I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə68/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   139

FENAÎ TEKKESİ

bak. YALDIZLI TEKKE



FENARÎ İSA CAMÜ

istanbul'un eski Bizans kiliselerinden o-lan Fenarî Isa Camii, Fatih ile Çapa semtleri arasında, Yenibahçe vadisinde, Vatan Caddesi kenarında bulunmaktadır.

Geç Roma çağına ait bir mezarlık arazisi üzerinde, imparator VI. Leon döneminde (886-912), Drungarios (donanma komutanı) Konstantinos Lips (ö. 917) tarafından kurulan manastırın kilisesi olarak inşa edilmiştir. Manastır Moni tu Libos o-larak adlandırılmış ve imparatorun da katıldığı açılış töreni Haziran 907'de yapılmıştır. Geçen yüzyılda istanbul'un Bizans dönemi eski eserleri üzerinde çalışma yapanlar, bu manastırın Fatih Camii yerinde olan Havariyun Kilisesi'ne yakın olduğunu göz önünde tutarak, Fatih Külliyesi(->) darüşşifasının mescidinin Libs Manastın' nm kiliselerinin kalıntısı olduğunu sanmışlardır. Türk araştırmacılar tarafından da benimsenen bu görüşün doğru olmadığı ve Lips (veya Libos) Manastırı ile Kilisesi'nin Fenarî Isa Camii ile aynı olduğu anlaşılmıştır. Kilise Teotokos'a (Meryem) sunulmuştu. Binanın dışında bir silme üzerinde bulunan kitabede, bu dini binanın "lekesiz" Meryem'e (panakrantos) ithaf edildiği okunduğundan bu defa yine yanlış teşhis yapılarak Panakrantos Kilisesi ve Manastırı'nın burası olduğu sanılmış, fakat bu terimin sadece sıfat olarak kullanıldığı ve gerçek Panakrantos Kilisesi'nin Ahır-kapı çevresinde olduğu ispatlanmıştır.

Manastırın tarihi hakkında yeterli bilgi yoktur. Kurulduğu dönemde kilise, bugün görülen binanın yalnız kuzeyde bulunan kısmından ibaretti. Latinlerin Kons-tantinopolis'i işgal etmesinin ardından İmparator VIII. Mihail Paleologos'un (hd 1261-1282) şehri geri alıp, Bizans İmpara-torluğu'nu ihya etmesiyle manastırın yeniden önem kazandığı görülür. VIII. Mi-hail'in ölümünden sonra eşi Imparatori-çe Teodora, önceki kilisenin güney tarafına bitişik olarak İoannes Prodromos'un adına ikinci bir kilise yaptırarak manastırı da ihya ettirmiştir. Kilise, Paleologos süla-

lesinin mezarları için tasarlanmıştı. Impa-ratoriçenin annesi ile 1295'te ölen kızı Eu-doksia'dan başka, 4 Mart 1303'te bizzat Teodora, arkasından oğlu Konstantinos 5 Mayıs 1306'da buraya gömülmüşler, III. Andronikos'un 16 Ağustos 1324'te ölen e-şi Eirene ve İmparator II. Andronikos (hd 1282-1328), 13 Şubat 1332'de Lips Manastırı Kilisesi'ne defnedilmişlerdir. 1417 yazında ise VTII. îoannes Paleologos'un (hd 1425-1448) eşi, Rus asıllı Anna da buraya gömüldü. Kilisenin batı ve güney tarafını "L" biçiminde saran bir ek bina ise 14. yy'da inşa edilmiş, böylece bina bir defa daha büyütülmüştür. Son Bizans döneminde şehrin önemli dini merkezlerinden olan manastır, Meryem'in doğum günü yortusunda bütün saray erkânının burada toplanmasına sahne oluyordu. İmparato-riçe Teodora'nın manastırın idaresi için bir çeşit vakfiye olan, tipikon (yönetmelik) eksik halde olmakla beraber günümüze kadar gelmiştir. Bu belgeden, kadın rahibelerin yaşadıkları manastırın kadrosu hakkında etraflı bilgi edinilir. Makedonya, Silivri, İzmir, İzmit ve Üsküdar dolaylarında arazileri olan manastırda bir de 15 yataklı küçük bir hastane vardı. Lips Manastırı ve Kilisesi, şehrin fethine kadar kullanımını sürdürmüştür.

Hıristiyanların bu dini tesisi ne zaman boşalttıkları kesin olarak bilinmez ise de, II. Bayezid döneminde (1481-1512), terk edilmiş Bizans kiliselerinin "şenlendirilmesi" akımı sırasında, erken Osmanlı çağının ünlü ulema ailesinden Fenarîzadeler-den Alaeddin Ali Efendi (ö. 1498) tarafından 15. yy'ın sonlarında mescide çevrildiği bilinir. Bu sırada manastır da zaviyeye dönüştürülmüştür. 927/1521 tarihli vakfiyesinde, yıllık gelirinin 30.000 akçe olduğu gösterilir. Bu kayıtta ayrıca odaların bir kısmının harap durumda oldukları da belirtilmiştir.

İstanbul'un beşte birini yok eden 1633 yangınında mescit yanmış, herhalde mimari bakımdan da zarar görmüş olmalı ki, Sadrazam Bayram Paşa tarafından felaketi takip eden yıllarda önemli ölçüde tamir edilmiş ve minber de koydurularak camiye çevrilmiştir. Manastır hücrelerinden kalanlar ve caminin bir kanadı 17. yy'ın sonlarında tekke olmuştur. Hadîka'dan öğrenildiğine göre, mescidin imamı olan Şeyh İsa el-Mahvî, manastır hücrelerini Halve-tî zaviyesi yapmıştı. Dolayısıyla mabedin adı da Fenarî İsa şeklini almıştır. Gerede' nin Sarıkadı Köyü'nden olan Şeyh Isa Efendi, 80 yaşlarında hacca giderken Şam' da 1127/1715'te öldüğüne göre, zaviyenin Halveti tekkesine dönüşmesi 17. yy'ın sonlarında olmuştur. 1196/1782'de Cibali' den başlayarak Marmara kıyısına kadar uzanan yangında Fenarî Isa Camii'nin de, yakınındaki yeniçeri kışlası (Yeni Odalar) yandığına göre kurtulmuş olabileceğine ihtimal verilemez. Hadîka'nm bir yazma nüshasına eklenen bir nokta, "hayli vakit harap kalan" mescidin, 1247/ 1831'de, Mihrişah Valide Sultan vakıf mülhakatından olduğu için, padişah iradesiyle tamir ve ihya edildiği belirtilir.

FENARÎZADE MESCİDİ

278

279


FENER

Fatih'in kentin eski sakinlerini devlet merkezine geri getirmek için din serbestisi i-lan etmesiyle yeniden İstanbul'a dönmüşler ve bir bölümü Fener'e yerleşmiştir. Fener için özel önemi olan Ortodoks kilisesi, 1456'ya kadar bugünkü Fatih Camii' nin yerindeki Havariyun Kilisesi'nde(->); 1456-1586 arasında Pammakaristos Kilise-si'nde (bak. Fethiye Camii); ardından Fe-ner'de Panayia Vahsarai Kilisesi'nde, 1597' den sonra Ayios Demetrios Kassabu Kilisesi'nde etkinliğini sürdürmüş ve 1601' den itibaren de, Fener'deki Aya Yorgi (Ayios Yeoryios) Kilisesi'ne yerleşmiştir (bak. Yeoryios [Ayios] Patrikhane Kilisesi), Ortodoks mezhebinin merkezi olma niteliğini taşıyan İstanbul Patrikhanesi (bak. Rum Ortodoks Patrikhanesi), Fener'e uluslararası düzeyde önemli bir dinsel merkez olma özelliği katmıştır.

iyi ve bakımlı durumda L Dünya Savaşı yıllarına kadar gelen Fenarî Isa Camii, 1918'deki büyük Fatih yangınında yemden felakete uğrayarak bir defa daha yanmış, memleketin içinde bulunduğu sıkıntılı yıllarda tamir edilemediğinden, kırk yıl utanç verici bir harabe halinde kalmıştır. Bu arada 1929'da burada bazı arkeolojik araştırmalar yapılarak, taşa kakma tekniğinde değerli bir Ayia Eudoksia ikonası (şimdi Arkeoloji Müzesi'nde) bulunmuştur. 1960'ta yapılan ciddi bir restorasyon sonunda Fenarî Isa Camii onarılarak ihya edilmiş ve tekrar ibadete açılmıştır. Fakat bu arada, 1636'da yapılan motifleri üç renkli malakari mihraptan kalan parçalar bütünüyle yok edilmiştir. 1942'de yıktırılan minaresi de son yıllarda yeniden inşa olunmuştur.

Fenarî Isa Camii olan yapı, aynı dönemlere ait bitişik üç bölümden oluşur. En kuzeydeki en eski yapı, bir narteksi (hol) takip eden esas mekânı dört sütunlu "kapa-

Fenarî Isa Camii'nin içinden bir görünüm. Araş Neftçi, 1990

Fenarî İsa Camii

Araş Neftçi, 1990

lı Yunan haçı" biçiminde denilen plandadır. 1633 yangınından sonra yapılan tamirde bu sütunlar herhalde çatladığından, kaldırılarak binanın üst yapısını destekleyen kesme taştan ana eksene paralel iki büyük kemer inşa edilmiştir. 1918 yangınından sonra bu sütunların kaideleri meydana çıkmıştır. Dışarı taşkın esas apsisin iki yanında yonca biçiminde küçük mekânlar halinde bir çift pastoforion hücresi bulunur. Evvelce narteksin güney tarafında olan ahşap bir merdivenden, kubbenin dışına çıkılıyordu. Burada hiçbir Bizans kilisesinde rastlanmayan bir özellik olarak, kubbenin dört tarafında, dört küçük şapel vardır. Bunlardan birinde, kilise terk edilirken bırakılmış Ayia Eudoksia ikonası 1929'da bulunmuştur. Gerek kuzey, gerek güney kiliselerinin kubbeleri eski ölçüleri üzerine, kasnaklanndaki pencerelerin biçimlerinden anlaşıldığına göre, 1831-1832'deki onarımda yapılmışlardır. Yapının kuzeye bakan duvarı da 1960' ta bütünüyle yeniden yapılmıştır. Kuzey kilisesinin apsis çıkıntılarının üstünde dolaşan mermer silmede kilisenin Meryem'e sunulduğunu bildiren Grekçe kitabe görülür. Bu bölümde mermer üzerine taş işçiliği bakımından itinalı surette yapılmış mimari organlar (başlık, silme, kubbe eteği silmesi gibi) vardır. Yangınlarda büyük kısmı parçalanan bu bezemede çift başlı kartal kabartmaları dikkati çeker.

13. yy'm sonlarında inşa edilmiş olan güney kilisesinde yine bir dış narteksi takip eden ana mekân, örneklerine ancak son. Bizans döneminde rastlanan "dehlizli tip" denilen sisteme göre yapılmıştır. Kare bir kitle halinde yükselen orta mekânın üstünü, kuzey kilisesindeki gibi 1831-1832'deki kasnak biçimi değiştirilmiş kubbe örter. Burada da, orta mekânı, "U" biçiminde saran dehlizlerden ayıran sütunlar kaldırılarak, iki büyük tuğla kemer ile üst yapı desteklenmiştir. Sütunların kaideleri 1929'dan sonra ortaya çıkmıştır. Bu güney kilisesinin dış doğu cephesi, 13-14. yy'lar Bizans sanatında çok sevilen tuğla bezemelerle süslenmiştir. Bu bölümün bir duvarında pek az mozaik kalıntısı da bulunmuştur.

Her iki binayı da batı ve güneyden "L"

biçiminde saran ve 14. yy içinde eklenen parekklesionlar (koridor) ise mimari bakımdan fazla bir özelliğe sahip değildir. Her iki binanın döşemeleri altına yerleştirilen lahitler gibi, bunun da bir kısmında mezarlar vardır. Toplam sayılan 22 tane olan bu mermer lahitler, binanın sahipsiz kaldığı 1930-1960 arasında parçalanmıştır. Bir söylentiye göre binanın altında bir mahzen bulunmaktadır. Şimdiye kadar incelenmediği için bu hususta kesin bir bilgi yoktur.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 157; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 220; (Patrik Konstan-tios), Constantiniade, ist., 1856, s. 106-107; A. Paspatis, BizantinaiMeletai, ist., 1877, s. 322-325; D. Pulgher, Leş anciennes eglises byzantinesde Constantinople, ist., 1974, s. 26; Mordtmann, Esquisse, 71-72; J. P. Richter, Qu-etten der Byzantinischen Kunstgeschichte, Viyana, 1897, s. 229; Gurlitt, Konstantinopels, 34; Ebersolt-Thiers, Eglises, 211-223; Millingen, Byzantine Churches, 122-137; H. Delehaye, Deux typica byzantins de l'epeque deş Paleolo-gues, Brüksel, 1921, s. 106-136; N. Brunov, "Ein Denkmal der Hofbaukunst von Konstan-tinopel", Belvedere, LI-LII (1926), s. 217-336; ay, "L'eglise â voix eriscrite â ang nefs dans l'architecture byzantine: la Fenari Issa", Ec-hosd'Orient, XXVI (1927), s. 257-286; N. Bru-nov-M. Alpator, "Rapports sur un voyage â Constantinople architecture byzantine", Revue desEtudes Grecques, XXXIX (1926), s. 1-30; M. Schede, "Arhâologische Funde-Konstantino-pel", ArcbâologischerAnzeiger, (1929), s. 325-368; Ebersolt, Monuments, 166-167; Schneider, Byzanz, 61-62; Grabar, Sculptures, 100-122; Eyice, Bizans Mimarisi, 15-21; Th. Macridy -A. H. S. Megaw-C. Mango-E. J. W. Hawkins, "The Monastery of Lips. Fenari Isa Camii at istanbul", Dumbarton Oaks Papers, XVIII (1964), s. 253-315; Eyice, İstanbul, 80-81; S.. Eyice, "Leş eglises byzantines d'Istanbul (du IXe au XVe siecle)", XII Corso di Cultura sull'arte Revennate e Bizantine, (1965), s. 269-272, 306-308; Janin, Eglises et monasteres, 307-310; Müller-Wiener, Bildlexikon, 126-131; S. Eyice, "Bizans Hastanelerine Dair", TAÇ, I (1986), s. 5-15; Fatih Camileri, 172-173.

SEMAVi EYİCE



FENARÎZADE MESCİDİ

bak. ÇATALÇEŞME MESCİDİ



FENARÎZADELER

Osmanlı ilmiye sınıfının kurucusu sayılan Molla Fenarî'nin soyundan gelen aile. Fe-narîzadeler 15. yy'dan 17. yy'm sonuna kadar ilmiye sınıfındaki saygın konumlarını korumuşlardır.

Asıl adı Şemseddin Mehıned olan Molla Fenarî (1350-143D yaşamını Bursa'da sürdürdü. 1424-1431 arasında, Osmanlı Devleti'nin ilk müftîsi (şeyhülislam) olarak görev yaptı. Osmanlı medreselerinin programını hazırladı. Bu kurumlar için fıkıh ve tefsir risaleleri yazdı ve müderrislerin ders verme yöntemlerini belirledi. Bundan dolayı Osmanlı ilmiye sınıfının kurucusu kabul edilmiştir. Manastır Medrese-si'nde ders verirken bir yandan da Muh-yiddin Arabi'nin öğretisini yaymaya çalıştı.

Oğullarından Hasan Paşa ve Umur Bey (15. yy'ın ortalan) Osmanlı ordusunda görev alırlarken Yusuf Bâlî Efendi (ö. 1443) ilmiyeyi seçti. Bursa kadısı oldu. Yusuf Efen-di'nin oğlu Alaeddin Ali Efendi (ö. 1498,

Bursa) Fenarî Alisi diye ünlenrnişti. Bursa' da kadılık ve müderrislik yaptı, istanbul medreselerinde de dersler verdi. Cağaloğ-lu'nda, Molla Fenarî Sokağı'nda bir mescit yaptırmıştır. Alaeddin Ali Efendi'nin oğlu Mehmed Şah Efendi (1472-1523) Bursa'da ve istanbul'da kadılık, müderrislik görevlerinde bulundu. 1517'de Anadolu, 1519'da Rumeli kazaskeri oldu.

Fenarîzadeler'in istanbul'daki en büyük bireyi, Mehmed Şah Efendi'nin oğlu Şeyhülislam Muhyiddin Efendi'dir. İstanbul kadılığından 1523'te Anadolu, 1524'te Rumeli kazaskerliğine yükselen Muhyiddin Efendi, 1537'de emekli oldu. Şeyhülislamlığı Ocak 1542-Temmuz 1545 tarihleri arasındadır. Eyüp Camii haziresinde gömülüdür. Beykoz Dereseki Köyü'nde, Rumelihisarı'nda birer mescit, Tophane'de bir cami yaptırmıştır. Fıkıh alanında risaleleri vardır. Muhyî mahlası ile yazdığı gazel ve kasideleri içeren Divan'ı bulunmaktadır. Mehmed Şah Efendi'nin diğer iki oğlundan Molla Abdülbaki'nin de müderris olduğu bilinmektedir. Yusuf Çelebi (ö. 1562) Eyüp kadılığında bulunmuş ve Çatalçeşme Mescidi'ni yaptırmıştır. Yusuf Çelebi'nin oğlu Mâ'tuh Çelebi (ö. 16li) Bursa ve istanbul medreselerinde müderrislik, il kadılığı görevlerinde bulunmuştur.

Fenarîzadelerin bir kolu, Alaeddin Ali Efendi'nin kuzeni olup II. Bayezid'e şehzadeliğinde lalalık yapan Hasan Çelebi'den sürmüştür. Hasan Çelebi'nin kardeşi, Ah-med Paşa (ö. 1500?) adında bir eyalet yö-neticisidir. Pirî Çelebi (ö. 1545) ile iki oğlu Mahmud Çelebi (ö. 1598) ve Şah Çelebi (ö. 1618 ?), 17. yy'm ikinci yarısına doğru Şeyhî Mehmed Çelebi (ö. 1640'tan sonra?), Şah Mehmed (ö. 1641), Fenarîzadelef in istanbul medreselerinde ders okutan saygın bireyleridir. Şeyhî Mehmed Efendi'nin oğlu Mekke Kadısı Seyyid Ahmed Efendi (ö. 1698) ile diğer oğlu Seyyid Mehmed Efendi (ö. 1696) ailenin ünlü son kişileridir. Seyyid Mehmed Efendi, 1687' de istanbul kadısı; l689'da Anadolu, 1694'te Rumeli kazaskeri, aynı yıl naki-bü'1-eşraf olmuştur. Oğlu Seyyid Lutfullah l697'de ölmüştür. Fenarîzadeler, istanbul'un köklü bir ailesi olarak varlıklarını 20. yy'a değin korumuşlardır.

Bibi, Müstakimzade, Devhatü'l-Meşayih, İst., ty, 3-5, s. 22-23; Altunsu, Şeyhülislamlar, 1-3, 25-27; Mecdî, Hadaikü'ş-Şakaik, 47-53, 204-206, 387-389; Ataî, Hadaiku'l-Hakaik, 35-37, 418, 550, 746; Şeyhî, Vekayiü'l-Fuzalâ, I, 104-105, 121-122, 443, 468, II-III, 141, 142, 128-130; Y. Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, II, Ankara, 1950, s. 648-649.

NECDET SAKAOĞLU



FENER

Fatih ilçesi sınırlan içinde; Halic'in batı yakasında yer alan semt. Kuzeybatısında Ba-lat, batısında ve güneybatısında Fatih'in mahalleleri, güneyinde Ayakapı semti bulunmaktadır. Fener'in en önemli ulaşım aksı Halic'in batı kıyısında, Haliç Köprüsü'nden başlayarak kıyıya paralel uzanan ve Fener-Eminönü bağlantısını sağlayan ve kıyının Fener bölümünde Mürsel Paşa

Eski bir fotoğraf kartpostalda (üstte) ve günümüzde Fener'in denizden görünümleri. Tuğrul Acar fotoğraf ar§ivi (üst), Tuğrul Acar, 1992 (alt)

Caddesi adını alan Abdülezel Paşa Cadde-si'dir(~>). Fener semti, Abdi Subaşı, Tahta Minare, Tevki-i Cafer mahallelerine yayılır.

Semtin, Osmanlı dönemi öncesinde de "Fanarion" adını taşıması, Haliç kıyılarının en önemli deniz fenerinin burada bulunmasından kaynaklanmaktadır. O zamanlar Fener'e, bu bölgedeki deniz surlan üzerinde yer alan Fener Kapısı'ndan girilmekteydi. Bu kapı tarihte "Porta Fari", "Porta del Faro" gibi adlarla anılmıştır ki "Fener Kapısı" anlamına gelir. Fener Kapısı'nın Mürsel Paşa Caddesi ile Abdülezel Paşa Caddesi'nin birbirine bağlandığı, halen Bulgar kilisesinin bulunduğu noktaya rastladığı sanılmaktadır.

istanbul'un Osmanlılara geçmesinden sonra, Akdeniz adalarına, Mora'ya, italya'ya ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerine göçen Bizans'ın soylu ailelerinden bir kısmı,



FENER

250


281

FENER BAHÇESİ

sıl sıralandığı Bostancıbaşı Defterleri 'nde-ki bilgilerden de anlaşılmaktadır. Kagir ve ahşap yapılardan oluşan ve çoğu yerde, yangınlardan sonra mahalleler yeniden kurulurken yapılan planlarla, birbirini dik açılarla kesen ortogonal bir sokak dokusu sergileyen surların ardındaki bölge, giderek yükselip Fatih ve Çarşamba'ya doğru uzanmaktadır.

istanbul'un oldukça sık yangın geçirmiş ve her defasında yenilenmiş semtlerinden biri olmasına rağmen, yine de surların hemen ardındaki kesimin, tarihsel gelişim içinde, özellikle 19. yy'm ikinci yarısından itibaren fazla değişime uğramadan varlığını sürdürdüğü gözlenmektedir. Ancak semtin kıyı kesimi, 1930'lu yıllarda Fransız kent plancısı H. Prost'un kararlarıyla Halic'e getirilen sanayi yüzünden yalıların yerini alan fabrika, atölye, depo ve antrepolarla nitelik değiştirmiş; 1914 yangınından sonra yolun seviyesi 1,50 m kadar yükseltilmiş; 1970'te de taş döşeli olan yol asfaltlanmıştır. Bu kesimdeki en yeni ve köklü değişim ise, 1984'te istanbul Belediyesi tarafından başlatılan Haliç temizleme ve düzenleme çalışmaları sırasında

Fener ve çevresi, Osmanlı döneminde, aralarında varlıklı Museviler de olmakla birlikte, genelde Rumların oturdukları bir bölge olmuş; Fenerli Rumlar, özellikle çevirmenlik yaparak, Osmanlı devlet yapısı içinde yer almış ya da ticaretle uğraşarak zenginleşmişlerdir. Tarihte "Fenerliler"(-0 adıyla anılan söz konusu semt sakinleri, gerek eğitim ve kültür düzeyleri, gerekse de yabancı dil bilgileriyle, çeşitli yurtdışı görevleri de üstlenmişlerdir. Bu görevlerden en önemlisi 1711-1821 arasında Osmanlılara bağlı Eflak ve Boğdan voyvodalıklarını yönetmeleridir. Fenerliler, sarraflık, bankerlik, tüccarlık, gemicilik gibi işlerden servet edinerek, İstanbul'un sosyal ve ekonomik yaşamında etkin bir yer tutmuşlardır. Ancak, semtin tanınmış aileleri 18. yy'ın ikinci yarısından itibaren, Fener'den Yeniköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Tarabya başta olmak üzere, Boğaziçi'nde yaptırdıkları görkemli köşk ve konaklara taşınmışlardır.

18. ve 19. yy'da Fener'in sahil boyunda, semtin tanınmış Rum ailelerinin yalıları yer almaktaydı. Çoktandır yıkılmış olan bu yapıların varlığı, kimlere ait olduğu ve na-

fa) i


Yüzyıl başında Fener'den bir sokak (solda) ile Yıldırım Caddesi'ndeki 55 ve

57 numaralı ikiz ev.



Galeri Alfa (sol), Erkin Emiroğlu, 1983 (üst)

gerçekleştirilmiştir; Fener sahilindeki yapılar yıkılmış, yerlerine uzun ve geniş bir yeşil park bandı oluşturulmuştur. Bu çalışmalar sırasında kıyıda yer alan son karakteristik tarihi örnekler de bir ikisi dışında ortadan kaldırılmıştır.

Fener'in günümüzde de varlığını sürdüren önemli yapısı Rum Ortodoks Pat-rikhanesi'dir. Patriklik makamı 17. yy'ın başında Aya Yorgi Kilisesi'ne nakledildikten sonra 1720'de bu binanın bitişiğindeki Rum eşraf konağı satın alınarak patrikhaneye dahil edilmiş; 1738'de bu ahşap yapının tümüyle yanmasından sonra, yeni patrikhane binası, bunların yerinde büyük bir ahşap konak olarak yaptırılmıştır. 1797'te kagir eklerle genişletilen yapı, 1941 yangınından sonra kapsamlı bir onarım geçirerek yenilenmiştir. Yanındaki Aya Yorgi Kilisesi, patrikhanenin resmi kilisesi niteliğini taşımaktadır.

Fener'in diğer anıtsal yapılan arasında bir avlu çevresinde gelişen kilise, misafirhane ve kütüphane binalarından oluşan Tur-i Sina yapı topluluğu (bak. îoannes Prodromos Kilisesi) Vlah Saray Kilisesi, Panayia Muhliotissa Küisesi(->), Stefan

(Sveti) Kilisesi(->) gibi yapılar da özel ö-nem taşır. 1887'de yapımına başlanan ve resmen 1898'de açılan Stefan Kilisesi'nin, prefabrike demir malzemeyle yapılmış ve Viyana'da üretilerek Tuna Nehri yoluyla istanbul'a getirilip Fener'e monte edilmiş olması gerek Fener, gerekse de istanbul açısından özel bir önem taşır.

Rumların eğitime verdikleri önem, Rum nüfus ağırlıklı bölgedeki cemaat okullarıyla da kanıtlanmaktadır. Yoakimyon Rum Kız LisesiC-»), Maraşlı Rum Okulu ve "Kırmızı Mektep" olarak da anılan Fener Rum Erkek Lisesi(->), Fener'in önemli eğitim kurumlarıdır. Özellikle, 1880'de Mimar Di-madis tarafından yapılan lise binasının, Haliç siluetinde etkin bir yeri vardır.

Bölgenin en ünlü camisi Fenerkapısı Mescidi'dir. Mürsel Paşa Caddesi üzerindeki yapı II. Mehmed (Fatih) dönemine (1451-1481) tarihlenir. 18. ve 19. yy'larda kapsamlı onarımlar geçirmiştir.

Ayrıca Fener'de, "Fener Kapısı Hamamı" ya da "Fener iskelesi Hamamı" adıyla anılan bir hamam da bulunmaktaydı. Fener Kapısı'nın iç tarafında, Sadrazam Ali Paşa Caddesi üzerinde yer alan bu hamam yıkılmıştır.

Rumların Fener'de kurdukları, etkinliğini 1950'lere dek sürdüren halkevi; çeşitli aktiviteler düzenleyerek Fener'deki e-ğitim kurumlarına ya da muhtaçlara maddi katkıda bulunan Ksirokrini, Filoptohos yardımsevenler dernekleri de bölge için önem taşır.

Halic'in Eyüp ve Kasımpaşa'dan sonra, Balat Iskelesi'yle birlikte ikinci önemli iskelelerinden olan Fener tskelesi'nin yanında, 1940'lann ortalarına kadar sahilin en büyük gazinosu olan Fener iskele Gazinosu yer almaktaydı. R. E. Koçu, geniş kapalı bir bölümle önden denize doğru uzanan açık bir bölüm ve arkasında genişçe bir bahçesi olan gazinonun, zamanla nitelik değiştirip bir kahvehaneye dönüştüğünü ve 1943'e dek varlığını sürdürdüğünü belirtmektedir. Bir Rum semti olan Fener'in, meyhaneleriyle de meşhur olduğu hatırlanmaktadır.

Ahşap bir yapı olan Fener Vapur İske-lesi'nin yanında Fener Kayık İskelesi yer almakta ve özellikle Haliç'te vapur işlemeye başlamadan önce, Fener'den Kasımpaşa, Eminönü ve Galata gibi bölgelere ulaşım bu iskeleden, kayıklarla sağlanmaktaydı. R. E. Koçu 1801-1802'de düzenlenmiş Kayıkçı Esnafı Sicil ve Kefalet Defteri'nde Fener İskelesi'ne kayıtlı 78 kayık ve kayıkçı olduğunu, bunların 36'sınm Müslüman, 42'sinin de Rum, Ermeni ve Bulgarlardan oluştuğunu yazar.

Fener'in evleri de özel bir önem taşımaktadır. 17. ve 18. yy'larda Rum aristokrat aileleri, patrikhane çevresinde ve Ci-bali-Balat arasındaki kıyı boyunda görkemli konak ve yalılar yaptırmışlardır, iki ya da üç katlı, kagir Fener konakları taş-tuğla almaşık duvarları, kemerli, şebekeli pencereleri, profilli taş konsollar üzerinde yükselen çıkmaları ve kirpi saçaklarıy-la belirginleşen cephe özellikleri taşımaktaydılar. Bu evlerde servis mekânlarına ay-

rılmış olan az açıklıklı zemin katlara ya da varsa ara katlara karşın, çıkmalarla zenginleştirilen üst katlar, esas yaşamın geçtiği mekânlardı. Üst kadarda, merdivenin açıldığı bir sofa ile boyutları, iç dekorasyonu ve özellikle de tavamyla etkileyici bir mekân olan evin başodası yer alırdı. Bu taş konakların yanısıra, Fener'de, dar gelirli Rum ailelerin oturdukları yüksek ahşap ya da kagir yapılar olduğu da bilinmektedir. Bu evlerin dışında Fener bölgesinde, i-ki-üç katlı konutlar arasında, özellikle Yıldırım Caddesi üzerinde ve bölgenin içlerine doğru Fener Külhanı, Merdivenli Yokuşu gibi sokaklarda hâlâ gözlenen sıra-evler de yapılmıştır. Genellikle kagir olan bu evler, Fener'in küçük tüccar, küçük esnaf ve zanaatkarlar ile küçük memurlarının konutlarıydı. Söz konusu sıraevler, arkalarındaki tek yapılarla bütünleşerek yarattıkları süreklilikle, Fener sokaklarında etkileyici görünümler oluşturmuşlardır.

Fener, 1940'lara dek Rumların çoğunlukta olduğu bir Rum semtiydi. Geleneksel sakinlerinin Adalar, Kadıköy, Yeşilköy, Şişli gibi istanbul'un başka semt ve bölgelerine ya da Yunanistan'a geçmeleriyle, semt sosyal yapı açısından önemli değişimlere sahne olmuştur. Ayrıca Haliç kıyısında kurulan fabrika, küçük sanayi, imalathane, atölye vb işyerleri de bölgenin değişimini büyük ölçüde etkilemiştir. Kırsal kesimden İstanbul'a göç edenlerin bir bölümü, merkezi iş alanlarına yakınlığı ve kiraların ucuzluğu nedeniyle buradaki evlere yerleşmişler, semtin köklü Rum kültürünün yerini günümüzde kırsal bölgelerden gelenlerin kasaba kültürü almıştır. Bugün bölge, fiziksel çevreyi de bozan yeni kullanıcıların hem oturma hem de çalışma mekânı olmuştur. 1985'te gerçekleştirilen Halic'i temizleme çalışmaları da, bölgenin sahil kesimini büyük ölçüde değiştirmiş, buradaki mezbelelerle birlikte Fener'in tarihsel görünümü de yok olmuştur.



Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin