ŞAPKANIN KABULÜ: Bu Başlık Değil Baş Davasıdır
“Asıl mesele, kafanın içindeki batıl inanışları söküp atmak”tır, bu nedenle “bu başlık değil, baş dâvası”dır” (Atay, Çankaya, 432).
Genç isyanının bastırılmasının ardından yılın ikinci yarısında şapka aleyhine gösteriler ve ayaklanmalar baş göstermeye başlamıştır. 14 Kasım’da Sivas’ta başlayan gösteriler, Kayseri, Erzurum, Rize, Maraş ve Giresun’a yayılmıştır ve Aralık sonuna kadar devam etmiştir. Şapka karşıtı gösteriler, Mustafa Kemal’i ve İsmet Paşa Hükümetini haklı çıkarırcasına Hükümet ve devrimler aleyhine din maskesi altında ulusal boyutta tehlike yaratacak bir hal almıştır.
Şapka, Bakanlar Kurulu’nun (İcra Vekilleri Heyeti) 2 Eylül 1341 tarihli ve 2413 numaralı kararnamesi ile memurlara zorunlu hale getirilmiştir. Ardından 25 Kasım’da 671 sayılı “Şapka İktası Hakkında Kanun” kabul edilmiştir. Kanunun 1. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:
“Madde 1- Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi itiyadın devamını hükümet men eder.”
Kanun tasarısının görüşmeleri sırasında ise Meclis sakindir. Fakat Bursa Mebusu Nurettin Paşa’nın verdiği bir takrir çok büyük eleştirilere maruz kalır.
Nurettin Paşa, verdiği takrirde konunun kararname ile düzenlemesi gerektiğini ya da Kanun ile düzenlenecek bir konuysa Bakanlar Kurulu’nun 2 Eylül 1341 tarihli ve 2413 numaralı kararnamesi’nin hukuken yok kabul edilmesi gerektiğini belirtir ve böyle bir Kanunun mebuslar hakkında uygulanamayacağını iddia eder. Çünkü mebuslar memur değildir, haklarında kayıt tutulamaz. Asıl olarak, Nurettin Paşa, Kanun teklifinin Teşkilatı Esasiye’ye aykırı olduğunu iddia eder. Buna göre, Kanun Teşkilatı Esasiye’nin 3. maddesinde “Hakimiyet bila kaydü şart milletindir”, 68. maddesinde “Her türk hür doğar, hür yaşar” ve 75. maddesinde “Hiçbir kimse mensup olduğu din, mezhep tarikat ve felsefî içtihadından dolayı muâheze edilemez. Âsâyiş, âdâb-ı muâşeret-i umûmîye ve kavânine mugâyir olmamak üzere her türlü âyinler serbesttir” esaslarına aykırıdır (ZC C.19 İ.17 s.247). Bu takrir, Refik Bey tarafından 30 Kasım’da Erzurum ve Sivas’ta çıkan ayaklanmaların sebebi olarak gösterilecektir (ZC C.19 İ.17 s. 282).
Şapka ile ilgili tartışmalar ise aylar öncesinden başlamıştır. Şapka, Mustafa Kemal’in Ağustos’ta çıktığı gezi sırasında halka tanıtılmaya başlanmıştır. 23 Ağustos’ta Kastamonu’da; 27 Ağustos’ta İnebolu’da; 23 Eylül’de Bursa’da ve 10 Ekim’de Akhisar’da konuşmalarında gündem maddesi şapkadır. Ne var ki, bu girişimler, ardından gelecek ayaklanmaları durdurmayacaktır.
14 Kasım’da Sivas’ta İmamzade Mahmet Necati ve arkadaşlarının duvarlara şapka devrimine karşı yazılar asması ile başlayan gerici gösteriler 22 Kasım’da Kayseri’de, 24 Kasım’da Erzurum’da, 25 Kasım’da Rize’de, 27 Kasım’da Maraş’da ve 4 Aralık’da Giresun'da devam eder.
Başbakan İsmet Paşa’nın 12 Aralık’ta Meclis’te iç ve dış durum hakkında yaptığı konuşmada, şapka karşıtı gösterilerin gelişimi şöyle özetlenmektedir. 14 Kasım’da Sivas’ta bir beyanname yapıştırılmıştır. Şapkadan bahis olunan beyannamede Meclis’te muhalif mebusların 170’e çıktığından bahsedilmiştir. 22 Kasım’da Kayseri’de Nakşibendî tarikatından Ahmet Hamdi Efendi, Şeyh Sait’in halifesi olduğu çerçevesinde propaganda yapar ve Mekkeli olduğunu iddia eder. 24 Kasım’da Erzurum’da Gavur İmam isminde bir hoca ile Hoca Osman önayak olduğu halde valilik makamı tehdit edilir. 24 Kasım’da Rize’de “bir iki hocanın delâletiyle, orada dizsizliğe doğru gidiyoruz namı altında bir hareket ortaya çıkar.” Yine 24 Kasım’da Maraş’da İbrahim Hoca camide halkı toplayıp isyan teşebbüsünde bulunur. Son olarak, 4 Aralık’da Giresun’da “Şeyh Muharrem isminde bir hocanın delâletiyle hareket ortaya çıkar” (ZC C.20 İ.23 s.109).
İsmet Paşa, olayların halkın “dul kadınlar toplanıp Rusya’ya sevk olunuyor” ve “İsmet Paşa öldürüldü” gibi dedikodularla ayaklandırıldığını belirtmiştir (ZC C.20 İ.23 s.109). Ayrıca, İsmet Paşa, gösterilerin yapıldığı bölgelerde hariçten gelen bir takım adamların olduğu, isyanların bunlar tarafından yönlendirildiğini iddia etmektedir (ZC C.20 İ.23 s.110):
“…milletin yürümek istediği herhangi ıslâhat, teceddüt vadisindeki hareketlere karşı şurada burada vaki olan hareket ve propagandalar ve tezahürler harici âmil ile haizi irtibat olan bir takım muharikler merbuttur.”
İsmet Paşa’ya göre, aynı tarihlerde meydana gelen ve hepsinde hariçten gelen adamlar tarafından yönlendirilen gösterilerin, “heyeti umumiyesi bir merkezden idare edilmekte oldukları kanaatini mahkemelere telkin et[miştir].” (ZC C.20 İ.23 s.110). Gösterilerde gözaltına alınan sanıklar İstiklal Mahkemesi'ne verilir. İmamzade Mehmet Necati idama, olaya karışan diğer sanıklar hapse mahkum olurlar.
Hükümete göre, şapka, asri ve medeni bir kisvedir. Avrupalı devletlerin vatandaşları ile Türk vatandaşları arasında bir fark olmamalıdır.
DOĞU İLLERİNDE SIKIYÖNETİM BİÇİMİ
1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 86. Maddesi Bakanlar Kurulu’na bir isyan halinde sıkıyönetim ilan etme yetkisi vermektedir:
“İdarei örfiye (1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu)
Madde 86.- Harb halinde veya harbi icabettirecek bir vaziyet hududunda veya isyan zuhurunda veyahut Vatan ve Cumhuriyet aleyhinde kuvvetli ve fiilî teşebbüsat vukuunu müeyyit katî emarat görüldükte İcra Vekilleri Heyeti müddeti bir ayı tecavüz etmemek üzere umumi veya mevzii idarei örfiye ilân edebilir ve keyfiyet hemen Meclisin tasdikına arzolunur. Meclis idarei örfiye müddetini indelicap tezyid veya tenkis edebilir. Meclis müçtemi değilse derhal içtimaa davet olunur.
İdarei örfiyenin fazla temadisi Meclisin kararına mütevakkıftır.
İdarei örfiye, şahsi ve ikametgâh masuniyetlerinin, matbuat, müraselât (mektuplaşma), cemiyet, şirket hürriyetlerinin muvakkaten takyit [şarta bağlanması] veya talikı [askıya alınması] demektir.
İdarei örfiye mıntakasiyle bu mıntaka dâhilinde tatbik olunacak ahkâm ve muamelâtın sureti icrası ve harb halinde dahi masuniyet ve hürriyetlerin tarzı takyit ve talikı kanunla tesbit olunur.”
Bu maddeye dayanarak, Genç (Bingöl) ilinde başlayan ancak genişlemesi olası isyanın bastırılması için 23 Şubat’ta 1547 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “hârekatı isyaniye mıntıkalarında örfi idare” (sıkıyönetim) ilan edilmiş, karar onay için Meclis’e sunulmuştur. Bu doğrultuda, Başbakan Ali Fethi Bey imzası ile TBMM Başkanlığı’na gönderilen yazı şöyledir (Orj. ZC C.14 İ.63 Türkçeleştirilmiş: Aybars, Ocak 2009, s. 211):
“Ergani Vilayetinin bir kısmında devletin silahlı kuvvetlerine karşı meydana gelen ayaklanma Diyarbakır, Elazığ, Genç Vilayetlerine de geçmiş ve genişlemeye müsait görünmüş olduğundan, Muş, Ergani, Dersim, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van ve Hakkari vilayetleriyle Erzurum Vilayetinin Kiğı kazalarında bir ay müddetle sıkıyönetim ilan edilmiştir. Anayasa’nın 86. Maddesi gereğince durumu yüksek Meclis’in onayına sunarım.”
Sıkıyönetim, şu illeri kapsamaktadır: Ergâni, Elâziz (Elazığ), Genç (Bingöl), Muş, Dersim (Tunceli), Diyarbakır, Mardin, Siverek, Urfa, Siirt, Bitlis, Van ve Hakkari illeri ile Erzurum ilinin Kiğı ve Hınıs kazaları. Bir gün sonra, 1547 nolu karara ek olarak 1551 sayılı Karar ile Malatya ilinde de bir ay müddetle sıkıyönetim ilan edilmiştir (Düstur III. Tertip C.6). Bakanlar Kurulu Kararı, 25 Şubat’ta Meclis’de onaylanmıştır (Düstur III. Tertip C.6).
Bir aylık sıkıyönetim, 22 Mart (Düstur III. Tertip C.6) ve 20 Nisan’da birer ay (ZC C.18 İ.107), 21 Kasım’da ise bir yıl uzatılmıştır (ZC C.19 İ.12). Kanunun geçerlilik süresi 2 yıl olarak belirlenmiştir.
Ayrıca, şapka karşıtı gösterilerin artması ile 19 Teşrîsani 1341 (19 Kasım 1925) tarih ve 6/5474 numaralı tezkereye ek olarak çıkarılan tezkere ile Erzurum ilinde sıkıyönetim ilan edilmemiş yerlerde de bir aylık sıkıyönetim ilan etmektedir. Sıkıyönetim, 24 Kasım 1925 tarihinde Erzurum Valilik makamı önünde Af Kanunu'ndan yararlanarak dışarı çıkan kişilerin başlattığı belirtilen isyana karşı hızlı hareket edebilmek amacıyla ilan edilmektedir. Karar 25 Kasım'da Meclis'de onaylanır (Düstur III. Tertip C.7). 24 Aralık’ta Erzurum ve civarında ilan edilen sıkıyönetimin sona erdiği ilan edilir (ZC C.20 İ.30).
Söz konusu sıkıyönetim, Cumhuriyet’in ilk sıkıyönetimidir ve 1925 yılında Doğu illerinde yönetimi anlamak için ana kavramdır. Sıkıyönetim, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasını geçici bir süre için sınırlayan ya da erteleyen ve mülki idare ve kanunların yerine askeri bir idareyi getiren yönetim şeklidir. Anayasa’nın 86. maddesinde belirtildiği gibi, sıkıyönetim halinde kişilik ve ikamet, basın, mektuplaşma, dernek ve şirket hürriyetlerinin şartlı olarak kullanılması ya da geçici olarak askıya alınması söz konusudur. Bu doğrultuda, 22 Nisan’da sıkıyönetim ilan edilen bölgeye girecek mektup, gazete, dergi vb eşyaların sansürden geçirilmesi zorunluluğu getirilmektedir (Düstur III. Tertip C.6).
Dostları ilə paylaş: |