James Lafontaine'in girişimleriyle 1904'te ilk futbol ligi kuruldu. "Constan-tinople Football League" (İstanbul Futbol Ligi) adını taşıyan bu lige ilk yılında Kadıköy, Moda, Elpjs ve Imogene takımları katıldılar. Neticede İngiltere Elçiliği'nin "Imogene" adlı gemisinin adını taşıyan takım ilk İstanbul Futbol Ligi'nin şampiyonu oldu.
İstanbul'da ilk futbol liginin düzenlenip oynanmasından hemen bir yıl sonra,
FUTBOL
346
347
GALANTE, AVRAM
Taksim Stadyumu'nda bir Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşması, 1928. Ahmet Kuzik fotoğraf arşivi
1905'te, Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı altında ilk Türk futbol kulübü olarak Galatasaray kuruldu (bak. Galatasaray Spor Kulübü). Galatasaray Futbol Takımı, 1906' dan itibaren istanbul Futbol Ligi'ne katılmaya başladı. Galatasaray, 1908-1909 istanbul Futbol Ligi'nde kazandığı şampiyonlukla futbolda ingiliz takımlarının egemenliğine son verdi.
1907'de kurulan Fenerbahçe, istanbul Futbol Ligi'ne katılan ikinci Türk takımı oldu (1908-1909) (bak. Fenerbahçe Spor Kulübü). Böylece istanbul futbolunda şampiyonluklar daha sonraki yıllarda bu iki Türk takımı arasında paylaşılmaya başladı.
1908'de II. Meşrutiyetin ilanıyla tanınan cemiyet kurma serbestisi sonucu istanbul'da Türk kulüplerinin sayısı çığ gibi arttı. Bunların ana spor dallan ise futboldu. Üsküdar'da kurulan Anadolu, Beykoz' da kurulan Beykoz ve Vefa idadisi öğrencileri tarafından kurulan Vefa, o yıl resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yer aldılar. Kısa zamanda Türk kulüpleri ve onların futbol takımlarının sayısında öylesine hızlı bir artış oldu ki, istanbul'da tamamen Türk takımlarının iştirakiyle yeni bir ligin kurulması gerekti. Bu yeni lig, ülkede resmi tatil günü o-lan cuma günleri oynandığından "Cuma
Ligi" adıyla anıldı. Bu yeni ligde Anadolu Türk idman Ocağı, Darülfünun Terbiye-i Bedeniye, Şehremaneti Mümaresat-ı Bedeniye ve Sanayi gibi takımların yer aldıkları görülüyordu.
Takımların sayılarının hızla artmasıyla istanbul'da futbol alanlarının sayısı da çoğalmaya başlamıştı. Kadıköy'deki Kuşdili, Papazın Bağı, Baklatarlası, Dereağ-zı sahalarına, Rumeli yakasında Taksim Talimhane, Bakırköy Baruthane, Karagüm-rük Çukurbostan, Süleymaniye Güzelbah-çe, Beyazıt Harbiye Nezareti (bugünkü istanbul Üniversitesi ana binasının bahçesi) ve Boğaz'ın Anadolu yakasındaki Anadoluhisarı, Küçüksu'daki Ermeydanı ve Beykoz'daki Ortaçeşme sahaları eklendi. Bu sahalarda da kaleler kuruldu, iddialı futbol maçları oynanmaya başladı.
istanbul'daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran, Mütareke döneminde (1918-1922), işgal kuvvetlerine mensup ingiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları oldu. Türk takımlarının işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri galibiyetler istanbul halkının milli duygularını şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren olaylar oldu. Bu nedenle futbol istanbul'da büyük kitleleri kendine çekerken işgal kuvvetleri takımlarına karşı galibi-
yetler kazanan Türk takımları da gönüllerde yüceldi.
Kurtuluş Savaşı'nı izleyen yıllarda istanbul'da futbola karşı olan büyük ilgi daha da arttı. Futbolda ilk milli maçımız yine istanbul'da oynandı. Taksini Stadı'nda, 26 Ekim 1923'te oynanan ilk milli maçta Romanya ile 2-2 berabere kalan Türk Milli Futbol Takımı'nın tüm futbolcuları istanbul takımlarından seçilmişlerdi, istanbul, çok uzun yıllar Türk Milli Futbol Takımı'nın nüvesini oluşturdu.
1924'te kurulan istanbul Amatör Ligi futbolda profesyonelliğin kabul edildiği 1962'ye kadar sürdü. Bu dönemde ligde yer almış takımlar şunlardır: Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Beykoz, Süleymaniye, Vefa, Altınordu, Darüşşafaka, Top-kapı, Ortaköy, Beylerbeyi, Kasımpaşa, Yıldız, Bakırköy, Nişantaşı, Yenişafak, Fatih, Eyüp, Anadolu, Haliç, Fatih Idman-yurdu, Ikbaliye, Üsküdar, Gürbüzler, Harbiye, tstanbulspor, Güneş, Sümerspor, Hilal, Taksim, Beyoğluspor, Davutpaşa, Anadoluhisarı, Emniyet. 1952-1959 arasında düzenlenen istanbul 1. Profesyonel Ligi'nde ise Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Vefa, Beykoz, Istanbulspor, Kasımpaşa, Emniyet, Adalet, Beyoğluspor, Karagüm-rük takımları yer aldılar. 1959'da kurulan 1. Türkiye Ligi'ne bugüne (1993-1994) kadar şu İstanbul takımları katılmaya hak kazanmıştır: Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Istanbulspor, Feriköy, Karagümrük, Vefa, Kasımpaşa, Beykoz, Beyoğluspor, Adalet, Sarıyer, Bakırköyspor, Zeytinbur-nuspor. Birçok istanbul takımı 2. ve 3. Türkiye liglerinde yer almakta, ayrıca 200'e yakın takım da amatör liglerde oynamaktadır, istanbul'un en eski üç kulübü, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, futbol sahalarında "Üç Büyükler" adıyla anıldılar. Çok uzun yular şampiyonluklar bu üç takım arasında paylaşıldı.
istanbul, Türk futbolunun nabzının attığı yerdir, istanbul futboluna çok uzun yıllar oyuncu yetiştiren arsalar, çayırlar, alanlar bugün yerlerini beton bloklara bırakmalarına rağmen istanbul yine de futboldaki üstünlüğünü sürdürmektedir. Türk futbolunun oyuncu kaynakları olan sahaların elden gitmesiyle istanbul futbolunun uğradığı kayıp kuşkusuz çok büyüktür. Buna rağmen istanbul'dan yine de futbolcu yetişmekte ve istanbul takımları futboldaki üstünlüklerini sürdürmektedirler.
CEM ATABEYOĞLU
keoloji Enstitüsü'nün kurulmasına öncülük etti ve müdürlüğüne getirildi. 1941'de II. Dünya Savaşı dolayısıyla ülkesine döndü, 1946'dan 1956'da emekli olana kadar bu görevi yeniden üstlendi (bak. Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü).
Gabriel Türk sanatı tarihi araştırmalarına katkıları nedeniyle 1940'ta Türk Tarih Kurumu şeref üyesi seçilmiş, 1950'de Ankara Üniversitesi'nden şeref profesörlüğü, 1968'de de istanbul Üniversitesi'nden şeref doktorası payeleri almış, 1955' te istanbul fahri hemşerisi olmuştur.
GABRIEL, ALBERT-LOUIS
(2 Ağustos 1883, Cerizieres - 23 Aralık 1972, Bar-sur-Aube) Fransız mimar, res-toratör ve sanat tarihçisi.
Paris'te mimarlık eğitimi gördü, aynı zamanda da Sorbonne Universitesi'nde sanat tarihi okudu. Çalışma yaşamına Ati-na'daki Fransız Arkeoloji Okulu'nda başladı. Delos kazılarına katıldı. 1911'de Rodos Adası'ndaki ortaçağ yapılarını inceledi. 1919-1920'de Mısır'da, el-Fustat kazılarına katıldı. 1923'te Fransa'da Caen Universitesi'nde sanat tarihi doçenti, 1925'te de Strasbourg Universitesi'nde sanat tarihi profesörü oldu. 1926-1930 arasında da İstanbul Darülfünunu'nda arkeoloji ve sanat tarihi dersleri verdi.
istanbul'a gelmesiyle beraber hem istanbul'daki Osmanlı eserlerini, hem de Maarif Vekâleti'nin isteği üzerine Anadolu'da Türk mimarisini incelemeye başladı. Monumentsturcs d'Anatolie (l 931-1934, 2 c.) ve Voyages Archeologique dans la Turguie Oriental(_l94Q, 2 c.) adlı kitapları bu araştırmaların ürünüdür.
Gabriel 1931'de İstanbul'da Fransız Ar-
Gabriel'in çalışmaları ve araştırmaları o dönemde genel islam sanatı veya Bizans sanatı dışında bağımsız bir varlığı o-labileceği düşünülmeyen Selçuklu ve Osmanlı sanatlarını nesnel özellikleriyle ele alan yayınlar olmuştur. Genel Türk sanatı üzerine çalışmalarının yanısıra Gabriel'in özellikle istanbul ve istanbul'daki yapıları inceleyen, istanbul'un tarihi mirasının korunması ve eski eserlerin onarımlarıyla ilgili kitap ve makaleleri de bulunmaktadır, istanbul'la ilgili en önemli iki çalışması Chateaux turcs du Bosphore (Paris, 1943) (istanbul Türk Kaleleri [ist., ty]) ile "Leş mosquees de Constantinople" (İstanbul Camileri) (Şyria, c. VII, 1926) adlı ma-kalesidir.
Rumeli Hisarı, Anadolu Hisarı ve Yedi-kule'yi inceleyen bu ilk kitaptan sonra aynı yoğunlukta bu yapıları ele alan yayınlar bulunmamaktadır, istanbul camileri konulu makalesinde ise ilk kez Osmanlı cami tipolojisine eğilmiş ve yapıların planlarını mekân sayısı ve kubbe kullanım biçimine göre gruplandırmıştır. Gabriel tarafından 1926'da hazırlanan bu tipoloji daha sonra 1950'li yıllarda D. Kuban tarafından belirlenen merkezi mekânlı Osmanlı cami plan tipolojisinin çıkış noktasını o-luşturacaktır.
istanbul'daki Bizans ve Osmanlı dönemi yapıları hakkındaki görüşlerini deği-
Albert-Louis Gabriel'in Anadolu Hisarı rekonstrüksiyonu, 1942. Galeri Alfa
sik konferanslarda ve makalelerde belirten Gabriel, İstanbul'un topografyası, koruma projeleri ve şehircilik sorunlarıyla da ilgilenmiştir. Fransız Arkeoloji Enstitüsü kapsamında yapılan çalışmalar Gabriel'in öncülüğünde Türk sanatı ve istanbul ile ilgili araştırmalara örnek olmuştur ve ivme kazandırmıştır.
Bibi. S. Eyice, "Prof. Albert-Louis Gabriel", Belleten, S. 147 (1973); J. Laroche, "Albert Gabriel: Le plus türe deş Français", Turcica, IV, 1972.
FiLiZ YENlŞEHİRLİOĞLU
GALANTE, AVRAM
(4 Ocak 1873, Bodrum - 8Ağustos 1961, İstanbul) Yahudi asıllı tarihçi, Türkolog, sosyolog, eğitimci, dilci, gazeteci.
Babası Bidayet Mahkemesi Başkâtibi Mişon Efendi, annesi Rodoslu Coya Kad-ron'dur. Rodos Rüştiyesi'ni ve izmir Sultani Idadisi'ni bitirdi. 1895'ten başlayarak Rodos Idadisi'nde öğretmenlik, adalardaki Türk ve Yahudi okullarında müfettişlik yaptı. Rodos'ta iken Jön Türk hareketine katıldı. 1902'de izmir'e giderek burada öğretmenlik yaptı. Bu arada izmir'de çoğu Ju-deo Espanyolca veya Fransızca yayımlanan gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı.
Galante, II. Abdülhamid yönetimine karşı ateşli yazılar yazdığı için 1904'te Mısır'a kaçmak mecburiyetinde kaldı. Kahire'de kaldığı 4 yıl boyunca 65 sayı yayımladığı La Vara gazetesinde ve Fransızca olarak yayımlanan Progres gazetesinde ittihat ve Terakki Cemiyeti ideolojisi yönünde yazılar yazdı. Mısır Cemiyet-i Israiliyesi isimli bir örgüt kurarak 1908'de Paris'te toplanan Jön Türk kongresine delege olarak katıldı. Diğer taraftan, Fransızca öğretim yapan Alliance Israelite Okullan'nda(->) Türkçe öğretilmemesini şiddetle tenkit ederek mensubu olduğu Türk Yahudi toplumunun Türkçeyi anadil olarak kabul etmeleri için bir kampanya başlattı.
Yönetimim ve kararlarını doğru bulmadığı istanbul Hahambaşı Kaymakamı Mo-şe Levi ile mücadeleye girdi. II. Meşrutiyet' in ilanı üzerine Almanya ve ingiltere'ye gitti. Daha sonra döndü. 1914'te, üniversite reformu çerçevesinde Almanya'dan davet edilen öğretim üyelerinden Sami dilleri mukayeseli dilbilgisi uzmanı Prof. Berg-strasser'in yardımcısı olarak öğretim üyesi oldu. I. Dünya Savaşı sonunda Alman profesörler ülkelerine dönünce bu kez eski Şark kavimleri tarihi dersini okutmaya başladı. Mütareke'de milli direniş yanlısı gizli örgütlere girdi. Hüal-iAbmerÇKızı-lay) cemiyetinde tercümanlık yaptı ve 7 yıl boyunca Hilal-i Ahmer dergisini Türkçe, Fransızca ve ingilizce dillerinde yayımladı. Bu arada Tanin, Vatan, Akşam, El Tiempo, El Telegrafo gazetelerine ve Ha-menora dergisine yazmaya devam etti. İstanbul Yunan Komiserliği'ne tercüman o-larak atandığında Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine değerli istihbarat sağladı. Üniversitedeki görevi l Ağustos 1933'e kadar devam etti.
1943'te Niğde milletvekili olarak TBMM' ye girdi. 1946 seçimlerinden sonra millet-
GALATA
348
349
GALATA
Buondelmonti'nin yaptığı istanbul'a ait en eski haritadan ayrıntıda Galata bölgesi ve tarihi yarımadanın bir bölümü. Galeri Alfa
ABRAHAM GALANT6
PACRADOUNJS
ov
üne secte ahm£no-juıve
Avram Galante'nin Hamenora dergisinde yayımlanan bir makalesinden hazırladığı kitabının kapağı.
Gözlem Yayıncılık Arşivi
vekilliği sona eren Galante istanbul'a dönerek Kmahada'ya yerleşti. Hiç evlenmeyen ve burada münzevi bir hayat sürerek devamlı eser üreten Galante uzun bir hastalık döneminden sonra vefat etti. Arna-vutköy Musevi Mezarhğı'na defnedildi.
Milletvekili hüviyeti ile rahatça yararlanabildiği TBMM kütüphanesinde, profesör sıfatı ile içinde bulunduğu üniversite kütüphanesinde ve hahambaşılık arşivlerinde incelediği belgelerde birçok unutulmuş bilgiyi gün ışığına çıkardı ve sayısız olayı aydınlatmayı başardı. Türk Yahudilerin! ilgilendiren birçok belgeyi Fransız -caya tercüme etti.
Türkçe, Fransızca, İbranice, Judeo Es-panyolca, ingilizce, Almanca, Farsça, Arapça, Rumca ve Ermenice konuşup okuyan Galante 59 eser ve sayısız makale kaleme almıştır, istanbul'la ilgili başlıca çalışmaları şunlardır: Küçük Türk Tetebbular(1925), Documents Officiels Turcs concemant leş Juifsde Turquie(\9$l}, Turcsetjuifs (1932), Nouveaux Documents sur Sabbetai Sevi (1935), Lesjuifs de Constantinople sous Byzance(.194Ö), Histoire desjuifs d'lstan-bul depuis laprise de cette ville en 1453 par Fatih Mehmedjusqu'a nosjours, (2 c., 1941 ve 1942), Türk Harsı ve Türk Yahudileri (1953).
Galante'nin Fransızca eserleri 1988'de tıpkıbasım olarak 9 ciltlik bir külliyat halinde yayımlandı.
Bibi. A. Elmaleh, Le Professeur Abraham Galante, sa vie et ses oeuvres, İst., 1946-1947; A. Kalderon, Abraham Galante, A Biography, New York, 1993.
NAlM GÜLERYÜZ
GALATA
Halic'in kuzey sahilinde Kasımpaşa Dere-si'nden, Boğaziçi'nde Tophane'ye kadar u-zanan ve üzerinde Galatasaray ve Beyoğlu'nün bulunduğu tepeyi içine alan saha.
Bizans Dönemi
Galata sahillerine ilkçağda, Sykai (Sycae: incirlik) denildiği tespit edilmektedir. No-titia urbis Constantinopoleos'ta. Galata'nın şehrin XIII. bölgesi olduğu belirtilmektedir. Esas şehirden Haliç ile ayrılmış olan XIII. bölge eski Grek diliyle "karşıdaki Sy-kai'da" manasına gelen "peran en Sykais" şeklinde zikredilmekteydi. Buradaki "peran" sözcüğü önce Cenevizliler tarafından Galata'yı, sonra da yabancılar ve Levantenler tarafından Beyoğlu'nu ifade için "Pe-ra" olarak kullanılmıştır. İmparator I. lus-tinianos 528'de bölgeye kendi adını vermiş, ama bazen "lustinianai", bazen de "Jus-tinianapolis" diye anılan bu bölgenin adı Galata olarak yerleşmiştir. Galata adının nereden geldiği konusunda çeşitli görüşler vardır. Bunlardan birine göre Galata a-dı "galaktos", yani "süt" kelimesinden gelmektedir. 1583 tarihli bir fermanda da hâlâ Galata ahırlamadaki ineklerden bahsedilmesi ilgi çekicidir. Bir başka görüş ise Galata, adını İtalyanca "iskeleye inen merdivenli yol (veya yokuşlu)" anlamına gelen "calata" kelimesine dayandırır. Daha genel kabul gören bir yaklaşım ise Galata adının "Galatia'lının mahallesi" manasına gelen "tou Galatou"dan geldiğini ileri sürer. Buna göre şehrin bütün bölgeleri gibi, XIII. "regio" da "vici" denilen mahallelere bölünmüş idi; bu mahallelerden birinde bir Galatyalının evi bulunduğundan, önce yalnız o mahalle, sonra da bütün bölge bu adı almıştır. Ancak bu görüşün de fazla inandırıcı olmadığı bellidir.
Galata'da yapılan çeşitli kazılarda bulanan mimari parçalardan ve bilhassa Beyoğlu ve Kalyoncukulluğu'nda rastlanılan mezar taşlarından, bölgenin ilkçağda ö-nemli bir yerleşim yeri olduğu anlaşılır. L Constantinus zamanında (324-337) bir sur duvarı ile kuşatılmış olan Galata'mn içinde kilise, forum, hamamlar, tiyatro ve bir de liman ile 431 büyük ev mevcuttu. Ancak bu ilk kasabanın (veya bölge) sınırları bilinmemektedir. I. İustinianos da 528' de Galata'da önemli yapılar inşa ettirmiştir. Constantinus'un yaptırdığı Galata surları Haliç ve Boğaz ağzı kıyılarında şehri çeviriyor ve karadan gelecek tehlikeye karşı olarak da, Azapkapı, Şişhane ve Tophane'yi kuşatan bir kara tarafı suru, kıyıdaki duvarlar ile birleşiyordu. Kara tarafı surları önünde 15 m derinliğinde bir hendek kazılmış, bu taraftaki kapılar arkadaki araziye hendekleri aşan ağaç köprüler ile bağlanmıştı. Galata suru yaklaşık 2 m kalınlığında idi. Çevresi 2.800 m'yi buluyor ve 37 hektarlık bir alanı sınırlıyordu. Sahilde bulunan ve "Kastellion ton Ga-latou" denilen büyük bir hisarın I. Tibe-rios zamanında (578-582) inşa edildiği sanılmaktadır. Bizanslı kronik yazarı Teofa-nes, İslam ordu ve donanması 717'de şehri kuşattığı sırada, Galata Hisarı'nın var olduğuna işaret eder. IV. Haçlı Seferi kuvvetleri Bizans önüne geldiğinde 6-7 Temmuz 1203'te Latinler bu hisan ele geçirmişler, fakat Bizans 1261'den itibaren şehre yeniden sahip olduğunda, Halic'in girişini kontrol eden bu hisarı elden kaçırma-
maya ve bölgedeki Latin kolonilerin egemenliği altına girmemesine özen göstermiştir. Halic'i kapatan zincirin bir ucunun bu kuleye bağlandığı bilinmektedir. Zaman zaman Galata Kulesi ile karıştırılan Galata Hisarı'nın Osmanlı tarihine Mah-zen-i Sultani veya Kurşunlu Mahzen adı ile geçen alt kısmı, 18. yy'dan itibaren cami olarak kullanılmakta ve birtakım efsaneler ile birleştirilerek Yeraltı Camii adı ile bilinmektedir.
Ceneviz Dönemi
I. Manuel Komnenos zamanında (1143-1180) Bizans'tan imtiyazlar elde etmeye başlayan ve Haliç kıyısına yerleşen Cenevizliler^) şehrin 1204'te Latinler tarafından istila edilmesi üzerine yerlerini Venediklilere kaptırmışlar ve 13. yy'da da karşı yakada, Galata bölgesine yerleşmeye başlamışlardır. Şehri Latinlerden geri alarak tekrar Bizans idaresini kuran imparator VIII. Mihael (hd 1261-1282) 1260'ta imzalanan ve 126l'de tekrar onaylanan Nif (Nimfaion -bugünkü Kemalpaşa) Antlaşması ile Cenevizlilerin Bizans'ta ticaret loncası, saray, kilise, hamam, fırın, ev, dükkân yapmalarına izin veriyor, konsolosluk hukuku tanıdıktan başka serbest ticaret yapmalarını da öngörüyordu. Ama daha sonra Cenevizliler, bir karışıklık yaratmaya hazırlandıkları öğrenilince Bizans'tan kovuldular ve 1267'de sadece Galata'da bir yerleşme izni elde edebildiler. Ama imparator bu arada Galata surlarını yıktırmış ve Galata Hisarı içinde de bir Bizans garnizonu bırakmış bulunuyordu. Artık sur duvarları bulunmadığından korunması mümkün olmayan Ceneviz kolonisi, 1296' da rakibi Venedik'in, Ruggerio idaresindeki donanmasının saldırısına uğradı ve kasabaları yakıldı. Cenevizliler bu durum karşısında kolonilerini bir sur ile çevirmek için izin istemişlerdi. Bizans buna izin vermemiş, hattâ sur ve kule yapılmasını yasaklamış, ancak 1303 tarihli bir ferman ile Cenova'ya tanıdığı imtiyaz bölgesinin sınırlarım sarih olarak tespit etmişti. Buna göre Cenevizlilerin Galata'da bir mahalleleri vardı ve etrafı 60 arşınlık bir boş arazi şeridi ile çevrilmişti. Deniz ile Galata Hisan (Castrum) arası boş kalacaktı. Cenevizliler, bölgelerini korumak için sadece bir hendek kazabileceklerdi. Ama Cenevizliler az sonra bu hendek boyunca yüksek evler yapmışlar ve bunların aralarını duvarlarla birleştirmek suretiyle kolonilerini tahkim etmişlerdir. 1304 te imzalanan bir antlaşmayla da mahalle içinde et, buğday pazarları, loggia (ticaret loncası), hamam, kiliseler, kantar yeri kurulabilecekti. Mahalledeki üç Ortodoks kilisesi yine Konstantinopolis patriğine bağlı kalacaktı. Bu ilk imtiyaz bölgesi hemen hemen kıyı, Bankalar Caddesi, Karaköy Meydanı ve Kalafatyeri dörtgeninin içi idi. Galata Ku-lesi'nin(->) bulunduğu kısım, ancak 1349' da bu parçaya eklenmiş ve bu arada kule de yapılmıştır.
Cenevizliler kolonilerini "podesta" denilen bir yönetici ile idare ediyorlardı. Podesta aynı zamanda Bizans imparatoru
nezdinde devamlı Cenova elçisi durumunda idi. Koloninin idaresi 24 üyeden meydana gelen ve "Magnificia Communita di Pera" adını taşıyan bir şehir meclisi tarafından üstlenilmişti. Meclis üyeleri de seçimle işbaşına geliyorlardı. Zamanla Bizans zayıfladıkça Ceneviz kolonisinin sınırlan genişlemiş ve Azapkapı-Şişhane-Ga-lata Kulesi-Tophane çevresine kadar yayılmıştır. Cenevizliler bir yandan sınırlarını genişletirken, bir yandan da Osmanlılarla ilişkilerini geliştiriyorlardı. Nitekim ticareti kolaylaştırma amacıyla 1387'de Osmanlılarla bir anlaşma imzaladılar. Gib-bons, I. Bayezid kuşatması sırasında Galata'da 6.000 kadar Osmanlı askerinin barındığını ileri sürmektedir. Ama bu ilişkiler her zaman iyi gitmemiş ve 1393'te Galata Osmanlıların tehdidine maruz kalmıştır. Cenova bu sırada Fransa Krallığı'na tabi olduğundan Mareşal Bocicaut 1399'da Bizans'ın yardımına gönderilmiştir. Bizans ve Cenova döneminde gelişmesi suriçi bölge ile sınırlı kalan Galata, buradaki Ceneviz kolonisinin etkisiyle tam bir italyan şehri görünümü içinde gelişmiş, bina ve sokakları Akdeniz şehirlerindeki benzerleri gibi yapılmıştı. Arazinin dik eğimli oluşu nedeniyle sokakların bir kısmı merdivenli olarak inşa edilmişti. Bunların en önemlisi olan Yüksekkaldırım 1956'ya kadar merdivenli şeklini koruyabilmişti. Galata'nın Karaköy havalisinde bir "piazzet-ta" yani bir piyasa meydanı olduğu da bilinir. Ceneviz kolonisinin idari merkezi 1315'te yanan ve 13l6'da yeniden inşa e-dildiği bilinen "Palazzo del commune" idi. Bugün Voyvoda Caddesi'nde, Eski Banka ve Kartçınar sokakları köşesinde kısmen durmakta olan bu binanın 1910'lara ka-darki şeklini bazı belgelerden öğrenmek mümkündür (bak. Ceneviz Sarayı). Galata'da yabancıların indikleri bir kervansarayın varlığı 1498'de anılmıştır. II. Bayezid döneminde istanbul'a gelen A. von Harff burada bir handa misafir olduğunu yazar. Çok sayıda yabancı tüccarın ziyareti nedeniyle Galata. Hıristiyanlarının evlerini pansiyon verdikleri ve bunun kârlı bir ticaret haline geldiği de bilinmektedir.
Ceneviz dönemindeki Galata surları, Azapkapı'daki ilk havuz gözünden itibaren Şişhane'ye çıkıyor, buradan Galata Ku-lesi'nin etrafını çevirerek Tophane'ye kadar uzanıyordu. Tophane'de Kılıç Ali Paşa Camii'nin iç tarafından sahil boyunca Karaköy'e gelen sur duvarı, buradan kıyıyı takip ederek Azapkapı'da, öbür duvarlara kavuşuyordu. Son aşaması ile en geniş sınırlannı bu biçimde bulan Galata surlarının içinde, değişik dönemlere işaret e-den perde duvarları ve bütün bu surlarda açılmış, dışarı ile bağlantı sağlayan kapılar vardı.
Ceneviz idaresi sırasında surlarda her genişletme ve onarım, mermere işlenmiş ve duvarlara konulmuş kitabelerde tarihleri ile belirtilmişti. Önceleri Ceneviz i-daresi burada Bizans devletinin hâlâ hükümran olduğunu sembolik olarak belirtmek düşüncesiyle, Bizans'ın son dönemindeki bir haçın dört tarafındaki dört "B"
harfi olan armasını da surlara yapıştırmıştır. Esas Cenova armalarında ise ana şehrin haçlı armasından başka, Cenova'yı o yıllarda idare eden "doj"un ve onun adına Galata'nın başında bulunan "podesta" denilen valinin armaları da yer alıyordu. Geçen yüzyılın ikinci yarısında, yeni kurulan şehremanetinin (belediye) Altıncı Dairesi tarafından Galata surları yıktırıldı-ğında bu armalı kitabeler de sökülmüş, bunlardan bir kısmı İstanbul Arkeoloji Mü-zesi'ne girmiş, bir kısmı ise kaybolmuştur. Nitekim bugün iki tanesi Boğaziçi'nde, Çengelköy arkasında bir çiftlik evi du-varındadır. Bu armalı levhalar Galata'nın Ceneviz dönemi tarihine yardımcı olan en iyi belgelerdir. Bu kitabelerin ve armaların yardımıyla Galata idaresini ellerinde tutan ünlü Cenova soylularının adları öğrenildikten başka, ana merkez olan Cenova Cumhuriyeti'nin, Fransızlar ve Milano Dükü Visconti tarafından işgalinin izlerini de tespit mümkün olmaktadır.
Galata'da Cenova idaresi sırasında güzel gotik üslupta olan ve içinde bulunduğumuz yüzyıl başlarında caddeyi genişletmek için esas cephesi yıktırılan bir idare sarayından (Palazzo del commune) başka kilise ve manastırlar da kurulmuştu. Bu dini tesislerden biri Arap Camii olan San Domenico Kilisesi'dir. Saint Benoît ve San Francesco (yerinde 18. yy'da Yeni Cami yapıldı), San Michele (yerinde 16. yy'da Rüstem Paşa Hanı yapıldı) kiliseleri de bu dönemin yapıları idi. Ticaret loncasının yerinde ise Türk döneminde bedesten inşa edilmiştir.