Bibi. Akakuş, Eyyub Sultan; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 180-186; Gürel, İstanbul Evliyaları, 33-36; Ünver, Sahabe Kabirleri, 30-39; İşli, Sahabe, 23-30; Ayvansarayî, Hadîka, I, 243-248; Evliya, Seyahatname, I; Bayrı, istanbul Folkloru; Şehsüvaroğlu, İstanbul, 118-119; H. C. Öğüt, Meşhur Eyyub Sultan, I-II, İst., 1955; E. S. Sünbüllük, Ebu Eyyubi'l-Ensârî Tarihi, İst., 1947; "Ebu Eyyub el-Ensârî", İKSA, III, 1588-1590, E. Yücel, "Eyyubsultan Türbesi", ISTA, X, 5465-5468; M. Canard, "Tarih ve Efsaneye Göre Arapların İstanbul Seferleri", İstanbul Enstitüsü Dergisi, II, 1956, s. 213-259.
İSTANBUL
EBU ŞEYBETÜ'L-HUDRÎ VE
HAMDULLAHÜ'L-ENSARÎ
TÜRBELERİ
Fatih İlçesi'nde, Ayvansaray'da, Atik Mustafa Paşa Mahallesi'nde, Toklu Dede So-kağı'nın bitiminde, aynı adı taşıyan ha-zirenin içinde yer almaktadır.
Sahabeden Ebu Şeybetü'l-Hudrî ile Hamdullahü'l-Ensarî'nin, birbirine biti-
şik olarak aynı çatı altında yer alan türbeleri, Konstantinopolis'in 668 ya da 669' da İslam orduları tarafından kuşatılmasının hatırasını yaşatan makamlardandır. Sahabe makamlarının yoğunluk arz ettiği Ayvansaray semtinde, surların arasında, Bizans devrinde "Pterion" olarak a-mlan avluda inşa edilmişlerdir.
Ebu Şeybetü'l-Hudrî Türbesi'nin fetihten hemen sonra Fatih tarafından tesis edildiği, türbedar olarak da, fethe katılmış erenlerden olduğu anlaşılan Toklu İbrahim Dede'nin görevlendirildiği bilinmektedir. Söz konusu türbenin çevresinde, surlarla çevrili avlunun büyük bir kısmım kaplayan ve kabrini barındırdığı Toklu İbrahim Dede'nin adıyla anılan (ayrıca halk arasında "Sahabeler Haziresi" olarak da bilinen) bir hazire oluşmuştur. Daha sonra Ebu Şeybetü'l-Hudrî Türbesi'nin II. Bayezid vakfına ilhak edildiği, 1108/l696'da Sadrazam Çorlulu Ali Paşa (ö. 1711) tarafından onartıldığı anlaşılmaktadır. Günümüzde mevcut türbeler ise -İstanbul'daki sahabe türbelerinin büyük çoğunluğu gibi- II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından 1251/1835'te inşa ettirilmiştir. Geçmişi hakkında pek az şey bilinen Hamdullahü'l-Ensarî Türbesi'nin de bu arada ihdas edildiği tahmin edilebilir. Her iki türbenin kapısına da II. Mahmud tarafından 'ihya edildiklerini belgeleyen kitabeler konmuştur. Abdü-laziz döneminde (1861-1876) onarım geçiren türbeler son olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Toklu Dede Haziresi'ni düzenlediği 1975-1977 arasında tamir edilmişlerdir. Bir zamanlar İstanbul halkının en çok rağbet ettiği ziyaretgâhlar-dan olduğu bilinen bu türbeler günümüzde kapalı olup şehrin dini hayatındaki eski yerlerini büyük ölçüde kaybetmiş bulunmaktadır.
Ortak bir çatı altında, birbirine bitişik iki birimden oluşan türbeler, Toklu İbra-
him Dede Haziresi'ne girildiğinde hemen sağda, sırtlarını sur duvarına ve çokgen burçlardan birine yaslamış olarak yer almaktadır. Duvarları moloz taşla örülmüş, kapı ve pencerelerin dikdörtgen açıklıkları kesme küfekiden sövelerle çerçevelenmiş, pencereler ayrıca demir parmaklıklarla donatılmıştır. Ebu Şeybetü'l-Hudrî Türbesi'nin kapısı güneye, Hamdullahü'l-Ensarî Türbesi'ninki ise batıya açılmakta, iki türbeyi ayıran duvarda bir pencere bulunmaktadır. Günümüzde duvarların dış yüzeyi sıvasızdır. Çatı da Marsilya tipi kiremitlerle örtülüdür. Halbuki eski fotoğraflarda cephelerin sıvalı olduğu, sıva üzerinde, türbelerin tasarımına egemen olan ampir üslubu(->) kalem işlerinin bulunduğu görülmektedir. Söz konusu süslemeler, yapının köşelerine resmedilmiş somaki sütunlardan ve pencereleri taçlandıran yaprak motiflerinden oluşmaktadır. Ayrıca zamanında ahşap çatının kurşunla kaplı olduğu, Ebu Şeybetü'l-Hudrî Türbesi'ne ait olan kesimde, ahşap iskeletli bir kubbenin çatının içinden yükseldiği fark edilmektedir. Her iki türbenin kapısı üzerinde, metni Vaka-nüvis Sahhaflarşeyhizade Mehmed Esad Efendi'ye (ö. 1848), ta'lik hattı Yesarîzade Mustafa İzzet Efendi'ye (ö. 1849) ait, 1251/1835 tarihli manzum kitabeler yer alır. Ebu Şeybetü'l-Hudrî Türbesi'nde yanlan mermer, üzerinde ahşap kapak bulunan bir sanduka görülmektedir. Ay-vansarayî'nin söz ettiği, sedef kakmalı şebeke günümüzde mevcut değildir. Sandukanın ayakucunda bir kuyu bulunmaktadır. Hamdullahü'l-Ensarî Türbesi'nde ise, sülüs hattının Mimar Acem Tekkesi şeyhlerinden Seyyid İsmail Efendi' ye ait olduğu bildirilen, silindir biçiminde mermer bir şahide bulunmaktadır. Söz konusu şahidedeki "Hâmid" ibaresinin "Ahmed" şeklinde okunması sonucunda, 1980'lerde halk tarafında hazire-de "sahabe-i kiramdan Ahmedü'l-Ensarî" adına bir makamın ihdas edildiği görülmektedir.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 145; Ayvansarayî, Mecmua-i Tevârih, 426; Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, I, 55-56, 247-250; Ünver, Sahabe Kabirleri, 26-27, 40-41; S. Ünver, "Ebu Şeybe el-Hudrî", İSTA, IX, 4858-4859; İKSA, III, 1593-1594; Hasırcızade, İstanbul'da Sahabe ve Evliya Kabirleri, ist., 1987, 63-67; S. Eyice, "İstanbul'da İhmal Edilmiş Tarihî Bir Semt; Ayvansaray", TAÇ, II/5 (Nisan 1987), 45; İşli, Sahabe, 43-51; Fatih Camileri, 334-335.
M. BAHA TANMAN
EBU ZERRÜ'L-GIFARÎ TÜRBESİ
Fatih İlçesi'nde, Ayvansaray'da, Atik Mustafa Paşa Mahallesi'nde, Ağaçlıçeşme Sokağı ile Marul Sokağı'nın kavşağında, Çınarlı Çeşme Mescidi'ne bitişik olarak yer almaktadır.
Birçok başka sahabe makamı gibi, Ayvansaray bölgesinde bulunan bu türbe Ebu Zerrü'l-Gıfarî'ye atfedilmektedir. Doğu duvarına bitişik olduğu Çınarlı Çeşme Mescidi ile birlikte Sadrazam Şehit Ali Paşa (ö. 1716) tarafından 1128/1716'
da inşa ettirilmiştir. Hadîka'da ilk yaptırılan mescidin fevkani olduğu, Şehit Ali Paşa'nın, gördüğü bir rüya üzerine mescidin yanına Ebu Zerrü'l-Gıfarî için "sakfi küşâde" (çatısı açık) bir türbe inşa ettirdiği belirtilmektedir. II. Mahmud'un (hd 1808-1839) annesi olarak kabul edilen Nakşıdil Valide Sultan (ö. 1817) 12277 1812'de Çınarlı Çeşme Mescidi'ni yeniden inşa ettirirken söz konusu türbeyi tamir ettirmiştir. Her ne kadar mescidin girişi üzerinde yer alan ihya kitabesinin son mısraında "Bu âlî meşhedi yaptırdı ra'nâ Valide Sultan" deniliyorsa da, türbenin mimari özellikleri 18. yy'ın başlarına daha uygun düşmektedir.
Türbe ile bir bütün oluşturan Çınarlı Çeşme Mescidi'nin Osmanlı devrinin sonlarına kadar faal ve bakımlı durumda olduğu tespit edilmekte, 1920'lere ait fotoğraflarda kiremit kaplı çatısı ile küçük ahşap minaresi görülebilmektedir. Cumhuriyet devrinde kullamlmamaya başlayarak harap olan mescitten geriye, kesme küfeki taşı örgülü mihrap duvarı u-laşabilmiştir.
Ebu Zerrü'l-Gıfarî Türbesi, küçük hazire niteliğindeki açık türbeler grubuna girmektedir. Mescidin hariminden geçilen türbenin dikdörtgen alanı güney ve batı yönlerinde, özenli bir kesme taş işçiliğine sahip, pencereli ve harpuştalı duvarlarla çevrilmiştir. Ağaçlıçeşme Sokağı üzerindeki güney duvarında dört, Marul Sokağı üzerindeki batı duvarında ise beş adet pencere sıralanır. Pencerelerin dikdörtgen açıklıkları silmeli sövelerle çerçevelenmiş, lokmalı demir parmaklıklarla donatılmıştır. Pencere dizisinin alt ve üst hizalarında yer alan birer silme, duvarlar boyunca yatay olarak devam e-der. Türbenin ekseninde silindir biçiminde kitabesiz bir şahide ile aynı biçimde bir ayaktaşı bulunmakta, bunları kuşatan demir parmaklığın kıble tarafında, bu yöndeki pencerelerden bakıldığında rahatlıkla görünebilen kitabeli bir mezar taşı yer almaktadır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, 74-75; Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 233; Ünver, Sahabe Kabirleri, 28; Öz, İstanbul Camileri, I, 42, 49; ISTA, IX, 4860-4861; Bayrı, İstanbul Folkloru, 177; İKSA, III, 1594; Hasırcızade, İstanbul da Sahabe ve Evliya Kabirleri, ist., 1987, s. 68-69; S. Eyice, "İstanbul'da ihmal Edilmiş Bir Semt Ayvansaray", TAÇ, II/5 (Nisan 1987), 39-45; İşli, Sahabe, 76-78; Fatih Camileri, 81-82, 334.
M. BAHA TANMAN
EBUBEKİR AĞA (Eyyûbî)
(_?, İstanbul - 1758/1759, İstanbul) Besteci.
Eyüpsultan semtinde doğduğu için Eyüplü anlamına gelen "Eyyûbî" lakabıyla anıldı. Genç yaşında girdiği Enderun' da yetişti. Saraydaki "kiler ağalığı" görevinde "çavuş" rütbesine kadar yükseldi.
Ebubekir Ağa, Türk musikisinin en parlak dönemlerinden biri kabul edilen bir dönemde yaşadı. Lale Devri'nde yüksek düzeyde bir besteci ve hanende olarak ün kazandı. Öğrenci olarak girdiği Ende-
run'da sonradan hocalığa kadar yükseldi ve padişahların huzurunda fasıllar yönetti. III. Ahmed'den (hd 1703-1730) sonra I. Mahmud'dan da (hd 1730-1754) büyük takdir, himaye ve teşvik gördü.
Musiki üstüne iki kitap yazan Ebubekir Ağa şiirle de uğraştı. Bazı şiirlerim Ab-dülhalim Ağa, Vardakosta Ahmed Ağa gibi büyük besteciler besteledi. Kendisi-ninkilerle birlikte birçok eserin güftesini topladığı güfte mecmuası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndedir. Çeşidi güfte mecmualarında kayıtlı bulunan beş yüze yakın eserinin büyük çoğunluğu ve Şeyhülislam Esad Efendi'nin övgüyle söz ettiği "Edvâr"ı günümüze ulaşamamıştır. Çağdaşları Kara İsmail Ağa, İbrahim Çavuş, Ahmed Çavuş, Ali Paşa ve Tab'î Mustafa Efendi ile ortaklaşa besteledikleri buselik-aşiran makamındaki "kâr-ı müşterek" en önemli eserlerinden biri olduğu halde unutulmuştur. Kaybolan e-serleri arasında, çağının en büyük şairi Nedim'in şiirlerinden besteledikleri de bulunmaktadır. Günümüze elli dolayında eseri kalmıştır. Bu eserler de onun klasik Türk musikisinin en önemli bestecilerinden biri sayılmasına yetmiştir. Klasik üsluba bağlı bestecilerden dini nitelikli hiçbir eser bırakmamasıyla ayrılan Ebubekir Ağa'nın Lale Devri'nin neşe ve coşkusunu yansıtan canlı, şen şakrak, şuh bir üslubu vardır.
Bibi. Ezgi, Türk Musikisi, I; Ergun, Antoloji; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, Ankara, 1986; Öztuna, BTMA, I.
MEHMET GÜNTEKİN
EBUBEKİR AĞA ÇEŞMESİ
Fatih İlçesi'nde, Beyceğiz Mahallesi'nde, Fatih Nişanca Caddesi üzerinde, Nişancı Mehmed Paşa Camii'nin avlu kapısı karşısında yer almaktadır.
Kitabesinde Muhzirbaşı Ebubekir Ağa tarafından 1208/1793'te yaptırılmış olduğu belirtilmektedir. Özgün şeklini koruyarak günümüze gelebilen çeşme bakımlı durumdadır ve suyu akmaktadır.
Tasarımı ile olduğu kadar süsleme ayrıntıları ile de Osmanlı barok üslubunun özelliklerini yansıtan bu çeşmenin cephesi bütünüyle beyaz mermerden mamuldür. Cephenin ekseninde, ayna taşı ile kitabenin yer aldığı kesim geri çekilmiş, bu kesimi iki yandan kuşatan pahlı yüzeyler baroğa özgü bir profilasyonla şekillendirilmiştir. Ön yüzü, uçları kemerli bir kartuşla süslü olan tekne cephedeki girintinin içine alınmıştır.
Armudi silmeli dikdörtgen bir çerçeve içine alınan ayna taşında yaprak motifleriyle bezeli dalgalı kemercikler dikkati çeker. Ayna taşının üzerindeki ta'lik hatlı manzum kitabenin metni ünlü Divan şairlerinden Sünbülzade Vehbi'ye (ö. 1809) aittir. Çeşmenin cephesi, • plandaki profilasyonu izleyen bir saçak silmesi ile son bulmaktadır.
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 216-217; Fatih Camileri, 317; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 258, 260.
M. BAHA TANMAN
EBUBEKİR AĞA SIBYAN
120
121 EBU'L-FAZL MAHMUD EFENDİ
EBUBEKİR AĞA SIBYAN MEKTEBİ, SEBİLİ VE ÇEŞMELERİ
Fatih îlçesi'nde, Aksaray'da, Inebey Ma-hallesi'nde, Namık Kemal Caddesi üzerinde yer almaktadır.
Sebilküttab şeklinde düzenlenmiş bir sıbyan mektebi-sebil ikilisinden, üç adet çeşmeden ve hazireden oluşan, küçük kapsamlı bir külliye niteliğindeki bu yapı grubu 1136-1137/1723-1724 arasında Divan-ı Hümayun Başçavuşu Ebûbekir Ağa (ö. 1137/1724) tarafından inşa ettirilmiştir. Yüzyılımızın ortalarında harap durumda olan bu topluluk 1950'li yıllarda çevredeki birçok tarihi eserin ortadan kalkmasına sebep olan cadde genişletme çalışmaları sırasında onarılmış, sebilküttab binası 19ö7'de çocuk kütüphanesi olarak hizmete açılmıştır.
Fevkani mektebin duvarları bir sıra kesme taş ve iki sıra tuğladan almaşık düzende inşa edilmiş, iki sıra kirpi saçakla donatılmıştır. Doğu yönünde küçük bir avlu yer almakta, avluyu kuşatan almaşık örgülü ve kirpi saçaklı duvarda, doğuya açılan tali bir kapı bulunmaktadır. Dershanenin önündeki revaklı balkon bu avluya bakmaktadır. Yapının kuzey cephesi sağır bırakılmıştır. Girişin yer aldığı batı cephesinin alt kısmı kesme taş örgülüdür. Girişin solunda, dükkâna dönüşmüş olan ve özgün donanımım yitirmiş bulunan sebil mekânı mevcuttur. Söz konusu mekân basık bir kemerle caddeye açılır. Girişin üzerindeki basık kemerin kilit taşında sekiz kollu yıldız biçiminde bir rozet yer almaktadır. Kemerin üzerinde, ta'lik hatla yazılmış, altı mısralık Osmanlıca kitabe 1136/1723 tarihini ve baninin adını vermektedir. Girişi izleyen koridorun sağında, hazireye bakan iki ufak pencere vardır. Koridorun sonunda, biri doğu yönündeki avluya, diğeri hazireye açılan iki kapı görülür. Mektebin dershane mekânı sebil ile bu koridorun üzerine oturmaktadır.
Koridorun sonunda, solda bulunan kesme taş basamaklardan, dershanenin revaklı balkonuna çıkılır. Revağı oluşturan iki adet basık tuğla kemer yanlarda duvarlara, ortada, baklavalı bir başlıkla donatılmış bulunan mermer sütuna oturmaktadır, ince uzun dikdörtgen planlı balkon mekânı aynalı tonozla örtülmüştür.
Dikdörtgen planlı deshane mekânının doğu duvarında, revağa açılan kapı ile iki pencere, batı ve güney duvarlarında ise üçer pencere bulunmaktadır. Kesme
Ebubekir Ağa Sıbyan Mektebi
Emine Naza, 1993
taş sövelerin çerçevelediği, dikdörtgen açıklıklı pencereler, tuğladan sivri hafifletme kemerleri ile taçlandırümıştır. Dershane kapısının, klasik üsluptan ayrılan bileşik kemeri Osmanlı baroğunun habercisidir. Aynalı tonozla örtülü olan dershanenin kuzey duvarında, davlumbazı ortadan kalkmış olan ocağın nişi görülmektedir.
18. ve 19. yy'a ait güzel mezar taşlarını barındıran hazire, doğu yönünde dikdörtgen, batı yönünde ise kare açıklıklı pencerelerin yer aldığı, kesme taştan bir duvarla kuşatılmıştır. Bu duvarın, cadde üzerindeki batı kanadında, ortada kare bir açıklık, bunun yanlarında ufak duvar çeşmeleri bulunmaktadır. Dikdörtgen bir çerçeve içine yerleştirilmiş olan bu çeş-mecikler, istiridye kabuğu şeklinde yalaklarla donatılmış, yuvarlak kemerli ayna taşlarının üzerine, enine dikdörtgen yüzeyler, bunların da üzerine içine istiridye motiflerinin yerleştirildiği yuvarlak kemerler konmuştur. En üstteki kemerler bir düğüm motifiyle dış çerçeveye bağlanmaktadır. Yumuşak dokulu küfeki taşından yapılmış olan bu çeşmelerde yoğun bir bozulma gözlenmektedir.
Hazire duvarının sonunda yer alan çeşme, kesme taştan inşa edilmiştir. Klasik Osmanlı üslubunu yansıtan çeşmede, sivri kemerli nişin üzerinde yer alan ta'lik hadi, altı mısralık kitabe 1137/1724 tarihini taşır. Buna göre çeşme sebilküttab-dan bir yıl sonra inşa edilmiştir. Ayna taşı kırık kaş kemerle süslenmiştir. Çeşmenin arkasında, arsanın güneybatı köşesinde, almaşık örgülü bir suterazisi yükselmektedir.
Ebûbekir Ağa bu yapı topluluğunu, klasik Osmanlı mimari üslubunun son günlerini yaşadığı Lale Devri'nde inşa ettirmiştir. Bu yüzden sivri kemer ve baklavalı başlık gibi klasik üsluba bağlanan mimari öğelerin yanısıra, Lale Devri'ne özgü istiridye kabuğu motifleri, ayrıca Osmanlı baroğunun ilk belirtilerinden birini teşkil eden dershane kapısı keme-rindeki gibi barok ayrıntılar aynı yapının bünyesinde barınabilmektedir.
Bibi. SicÜl-i Osmanî, I, 177; Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I, 129; ISTA, V, 2433; Aksoy, Sıbyan Mektepleri, 85; Unsal, Eski Eser Kaybı, 18; 1KSA, II, 1107.
EMiNE NAZA
EBU'D-DERDA TÜRBESİ
Eyüp İlçesi'nde, Gezeri Kasım Paşa Ma-hallesi'nde, Zal Paşa Caddesi üzerinde, Zal Mahnıud Paşa ve Gezeri Kasım Paşa camileri arasında yer almaktadır.
Bu türbe İstanbul'da sahabeden Ebu'd-Derda'ya ait iki makamdan birisidir. Diğeri ise Üsküdar'da, Karacaahmet Mezar-lığı'nda bulunmaktadır. Asıl adı Uveymur bin Malik, lakabı ise "Ebu'd-Derda" olan bu sahabinin ünlü bir hadis ravisi ve islam tarihinin ilk din bilginlerinden olduğu, Hz Ömer'in hilafeti sırasında fethedilen Şam'a kadı olarak tayin edildiği, 652'de bu şehirde vefat ettiği ve gömül-
düğü, Eyüp'teki bu makamın ilk olarak hangi tarihte ihdas edildiği tespit edilememekte, ancak bugünkü türbenin, kapısı üzerindeki kitabede II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından 1251/1835'te yaptırıldığı belirtilmektedir. 1907'de onarım geçiren, Cumhuriyet döneminde ise bakımsız kalarak harap düşen ve çatısı çöken türbe 1952'den sonra açık türbe olarak ihya edilmiştir.
Dikdörtgen bir alanı kaplayan türbe, muhtemelen moloz taş örgülü ve sıvalı duvarlarla kuşatılmış, Zal Paşa Caddesi üzerindeki duvara bir kapı ile bunun soluna üç adet pencere yerleştirilmiştir. Kapının ve pencerelerin dikdörtgen açıklıkları profilli sövelerle çerçevelenmiş, pencereler II. Mahmud döneminin ampir üslubuna uygun demir parmaklıklarla donatılmıştır. Kapının üzerindeki manzum kitabenin metni Vakanüvis Sahhaf-larşeyhizade Mehmed Esad Efendi'ye (ö. 1848), ta'lik hattı Yesarîzade Mustafa İzzet Efendi'ye (ö. 1849) aittir. Dikdörtgen kitabe levhasının üzerinde, beyzi bir madalyon üzerinde II. Mahmud'un "Hâşim" imzalı tuğrası görülmekte, tuğranın sağ üstündeki "Adlî" ibaresinin kazınmış olduğu dikkati çekmektedir. Türbenin içinde iki kabir teşhis edilmekte, söz konusu kabirlerde silindir biçiminde, kitabesiz birer şahide ile birer ayaktaşı bulunmaktadır.
Ebu'd-Derda'mn, Karacaahmet Mezar-lığı'ndaki makamı ise basit bir mezar niteliğindedir. Mezarda, üzerinde sülüs hatla Ebu'd-Derda'nın adının yazılı olduğu iki adet şahide bulunur. Bunlardan silindir biçiminde olanın Bezmiâlem Valide Sultan (ö. 1853) tarafından diktirildiği bilinmekte, kitabesinin altında valide sultanın adım oluşturan harfler bağımsız olarak sıralanmaktadır.
Bibi. Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 128; Ünver, Sahabe Kabirleri, 25; Behcetî ismail Hakkı el-Üsküdarî, Merâkid-i Mu 'tebere-i Üsküdar, ist., 1976, s. 60; Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 494-495; Hasırcızade, istanbul'da Sahabe ve Evliya Kabirleri, ist., 1987, s. 73; işli, Sahabe, 33, 102-105; Haskan, Eyüp Tarihi,
178-179.
M. BAHA TANMAN
EBU'L-FAZL EFENDİ CAMÖ
Beyoğlu İlçesi'nde, Tophane sırtlarında, Kılıç Ali Paşa Mahallesi'nde, italyan Has-tanesi'nin varlığından dolayı günümüzde daha çok "İtalyan Yokuşu" olarak tanınan Defterdar Yokuşu üzerinde, adı geçen hastanenin karşısında yer almaktadır. Kanuni dönemi (1520-1566) defterdarlarından Ebu'1-Fazl Mehmed Efendi tarafından 96l/1553'te Mimar Koca Sinan'a yaptırılmıştır. Devlet adamlığının yanısıra âlim, tarihçi ve şair olan Ebu'1-Fazl Mehmed Efendi aynı özelliklere sahip, ünlü Heşt Bibişt'in müellifi İdris-i Bitlisî'nin (ö. 1521) oğludur. Bazı kaynaklarda 971/ 1563'te vefat edip caminin naziresine gömüldüğü naklediliyorsa da 982/1574'te hac yolunda Şam'da hayata veda ettiği, caminin haziresine, halkın duasını tahsil etmek amacıyla bir makam kabrinin yap-
tırıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu caminin yer aldığı sırt İstanbul'un en görkemli manzaralarından birine sahiptir. Aynı mevkide Ebu'1-Fazl Mehmed Efen-di'nin bahçe içinde büyük bir konağının bulunduğu bilinmekte, caminin de kendisine ait olan bu arazinin bir kesimi ü-zerine inşa ettirildiği anlaşılmaktadır.
"Defterdar Camii" olarak da anılan bu yapı 1916 Cihangir yangıninda harap olmuş, daha sonra kalıntıları ortadan kaldırılmış, haziresindeki mezar taşları da Kılıç Ali Paşa Külliyesi'nin haziresine taşınmıştır. Caminin, uzun süre boş kalan arsasına 1970'li yıllarda bir kahvehane ve lokanta inşa edilmiş, daha sonra kurulan bir derneğin önayak olmasıyla Vakıflar İdaresi'nin denetimi altında Ebü'1-Fazl Efendi Camii eski yerinde, özgün mimarisine sadık kalınmak suretiyle ihya edilmiş, cami 1993'te ibadete açılmıştır.
Ebu'1-Fazl Efendi Camii, Sinan'ın sa-kıfiı (çatılı) camileri arasında kendine özgü tasarımı ile ayrı bir yere sahiptir. Enine dikdörtgen planlı harim bölümü almaşık örgülü duvarlarla sınırlandırılmış, kesme küfeki taşı ve tuğla sıralarıyla o-luşturulan harim duvarlarında iki sıra halinde percereler açılmıştır. Alt sıradaki percerelerin dikdörtgen açıklıkları kesme taş sövelerle çerçevelenmiş, demir parmaklıklarla donatılmış ve sivri hafifletme kemerleriyle taçlandırılmış, sivri kemerli tepe pencereleri ise alçı revzenlerle kapatılmıştır. Harimin kuzey duvarının ekseninde yer alan basık kemerli giriş, sivri kemerli sığ bir nişin içine alınmış, söz konusu sivri kemerin aynasına, caminin inşa tarihini (96l) veren Arapça metinli, sülüs hatlı kitabe yerleştirilmiştir.
Harimin kuzeybatı köşesinde yükselen minarenin kare tabanlı kaidesinde duvarların almaşık örgüsü devam ettirilmiş, gövdesinde ise kesme taş örgü kullanılmıştır. Minare kaidesinin oluşturduğu çıkıntı, harimin kuzeybatı köşesinde yer alan ve mihrap eksenine göre diğer çıkıntının simetriği olan, aynı boyutlardaki bir merdiven kulesi ile dengelenmiştir. Koca Sinan'ın ilk olarak Fatih'teki Bâlî Paşa Camii'nde uygulamış olduğu bu çözümde merdiven kulesi fevkani mahfile çıkan merdiveni barındırmaktadır. Minare kaidesi ile merdiven kulesinin dış hizalarına kadar uzanan son cemaat yeri ahşap direkli olup harim bölümü ile ortak bir çatı altına alınmıştır.
Caminin kuzeyindeki avluda yer alan şadırvanın üzerinde 1311/1893 'te Zeyneb Mualla Hatun tarafından yaptırıldığını belgeleyen bir kitabe bulunduğu bilinmektedir. Caminin önünde, Defterdar Yokuşu üzerinde, banisinin adı tespit edilemeyen 1145/1732 tarihli Defter Emini Çeşmesi bulunmaktadır.
Bibi. Evliya, Seyahatname, ty, I, 306; Ayvan-sarayî, Hadîka, II, 65; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 36-37, no. 237; Raif, Mir'at, 367-368; Konyalı, Mimar Sinan, 63-66; Öz, istanbul Camileri, II, 19; H. Göktürk, "Defterdar Camii", ISTA, VIII, 4339; "Ebülfadıl Konağı ve Bahçesi", ISTA, DC, 4861; M. Sertoğlu, "Galata ve Tophane", Hayat Tarih Mecmu-
ası, S. 7 (Temmuz 1977), s. 16-17; A. Kuran, "Mimar Sinan'ın Bilinmeyen ve Kaybolan Camileri", Boğaziçi Üniversitesi DergiskHwm«-niter Bilimler, VIII (1979), s. 81-94; 1KSA, III, 1602; Kuran, Mimar Sinan, 34, 65, 276, 322; Osmanlı Müellifleri, ty, III, 47-48.
M. BAHA TANMAN
EBU'L-FAZL MAHMUD EFENDİ MEDRESESİ
İstanbul'da 17. yy'da Şehzade Camii karşısında günümüzdeki Belediye Sarayı'nın havuz ve otopark girişinin bulunduğu yerde yapılmış, 1954'te yıktırılmış medrese.
Medresenin kurucusu Ebu'1-Fazl Mahmud Efendi 997/1588'de doğmuş, istanbul kadısı, Anadolu kazaskeri, Rumeli kazaskeri, Galata kadısı olmuş, Reisü'l-ulema unvanını almış ve 1063/l652'de ölmüştür. Medresenin kitabesi olmadığından yapım tarihini kesin olarak tespit etmek mümkün değildir. Medresenin inşaatının bitirilip, tedrise açılmasının 1056 Şevval/Kasım 1648 olduğu Şeyhî'den öğrenildiğine göre 17. yy'ın ortalarına doğru yapılmış olmalıdır. Ay-vansarayî de Mahmud Efendi'nin 1063' te vefat ettiğinde, Burmalı Mescit(->) yakınında olan "kendi dershanesine" defnedildiğini bildirir.
Ebu'1-Fazl Medresesi 1894 zelzelesinde oldukça zarar görmüştür. Direklera-rası Caddesi, tramvay hatlarına yer açmak için genişletilirken, medresenin cad-
Ebu'1-Fazl Mahmud Efendi Medresesi'nin planı. S. Eyice, "istanbul'un Kaybolan Bir Eski Eseri: Kazasker Ebü'1-Fazl Mahmud Efendi Medresesi", TD, X/U (1959)
de kenarındaki kısmı dışındaki dükkânlar kaldırılmıştır. 1914'te harap durumda olduğu için kadro dışı bırakılmıştır. Bazı eski fotoğraflar, medresenin cadde üzerindeki giriş cephesinin kemerli kapısını ve içinde revaklarını gösterir. Avlu fotoğrafında ise revaklar sütunları ile sağlam bir haldedir. Halbuki, 1930'dan sonraki yıllarda, revakların bütün kubbe, kemer ve sütunları ortadan kalktığı gibi, cadde üzerindeki gösterişli giriş ve duvar da yok olmuştur.
Yeni Belediye Sarayı'nın, medrese yakınında inşası kararlaştırıldıktan sonra tarihi esirin yıkımına başlanmış ve 1954 yazında medrese tamamen yıktırılmıştır.
Mahmud Efendi Medresesi kare biçimli planı ve muntazam işlenmiş kesme taşlarla kaplanmış olan gövdesi ile gösterişli bir görünüme sahipti ve Bizans devrinden kalmış bazı tonozların üzerine oturtulmuştu. Bir iç avluyu dört taraftan baklavalı başlıklı mermer sütunlara dayanan sivri kemerli revaklar çeviriyordu. Bu kubbeli revakların gerisinde ise içten 3,10x 3,10 m ölçüsünde ocaklı hücreler sıralanıyordu. Bunlar kubbe ile değil aynalı tonozlarla örtülmüştü. Hücreler dışarıdan değil avluya bakan pencerelerden ışık a-lıyordu. Medreselerde çözümlenmesi daima bir mesele olan köşe hücreleri girişleri, bu hücrelerin diğerlerinden daha u-zun (3,10x4,70 m) dikdörtgen biçiminde yapılması suretiyle halledilmişti. Tam ek-
Dostları ilə paylaş: |