O 12 3 l, 5m
ŞEYH MEHMED GEYLANÎ
168
169
ŞEYH NEVRUZ TEKKESİ
Paspatis'in kitabında yer alan bir gravürde Şeyh Murad Mescidi. Enis Karakaya fotoğraf arşivi
Bu mekânda süsleme açısından göze çarpan yegâne unsur mihraptır. Yarım daire planlı mihrap nişinin çevresini çeşitli kaval silmeler kuşatmakta, bu silmelerin dışta yer alanları tepede yarım daire biçiminde bir alınlık oluşturmakta, bu alınlığın ortasında Bedevi tarikatı tacının on iki dilimli tepeliği yer almaktadır. Tarikat alametlerinin tekke yapılarının bezemesinde bolca kullanılması 19. yy için karakteristik bir süslemedir.
Türbe 10,5x4 m boyutlarında olup yamuk planlıdır. Tuğladan duvarlar üzerine oturan kırma çatısı ile basit bir yapıdır. Asıl yerinin türbe kapısının üstü olduğu tahmin edilebilen ve halen içeride duran talik hatlı, mensur kitabe, türbe ile mutfağın inşa tarihini ve bâniyesinin adını vermektedir.
Türbe tevhidhaneden sonra yapılmış olmasına rağmen, iki mekân arasında ayırıcı bir duvarın bulunmaması ilgi çekicidir. Muhtemelen türbe binası tevhidhaneye eklenmek istenildiğinde, mihrap dışında güney duvarı tamamen yıkılmış, mahfilleri taşıyan sütunlara benzer nitelikte sütunlar ve bunların üstüne konan kirişler ile açıklık geçilmiş ve böylece Türk-İslam mimarisinin erken dönemlerinden başlayarak tarikat yapılarında sıkça karşımıza çıkan ve türbedeki "yatır"lar ile onların yolunu devam ettiren canlılar arasındaki manevi bağlantıyı sembolize eden türbe-ibadet mekânı ilişkisi kurulmuştur.
Türbede yedi adet sanduka olup bunlar tekkenin banisi ile haleflerine ve bazı aile fertlerine aittir. Türbenin batı duvarındaki giriş dışarıdan gelecek ziyaretçiler için düşünülmüştür, zira tevhidhanedeki mahfillerin altından her iki yönde de türbeye geçit vardır. Bu bölümün batı, güney ve doğu duvarlarındaki yuvarlak kemerli pencereler türbenin olduğu gibi tevhidhanenin de yegâne ışık menfezleridir. Muhakkak ki sandukaların arasından süzülerek tevhidhaneye gelen ışık huzmeleri bu mekânda mistik bir etki yaratıyordu.
Türbenin güney ve batı yönünde yer aldığı anlaşılan ve tekkeye mensup kimselerin kabirlerini barındıran küçük hazireye ait mezar taşları yerlerinden sökülmüş olup türbenin duvarına dayalı olarak durmaktadır.
Mutfağın boyutları 4,5x8,5 m'dir. Üst yapısı yıkılmış olup moloz taş örgülü duvarları kısmen ayaktadır. Tekkenin en üst kademedeki yapısı olan mutfak bir sarnıcın üzerine oturur. Doğu yönündeki yamacın kayalıklarına yaslanmış olan duvarın ortasında büyük bir ocak, tuğladan örülmüş yuvarlak kemeri ve bacası ile göze çarpmaktadır. Bunun sağında ve solunda basık kemerli sığ nişler vardır. Mutfağın, biri bahçeye, diğer ikisi kadınlar mahfiline ve selamlığa açılan, toplam üç adet kapısı vardır.
Tamamen yıkılmış olan selamlığın, kagir bir zemin kat üzerine bir ya da iki ahşap kattan oluştuğu tahmin edilebilir. Boyutları yaklaşık 24x12 m'dir. Planını tam olarak restitüe etmek imkânı kalmamıştır. Batıda, Bedevi Tekkesi Sokağı'na açılan ve halen üst yapısı mevcut olmayan kagir
cümle kapısının izleri seçilmekte, bu kapının üzerinde yer alması gereken ve tekkenin inşa tarihi ile banisinin adını veren kitabe halen türbede durmaktadır. Niyazi'nin ta'lik hattı ile kabartma olarak yazılmış, manzum kitabenin metni şair Se-nih'e (ö. 1900) aittir. Kuzeydoğu yönünde, yerde iki mimari unsur göze çarpmaktadır. Bunlardan biri yekpare mermerden oyulmuş üç tekneli bir musluk taşı ile yine mermerden mamul kitabeli bir abdest tekne-sidir. Istifli sülüs ile kabartma olarak yazılmış tek satırlık mensur kitabe teknenin Saray-ı Hümayun'un başkapı gulâmların-dan Salih Ağa tarafından Rebiyülevvel 1262/Mart 1846'da vakfedildiğini belgeler. Bir bodrum üzerine iki esas kat ile kısmi bir çatı katından meydana gelen harem bölümü, geçen yüzyıla ait sıradan bir ahşap meskenin özelliklerine sahiptir. Orta sofalı plan tipinin uygulandığı haremin içerdiği mekânlar yüklüklerle donatılmış, yapının batı cephesi çıkmalarla hareket-lendirilmiştir.
Bibi. Osman Bey, Mecmua-i Cevami, II, 54-55, no. 81; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 13; İhsaiyat II, 22; Vassaf, Sefine, V, 271; "Bedevî Tarikatı Tekkeleri", ISTA, V, 2364; H. Göktürk, "Bedevî Tekkesi Sokağı", ISTA, V, 2364; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 420; M. B. Tanman, "Set-tings for the Veneration of Saints", TheDervish Lodge-Architecture, An and Sufism in Otlaman Turkey, Berkeley, 1992; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhları, ist., 1994, s. 225.
M. BAHA TANMAN
ŞEYH MEHMED GEYLANÎ MESCİDİ
bak. BURSA TEKKESİ MESClDÎ
ŞEYH MURAD MESCİDİ
Fatih İlçesi'nde, Ayakapı'da(->) Gül Ca-mii'nin(-») yukarısında bulunuyordu. İstanbul'un Bizans kilisesinden çevrilen mescitlerinden olan Şeyh Murad Mescidi yakın tarihteki şehir planlaması kargaşası içinde hiçbir iz bırakmadan kaybolup gittiğinden açık surette yerini tespit etmek mümkün değildir. Çeşitli bilgileri derlemek suretiyle yerinin, Fatih'ten Gül Camii yönünde inerken, Müftü Ali Mahallesi'nde, Kadı Çeşmesi ile Müftü Hamamı sokakları arasındaki yerleşim adalarından birinde olması gerektiği anlaşılır. Büyük ihtimal ile Şeyh Murad Mescidi, bu adalardan etrafı, Kopça, Altıpoğaça, Müftü Hamamı ve Âşık Paşa sokakları ile sınırlanan alanın içinde idi ve bu yapı adasının Kopça ile Altıpoğaça sokaklarına komşu köşesini işgal ediyordu.
Eski resimleri hiçbir şüpheye yer vermeyecek surette, bu binanın eski bir kilise olduğunu gösterir, ancak eski adının teşhisinde büyük zorluk vardır. A. G. Paspa-tis(-») 19. yy'ın sonlarında bu binanın Ayi-os Laurentios Kilisesi olduğunu ileri sürmüş ve bu görüş uzun yıllar pek çok yazar tarafından benimsenmiştir. Bizans kaynakları Laurentios Kilisesi'ni, İmparator Marki-anos döneminde (450-457), eşi Pulhe-ria(-+) tarafından, azizlerden Laurentios'un kutsal kalıntılarının saklanması için yaptırıldığını bildirirler. Ancak bu yapı "fazla
karanlık ve kasvetli" olduğundan, I. îusti-nianos (hd 527-565) tarafından yeni baştan yaptırılmış, 9. yy'da, I. Basileios (hd 867-886) burayı bir daha yenilemiştir. Kaynaklara göre Laurentios Kilisesi, Ayios İsaias (İşaya) Kilisesi'ne komşu idi. Mordtmann, Mehmed Ziya gibi İstanbul'un tarihi topografyası ile uğraşanlar Paspatis'in görüşüne uymuşlar, yakındaki Purkuyu Mescidi olarak da bilinen Parmakkapı Mesci-di'ni(->) Ayios îsaias Kilisesi kalıntısı olarak kabul etmişlerdir. Ancak, E. Bouvy'nin (1847-1940) işaret ettiği bir Batı kaynağı, Roma'daki Sanct Laurentius (San Lorenzo) bazilikasının bir benzeri olduğunu iddia etmiştir. Halbuki Şeyh Murad Mescidi olan eski kilisenin, Roma'nın ünlü San Lorenzo Kilisesi'ne benzer bir tarafı yoktur.
Teşhis hususundaki düşünceler bu aşamadayken, İ. Papadopulos(->), 1927'de yeni bir görüş ortaya atarak, İsaias Kilisesi yerinde Cibali'de Sivrikoz Mehmed Efendi Mescidi'nin, Laurentios Kilisesi yerinde de Âşık Paşa Camii'nin bulunduğunu ileri sürmüştür. Schneider, îsaias=Purkuyu ve La-urentios=Şeyh Murad teşhislerine karşı çıkmış fakat karşısında yeni bir teklif ortaya atmamış, İ. M. Nomidis(->) ise Purkuyu ve Şeyh Murad mescitlerinin eski adlarım ters olarak yakıştırdığından, Şeyh Murad Mescidi İsaias Kilisesi olmuştur.
Bu adlandırmalar, teşhislerin ne kadar tutarsız olduğunu gösterir. Schneider, bir tenkit yazısında, İsaias ve Laurentios kiliselerinin düzlük anlamına gelen Platea semtinde bulundukları bilindiğine göre, bunların tepelerde, yamaçlarda aranamayacağı-m belirtmiştir. R. Janin de gerek İsaias, gerek Laurentios kiliselerinin Parmakkapı (Purkuyu) ve Şeyh Murad mescitleri ol-
Şeyh Murad Mescidi'nin planı. Erdoğan Akpak
masının mümkün olmadığını açıklamıştır. Böylece Şeyh Murad Mescidi'nin eski adı meselesi aydınlanmadan kalmıştır.
Eski kilisenin, fetihten sonra hemen mescide dönüştüğüne işaret eden bir belge yoktur. Ayvansarayî, Hadîka'du Şeyh Murad Mescidi'nin Müftü Ali Hamamı yakınında ve kiliseden çevrilmiş olduğunu belirttikten sonra, kurucusunun mezarının bilinmediğini, minberini Edirne kadılığından azledilmiş Hüseyin Efendi'nin koyduğunu ve mahallesi olmadığını yazmıştır. Bu duruma göre mescidin gerçekten kim tarafından yapıldığı karanlıkta kalmıştır. 1546'da düzenlenen istanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nde adına rastlanmadığına göre, bilinmeyen bir dönemde mescide dönüşmüştür. 1254/1838'de Mühendisha-ne öğrencileri tarafından hazırlanan camiler haritasında, Şeyh Murad Mescidi 78 numara ile işaretlenmiştir. 1870'li yıllarda çizilen İstanbul planında ise Kilise Camii adıyla gösterilmiştir. Birçok hallerde tekkelerin şeyhlerinin adları ile tanındıkları düşünülecek olursa, bu eski kilisenin de bilinmeyen bir hayır sahibi tarafından mescit ve tekke yapıldığı ve Şeyh Murad adının da bu surette yakıştırıldığı da düşünülebilir.
Şeyh Murad Mescidi, 19. yy'ın ortalarında harap halde idi. 10 Haziran 1864 günü Kariye Camii'nden Gül Camii yönünde mahalle aralarında dolaşan Alexander von Warsberg burayı, herhalde bir yangında harap olmuş durumda görmüştür. Çevresi yeni yapılmış, henüz boyanmamış ahşap evlerle dolu olduğuna göre, yangının üzerinden fazla bir süre geçmemiştir.
A. G. Paspatis, 1875'teki bir konferansında, mescidin çok harap durumda olmakla beraber mimarisinin güzel orantıları ile dikkati çektiğini bildirmiş, kısa süre sonra basılan kitabında da binanın bir gravürünü yayımlamıştır. Aynı tarihlerde, Berggren'in çektiği fotoğrafta da Şeyh Murad Mescidi henüz ayakta fakat harap hal-
de görülür. Nihayet İngiliz papazı C. G. Curtis de binanın bir parçasının 12 Ağustos 1871'de krokisini çizmiştir. 1298/1880-81'e doğru, harap eski kilisenin kalıntıları ortadan kaldırılarak yerine bir tekke inşa edilmiştir. E. Grosvenor, 1895'te yakın tarihlerde bir tekke yapıldığını, bunun ön merdivenlerinde değişik üslupta iki sütun başlığından başka, tekkenin duvarlarında, yıkılan kiliseden çıkarılmış sayısız işlenmiş mermer parçalarının kullanıldığına işaret eder.
Yeni Tekke olarak adlandırılan bu Rıfaî tarikatı yapısı, son şeyhinin adı olan Ra-şid Efendi Tekkesi olarak tanınıyordu. Mehmed Ziya Bey ise, önce bu binanın Çarşamba'daki Murad Molla dergâh ve kütüphanesi ile aynı olduğunu sanarak, durumu daha da karıştırmış, fakat kitabının baskısı bitmeden hatasını düzeltmiştir. Ziya Bey, tekkenin son şeyhi ve imamı, Evkaf Nezareti eski veznedarı Raşid Bey'den öğrendiği, eski kilise harabesinin kaldırılıp yerine tekke inşa edilirken meydana çıkan bazı buluntulara dair bilgileri ayrıntılı olarak aktarır. Fakat Yeni Tekke pek uzun ömürlü olamamıştır.
Şeyh Murad Mescidi ve Tekkesi 1918' deki büyük yangında bir daha yanmış ve artık ihya edilmemiştir. E. Mamboury, ünlü seyyah rehberinin ilk baskısında (1925), o sıralarda kalıntıları çok zor bulunabilen bu tarihi binaya genişçe yer ayırarak, otlar arasında işlenmiş Bizans parçaları görüldüğünü, bitişik evin bahçesinde ise Türk mezar taşlan bulunduğunu bildirir. A. M. Schneider de 1930'lu yıllarda mescit ve tekkeden pek az temel izleri bulmuş, işlenmiş mimari parçaları ise ortadan kalkmıştı.
Şeyh Murad Mescidi olan Bizans kilisesinin batı tarafında bir giriş holü (nar-teks) bulunduğu, esas mekânın ise pek çok sayıda benzerleri görülen "dört destekli kapalı haç biçimli" planlı olduğu tahmin edilir. Gravür ve fotoğrafta görülen
güney cepheye hâkim kademeli büyük kemer ile bunu taçlandıran, sivri alınlıklı "tympanon" duvarı, binanın planını açık surette dışa aksettirir. Büyük kemerin içindeki duvarda, altta eş ölçülerde yuvarlak kemerli üç, bunun üstünde de tam kemer kavsinin içinde, başlıklı ve gövdeleri işlenmiş iki ince mermer sütunla bölünmüş üçüz bir açıklık vardır. Geç bir dönemde bu üçüz pencereden iki yanlardakiler örülerek kapatılmış, sadece ortadaki bırakılmıştır. Ortada binanın bütününe hâkim, yüksek kasnaklı bir kubbe olması gerekir. Resimlerin alındığı sıralarda artık bu kubbe yok olmuştu. Bina, mimarisi bakımından 9-12. yy'lara ait olduğu tesirim bırakır. C. G. Curtis'in 1873 ve 1882'de burada rastlayarak krokilerini çizdiği sütun başlıkları üslupları bakımından 6. yy'a ait olduklarına göre daha eski bir yapıdan çıkarılıp devşirme malzeme olarak kullanılmış olmalıydılar. Bunların arasında, üzerindeki kenker (akantus) yapraklan sanki rüzgârdan bir tarafa dönmüş gibi işlenmiş bir başlık bilhassa dikkate değer.
Şeyh Murad Mescidi yakınında içinde iki sıra halinde on altı sütun olan içeriden 19x8 m ölçülerinde bir Bizans sarnıcı da vardı. Geç bir dönemde bunun dar tarafından iki sütun kaldırılarak, burası düz bir duvarla kapatılmıştır. Bu sarnıçta da çok değişik ve ilgi çekici sütun başlıkları kullanılmıştır.
Bibi. J. P. Richter, Quellen der byzanlinischen Kunslgeschichle, II, Viyana, 1897, s. 129, (Laurentios Kilisesi hakkında), s. 168 (İsaias Kilisesi hakkında); J. Ebersolt, Leş sancluai-res de Byzance, Paris, 1921, s. 87-88; Janin, Eg-lises el monasleres, 301-304, (İsaias Kilisesi hakkında) s. 139-140; E. Bouvy, Souvenirs chre-liens de Constantinople, Paris, 1896, s. 71-72; J. R. Papadopulos, "L'eglise de Saint Laurent et leş Pulcherianan", Studi Bizanlini e Neo elle-nici, II (Roma, 1927), s. 59-63; Ayvansarayî, Hadîka, I, 132; A. G. Paspatis, "Recherches sur leş eglises byzantines transformees en mosqu-ees", L'Univers-Revue Orienlale, S. 6 (1875), s. 342; ay, Byzanlinai Melelai, s. 382-383 ve bir gravür; Grosvenor, Constantinople, II, 470; Ziya, istanbul ve Boğaziçi, I, 365, not l ve 2 517-518, II, 64-65; C. G. Curtis-M. Walker, Res-les de la Reine deş Viües, (ist., 1891 ?), resim 51-56; A. von Warsberg, Ein Sommer im Önen?, Viyana, 1869, s. 236; Mamboury, Rehber, 530; Mordtmann, Esquisse, 42; Münib, Mec-mua-ı Tekâyâ, 4; Schneider, Byzanz, 70, resim 30; A. M. Schneider, "Misn'in (M. İ. Nomidis) Petrion Hakkındaki Kitabının Tahlili", Byzan-linische Zeilchrift, XL (1940), s. 201; Müller-Wiener, Bildlexikon, 202; S. Eyice, "Kaybolan bir Tarihî Eser: Şeyh Murad Mescidi", TD, S. 22 (1966), s. 111-130, levha I-VIII; T. F. Mat-hews, Early Churches, s. 313-314; Fatih Camileri, 210-211; Strzygowski-Forchheimer, Byzanlinischen Wasserbehalter, 72-73 (sarnıç hakkında).
SEMAVİ EYİCE
ŞEYH MURAD TEKKESİ
bak. MURAD BUHARÎ TEKKESİ
ŞEYH NEVRUZ TEKKESİ
Üsküdar İlçesi'nde, Beylerbeyi Mahallesi'nde, Havuzbaşı mevkiinde, Havuzbaşı Sokağı ile Havuzbaşı Deresi Sokağı arasında yer almaktadır.
Kuruluş tarihi ve banisi tam olarak tes-
L
ŞEYH OSMAN EFENDİ TEKKESİ 170
pit edilemeyen bu tekkenin adı, istanbul tekkelerinin dökümünü içeren kaynaklar arasında ilk olarak Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885-86 tarihli istatistik cetvelinde zikrolunmuştur. Söz konusu cetvelde Afga-nî Kalenderhanesi olarak anılan tekkenin Nakşibendî tarikatına bağlı olduğu, burada 2 erkek ile 3 kadının yaşadığı belirtilmektedir. Bandırmalızade A. Münıb Efen-di'nin 1307/1889-90 tarihli Mecmua-i Te-kâyâsmda. ise, ayin günü perşembe olan tekkeler arasında, Kadiri tarikatına bağlı Havuzbaşı Tekkesi de yer almakta, o tarihteki postnişininin Şeyh Nevruz Efendi olduğu ve bu kuruluşun Özbekler Tekkesi olarak da anıldığı ifade edilmektedir. H. Vassaf m, tekkelerin kapatılmasından az önce kaleme aldığı Sefine'de de, Kadirî tekkeleri arasında Şeyh Nevruz Tekke-si'nin adı verilmiş, burada cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) ayin icra edildiği ve şeyhinin Nevruz Efendi olduğu kaydedilmiştir. Sonuçta söz konusu tekkenin 19. yy'm üçüncü çeyreğinde (1850-1875), büyük bir ihtimalle Kadirîli-ğe(-0 (ya da Nakşibendîliğe) bağlı Nevruz Efendi adında bir şeyh tarafından, özellikle Orta Asya'dan istanbul'a gelen bekâr ve seyyah dervişlerin (kalenderlerin) barınması amacıyla tesis edildiği varsayılabilir. İstanbul'da aynı amaçla kurulmuş olan tekkelere (Özbekler, Afganîler, Hindîler) ilişkin araştırmaların hiçbirinde Şeyh Nevruz Tekkesi'nden söz edilmemesi ve nispeten yakın bir tarihte kurulan bu tekkenin tarihçesinin büyük ölçüde aydınlatılmamış olması şaşırtıcıdır.
Cumhuriyet döneminde uzun müddet bakımsız kalan, ancak son yıllarda esaslı bir onarım geçiren Şeyh Nevruz Tekkesi, gerek ahşap malzemesi, gerekse de tasarımı ve ayrıntıları ile çağdaşı olan meskenlerle büyük benzerlik arz eden, ufak kapsamlı (zaviye ölçeğinde) geç dönem tarikat yapılarının bütün özelliklerim yansıtır. Kısmen bir, kısmen iki katlı olan binanın kuzey kanadına harem, selamlık ve mutfak bölümleri, güney kanadına da tevhidha-ne yerleştirilmiştir. Dikdörtgen planlı (7,80x9,50 m) olan tevhidhane basık tavanlı bir bodrumun üzerine oturtulmuş, kiremit kaplı bir kırma çatı ile örtülmüştür.
Şeyh Nevruz
Tekkesi'nin
güneydoğudan
görünüşü.
M. Baha Tamnan
arşivi
Kuzey duvarındaki kapı harem-selamlık kanadı ile olan bağlantıyı sağlamakta, doğu duvarında ise dışarıya açılan, önünde merdivenli bir sahanlığın bulunduğu asıl giriş yer almaktadır. Kapılar gibi dikdörtgen açıklıklı olan pencerelerden ikisi güney, üçü doğu, biri de batı duvarındadır. Demir parmaklıklı olan pencereler, küçük konsollara oturan kısa saçaklarla donatılmıştır. Güney duvarının eksenindeki mihrabın yarım daire planlı nişi cephede çokgen bir çıkma ile belirtilmiş, basık kemerli niş, kare kesitli ahşap sütunlarla kuşatılmış ve damlalık frizi ile bezeli bir ahşap lento ile taçlandırılmışım Lentonun üzerinde, yanlardan ahşap pilastrların sınırladığı, içinde mihrap ayetinin bulunduğu bir tepelik vardır. Tevhidhanenin kuzey duvarı boyunca uzanan iki katlı mahfillerin sınırında kare kesitli üç adet ahşap sütun sıralanmakta, bunların arasında, zemin kattaki mahfilde ahşap korkuluklar, kadınlara mahsus fevkani mahfilde de kafesler bulunmaktadır. Bibi. Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 13; Raif, Mir'at, 197; Vassaf, Sefine, V, 272; M. Özda-mar, Dersaadet Dergâhtan, ist., 1994, s. 225. M. BAHA TANMAN
ŞEYH OSMAN EFENDİ TEKKESİ
bak. ATP AZARI TEKKESİ
ŞEYH SELAMÎ EFENDİ TEKKESİ
Eyüp İlçesi'nde, Nişanca Mahallesi'nde, Nazır Ağa Çeşmesi Sokağı'nda bulunmaktadır.
Nakşibendî tarikatından İzmirli Şeyh Seyyid Mustafa Selamî Efendi (ö. 1813) için Sadaret Kethüdası Arabacızade İbrahim Nesim Efendi (ö. 1807) tarafından 1213/ 1798'de yaptırılmıştır. M. Selamî Efendi İzmir'de 1200/1785-86'da bir tekke tesis eden, Şeyh İsmail Şerhî Efendi'nin oğludur. Divan sahibi bir şair olduğu, bazı şiirlerinin ilahi olarak bestelenip tekkelerde okunduğu bilinmektedir.
Tekkenin günümüze intikal eden yapıları, mimari özelliklerinden ötürü 19. yy'm sonlarına tarihlenebilir. Cumhuriyet döneminde harap düşen tekkenin tevhid-hane-türbe ve selamlık bölümlerini barındıran kanadı 1985 civarında Vakıflar İdare-
si tarafından onartılmış, son derece de harap durumda olan harem binası ise kaderine terk edilmiştir. Onarım geçiren kesim günümüzde bir vakıf tarafından kültür faaliyetlerine tahsis edilmiş bulunmaktadır. Nakşibendîliğe(-») bağlı olarak faaliyete geçen Şeyh Selamî Efendi Tekkesi banisinin vefatından sonra posta geçen, Kadi-rîliğin(->) Müştakî kolunun kurucusu Bitlisli Şeyh Mehmed Mustafa Müştak Efendi'nin (ö. 1831) meşihatı (1813-1831) boyunca söz konusu tarikat koluna bağlanmış, Müştak Efendi'den sonra Şeyh Selamî Efendi'nin oğlu olan ve Cerrahpaşa'da-ki Kâmil Efendi Tekkesi(->) postnişini Bekâr Bey'den Rıfaî hilafeti alan Seyyid Mehmed Bahaeddin Nadî Efendi (ö. 1879) şeyh olmuş, kendisini oğlu Şeyh Seyyid Mustafa Selamî Naci Efendi (ö. 1909) izlemiştir. Tekkenin son postnişini, Zâkir Şükrî Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ'smda adı verilmeyen, büyük bir ihtimalle baninin neslinden gelen Şeyh Muhsin Efen-di'dir. Şeyh Selamî Efendi Tekkesi'nin Şeyh M. Bahaeddin Nadî Efendi'nin 1831' de posta geçmesiyle Rıfaîliğe(-») bağlandığı ve sonuna kadar bu tarikata hizmet ettiği, ancak aynı zamanda Nakşibendîliğin de tekkede yaşatıldığı anlaşılmaktadır. Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885-86 tarihli istatistik cetvelinde tekkede 5 erkek ile 2 kadının ikamet ettiği belirtilmiştir.
Arsanın kuzey sınırını oluşturan Nazır Ağa Çeşmesi Sokağı'nda doğudan batıya doğru kuvvetli bir eğim hissedilir. Arsada hafriyat yapılarak sokağa nazaran çukurda kalan bir düzlük elde edilmiş, sokak boyunca bir istinat duvarı inşa edilmiş, tekke binaları, ortası şadırvan avlusu olarak değerlendirilen bu düzlüğün çevresine dizilmiştir. Şadırvan avlusunu, güney ve doğu kenarlarında tevhidhane-türbe ile selamlığı barındıran esas tekke binası, batı kenarında harem ve bununla bağlantılı mutfak, kuzey kenarında da sokaktan biraz içeri çekilmiş parmaklıklı bir duvar kuşatmaktadır. Ufak boyutlu hazire haremin arkasında (batısında) yer alır.
Alelade bir bahçe kapısı görünümündeki cümle kapısından önce, zemini Malta taşı kaplı bir sahanlığa, buradan da avlu kapısı geçilerek, aynı şekilde Malta taşı döşeli olan şadırvan avlusuna geçilir. Şadırvan avlusunun ortasında, ufak boyutlu, kadeh biçiminde bir şadırvan yer almaktadır. Kenarlarının ortasında yarım daire biçiminde çıkıntılarla genişletilmiş kare planlı, mermer bordüıiü bir havuzun ortasında yükselen mermerden mamul şadırvanın haznesi sekizgen prizma biçimindedir.
Prizmanın köşelerine, minyatür Korint başlıkları ile son bulan sütunçeler oturtulmuş, prizmanın üst hizası, antik mimariden kaynaklanan damlalık frizi ile belirtilmiştir. Prizmanın sekiz yüzünden dördünde birer musluk, diğer dördünde ise birer maşrapa kaidesi bulunur. Muslukların üzerinde, dört yüzde dörder mısradan, toplam on altı mısralık manzum bir kitabe göze çarpar. Baninin adından başka son mısrada-ki "tekye-i darüsselam" terkibi ile 1228/ 1813 tarihini veren metin, şair Razî'ye aittir.
Tevhidhane-türbe ile selamlık, "L" planlı bir kitle içinde toplanmıştır. "L"nin 23 m uzunluğundaki kollarından şadırvan avlusunun güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve tevhidhane-türbeyi barındıran kol 9,5 m, aynı avlunun doğusunda, güney-kuzey doğrultusunda uzanan ve selamlığı barındıran kol ise 11 m derinli-ğindedir. Şadırvan avlusu kotundan biraz yüksekte olan ahşap duvarlı esas katın altına arsadaki eğimden yararlanılarak kagir duvarlı bir bodrum katı konulmuştur.
Tevlıidhane-türbede ayinlere ayrılmış olan 7,5x6 m'lik alan güney yönünde dış duvara bitişmekte, batıda ve kuzeyde zemini bir seki ile yükseltilmiş, "L" planlı mahfiller ile doğu yönünde de mahfiller ile aynı kota sahip türbe ile kuşatılmış bulunmaktadır. Kuzeydoğu ve kuzeybatı köşeleri çeyrek dairelerle kuşatılmış olan ayin alam ile mahfillerin ve türbenin sınırında sekiz adet sekizgen kesitli ahşap sütun sıralanır. Sütunların arasına ahşaptan mamul (yalancı), yayvan kaş kemerler oturtulmuş, kuzeydeki geniş açıklığın da köşelerine yarım kaş kemer biçiminde dolgular kondurulmuştur. Alt ve üst başlarında profilli çıtalarla donatılmış olan bu sütunlar mahfillerin üzerinde yer alan, aynı şekilde "L" planlı kadınlar mahfilini taşımaktadır.
Kuzey duvarının ekseninde şadırvan avlusuna açılan tevhidhane-türbe kapısı ile yanlarda iki pencere yer alır. Batı duvarı boyunca devam eden maksurenin arkasında üç adet pencerenin yanısıra kuzeybatı köşesinde kadınlar girişine açılan kapı ile buna bitişik servis penceresi sıralanır. Tev-hidhaneden kadınlar mahfiline şerbet vb aktarılabilmesi için düşünülmüş olan bu pencere ahşap bir kapakla donatılmıştır. Güney duvarının ortasında, avluya açılan kapının ekseninde mihrap, yanlarda birer pencere bulunur. İçeriden yarını daire, dışarıdan yarım sekizgen planlı mihrap nişi
Şeyh Selamî
Efendi
Tekkesi
Ertan Uca, 1994/ TETTV Arşivi
ahşap pervazlarla çerçevelenmiş, yuvarlak bir kemerle taçlandırılmıştır.
Tevhidhanenin kuzeybatı köşesindeki dikdörtgen planlı kanat kadınlar mahfiline çıkan merdiveni barındırır. Şadırvan avlusuna açılan bir kapısı ve penceresi vardır. Tevhidhane harimine bakan yüzü, alçak bir parapet duvarı üzerine oturan kare kesitli sütunlar ile bunların arasında yer alan ve tavana kadar çıkan kafes birimleri ile kapatılmıştır.
Güney-kuzey doğrultusunda uzanan, 9x4,25 m'lik bir alanı işgal eden türbe güneyde ve kuzeyde yapının dış duvarlarına dayanır. Batısında sütun ve korkuluk dizisi arkasında tevhidhane, doğusunda aynı hizada yer alan iki sütunun arkasında da selamlık ile bağlantılı, dikdörtgen planlı (6,5x3,8 m) bir tür ziyaret mahalli yer alır. Türbede Şeyh Selamî Efendi ile aile efradına ait ahşap sandukalar son onarımda ortadan kaldırılmıştır. Türbenin güney duvarında dışarı açılan iki pencere, kuzey duvarında da şadırvan avlusuna açılan niyaz penceresi görülür.
Selamlıktaki şeyh odası ile türbe ara-
Şeyh Selamî
Efendi
Tekkesi'nin
zemin kat
planı.
M. Baha Tanınan.
1985
Dostları ilə paylaş: |