Firuz Ağa Camii, Tophane
Yavuz Çelenk, 1994
mü ve 896/1491 tarihi konulmuştur. Cami iki katlı olarak yapılmıştır. Altında altı dükkân mevcuttur. Dış ölçüleri ile genişliği 16,60 m, derinliği 3,55 m'lik son cemaat yeri ile 15,75 m'dir ve çatılıdır. Binanın sol köşesinden çapraz olarak girilmekte ve 22 basamaklı bir merdivenle son cemaat yerine ulaşılmaktadır. Son cemaat yerine ayrıca binanın sağ tarafından 26 basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır. Minare kaidesi kesme taştandır. Bütün duvarlarda dörder adet yüksek ve yarım daire kemerli pencere mevcuttur. Son cemaat yeri dış duvarında üç pencere vardır. Caminin içi aydınlık ve ferahtır. Sağ ve solda üçer adet ahşap dikme ile taşınan örtüsü de ahşaptır. Mihrabı küçük bir nişten ibaret olup, basit bir minberi vardır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 69; Öz, istanbul Camileri, II, 24.
1. AYDIN YÜKSEL
FİRUZKÖY
1990'da Küçükçekmece İlçesi sınırları içerisinde, aynı adlı gölün batısında E-5 ve TEM otoyollarının arasında yer alan mahalle.
Doğuda Küçükçekmece Gölü, batıda Büyükçekmece ilçesi sınırları içinde yer alan Esenyurt belde belediyesi, kuzeyde Altışehir, güneyde ise Avcılar kesiminin Mustafa Kemal Paşa, Üniversite ve Cihangir mahalleleriyle sınırlanmıştır. Küçükçekmece Gölü'ne l km kadar yakın bir konumda bulunmasına karşın gölden yüzde 10'u aşan çok sert bir meyille ayrılmakta ve yaklaşık 110 m kotunda bulunmaktadır. Firuzköy'ü E-5 yoluna bağlayan ku-zeybatı-güneydoğu yönündeki yolun ü-zerinde çok çeşitli ve sayıda sanayi kuruluşu yer alır. istanbul'da sanayi desant-ralizasyonunun başlamasıyla birlikte Fi-ruzköy'ün nüfusunda önemli bir artış eği-
FİTNAT HANIM TÜRBESİ
322
323
FLORANSAIILAR
Eugene Flandin'in l'Orient'te yer alan "Üsküdar İskelesi" (no. 41) adlı gravürü, 19. yy. Galeri Alfa
limi gözlenmektedir. Nitekim 1965-1990 arasında Firuzköy nüfusu 11 kat artmıştır. Bu nüfus artış eğilimi 1980 sonrasında hız kazanmış, 1985-1990 arasında mahallenin nüfusu iki kattan daha fazla bir artış göstermiştir (bak. Tablo).
Bu hızlı göç süreci sonucunda Firuzköy nüfusu içerisinde İstanbul doğumluların oranı yüzde 26,25 düzeyine kadar gerilemiştir. Metropoliten ortalamanın (yüzde 37,6) 11 puan altındaki bu oran Firuzköy nüfusunun daha çok yakın tarihlerde gelen göçmenlerden oluştuğunu düşündürmektedir.
Göçmen nüfusun doğum yerleri itibariyle dağılımı incelendiğinde Firuzköy'ün Türkiye'nin neredeyse tüm illerinden göç aldığı, ancak en büyük göçmen grubunun Kars'tan ve Bulgaristan'dan geldiği anlaşılmaktadır (Firuzköy'deki göçmen nüfusun sırasıyla yüzde 20,83'ü ve yüzde 17,51'i). Kars ve Bulgaristan göçmenlerini Tokat, Amasya, Çorum, Edirne, Kırk-lareli'den gelenler izlemektedir.
Göçmen nüfusun dikkate değer biçimde yoğun olması nedeniyle, Firuzköy, eğitim düzeyi açısından önemli farklılıkları olan toplulukların bir arada bulunduğu bir nüfus yapısına sahiptir. Okul çağındaki toplam nüfus içerisinde okuma yazma bilmeyenlerin oranı, büyükşehir ortalamasının yüzde 37,8 üzerindedir. Toplam okul çağı nüfusu içerisinde okuma yazma bilmeyenlerin oram, büyükşehirde yüzde 9,5 iken aynı oran Firuzköy'de yüzde 13,1 düzeyindedir. Ancak, okullaşma oranlarına bakıldığında büyükşehir ortalamasını aşan değerlere rastlanıyor. Nitekim büyükşehirde toplam eğitim çağı nüfusunun yüzde 47,7'si ilkokul mezunu iken, aynı oran Firuzköy'de yüzde 51,3 düzeyindedir. Erkek nüfusta büyükşehir ortalaması yüzde 49,4, Firuzköy'de yüzde 54,9 düzeyindedir. Kadınlarda büyükşehir ortalaması yüzde 45,9, Firuzköy'de 47,4 düzeyindedir.
Ortaokul mezunlan kategorisinden itibaren ise büyükşehir ortalamalarının altında değerlere rastlanmaktadır.
Firuzköy Mahallesi'nde çalışanlar, göreli olarak yüksek eğitim düzeyi veya u-zun iş deneyimi gerektiren işkollarında, İstanbul il ortalamasının altında bir paya sahip bulunmaktadırlar. Nitekim ilmi teknik elemanlar, üst kademe yöneticileri, idari personel vb çalışanlar, ticaret ve satış personeli kategorilerinde İstanbul ortalamalarının altında bir istihdam gerçekleştiği görülüyor. Buna karşılık, hizmet işlerinde çalışanlar kategorisinde metropo-
Firuzköy'ün Nüfus Gelişimi
Yıllar Nüfus
1965
1.019
1970
1.349
1975
1.581
1980
3.060
1985
5.367
1990
11.086
liten ortalamaya yakın, imalat sanayii çalışanları ve ulaştırma makinesi kullananlar kategorisinde ise metropoliten ortalamanın 13 puan üzerinde bir istihdam gerçekleşmektedir. Bu sonuç, Firuzköy'de a-çık olarak kişisel hizmet ve büyük ağırlıkla sanayi istihdamında uzmanlaşmış bir istihdam yapısının bulunduğunu gösterir. Dolayısıyla Firuzköy, sanayi alanında gerçekleşecek değişim ve dönüşümlere son derece duyarlı bir istihdam yapısına sahiptir.
Firuzköy'de yere özgü nitelikleri şekillendiren hizmet ve sanayi kategorilerinin iç yapılarında da önemli farklılaşmalar göze çarpmaktadır. Nitekim hizmet işlerinde çalışanlar kategorisinde aşçı, garson, barmen vb çalışanlar, hizmetçiler vb, mülk bekçileri ve temizlik işçileri, elbise temizleyicileri, çamaşırcı ve ütücüler alt kategorilerinde metropoliten ortalamayı aşan yığılmalara (istihdam yoğunluklarına) rastlanmaktadır.
Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ve ulaştırma makinesi kullananlar kategorisindeki yoğunlaşma, metropoliten ortalamanın (yüzde 46,20) yaklaşık 13 puan (yüzde 58,94) daha üzerindedir.
Ağaç hazırlama ve kâğıt imalatı, plastik ve kauçuk, terzilik ve döşemecilik, dokuma işçiliği, metropoliten ortalamanın üzerinde bir istihdam payına sahip bulunmaktadır. Dokuma ve konfeksiyon işçileri imalat sanayiinde en fazla ağırlığa sahip gruplardır. Metropoliten istihdam yoğunluğunu çok aşan bu iki işkolu Firuzköy'deki istihdam yapısının ana taşıyıcısını oluşturmaktadır. Bu yoğunlaşma, Firuzköy'ün tümüyle Avcılar kesiminde ve Yenibosna'da yer alan tekstil-konfeksi-yon üretim kompleksinin ve Avcılar kesimindeki entegre fabrikaların emek havuzu içerisinde yer aldığım göstermektedir. Bu işkolunun kadın işçilere göreli olarak daha açık olması nedeniyle kadınların sanayi işgücüne katılma oranı metropoliten ortalamanın iki kat daha üzerindedir. Metropoliten sanayi işgücü içerisinde kadın işçi oranı yüzde 11,04 iken Firuzköy'de kadınlar sanayi işgücünün yüzde 22,42'si-ni oluşturmaktadırlar.
MURAT GÜVENÇ
FİTNAT HANTM TÜRBESİ
Eyüp'te Defterdar Caddesi'nde, Hubbî Hatun Türbesi'nin de bulunduğu hazire-dedir.
1780'de ölen Şair Zübeyde Fitnat Hanım, döneminin iyi ve kültürlü bir ailesinin kızı olması nedeniyle, kadınların toplumdaki yerlerini alamadığı bir dönemde şair olarak kendini kanıtlama fırsatım elde etmiştir. Babası Esad Efendi, dedesi Ebu İshak İsmail Efendi, amcası îsham Efendi ve kardeşi Şerif Efendi, şeyhülislamlık yapmış ve şiir yazmışlardı. Ancak, evlendiği Derviş Efendi'nin şiir ve musikiden anlamaması, Fitnat Hanım'ın hassas ruhunu etkilemiş olmalıdır.
Türbenin aslında Fitnat Hanım'a ait olmadığı da ileri sürülmektedir. Bu fikre gö-
Fitnat Hanım Türbesi'nin planı. Yıldız Demiriz
re türbe, Hubbî Hatun'un damadı olan Mehmed Vusulî Efendi'ye aittir. Ancak türbe, Fitnat Hanım Türbesi olarak tanınmış, resmi kayıtlara bu adla geçmiştir.
Fitnat Hanım Türbesi 18. yy barok mi-marisinin(->) özelliklerini taşır. Çaplan birbirine eşit olmayan altıgen planlıdır ve kubbesi basık ve ovaldir. Her cephede yer alan pencerelerden alttakiler dikdörtgen, üsttekiler yuvarlaktır. Pencereler renkli camlı, kubbe içi kalem işi dekorludur.
Bibi. Demiriz, Türbeler, 79-81; B. Turnalı, "Şair Fitnat Hanım'ın Mezarı", Arkeoloji ve Sanat, S. 8-9 (1980), s. 39-44.
YILDIZ DEMİRİZ
PLANDIN, EUGENE NAPOLEON
(15 Ağustos 1803, Napoli - 1874, Paris) Fransız ressam.
Horace Vernet'nin öğrencisi olmuş, 1836 Salonu'na katıldıktan sonra 1837'de Cezayir yolculuğuna çıkıp Constantine kuşatmasında bulunmuş ve olaylan resmetmiş-tir. 1839-1842 arasında İran'a gönderilen elçiliğe katılmış ve 1843'te Horsâbâd'daki Asur harabelerini çizmekle görevlendirilmiştir. İzin almak için İstanbul'a gelen ve burada beklediği sürece Rodos'u da ziyaret eden Flandin, İstanbul'a ait çok sayıda çizim ve resim yapmıştır. Suriye ve Hor-sâbâd'da çizdiği resimlerle birlikte bunlar 1853-1867 arasında l'Orient a.â\\ dört ciltlik folio boy bir kitapta toplanmıştır. Birinci cilt 50 tane büyük boy gravür içerir ve bunların 45'i İstanbul'a aittir (geri kalanlardan bir tanesi Çanakkale'yi diğer dördü ise İzmir'i gösterir).
Resimler belgesel açıdan aynı değerde değildir. Bazıları gerçeğe uygun olmakla birlikte, bir bölümünde abartmalar, güzelleştirmeler göze çarpar, bazı görüntülere başka yerlerde bulunan binalar eklenmiştir. Kitabın birinci bölümünde her gravüre ait açıklamalar bulunur ancak bunlar dönemin İstanbul'u için ilginç bilgiler i-çermez.
"Boğaziçi" adlı birinci gravürde Tarab-ya'daki İpsilanti ailesinin konağı görülür. Daha ilginç olan ikincisinde Anadoluhisa-n'nın önündeki yalılar vardır. Beşiktaş îs-kelesi'ni gösteren beşincide Sinan Paşa Ca-
mii görüntüye sokulmak için iskeleye yak-laştırılmıştır. "Sultan Selim Sarayı" adını taşıyan altıncı gravürde Çırağan Sarayı'nın eski hali görünür. İstanbul'un genel bir görünümünü ve Sarayburnu'nu gösteren 8 ve 9 nolu gravürler gerçeğe uygun değillerdir. Aksine Tophane'deki Nusretiye Camii'ni ve Tophane İskelesi'ni gösteren 11 ve 12 numaralar daha ilginçtir. Aralarında en tanınmış olanı Galata Kulesi'ni ve bir Galata sokağını gösteren 15 numaralı gravürdür. İlk Azapkapı Köprüsü'nü gösteren no. 19 ve 20, limandaki kayıkları tasvir eden no. 21, "Yeni Cami" (no. 22), "Şehzade Camii" (no. 23) gravürleri en iyilerdendir. Bunların yanısıra "Tekfur Sarayı" (no. 30), "Süleymaniye" (no. 31), "Eyüp Esma Sultan Sarayı" (no. 33), "Eyüp İskelesi" (no. 34), "Topkapı'da Kahve" (no. 38), "Üsküdar İskelesi" (no. 41), "Harem İskelesi" (no. 45) gravürleri de belgesel değeri en önemli olan ya da o dönem İstanbul'unun havasını en iyi verenlerdendir.
STEFANOS YERASİMOS
FLAUBERT, GUSTAVE
(13 Ocak 1821, Rouen - 8 Mayıs 1880, Croisset) Fransız yazar.
Madame Bovaryve Salammbo romanlarının ünlü yazarı, 1849'da, dostu fotoğrafçı Maxime du Camp'la birlikte bir Doğu yolculuğuna çıkar. Marsilya'da gemiye binerler ve İskenderiye üzerinden Kahire' ye gelirler. Oradan aralık-ocak aylarında Yukan Mısır'ı gezdikten sonra, yeniden gemiye binerek Beyrut'a çıkarlar ve Filistin, Suriye ve Lübnan'ı 1850 yılı boyunca gezerler. Ekim ayında, Beyrut'tan Rodos'a gelirler ve Marmaris'te karaya çıkarak Muğla ve Milas yoluyla Efes'e, oradan da Tire üzerinden İzmir'e varırlar. Buradan denizyoluyla 12 Kasım'da İstanbul'a ulaşırlar. İstanbul'da l ay kalan Flaubert not-
larında kente 14 sayfa ayırır. Sık sık mektup yazmak ya da dinlenmek için günlerini otel odasında geçiren yazarın en çok uğradığı yerler Galata'daki genelevlerdir, "Galata'mn sokakları âdetler ve renkler gibi koyudur. Loş ışıklar, pis sokaklar, arka avlulara bakan pencerelerden çıkan bir kemanın ya da mandolinin acı sesi; şurada burada, pencerede ya da kapı eşiğinde, Avrupa biçimi giyinmiş ve Rum biçimi taranmış bir orospu görülmektedir" der. Galata'mn oğlancı kahvelerinde ise "küçük bir odada, işlemelerle yüklü Rum giysileriyle üç geri zekâlı genç beceriksizce kıvranmaktadır". Geceleri ise tiyatroya "Lu-cia di Lammermour" ya da "Robert le di-able" operalarını seyretmeye gider ve gösterileri Avrupa ayarında bulur.
Her şeye rağmen dönemin her turistinin ziyaret ettiği Galata Mevlevîhanesi ve Üsküdar'daki Rıfaî Âsitanesi'ndeki ayinleri, Sultanahmet, Nuruosmaniye, Bayezid ve Süleymaniye camileri ile Ayasofya'yı görür. Bu sonuncusu, "ağır minareli, zevksiz bir bina yığınıdır". Belgrad Ormam'n-da yapılan bir gezintiden sonra yazar 15 Aralık'ta Pire'ye gitmek üzere İstanbul' dan ayrılır.
STEFANOS YERASİMOS
FLORANSALILAR
İtalya'daki Firenze şehrinden olanlar. Şehrin esas adı Florentia olup Türkçeye "Flöremin", "Fiorentin", "Flordin" ve en son "Floransa" olarak girmiştir.
İstanbul'da belirli bir süre etkili olan Floransalılar Bizans İmparatorluğu ile çok az ilişki içinde bulundular. Zira bir liman şehri olmayan Floransa, uzun yıllar Adriyatik Denizi'nde Ancona Limanı'nı, Tiren Denizi'ne bakan tarafta da Pisa Limanı'nı çıkış noktası olarak kullandı. Pisa şehri ortaçağ boyunca parlak bir ticari faaliyet gösterdi ve "Levant" (Doğu) diye adlandırılan
girişimlerde etkili oldu, fakat Medici ailesinin iktidara gelmesi üzerine bağımsızlığını kaybetti, Floransa Büyük Düklüğü' nün bir şehri oldu. Liman özelliğini kaybetmesi sonucu etkisi de azaldı.
Floransa'da faaliyet gösteren ticaret kurumları kısa sürede Doğu Akdeniz'de, bu arada Bizans'ta faaliyetlerini geliştirdiler. 1422'de ilk resmi konsoloslarını gönderdiler ve başta ipek ticareti olmak üzere çeşitli alanlarda başarılar gösterdiler.
Floransalılar Bizans İmparatorluğu ile büyük boyutta ticaret ilişkisine girişemediler. Osmanlı idaresi altındaki Bursa'da daha faaldiler. Hattâ Bizans'ın zaafından yararlanarak Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesi için 1439'da bir konsil toplanmasını sağladılar. 6 Temmuz 1439 günü Katolik kardinal ile Ortodoks arşö-vek birleşmeyi ilan ettiler ise de hiçbir etki yaratmadı, hattâ Bizans içindeki kavgalar devam etti. Floransalılar ise İstanbul' daki imtiyazlarını güçlendirmek istediler. II. Mehmed'in (Fatih) İstanbul kuşatması sırasında Floransa yardım göndermedi görünmekle birlikte uzun zamandan beri Bizans başkentinde yaşayan Floransalılar son dakikaya kadar çarpıştılar, fakat yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldılar. Kuşatma sırasında Jacobo Tedaldi adındaki Floransalı tüccar Osmanlı ordusu İstanbul'a girdiği sırada bir gemiyle kaçıp Venedik'e gitti ve senatoya bilgi verdi. Kuşatma sırasında şehrin içi ve dışı hakkında bilgi veren raporu büyük bir itibar gördü. Floransalılarm zararının 20.000 duka altını olduğunu ekledi.
Floransalı yöneticiler 1455'te yolladıkları bir belgeyle Osmanlı Devleti'yle iyi i-lişkiler kurmak istediklerini gösterdiler. Fatih de bu girişimi onayladı ve onların Ga-lata'da bulunmalarını istedi. Gerçi antlaşmalarla ilgili elimizde sağlam metin ve suretler yoktur. Bununla birlikte Benedetto Dei adındaki bir kronik yazarı Floransalılarm İstanbul'a gelmeleri, belirli alanlar ve ilişkilerde ne gibi etkinlikleri bulunduğu hakkında bilgiler verir. Fatih çok becerikli ve faal olan Floransalıları destekledi, hattâ l463'te Carlo Martelli adındaki bir tüccarın Galata'da tertiplediği davete katıldı. Osmanlı-Floransa ilişkileri çok hızlı bir şekilde gelişti.
Sıkı ilişkiler Cem Sultan olayı sırasında Floransalılarm casus ve elçilerini harekete geçirmesi üzerine daha da hızlandı. Osmanlı şehzadesinin iadesini sağlamak i-çin her türlü yola başvuran Osmanlı temsilcileri İtalya Yanmadası'na geldikleri zaman muhakkak Floransa'ya uğradılar. İstanbul'a gelen Floransalı casuslar da gelişmeler hakkında yazılı bilgiler verdiler. Fatih 1480'de, İtalya Yanmadası'na bir sefer yapmaya karar verdiği zaman Otranto şehrini hedef seçti ve ilgili haberlerin Flo-ransa'dan gönderildiğine dair güçlü rivayetler her yeri sardı.
II. Bayezid zamanında (1481-1512) Floransalılarm İstanbul ve Bursa başta olmak üzere muhtelif mahallerde ticaret yapmalarına izin verildi. 1488'de Andrea de Medici, 1499'da ise Geri Risaliti adındaki el-
FLORYA
324
325 FLORYA CUMHURBAŞKANLIĞI
çiler gönderildi. Belirli vergilerini ödedikten sonra güven içinde faaliyeüeri uygun görüldü. L Selim de 1513'te Francesco An-tonio Nori adlı elçiye eski hakları devam ettireceğine dair belge verdi. Fakat bu tarihten sonra italya Yarımadası'nda siyasi ortam değişti. Floransa artık Doğu ticaretine eskisi kadar önem vermedi, deniz tarafına yöneldi. I. Cosimo adlı büyük duka tarafından kurulan Cavalieri di Santo Stefano adlı denizciler tarikatı yeni sorunları da beraberinde getirdi. Bununla birlikte ticareti devam ettirmek için, 1527'de Floransalı idareciler bir temsilci yolladılar. I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilen "ahdname" II. Bayezid ve I. Selim zamanlarında verilen belgelerin ve kolaylıkların devam ettiğini belirtir.
1538'de istanbul'a gelen Floransa elçisine özel muamele gösterildi, hattâ bu elçiye ilk defa "ta'yinât" verildiği, bu uygulamanın sonra sair yabancı devlet elçilerine uygulandığına dair bir kayıt mevcuttur. 16. yy'da Osmanlıların peş peşe gelen başarıları karşısında Floransa Büyük Düklüğü bocalama içine girdi; bir tarafta sürekli olarak Batı âlemi için gemi vermeleri istenirken diğer taraftan Osmanlı Devleti ile ticaret ilişkilerini kesmek istemediler. I. Francesco başta iken 1574 ve 1578' de, I. Ferdinando başta iken de 1598'de elçiler gönderildi ve dostlukların devamı temenni edildi. Her ne kadar yazışmalar ile ilgili sağlam metin veya suretler günümüze ulaşmamış ise de Sokollu Mehmed Paşa'nın temkinli siyasetine dair bilgilere rastlıyoruz. Zira sürekli olarak Floransa gemilerinin Türk gemilerini rahatsız ettiğine dair şikâyetler geliyordu.
Osmanlı-Floransa ilişkileri 17. yy'da durma noktasına geldi. Floransa'nın zenginlik kaynağı olan ipek ve kumaş üretimi büyük bir bunalım içine girdi, istanbul piyasasında Floransa'dan ve onun hemen yakınında bulunan Lucca'dan gelen kumaşların gene de bir yeri bulunuyordu. "Florentin" ve "luka" diye tanınan bu kumaşlar iki şehir arasında 15. yy boyunca devam eden gelişmenin gölgesini bile yaratamadı ise de hatırasını devam ettirdi. Floransa başka güçlerin etkisi altına girdi. Osmanlı Devleti ile olan ilişkisini kendi bayrağı altında mı, yoksa bir başka devlet bayrağı altında mı devam ettirmesini bile doğru dürüst beceremedi. Osmanlı limanlarına Fransa veya Venedik aracılığı ile girmek istemesi bile itibar görmedi. 1742'de ve 1833'te de birtakım girişimler yapıldı ise de olumlu sonuçlar elde edilemedi.
Floransalı sanatkârların 1524'te Gala-ta'da tertiplenen bir eğlenceye katıldıkla-nna dair bilgiler vardır. 300 davetlinin bulunduğu eğlencenin yankıları çok büyük olmakla birlikte sonraki benzer toplantılara katılmamış olmaları ve İstanbul'da hiçbir mahalde sabit bir ikametgâh yaratma-malan dikkati çeker. Hümanizma ve Rönesans hareketinin merkezi olan Floransa' da Türk âlemini özellikle konu etmiş bir sanatçı ve araştırmacıya rast gelmiyoruz. Fakat izler gene de az değildir.
Bibi. W. Heyd, Histoire de Commerce du Le-vant au Moyen-Age, 1936; Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, V, İst., 1330, s. 197-198, XI, İst., 1947, s. 159, 193; A. Mori, Gli halicini a Costantinopoli, Milano, 1906, Modena 1906, s. 62-65; F. Babinger, "Lorenzo de' Medici e la Corte Ottomana", Archivo Storico Italiano, CXXI/439(19ö3), s. 305-361; ay, "Fatih Sultan Mehmed ve İtalya", Belleten, S. 65 (Ocak 1953), s. 41-82; M. Berza, "La colonia fioren-tina di Costantinopoli nei secoli XV-XVI e suo ordinamento secondo gli statuti", RevueHisto-rique du Sud-Est Europeen, XXI (1944), s. 137-154; H. İnalcık, "Ottoman Galata, 1453-155.3", Premiere Recontre Internationale surl'Empire Ottoman et la Turquie Modeme, Institut National deş Langues et Civilisations Orientales, Maison deş Sciences de l'Homme, 18-22 Jan-vier 1985. L Recherche sur la ville ottomane: La cas du quartier de Galata, İst.-Paris, 1991, s, 17-117; N. Vatın, "Itineraires d'agents de la Porte en Italie (1483-1495). Reflexions sur l'or-ganisation deş mission ottomanes et sur la trascription turque deş noms de lieux îtaliens", Turcica, XIX (1987), s. 29-49; M. And, Türkiye'de italyan Sahnesi, italyan Sahnesinde Türkiye, İst, 1989, s. 13-16, 137-139, 14i, 142; M. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Deften, İst., 1983; ay, "1009 (1600) Tarihli Narh Defterine Göre İstanbul'da Çeşitli Eşya ve Hizmet Fiyatları", TED, S. 9 (1978), s. 1-85; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IH/2, Ankara, 1977, 146, IV/2, Ankara, 1988, 172-174; R. Mantran, istanbul dans la seconde moitie du XVIIe siecle, Paris, 1962, s. 116-522; F. Diaz, // Granducato di Tosca-na I Medici, Torino, 1982; B. Dini, "Aspetti di commercio di esportazione dei panni di lana e dei drappi di seta fiorentini in Costantinopoli negli ani 1522-1531", Studi in memoria di Federico Melis, Pisa, 1978, IV, s. 1-55; H. Hide-toshi, L'Arte della Lana in Firenza nel basso medioevo. II commercio della lana e il mer-cato dei panni fiorentini nei secoli XII-IXV, Fi-renze, 1980; H. Hidetoshi-F. Mazaoui, "Ottoman markets for florentine woolen cloth in the late fifteenth century", International Journal ofTurkish Studies, III/2 (1985-1986), s. 17-31; G. Guarnieri, / Cavalieri di Santo Stefano nel-la storia della Marina Italiana (1562-1859), Pisa, 1960; M. Lenci, Lucca, il mare e i cor-sari barbareschi nelXVIsecolo, Lucca, 1987; K. M. Setton, The Papacy and the Levant (1204-1571), I-IV, Philadelphia; L. Tondo, Dome-nico seslini e il medagliere mediceo, Firenze, 1990, s. 29-32.
MAHMUT H. ŞAKlROĞLU
FLORYA
Rumeli kesiminde, Marmara Denizi sahilinde, Yeşilköy'ün batısında yer alan; plajı, dinlenme tesisleri, villaları ve doğal güzellikleriyle ünlü yazlık semt ve mesire yeri.
Florya, idari olarak, kuzeydoğusundaki asıl iskân bölgesi olan Şenlikköy bütünlüğü içindedir. Şenlikköy (Florya) Bakırköy İlçesi'ne bağlı bir mahalledir. Mahalleyi batıdan Basınköy (Zümrütyuva); doğudan ve güneydoğuda Yeşilköy; kuzeydoğudan Atatürk Havalimanı; kuzeybatıdan E-5 yolu çevreler. Florya, daha çok, Şenlikköy Mahallesi'nin Marmara kıyısında kalan kesimine verilen addır.
Florya'nın yer aldığı bölgenin tarihinin, Bizans dönemine, belki de daha eskilere gittiği bilinmektedir. Bizans'ın önemli yazlık saraylar bölgesi Hebdomon (Bakırköy)^) ile bugünkü Küçükçekmece(->) olan Region arasındaki, Avrupa'yı Bizans'a
bağlayan Via Egnatia, bugünkü Florya-Şenlikköy bölgesinden geçerdi. I. lusti-nianos döneminde (527-565) Florya'da îm-paratoriçe Teodora için bir saray yaptırılmış, ancak lustinianos'u tahtından eden ve ülkesinden kaçmasına neden olan bir isyanda bu saray yakılıp yıkılmıştır. Osmanlı döneminde, I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566), devlet işlerinde etkili defterdarbaşısı iskender Çelebi burada bir av köşkü yaptırmış, bu köşkte padişahı da çeşitli defalar ağırlamıştır, iskender Çelebi'nin yine Kanuni'nin emriyle idam edilmesinden sonra, bütün mülkiiy-le birlikte Florya'daki bahçesi de 1535' te padişah mülkleri arasına geçerek has-bahçe olmuştur. Lale Devri adı verilen dönemde (1718-1730) İstanbul güzel bahçelerle, köşklerle süslenirken, Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, iskender Bahçesi diye de bilinen "Flurya Bahçesi"ni de mamur hale getirmiş, eski köşkü daha da güzel olarak 1725'te yeniden yaptırmış, ancak bu defa da 1730'daki Patrona Halil Ayaklanması sırasında istanbul'un çeşitli yerleri tahrip edilirken Flurya Bahçesi de tahribattan nasibini almış, II. Abdülhamid dönemine (1876-1909) kadar bir ölçüde unutulmuştur. Bu hatta banliyö trenleri-nin(-0 işlemeye başlaması ve Yeşilköy'e uzanmasıyla, Florya yeniden ailece gidilen ve sevilen bir mesire yeri olmuş; 1920' lerden itibaren ise plajıyla ünlenmiş (bak. Florya Plajı), daha sonra 1935-1936'da Atatürk'ün burada deniz köşkünü yaptırması (bak. Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü) ve semte özel bir önem vermesiyle 1935'ten 1970'lere kadar istanbul'un Boğaziçi bir yana, Rumeli yakasındaki en bakımlı, zengin ve güzel yazlık semti olma özelliği kazanmıştır.
Florya'nın adının kökeni konusunda çeşitli varsayımlar bulunmaktadır. R. E. Koçu'ya göre iskender Çelebi büyük olasılıkla Arnavutluk'un Florina kasabasmdandı ve burada yaptırdığı bahçe ve köşke "Florina Bahçesi" demiş dana sonra sözcük bozularak "Florya" olmuştur. Bir diğer varsayım, kaynaklarda 17. yy'dan itibaren "Flurya" diye anılan Florya'nın bu adı Flo-rina'dan buraya gelen göçmenlerden aldığıdır. Bir üçüncü varsayım ise, adın Bizans kökenli olduğu ve "Florion" dan geldiğidir.
Florya'nın asıl iskân bölgesi olan Şen-likköy'ün yerinde ise, Rumca "sütçüler köyü" anlamına gelen "Kalitarya" adında bir köy bulunmaktaydı. Geçmişi 19. yy'ın başlarına kadar uzanan bu köy Rumlar tarafından kurulmuştur. İlk kurulduğunda 33 evden meydana gelen Kalitarya, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusların işgaline uğramış Cumhuriyet'in ilanından sonra, Yunanistan ve Makedonya'da yaşayan Türkler ile İstanbul'da yaşayan Rumların mübadelesi sırasında köydeki Rumlar ayrılmışlar, daha sonra Yunanistan'dan gelen Türklerin bir kısmı bu köye yerleştirilmiştir. Köyün 1935 nüfus sayımında 345'i erkek, 319'u kadın olmak üzere toplam 664 nüfusu vardı. 1937'de köy tüzel kişiliğinin kaldırılmasından sonra, Kalitar-
ya'mn ismi Şenlikköy olarak değiştirilmiş ve Bakırköy İlçesi'ne bir mahalle olarak bağlanmıştır.
Mahallenin gelişmesinde 1935'te Atatürk'ün buraya gelişi büyük etki yapmıştır. Bakımsız ve harap durumda olan köy, yeni açılan yollar sayesinde hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. Köy ilk kurulduğu yıllarda Bakırköy'ün önemli ziraat alanlarından biriydi. Bu özellik, yerleşmenin mahalle statüsü kazanmasından sonra tamamen değişmiş ve tarımsal üretim terk edilmiştir. Günümüzde mahallenin eski tarımsal kimliğini hatırlatan tek unsur, mahalle sınırları içindeki Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nın il müdürlüğüne bağlı bazı birimleri ve son yıllarda büyük bir aşama gösteren çiçek seralarının varlığıdır.
Şenlikköy Mahallesi'nin Cumhuriyet dönemindeki nüfus gelişimi, 1935'te 664, 1940'ta 1.276, 1950'de 2.180, 1960'ta 2.492, 1970'te 2.131, 1980'de 7.935, 1990' da 12.067'dir.
Nüfusun yıllara göre gelişimi, şehirleşme dalgasının Florya'yı nasıl içine aldığını, ayrıca ulaşım imkânlarının gelişimiyle semtin nasıl bir banliyö karakteri kazandığını göstermektedir, istanbul'un kentsel gelişimine bağlı olarak mahallenin şehrin iç kesimlerinde kalmasından sonra, nüfus 12.000'i de aşmıştır.
Florya (Şenlikköy) Mahallesi'nin sınırları içinde l ilkokul, l ortaokul, 2 lise, karakol, cami gibi sosyal ve kültürel tesisler vardır. Mahallenin ulaşımı düzenli belediye otobüsü seferleri ve demiryolu vasıtasıyla sağlanmaktadır.
Günümüzde semtin sahildeki Florya kesiminde, plaj, gazinolar, restoranlar, yeşil alanlar, belediyenin dinlenme evleri ve kampingler vardır. Florya Tren istasyonu' nün bulunduğu noktadan kuzeye doğru uzanan Florya Caddesi, Yeşilköy Caddesi ile birleşir ve az ilerde E-5'e kavuşur. Florya Caddesi'nin batısında eski iskender Bahçesi'ni de içeren koruluk alanlar ve Atatürk Ormanı uzanır. Florya Caddesi' nin doğusu Şenlikköy yerleşmesidir. Burada villalar ve 4-5 katlı apartmanlar yer alır. Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü' nün kuzeyinde, tren yolunun arkasında, Menekşe Istasyonu'na doğru gidilirken büyük bir bahçe içinde Vali Konağı vardır. Galatasaray Spor Kulübü'ne ait tesisler de Florya'da bulunmaktadır.
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |