VEZNECİLER HAMAMI
386
387
VEVCI, LEONARDO DA
vezirazamlar görev sürelerinin büyük bölümünü cephede geçirdikleri için İstanbul'la ilgileri az oldu ve kentsel sorunlarla daha çok sadaret kaymakamı sanını taşıyan vezirler ilgilendi. Taşra valiliğinden vezirazamlığa atananlar istanbul'a geldiklerinde önce Üsküdar'da Mehmed Paşa Köşkü'nde veya Eyüp'te Bahariye Sahil-sarayı'nda misafir edilip ağırlanırlar, daha sonra padişahın gönderdiği kayık ve atla saraya gelip huzura çıkarlar ve mühr-i hümayunu alırlardı. Bazen de cephedeki ve-zirazam azledilip yerine bir başka vezir atanır, bu durumda mühr-i 'hümayun cephede el değiştirirdi. Örneğin Cezayirli Gazi Hasan Paşa(->) cephede sadrazam atanmış ve İstanbul'a dönmeden ölmüştür.
Vezirazamlar arasında İstanbul'da anıtsal eserler bırakanlar çoktur. Fatih'in ve-zirazamı Mahmud Paşa bunların ilkidir. Atik Ali Paşa, Rüstem Paşa, Sokollu Mehmed Paşa, Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Köprülüler(-0, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Hekimoğlu Ali Paşa, Koca Ragıb Paşa bunlardandır. İstanbul'da adlarına yapılmış camiler, mektep ve medreseler, çeşmeler, hamamlar, adlarını taşıyan mahalleler ve semtler vardır.
Tanzimat döneminde geleneksel yetkilerinden uzaklaşan ve daha çok iç ve dış politikalarla meşgul olan sadrazamlar, İstanbul'a ilişkin görevlerini de şehremane-tine ve güvenlik birimlerine bırakarak Avrupa devletlerindeki "başbakan" kimliğine yakınlaşmışlardı. Bunlardan çoğu, eski ya-
Vezirazam ve peykler, 16. yy. M. And,
16. Yüzyılda istanbul, ist., 1993
sam tarzını terk edip dönemlerine göre modern konaklarda ve Boğaziçi'ndeki yazlık sahilhane ve yalılarda yaşadılar. Bunlardan, Mustafa Reşid Paşa'nm Baltalima-nı'ndaki (halen Kemik Hastalıkları Hastanesi), Said Halim Paşa'nm Yeniköy'deki sahilhaneleri, zamanımıza kalan ender örneklerdendir.
Bibi. Esad Efendi, Teşrifat-ı Kadime, (tıpkıbasım), ist., 1979; Uzunçarşılı, MerkezveBah-riye, 111 vd; "Tevkiî Abdurrahman Paşa Kanunnamesi, Milli TetebbularMecmuası, S. 3 (1333); M. d'Ohsson "XVIII. Yüzyılda Devlet Teşkilatı", Hayat Tarih Mecmuası, S. 2 (Mart 1973), s. 78; S. I.-Seyfettin Kayal, "Akibeti Feci Sadrazamlar", Resimli Tarih Mecmuası, S. 25
Vezneciler Hamamı
Ertan Uca, 1994/ TETTVArşivi
(Ocak 1952), s. 1239 vd; F. Köprülü, "Bizans Müessesesinin Osmanlı Müessesesine Tesiri Hakkında Bazı Mülahazalar", Türk Hukuk İktisat Tarihi Mecmuası, S. l (1931), s. 165 vd; Pakalın, Tarih Deyimleri, III, 81 vd; î. Ortaylı, Türkiye İdare Tarihi, Ankara, 1979, s. 145 vd; M. Sertoğlu, Paşalar Şehri İstanbul, İst., 1991.
NECDET SAKAOĞLU
VEZNECİLER HAMAMI
Eminönü İlçesi'nde, Vezneciler Caddesi ile Bozdoğan Kemeri Caddesi'nin kesiştiği yerde, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi binasının yanında yer almaktadır.
Mimarı ve yaptıranı kesin olarak bilinmeyen hamam, Süleymaniye Külliyesi'ne maddi kaynak temini için vakfedilen mülkler arasında ilk sırada yer almaktaydı. Günümüzde erkeklere açık olan hamamı Evliya Çelebi, Seyabatname'de çifte hamam olarak belirtir. Ancak binanın bugünkü durumundan çifte hamam olup olmadığı belirlenememektedir. Yapı, Eski SarayC-*) sınırlarında inşa edilmiş olup muhtemelen saray duvarları üstünde yer almaktadır.
Binanın soyunmalık kısmı 1960'lı yıllarda betonarme olarak yeniden inşa edilmiş bir yapıdır. Şehzadebaşı'na bakan geniş cephesinin en alt katında dükkânlar yer almakta, bunun üzerinde iki sıralı beşer penceresi bulunmaktadır. Diğer cephelerinde pencere bulunmayan soyunmalık mekânına dükkânların yanındaki bir merdivenle ulaşılır. Dikdörtgen planlı, 28 odalı soyunmalık mekânının üstünde bir aydınlık boşluğu bırakılmış, ayrıca üç taraflı bir de galeri yerleştirilmiştir. Ilıklık mekânına geçen kapının üzerinde kagir bir yaşmak, solunda bir çeşme, sağında da barok bir kahve ocağı yer almaktadır. Soyunma-lıktan günümüze ulaşan ender elemanlardan biri yerden 80 cm kadar yüksekte, 40 cm derinliğinde, içi yeni çinilerle kaplı olan kahve ocağıdır. İki yanında sütunçe-ler, altta birer kaideye oturmakta, üstte de vazo içinde bitki motifiyle sona ermektedir. Sütunçelere oturan dışbükey istiridye kabuğu formlu davlumbazın üzerinde kıvrımlı bitki motifleri bulunmaktadır. Bu kıvrımlar, çiçek buketli bir vazo ile sonuçlanmaktadır.
Yaşmaklı kapıdan, tuvalet, usturalık ve ılıklığa açılan, beşik tonozlu bir mekâna geçilir. Bu mekânın solundaki kapı üç kı-sımlı, beşik tonozlu tuvalete, karşısındaki kapı da ayna tonozlu usturalığa açılmaktadır. Mekânın sağındaki kapı aynı eksen üzerinde üç kapının yer aldığı bir geçide açılmaktadır. İlk kapı, kurnasız, kare planlı, kubbeli bir mekâna geçit verir. İki mermer sedirin bulunduğu bu bölüm dikkat çekici bir kubbeyle örtülüdür. Dört duvardan, dışbükey dört büyük profil çıkmakta, profiller tepedeki küçük kubbeyi taşımaktadır. İkinci kapıdan bir sedirin ve kurnaların yer aldığı, tromp kubbeli ılıklık kısmına geçilmektedir. Geçidin üçüncü kapısı, ayna tonozlu, iki kurnalı bir ılık halvete açılır. Kurnalardan birinin üstünde duvara monte edilmiş nişli bir çeşme taşı bulunmaktadır.
Ilıklıktan girilen sıcaklık kısmı, üç tarafı eyvanla çevrili bir plana sahiptir. Orta mekâna sivri kemerle bağlanan, içinde bir sedirin bulunduğu, ayna tonozlu giriş eyvanının sağında uzun bir dehliz yer alır. Üstü düz tonozla örtülü bu dehliz iki kurnalıdır. Giriş eyvanından dikdörtgen planlı büyük göbektaşının yer aldığı orta mekâna geçilir. Bu bölüm sivri kemerlere oturan pandantifti bir kubbe ile örtülüdür. Orta mekânın solundaki ikinci eyvan pandantif kubbeli, beş kurnalı bir bölümdür. Külhanın buhar penceresi de buradadır. Sıcaklığın üçüncü eyvanı orta mekânın sağında yer almaktadır. Bu eyvanı, orta bölüme bağlayan sivri kemerin içi örülerek, küçük bir kapı bırakılmış ve bir halvet şekli verilmeye çalışılmıştır. Ayna tonozlu, üç kurnalı bu kısımdan sıcaklığa bakan pencereler açılmıştır. Hamamın külhanı ve sıcak su deposu, orta mekânın arkasında olup iki yanındaki eyvanlar boyunca devam etmektedir.
Özel mülk olan hamam günümüzde erkeklere, tekli olarak hizmet vermektedir.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 34, 37; Ayver-di, Fatih IV, 678, 681; K. E. Kürkçüoğlu, Süleymaniye Vakfiyesi, Ankara, 1962, s. 6.
SİNAN ÖZGEN
VIA EGNATIA
İtalya Yarımadası dışında Romalılar tarafından yapılmış ilk önemli yol.
MÖ 181'de yapılmaya başlanmış olan Via Egnatia, Roma dünyasının, eski Yugoslavya, Arvavutluk, Makedonya'yı geçerek Türkiye'nin Trakya topraklarından İstanbul'a varan en uzun yollarından biridir. Via Egnatia MÖ 312'de yapımına başlanmış olan Appia yolunun (Via Appia) doğuya olan uzantısı sayılır. Via Appia, Roma ile Adriyatik sahilindeki Brindisi kentini birleştiren İtalya Yarımadası'mn en eski ulaşım yoludur.
Via Egnatia kimliği tam olarak bilinmeyen, muhtemelen bir devlet büyüğü olan Egnatius tarafından, daha eski bir ticari güzergâhın düzeltilmesi ve genişletilmesi ile oluşmuştur. Bu ticari yolda Adriyatik bölgesi ürünleri Balkan Yarımadası'm geçerek Doğu'ya, Doğu'nunkiler de aynı şekilde Batı'ya ulaştırılıyorlardı.
Via Egnatia'dan ilk defa Romalı yazar Polibius bahsetmektedir. Buna göre yolun yapımının tamamlanması, MÖ 2. yy'm sonundan önce, muhtemelen Makedonya'nın Roma tarafından fethedilmesinden (MÖ 146) hemen sonra olmalıdır. Yol, Adriyatik kıyısındaki Dyrrachium'dan (bugünkü Dubrovnik) başlayıp, Ohrid yakınlarından Makedonya sınırını aşıp Herec-lea'dan (bugün Manastır) geçip Thessalo-niki'ye (Selanik) geliyordu. Polibius, yolun buraya kadar 267 mil olduğunu söyler. Tarihçi Strabon ise yolun daha doğuya devam ederek toplam 535 mil olduğunu ileri sürer. MS 4. yy'da Adrianopolis'i (Edirne) geçerek yer yer Marmara Denizi kıyılarm-dan-yer yer de Trakya'nın iç bölgelerinden geçerek istanbul'a kadar uzatılmıştır. Yolun batı kesiminde MS 217 tarihli 2 adet mil taşı bulunmuştur.
Egnatia Yolu'nun birçok geç Roma devri yolculuk elkitaplarında da bahsi geçmektedir. Bunların arasından Itinerarium Hierosolymitanum (MS 33) kutsal topraklara yapılmış olan hac ziyaretlerinin en eski güzergâhının anlatımını içerir. Bu, Bordeaux'tan İtalya, Makedonya, İstanbul, Ankara, Tarsus üzerinden Kudüs'e varan bir hac yoludur. Bir başka elkitabı olan Iti-nararium Egeriae vel Sanctae SilviaeAqu-itanae Peregrinatio ad loca sancta (4. yy'm sonu), asil bir kadın olan Romalı Eteria'nın, aynı güzergâhtan kutsal topraklara gidişini anlatır. Diğer bir antik yol güzergâhı haritası ise Tabıda Peuntigeriana adı verilen, aslı 4. yy'a ait olan ve Roma İmparatorlu-ğu'nun tüm topraklarını içeren bir haritanın ortaçağ kopyasıdır. Bugün Viyana'da bulunan bu harita 7 m uzunluğundadır.
Bibi. K. Miller, Itinararia Romana. Römisc-he Reiseıvege aufderHand der Tabula Peuntigeriana, Stuttgart, 1916 (yb Roma, 1964), s. 516 vd.; ViaePublicaeRomanae, Roma, 1991 (sergi katalogu), s. 30 vd; O. Cuntz, Itinararia Romana, I, Lipsiae, 1990, s. 86-102; N. Nata-lucci, Egeria, IIpellegrinaggio in Terra Santa, Floransa, 1991; L. Bosio, La Tabula Peuntigeriana. Una descrizione pittorica del mon-do antico, Kimini, 1983.
ASNU BİLBAN YALÇIN
VİNCİ, LEONARDO DA
(1452, Vinci-2 Mayıs 1519, Cloux [şimdiki adı Clos-Luce]) Rönesans'ın ve dünya sanat tarihinin en büyük isimlerinden, ressam, heykeltıraş, mimar, mühendis, haritacı ve anatomisi.
Floransa Cumhuriyeti toprakları içindeki Vinci kasabasında doğdu, çocukluktan çıktığı yıllarda Andrea del Verrocchio'nun ve Antonio Pollaiuolo'nun atölyelerinde resim, heykelcilik ve teknik araç gereç imalatı üzerinde çıraklık, kalfalık yaptı, 20 yaşlarında Floransa Ressamlar Loncası'na ressam sıfatıyla kabul edildi. 30 yaşından sonra Milano'da çalıştı, dükün resmi ressam ve mühendisliğinde bulundu, ünlü eserlerinden "Kayalıklar Madonnası" ile "Son Akşam Yemeği"ni bu dönem içinde yaptı. Fransızların işgali üzerine 1499 sonlarında Milano'dan ayrıldı, Mantova, Venedik ve Floransa'da kaldı, Roma'ya gi-
dip papanın oğlu Cesare Borgia'nın yanında çalıştı, tekrar döndüğü Floransa'da Eski Saray'ın (Palazzo Vecchio) Beşyüz-ler Salonu'nu "Anghiari Savaşı" adlı tamamlanmamış duvar resmi ile süsledi. Gene dünyaca ünlü "La Giocondo"yu yaptı (Mona Lisa), başka bir bitirilmemiş tablosu "Leda"ya başladı (Yunan mitolojisinde, Zeus'un kuğu kılığına girip iğfal ettiği prenses). Bu dönemde, teknik araç tasarımları ve çeşitli buluşlar üzerinde çalıştı, ayrıca mimarlık, inşaat mühendisliği projelerine katıldı, eskizler yaptı, insan anatomisi üzerine eğildi. Milano'ya dönüp çalışmalarını orada sürdürdükten sonra, 60 yaşını aştığında önce Roma'ya geldi, oradan da hayatının son yıllarında Fransa Kralı L François'nm davetlisi olarak, onun yazlık sarayının bulunduğu Cloux'ta geçirdi.
Leonardo'nun İstanbul'la ilgisi Topkapı Sarayı Arşivi'ndeki bir mektup çevirisinden ve Paris'teki bir kitaptaki köprü eskizinden anlaşılmaktadır. II. Bayezid'e (hd 1481-1512) hitaben kaleme alınan, yazılış yılı metinde zikredilmeyen, tarih olarak altında sadece "üç iulius" (üç temmuz) ibaresi bulunan ve en alttaki şerhten anlaşıldığı kadarıyla yazıldığı tarihten dört ay sonra çevrilmiş halde, sultana "Cineviz'den Li-onardo adlu kâfir(in) gönderdiği mektub suretidir" sözleriyle takdim edilen mektupta Leonardo da Vinci, Osmanlı padişahına bazı öneriler getirmektedir. Bunlardan ilki, Türkçeye çevirisinde "Bir veçhile çare buldum ki, bir tasnif ile susuz maan yel ile değirmen idem ki denizde olan değirmenden dahi izale hasıl ola" sözleriyle yer alan bir yel değirmeni inşa etme önerişiydi.
fa,
Leonardo da
Vinci'nin II.
Bayezid'e yazdığı
mektuP-
TSM, E. 6184
L_
VİLADETHANE
388
VİLLA MON PLAİSİR
Kadırga Viladethanesi'nin laboratuvan ve bir koğuşundan görünüm. Nurun Yıldınm arşivi
Leonardo da Vinci'nin Haliç üzerinde yapmayı düşündüğü köprünün basit şeması. Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 19 (Nisan 1969)
Mektubunda Leonardo'nun getirdiği özgün öneri, Haliç üzerine bir köprü yapılmasıdır. Osmanlı imparatorunun böyle bir köprü yapılmasını arzuladığından, fakat onu inşa edebilecek bir mimarı bulamadığından haberli olan da Vinci, İstanbul ile Galata arasına altından bir yelkenlinin geçebileceği tarzda bir köprü öneriyordu. Sanatçı bu önerisini Boğaziçi'ni aşıp Anadolu yakasına ulaşacak ikinci bir köprü önerisi şeklinde tekrarlamaktaydı.
Leonardo'nun Haliç üzerine öngördüğü köprü için çizdiği eskizi ve kendi el yazısı ile belirttiği ölçüleri içeren doküman, Paris'te Institut de France'ın kitaplığındaki sanatçının diğer belgeleri arasında bulunmaktadır. Leonardo da Vinci buraya kendi el yazısıyla şu satırları yazmıştır: "Pon-ta da Pera a Gosstantinopoli. Largo 40
Sanatçı ikinci olarak "Bir tasnif ile ipsüz ve urgansız geminin suyun çıkaran bir do-lab ile ki kendü döne" şeklinde çevrilmiş sözleriyle, sultana, gemilerdeki suyu makara ya da çıkrıklara bağlı kovalarla çekme mekanizması yerine geçecek gelişkin bir su tahliye sistemi yapmayı önermekteydi. Her ne kadar çevirmen bu sistemi "dolab" sözcüğüyle ifade etmişse de -dolap ya da sudolabı terimlerinin gene aynı çıkrık sistemi içinde olduğunu düşünürsek- önerilenin sudolabı değil, ama hava basıncıyla çalışan bir tür emme basma tulumba olduğunu kabul etmemiz gerekir. Mektubun orijinali mevcut bulunmadığından, Türkçe-ye adı "dolab" diye çevrilmiş olan ve "ipsüz ve urgansız" çalışabileceği söylenen aletin İtalyancada hangi sözcükle ifade edildiğini bilmemekteyiz.
Kadırga
Viladet-
hanesi'nde
bir pavyon
önünde
Viladethane
çalışanları
toplu halde.
Nuran Yüdınm
arşivi
Leonardo'nun mektubunun çevirisi şu sözlerle sürüyor ve sona eriyor: "... ve bende kulun şöyle işittim ki İstanbul'dan Ga-lata'ya bir köprü yapmak kastın imiş ama bilür adam bulunmadığı sebebden yapmamışsın. Ben kulunuz bilürün. Bir yay bigi yüksek kaldıranı ki hiç kimesne üzerinden yüksekliğinden gitmeye razı olmaya amma bir fikir eyledim ki bir çatma idem andan sonra suyu çıkaram ve kazıklar da koyam şöyle ki aşağıdan hemen yelken bile bir gemi çıka ve bir köprü eyleyem ki kalka ki istedikleri vakit Anadolu yakasına geçeler amma sular daim akduğuiçün kenarlar yenir ol husus için bir tasnif eyleyem ki o akan suyu aşağından akup kenara zarar eylemeye. Senden sonra olan padişahlar kolay harçlar yapalar. Bu sözlerimi inşa-allah gerçek bilesiz ve ben kulunuz daim hizmetinizde buyurasız."
braccia, alto dall'ajqua braccia 70, lungo braccia 600, cioe 400 sopra del mare, e 200 posa in terra, faciendo di se medesi-mo". Leonardo, Floransa "breccia"sı (arşını) denilen uzunluk birimiyle (58,36 cm) verdiği ölçülerde, köprünün genişliğini -bugünkü metrik sistemle- 23,75 m, su yüzeyinden olan yüksekliğini 40,852 m, toplam uzunluğunu 350,16 m ve bunun Haliç üzerine (deniz üzerine) rastlayan kesimini (üçte ikisini) 233,44 m, kara üzerine düşen kısmını ise 116,72 m olarak tasarlamaktaydı. Mektupta tarih verilmemiş olmakla birlikte, Fransız enstitüsündeki eskizin "Codex L" olarak tasnif edildiği, arşivde bu grubun da 1502-1503 yıllarını kapsadığı noktasından hareketle, mektubun muhtemelen 3 Temmuz 1902 ya da 3 Temmuz 1903'te yazılmış olduğu sanılmaktadır.
Şema ve ölçüleri inceleyen uzmanlar, Haliç üzerine böyle tek gözlü bir köprüyü inşa etmenin imkânsızlığı konusunda hemfikir olmuşlardır.
Gene aynı kütüphanedeki da Vinci'ye ait dokümanlar arasında, bir yel değirmeninin eskizi ile işleme mekanizmasını basit taslak halinde gösterir iki şemaya rastlanmıştır. Ne var ki, sanatçı yel değirmeni tasarısını özel olarak İstanbul için yapmış değildir, muhtemelen böyle bir yel değirmeni düşünmüş ve bunu inşa etmek için çeşitli hükümdar ya da prenslere başvurmuştur.
Getirilen köprü önerisine Osmanlı sarayının niçin olumlu yanıt vermediği konusunda farklı farklı yorum ya da tahminler yazılmış olmakla birlikte, bu konuda herhangi bir kesinlik yoktur.
Bibi. S. Eyice, "II. Bayezid Devrinde Davet Edilen Batılılar", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, İst., S. 19 (Nisan 1969); F. Babinger, "Vi-er Bauvorschlâge Lionardo da Cinci's an Sultan Bajezid II. (1502/3)", Nachrichten, Göt-tingen, 1952; L. H. Heydenrich, "Kunstgesc-hichte Erganzung", ae, Göttingen, 1952.
YALÇIN YUSUFOĞLU
VİLADETHANE
İstanbul'daki ilk modern doğum kliniğidir. Kuruluşlarından beri askeri ve sivil tıp okullarında doğum dersleri teorik olarak verilmekte ve doğum ameliyesi de mo-
deUerle gösterilmekteydi. Besim Ömer Akalın'm(->) girişimiyle 1892'de, Topkapı Sarayı bahçesinde bulunan Mekteb-i Tıb-biye-i Şâhâne'nin(->) botanik bahçesi arkasındaki küçük bir bina (1932'de Belediye Bahçeler Müdürlüğü) seririyat-ı viladiye (doğum kliniği) haline getirildi. Viladetha-ne (doğumevi) adıyla tanınan bu klinikte, hem bakıma muhtaç yoksul gebeler doğum yapıyorlar, hem de tıp öğrencileri ile ebeler uygulamalı ders görüyorlardı. Vi-ladethane, tutucu çevrelerde "piçhane" adıyla anılıyordu.
Doğum derslerinin kısmen manken üzerinde, kısmen de uygulamalı olarak verilmeye başlandığı, Viladethane'ye, tıp öğrencilerinden başka okul bünyesindeki ebe sınıfı öğrencileri de devam ediyordu.
1909'da, Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne'nin Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye ile birleştirilerek Tıp Fakültesi adı altında Haydarpaşa'ya taşınması üzerine Viladethane de Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'nin Kadırga'daki binasına nakledilmiştir. Tıp Fakültesi'ne bağlanan ve Besim Ömer Paşa tarafından yönetilen klinik bu dönemde, Kadırga Vila-dethanesi adıyla ün kazanmıştır. Haydar-paşa'daki seririyat-ı nisaiye de (kadın hastalıkları kliniği) Asaf Derviş Paşa'nın yönetimine verilmiş, böylece istanbul'un iki yakasına da doğum yardımı götürülmüştür. Ancak Haydarpaşa'daki kliniğin yatak sayısı daha fazla olmasına rağmen buraya başvuran hasta sayısı Kadırga'daki Viladet-hane'den az olmuştur. 1925-1928 arasında Viladethane'de 1.615 doğum, 727 ameliyat yapılmasına karşılık Haydarpaşa'da 579 doğum, 635 ameliyat gerçekleştirilmiştir. 1928'de Kadırga'daki Viladethane Haydarpaşa'ya nakledilerek buradaki kadın hastalıkları kliniği ile birleştirilmiştir.
Laboratuvar, ameliyathane ve hasta koğuşlarının yer aldığı Viladethane'de İstanbullu kadınların yanında taşradan gelenler ile yabancı hanımlar da doğum yapıyordu. Tıp öğrencileri ile Ebe Mektebi öğ-
rencilerinin uygulamalı ders gördüğü Viladethane'de, açılışının ilk 7 ayında 150 doğum ve 4 sezaryen ameliyatı gerçekleştirilmiştir. Viladethane'nin diğer önemli bir hizmeti de annelere ve ebe olacaklara, tıp kurallarına uygun emzirmeyi öğretmesiydi. istanbullu aileler doğumların, evde, güvendikleri bir ebe tarafından yaptırılmasını tercih ederlerdi. Ancak ebenin yeterli olmadığı tıbbi müdahale gerektiren durumlarda, uzak semtlerde veya herhangi bir mahallede oturanlar, mahalle karakoluna başvururlar, karakol, telefonla Kadırga Polis Merkezi'ni arar ve Viladethane'ye haber verilirdi. Bunun üzerine Viladethane'den iki hekim ihtiyaç duyulan eve gönderilir ve gerekli müdahale yapılırdı. Bu hizmet ücretsizdi.
Bibi. Besim Ömer, "Viladethane", Servet-i Fü-
nûn, S. 306 (1312), s. 309, 311-314; Burhaned-din, "Kadırga Vilâdethanesi", ae, S. 1003 (1326), s. 261-263; Besim Ömer, Doğum Tarihi, İst., 1932, s. 55; B. N. Şehsuvaroğlu, "Doğum Tarihçesinde ve Bizde Ebelik Öğretimine Bir Bakış", Türk Jinekoloji ve Obstetrik Mecmuası, c. 4 (1967), s. 113-123; ay, "Ebe, Ebe Mektebi, Ebe Okulları", ISTA, IX, 4841-4844; N. Taşkıran, "Türkiye'de Ebelik Eğitimi", Haseki Tıp Bülteni, c. 3, S. 11 (1973), s. 229-240; O. Ergin, Maarif Tarihi, II; A. Kazancıgil, "Ölümünün 40. Yılında Besim Ömer Paşa (1863-1940)", Dirim, c. 55, no. 9-10 (1980), s. 237-247.
NURAN YILDIRIM
VİLAYET
bak. İDARi YAPI
VİLLA MON PLAİSİR
Kadıköy İlçesi'nde, Fenerbahçe'de, Fener-bahçe-Kalamış Caddesi no. 79'dadır.
Villa Mon Plaisir, İstanbul'un sivil mimari mirasının son derece ilgi çekici örneklerinden küçük bir konut yapısıdır. Fransız uyruklu Jean George ve ailesi için tasarlanıp 1906'da inşa edilmiştir.
Villa Mon Plaisir, 19. yy sonunun yaşamdan zevk almayı öngören ve en genel sözcükle "Belle Epoque" (Güzel Dönem)
,-„,„.
İ
olarak adlandırılan anlayışının yansıdığı sevimli bir orta üst sınıf konutudur. Ad olarak seçilen "haz, sevinç, istek, eğlence" karşılığı olan "plaisir" sözcüğü bile Belle Epoque yaklaşımını doğrudan ifade etmektedir. 20. yy'm başındaki Fenerbahçe ortamını da anlatan Belvü Gazinosu karşısındaki bu ev, ilk kez Dr. M. Ekdal tarafından tanıtılıp yayımlanmıştır.
Yüzölçümü 2.160 m2 dar cepheli uzun bir arsa üzerindeki ev hayli büyüktür. Villa Mon Plaisir, önde küçük bir bahçe bırakılarak inşa edilmiş ve arka bahçeye M. J. George'un kalabalık ailesine hizmet eden geniş personel kadrosu için ayrı bir ev yapılmıştır.
Bodrumu ve kagir zemin katı üzerine ahşap konstrüksiyomu iki katı olan bir yapıdır. Planı yalındır. Zeminde genişçe bir koridor veya hol, salon ve yemek odasının bulunduğu yaşama hacimlerinin ortasında yer alır. İkinci katta üç bölümlü şema aynen yinelenir. Yatak ve dinlenme mekânlarının bulunduğu bu katın üzerinde yine yatak odalarını içeren bir çekme kat vardır. Çekme katta odalar eksenler üzerine yerleştirildiğinden evin kitlesi, değişik kotta çatı örtüleriyle hareketli bir görünüm kazanmıştır. Çekme katın beşik çatı biçimindeki örtüleri üçgen alınlıklar oluşturur. Ön cepheye bakan alınlıkta ajurlu ahşap perdelerle döneminde çok yaygın olan "chalet" tipi bir dekorasyon yapılmıştır.
Kagir zemin kat sıvalı duvarları, çıplak tuğladan kapı ve pencere kemerleri ve üç sıra tuğladan bir şeritle canlandırılmışım Bahçe, son derece ince bir demir işçiliği ile yapılmış daire ve meandr motiflerinden oluşan bir parmaklıkla çevrilidir. Pencere ve kapılar gibi basık kemerli bahçe kapısının üstünde eskiden "Villa Mon Plaisir" yazılı dökme demirden bir pano vardı.
Villa Mon Plaisir'in asıl ayırt edici ve kendine özgü güzelliği ise zemin katta, ön cephede pencere aralarına yerleştirilmiş dört büyük tablodur. "Arnoux" (Fransız)
VİŞNEZADE PARKI
390
391
VÜKELA VAPURU
Villa Mon Plaisir'in ön cephesinde pencere aralarında bulunan ve mevsimleri simgeleyen panolardan üçü.
Erkin Emiroğlu, 1989
markasını taşıyan bu seramik tablolar dört mevsimi simgeleyen art nouveau üslubunda resimlerdir. Üzerlerinde Fransızca olarak "printemps" (ilkbahar), "ete" (yaz), "automne" (sonbahar), ve "hiver" (kış) sözcükleri yazılmış bu panolar, kış aylarında sac kapaklarla korunmaktadır. Markiz Pas-tanesi'nde bulunan seramik panoları anımsatan bu resimler, Villa Mon Plaisir'i sıradan konutlardan ayırır.
Villa Mon Plaisir, halen F.-G. Frik ailesinin mülkiyetinde ve koruma altındadır. Bibi. M. Ekdal, Bir Fenerbahçe Vardı, ist., 1987, s. 121-132.
AFÎFE BATUR
Dostları ilə paylaş: |