I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə41/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   139

Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 204-208; Ayvansarayî, Hadîka, 297-298; Çetin, Tekkeler, 587; Aynur, Saliha Sultan, 35, no. 58; Âsitâne, 4, 16; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 2-3, no. 2; Münib, Mecmua-i Te-

Edirnekapı'daki Emir Buharî Tekkesi'nde cami-tevhidhane ile harem binasının görünüşü.



tAM Encümen Arşivi, 1936

_ â, 3; Ihsaiyat II, 19; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 54; Konyalı, Mimar Sinan, 74-76; H. Göktürk, "Emir Buharî Tekkesi ve Mescidi", ISTA, IX, 5087-5088; 1KSA, III, 1627-1028; Kuran, Mimar Sinan, 276.

M. BAHA TANMAN



EMİR BUHARÎ TEKKESİ

Fatih Külliyesi'nin yakınında, Emir- Buha-ri Sokağı'nda yer alan bu tekke, Anadolu' ya Nakşibendî tarikatını getiren Molla ilahînin (ö. 1490) "pirdaşı", Emir Buharî adıyla da tanınan Ahmed Buharî(->) tarafından tesis edilmiştir.

Aslen Buharalı olan Emir Buharî Orta Asya hâcegânından Mahmud Fağne-vî'nin (ö. 1286) yeğeni, ayrıca Bahaüd-din Nakşibend'den sonra Nakşibendîliğin ikinci önemli siması olan Ubeydul-lah Ahrar'ın mürididir. İstanbul'da kendi adını taşıyan ilk üç Nakşibendî tekkesinin kurucusudur. Fatih'te bulunan tekke bunların ilki olup Emir Buharî'nin türbesini de barındırmaktadır.

II. Bayezid'in (hd 1481-1512) desteği ile 15l6'dan önce inşa ettirilen bu tekke kısa sürede şöhret yapmış, söz konusu tarikatın giderek gelişmesi üzerine diğer tekkelerin kurulmasını teşvik etmiştir. Diğer Emir Buharî tekkeleri, Haliç kıyısındaki Ayvansaray'da ve Edirnekapı'da yer almaktadır.

Emir Buharî'den sonra Fatih'teki bu tekkeyi yönetmiş olan şeyhler arasında, Habib Karamanî'nin (ö. 1496) müritlerinden ünlü sufî Cemaleddin tshak Karamanî'nin (ö. 1526) oğlu, dördüncü post-nişin Seyyid Mehmed Efendi'yi zikretmek gerekir. Adı geçen kişi, Emir Buharî Tekkesi'nin başına geçmeden önce, ileride "Koruk Tekkesi" olarak anılacak olan, Halvetîliğe bağlı Mehmed Piri Paşa Tekkesi'ni yönetmiştir. Şüphesiz bu husus Habib Karamanî'nin Emir Buharî e-liyle Nakşibendîliğe intisab etmesi ve bu emanetin babası İshak Karamanî vasıtasıyla Mehmed Efendi'ye ulaşması ile a-çıklanabilir. Daha sonra, 17. yy'ın başlarında Emir Buharî Tekkesi'nin postuna, doğrudan Türkistan'dan gelmiş olan, Şeyh Ubeydullah Ahrar'ın torunlarından Taşkent doğumlu Hoca Feyzullah Efendi'nin (ö. 1636) geçtiği tespit edilmektedir. Orta Asya'da Hoca Ahmed Sadık Taş-kendî tarafından Nakşibendîliğe kabul edilen Feyzullah Efendi İstanbul'a gelmiş ve 10l6/l607'de Emir Buharî Tekke-si'ne şeyh olmuştur. Kendisinden sonra üç oğlu da şeyhlik görevini üstlenmişlerdir. Bu tekkenin diğer bir şeyhi de, aym zamanda yine Nakşibendîliğe bağlı Hekim Çelebi Tekkesi'nin meşihatını da üstlenmiş olan Şeyhî Feyzullah'tır (ö. 1709). İki ayrı tekkenin meşihatı arasındaki bu bağlantı Hekim Çelebi'nin (ö. 1566) doğrudan Emir Buharî'ye bağlı olmasından kaynaklanmaktadır.

Bibi. Menakıb-ı Emîr Buharî, Süleymaniye Ktp., Es'ad Efendi, no. 3622; Şeyhî, Veka-yiü'l-Fuzalâ, I, 48-49; Lâmîî, Nefehât, 466; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 64, 68; K. Kufralı, "Molla tlahî ve Kendisinden Sonraki Nakşbendiye Muhiti", TDED, III/1-2 (1948), s.

Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 202-205; Evliya, Seyahatname, 1969, II, 23; Ayvansarayî, Hadîka, I, 42-44; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 10-11, no. 44 (cami) ve no. 11 (tekke); Öz, İstanbul Camileri, I, 51; H. Göktürk, "Emîr Buharî Tekkesi ve Mescidi", ISTA, IX, 5088-5089; Bayrı, istanbul Folkloru, 172; M. O. Bayrak, İstanbul'da Gömülü Meşhur Adamlar (1453-1978), İst., 1979, 117-118; 1KSA, III, 1Ö27-1Ö28; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 247-248; Fatih Camileri, 93. M. BAHA TANMAN

EMİR BUHARÎ TEKKESİ

Fatih İlçesi'nde, Unkapam-Cibali arasında, Haraççı Kara Mehmet Mahallesi'nde, Üsküplü Caddesi ile Yeşil Tulumba So-kağı'nın kavşağında yer almaktadır.

Tekkeye adını vermiş olan Şeyh Emir Ahmed Buharî (ö. 1586), muhtemelen 16. yy'ın üçüncü çeyreğinde, anayurdu Buhara'dan İstanbul'a gelen "mücerred ve hal ehli" bir Nakşibendî şeyhidir. 15-yy'ın sonlarında İstanbul'a Nakşibendîliği getiren Emir Ahmed Buharî(->) ile bu şeyhin doğum yeri, adı, lakabı ve tarikatı aynıdır. İstanbul'a geldiğinde, halen tekkenin bulunduğu yerdeki bir evde yaşamış, vefatından sonra, kendisine yakınlık duyan III. Murad (hd 1574-1595) kabrinin üzerine bir türbe inşa ettirmiştir. Bu arada türbenin yanında yer alan evin de

Fatih'teki Emir

Buharî

Tekkesi'nde



Emir Buharî

Türbesi'nin batı

cephesinin

rölövesi.



Vakıflar Arşivi /

Ümit Yurtsever-

Yılmaz Bayülken

Unkapam-Cibali arasında yer alan Emir Buharî Tekkesi'nde türbe, cümle kapısı ve meşruta. ÎAM Encümen Arşivi, 1941



EMİRGÂN

168

169

EMİRGÂN CAMÜ

birtakım ekler ve tadiller sonucunda tekkeye dönüştürülmüş olduğu tahmin edilebilir.

Zamanla bu ilk türbe binasının bakımsız kaldığı, yola bakan pencerelerin kapatıldığı, ortadan kalkan tekkenin yerine evlerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Sonunda II. Mahmud (hd 1808-1839) 12327 18l6'da tekke ile türbeyi yeni baştan inşa ettirerek kendi vakfına ilhak etmiştir. Türbe ile cümle kapısı dışında kalan ahşap bölümlerin, yangın geçirdikten sonra 19. yy'ın sonlarında yenilenmiş oldukları anlaşılmaktadır. Tekke 1925'ten sonra bakımsız kalarak harap olmuş, tev-hidhane bölümü yakın geçmişte yanarak ortadan kalkmıştır. Türbe sağlam ve bakımlıdır. Harem ye selamlık bölümleri kısmen mesken, kısmen de ardiye o-larak kullanılmaktadır.

Üsküplü Caddesi üzerinde bulunan cümle kapısının tuğla örgülü yuvarlak kemeri üzerinde II. Mahmud'un 1232/1816 tarihli manzum ihya kitabesi yer alır. Metni Keçecizade Mehmed İzzet Mol-la'ya (ö. 1829) ait olan kitabe güzel bir talikle yazılmıştır. Kapının açıklığı, iki yandan kesme taş örgülü payelerle desteklenmiş, tuğla örgülü frontonla (üçgen bir alınlık) taçlandınlmıştır. Ampir üslubuna^) bağlanan bu alınlığın ortasında II. Mahmud'un "Mustafa Rakım" imzalı ve 1232/1816 tarihli tuğrası göze çarpar. Cümle kapısının, avluya bakan İç yüzünde, kemerin üstünde, aynı tarihte konmuş olan, metni "Derviş Rıfkı" adında bir şaire ait, talik hatlı diğer bir manzum kitabe vardır.

Cümle kapısının güney yönünde, arsanın köşesinde, sekizgen planlı türbenin dışa taşkın kitlesi yükselir. Üstü kurşunlu bir kubbe ile örtülü olan bu yapının bütünüyle beyaz mermer kaplı cepheleri yatay silmelerle ve köşe pilastrları ile hareketlendirilmiştir. Avlu yönünde, girişin bulunduğu kenar dışında, sekizgenin diğer kenarlarında yuvarlak kemerli birer geniş pencere bulunmaktadır. Pencerelerin açıklıkları demir parmaklıklarla donatılmış, kemerlerin kilit taşları konsol biçiminde tasarlanmıştır. Cağa-loğlu'ndaki II. Mahmud Türbesi'nin tasarımını daha küçük ölçekte ve daha sade ayrıntılarla tekrar eden Emir Buharı Türbesi Osmanlı ampir üslubunun bütün ö-zelliklerini yansıtmaktadır.

Türbenin batısında yer alan, kagir bir bodrum üzerinde ahşap duvarlarla inşa edildiği anlaşılan dikdörtgen planlı tev-hidhaneden günümüze ancak bodrum katının duvar kalıntıları ulaşabilmiştir. Biri Üsküplü Caddesi üzerinde, diğeri de arsanın batı kesiminde yer alan ikişer katlı ahşap binaların ise harem, selamlık ve mutfak bölümleri ile derviş hücrelerini barındırdığı anlaşılmaktadır. Tevhidhane ile türbenin çevresinde, tekke şeyhleri ile bazı mensuplarının gömülü oldukları u-fak hazirede, itinalı taş işçiliği ve kitabelerinin hattı ile dikkati çeken mezar taşlan bulunmaktadır. Bibi. Evliya, Seyahatname, ty, I, 259; Ayvan-

sarayî, Hadîka, l, 100; Aynur. Saliba Sultan, 34, no. 10; Âsitâne, 15; Osman Bey, Mec-mua-i Cevâmi, I, 2-3, no. 3; Münib, Mec-mua-i Tekâyâ, 13; İhsaiyat II, 19; Zâkir, Mec-mua-i Tekâyâ, 66-67; Öz, istanbul Camileri, I, 52; ISTA, IX, 5087; 1KSA, I, 485-486.

M. BAHA TANMAN



EMİRGÂN

Boğaziçi'nin Rumeli yakasında, Baltalima-nı(-») ile Istinye(->) arasındaki semt. İdari olarak Sarıyer İlçesi'ne bağlı bir mahalle olan Emirgân, geçmişte Emirgân köy yerleşmesi ile birlikte halen ayrı mahalleler olan Boyacıköy, Baltalimanı ve Reşit Pa-şa'yı da kapsamıştır. Emirgân Mahallesi' nin çevre mahallelerle sınırlarını çizen sokaklar, Yunus Ağa Sokağı, Zergedan Sokağı, Boyacıköy Çeşme Sokağı, Hakkak Yümni Sokağı'dır.

Emirgân'da 16. yy'ın başlarına kadar yerleşme yoktu. 16. yy'ın ortalarında Nişancı Feridun Bey'e bağışlanan bu alanda, bir yazlık köşk, bir av köşkü ve yazlık bahçelerin yapımı ile semt iskân edilmeye başlamıştır. IV. Murad, 1635'te Revan Kalesi'ni hiç çarpışmadan Osmanlılara teslim eden Emirgûneoğlu Tahmasb Kulu Han'ı İstanbul'a getirmiş, adını "Yusuf Paşa" olarak değiştirip Feridun Bey Bahçesi'ni ona bağışlamıştır. Bu dönemde "Emirgûne Bahçesi" adıyla anılan semtin adı Emirgân kalmıştır. Eremya Çelebi Emirgûneoğlu'nun (Yusuf Paşa'mn) bahçesinin ve köşkünün güzelliğinden, padişaha yaran oluşundan, deniz ve içki sefalarından bahsetmektedir. Yusuf Paşa' nın idamından ve sahip değiştirmelerden sonra 1778'den itibaren yeniden miri arazi olan bahçe I. Abdülhamid tarafından bir imarete vakfedilmiş, ayrıca geri kalan arazi parsellenip buraya yerleşmek isteyen halka satılmıştır. Böylece Emirgân bir Boğaz köyü olur. I. Abdülhamid 1779-1780'de burada büyük bir cami, bir meydan çeşmesi ve bir hamam ile dükkânlar yaptırır. Rumelihisarı'ndaki gümrüğü de buraya taşıtır. Köy III. Selim zamanında (1789-1807) daha çok önem kazanır.

II. Mahmud döneminde (1808-1839) ait bir Bostancıbaşı Defteri'ne göre, o zamanlar Emirgân'da, zimmet halifesi, def-

Emirgân'da

tarihi çeşme ile

Çınaraltı

Kahvesi'nin yanından sahile

inen sokak.

Hazîm Okurer, 1994

terdar, gümrükçü, kadı, surre emini, müderris vb devlet erkânı oturmaktadır. Ayrıca burada bir Nakşibendî dergâhı da vardır. Emirgân'ın İstinye ile sınırını belirleyen Tokmak (ya da Tomruk) Burnu zaman zaman "tokmak" denilen korsanların yatağı olmuştur.

Abdülmecid zamanında (1839-1861), Emirgân'da cami yanındaki muvakkitha-ne (1844), ayrıca caminin su deposu yaptırılır. Bu yüzyılda Hıdiv İsmail Paşa'mn Tokmak Burnu'ndaki sarayı, bazı kaynaklara göre bahsedilmeye değer güzelliktedir. Emirgân Camii'nin(-0 bitişiğindeki Şerif Abdullah Paşa Yalısı'mn haremlik kısmı 1958'de sahil yolu geçirilirken yıkılmıştır. Selamlık kısmı restore edilip bugün Şerifler Yalısı(~0 adı ile birinci derece tarihi eser olarak koruma altındadır.

Şirket-i Hayriye'nin 19l4'e ait Boğaziçi adlı salnamesinde semtin suyunun bol olduğu, ayrıca semtin güneybatısında Kanlıkavak memba suyunun bulunduğu, l iptidai mektebi ile 2 rüştiyesinin var olduğu, günlük vapur yolcusunun yaklaşık 400 olduğu belirtilir.

Semtin simgesi olan ve bülbülleriyle anılan Emirgân Korusu içinde renkleri ile anılan üç köşk vardır (bak. Emirgân Korusu).

Emirgân Korusu dışında, sahil yolu çay bahçeleri ve lokantaları ile, gezinti ve dinlence alanı olarak Boğaziçi'nde tercih edilen yerlerdendir. Özellikle Emirgân Camii ve çeşmesinin yanında çınarlar altındaki açık Çınaraltı Kahvesi ve çevresi eskiden beri ünlüdür. Çınaraltı bir edebiyat dergisine adını vermiş; 19. yy' da ve 20. yy'ın başlarında tanınmış edebiyatçıların, aydınların sohbet toplantılarına tanıklık etmiştir. 19öO'lardan sonra "Çınaraltı sohbetleri" yavaş yavaş yok olmuş, bunun yerini, özellikle tatil günleri Boğaziçi'ne gelen yoğun bir kalabalık almıştır.

Emirgân'a 1933-1934 arasında Boya-cıköy'le birlikte "Uluköy" adı verilmiş, bir ara "Mirgûn" olarak anılmışsa da bu i-simler tutulmamıştır.

1956-1960 arasında İstanbul imar hareketleri çerçevesinde açılan "Boğaz sa-

hil yolu" Emirgân'dan da geçirilmiş; rıhtım, deniz doldurulmak suretiyle yeniden inşa edilmiştir.

Bu gelişmelerle Emirgân'ın mahalle nüfusu (Emirgân, Boyacıköy, Baltalimanı ve korunun batı yamaçlarındaki Reşitpa-şa yerleşmeleri dahil olmak üzere) 1955' te yaklaşık 4.000 iken, göçle ve doğumla devamlı olarak artmış; 1965'te Reşit Paşa ayrı bir mahalle olarak ayrılmıştır. 1965'te Emirgân'ın nüfusu yaklaşık 7.000, Reşit Paşa'mn nüfusu ise 4.000'dir. 1985' te mahallelerin nüfusları, sırasıyla 8.000 ve 10.000 iken, 1990'da Emirgân'ın nüfusu hemen hemen aynı kalırken, geride yer alan Reşit Paşa Mahallesi'nin nüfusu 11.000'e ulaşmıştır. Bu arada 1965-1989 arasında semtte şehirsel alan gittikçe büyümüştür.

Bugün Emirgân'da, sahil boyunca yer alan çoğu 1950'ler sonrasında yapılmış olan yalılardan başka elçilik binaları, korunun girişindeki küçük meydancıkta Emirgân otobüs durağı, çeşitli ticari kuruluşlar, çok sayıda çay bahçesi, gazino ve lokantalar, karakol, PTT binası, eğitim tesisleri, l Rum ve l Ermeni kilisesi, cami, çeşmeler, spor tesisleri ve konut a-lanları bulunmaktadır.

Bibi. Kömürciyan, istanbul Tarihi; Evliya, Seyahatname, I; Inciciyan, istanbul; "Emirgân"; 1KSA, III, 1628-1630; "Emirgân", ISTA, IX, 5091-5093; Bostancıbaşı Defteri, (yay. Şevket Rado), ist., 1972, s. 11; R. Ziyaoğlu, Yorumlu istanbul Kütüğü, İst, 1985, s. 266-267; S. Ayverdi, Boğaziçi'nde Tarih, İst., 1966; istanbul 11 Yıllığı, İst., 1973, s. 62; Ç. Aysu, Boğaziçi'nde Mekânsal Değişim, İst., 1989, s. 62-63, 462; Yahya Kemal, Aziz istanbul, İst., 1964, s. 142; Musahibzade, istanbul Yaşayışı, 1946, 172.

ÇİĞDEM AYSU



EMİRGÂN CAMÜ

Emirgân'da, Emirgân-Boyacıköy Cadde-si'yle, Doğru Muvakkithane Sokağı'mn köşesinde yer almaktadır.

Emirgân Camii, ana kapısı üzerindeki talik hatla yazılmış manzum kitabeye göre 1196/1781'de, I. Abdülhamid (hd 1774-1789) tarafından, erken yaşta ölen şehzadelerinden Mehmed ve onun annesi Hümâşah Kadın anısına yaptırılmıştır. Camii, bugün mevcut olan bir meydan çeş- . mesiyle, günümüze ulaşmayan hamam, fırın, değirmen gibi yapılarla birlikte, bir külliye şeklinde 17. yy'a kadar Feridun Bey Bahçesi diye tanınan, o günden sonra "Emirgûn", "Mirgûn", "Emirgân" diye anılan yerde Emurgûneoğlu Yusuf Paşa'mn yaptırdığı görkemli sahilsaraym yerine inşa edilmiştir. Fakat bugün burada mevcut olan yapı II. Mahmud döneminden (1808-1839) kalmadır. Sol taraftaki avlu kapısı üzerinde bulunan Yesa-rizade Mustafa İzzet (ö. 1849) imzalı kitabede, yapının II. Mahmud tarafından 1254/1838'de yeniden inşa edildiği açıkça yazmaktadır. Yapının mimari üslubu, ayrıntıları, süsleme programı, I. Abdülhamid döneminin barok mimari(->) üslubundan çok, II. Mahmud döneminin ampir üslubuna(-0 uymaktadır. Kısacası bu

Emirgân


Camii'nin içi

(üstte) ve

kuzeye bakan

giriş cephesi.



Fotoğraflar Hakan

Arlı, 1994

yapıda I. Abdülhamid döneminden, saygı ifadesi olarak tekrar kullanılan yapım kitabesi dışında bir şeyin kalmadığı görülmektedir. Günümüzde ise temiz ve bakımlı olarak işlevini sürdürmektedir.

Bir avlu içinde yer alan bu cami esas itibariyle, kesme taştan, kare planlı, ahşap çatılı olarak inşa edilmiştir. Dıştan iki katlı bir görünüme sahip olan yapının güney ve batı cephelerinde arazi e-ğiminden dolayı, depo olarak kullanılan yarım bir bodrum katı mevcuttur. Sözü geçen cepheler ufak farklılıklar dışında birbirlerinin eşi olup, silmelerle enine bölünmüş olan yüzeyleri, sathi payelerle (pilastrlarla) dikey hareketlilik kazanmıştır. Bu payeler arasında yer alan pencerelerden alt kattakiler dikdörtgen, üsttekiler yuvarlak kemerlidir. Kuzeye bakan giriş cephesi ise daha sade bir görünüme sahip olup, burada üst kat pencereleri de dikdörtgen şeklindedir. Mihrap eksenindeki, I. Abdülhamid dönemi kitabesini taşıyan kapı, cepheden hafifçe dışarı taşırılmıştır. Yapının bünyesinden yükselen, alçak kare bir pabuç üzerinde, silindirik gövdeli, tek şerefeli minare, giriş cephesinin sağ köşesindedir. Akantus yaprakları ve girlandlarla hareketlendiril-

miş olan minare, 19. yy minarelerine yakınlığı ile bu dönemde elden geçirildiğini düşündürmektedir.

Caminin, Doğru Muvakkithane Soka-ğı'na bakan doğu cephesine bitişik olarak yapılan ve tüm cepheyi kaplayan ahşap Hünkâr Kasrı da iki katlı olup, müstakil bir girişe sahiptir. Güney ve kuzeyden çıkılan merdivenlerle ulaşılan kapının üzerinde, altı sütun tarafından taşman ve üst katta dışarı doğru çıkma yapan mekân sultanın dinlenme odasıdır. Bu oda dışında her iki katın plan açısından farkı yoktur. Görünümüyle daha çok dönemin sivil mimarlık örneklerini hatırlatan yapının üst katına çift kollu ahşap bir merdivenle ulaşılmaktadır. Günümüzde sadece çok kalabalık olduğunda ibadet için açılan Hünkâr Kasrı, camiye alt ve üst katlardaki kapılarla bağlanmaktadır. Bu bağlantıyı sağlayan galeri ikisi duvara gömülü sekiz sütun tarafından taşınmakta ve güney ucunda bulunan, madeni şebekelerle camiden kısmen soyutlanmış hünkâr mahfilini barındırmaktadır. Mahfil kısmı "L" şeklinde, üst katta doğu ve kuzey kanatlarla devam etmektedir. Son cemaat yerinin üst katı, camiye doğrudan açılan, iki uçtan çift

EMİRGÂN KORUSU

170

171

ENCÜMEN-İ DANİŞ

merdivenlerle ulaşılan bir mahfil şeklinde değerlendirilmiştir. Harım kapısının üst kısmı, dönem özelliği olarak, kavisli bir balkon seklinde caminin içine uzanmakta, üzerindeki "Ya Hazret-i Bilâl-i Habeşî" levhası bu balkonun müezzin mahfili olarak kullanıldığım göstermektedir.

Caminin içinde, doğu ve kuzey kanatlarda kullanılmış olan sütunlar, batı ve güney kanatlarda da, üst kat pencereleri arasında, yüzeysel sütunlar ya da duvara gömülü sütunlar halinde devam etmektedir. Bu sütunların üstleri yeşil porfir ya da dalgalı beyaz mermer tonlarında boyanmış, mahfili taşıyanlarda akantus yapraklı, üst kattakilerde ise kompozit başlıklar kullanılmıştır. Hünkâr mahfilinde sütunların arasındaki açıklıklara yerleştirilmiş olan, ampir üslubunun çok başarılı, bitkisel bezemeli, yaldız kaplı üç adet madeni şebekesi, II. Mahmud döneminin tipik süsleme öğelerinden olan ve "Sultan Mahmud Güneşi" olarak adlandırılan ışınsal motiflerle taçlandırılmışım Yıldız şeklindeki yuvarlak çerçeveli ahşap, ajurlu mahfil korkulukları, kesintisiz olarak, batı ve güney cephelerde de, alt ve üst kat pencerelerini ayırarak devam etmektedir.

Dıştan, kör bir pencere şeklinde, herhangi bir çıkması olmayan mihrap, içeride kalem işleriyle zenginleştirilmiştir. Stilize çiçek, yaprak ve kıvrık dal motifleriyle hareketlendirilmiş olan mihrap nişinin ortasında, zincirlerle tutturulmuş bir kandil motifi bulunmaktadır.

Minber ve vaaz kürsüsü ahşap, beyaz boyalı olup, üzerine altın yaldızla bitkisel ve geometrik, kabartma ve ajur tekniğinde bezemeler yapılarak çok hareketli görünüm kazandırılmıştır.

Caminin düz, ahşap tavanının ortasında, altın yaldızla yapılmış, ampir üslubunun karakteristik öğeleriyle oluşturulmuş bir göbek bulunmaktadır. Yine II. Mahmud dönemine özgü, o dönemde yaygın olarak kullanılan, kesişme noktasında çift taraflı yıldızların bulunduğu baklava taksimatlı madeni şebekeler yapının alt kat pencerelerinde çepeçevre kullanılmıştır.

Günümüzde, cami avlusunun kuzeyinde, zaman içinde pek çok değişiklik geçirmiş binalar, Emirgân Karakolu, gasil-hane, muhtarlık, tuvaletler ve bir şadırvan bulunmaktadır. Üzerindeki sülüs hatlı iki satırlık manzum kitabeden bu şadırvanın, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa merhumun haremi Mümtaz Kadın Efendi'nin kalfalarından Rengigül Hanım tarafından 1322/1904'te yaptırıldığı öğrenilmektedir. Avluda şadırvanın dışında ikisi 19. yy, biri ise 1957 tarihli üç çeşme daha olduğu bilinmektedir.

Sokağın diğer tarafında kalan sekizgen planlı, barok üsluptaki meydan çeşmesi, caminin ilk döneminden kalmadır. Aynı meydanda, camiden altı yıl sonra, 12607 1844'te, Abdülmecid (hd 1839-1861) tarafından yaptırılan muvakkithane bulunmaktadır. Ortasında beyzi madalyon i-çinde Abdülmecid tuğrası bulunan altı be-

yitlik kitabenin şairi dönemin meşhur sanatçısı A. Sadık Ziver Paşa (ö. 1862), hattan ise Mehmed Rıfat'tır (ö. 1879). Mu-vakkithanenin bir köşesi pahlanarak dikdörtgen planı yamuk hale getirilmiştir. Bu yamuk plan şeması, 18. yy ile 19. yy' m sonu arasında muvakkithane plan şeması olarak dikdörtgen, kare ve sekizgen planlı tiplerle beraber yaygın şekilde kullanılmıştır. Günümüzde büfe olarak kullanılan yapının girişi, pahlı yüzün camiye bakan tarafındadır. Camideki ampir üslubunu devam ettiren muvakkithanede kapı ve pencere köşelerinde yine aynı rozetleri görmek mümkündür. Bir diğer ilginç ayrıntı da pahlanmış yüzdeki pencerenin üzerinde bulunan, bugün sadece ampir üsluplu, meşale ve asma dallı çerçevesi kalmış olan saat boşluğudur. Dıştaki bu hareketliliğe karşın muvakkithanenin içinde herhangi bir süsleme yoktur. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 134; Raif, Mir'at, 263; Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 276-277; ISTA, IX, 5093-5094; Eyice, "İstanbul Minareleri", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, I, (1963), 31-132; Ünver, Muvakkithaneler, 217-257; O. Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, ist., 1986, s. 407-408; Öz, istanbul Camileri, II, 22.

BELGİN DEMİRSAR

Emirgân

Korusu'nda



San Köşk.

Erdal Yazıcı

EMIRGAN KORUSU

Emirgân'ınO) kuzeybatısındaki yamaçlar ve sırt üzerinde yer alan koruluk.

Osmanlılardan önce, Bizanslılar döneminde Baltalimanı'ndan İstinye Koyu'na kadar uzanan bu arazi parçası büyük bir sena ormanı halinde idi ve yöre "Servili Orman" (Kyparades) ismi ile ün yapmıştı. Osmanlı döneminde de el sürülmemiş, boş bir miri arazi olan Emirgân çevresi, 16. yy'in ortasında Nişancı Feridun Bey'e verilmiş, burasrbir süre "Feridun Bağçe-si", "Feridun Paşa Bağçesi" diye anılmıştır. IV. Murad Iö35'te bu bahçeyi Emir-gûneoğlu Tasmasb Kulu Han'a vermiştir. Bu tarihten sonra burası "Emirgûne Bağçesi", "Mirgûn Bağçesi" veya sadece "Mirgûn" diye anılmış, giderek halk ağzında dilden dile değişikliğe uğrayarak "Emirgân"a dönüşmüştür.

19. yy'm ikinci yarısında Abdülaziz, Emirgûne Köyü'nün gerisindeki büyük arazi parçası ile koruluğu Mısır Hıdivi İsmail Paşa'ya vermiş; hıdiv, kıyıdaki büyük ahşap saraydan başka, sarayın arka bahçesi durumunda olan korulukta birbirinden güzel ve zarif 3 köşk yaptırmış, bunların yakın çevresini de, çok güzel bir park halinde tanzim ettirmiştir.

Yüksek duvarlarla çevrili olan koruluk 472.000 m2'dir.

Koru, İsmail Paşa'nın ölümünden sonra veresesinden Satvet Lütfi Tozan'ın mülkiyetine geçmiş; bir müddet sonra da İstanbul Belediyesi'nce satın alınmış ve 1943'te halka açılmıştır.

Korudan Boğaziçi'nin görünümü çok güzeldir, tepeye yakın yerde birbiriyle bağlantılı iki gölet, iki su aynası vardır; göletlerin üst kenarında kaskad-grotto'lar (sünger taklidi dondurma taş) yükselir; küçük patika, merdivenler ve köprülerle mağaraya girip çıkılır. Koruda hıdivden kalma üç bina vardır. Bunlardan San Köşk şale üslubundadır; 1954'te yangın geçiren köşk onarılmıştır; ancak tamamı 1979'da Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nca restore edilerek bir katı ve bahçesi kafe olarak açılmıştır. İkinci yapı olan Pembe Köşk korudaki yapıların en eskisidir ve klasik Türk evi stilindedir. Bu yapı da 1982'de restore edilmiş, alt katı Türk üslubunda kafe, üst katı Boğaziçi Müze-Evi ve Boğaziçi Kitaplığı olarak halka açılmıştır. Üçüncü yapı, neoklasik üslupta masif bir bina olan Beyaz Köşk'tür. Bu bina da Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'n-ca restore edilmiş, salonları ile büyük hacimli odaları, klasik müzik icra edilen bir kompleks haline dönüştürülmüştür.

Binaların ve göletlerin yakın çevresi ile koruya dikilen ağaç ve çalı türlerinin sayısı 120'den fazladır. Koru içindeki parkların düzenlenmesinde, yapıcısının etkisi ve zamanın modasıyla Avrupa stili açıkça görülmektedir. Romantik İngiliz bahçe anlayışı buraya da girmiştir.

Kozalaklı ve iğne yapraklılardan fıstık-çamı, kızılcam, Halep çamı, ağlayançam, Veymut çamı, sahil çamı, Avrupa ladini, mavi ladin, konik ladin, Lübnan sediri, mavi Atlas sediri, Himalaya sediri, yalan-cıservi, Japon kadifeçamı, Arizona mavi servisi, kokulu servi, porsuk, Doğu mazısı, geniş yapraklı ağaçlardan da çınar yapraklı akçaağaç, dişbudak yapraklı akça-ağaç, dağ akçaağacı, Japon akçaağacı, at-kestanesi, gülibrişim, adi gürgen, katalpa, çitlembik, mahlep, erguvan, fındık, kırmızı yapraklı Avrupa kayını, sivri meyveli dişbudak, çiçekli dişbudak, sabuna-ğacı, sarısalkım, morsalkım, karayemiş, defne, kurtbağrı, yaprağım döken manolyalar (saray laleleri), beyaz çiçekli her-dem yeşil manolya, alevağacı, ateşdikeni, alıç (geyikdikeni), dağ muşmulası, Malta eriği, akkavak, yabani kiraz, yalancıakas-ya, keçisöğüdü, zakkum, salkımsöğüt, gümüşi ıhlamur, Londra çınarı, Macar meşesi, saplı meşe, pırnal meşesi, kermes meşesi koruda oldukça sık ve bol rastlanan a-ğaç ve çalı türleridir. Ayrıca, İstanbul park ve bahçelerinde, korularında pek az rastlanan türlerden Japon meşesi (.Quercus dentatd), Kolorado gümüşi göknarı (Abi-es concolaf), Çin mabetağacı (Ginkgo bil-bö), kaymakağacı (.Feijoa selloıuiand), Kaliforniya susediri (Calocedrus decurrens), sahil sekoyası (Sequoia sempervirens) ile kâfurağacı (Cinnamomun capbora) bu koruda görülebilir.

İstanbul Belediyesi her yıl mayıs ayında koru içinde bir "Lale Bayramı" düzenlemektedir. İlk defa 1960'ta gerçekleştirilen bu bayram, laleciliği geliştirmek ve lale yetiştiriciliğim teşvik etmek amacını gütmektedir.

Koru, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü'ne bağlı bir şeflikle idare edilmektedir.


Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin