DEMİRONAT, MUHSİN
(1907, Sinop - 27Haziran 1983, istanbul) Tezhip sanatçısı.
1922'de Üsküdar Sultanisi'ni, 1928'de de İstanbul Muallim Mektebi'ni bitirdi. Bir süre öğretmenlik yaptı. 1937'de Gü-
Yarım asrı aşan sanat hayatında yaptığı eserler ve çizdiği desenler günümüz sa-natkârlarınca incelenmekte ve yeni uygulama alanlarında rehberlik etmektedir.
Demironat, tezhip sanatında yalnız yakın geçmişin değil, bütün devirlerin en iyilerinden biriydi. O, araştırmacı ruh enginliği ile, birbirine benzemeyen yüzlerce eser vermiştir. Bu eserlerindeki ortak yön ise, büyük bir sabır ve titizlikle âdeta iğneyle kuyu kazarcasma ortaya koyduğu usta, zarif ve zevkli çalışmadır.
Demironat müzehhipliğinin yamsıra lake cilt, minecilik, Edirnekâri neccarlık, savat işi, çinicilik gibi sanat dajlarında da eser vermiştir.
lîibl. M. U. Derman, "Kaybettiğimiz Muzeh-hip Muhsin Demironat", Lâle, S. 2 (1984); M. Sertoğlu, "Yarım Yüzyıldan Beri Eser Veren Bir Sanatçı", Hayat, S. 46 (1977); Rado, Hattatlar, 273.
M. ZEKİ KUŞOĞLU
DEMİRYOLLARI
İstanbul, Anadolu'nun bütün bölgelerine ve Avrupa ülkelerine Anadolu yakasında Haydarpaşa, Rumeli tarafında ise Sirkeci garlarından kalkan trenlerle bağlıdır (bak. Haydarpaşa Garı; Sirkeci Garı). Türkiye' de ilk demiryolu 1856'da bir İngiliz şirketine verilen imtiyazla İzmir-Aydın arasında yapılmaya başlanmış, yolun ilk bölümü 1860'ta açılmıştır. Ancak İstanbul'a demiryolu yapımı ve şehrin Anadolu ve Avrupa'ya demiryolu ile bağlanması bu tarihten oldukça sonraya rastlar. Bu konuda ilk önemli adım, yenilikçi ve modernleşme yanlısı Padişah Abdülaziz döneminde (1861-1876) atılmış, İstanbul'un Edirne'ye ve Avrupa'ya bağlantısını sağlayacak Şark Demiryolları'nm yapım imtiyazı 1869'da Baron Hirsch'in şirketine verilmiştir. Abdülaziz'in demiryollarını tutkuyla istediği, hattâ şimdiki Sirkeci Ga-
Sirkeci Garı'ndan başlayarak İstanbul'un Avrupa'yla bağlantısını sağlayan demiryolu bir süre sahil yolunu izler. Gürol Kara/TETJV Arşivi
DENİZ ABDAL MESCİDİ
22
DENİZ FENERLERİ
rı'ndan başlayarak bir süre sahil boyunca giden yolun yapımı sırasında, Topkapı Sarayı çevresindeki köşklerin ve tarihi eserlerin yıkılması gündeme geldiğinde, bu konudaki tereddüt ve itirazlara karşı padişahın "Geçecek olan şömendöferse, geçsin de isterse göğsümden geçsin" yollu sözler söylediği nakledilir.
Şark Demiryollan'nın milli sınırlar i-çinde kalan 337 km'lik İstanbul-Edirne ve Kırklareli-Alpullu kesimleri 1888'de bitirilerek işletmeye açılmış, böylece İstanbul şehri, demiryoluyla Avrupa'ya bağlandığı gibi, aynı zamanda şehrin Avrupa yakasındaki ilk banliyö hattı da kurulmuştur (bak. banliyö trenleri). Anadolu yakasında Haydarpaşa-İzmit hattının yapımına yine Abdülaziz döneminde devlet eliyle başlanmış; 91 km'lik bu hat 1873'te bitirilmiş; hattın İstanbul'u tüm Anadolu'ya ve Bağdat'a bağlayacak olan ana bölümünün yapımı önce bir İngiliz şirketine, daha sonra da Alman sermayesine verilmiştir. Böylece istanbul 1873' te İzmit'e, 1890'larda da Ankara'ya, 20. yy'm başında İç Anadolu'ya, Kuzey ve Doğu Anadolu'ya demiryollarıyla bağlanmıştır. Günümüzde demiryollarının önemi, karayolları ve kara taşımacılığının hızlı gelişmesi nedeniyle bir ölçüde gerilemiş-se de, İstanbul'un gerek banliyö gerekse uzak mesafe demiryolu ağı bağlantısı, yolcu ve yük taşımacılığında önemini korumaktadır. Mevcut iki gardan, her gün Türkiye'nin ve çevre ülkelerin çeşitli kentlerine yolcu trenleri, yük trenleri, özel trenler, hizmet trenleri ve banliyö trenleri olmak üzere çeşitli trenler kalkmakta ve varmaktadır.
Günümüzde filmlere, romanlara ve geçmişe özlemle yüklü özel gezilere konu o-lan ünlü Şark EkspresiO) İstanbul'da demiryolu dendiğinde hemen akla gelen güzel anılar arasındadır. Yine Haydarpaşa Garı'ndan kalkan Ankara ve Anadolu trenlerinde, özellikle de İstanbul'un Ankara'ya ve Anadolu'ya bağlantısında demiryolunun hemen hemen tek seçenek olduğu 1920-1950 döneminde, ünlü siyaset adamlarının, sanatçıların, yazarların bu trenlerde geçmiş çeşitli anıları dönemin yaşamının renkli sayfalarıdır.
İSTANBUL
DENİZ ABDAL MESCİDİ VE TEKKESİ
Fatih İlçesi'nde, Şehremini'de, Deniz Abdal Mahallesi'nde, Millet Caddesi ile Deniz Abdal Camii Sokağı'mn kavşağında bulunmaktaydı.
Mescidin inşa tarihi tespit edilememekte, banisinin kimliği hususunda da kaynaklarda çelişkili bilgiler yer almaktadır. Hadîka'da yapının mimar îlyas bin Abdullah (ö. 1551) tarafından inşa ettirildiği belirtilmekte ancak inşa tarihi verilmemektedir. Diğer taraftan 953/1546 tarihli Tahrir Defteri'ndeki kayıtlardan söz konusu mescidin Mimar Suca adında bir şahıs tarafından yaptırıldığı, çevresinde de mescidin adını taşıyan bir mahallenin
(Mahalle-i Mescid-i Mimar Suca) oluştuğu, zamanla gerek mescidin gerekse de mahallenin, yapının yakınında gömülü olan ve II. Mehmed (Fatih) dönemi velilerinden olduğu rivayet edilen Deniz Abdal'ın adıyla tanınmaya başladığı anlaşılmaktadır. Nitekim mescit girişinin üzerinde bulunduğu bilinen, II. Abdülhamid' in 1313/1895 tarihli yenileme kitabesinde de yapının ilk banisi Mimar Şücaed-din olarak kaydedilmektedir.
Tahrir Defteri'nde de mescidin inşa tarihini aydınlatacak vakfiye özeti ve tarihi görülmemekte ancak çeşitli şahıslar tarafından Mimar Suca Mescidi'nde hatim, aşir ve cüz okunması için yapılmış vakıfların en eski tarihlisi (vakf-ı Mah-dume Hatun binti Mustafa, 905 Receb/ 1500 Şubat) mescidin 16. yy'dan önce inşa edilmiş olduğunu kanıtlamaktadır. Ayrıca burada adı geçen vakıf sahipleri arasında îlyas bin Abdullah adında bir şahsın da zikredilmesi, muhtemelen Ha-dîka'daki yanılgının kaynağını oluşturması bakımından dikkat çekicidir.
Mescidin zaman içinde geçirdiği bütün aşamalar bilinmemekte ancak Hadî-ka'da mevkufat halifesi Ahmed Efendi adında bir hayır sahibinin yapıyı, minber koydurmak suretiyle camiye dönüştürdüğü, mescit kapısı üzerindeki manzum kitabede yapının 1313/1895'te II. Abdülhamid tarafından yenilendiği, avlu kapısı üzerinde yer alan 1343/1924 tarihli manzum kitabede de, bu yapıda, Burhan ve Kemâleddin adındaki şahıslar tarafından Halvetîliğin Uşşakî koluna bağlı bir tekkenin (Deniz Abdal Velî Dergâhı) tesis edildiği belirtilmektedir, istanbul tekkelerinin dökümünü içeren kaynakların hiçbirisinde adı geçmeyen bu tekke bir yıl kadar faaliyet gösterdikten sonra 1925'te kapatılmış, aynı zamanda tekkenin tevhidhanesi olarak kullanılan mescit 1956'da, Millet Caddesi'nin genişletilmesi sırasında yıktırılmış, haziredeki mezar taşları Eyüp'te bulunan Afife Hatun Tekkesi'nin yanına taşınmıştır.
Avlu kapısı iki yandan "mozayik" tabir edilen mıcırlı betondan mamul, kare kesitli dikmelerle kuşatılmış, dikmeleri birleştiren lento ile bunun üzerindeki yu-
Deniz Abdal
Mescidi ve
Tekkesi,
1940
1AM Encümen Arşivi
varlak kemerin arasına 1343/1924 tarihli tekke kitabesi yerleştirilmiştir.
Ahşap çatılı, basit bir yapı olan Deniz Abdal Mescidi kareye yakın dikdörtgen planlı ve kagir duvarlı bir harim bölümü ile enine dikdörtgen planlı ve ahşap duvarlarla çevrili bir son cemaat yerinden meydana gelir. Harim duvarları moloz taşla örülmüş, cadde üzerindeki doğu duvarında örgü, iki sıralı tuğla hatıllarla takviye edilmiştir. Son cemaat yeri ile ha-rimin kuzey duvarlarında mihrap ekseninde birer kapı, harimin doğu ve batı duvarlarında üçer, kuzey ve güney duvarlarında da ikişer pencere yer almaktadır. Tuğla örgülü basık kemerlerle donatılmış olan pencereler dışarıdan dikdörtgen açıklıklı ahşap pervazlarla çerçevelenmiştir. Yarım daire planlı mihrap nişi bir duvar payesi ile arkadan takviye edilmiştir. Harimin kuzey duvarının önünde, kare kesitli ahşap dikmelerin sınırladığı iki katlı mahfiller uzanır. Son cemaat yerinin üstüne, fevkani mahfille bağlantılı odalar yerleştirilmiştir. Sıradan bir görünüme sahip olan ahşap minberin köşk kısmında dekupaj tekniği ile meydana getirilmiş basit süslemeler vardır. Harim ile son cemaat yerinin sınırında, batıda tuğla örgülü ve üzeri sıvalı bodur minare yükselir. Silindir gövdeli minarenin şerefesi basit demir parmaklıklarla sınırlandırılmış, kesiti gövdeye oranla daha küçük tutulmuş olan ve yukarıya doğru hafifçe daralan petek kısmı kurşun kaplı bir soğan kubbecikle taçlandmlmıştır. Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 364; Ayvansarayî, Hadîka, l, 112-113; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, l, 44-45, no. 215; Öz, İstanbul Camileri, I, 48; H. Göktürk, "Denizabdal Mescidi", İSTA, VIII, 4395-4396; F. Ayanoğlu, "istanbul'da Yola Kalbedilen Cami Vesaire", VD, VIII (1969), 330; Unsal, Eski Eser Kaybı, 12; Fatih Camileri, 86.
M. BAHA TANMAN
DENİZ ASTSUBAY HAZIRLAMA OKULU
Beylerbeyi'nde yer alan askeri okul. Lise seviyesinde 3 yıl süreli bir meslek okuludur. Bu okulu bitirenler, Derince ve Karamürsel'de bulunan Deniz Astsubay Sınıf Okulları'ndan birinde l yıl daha eği-
tim görüp deniz astsubayı olarak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın çeşitli birimlerinde görev alırlar.
Okulun geçmişi 1890'a kadar uzanmaktadır. O zamanki deyimle gedikli (astsubay) ihtiyacı, okulun kuruluşundan önce, tersane ve donanmada tecrübe kazanmış erlerden karşılanıyor, bunlar sınavla gedikli sınıfına dahil ediliyorlardı. Okulun kuruluşuna Amiral Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa'mn bahriye nazın olduğu 1890'da karar verildi. Hazırlanan nizamnamesine göre öğrenciler, en fazla 15 yaşında ve mutlaka İstanbul halkından olacaktı. Bunlar l yıl İstanbul'daki eğitim gemisinde,
4 yıl da diğer gemilerde teorik ve pratik
eğitime tabi tutulduktan sonra porsun,
işaretçi, serdümen vb dallara ayrılacak
ve onbaşı rütbesi verilecekti, l yıl onba
şı, l yıl çavuş, l yıl da bölük emini ola
rak hizmet edenler -sınavda başarılı ol
dukları takdirde- "salis" rütbesiyle ge
dikli sınıfına dahil edileceklerdi. Sınavla
yapılan rütbe terfileri için hizmet sürele
ri gedikli salislikte 4 yıl, gedikli sanilikte
5 yıldı. Gedikli evvel rütbesinde üstün
başarı gösterenlere mükâfat olarak Bah
riye Nezareti'nin tensibiyle başgedikli rüt
besi verilecekti.
İlk gedikli okulu 15 Haziran 1890'da Selimiye Fırkateyni'nde, Binbaşı Şakir Bey komutasında eğitime başladı. Ayrıca öğrencilere top, tüfek, arma ve kürek talimleri de yaptırıldı.
Zaman içinde nizam ve şekli bozulan deniz gedikli sınıfı, II. Meşrutiyet öncesinde, bir kısım gedikliler de mülazım ve yüzbaşı rütbeleriyle subay sınıfına geçirilmek suretiyle lağvedilmiştir. 1908'den sonra, her alanda olduğu gibi, Deniz Kuv-vetleri'nde düşünülen yenilikler arasında, deniz gedikli sınıfının yeniden teşkiline teşebbüs edilmiştir. Bahriye Nezareti'nce, denizcilikteki gelişmeleri ve eğitim programlarını incelemek üzere İngiltere'ye gönderilmiş olan Mk. Kd. Yzb. İbrahim Aşkî (Tanık) 1909'da Tedrisat-ı Bahriye müdürlüğüne getirilmiş ve onun bu konuda sunduğu rapor üzerine, "Süfen-i Hümayunda Gedikli Sınıfının Suret-i Teş-kiliyle Usul-ı Terfi ve Terakkileri Hakkında Kanun" hazırlanarak 14 Temmuz 1913' te yürürlüğe konulmuştur. Bunu takiben 30 Aralık 1915 tarihli "Makine Çırakları Nizamnamesi" ile Muin-i Zafer gemisinde "Makine Gedikli Mektebi", 3 Şubat 1916 tarihli "Gemici Çırakları Nizamnamesi" ile de İclaliye gemisinde "Güverte Gedikli Mektebi" eğitime başlamıştır. Eğitim süresi makine çırakları için ilk 3 yılı okul gemisinde olmak üzere, 5 yıl 4 ay; gemici çırakları için ilk 2 yılı okul gemisinde olmak üzere 4 yıl 4 ay olarak belirlenmiştir. I. Dünya Savaşı'nı (1914-1918) izleyen yıllarda bu okulların faaliyetleri de bir duraklama geçirmiştir. Cum-huriyet'in ilanından sonra deniz gedikli sınıfı yeniden ele alınmış, 1924'te Kasımpaşa'da Havuzlar Kapısı'nda bulunan binada "Gemici Gençler Mektebi" eğitim faaliyetlerine başlamıştır. 1925'te şimdiki Deniz Hastanesi binasına taşman okulda
eğitim süresi 3 yıldı. 9 Nisan 1927 tarihinde yayımlanan "Gedikli Küçük Zabit Menbalarına Dair Kanun" ile, okulun adı "Deniz Gedikli Küçük Zabit İhzari Mektebi" olmuş, eski gemici ve makineci çırak okulları lağvedilmiştir. 5 Ağustos 1930 tarihinde Gölcük'teki Turgut Reis zırhlısına nakledilen okul, 1933-1934 öğretim yılından itibaren "Deniz Gedikli Erbaş Hazırlama Ortaokulu" adını almış, 1935' te tekrar İstanbul'a, Kasımpaşa'daki eski Bahriye Nezareti binasına(-») taşınmıştır. 27 Mayıs 194l'de diğer deniz okullarıyla birlikte Mersin'e nakledilen okul, 30 Eylül 1946'da tekrar İstanbul'a dönmüş, Kasımpaşa'daki eski binasına yerleşmiştir. Zaman içinde bu, bina ihtiyacı karşılayamaz duruma gelmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nca, Boğaz'da Beylerbeyi Sarayı'na bitişik, önceden "bende-gân daireleri" olan binalar, çeşitli tadil ve ilavelerle bugünkü hale getirilerek okula tahsis edilmiş, l Ekim 1952 tarihinden itibaren eğitim faaliyetlerine burada devam edilmiştir. Bu arada 2 Temmuz 1951'de kabul edilen 5802 sayılı Astsubay Kanunu ile, "gedikli" tabiri "astsubay" ile değiştirildiğinden, okulun adı da "Deniz Astsubay Hazırlama. Ortaokulu" olmuştur. Aynı kanunla, astsubay o-labilmek için ortaokuldan sonra iki yıl astsubay sınıf okulu tahsili mecburiyeti konulduğundan, öğrencilerin sınıf okullarındaki eğitimi layıkıyla ve kolayca kav-rayabilmeleri amacıyla l Eylül 1954 tarihinden itibaren eğitim süresi 4 yıla çıkarılmıştır. Astsubay statüsü, 27 Temmuz 1967 tarih ve 926 sayılı TSK Personel Kanunu'yla son şeklini almış, bunu takiben okulun adı 1971-1972 öğretim yılından itibaren "Deniz Astsubay Hazırlama Okulu" olarak değiştirilmiş ve eğitim süresi 3 yıla indirilmiştir. Kuruluşundan bu yana, yetiştirdiği binlerce teknik elemanla Türk denizciliğinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
KENAN SAYACI
DENİZ FENERLERİ
İstanbul'u çevreleyen denizlerin, İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi kesiminde gerekli noktalarda bulunan, geceleri deniz trafiğinin sağlıklı ve emniyetli yapılabilmesini sağlayan ışıklı noktalar.
Bizans döneminde de Boğaz'ın girişinde, Adalar çevresinde ve değişik noktalarda deniz fenerleri olduğu bilinmektedir. Daha sonra, Osmanlı döneminde, Boğaz'ın ve Marmara'nın özel olarak tehlike arz eden yerlerine fenerler konulmuş; 19. yy'm ortalarında Türkiye sularındaki bütün fenerlerin yönetimi, yapım ve bakımı "Fener İdaresi" adını taşıyan bir Fransız şirketine verilmiş; Cumhuri-yet'ten sonra tümü devletleştirilmiştir.
İstanbul'un en eski deniz fenerleri Rumeli Feneri, Ahırkapı Feneri, Kız Kulesi Feneri, Fenerbahçe Feneri'dir.
Karadeniz'den Boğaz'a, oradan Marmara Denizi'ne giren gemiler, Boğaz'ın başlangıç mevkiinden itibaren, önce 41° 13,1 N enlem, 49° 09,4 E boylam noktasında,
Anadolu Feneri(-»); karşısında 41° 14,1 N enlem, 29° 06,8 E boylam noktasındaki Rumeli Feneri(-») ile karşılaşırlar. Anadolu Feneri denizden 75 m yükseklikte, yuvarlak beyaz bir kule olup gece iyi görüş koşullarında 20 deniz mili mesafeden görülebilen gardiyanlı bir fenerdir. Bu fenerin tam karşı sahilinde, semte ismini veren Rumeli Feneri görülür. 12 saniyede iki gruplu şimşek gösteren Fi 2 bir fenerdir. Gece normal görüş koşullarında 18 deniz mili mesafeden görülebilir. Bu fener ayrıca 20 saniyede bir çalan sis düdüğü ile donatılmış olup sisli havalarda gemilere yön belirler.
İstanbul Boğazı, ayrıca, gemilere kolaylık sağlamak açısından Karadeniz'den giriş yaparken, Rumeli sahilinde yeşil, Anadolu sahilinde ise kırmızı renkli fenerlerle donatılmıştır. Bu fenerler Boğaz geçişi yapan gemilere, mevkilerini belirlemek ve emniyetle seyretmek için rehberlik yapar.
Boğaz'ın Rumeli yakasında Rumeli Fe-neri'nden sonra sıralanan yeşil fenerler, Çalıburnu Feneri (Fi 3, üç yeşil şimşek gösteren bir fener); Rumelikavağı önlerindeki sığlığa yerleştirilmiş olan Dikili Kaya (Poyraz Kaya) Feneri (Fi 2, yeşil iki şimşek gösterir); Boğaz'dan daha güneye doğru inildiğinde Büyükdere Koyu'ndaki (Fi G, üç saniyede bir yeşil şimşek gösteren) fener; onu geçince Kireçburnu'nda-ki (Fi 3, üç gruplu yeşil şimşek gösteren) fener, daha sonra Yeniköy sığlık feneridir. Bu fener çabuk şimşekli beyaz bir fenerdir.
Biraz daha güneye inince İstinye Bur-nu'ndaki iki şimşekli (Fi 2) yeşil fener görülür. İstinye Feneri'nden sonra Bal-talimanı Feneri (yeşil Fi 3, üç şimşekli); onu takiben Rumelihisarı önündeki Akın-tıburnu Feneri (Fi, bir yeşil şimşek gösterir); daha sonra Boğaz Köprüsü ayağına yakın (Fi 2, yeşil şimşek gösteren) Defterdarburnu Feneri görülür. Rumeli sahilindeki son yeşil fener Fındıklı önündeki (Fi 3, üç yeşil şimşek gösteren) fenerdir.
Karadeniz'den istanbul Boğazı'na girişte, Anadolu yakasındaki Anadolu Feneri'nden sonra kırmızı sahil fenerleri sıralanır.
Bunlar sırası ile, Filburnu Feneri (Fi 3, üç şimşek gösterir); yine daha güneye inildikçe Anadolukavağı Feneri'dir (Fi 3, üç kırmızı şimşek gösterir ve 15 saniye de bir çakar). Büyükdere'ye gelindiğinde, Umur bankını işaretleyen, beyaz renkli çabuk şimşekli fenerlerden sonra 10 saniyede iki kırmızı şimşek gösteren (Fi 2) Selviburnu Feneri gelir. Bu fenerden sonra gelen Beykoz Koyu'nun doğu kesimindeki Gümüşsüyü Feneri 3 saniyede bir kırmızı şimşek gösterir. Daha güneyde 15 saniyede üç kırmızı şimşek gösteren (Fi 3) Paşabahçe Burnu Feneri gelir. Kanlıca Burnu'nda ise 10 saniyede bir iki kırmızı şimşek gösteren (Fi 2) bir fener bulunur. Bu fenerin bulunduğu mevkide ayrıca Kanlıca deniz trafik kontrolü vardır. Daha sonra 10 saniyede bir
DENİZ HAMAMLARI
24
25
DENİZ HARP OKULU
1985'te Heybeliada'daki tarihi binasından Tuzla'daki yeni ve modern tesislerine taşınan Deniz Harp Okulu, bilim dalı esasına göre 4 yıl süreli lisan eğitimi vermekte ve teknik, muharip subay yetiştirmektedir.
Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun'
Şile Feneri
Bünyad Dinç
iki kırmızı şimşek gösteren (Fi 2) Beylerbeyi Feneri; Üsküdar'ı geçtikten sonra, Kız Kulesi kontrol merkezi ve bu mevkideki 3 saniyede bir kırınızı ve beyaz şimşek gösteren .Kız Kulesi Feneri gelir (bak. Kız Kulesi).
İstanbul'u çevreleyen denizlerin en önemli fenerlerinden birisi Ahırkapı Fe-neriC-1») diğeri ise Şile Feneri'dir.(->) Karadeniz kıyısında Şile Burnu üzerinde kurulu olan fenerin ışığı normal hava koşullarında gece 20 mil mesafeden görülebilir.
istanbul liman sınırları içinde kalan Haydarpaşa mendirek fenerleri dışında, Anadolu yakasında, Fenerbahçe Burnu'n-da (enlemi 40° 58,4 N, boylamı 29° 02,1 E) Fenerbahçe Feneri(-») bulunur. Denizden 25 m yükseklikte, 12 saniyede 2 gruplu şimşek gösteren bu fener normal hava koşullarında gece 15 deniz mili mesafeden görülebilir. Tarihi eskidir ve idamlar dahil pek çok olaya sahne olmuştur. Ahırkapı Feneri ile beraber, Marmara De-nizi'nden Karadeniz'e Boğaz geçişi yapacak gemilere rehberlik eder.
İstanbul'un Rumeli sahilindeki, eski ismi ile Ayastefanos, şimdiki adı ile Yeşilköy Feneri(-+) 40° 56,6 N enlem, 28° 50,3 E boylam noktasında yer alır. Gemilerin Yeşilköy önündeki sığlıktan emniyetle geçmeleri için rehberlik eder. 23 m yüksekliğinde yuvarlak beyaz kuleli, 10 saniyede bir 2 gruplu şimşek gösteren (Fi 2) bu fener, gece normal görüş koşullarında 15 deniz mili mesafeden görülebilir. Ayrıca sisli havalarda 30 saniyede bir sis düdüğü çalar.
İstanbul'un Anadolu yakasının güneydoğusunda, Adalar çevresindeki Hayır-sızada üzerinde deniz seviyesinden 83 m yükseklikte, 3 saniyede bir şimşek gösteren, normal görüş koşullarında, gece 13 deniz mili mesafeden görülebilen bir
fener bulunur. Gardiyansız otomatik bir fenerdir.
Kınalı, Burgaz, Heybeli, Sedef adaları ve Büyükada iskelelerinde ve mendi-reklerindeki fenerler dikkati çeker.
Bostancı ile Adalar arasında Yıldız Kayalığı (Küçük Vortonos) ve Dilek Kayalığı (Büyük Vortonos) fenerleri bulunur. Bostancı Vapur İskelesi'nin, l deniz mili güneyinde bulunan Yıldız Kayalığı Feneri, buradaki sığlığı belirler. 10 saniyede bir iki şimşek gösterir. Normal hava koşullarında gece 8 deniz mili mesafeden görülebilir. Yine Bostancı Vapur İskelesi'nin 2,25 deniz mili mesafesinde ve güneyinde, Dilek Kayalığı Feneri vardır. Zaman zaman suların çekilmesi durumunda, su üstünde görülebilen döküntü kayalıklar üzerine kurulmuştur. Bu kayalıklar üzerinde daha evvelce bir manastırın bulunduğu rivayet olunur. Anadolu sahili ile Adalar arasından geçecek gemilerin, Adalar ile Dilek Kayalığı arasındaki yolu takip etmeleri, sığlıktan kurtulmak için gereklidir. Bu fener 5 saniyede bir şimşek gösterir. 6 m yüksekliğindedir ve 8 deniz mili mesafeden görülebilir.
Büyükada'nın güneyinde Büyükada' dan 1,1 deniz mili mesafede, eski adı ile Neandros şimdiki adı ile Balıkçı Adası üzerinde, denizden 31 m yükseklikte, 10 saniyede bir iki şimşek gösteren (Fi 2) ve normal hava koşullarında 9 deniz mili mesafeden görülebilen bir otomatik fener vardır.
BURHANETTİN SERİ
Kısa bir süre
öncesine kadar
varlığını
sürdüren Moda
Deniz Hamamı.
Gökhan Akçura
koleksiyonu,
fotoğraf
Ali Enis Oza
DENİZ HAMAMLARI
Sahilde, denizin üstünde, gözlerden uzak denize girilebilen dört tarafı kapalı mekân. Fransızca "bain de mer"den Türkçe' ye "hamam" olarak aktarılmıştır. Deniz banyosu dendiği de olurdu.
İstanbul sahilleri deniz hamamlarını tanımaya 19. yy'ın ortalarına doğru başladı. Reşat Ekrem Koçu 1826 ile 1850 arasında İstanbul'da üç deniz hamamı bulunduğunu; bunlardan en eskisinin Çardak İskelesi Deniz Hamamı olduğunu; i-kinci hamamın Salıpazarrnda, üçüncüsünün ise Kumkapı'da olduğunu yazar. Beşiktaş Deniz Müzesi Arşivi'nde bulunan 1263/1847 tarihli bir belgeye göre, o tarihte Haliç kıyısında iki deniz hamamı vardır. Köprünün Karaköy ayağında kurulmak istenen bir yenisine, deniz trafiğini aksatacağı gerekçesiyle izin verilmemiş, başka bir yerde kurulması istenmiştir.
Umuma açık deniz hamamlarının nerelerde yapılacağının Şehremaneti tarafından tespit edildiği, yapım ve işletme ihalelerinin bir, üç veya beş yıl için müzayede ile yapıldığı bilinmektedir. İşletmecilerin çoğu ise gayrimüslim tebaadandır. 1875 tarihli ilgili nizamnameye göre, o tarihte İstanbul'da 62 deniz hamamı bulunmaktadır. Bunlardan 34'ü erkeklere 28'i kadınlara mahsustur. Sahillerde, açık yerlerde denize girmek yasak olduğundan, yalılarda oturanlar da rıhtımlarına özel küçük deniz hamamları yaptırmışlardır.
20. yy'ın başlarına ait kaynaklar, en ö-
nemli deniz hamamlarının Yeşilköy, Bakırköy, Samatya, Yenikapı, Kumkapı, Çat-ladıkapı, Ahırkapı, Salıpazarı, Fındıklı, Kuruçeşme, Ortaköy, İstinye, Tarabya, Bü-yükdere, Yenimahalle, Beykoz, Paşabah-çe. Kuleli, Çengelköy, Beylerbeyi, Üsküdar, Salacak, Moda, Fenerbahçe, Caddebostan, Bostancı, Kartal, Maltepe, Pendik ve Tuzla'da bulunduğunu kaydetmektedir. Kentin yerleşmesinin gelişmesine, toplumsal yapı değişikliklerine ve bunun sonucunda açık plajların kurulmaya başlanmasına bağlı olarak deniz hamamlarının bir bölümü 20. yy'ın ilk çeyreği sonlarında ortadan kalkmış, bazıları ise uzun süreler plajların bir köşesinde kadınlar deniz hamamı olarak varlıklarını korumuştur. Fenerbahçe ve Moda deniz hamamları bunların 1950'lere ve 1960'la-ra kadar gelen örnekleridir. Boğaz kıyılarındaki bazı deniz hamamları ise, zamanla sadece yola bakan cepheleri kapalı bırakılıp deniz tarafları açılarak, kadın erkek birlikte denize girilebilen plajlara dönüştürülmüştür.
İstanbul'da denize girme kültürünün geliştiği ilk yerler olan deniz hamamları genellikle 35 metre boyunda 20 metre e-ninde; kıyıya, sığ yerlerde 5-6 metre, Boğaz sahilleri gibi akıntılı ve derin yerlerde 1-2 metre uzunlukta ahşap iskeleyle bağlı; dört tarafları kapalı ve küçük soyunma kabinleriyle çevrili; akıntılı yerlerde ku-rulmuşlarsa, suya dayanıklı sağlam kereste ayaklarla denizin içine çakılmış ahşap yapılardı. Ortada suya girilen bölümün derinliği genellikle 1,5 metreyi geçmez, bu seviyede bir ahşap kafes bulunurdu. Bazı yerlerde sadece erkeklere mahsus deniz hamamları olduğu gibi, bazı kıyılarda da kadın ve erkeklere mahsus ayrı ayrı deniz hamamları, aralarında belli bir mesafe bırakılarak yan yana kurulurdu. Kadın ve erkek deniz hamamlarının aynı sahilde bulunduğu yerlerde, bunların arasında her türlü meraklı gözü saf dışı edecek bir bekçi kayığı dolaşırdı.
Deniz hamamlarından plajlara geçilmesinin başlangıcı İstanbul'un işgal günlerine denk düşer. Bu yıllarda Beyaz Rusların bir bölümü Florya kıyılarına yerleştirilmişti. Biraz sıcaktan, biraz da bitlerden kurtulmak için denize giren Beyaz Rusları görmek için İstanbullular da akın akın Florya kıyılarına gelirlerdi. Yine Mütareke yıllarında, İngilizler de Florya'da, açıkta kadın erkek bir arada denize girmeye başlamışlardı. Böylece plajlar kurulup geliştikçe geleneksel deniz hamamları birer birer yok oldu. Son örneklerden olan Moda Deniz Hamamı da geçtiğimiz yıllarda yıkılarak tarihe karıştı.
Dostları ilə paylaş: |