedir. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 156-157, 184,
SİNERJİ MESCİT
9
SİNEPERVER VALİDE SULTAN
Bir zamanların ünlü Direklerarası'nda tiyatroların yerini alan sinemalardan ikisi. Salâhatttn Giz
187. 224; Ayvansarayî. Mecmıta-i Tevârih, 231; Müstakimzade. Afeşâyihname: Seyyid Seyful-lah Efendi, Camiü'I-Avârif; Harirîzade, Tıb-yân: Sicill-i Osmanî, III. 217; Vicdanî, Tomar-'Halvetiye; Vassaf, Sefine, IV, 173-176; Zâkir, Mecmıta-i Tekâyâ. 29-30, 37, 65-66: Osmanlı Müellifleri, I, 106, 109, 182-183, 213-214; Paka-lın. Tarih Deyim/eri, III, 228; J. S. Trimingham, rie Su.fi Orders in islam, Oxford, 1971, s. 75; Bayrı, İstanbul Folkloru, 175; A. A. Atalay-M. Yaman, Seyyid Nizamoğlu, Hayatı-Eserleıi-Dî-vam, ist., 1976; S. Eraydm, Tasavvuf ve Tarikatlar, İst., 1981, s. 249-250; R. Serin, islâm Tasavvufunda Halvetilik ve Halvetiler, İst., 1984, s. 164-166; Fatih Camileri, 189, 276-277, 279, 290, 300; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 143-144, 292-293; M. Özdamar, DersaadetDergâhları, İst., 1994, s. 35, 107, 120, 127-128.
M. BAHA TANMAN
Zikir Usulü ve Musiki
Sinanîlik Halvetîliğin bir kolu olduğu için, bütün Halvetîler gibi, çeşitli tarikat ayini tarzlarından devrani (bir halka halinde dairesel yürüyüş) zikir usulünü benimsemiş bir tarikattır. Halka halinde oturulmakta iken şeyhin Fatiha'sı ile başlayan zikir ayini kelime-i tevhidin bir süre topluca okunmasından sonra, ayağa kalkılarak devam eder. Yine topluca okunan cumhur ilahiden sonra "Hû" ismi ile beraber sola doğru yan adımlarla el ele tutuşmuş durumda yürüyerek zikir halkası döndürülmeye başlar. Daha sonra "Hay" ismine geçilir. Gittikçe artan bir hızla devam ettirilen zikir, şeyh efendinin "illallah" demesi ile sona erer. Okunan dua ve çekilen gülbank-le ayin biter. Gerek tevhid ve ism-i celâl (Allah) çekilirken, gerek devran dönerken zâkirlerce ilahiler ve kasideler okunur, bu arada bazı vurmalı sazlar da çalınır. Sina-nî ayininde, öteki Halvetî kollarının ayinlerinden farklı hiçbir uygulama ve Sinanîliğe has bir özellik yoktur (bak. Cerrahîlik).
Ayrıca Sinanîlikte özel besteli bir Sinanî evrâd-ı şerifi de mevcut değildir. Bütün Halvetîliğin okuduğu Vird-i Settar ayinde değil, sabah namazı vakti dervişlerce tek tek okunur.
Sinanîlik, Horasan tasavvufuna bağlı Halvetîliğin istanbul'da doğmuş ve gelişmiş bir kolu olduğundan, ayininde kullanılan musiki öz Türk musikisidir. Daha sonra Rumeli'de çok yayılmış olan Sinanîlik bu yöreye de istanbul tavrı tekke musikisini taşımıştır.
istanbul'da yetişen Sinanî musikişinaslar içinde en önemlisi, tarikatın piri ibrahim Ümmî Sinan'ın (ö. 1568) torunu olan ve Topkapı'daki Ümmî Sinan Tekkesi ile Pazar Tekkesi'nde postnişinlik yapmış bulunan Ümmîsinanzade Şeyh Cedd Hasan Efendi'dir. Neva ve uşşak makamlarında iki ilahisi bilinen Şeyh Hasan Efendi'nin en büyük eseri, öğrencisi Ali Şirüganî De-de'dir (ö. 1714). Şehremini'ndeki Hulvî Efendi Tekkesi'nin üçüncü postnişini olan Ali Şirüganî Dede'yi, bu tekkenin meşihatında selefi olan mürşidi Ümmîsinanzade Şeyh Sinan Efendi'nin (ö. 1659) kardeşi Şeyh Hasan Efendi yetiştirmiştir. "Ümmîsinanzade Hafızı" diye ün kazanan Sütçü-zade Hafız Ali Efendi de (ö. 1688) Şeyh Hasan Efendi'nin dervişi ve öğrencisidir. Bestekâr Sütçüzade İsa Efendi'nin (ö.
1627) oğlu olan ve hac yolunda, Mısır'da vefat eden Hafız Ali Efendi çok değerli bir bestekârdır. "Aşkın meyine kandım n'ol-dun a gönül n'oldun" diye başlayan hicaz ilahisi bugün de değerini koruyan bir eserdir. Ümmîsinanzade Hasan Efendi'nin bir başka dervişi ve öğrencisi Bahçevancı-zade Ali Şehrî Efendi (ö. 1702) devrinin ünlü musikişinaslarındandı. istanbul'da özellikle Muhammediye okuyucusu olarak ün kazanan, Sofular Tekkesi(-») şeyhi M. Müstakim Efendi de (ö. 1709) Üm-mîsinanzade'nin öğrencisi ve halifesidir. Tekkesinde gömülüdür.
İstanbul'un tanınmış Sinanî musikişinaslarının sonuncusu Zâkirbaşı Hacı Fehmi Efendi'dir (ö. 1935). Fehmi Efendi Siliv-rikapı dışındaki Seyyid Nizam Tekkesi(->) zâkirbaşısıydı. İslimye'de (Bulgaristan) doğmuş, 93 muhaciri olarak 1877'de İstanbul'a gelmiş, Hacı Nafiz Bey'den musiki öğrenmiştir (bak. Şabanîlik). Bazı ilahiler ve şarkılar da bestelemiş olan Fehmi Efendi, repertuvarının genişliğiyle tanınmıştı. Subhi Ezgi birçok durağın notasını onun okuyuşundan tespit etmiştir. Eczacılık ve cerrahlık da bilen, fakir hastalara bu konularda yardımcı olan Fehmi Efendi, 25 Ocak 1935'te vefat etmiş, Seyyid Nizam Türbe-si'nin karşısında, hocası Nafiz Bey'in yanma defnedilmiştir. Fehmi Efendi'nin zâkir-başı olduğu Seyyid Nizam Tekkesi'nin şeyhi olan, Halvetîliğin Kuşadavî kolunun ya-nısıra Sinanîliğe de mensup bulunan Şeyh Şuaeddin Efendi de (1850-1918) iyi tanbur çalması ile tanınmış bir musikişinastı. Şeyh Ali Sinanî Efendi'nin oğlu olan ve tekkesinde gömülü Şuaeddin Efendi'nin bazı eserler bestelediği bilinmekteyse de bunlar günümüze ulaşamamıştır. Eyüp'te gömülü olan Hafız İsmail Efendi de (ö. 1936) son devrin Sinanî zâkirbaşılarındandı.
ÖMER TUĞRUL 1NANÇER
Dostları ilə paylaş: |