I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə58/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   139

Bibi. E. Yücel, "Eyice, Mustafa Semavi", ISTA, V, 5434-5436; C. Garan, "Prof. Dr. Semavi Eyice Kimdir", Sanat Olayı, S. 20 (1984), s. 21-24; F. Çöker, Türk Tarih Kurumu Kuruluş Amaçlan ve Çalışmaları, Ankara, 1983, s. 718-737; A. Kabacalı, "Bizans Sanatı Uzmanı, Tarihçi, Arkeolog Semavi Eyice", Cumhuriyet, (10 Temmuz 1989); A. Koksal, "Prof. Dr. Semavi Eyice ile Söyleşi", Arredamento Dekorasyon, (Nisan 1990), s. 36-42; istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Kürsü veEns-titüsü'nün Öğretim ve Araştırma Çalışmaları (1943-1962), ist., 1962, s. 97-102; "Bizans Sanatı Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Semavi Eyice'nin Bizans Sanatı ile ilgili Yayınlan", Cumhuriyetin 50. Yılına Armağan, îst., 1973, s. 421-428; O. Aslanapa, "Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü'nün Kuruluşunun Otuzuncu Yıldönümü", STY, VI, 10-15; M. Şakiroğlu, Prof. Dr. Semavi Eyice Bibliyografyası, Ankara, 1991; Semavi Eyice Armağanı. İstanbul Yazılan, İst., 1992.

EKREM IŞIN



EYÜB SULTAN KÜLLİYESİ

Eyüb Sultan Külliyesi, zamanla çevresinde oluşmuş ve adım almış olan Eyüp II-çesi'nin merkezinde yer almaktadır.

II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) tarafından kurulan bu külliyenin varlık sebebi ve çekirdeği, halk arasında, Osmanlı döneminde "Hazret-i Halid", günümüzde ise daha ziyade "Eyüb Sultan" olarak a-nılan, sahabeden Halid bin Zeyd Ebu Ey-yub el-Ensarî'nin türbesidir. Mekke'den Medine'ye hicret ettiğinde Hz Muham-med'i evinde ağırladığı için "mihmandar-ı Resulullah" sıfatına hak kazanan Halid bin Zeyd, Emevîler tarafından 48/668 ya da 49/669'da gerçekleştirilen İstanbul kuşatması sırasında ölmüştür. İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethini izleyen günlerde, II. Mehmed'in (Fatih) mensup olduğu Bayramîlik tarikatının şeyhi Akşemsed-din(-0 tarafından keşfedildiği rivayet edilen kabrinin üzerine, adı geçen hükümdar bir türbe inşa ettirmiştir. Eyüb Sultan Türbesi, kuruluşundan günümüze kadar İstanbul'da Müslüman halkın en çok rağbet gösterdiği, hemen her vesileyle (doğum, sünnet, evlenme, ölüm) ziyaret ettiği, çeşitli adaklar adadığı bir ziyaretgâh olagelmiştir. Aynca Osmanlı hükümdarlarının kılıç kuşanma (taklid-i seyf) törenlerinin Eyüb Sultan Türbesi'nde icra edilir olması bu kuruluşun devlet protokolünde de önemli bir yer işgal etmesine sebep olmuş, böylece hem manevi, hem de dünyevi saltanatın cazibesiyle donanan söz konusu türbe ile çevresindeki külliye, kalabalık ziyaretçi gruplarının yanısıra padişahların, hanedan ve saray mensuplarının, devlet ricalinin, ileri gelen ulemanın ve tarikat ehlinin ilgi odağı haline gelmiş, devamlı olarak tamir edilmiş, yenilenmiş, bir-

Eyüb Sultan Camii ve Türbesi.



Elif Erim, 1983

çok ek vakıflarla, ilave binalarla ve kıymetli hediyelerle zenginleştirilmiştir.

Öte yandan yü2yıllar boyunca, ebedi istirahatgâhlarmda Eyüb Sultan'a komşu olmayı arzu eden binlerce kişi bu türbenin çevresine gömülmüş, sosyal konumlan Eyüp semtinin prestiji ile özdeşleşen pek çok kişi de bu çevrede kendileri ve aile fertleri için türbeler, ayrıca çeşitli hayır e-serleri (imaret, tekke, sebil, çeşme) inşa ettirmiştir. Sonuçta, Eyüb Sultan Külliye-si'nin çevresinde kümelenen, mimari tasarımlan ile olmasa da konumları ve varlık sebepleri ile bu külliyeye bağımlı, Türk-İslam dünyasında ancak bir-iki benzerine rastlanan ilginç bir türbeler ve mezarlıklar topluluğu, bir tür "islam nekropolü" ortaya çıkmıştır.

Fatih tarafından, Eyüb Sultan Türbesi'n-den sonra bu yapının yakınına cami, medrese, imaret ve hamam yaptırılmasıyla bir külliye oluşmuştur. Caminin inşa tarihi kaynaklarda 863/1459 olarak verilmekte, diğer binaların da aşağı yukarı aynı tarihte inşa edildikleri tahmin edilmektedir. Eyüb Sultan Külliyesi'nin bünyesindeki cami İstanbul'un ilk selatin camii olması açısından önem taşır. III. Murad döneminde (1574-1595) 990/1582'de yeniden dü-

zenlenmiş olan vakfiye bir selatin külliyesine yakışacak zenginliktedir. Vakfiyede kabarık bir görevli kadrosunun öngörüldüğü, külliye giderleri için İstanbul'un yanısıra Anadolu ve Rumeli'de pek çok gayrimenkulun, bu arada Eyüp semti arazisinin bütünüyle bu kuruluşa vakfedildiği anlaşılmaktadır.

Eyüb Sultan Külliyesi'nin zaman içinde geçirmiş olduğu aşamalar (onarım, yenileme, ilave vb) arasında ancak en önemlileri burada zikredilebilecektir. II. Bayezid döneminin (1481-1512) başlarında Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa (ö. 1499), cami ile türbe arasındaki avluda (iç avlu) bugün mevcut olmayan şadırvan havuzunu yaptırmış, yaklaşık bir yüzyıl sonra Sadrazam Koca Sinan Paşa (ö. 1596) bu havuzun üzerine, kaynaklarda "Sinan Paşa Kasrı" olarak zikredilen bir tür fevkani mahfil inşa ettirmiştir. Bu arada Kanuni devri sadrazamlarından Semiz Ali Paşa (ö. 1565) türbenin çıkış koridorunun sonuna cüz kıraati için bir mekân (cüzhane) ekletmiş, diğer taraftan Defterdar Ekmekçiza-de Ahmed Paşa (ö. 1617) da caminin musalla taşlarının bulunduğu kıble yönüne bir ek bölüm yaptırmıştır.

Eyüb Sultan Türbesi'nin geçirdiği en ö-

EYÜB SULTAN KÜLLİYESİ

238

239

EYÜB SULTAN KÜLLİYESİ

Eyüb Sultan Camii'nin planı. Ayverdi, Fatih III

nemli değişim, yapının anahatlarıyla bugünkü şeklini alması, I. Ahmed'in (hd 1603-1617) yaptırdığı onarım ve ekler sonucunda gerçekleşmiştir. Bu arada 1016/1607' de, türbenin içinde yer alan ve "Kısmet Kuyusu" olarak adlandırılan kuyu ihya edilmiş, kıble yönüne bakan türbe girişinin önüne bir ziyaret bölümü ile sebil eklenmiştir. Ayrıca Eyüb Sultan'ın sandukasının çevresine gümüş telden mamul bir şebekenin konduğu, daha sonra bu şebekenin III. Ahmed döneminin (1703-1730) sadrazamı Nevşehirli Damat ibrahim Paşa (ö. 1730) tarafından tamir ettirildiği bilinmektedir. L Ahmed'in eşlerinden II. Osman'ın (hd 1618-1622) annesi Mahfiruz Valide Sultan'ın (ö. 1620), türbenin çıkış koridorunun sonuna, evvelce Semiz Ali Paşa'nın yaptırmış olduğu cüzhanenin karşısına i-kinci bir cüzhane ilave ettirmesi de I. Ahmed dönemindeki bu inşaat faaliyetleri sırasında veya oğlu II. Osman'ın saltanatının ilk üç yılında gerçekleşmiş olmalıdır. Camiye ilişkin en önemli değişiklikler ise 18. yy'da yaşanmıştır. Bu meyanda III. Ahmed döneminde ramazan ayı boyunca

bütün selatin camilerinin minareleri arasında mahya kurulması yolunda bir ferman çıkarılmış, bunun üzerine dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat ibrahim Paşa'nın girişimiyle, uzunluğu yeterli görülmeyen Fatih dönemi minareleri yıktırılarak bunların yerine 1136/1723'te ikişer şerefesi olan daha uzun minareler inşa ettirilmiştir. I. Mahmud (hd 1730-1754) 11447 1732'de Topkapı Sarayı'ndaki "mukaddes emanetler" arasında bulunan Hz Muham-med'in ayak izini (Nakş-ı Kadem-i Peygamberi) Eyüb Sultan Türbesi'ne naklettirmiş, I. Ahmed'in ekletmiş olduğu ziyaret bölümünün duvarına, söz konusu emanetin konması için bir niş yaptırmıştır. Ayrıca III. Ahmed ve I. Mahmud dönemlerinde görev yapan Darüssaade Ağası Hacı Beşir Ağa(->) kendisi için, iç avlu girişinin yanma bir türbe-sebil inşa ettirmiş, söz konusu avluya karşılıklı mahfiller ekletmiştir. Bu arada, avlunun doğu ve batı sınırları boyunca sıralandığı anlaşılan medrese hücrelerinden beşer tanesinin yıktırıldığı tespit edilmektedir.

İstanbul'da büyük can ve mal kaybına

sebep olan 1766 depremi sırasında Eyüb Sultan Camii'nin önemli ölçüde hasar gördüğü, depremden sonra muhtemelen birtakım onarımlar geçirmesine rağmen 18. yy'ın sonlarına kadar bünyesindeki tahribatın tam olarak giderilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim III. Selim'in (hd 1789-1807) emriyle Şevval 1212/Mart 1798'de caminin esaslı bir onarımına girişildiğin-de bunun mümkün olamayacağı görülmüş, bütünüyle yıktırılarak yeni baştan inşa edilmesine karar verilmiştir. Aynı yılın 10 Temmuz günü temelleri atılan yeni caminin, büyük bir hızla ilerleyen inşaatı 16 Ekim 1800'de sona ermiş, 24 Ekim Cuma günü icra edilen selamlık resmi ile III. Selim tarafından ibadete açılmıştır. Kaynaklarda inşaatın kendisine havale edildiği belirtilen Uzun Hüseyin Ağa'mn mimar ya da bina emini olduğu açıklık kazanmamaktadır. Bu arada Eyüb Sultan Türbesi'nin de onarıldığı, III. Selim'in daha önce 1207/1792'de sandukanın etrafına som gümüşten bir şebeke koydurduğu bilinmektedir.

Eskisinden daha geniş bir harime ve

tamamen farklı bir tasarıma sahip olan yeni caminin yapımı sırasında, arkasında kabirlerin bulunduğu mihrap duvarının aynı hizada inşa edildiği, harimin kuzeye (Eyüb Sultan Türbesi'ne) doğru 10,50 m kadar genişletildiği anlaşılmaktadır. Bu a-rada cami ile Eyüb Sultan Türbesi arasındaki iç avluyu yanlardan kuşatan medrese hücrelerinin tamamı yıktırılmış, söz konusu avluda bulunan şadırvan havuzu ile bunun üzerindeki Sinan Paşa Kasrı da tarihe karışmıştır. Sonuçta boyutları küçülen bu avlunun ortasında, Eyüb Sultan'ın gasledildiği mevki olduğuna inanılan alan parmaklıklı duvarlarla çevrilmiş, köşelere "Hacet Çeşmeleri" veya "Kısmet Çeşmeleri" denilen dört adet çeşme koyulmuş, duvarlarla kuşatılan bu alan ile türbenin ziyaret bölümü arasına bir sundurma eklenmiştir, iç avlunun ve canıi-türbe ikilisinin batı yönünde yer alan bugünkü şadırvan avlusu (dış avlu) ile bunun çevresinde yer alan birtakım bölümler (hünkâr mahfili girişi, görevli odaları, muvakkitha-ne, şerbethane, abdest muslukları vb) de bu arada ilave olunmuştur. Kaynaklarda şadırvan avlusunun yerinde bulunan, "Rıza Pazarı" adındaki ticaret bölgesinin ka-mulaştırıldığı, buradaki binaların yıktırıldığı nakledilir. III. Selim'in gerçekleştirdiği bu yenileme ameliyesi sırasında, Fatih dönemine ait eski caminin kuzey sınırım gösteren, III. Ahmed döneminin minareleri korunmuş, bunların kaidelerinde, eskiden son cemaat yerine açılan, ancak yeni camide harime açılmak durumunda kalan kapılar iptal edilerek, son cemaat yerinin yanlarındaki eyvanlara birer kapı açılmıştır.

Eyüb Sultan Külliyesi'nde 19. ve 20. yy' larda gerçekleştirilen onarımlar ile bazı tali ekler yapı topluluğunun mimarisinde önemli bir değişikliğe yol açmamıştır. Bu meyanda 14 Zilkade 1238/23 Temmuz 1823 günü Haliç (doğu) yönündeki minarenin yıldırım düşmesi sonucunda üst şerefesine kadar olan kesimi harap olmuş ve II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından tamir ettirilmiştir. Adı geçen padişahın türbeyi de tamir ettirdiği, Eyüb Sultan'a ait sandukanın puşidesini yenilediği, bu o-narımın bina emini Ahmed Efendi'nin nezaretinde gerçekleştirildiği bilinmektedir. Ayrıca Eyüb Sultan Türbesi'nin altında bulunan ve icabında yükselen zemin suyunun türbeye zarar vermeksizin Halic'e aktarılmasına yarayan tonuzlu geçitlerin de II. Mahmud tarafından yaptırıldığı rivayet olunur.

Külliyenin geçirmiş olduğu son büyük onarım 1956-1957 arasına aittir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce, Vasfi Egeli'nin denetiminde gerçekleştirilen, dönemin başbakanı Adnan Menderes'in yakından ilgilendiği bu onarım sırasında, hamam ve i-maret dışında kalan külliye binaları asıllarına uygun biçimde tamir edilmiş, bu a-rada harap durumda bulunan imaret binası ortadan kaldırılmıştır. Günümüzde, ramazan ayı başta olmak üzere, hemen her zaman istanbulluların yamsıra ülkenin çeşitli yerlerinden gelen kalabalık ziyaretçi

Eyüb Sultan

Camii'nin

içinden bir

görünüm.


Yavuz Çelenk,

1994

grupları ile dolup taşan Eyüb Sultan Camii ve Türbesi istanbul'daki emsali içinde en bakımlı olanlardandır.



Külliyenin Yerleşimi: Eyüb Sultan Kül-liyesi'nin yerleşim düzeninde, Fatih döneminden itibaren Osmanlı külliyelerinde gözlenen aksiyal ve simetrik dağılım yerini, arazi verilerinden ve çevre ilişkilerinden kaynaklanan, erken döneme ait Osmanlı külliyelerindekine benzer asimetrik bir dağılıma bırakmıştır.

Cami ile Eyüb Sultan Türbesi kıble ekseni üzerinde karşılıklı yer almakta, aralarındaki iç avlu iki kapı ile Haliç (doğu) ve şadırvan avlusu (batı) yönlerine açılmaktadır. Padişahlar, kılıç kuşanma töreni ya da başka bir amaçla Eyüb Sultan Külli-yesi'ne geldiklerinde, denizyolunu tercih etmeleri halinde saltanat kayığı Bostan Is-kelesi'ne yanaşmakta, hükümdar ile maiyetindekiler bu iskeleyi külliyeye bağlayan yoldan ilerleyerek doğu kapısından iç avluya dahil olmaktaydı. Karayolundan gelindiği takdirde de avlunun batı kapısı kullanılabilmekteydi, iç avluya doğu kapısından girildiğinde, hemen sağda, zemini yükseltilmiş bir sofa üzerinde Kıbrıs fatihi Lala Mustafa Paşa'nın (ö. 1580) açık türbesi yer alır.

Eyüb Sultan Türbesi'nin kıble tarafına 17. yy'ın başlarından itibaren eklenen çeşitli bölümler oldukça karmaşık ve organik bir doku arz etmektedir, ileride ayrıntılı olarak ele alınacak olan bu mekânlar topluluğunun arasında uzanan ve "Uzun Yol" olarak adlandırılan koridor, iç avludan türbenin ziyaret bölümüne dahil olanların dış avluya çıkmalarını sağlar.

Ortasında şadırvanın yer aldığı dış avlu düzgün olmayan bir plana sahiptir. Dış avluda, biri kıble yönünde, hünkâr mahfili girişine komşu olan ve "Musalla Kapısı" olarak adlandırılan, diğeri batı yönündeki çarşıya açıldığı için "Çarşı Kapısı" a-dıyla tanınan iki adet cümle kapısı vardır. Cami ile Eyüb Sultan Türbesi'ni üç yönden (güney, doğu ve kuzey) kuşatan, içinde birtakım küçük türbelerin yer aldığı hazi-re batıya doğru ilerleyerek şadırvan avlusunun kuzeyinde de devam etmekte, bu kesimde, çeşitli mezarların yamsıra Çifte Gelinler Türbesi(->) ile Mehmed Çelebi Türbesi göze çarpmaktadır.

Günümüze ulaşmamış olan imaretin ise dış avlunun güneydoğu köşesinin yakınında olduğu bilinmektedir. Külliyenin diğer bölümlerinden epeyce soyutlanmış olan hamam Silahdar Ağa ve Yusuf Müh-

EYÜB SULTAN KÜLLİYESİ

240

241

EYÜB SULTAN KÜLLİYESİ

Türbenin çinilerle kaplı duvarı (solda) ve sandukanın etrafını çevreleyen III. Selim'in yaptırdığı som gümüş şebeke. Nazım Timuroğlu, 1993 (sol), Yavuz Çelenk, 1994

lis Paşa caddelerinin kavşağında yer alır. Dış avluyu kuşatan duvarın dış yüzünde III. Selim tarafından yenilenmiş olan çeşme de bu arada zikredilebilir.

Cami-Medrese ve iç Avlu-. Fatih tarafından inşa ettirilen ve tamamen tarihe karışmış bulunan eski caminin ve medresenin planlan, vakfiyede, Evliya Çelebi Seyahat-namesi'nde ve Hadîkatü'l-Ceuâmi'de yer alan bilgilerin ışığında E. Hakkı Ayverdi tarafından, doğruya en yakın biçimde res-titüe edilmiştir. Cami ile medresenin ortak bir avlu etrafında inşa edildikleri, avlunun kıble yönünde caminin yer aldığı, doğu ve batı kenarlarında medrese hücrelerinin sıralandığı, Eyüb Sultan Türbe-si'nin de avlunun kuzey kesiminde bağımsız bir yapı olarak yükseldiği anlaşılmaktadır. Medresede ayrıca dershane birimi olmayıp caminin harimi aynı zamanda bu amaçla da kullanılmaktaydı. Bu yönüyle söz konusu cami ile medrese Anadolu Türk mimarisinin başlangıcından itibaren varlığına tanık olunan, Fatih döneminden sonra Koca Sinan tarafından da sürdürülen, ortak avlulu cami-medresele-rin gelişme çizgisi içinde yer almaktaydı.

Caminin, enine dikdörtgen planlı (yak. 26x11 m) harimi, ortada 10,50 m çapında bir kubbeyle, yanlarda ise bu merkezi kubbeyi destekleyen aynı çapta birer yarım kubbe ile örtülmüştür. Merkezi kubbeyi taşıyan sivri kemerler, harimin kuzey ve güney duvarlarındaki payelere oturmaktadır. Mihrap dikdörtgen planlı bir çıkıntının içine alınmış, bu kesim, yandakiler-den daha alçak ve daha küçük olan bir yarım kubbe ile taçlandırılmıştır. Son cemaat yerini oluşturan kare planlı beş adet birim, sivri kemerlere oturan kubbelerle örtülüdür. Harimin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde yükselen, kare tabanlı minarelerin kapıları son cemaat yerine açılmaktadır.

Dikdörtgen planlı avlunun doğu ve batı kenarlarında 9'ar tane kare planlı (yak. 4x4 m) ve kubbeli birim sıralanır. Bunlardan birer tanesi girişlere tahsis edilmiş, geriye kalan 16 birim medrese hücresi olarak değerlendirilmiştir. Nitekim vakfiyede de 16 hücreden söz edilmekte, ancak ödeneklerin dökümünde öğrenci sayısı 11 olarak verilmektedir. Hücrelerden 5 tanesinin müderris, muid, ferraş gibi görevlilere tahsis edilmesi ya da öngörülen öğrenci sayısından fazla hücrenin tasarlanması söz konusudur. Hücrelerin önünde uzanan ve kare planlı, sivri kemerli, kubbeli birimlerden oluşan revaklar kıble yönünde caminin son cemaat yeri reva-ğına saplanmaktadır.

III. Selim'in inşa ettirmiş olduğu bugünkü caminin kareye yakın dikdörtgen planlı harimi eskisine göre daha geniş (26x21 m) tutulmuş, kuzey duvarının ileri alınması üzerine iç avludan uzak düşen minarelerin önlerine dikdörtgen planlı, tonoz örtülü, eyvan niteliğinde girintiler yerleştirilmiştir. Caminin tasarımında, Osmanlı öncesi Türk mimarisinden kaynaklanan, Osmanlı döneminde de Koca Sinan'ın tekrar ele alıp geliştirdiği ve ustalık eseri olan

Eyüb Sultan Camii'nin mihrabından ayrıntı. Nazım Timuroglu, 1993

Edirne Selimiye Camii'nde en muhteşem düzeyde uyguladığı, merkezi kubbeli ve sekiz destekli şema kullanılmıştır. Harimi taçlandıran 16 m çapındaki kubbe, beyaz mermerden mamul, 6 adet iri sütunla kıble duvarına gömülü iki payeye oturmakta, çepeçevre, taşıyıcıların arasına yerleştirilen 8 tane yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kıble yönündeki yarım kubbe, mihrabı barındıran dikdörtgen planlı çıkıntının üzerine isabet eder. Kubbeyi taşıyan sütunlar arkalarındaki duvarlara kemerlerle bağlanmış, duvar payelerine oturan bu kemerlerin sınırladığı mekân birimleri küçük kubbeler ve çapraz tonozlarla örtülmüştür. Harimin dış köşelerinde yükselen kare kesitli payeler, minyatür köşk görünümünde, pencereli ve kubbeli ağırlık kuleleri ile taçlandırılmıştır. Ayrıca, kubbenin kasnağına, taşıyıcılara tekabül eden 8 adet ağırlık kulesi dizilerek yapının strüktürü kitlenin dış görünümüne yansıtılmıştır.

Caminin duvarları kesme küfeki taşı ile örülmüş, ancak gerek harimde, gerekse de iç avluyu kuşatan revaklarda bol miktarda beyaz mermer kullanılmıştır. Tasarımı gereği esasen ferah olan harim mekânı, duvarlarda, yarım kubbelerde ve merkezi kubbenin kasnağında yer alan bol miktarda pencere sayesinde çok da aydınlıktır. En alt sıradaki pencerelerin dikdörtgen açıklıkları mermerden sövelerle çerçevelenmiş, lokmalı demir parmaklıklarla donatılmış, yuvarlak hafifletme kemerleri ile taçlandırılmıştır. Alçı revzen-lerle kapatılmış olan tepe pencereleri de yuvarlak kemerlidir.

Harimin, kuzey duvarının ekseninde yer alan girişi Osmanlı barok üslubunun bütün özelliklerini yansıtır. Dikdörtgen bir silme çerçevesi içine alınan basık kemerli kapı, yanlardan gömme sütunlarla ku-

şatılmış, sütunların üzerine birer pilastr yerleştirilmiş, kapı, pilastrlardan giriş eksenine doğru yükselen ve birbirine eklemlenen "S" kıvrımlarının oluşturduğu bir alınlıkla taçlandırılmıştır. Alınlığın başlangıç ve bitim yerleri, aynca "S" kıvrımlarının uçları yaprak kabartmaları ile bezelidir. Caminin yeniden inşa tarihini (12157 1880) taşıyan, talik hatlı manzum kitabe iki parça halinde girişin üzerine yerleştirilmiş, kitabenin üzerine, beyzi bir madalyonun içine III. Selim'in tuğrası konmuştur.

Harim mekânı üç yönden (kuzey, doğu ve batı), ince mermer sütunların ve mermer korkulukların sınırladığı iki katlı mahfillerle çevrilidir. Fevkani mahfilin güneybatı kesimi hünkâr mahfiline tahsis edilmiş, bunun gerisindeki hünkâr kasrının altı, kalabalık günlerde daha ziyade hanımların kullandığı, harimle bağlantılı ek bir ibadet bölümü olarak değerlendirilmiştir. Mihrapta, minberde, ayrıca harimde bulunan çeşidi mimari ayrıntılarda (sütun başlığı, korkuluk lehvası vb) malzeme olarak beyaz mermerin tercih edildiği, Osmanlı baroğuna özgü birtakım süsleme öğelerinin kullanıldığı gözlenmektedir. Duvarların ve örtü öğelerinin sıvalı yüzeyleri ise son onanma ait, klasik üslupta kalem işleri ile bezelidir.

Caminin süslemesinde mümkün olduğunca aşırılıktan kaçınılmış olduğu, 19. yy başları için oldukça yalın ve dinlendirici bir iç mekânın yaratılmasına gayret edildiği dikkati çeker. Söz konusu mekânda gözü en çok oyalayan ayrıntı, en alttaki pencere sırasının üst hizasında, yatay olarak dolaşan, istifli sülüsle yazılmış ayet kuşağıdır.

Harimde gözlenen bu ağırbaşlı ifade kitle tasarımında ve cephelerde de sürdürülmekte, Eyüb Sultan Camii'ni, inşa edildiği dönemin barok zevkinden uzaklaştırarak klasik Osmanlı üslubuna yaklaştırmaktadır. Çokgen gövdeleri, sarkıtlarla zenginleştirilmiş mukarnaslı şerefe konsolları ve kurşun kaplı koni biçimindeki ahşap külahı ile Lale Devri'nin, henüz klasik çizgiden tam kopmamış üslubunu sürdüren minareler de caminin bu ifadesine katkıda bulunurlar. 1766 depreminden sonra III. Mustafa tarafından Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılan bugünkü Fatih Camii'nde de, aynı şekilde baroktan ziyade klasik üsluba özenilmesi bir rastlantı olmasa gerektir.

Enine dikdörtgen planlı iç avluyu, üç yönden (güney, doğu ve batı) zemini bir seki ile yükseltilmiş sivri kemerli ve kubbeli revaklar kuşatır. Harim girişinin önünde yer alan, diğer revak birimlerinden daha büyük, dikdörtgen planlı birim beyzi bir kubbe ile örtülmüştür. Revakların sütunlarında, başlıklarında, kemerlerinde ve avluya bakan cephelerinde mermer kullanılmış, sütunları duvarlara bağlayan kemerler ise iki renk taşla örülmüştür. Sütunlar, kuyu bileziğini andıran yüksek kaideler üzerine oturtulmuş, Osmanlı barok üslubunun icadı olan armudi profilli başlıkların köşelerine küçük volütler yerleştirilmiştir. Camideki klasik havayla u-

yum sağlayan sivri kemerlerin kilit taşlarına barok üslupta küçük madalyonlar oturtulmuştur. Kubbelerin içinde, son onarıma ait olması gereken klasik üslupta kalem işleri, pandantiflerde ise III. Selim döneminden kalma barok kalem işleri vardır.

Avlunun doğu ve batı duvarlannda, harim duvarlarındaki düzeni ve tasarımı sürdüren, çift sıralı pencereler yer alır. Her revak birimine bir çift pencere isabet etmektedir. Bu duvarların kuzey kesiminde, karşılıklı yer alan avlu girişleri, revaklar-dan farklı olarak barok üsluba bağlanmakta ve harim girişi ile uyum sağlamaktadır, iki yandan pilastrların kuşattığı, hafif basık kemerli avlu girişlerinin her iki yüzünde de, kemerlerin üzerine celi sülüs ayetler yerleştirilmiş, hattatı tespit edilemeyen bu ayet levhaları kıvrık dal kabartmaları ile çerçevelenmiştir. Doğu kapısının üstündeki kuş evi, barok bir köşk çıkmasını andıran tasarımı ile dikkati çeker. Caminin başka yerlerinde de aynı türde kuş evlerine rastlanmaktadır.

iç avluyu cami hariminden ayıran duvarda, girişin (taç kapının) yanlarında, ikili gruplar halinde, çift sıralı 8'er adet pencere açılmış, taç kapıya komşu olan üstteki pencerelerin önüne birer mükebbire konmuştur. Küçük balkon görünümündeki nıükebbireler, alttan barok profilli dolgularla desteklenir. Aynı profil, pencere gruplarının arasındaki son cemaat yeri mihraplarının kavsaralannda içbükey olarak karşımıza çıkar. Avlunun kuzeyinde Eyüb Sultan Türbesi'nin ziyaret bölümü cephesi, kuzeydoğu köşesinde de Lala Mustafa Paşa Türbesi'ni(->) barındıran küçük hazire parçası yer alır. Avlunun ortasında, duvarların kuşattığı, ulu bir çınarın gölgelediği, zemini yükseltilmiş dikdörtgen alanın köşelerine, "Kısmet Çeşmeleri" olarak anılan küçük çeşmeler, verev konumda yerleştirilmiştir. Beyaz mermerden yontulmuş olan çeşmelerin beyzi çanakları duvarın üst hizasına yerleştirilmiş, ayna taşlan, "C" kıvrımları, yaprak demetleri ve istiridye motifleri ile bezenmiş, her

çeşmeye, kartuşlar içinde, III. Selim tuğraları ile suya ilişkin sülüs hatlı ayetler işlenmiştir. Halid bin Zeyd'in gasledildiği yer olduğu rivayet edilen alanın çevresindeki sık dokulu demir parmaklıkların 19. yy'in son çeyreğinde veya 20. yy'ın başlarında yenilendiği anlaşılmaktadır. Parmaklık babaları madeni Mevlevi sikkeleri ile taçlandırılmıştır. Bu sikkelerin varlığı, Eyüb Sultan Türbesi'nde icra edilen kılıç kuşanma törenlerinde, Osmanlı Devleti' nin son devirlerinde, daha çok Konya Mevlânâ Dergâhı postnişini olan çelebilerin padişahlara kılıç kuşatması ile anlam kazanmaktadır.

Eyüb Sultan Türbesi ve Buna Bağlı Bölümler: Eyüb Sultan Türbesi, İstanbul' da günümüze kadar özgün tasarımını koruyabilmiş en eski Osmanlı mezar anıtıdır. Duvarları kesme küfeki taşı ile örülmüş olan türbe sekizgen planlı ve kubbelidir. İlk yapıldığında, kıble yönüne açılan kapısının önünde, sivri kemerli ve kubbeli küçük bir revağın bulunduğu tahmin edilebilir. Türbenin güney, güneybatı ve güneydoğu kenarları, I. Ahmed'in inşa ettirdiği ziyaret bölümünün içinde kalmaktadır. Türbenin, arka taraftaki hazireye nazır olan diğer beş cephesinde Fatih dönemine ait özgün tasarım gözlenebilir. Dikey hatların egemen olduğu bu cepheler, ahenkli oranları ve sadelikleri ile, klasik Osmanlı üslubunun, Koca Sinan'dan çok önce, daha Fatih döneminde billurlaştığı-nm en belirgin kanıtlanndandır. Silmelerle çerçevelenmiş olan cephelerin düşey eksenlerine, klasik Osmanlı üslubundaki düzeni ve ayrıntıları sergileyen ikişer pencere yerleştirilmiştir. Tuğla örgülü, dışarıdan kurşun kaplı kubbe, kasnak olmaksızın doğrudan duvarlara oturur. Türbenin, sekizgen prizma biçimindeki kitlesi ziyaret-bölümünden yukarı doğru taşmakta, ancak yine de iç avlu tarafından görülememektedir.

Türbenin içinde gözlenen, yüzyılların birikimiyle oluşmuş süslü ve ihtişamlı donanını, cephelerin sadeliği ile çarpıcı bir tezat oluşturur. Basık kemerli türbe giri-

şi, yanlarda mihrap biçiminde girintilerin bulunduğu, sivri kemerli bir niş içine alınmıştır. Fatih dönemine ait ahşap kapı kanatları, sonradan çıkış koridorunun girişine taşınarak, türbe hariminin emniyetini sağlamak amacıyla yerlerine bugünkü madeni kanatlar takılmıştır. Bunların önünde, II. Abdülhamid'in bizzat imal ederek türbeye hediye ettiği söylenen sedef kaplamalı parmaklık görülür.

Türbe duvarlarının iç yüzeyi, pencere sıralarının arasına kadar, "Mühr-i Süleyman" motiflerinin görüldüğü, beyaz zeminli 18. yy Kütahya çinileriyle kaplanmış, bu kaplamanın bitimine, yine çiniden, lacivert zemin üzerine beyaz renkli bir ayet kuşağı konmuştur. Kapının sağ kenarından başlayarak sol hizasına kadar kesintisiz olarak devam eden ayet kuşağı istifli sülüsle yazılmıştır. Bu kuşaktan itibaren duvarların yüzeyi ile kubbenin içi, muhtemelen III. Selim onarımından kalma, barok üslupta, pastel renkli kalem işleri ile kaplıdır. Kubbe merkezindeki yuvarlak madalyonu dolduran, istifli celi sülüsle yazılmış ayetin Fatih dönemine ait olduğu tahmin edilebilir.

Halid bin Zeyd'e ait ahşap sandukayı kaplayan, II. Mahmud'un hediyesi olan siyah puşidenin üzerine simle işlenmiş sülüs yazıların güzelliği dikkati çeker. Bu yazıların büyük kısmı devrin ünlü hattatı Mustafa Rakım Efendi'ye, bir kısmı da II. Mahmud'a aittir. Şüphesiz türbede bulunan en muhteşem eser, III. Selim'in yaptırdığı som gümüş şebekedir. Osmanlı maden sanatının barok üsluptaki bir şaheseri olan bu şebeke, uzun kenarlarda 3'er, kısa kenarlarda 2'şer tane olmak üzere toplam 10 parçadan meydana gelmekte, beyzi madalyonlar ve "C" kıvrımları ile dolgulanmış olan ve dikmelerle birbirine bağlanan bu parçalar, "S" kıvrımlarından oluşan dalgalı alınlıklarla son bulmaktadır. Dikmeler ve alınlıklar istiridye biçiminde tepeliklerle taçlandırılmıştır. Şebekenin uzun kenarlarında, ortada yer a-lan parçada, iç içe iki yuvarlak madalyon, sülüs hatlı besmele ve Fatiha suresini içe-


Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin