HALİÇ İŞİ
Osmanlı döneminde Haliç'te üretildiği söylenen bir seramik tipine verilen ad.
Evliya Çelebi, Eyüp'teki çömlekçilerden söz ederken İznik çinilerini aratmayan ve Çin porselenleri kalitesinde beyaz hamurlu seramikleri över (bak. çömlekçilik). Bu seramikler 20. yy'ın başında yangın yerlerinde yapılan araştırmalarda ortaya çıkar. Bizans ve Osmanlı seramik buluntuları arasında beyaz hamurlu, beyaz astarlı, şeffaf sır altına mavi boya ile zarif bir biçimde küçük çiçekli spiraller, içleri rumîlerle bezenmiş madalyonlar, örgü ve "çi'lerle bezenmiş bir grup parça Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği üretim örnekleri olarak değerlendirilerek bunlar "Haliç atölyeleri üretimi" olarak adlandırılmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı çinileriyle ilgili yayımlanan tüm araştırmalarda "Haliç işi" tanımlaması kullanılmıştır. Yurtiçi ve yurtdışı müzelerinde de bu tür örneklerin hepsi envanter fişlerinde "Haliç işi" olarak belirtilir.
O. Aslanapa tarafından 1971'de İznik' te başlatılan kazılar sırasında bu örneklere benzer çok sayıda parçanın bulunması "Haliç işi" tanımlamasının, "Milet işi" veya "Rodos işi" tanımlamalarında olduğu gibi İznik'te üretildiklerini ortaya koyar. Ayrıca 1529 tarihli Goldman koleksiyonundaki sürahi de aynı tipin Kütahya'da da üretildiğini kanıtlar. 1980 li yıllardan sonra yapılan araştırmalar saray nakkaşhane-si ve üslupları ile çini örnekleri üzerinde bulunan desen, kompozisyon ve üsluplar arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarmış-
L
HALİÇ KÖPRÜLERİ
510
511 HALİFELİĞİN KALDIRILMASI
Önemli bir sorun, saraylardaki personelin ve hizmetlilerin tasfiyesi, eşyaların sayımı ve korumaya alınmasıydı. 50 yaşlı saraylı Darülaceze'ye yerleştirildi. Personelin çoğu saraylardaki sayım işlerinde görevlendirildi. Törenlerde görev alan süvari birliği 3. Kolordu'ya katıldı. Bu alayın atları Ankara'ya gönderildi. Açığa alınan bazı subaylara "mahsusat-ı zatiye" aylığı bağlandı. Hanedana ait inekler ve koyunlar Arpacı Çiftliği'ne gönderildi.
Olay dış dünyada yankılar uyandırdı. Mısır, Hindistan ve Avrupa ülkeleri basını, aleyhte yazılara yer verdiler. Türkiye'yi kutlayan ülkeler ve kişiler de oldu. Osmanlı saray yaşamına özellikle de "ha-rem"e ilgi duyan Batı dünyası içinse hanedan üyelerinin Fransa'ya ve İsviçre'ye gelişleri yeni bir heyecan konusuydu. İstanbul'daki saltanat ve_ hilafet yanlısı gazeteler, başta ikdam ve Tevhid-i Efkâr olmak üzere ağız değiştirdiler. Türkiye'nin önünde yepyeni bir ufuk açıldığını yazmaktan çekinmediler.
Halifenin ayrılmasından sonraki ilk cuma namazı için İstanbul Müftülüğü bir bildiri yayımladı ve cuma hutbelerinde "Mil-
tır. Böylece küçük çiçekleri taşıyan kon-santrik ince spirallerden oluşan kompozisyonların tuğralarda kullanılması nedeniyle buna "tuğrakeş" üslubu da denmiştir. 1520-1560 arasında üretilen bu tipin istanbul'da da yapıldığını belgeleyen hiçbir veri şimdilik bulunmamaktadır.
FİLİZ YENİŞEHİRLİOĞLU
HALİÇ KÖPRÜLERİ
Özgün kaynaklardan Bizans döneminin başlarında, 5. ve 6. yy'larda Haliç üzerinde iki köprünün varlığına ilişkin bilgiler derlenebilmektedir. Osmanlı döneminde de, ilk kez II. Mehmed'in (Fatih) (hd 1451-1481) İstanbul'u fethi sırasında yapılmış olduğu ileri sürülen geçici bir köprünün varlığı söz konusudur. Daha sonraları Rönesans'ın iki büyük ustası Leonardo da Vinci ve Michelangelo'nun Haliç üzerine köprü kurma taşanları olduğu bilinmektedir (bak. Ayvansaray köprüleri).
Galata ile İstanbul'u bağlayan ilk köprülerin yapılması kentsel gelişmelerin yoğunluk kazandığı yıllarda, yani 19. yy'ın ilk yarısında gerçekleşmiştir. Haliç'te inşa edilen ilk köprü Azapkapı-Unkapanı arasında 1836'da ulaşıma açılmış ve "Hayra-tiye Köprüsü" olarak adlandırılmıştır (bak. Unkapanı köprüleri). Haliç üzerinde ikinci köprü (Cisr-i Cedîd), 1845'te Karaköy ile Eminönü arasına yine ahşap malzemeyle Tersane'de yapılmıştır (bak. Galata köprüleri).
1862'de Ayvansaray-Piripaşa arasına özel bir girişim olarak Haliç'teki üçüncü köprü inşa edilmiştir. Bu köprünün ne kadar süreyle kullanıldığına ilişkin bilgiler çelişkilidir. Çünkü, Haliç'te yapılan ilk köprüler ahşap strüktürlü oldukları için ömürleri uzun olmamıştır. Bu nedenle Unkapa-nı'ndaki köprü 1853'te, Karaköy'deki köprüyse 1863'te yine ahşap konstrüksi-yonla Tersane'nin olanakları çerçevesinde yenilenmiştir. 1863-1872 arasında Unka-panı-Azapkapı geçişim sağlayan köprüye 1864'ten sonra "Mahmudiye Köprüsü" adı verilmiştir.
1870'lerde Haliç'teki köprülerin değiştirilmesi yine gündemdedir. Ancak, bu kez Tersane'nin olanaklarıyla yetinmek yerine, köklü bir değişiklikle demir köprü yapımına yönelmek söz konusudur. Dolayısıyla bu sistemi uygulayacak yabancı şirketler devreye girmeye başlamışlardır. Bir Fransız şirketiyle Galata'ya, İngilizlerle de Un-kapanı'na demir konstrüksiyonlu köprülerin yapımı için anlaşmalar yapılmıştır. Ancak, Galata'ya yapılmakta olan köprü inşa halindeyken İngiliz şirketinin ilk teklifte bulunduğu Karaköy-Eminönü arasındaki köprünün yapım işini ısrarla kovalaması sonucu Fransızların köprüsü Unkapanı'na nakledilerek 1872'de açılmıştır. 1877'de bitirilen Karaköy Köprüsü 1912-1936 arasında Unkapanı-Azapkapı aksına taşınarak Atatürk Köprüsü' nün yapımına dek burada hizmet vermiştir.
1877 tarihli Karaköy Köprüsü'nün yapımından yaklaşık 20 yıl sonra, yıpranmış olduğu ileri sürülerek yerine yapılmak ü-
zere birçok öneri-proje hazırlanmıştır. Bütün bu önerilerin sonuncusu Alman MAN Şirketi tarafından 1912'de gerçekleştirilmiştir.
1850'lerdeki ilk girişimden sonra Haliç üzerinde üçüncü geçişi oluşturan Haliç Köprüsü, hizmete girdiği 1974'ten bu yana Boğaziçi Köprüsü çevre yollarının Ay-vansaray-Halıcıoğlu bağlantısını sağlamaktadır.
Günümüze dek Halic'e kurulan köprüler içinde en uzun ömürlüsü olan 1912 tarihli Galata Köprüsü'nün, Haliç'te yarattığı kirlilik ve trafik yükünü kaldıramaz o-luşu yeni bir köprünün yapılmasını gerekli kılmıştır. Yapımını STFA-THYSSEN Kon-sorsiyumu'nun üstlendiği, Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü'nün denetiminde gerçekleştirilen yeni köprünün henüz yapım çalışmaları sürdürülürken, 16 Mayıs 1992 günü eski köprünün yanarak kullanım dışı kalmasının hemen ardından, bitmekte olan yeni köprü İstanbul trafiğini rahatlatmak amacıyla bazı eksiklerine rağmen 12 Haziran 1992'de ulaşıma açılmıştır. Eski Galata Köprüsü ise onarılarak Hasköy-Ay-vansaray arasında hizmete açılmıştır. Böylece Haliç üzerindeki köprülerin sayısı dörde yükselmiştir.
GÜLSÜN TANYELİ - YEGÂN KAHYA
HALİÇ KÖPRÜSÜ
bak. AYVANSARAY KÖPRÜLERİ
HALİÇ TERSANESİ
bak. TERSANE-Î AMİRE
HAIİD AĞA ÇEŞMESİ
Kadıköy'de Alüyol'dan Acıbadem'e giden, Halit Ağa Sokağı'mn başında yer alır. Evvelce anacadde üzerinde, eski karakolun alt tarafında iken buraya nakledilmiştir.
İyon başlıklı dört adet sütunçenin üçe böldüğü cephe yüzeyinde her bölüm, ayrı ayrı çeşmeler halinde düzenlenmiştir. Çeşmelerin aynataşları barok silmeli ve kemerlidir. Her bölüm üzerinde, dikdörtgen alanlar bırakılmış, ortadaki alana asıl inşa kitabesi yerleştirilmiştir. Ta'lik yazılı, dört beyitlik kitabenin tarih beytinden 1209/1794'te inşa edildiğini ve kitabe metninin Şâir Arif tarafından nazmedilmediği-ni anlıyoruz: Misâl-i kevserakdıÂrifâ târihi hâmemden /Bu zîbâ çeşmeden iç zemzemi olsun hayât-efzâ 1209.
İki adet de tamir kitabesi mevcuttur ve her ikisi, çeşmenin saçağı üzerine yan yana yerleştirilmiştir. Bu kitabelerin hem ta' lik yazı karakteri, hem de işlendiği mermer bloklar, asıl kitabeden farklıdır.
İlk tamirin 1254/1838'de yapıldığını, Şair Zîver'in nazmettiği, sağdaki beş beyitlik kitabenin tarih beytinden anlıyoruz: Çûn âb-ı kevser akdi bir târih Zîver hâ-meden/Bu çeşminin kıldı suyun cârîşe-hinşâh-ı zaman 1254.
1285/1868 tarihli ikinci tamiri belirten kitabenin metni, Agâh Efendi tarafından yazılmıştır. Altı beyitlik kitabenin tarih beyti şöyledir: Gerek bir teşne-leb târihin Agâh cüst-cû Usun/Suyun buldı bu çeş-
Halid Ağa Çeşmesi'nden bir ayrıntı. Ahmet Kuzik, 1994
me himmetiyle mehd-i 'ulyâmn. Bu tamiri Pertevniyal Valide Sultan yaptırmıştır.
Cephenin sağ ve sol bölümlerindeki alınlıklarda, tamir kitabelerinin birleştikleri yerin üzerinde ve birinci tamir kitabesinin ortasında birer tuğra yer alıyordu, fakat bunların hepsi Cumhuriyet döneminde kazınmıştır.
Gayet kaliteli beyaz mermerden, itinalı işçilik ile inşa edilmiş olan çeşmenin haznesi de küfeki taşından işlenmiştir. Yapı, bugün bakımlı durumdadır.
Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 392-396; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 313-316.
DOĞAN YAVAŞ
HALİFELİĞİN KALDIRILMASI
TBMM'nin 3 Mart 1924'te kabul ettiği 631 sayılı yasa ile halifelik kurumunun kaldırılması, Halife Abdülmecid Efendi(->) ile Osmanlı hanedanı bireylerinin 5 Mart 1924'te trenle İstanbul'dan yurtdışına gönderilmeleridir.
1922'de saltanatın kaldırılması, 1923'te de Cumhuriyet'in ilanından sonra yeni rejimin yerleşmesi bakımından halifeliğin kaldırılması da gerekli görülmekteydi. Halife Abdülmecid'in İstanbul'da sergilediği tutum ise bu işlemi çabuklaştırdı. Abdülmecid Efendi, TBMM tarafından halife seçilmesini izleyen günlerde olumsuz bir siyaset izlemeye başladı. Cülus(->) ve kılıç alayı töreni yapılmasını istedi. Eski halifelik sanlarını kullanmaya, selamlık a-layları düzenlemeye özen gösterdi. Onun bu tutumunu, Ankara'da destekleyen muhalif bir grup da vardı. Kimi hocalar Anadolu'da bir propaganda başlatarak Hıristiyan dünyasının papası gibi, İslamiyetin birliğini temsil edecek bir halifenin ve halifelik merkezinin gerekliliğini savundular.
1923'te yinelenen genel seçimlerden sonra Meclis'e giren aydın din adamları, Mustafa Kemal Paşa'ya halifelik kurumunun yapaylığına ve gereksizliğine ilişkin görüşler verdiler. Diğer yandan, 2 Ekim 1923'te İstanbul'daki işgal güçlerinin kentten ayrılması, 13 Ekim 1923'te Ankara'nın başkent olması, 29 Ekim'de de Cumhuriyet'in ilan edilmesi halifecileri bir kez daha ayağa kaldırdı. Bu bağnaz grup dışında halifeyi devlet başkanı görmek isteyen sivil ve asker pek çok insan vardı. Bu ge-
lişmeler üzerine Abdülmecid Efendi'nin istifa edeceği söylentisi çıktı. İstanbul basınının bir bölümü, özellikle de Tanin gazetesi, halifeliğin devamı yönünde yayın yapıyordu. Yurtdışında ise Ağa Han'ın öncülüğünü ettiği bir kesim, halifeliğin evrensel etkinliğini öne sürmekteydi.
8 Aralık 1923'te Meclis'teki gizli bir o-turumda alınan kararla İstanbul'a bir İstiklal Mahkemesi Heyeti gönderildi. Tanin, İkdam, Tevh id-i Efkâr gazetelerinin sorumlu müdürleri ve başyazarları gözaltına alındılar. Bunlar, "halifeliğin hâkimiyetini iade ve temin" çabasıyla suçlandılar.
Halifeliğin kaldırılmasının görüşülmesi ise TBMM'nin l Mart 1924'te başlayacak olan ikinci yıl çalışmalarına bırakıldı. Yeni yıl bütçesi görüşmelerinde ortaya çıkan "hanedan tahsisatı" sorunu tartışmalara neden oldu. Bu ödenek, bütçe listesinde birinci sırayı almaktaydı. Ama, halife, başvekile haber göndererek ödeneğin daha da artırılmasını istemiş; "hazine-i hilafef'ten söz etmişti. Bütçe komisyonu ise hanedan ödeneğini 100.000 lira azaltarak 331.000 lira olarak bağladı. İstanbul'daki muhalif basın ise önceki tutumunu bırakarak halifeliğin kaldırılmasının ardından hanedan üyelerinin bir kısmının Avrupa'ya gideceklerini, bazılarının da İstanbul'da kalıp kendi çiftlikleri ile yetineceklerini yazıyordu.
"3 Mart Kanunları" olarak bilinen yasaların TBMM'de görüşülmesi öncesinde "Halifeliğin ilgası ve hanedan-ı Osmaniye' nin Türkiye haricine çıkartılmasına" ilişkin önergeyi Urfa mebusu Şeyh Saffet Efendi (Yetkin) ile 53 arkadaşı hazırlayıp imzaladılar. Önergedeki gerekçede Türkiye'nin ulusal yaşam sürecine girerken ikiliklerden zarar göreceği; Osmanlı hanedanının, hilafet makamı gerisinde her zaman bir tehlike oluşturacağı, halifeliğin anlamca ve görev olarak cumhuriyet kavramı içinde esasen mevcut olduğu, bu nedenle de ayrı bir halifelik kurumuna gereksinim bulunmadığı açıklanmıştı. Meclis'teki uzun tartışmalar sırasında Adliye Vekili Seyyid Bey, aynı zamanda yetkili bir din bilgini o-larak kendi görüşlerini ve hükümetin yaklaşımını açıkladı. Sonuçta 431 sayılı yasa, önceki 429 ve 430 sayılı yasaların ardından kabul edildi.
Yasa gereği, halifenin ve hanedanın erkek ve kadın üyeleri ile damatların Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde oturmaktan sonsuza değin yoksun bırakılmaları, on gün içinde de Türkiye'den ayrılmaları, taşınmaz ediniminden yasaklanmaları ve bir yıl içinde de tüm mal varlıklarını tasfiye etmeleri; padişahlara mahsus saray, köşk, çiftlik vb taşınmaz malların ise millet malı olduğu kabul edildi.
Ancak, hanedanın yurtdışına çıkması için öngörülen on günlük süre sakıncalı görülerek İstanbul Valisi Haydar Bey'e (Ali Haydar Yuluğ) yasanın derhal uygulanması emri verildi. Haydar Bey ve Polis Müdürü Sadeddin Bey, Dolmabahçe Sarayı'na giderek yasayı Abdülmecid'e tebliğ ettiler. Abdülmecid itiraz etti, İslamiyeti siyaset aracı olmaktan kurtarmak için halifeliği kaldırmanın ve peygamber halifesinin ül-
İSTANBUL'DAN YURTDIŞINA GÖNDERİLEN HANEDAN MENSUPLARI
Doğum tarihleri ve baba adlan ile şehzadeler: Halife Abdülmecid (1284-Abdüla-
ziz), Mehmed Selim Efendi (1287-11. Abdülhamid), Ziyaeddin Efendi (1289-V. Meh-
med), Seyfeddin Efendi (1290-Abdülaziz), İbrahim Tevfik Efendi (1290-Burhaned-
din Efendi), Abdülkadir Efendi (1293-11. Abdülhamid), Ahmed Nuri Efendi (1293-
II. Abdülhamid), Ahmed Nihad Efendi (1296-Selahaddin Efendi), Burhaneddin
Efendi (1301-11. Abdülhamid), Ömer Hilmi Efendi (1301-V. Mehmed), Cemaleddin
Efendi (1306-Şevket Efendi), Abdürrahim Efendi (1310-11. Abdülhamid), Abdül-
halim Efendi (1310-Süleyman Efendi), Osman Fuad Efendi (1310-Selahaddin Efen
di), Ömer Faruk Efendi (1313-Halife Abdülmecid), Ahmed Nureddin Efendi (1317-
Seyfeddin Efendi), Ali Vâsıf Efendi (1319-Ahmed Nihad Efendi), Mahmud Şev
ket Efendi (1319-Seyfeddin Efendi) Şerafeddin Efendi (1320-Süleyman Efendi), Ah
med Tevhid Efendi (1320-Seyfeddin Efendi), Mehmed Abid Efendi (1321-11. Ab
dülhamid), Abdülkerim Efendi (1322-Selim Efendi), Nizameddin Efendi (1322-Yu-
suf İzzeddin Efendi), Orhan Efendi (1325-Abdülkadir EfendOC), Mehmed Haşini
Efendi (1326-Ziyaeddin Efendi), Mehmed Fahreddin Efendi (1327-Burhaneddin
Efendi), Ömer Fevzi Efendi (1328-Ziyaeddin Efendi), Osman Ertuğrul Efendi (1328-
Burhaneddin Efendi), Mahmud Sadık Efendi (1329-Ömer Hilmi Efendi), Hüsamed-
din Efendi (1332-Cemaleddin Efendi), Burhaneddin Efendi (1336-İbrahim Tevfik
Efendi). .
Doğum tarihleri ve baba adlan ile sultan efendiler: Seniha Sultan (1268-Ab-dülmecid), Mediha Sultan (1272-Abdülmecid), Saliha Sultan (1278-Abdülaziz), Nazime Sultan (1282-Abdülaziz), Mediha Sultan (1286-V. Murad), Zekiye Sultan (1288-11. Abdülhamid), Fehime Sultan (1291-V. Murad), Nâime Sultan (1292-11. Abdülhamid), Fatma Sultan (1295-V. Murad), Münire Sultan (1296-Kemaleddin Efendi), Behiye Sultan (1297-Selahaddin Efendi), Naile Sultan (1299-H. Abdülhamid), Rukiye Sultan (1301-Selahaddin Efendi), Ayşe Sultan (1301-11. Abdülhamid), Şâ-diye Sultan (1302-11. Abdülhamid), Âdile Sultan (1302-Selahaddin Efendi), Nemi-ka Sultan (1303-Selim Efendi), Refiâ Sultan (1307-11. Abdülhamid), Atiye Sultan (1307-Selahaddin Efendi), Fatma Ulviye Sultan (1308-VI. Mehmed), Rukiye Sabi-ha Sultan (1310-VI. Mehmed), Arife Kadriye Sultan (1311-Ibrahim Tevfik Efendi), Fatma Zehra Sultan (1311-İbrahim Tevfik Efendi), Emine Mediha Sultan (1316-Süleyman Efendi), Behiye Sultan (1316-Ziyaeddin Efendi), Fatma Sultan (1320-Seyfeddin Efendi), Şükriye Sultan (1321-Yusuf İzzeddin Efendi), Rukiye Sultan (1322-Ziyaeddin Efendi), Hayriye Sultan (1323-Ziyaeddin Efendi), Lütflye Sultan (1326-Ziyaeddin Efendi), Naime Mukbile Sultan (1327-Ömer Hilmi Efendi), Rabia Nilüfer Sultan (1328-İbrahim Tevfik Efendi), Ayşe Dürrüşşehvar Sultan (1329-Halife Abdülmecid Efendi), Mihrişah Sultan (1332-Yusuf îzzeddin Efendi), Fethiye Sultan (1332-îbrahim Tevfik Efendi), Mihriban Selçuk Sultan (1336-Abdürrahim Efendi).
(*) 1994'te Paris'te ölen ve hanedan reisi olan Orhan Osmanoğlu'dur.
ke dışına çıkarılmasının yanlış olduğunu, hilafetin tüm İslam dünyasını temsil ettiğini ve hanedanının mirası olduğunu, kararı kabul etmeyeceğini savundu ise de Haydar Bey, milli iradeye karşı koymanın doğru olmayacağını bildirdi. Abdülmecid'in, Topkapı Sarayı'ndaki kutsal emanetleri yanında götürmek istemesi de reddedildi. Kendisi, oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrüşşehvar, kadın efendileri, mabeyinci Hüseyin Nakib Bey (Turan), özel hekimi Selahad-din Bey, kâtibi Salih Keramet Nigâr ile koruma polisleri, üç otomobille sabaha doğru Çatalca İstasyonu'na götürüldüler. Burada, Simplon Ekspresi'ne eklenen 6 yataklı vagonda hanedan üyeleri bekletilmekteydi. Pasaportlarla birlikte yolluk olarak Abdülmecid'e 15.000 lira karşılığı 1.700 İngiliz Lirası, hanedan bireylerine de 1.000' er lira verildikten sonra tren 5 Mart 1924 sabahı hareket etti. Aynı gün Türkiye sınırından geçerek Bulgaristan'a girdi. O gün yurtdışına çıkartılan 33 şehzade ve 36 sultan efendiden sonra izleyen günlerde de 16 damat ile 100 kadar sultanzade yollukları ödenerek Türkiye'den çıkarıldılar. Son kafile 10 Mart 1924'te ayrıldı.
HALİL ABDURRAHMAN ÇEŞMESİ 512
513
HAIİL-HAMİD APARTMANI
letin ve Cumhuriyetin anılması ve milletin mutluluğunun temenni edilmesi" istendi. Silifke'de Asker Hoca'nm, Bursa, Reşadiye ve Adapazarı'nda bazı grupların silahlı ayaklanma girişimleri bastırıldı.
Halifeliğin kaldırılması yasasıyla aynı gün kabul edilen 429 sayılı yasa gereği o-larak da İstanbul'daki Meşihat (Şeyhülislamlık) Dairesi, şer'iye mahkemeleri; 430 sayılı yasa gereği de medreseler ve vakıf okulları kapatıldı.
Bibi. Ş. Altundağ, Hilafet ve Hilafetin ilgası, Ankara, 1972; M. E. Bozarslan, Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu, ist., 1969; M. Goloğlu, Halifeliğin Kaldırılması, Ankara, 1973; Hoca Ra-sih, Hakimiyet-i Milliye ve Hilafet-i Islâmiye, Ankara, 1341; S. Akgün, Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik, Ankara, ty; M. K. Ardakoç, Hilafet Meselesi, Son Halife Mecid Efendi ve Hanedan Mensupları Nasıl Hudut Haricine Çıkarıldılar, îst., 1955; S. K. Nigâr, Halife H. Abdül-mecid, ist., 1964; R. Yalkın, "Son Halife Abdül-mecid ve Hanedan-ı Al-i Osman istanbul'dan Nasıl Çıkarıldı", Tarih Dünyası, no. 5-6, 1950. NECDET SAKAOĞLU
HALİL ABDURRAHMAN ÇEŞMESİ
Draman'dan Balat'a inen Draman Çeşmesi Sokağı üzerindedir, î. H. Tanışık'ın Faret-zade Çeşmesi adı altında ele aldığı ve Halil bin Abdurrahman tarafından yapıldığını belirttiği yapı, çevre halkı tarafından Eşekçi Halil Çeşmesi olarak bilinmektedir. Bugün onarım görmüş yapının üzerinde 13407 1924 tarihi vardır.
Duvar çeşmesi olarak tasarlanmış yapı, iki tarafta yükselen iki kırmızı mermer sütunun arasına sonradan kaplanan mermer panolar üzerine monte edilmiştir. Burada bir sivri kemer içine yerleştirilmiş bir aynataşı ve önüne taşırılarak oturtulmuş iki tarafında birer dinlenme taşı bulunan bir kurna vardır.
Yapının orijinal olan ayna taşı ve kurnası beyaz mermerdendir. İki parça ve üç panodan meydana gelen aynataşımn altında rokay süslemelerle bezenmiş birinci panoda musluk lülesi vardır. Onun üstüne yatay bir silmeyle ikiye ayrılmış ikin-
Halil Abdurrahman Çeşmesi
Yavuz Çelenk, 1994
ci, üçüncü panolar oturtulmuştur. İkinci pano, rokay süslemelerle yapılmış bir askıdan sarkan, ters yönlendirilmiş güllerle oluşturulmuş bir çiçek demetinin üstüne girland içine oturtulmuş yayvan bir erik tabağı motifiyle süslüdür. En üstü bu panoya karşılıklı yerleştirilmiş iki midye formu taçlamaktadır.
Dışbükey tasarlanmış kurnanın dış yüzü, "C" kıvrımlı bir hareketle yatay serilmiş bir nergis ve iki goncadan meydana gelen motifle bezenmiştir. Yumuşak plastik özellikleriyle çok başarılı işlenmiş motif, üçüncü boyutu arayan usta bir taş işçisinin eseridir. 19. yy'a ait değerli bir örnek olan aynataşı ve kurna Türk plastik sanatlarının kabartma dalına güzel bir örnektir. Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I, 316.
H. ÖRGÜN BARIŞTA
Halil Çevgân Çeşmesi
Yavuz Çelenk, 1994
HALİL ÇEVGÂN ÇEŞMESİ
Kumkapı'da, Nişanca Hamamı Sokağı'n-da, köşe başında yer alır.
Klasik döneme ait bu meydan çeşmesi Halil Çevgân tarafından vakfedilmiştir. 999/1590 tarihli altı beyitlik kitabesi çeşmenin orta yüzünde kemerin altında olup Şair Fedayî İsmail Bey'e aittir.
Çeşme kesme taştan, üç yüzlü olarak yapılmıştır. Her yüzünde sivri kemerli bir niş, aynataşı ve su teknesi yer almaktadır. Yukarıda bir korniş yapıyı çepeçevre dolaşmaktadır. Çeşme bugün oldukça harap durumdadır. Duvar taşlarının bir kısmı dökülmüş, çeşmenin bir yan cephesi tamamen yok olmuş, diğer yan cephesinin ise su teknesi kırılmış, yalnız orta cephede sivri kemerin altındaki kitabesi, iki tane tas koyma yeri ve sonradan takılmış bir musluk bulunmaktadır. Bugün suyu akmaktadır. Çeşmenin üstü de kesme taştan bir çatı ile örtülmüştür. Çatı sivri bir külah şeklindedir. 16. yy'a ait bu eski meydan çeşmesinin onarıma ihtiyacı vardır.
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 44; S. Eyi-ce, "Çeşme", DlA, VIII, 277-287; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 320. ALİN TALASOĞLU
HAT.tT. EDHEM ELDEM YALISI
Boğaziçi'nde, Beykoz İlçesi'nde, Çubuk-lu'da, İskele Caddesi üzerinde yer almaktadır.
19. yy'm ikinci yarısına tarihlenen ya-
lının ilk sahibi II. Abdülhamid'in (hd 1876-1909) sadrazamlarından Edhem İbrahim Paşa'dır.
1988-1990 arasında yenilenen yapının duvarlan betona dönüştürülmüş ve dış yüzü ahşapla kaplanmıştır. Yapının plan ö-zelllkleri hiç bozulmadan günümüze kadar korunabilmiştir.
Neoklasik üsluptaki yapının planı tamamen simetriktir. Müşterek orta sofalı, iki yan sofalı ve iki bölümlü plan tipi uygulanmıştır. Zemin kat taş, üzerindeki iki kat ahşaptır. Her katta güney ve kuzey yönlerde iki merdiven, bir orta sofa, iki yan sofa, altı oda, iki tuvalet yer almaktadır. İki dış yüzü kavisli olan orta sofanın iki yanındaki harem ve selamlık dairelerinin, ikisi deniz tarafında, biri kara tarafında üçer odası ve birer tuvaleti vardır.
Yapıya güney ve kuzey yan cephelerdeki merdivenli kapılardan' girilmektedir. Birinci katta üçgen alınlıklı pencereler kullanılmıştır. Bu pencereler demir şebekelerle kapatılmıştır. Üst kat pencereleri ahşap kepenkli, sade pencerelerdir. Bahçesindeki kayıkhane kapatılmıştır. Bahçede bulunan selsebil Kanlıca Körfezi'nde-ki Bahai Yalısı'ndan getirilmiştir. Bunun dışında bahçede kaskatlı bir havuz, iki küçük mermer çeşme yer alır.
Bibi. Eldem, Plan Tipleri; O. Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri I, Beykoz-Anadoluhisarı, îst, 1993.
EMİNE ÖNEL
HALİL HAMİD PAŞA TEKKESİ
bak. KADEM-İ ŞERİF TEKKESİ
HALİL PAŞA
(1852, İstanbul-31 Ağustos 1939, İstanbul) Ressam.
Tophane Müşiri Ferik Selim Paşa'nın oğludur. 1873'te Mühendishane-i Berri-i Hümayun'dan teğmen rütbesi ile mezun öldü. Okul döneminde gelişen resim yeteneği ile dikkati çekti. 1874'te Askeri İdadi resim öğretmenliğine atandı. 1880'de II. Abdülhamid tarafından Paris'e gönderildi. 8 yıl Paris Güzel Sanatlar Akademisi'n-de Gerome ve Courtois atölyelerinde eğitim gördü. Fransız klasisizminin natüra-lizme yönelen alanında yeni arayışlara a-çık olarak yurda döndü. Daha sonraki dönemlerde izlenimci anlayışa yaklaşarak özgün bir kişilik oluşturdu.
1888'de binbaşı, 1895'te kaymakam (albay) ve 1897'de miralay (yarbay) oldu. Bu yıllarda Mekteb-i Harbiye ve Mekteb-i Tıb-biye'de resim öğretmenliği yaptı. 1900'de Paris "Salon deş Artistes François"de "Madam X" konulu pastel çalışması ile bronz madalya kazandı. 1902'de Beyoğlu Posta Sokağı'nda açılan sergide yirmi dört e-seri sergilendi. Bunların çoğu "Maltepe Sahili", "Bostancı", "Göksu", "Alemdağ'da Yaz", "İstanbul'da İlkbahar" konulu İstanbul peyzajları idi. Ertesi yıl, aynı salonda a-çılan sergide de yirmiden fazla eseri sergilenmiştir. 1906'da mirliva (tuğgeneral) rütbesine yükseltilen Halil Paşa, aynı yıl Harp Okulu resim öğretmenliğine atandı. 1908'de emekliye ayrılan Halil Paşa, özel
dersler vererek Müfide Kadri, Sadık Gök-tuna, Ali Rıza Beyazıt, Hasan Vecih Bere-ketoğlu gibi birçok sanatçının yetişmesine katkıda bulundu.
1917'de Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) müdürlüğüne getirilen Halil Paşa, İbrahim Çallı, Hikmet Onat gibi izlenimci çizgide etkinlik gösteren sanatçıların akademi kadrosuna alınmasında rol oynamıştır. Yurtdışında birçok sergiye katılan Halil Paşa, 1928'de Kahire'de açılan sergiye altı eser ile katılmış, 1936'da Viyana'da açılan uluslararası resim sergisine gönderdiği natürmort konulu eseri ile altın madalya kazanmıştır.
Yaşamı boyunca iki kişisel sergisi olduğu bilinmektedir. İlki, ünlü Galatasaray Sergileri(->) öncesinde Harbiye Mektebi'n-de açıldı. İkinci sergisi ise, Temmuz 1937' de Ankara Halkevi'nde açılmıştır. 1934'te Sözel soyadını alan Halil Paşa yaşamının son yıllarını Mısır'da Abbas Halim Paşa'nın konuğu olarak geçirdi. Bu dönemde, "Lirik", "Işıklı Mısır", "Nü" peyzajları gerçekleştirmiştir. İstanbul'a dönüşünde inzivaya çekilmiş ve sanat çevresinden gereken ilgiyi görememenin burukluğunu yaşamıştır.
Halil Paşa, Hoca Ali Rıza(-») ile birlikte Türk peyzaj resminin en önemli temsilcilerinden biridir. Peyzajın dışında portre, natürmort ve konulu kompozisyonlarında da aynı başarıyı göstermiştir. Çoğunluğu İstanbul'un çeşitli köşelerinden yapılmış peyzajları bugün Türk resim sanatının en önemli eserleri arasında sayılır. Başta İs-
tanbul Resim Heykel Müzesi'nde olmak üzere çeşitli müze ve özel koleksiyonlarda çok sayıda eseri bulunmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |