ŞEHSUVAR SULTAN TÜRBESİ
bak. NURUOSMANİYE KÜLLİYESİ
ŞEHZADE BURHANEDDİN EFENDİ YALISI
Sarıyer İlçesi'nde, Yeniköy Köybaşı Caddesi ile İskele Çıkmazı Sokağı'nın kesiştiği yerde, no. 141'dedir.
Yalının ilk sahibi olan sarraf Varki Var-taks'ın 1885'te ölümünden sonra, yalının bulunduğu arazi müştemilat binalarıyla birlikte icraya verilmiştir. 1887'de civardaki arazilerle birlikte vârislerin payını da satın alan Teşrifat-ı Umumiye Nazırı Mah-mud Münir Paşa'ya intikal eden yalı, 1899' da Münir Paşa'nın ölmesiyle Ayşe Pervin Hanım ile Şükriye Ulviye Hanım'a geçmiş, 1911'de 25.000 kuruş bedelle II. Abdül-hamid'in (hd 1876-1909) oğlu Şehzade Mehmed Burhaneddin Efendi'ye satılmıştır. Günümüzdeki yalı, 1912'de Şehzade Burhaneddin Efendi tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Bu dönemden kalan, ikinci kat balkonu çatı alınlığında "Ya Hafız 1328" yazısı görülmektedir. Yalı 1923'te Mısırlı Ahmed İhsan Bey tarafından satın alınmıştır. Ahmed İhsan Bey 1946'da Mısır'da ölmüş, uzun yıllar yaz aylarım yalıda geçirmiş olan mirasçıları, yalıyı 1985'te son sahipleri Erbilgin ailesine satmışlardır.
Günümüzde "Erbilgin Yalısı" olarak tanınan yalı geniş çaplı bir restorasyon geçirmiş, proje uygulayıcısı mimar Hüsrev Tayla tarafından orijinal izler ortaya çıkarılarak
Şehzade Burhaneddin Efendi Yahşi
Yasemin Suner, 1993
iç ve dış mimarisinde değişiklikler yapılmıştır. Ahşap karkas yalı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son devir yapılarında görülen bazı özellikleri yansıtmaktadır. Zemin kat üzerine iki katlı olarak inşa edilmiş olan yalının deniz cephesinde, iki yanında, ikinci katlarından cumbalar taşan çıkıntılı kanatlar bulunmaktadır. Cephenin orta bölümünü her katta görülen ahşap dikmeli balkonlar oluşturur. Zemin katında üst balkonu taşıyan dört dikme, birinci ve ikinci katlarda üç kemerli açıklıklarla orta aksı belirtmektedir.
Girişin iki yanında birer servis merdiveni, sofanın güneyinde ise önce ikili sonra tek kollu ana merdiven yer alır. İkinci kata çıkış, servis merdivenleriyle sağlanmıştır. Türk evinde iç sofalı plan tipine giren yalıda birinci kat sofasının deniz cephesine bakan tarafında bir eyvan bulunmaktadır. Yalının bağdadi duvarlarında yapıldığı dönemden günümüze ulaşan rokoko üslubunda süslemeler vardır. Zemin katta yedi oda, üç tuvalet, bir mutfak; birinci katta on iki oda, dört tuvalet ve bir Türk hamamı; ikinci katta yedi oda, bir tuvalet bulunur.
1944'te mimar Burhanettin Bey'in yaptığı birçok değişiklik son restorasyonda kaldırılmıştır. Birinci ve ikinci katların ön balkonlara açılan mekân duvarları geriye çekilmiş, batı cephesine, bahçede izleri bulunan dikmelerin üzerine bir balkon eklenmiştir. Yalının kuzeyinde üç mermer basamakla girilen bahçe kapısı kaldırılarak bu cephe sütunlu bir revağa dönüştürülmüştür. İç mekanlardaki duvarlar açılmış, bulunan izlerden yalıdaki odaların asıl ölçülerine dönülmüştür. Duvarlarla bölünerek oluşturulan mekânlar kaldırılmış, kapatılan kapı ve pencereler açılmıştır. Birinci katta, yalının güneybatısında yer alan odalar bir Türk hamamına dönüştürülmüştür. Yine bu katın sofası balo salonu haline getirilmiş, yalının güneyindeki kayıkhanenin yerine bir kapalı havuz yapılmıştır. Pencerelerin ahşap kepenkleri kaldırılmış, balkonların ajurlu korkulukları yerine sade parmaklıklar konulmuştur. Bahçenin kuzeyinde yer alan Münir Paşa zamanından kalma tek katlı selamlık bölümü üzerine bir kat ilave edilmiştir.
ŞEHZADE KÜLLIİYESİ
152
153
ŞEHZADE KÜLLİYESİ
Şehzade Külliyesi'nin vaziyet planı: 1. Şehzade Mehmed Türbesi, 2. Rüstem Paşa Türbesi, 3. Şehzade Mahmud Türbesi, 4. Şeyhülislam Bostanzade Mahmud Efendi Türbesi, 5. İbrahim Paşa Türbesi, 6. Mustafa Paşa Türbesi.
Yalının, arkasındaki korusu ile bağlantıyı sağlayan köprü 1957'de yol yapımı nedeniyle yıktırılmış, günümüze ancak temelleri ulaşabilmiştir. Köprü bağlantısının izleri hamamın arkasındaki holde görülmektedir.
Bibi. O. Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, IV, tst, 1994, s. 632-637; L. Yazıcıoğlu, "Boğaziçi Kıyı Yapıları, (istanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Mimarlık Fakültesi, yayımlanmamış doktora tezi), 1980, s. 158.
YASEMİN SUNER
ŞEHZADE KÜLLİYESİ
Eminönü Ilçesi'nde, Şehzadebaşı'ndadır. Bulunduğu semte adını veren külliye, Mimar Sinan'ın inşa ettiği ilk selatin külliye-sidir. I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) kendinden sonra padişah olmasını dilediği Şehzade Mehmed'in anısına adadığı bu caminin Şehzade Mehmed öldükten sonra onun için yapıldığı ya da ondan önce başladığı konusunda kesinleşmemiş tartışmalar vardır. İbrahim Peçevi, Şehzade Mehmed'in ölümünü seferden dönerken Edirne'de duyan Kanuni'nin, cenazenin Manisa'dan getirilmesini emrettiğini, 18 Şaban 950/16 Ekim 1543'te İstanbul'da Bayezid Camii'ndeki cenaze namazından sonra, o dönemi yaşamış ihtiyarlardan duyduğuna göre, daha önce yapımına başlanmış ve temeli yer üstüne çıkmış olan caminin kıble tarafına getirilip gömüldüğünü ve ondan sonra caminin Şehzade Mehmed adına tamamlandığını yazar.
Tezkiretü'l-Bünyan'da caminin Şehzade Mehmed için yapıldığı yazılmaktaysa da inşaata başlama tarihi olarak Rebiyülev-vel 950/Haziran 1543 yazılıdır. Şehzadenin ölümünden önce, onun adına bir cami yapılması söz konusu olamayacağına göre, bu çelişki kuşku yaratmaktadır. Doğrusu istenirse şehzade için bu kadar büyük bir cami yapılması düşündürücüdür. Tarihler konusu da aldatıcıdır. Çünkü aynı karışıklık Süleymaniye'nin tarihlendirilmesin-de de olmuştur. Yapıların yıllarca süren büyük temel inşaatları kitabelerinde göz önüne alınmamış, temellerin yeryüzüne çıkıp mihrabın doğru yöne yerleştirilmesi başlangıç tarihi olarak verilmiştir.
Evliya Çelebi Süleymaniye'de, kitabenin gösterdiği tarihten yıllarca önce (951/ 1544'te) temel inşaatına başlandığını yazar. Bu Şehzade Mehmed'in ölümünden l yıl sonradır. Gut hastası olan Kanuni'nin, Eski Saray'da(->) oturduğu yıllarda, yeniçerilerin Eski Odalar'ı(->) karşısındaki arsada kendisi için bir külliye inşaatına başlatmış olması büyük bir olasılıktır.
O dönemde Fatih ve Bayezid külliyeleri arasında, hem Marmara'yı, hem Halic'i gören, Evliya Çelebi'nin kentin merkezi dediği buradaki geniş düzlük, istanbul'un büyük bir külliye için en elverişli yerlerinden biriydi. Çok sevdiği oğlunun ölümü üzerine onu, başlanmış olan caminin arkasına gömdürerek, camiyi de onun için bitirmiş olması anlaşılabilir. Şehzade Camii bitmeden, Süleymaniye Camii'nin temellerini atmış olması ve sarayın bahçesini bu işe ayırması da kendi imaretim bir an ön-
ce bitirmek isteğinin bir işareti sayılabilir. Celalzade Mustafa, cami inşaatının türbe inşaatı bittikten sonra 23 Mayıs 1544'te başladığını yazmaktadır. Bu, şehzadenin ölümünü takiben önce türbenin Mayıs 1544'te bitirildiğini, caminin temelde duran inşaatına da ondan sonra devam edildiği şeklinde yorumlanabilir. Kanuni'nin en sevdiği oğlunun mezarının bir an önce bitirilmiş olmasını istemesi de doğaldır. Caminin Farsça uzun kitabesi inşaatın Recep 9557 Ağustos 1548'de bittiğini yazar. 4 yıl 4 ay içinde temelden başlayarak yapının bitmesi, inşaatın sonlarına doğru çok sayıda işçi gerektiren Süleymaniye Camii'nin temellerine de başlandığı düşünülecek olursa, oldukça zordur. Bu sorun Şehzade Camii'nin ilk dönemine ilişkin inşaat defterlerinin bulunmasından sonra ya da daha başka belgelerle açıklığa kavuşacaktır. Külliyenin vakfiyesi Topkapı Sarayı Kitap-lığı'ndadır.
Müller-Wiener, Büdlexikon
Şehzade Külliyesi cami, medrese (bugün kız talebe yurdudur), tabhane (bugün Vefa Lisesi'nin laboratuvarıdır), ahır (kereste deposudur), mektep, imaret (İstanbul Üniversitesi matbaası olarak kullanılmıştır) ve Şehzade Mehmed'in türbesinden oluşmaktaydı. Sonradan naziresine Rüstem Paşa Türbesi(-») ve 19l6'da yıktırılan sebili, Şehzade Mahmud Türbe-si(-»), Şeyhülislam Bostanzade Mahmud Efendi Türbesi, İbrahim Paşa Türbesi(->) ve dış duvara bitişik olarak uzun dikdörtgen planlı Mustafa Paşa Türbesi(-0 gibi birçok türbe yapılmıştır. Yapı Beyazıt'ı Edirnekapı'ya bağlayan anacadde üzerin-
dedir. Güneydoğu, kuzeybatı, güneybatı ve batıdan dört girişi olan bir dış avlu ile çevrilidir. En büyük girişi batıda, camiye göre uzak diyagonal üzerinde açılmıştır. Sıbyan mektebi, imaret, tabhane-kervan-saray ve medrese bu avlunun dışındadır.
Cami: Büyük kubbeli yapılarda tam simetrik bir taşıyıcı sistem her zaman ideal olmuş ve dünya mimari tarihi boyunca merkezi planlı sayısız kubbeli yapı gerçekleştirilmiştir. Bütün tarihi boyunca kubbeyi temel örtü öğesi olarak kullanmış olan Osmanlı dönemi mimarları da bu şemayı, özellikle büyük kubbeli yapılarda er geç kullanacaklardı. Dört yarım kubbe ile desteklenen bir merkezi kubbenin bir kare plan içine yerleştirilmesi kare içinde haçvari plan olarak bilinen çok eski bir tipolojidir. Sinan da, Rönesans mimarlarının kendi yorumları gibi, bu modeli Osmanlı mimari geleneği içinde biçimlendirmiştir. Fakat hiçbir mimari gelenekte, bu aşamaya uzanan gelişmenin basamakları Türkiye'de olduğu kadar belirgin ve sürekli değildir. Edirne'deki Üç Şerefeli, eski Fatih, Bayezid ve Üsküdar'daki Mihrimah Sultan camileri, Şehzade Camii'ni hazırlayan büyük yapı denemeleridir.
Eski Fatih ve Bayezid camilerinde gördüğümüz modüler sistem Şehzade Ca-mii'nde de vardır. Kapalı ve açık bölümler iki karedir. Fakat Sinan enteryörü, Bayezid Camii'ndeki gibi 4x4 modül üzerine kuracağı yerde, 5x5 modül üzerine kurmuş, böylece orta kubbenin altındaki alan, köşelere göre çok daha güçlü bir etki kazanmıştır. Ayrıca taşıyıcı ayakları küçük tu-
tüp biçimleriyle de oynayarak, Osmanlı camileri için önemli bir özellik olan mekân bütünlüğünü sağlamaya çalışmıştır. 19 m'lik bir kubbe çapı ve kubbe kilidinin 37 m'lik yüksekliği içinde, Şehzade Camii'nin tasarımı, Rönesans soyutlamalarından daha yalın bir mimari rasyonalizm gösterisidir. Sinan tek bir adımda, yapının iç ve dış biçimlenişinde ideal şemaya ulaşan bir büyük yapıt gerçekleştirmiştir. Merkezi kubbe pandantifti kare bir baldaken oluşturur. Örtü yarım kubbelerle yapı kanatlarına ulaşır. Plan karesinin köşeleri bağımsız kubbelerle örtülür. Örtünün eğrileri ile planın doğrulan küresel geçit öğeleri ve mukarnaslarla birbirleriyle buluşurlar. Osmanlı yapı sistemi, bütün kubbeli yapılarda bunu bıkmadan kullanmıştır. Şehzade Camii'nde diğer yapılardaki yan galeriler (cemaat mahfilleri) yoktur. Küçük bir hünkâr ve müezzin mahfili vardır. Fakat Osmanlı mimarisindeki masif duvarların yerini dış mimaride ilk kez bir revak almaktadır. Yapı şemasının merkezi niteliği camiye bu revak ortasından giriş yaparak da vurgulanmıştır. Yan revaklar iki kareden oluşan harem ve avlu planına bir ek olarak katılmıştır ve avlu yönünde minarelerle sonlamr. Sinan, Bayezid ve Sultan Selim camilerinde henüz çözülmemiş olan minare-cami ilişkisini, yan revakla-rın katkısıyla burada çözmüştür.
Şehzade Camii'nin kesin geometrik mo-dülasyonu avluda da açıkça belirir. Bu ikinci kare alan 5x5 modüle bölünmüştür. Tıpkı caminin içinde olduğu gibi, burada da, içerideki kubbe açıklığına eşit olan açık bölüm 3x3 modül olarak açık bırakılmıştır. Bütün plana empoze edilen bu mutlak geometri içinde revak kubbelerinin büyüklükleri, içerideki taşıyıcı ayakların gerektirdiği küçülme göz önüne alınmazsa, caminin köşe kubbelerine yakındır. Avludaki bütün kubbeler aynı büyüklükte ve aynı yükseklikte olduğu için Şehzade Camii'nin avlusu, Bayezid Camii ile birlikte Osmanlı mimarisinin en dengeli, en güzel avlularından biridir. Dokuz modüllü açık alanın orta modülünde, hemen hemen bir modül büyüklüğünde sekizgen şadırvan vardır. Evliya Çelebi şadırvanın kubbesinin IV. Murad (hd 1623-1640) tarafından yaptırıldığını yazar.
Şehzade Camii dış biçimlenişi, merkezi planın yapıya kazandırdığı biçimsel denge, yapı boyutlarının henüz çok büyük olmamasından ötürü son cemaat revağının diğerleriyle aynı yükseklikte olması, yapı siluetinin piramidal karakterini daha iyi belirten köşe kulelerinin, şimdiye kadar-ki örneklerden daha büyük boyutlarda, âdeta bir Sinan işareti olarak kullanılması, ilk defa denenen yan revaklann zemin katta yarattığı gölge, minarelerin çok etkili oran ve tasarımları ve genel bir beze-mesel yaklaşım nedeniyle, Sinan'ın, çıraklık eserimdir demesine karşın, İstanbul'un en güzel ve etkileyici klasik yapılarından biridir. Şemanın idealizmi ile Sinan'ın ona giydirdiği biçim mükemmel bir yorumda birleşmiştir.
Şehzade Camii bezemesel yaklaşım açı-
Eski bir
kartpostalda
Şehzade
Camii'nin
şadırvanlı
avlusu (üstte)
ve sıbyan
mektebi ile
imaretinden
bir görünüm.
Cengiz Kahraman
arşivi (üst),
Doğan Kuban
sından kendine özgü bir yapıdır. Sinan burada Türk mimari geleneğinin anımsadığı bütün eski tekniklerini kullanmak eğilimi göstermiştir. 15. yy'in birinci yarısından sonra Osmanlı mimarisinde görülen sadeleşme eğilimleri giderek güçlenmiştir. Fakat Şehzade Camii bu çizginin dışında kalmıştır. Özellikle vurgulanan bir polikro-mi, yapının dış profillerine getirilen bezemesel öğeler ve özellikle minarelerin neredeyse ortaçağı anımsatan yüzey bezemelerinin başka örneği yoktur. Şehzade Camii'nin geometrik ve stilize edilmiş bitkisel öğelerle lineer bir filigranla süslü minareleri Sinan'ın tasarladığı en görkemli minarelerdir. Bunlar sonradan, çeşitli tamirlerle özgün niteliklerinden bir ölçüde uzaklaşmış olabilirler. Evliya Çelebi 18 köşeli minarelerin yüzlerinin kat kat, şeritlerle örülmüş, turuncu işleme nakışlarını ve şerefelerin mukarnaslanm, Sinan'ın ustalığını gösteren hayret verici uygulamalar olarak över. İç avluda pencereler üze-
rinde arkaik bir teknikle.alçı ve terrakot-ta ile yapılan panolar vardır. Yapının içinde de üstün bir teknik ve zevkle yapılmış, klasik tasarımlı mihrap ve minber, müezzin mahfili gibi litürjik öğeler ve küçük bir hünkâr mahfili yer alır.
Türbe: Şehzade Mehmed'in 1543 sonbaharında ölümünden sonra büyük bir hızla inşa edilen türbe 1544 baharında bitirilmiştir. Külliyenin en erken tamamlanan yapısıdır. Bu türbe İstanbul'un ve Osmanlı mimarisinin en güzel mezar yapılarından biridir. Burada da camide olduğu gibi, dönemin daha sade mezar yapılarıyla karşılaştırınca, bilinçli bir bezeme endişesi görülür. Yapının mermer, breş ve terrakotta ile polikrom bir kaplaması vardır. Üç açık-lıklı, düz saçaklı ve revaklı bir girişi sekizgen, tek kubbeyle örtülü planı ve boyutlarıyla I. Selim'in türbe şemasını yineler. Fakat burada dış mimaride bütün öğeler abartılarak vurgulanmıştır. Kubbe yivleri sıklaştmlmış ve derinleştirilmiş silindirik
ŞEHZADE KÜLLİYESİ
154
155
ŞEHZADEBAŞI
tanbur aynı şekilde yivli bir sütun tanbu-ru niteliği kazanmış ve bir palmet dizisiyle sonlandırılmıştır. Sekizgen köşeleri gömme sütunlarla zenginleştirilerek, sekizgen prizma yüzeyleri daha belirgin bir çerçeveyle vurgulanmış, I. Selim'in türbesinde-ki polikromi, kemer taşlarına getirilen al-maşıklıkla daha güçlendirilmiştir. Burada da kapının iki yanına, iznik çinilerinin üstün bir "Cuerda seca" tekniğiyle yaptığı sarısı ve yeşili bol çini panolar yerleştirilmiştir, içeride yine aynı teknikle yapılmış çini kaplama, kubbe eteğine kadar uzanır, ikinci sıra pencereler alçı çerçeveler içinde vitraydır, iki kat pencereleri arasında artık klasikleşmiş lacivert zemin üzerine altın yaldızla yazılmış ayet frizi vardır. Kubbenin malakâri bir sıva üzerindeki boyalı bezemesi dikkati çeker. Kapaklar ve ahşap öğeler ince bir kakma tekniğiyle yapılmıştır. Kanuni, oğlu Şehzade Meh-med'i padişah görme arzusunu sandukası üzerine ağaçtan bir taht koydurarak göstermiştir. Türbede Şehzade Mehmed'den başka genç yaşta ölen kardeşi Cihangir'in, kızı Hümaşah Sultan'm ve bilinmeyen birinin sandukaları vardır.
Medrese: Dış avlu duvarının kuzeydoğu duvarını oluşturan yapılardan biri olan
Şehzade Camii
Doğan Kuban
medresenin asimetrik bir planı vardır. Temelde klasik tipolojiye uygun, bir dershane ve yirmi hücreden, hücreler arasında girişin karşısında bir eyvan ve helalardan oluşan basit bir yapıdır. Dershanesi kıbleye dönüktür ve mescit olarak da kullanılmak üzere bir mihrap nişi vardır. Medresede de, camide olduğu gibi, taş polikromi-si ve saçak kornişlerinin palmet dizisiyle süslendiği görülmektedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabede medresenin bitiş tarihi 953/1546-47 olarak verilmiştir. Bu medrese önce ellili, sonra da altmışlı medrese olarak istanbul medreseleri içinde üst düzeyde payesi olan bir eğitim merkeziydi. 1950'den sonra kız talebe yurdu olarak kullanılmak için revakları camekânlarla kapatılmıştır.
Sıbyan Mektebi: Caminin dış avlusunun güneyinde, küçük bir aralık bırakılarak imaretin hizasında yapılmış olan sıbyan mektebi tek kubbeli (7,50 m çapında) bir dershane ve ahşap saçaklı, revaklı bir girişten oluşur. Dershane ocaklı, kubbeli tek bir hacimdir. İmaretin İstanbul Üniversitesi matbaası olarak kullanıldığı dönemde değişikliğe uğramıştır. Bugün giriş reva-ğı yoktur. Girişi kapatılmıştır. Güney cephesinin pencere düzeni değişmiştir. De-
po olarak kullanılmak için ocağı da kaldırılmıştır.
İmaret: Külliyenin güneyine bir avlu çevresinde mutfak, yemekhane, ambar ve kilerlerden oluşan imaret (ya da darüzziya-fe) yerleştirilmiştir. Avlunun doğusunda mutfak vardır. Dört fenerli kubbenin örttüğü orta mekânla ona bitişik karakteristik bacalı ocaklardan oluşur. Yol tarafında.dışarıdan ve avludan girilen bir yemekhanesi vardır. İmaretin helaları avluya birleşir. Batıda ikişer kubbeli üç üniteden oluşan bölümde iki ünite depolama için, ocaklı olan güneydeki iki kubbeli hacim ise ikamet için kullanılmış olmalıdır.
Tabhane: Tabhane, medrese ile birlikte caminin dış avlusunun doğu cephesinde-dir. Bu tabhanenin ilginç bir planı vardır. Caminin dış avlusundan girilen asıl tab-hane (ya da misafirhane) iki eşit, fakat bağımsız bölümden oluşur. Her birinde bir giriş holüne açılan dört oda şeklindeki çok klasik bir konut planı uygulanmıştır. Odalar kubbeli, dikdörtgen planlı, orta sofalar ise büyük fenerli kubbeleri ve giriş üzerindeki aynalı tonozlarıyla erken dönem tabhanelerinin anılarını sürdürürler. Tab-haneye bitişik, fakat avlu girişi doğudan olan sekiz kubbeli bölümün ahır olması gerekir. Bu tabhane ve ahırlar kervansaray olarak da zikredilmiştir.
Şehzade Külliyesi, tarihi boyunca yangın ve depremlerden zarar görmüştür. 1613 yangımndaki tahribattan sonra 1616' da tamir edilmiştir. İstanbul tarihinin en büyük yangınlarından biri 1633 yangınıydı ve bunun Eski Odalar'a kadar geldiği biliniyor. Şehzade Külliyesi'nin de bundan zarar gördüğü anlaşılıyor. Bugünkü şadırvan bu tarihte yeniden yapılmış olabilir. Evliya Çelebi şadırvan kubbesinin IV. Mu-rad tarafından yaptırıldığını yazar. 1660 yangınında da tümüyle yanan yeniçeri odalarıyla birlikte Şehzade Külliyesi tahribata uğramış olmalıdır. 1718'de Haliç'te başlayan yangın Şehzade Camii'nin etrafındaki evleri, caminin minare külahlarını, avluya sığınan halkın eşyalarını, hattâ caminin döşemelerini ve caminin karşısındaki yeniçeri odalarım yakmıştı. 1782 yangınında da minarelerin külahları, hünkâr mahfili, caminin halıları yandığına göre, yapı da ateşten büyük zarar görmüş olmalıdır. Fakat Fatih Camii'ni yıkan 1766 depreminde Şehzade Camii'nin minareleri yıkılmayan minareler arasındaydı. 1912' den sonra Şehzade Mehmed Türbesi ve başka türbeler, 1950'lerde cami ve medrese tamir edilmiş, 1990'dan bu yana da cami dışarıdan ve içeriden, özellikle minareler tamir görmektedir. Kubbe tamiri sırasında ortaya çıkan klasik kubbe bezemeleri de ihya edilmektedir.
Evliya Çelebi Şehzade Camii'nin dış avlusunda medrese ile cami arasında büyük bir çınar ağacı dibindeki mezarın Ebu Ey-yub el-Ensarî(-») ile gelen sahabeden Şeyh Ali Tablî'ye ait olduğunu söyler. Özellikle kadınlar hâlâ bu mezarı ziyaret edip ça-put bağlar, adak adarlar.
Sinan, Şehzade Külliyesi tasarımıyla Osmanlı klasisizminin başlangıcını belirler.
Şehzade Mehmed Türbesi
Doğan Kuban
Şehzade Külliyesi bir sultan ve bir sevgi yapısıdır. Kanuni'nin yaşamında olduğu kadar, Sinan'ın yaşamında da Şehzade-Sü-leymaniye bir diyalektik alışveriş içinde değerlendirilmelidir. Hassa mimarbaşı olduktan sonra sultana yeteneğini ve dehasını göstermek amacıyla akılcı kesin bir tasarım, birçok yenilik ve 16. yy'da artık terk edilmiş bezeme önerileriyle tasarlanan Şehzade Külliyesi, Süleymaniye Külliyesi için aşılması gereken bir yapıydı. Onu boyutlarıyla geçmek, ondan farklılaşmak ve ölmeden önce cihan padişahının külliyesini bitirmek Sinan için ateşten bir gömlek olmuş olmalıdır.
Bibi. S. Bayram (yay.), Mimarbaşı Koca Sinan, Yaşadığı Çağ ve Eserleri, İst., 1988, s. 155-392; Goochvin, Ottoman Architecture, 207-211; Gurlitt, Konstantinopels, 68; (Konyalı), Abideler, 113-114; D. Kuban, Osmanlı Dini Mimarisinde İç Mekân Teşekkülü, İst., 1958, s. 37-39; Kuran, Mimar Sinan, 52-61; Müller-Wiener, Büdlexikon, 479-481; T. Uzel, "Şehzade Camii Türbeleri", (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, yayımlanmamış lisans tezi), 1961; A. S. Ülgen, "Şehzade Camii ve Heyeti", Mimarlık, S. 5-6 (1952), s. 13-16.
DOĞAN KUBAN
ŞEHZADE MAHMUD TÜRBESİ
Fatih İlçesi'nde, Şehzadebaşı'nda, Şehzade Camii'nin haziresinde, Şehzade Mehmed Türbesi'nin kuzeybatısmdadır.
inşa kitabesi bulunmayan türbede, III. Mehmed'in (hd 1595-1603) oğlu Mah-mud'la onun annesi yatmaktadır. Şehzade Mahmud ve annesinin l603'te öldür-tüldüğü bilinmektedir. Buradan hareketle yapı da bu yıllara tarihlenebilir.
Altıgen planlı yapının önceleri, köşelerdeki altı sütuna oturan kemerler tarafından taşınan bir kubbe ile örtülü, açık bir türbe olduğu bilinmektedir. Doğuya bakan basık kemerli kapısının önünde bugün
fonksiyonel olmayan, revak için yapıldığı anlaşılan çokgen gövdeli iki sütun mevcuttur. Sütunlar girişin sağ ve solundaki mermer sekiler üzerinde yükselmektedir. Önünde madeni kanatlan da bulunan ahşap kanatlı kapının silmelerle çevrelendiği, basık kemerinin kilit taşında ufak bir rozet bulunduğu, köşeliklerinin ise boş bırakıldığı görülmektedir. İki parçalı dilimli kartuş içinde ayet kitabesi, üzerinde bir sıralı mukarnas dizisi yer almaktadır. En üstte içi rumî palmet dolgulu, üçgen şeklinde bir alınlıkla kapının taçlandırıldığı görülmektedir.
Yapının köşelerindeki çokgen gövdeli sütunlar Türk üçgenli başlıklara sahip olup, kilit taşlarında ufak birer rozet bulunan sivri kemerleri taşımaktadır. Silmelerle hareketlendirilen kemerlerin birleşme noktalarında ufak birer palmet bulunmakta, köşeliklerinde ise irice bir rozet dikkati çekmektedir. Kemerlerin içi, altta, silmelerle çevrelenmiş, madeni korkuluklu dikdörtgen pencereler, üstte ise günümüzde alçı içlikli büyük camekânlarla dolgu-lanmıştır. Sıva kaplı altıgen kasnağın üst hizasında palmet dizisi dolanmakta ve üzerinde kubbe yer almaktadır.
Türbenin içinin dışına nazaran daha bakımsız olduğu görülmektedir. Zemin altıgen tuğlalarla kaplı olup bir seki üzerinde iki sanduka yer almaktadır. Pandantiflere oturan kubbenin kalem işi bezemeye sahip olduğu, günümüzde yer yer dökülen sıvalardan süslemenin zaman içinde yenilendiği ve bugün çok kötü durumda olduğu söylenebilir. Siyah ve kırmızı ile çalışıldığı, kubbe eteğinde palmet dizisinin dolandığı, göbekte ise bir madalyonun yer aldığı görülmektedir.
Bibi. T. Uzel, "Şehzade Camii Türbeleri", (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış lisans tezi), 1961; O. Bayrak, istanbul'da Gömülü Meşhur Adamlar(1453-1978), İst., 1979, s. 35; Öz, İstanbul Camileri, I, 140; O. Aslanapa, Mimar Sinan'ın Hayatı ve Eserleri, Ankara 1988, s. 44; H. Önkal, Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara, 1992, s. 184-186.
BELGİN DEMİRSAR
Şehzade Mahmud Türbesi'nin planı.
H. Önkal, Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara, 1992
ŞEHZADE MEHMED TÜRBESİ
bak. ŞEHZADE KÜLLİYESİ
Dostları ilə paylaş: |