DELİL OLMASI AÇISINDAN KUR’AN (TARİHSEL YORUM VE EVRENSELLİK AÇISINDAN)
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER III
ÖNSÖZ V
KISALTMALAR VII
GİRİŞ 1
KUR’AN’A GENEL BİR BAKIŞ 1
A- Kuran’ın Tarifi: 1
B- Kur’an’ın Delilliği: 1
C-Kur’an’ın Özellikleri: 2
1- Kur’an Arap Dilinde İndirilmiştir: 2
2- Kur’an Allah Katından İndirilmiştir: 3
3- Kur’an Tevatür Yoluyla Nakledilmiştir: 3
D-Kuran’ın Tarihsel Yorumu: 3
1- Tarihselciliğin Tarifi: 4
2- Tarihsel Yorumun Tarifi: 4
BİRİNCİ BÖLÜM 5
DELİL OLMASI AÇISINDAN KUR’AN İLİMLERİ(TARİHSEL YORUM VE EVRENSELLİK AÇISINDAN) 5
A- Kur’an Kıssaları 6
B- Nasih-Mensuh 11
C- İ’cazu’l-Kur’an 21
D- Mekkî-Medenî 27
E- Emsalü’l-Kuran 30
F- Nüzul Sebepleri 34
İKİNCİ BÖLÜM 40
DELİL OLMASI AÇISINDAN KUR’AN AYETLERİ (TARİHSEL YORUM VE EVRENSELLİK AÇISINDAN) 40
A. İnançların Anlatılması Nedeniyle Kur’an Ayetlerinin Değerlendirilmesi 41
B- Geleneklerin Anlatılması Nedeniyle Kur’an Ayetlerinin Değerlendirilmesi 43
Zıhar Ayetlerinin Değerlendirmesi 43
C- Sosyal Statüleri Aktarması Nedeniyle Kuran Ayetlerinin Değerlendirilmesi 45
Kuran Ayetlerinin Köleliği Değerlendirmesi 45
D- Zamanın Değişmesi Nedeniyle Kuran Ayetlerinin Değerlendirilmesi 47
El Kesme Cezası nın Değerlendirilmesi 50
E- Kuran Ayetlerinin Tarihsel Yorumla Değerlendirilmesi 55
Kuran’ın tarihsel yorumu: 55
F- Kuran Ayetlerinin Evrensel Yorumla Değerlendirilmesi 57
G- Anlamın Değişmesi Nedeniyle Kuran Ayetlerinin Değerlendirilmesi 61
SONUÇ 66
BİBLİYOĞRAFYA 68
ÖNSÖZ
Kur’an ‘’tarihte’’ kalmış bir kitap değildir. O, İslam toplumunun doğuşundan bugüne kadar Müslümanların hayatına yön verdiği gibi bugün ve yarın da yön vermeyi sürdürecektir. İşte tarih boyu peygamberlerin ve nihayet Kur’an’ın getirdiği temel evrensel yaşam prensipleri, insanın bu yapısına uygun ve insanı iyiye ve güzele yönlendirecek ilkelerdir; bu ilkelerin tarihin değişik zaman ve mekanında vaz edilmiş olması onları, yerel veya tarihsel yapmaz. Her zaman Karun-Firavun mevcut olabilir. Her zaman sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilen olabilir. Her zaman Lut, Hud, Şuayb, Nuh kavminin gösterdiği davranışları gösteren topluluklar olabilir. Yine aynı şekilde her dönemde zina yapan, tefecilik yapan, hırsızlık yapan insanlar olabilir.
Yeryüzünde halife olarak yaratılan insan, diğer varlıklardan farklı kılınmış, kendisini yaratanı tanıyıp ona kul olmakla sorumlu tutulmuştur. Allah, insana akıl vermiş, gönderdiği vahiy ile ona yol göstermiştir. Artık insanlık nihai bir mesaj ve değişen şartlar ile karşı karşıya kalmıştır. Yapılabilecek şey son vahyi yorumlamaktır.
Bu konuda ilk yorumcu Hz. Muhammed (s.a.v.)’dır. O, tebliğ ve beyan görevlerini yerine getirerek hem bu mesajın başka toplumlara ve devirlere ulaşabilmesini sağlamış hem de yaşantısı ve açıklamaları ile Allah’ın mesajlarını yorumlamıştır. Onun vefatından sonra her geçen gün yeni problemler ile karşılaşan Müslümanlar, Kur’an’ın yorumuna daha fazla ihtiyaç duymuşlardır. Böylece Kur’an muhtelif açılardan ele alınarak yorumlanmış, her dönemde farklı yöntemler ve bakış açıları ile Allah’ın muradını anlama gayretleri ortaya konmuştur.
Kültürlerin ve anlayışların birbirine karıştığı, teknolojinin ve bilimsel gelişmelerin hızla yayıldığı çağımızda, beşeri-toplumsal alandaki problemler hızla artmış, değişerek gelişmiştir. Değişen karşısında sabit olan Kuran’ın bu sorunlara ve ihtiyaçlara ne denli cevap verebileceği önemli bir sorun olmuştur. Bu tartışmalar çerçevesinde âlimler arasında klasikler ve modernistler diye iki farklı grup ortaya çıkmıştır. Biz de bu farklı gruplardan yola çıkarak çağımız problemlerini çözme hususunda ilk dönemlerdeki Kur’an’ı anlama yani tarihsel yorumu kullanarak evrenselliğe ulaşma metodunun nasıl olması gerektiği hususunda çalışarak, ‘’Metni indiği dönemde anlamak, nihai gaye değil, amaca götüren ilk adımdır’’ görüşünden hareket ederek bu çalışmayı başlattık.
Kur’an-ı Kerim hakkında böyle bir çalışma yapmak, bizim için zor, fakat zor olduğu kadar da zevkli bir çalışma konusu oldu. Çalışmaya başladığımızda konunun çok geniş olması sebebiyle Kur’an’ı hangi yönüyle çalışmamız gerektiği hususunda sıkıntı çektik, konuyu belirledikten sonra zamanımızın kısıtlı olduğu bilinciyle giriş bölümünde Kur’an’ın tarifini yaparak Kur’an hakkında ve Kuran’ı anlamada tarihsel yöntem hakkında kısaca bilgi vererek çalışmaya başladık. Birinci bölümde ise, konumuzla ilgili olduğunu düşündüğümüz Kur’an ilimlerinden bazılarını bu metotla birlikte incelemeye çaba sarf ettik. İkinci bölümde ise, yaşadığımız çağda ortak tartışma mevzuu olan bazı konuları zaman ve mekan çerçevesinde değerlendirmeye çalıştık.
Bu çalışmamım her aşamasında bana fikirleri, bilgisi ve yönlendirmeleriyle öncülük eden ve her türlü desteği veren, kendisinden çok şey öğrendiğim Değerli Hocam Temel KACIR’a ve üzerimdeki emeklerinden dolayı başta Müdürümüz Sayın Zeki Yavuz YILMAZ olmak üzere tüm hocalarıma teşekkürlerimi arz ederim.
Başarı Allah’tandır, O’nun gücü her şeyin üstündedir. En iyi dost ve yardımcı O’dur.
Kerim Şükrü ÜNLÜ
TRABZON–2006
KISALTMALAR
a.g.e. Adı geçen eser
b. b. İbn
c. Cilt
Hz. Hazreti
r.a. Radiyallahu anhu, Radiyallahu anha
s. sayfa
s.a.v. Sallallahu aleyhi ve selem
T.D.V. Türkiye Diyanet Vakfı
trc. Tercüme, tercüme eden
ts. Tarihsiz
İFAV Marmara üniversitesi ilahiyat fakültesi vakfı yayınları
v.s Ve saire
v.b Ve benzeri
ö Ölüm tarihi
b.k.z Bakınız
h. Hicri
AÜİFD. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
D.İ.B. Diyanet İşleri Başkanlığı
O.M.Ü Ondokuz Mayıs Üniversitesi
GİRİŞ
KUR’AN’A GENEL BİR BAKIŞ
A- Kuran’ın Tarifi:
Kuran, yüce Allah’ ın Hz. Muhammed (s.a.s)’ e Arapça indirilmiş, bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, Mushaflarda yazılı, Fatiha süresi ile başlayıp Nas süresi ile sona ermiş kelamdır.1
B- Kur’an’ın Delilliği:
Kur’an, şeraitin küllü esaslarını teşkil eder. İslam ümmetinin bel kemiğini oluşturur. O, hikmet pınarı, peygamberlik mucizesi, gözlerin ve kalplerin nurudur; Allah’a ondan başka giden yol yoktur, onsuz kurtuluş imkânsızdır, ona muhalif bir şeye yapışmak yoktur. Bütün bunlar delil ikamesine ihtiyaç göstermeyecek kadar açık seçik şeylerdir. Müslümanlar arasında hiç ihtilafsız kabul edilmektedir ki, kitapta mevcut hükümle amel etmek farzdır ve kendisinde hükmü bilinmek istenen olayın hükmü bulunduğu sürece onu bırakıp başka delile yönelmek caiz değildir. Çünkü Kuran’ın doğruluğu şüphe götürmez. Müslüman inancına göre Kur’an, hiçbir şekilde batılın yaklaşamayacağı Allah kelamıdır; engin hikmet sahibi, en güzel övgülere layık yüce Allah tarafından indirilmiştir. Allah onu insanları hakikate ve doğru yola ileten bir düstur olsun diye indirmiştir. Hiç şüphesiz kitabın aslına uygun olarak bize ulaşmış olduğu kesindir. O, tevatür yoluyla bize ulaşmıştır ve mütevatir nakil, nakledilen şeyin doğruluğu hakkında kesin bilgi sağlar. Kur’an’ın hükümlere dalaleti bazen kat’ı bazen zannı olabilir. Bu da, kitabın lafızlarında ihtimalliğin bulunup bulunmayışına göre değişir. Şayet kitaptaki bir lafız birden fazla manaya ihtimalli değilse kitabın hükme delaleti kesindir.2O, Allah Teala tarafından bütün insanlığa hidayet ve rehber olması için gönderilmiş ilahı bir mesajdır.
C-Kur’an’ın Özellikleri:
1- Kur’an Arap Dilinde İndirilmiştir:
Bu özelliği ile Kur’an Yüce Allah’ın Tevrat ve İncil gibi önceki kitaplarından ayrılmaktadır. Çünkü onlar Arap dilinde indirilmemiş, sonradan arapçaya ve başka dillere tercüme edilmiştir. İster harfi tercüme, ister harfi olmayan tercüme olsun,3 Kur’an tercümesine dayanarak hüküm istinbat edilemez. Kur’an’ın zahirinden maksadın, yalnızca Arap dili esaslarına göre anlaşılan şey olduğu konusunda herhangi bir problem bulunmamaktadır. Çünkü katılan katılmayan herkes, Kur’anîn açık bir Arapça ile indiği konusunda görüş birliği içerisindedirler. Yüce Allah: ‘’Andolsun ki: ‘Muhammed’e elbette bir beşer öğretiyor’ dediklerini biliyoruz buyurduktan sonra onların bu iddialarına: ‘’Kastettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kur’an ise fasih arapçadır’’4 buyurarak reddetmiştir.
2- Kur’an Allah Katından İndirilmiştir:
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu konudaki vazifesi bunları Yüce Allah'tan alıp insanlara tebliğ etmek ve açıklanması gereken yerlerini insanlara açıklamaktır. Bu özelliği ile Kur’an Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sadır olan gerek kutsi gerekse nebevi hadislerden ayrılır.
3- Kur’an Tevatür Yoluyla Nakledilmiştir:
Tevatür: Yalan üzerinde birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun aynı özellikteki bir topluluktan yaptığı rivayettir. Kur’an, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)’e indirildiği andan itibaren günümüze kadar geçen bütün devirlerde hem yazılı hem de sözlü olarak tevatüren sabit olmuştur. Şöyle ki: Kur’an’ı Hz. Peygamber (s.a.v.)’den bir vahiy kâtipleri grubu yazmış ve bu yazılanı sahabeden yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluk ezberlemiş, böylece her devirde aynı özellikteki topluluklar birbirlerinden naklede ede hiçbir tahrif ve değişikliğe uğratılmadan, hiçbir ilave ve eksiltme yapılmadan Mushaflarda yazılı ve hafızalarda kayıtlı olarak bize kadar ulaşmıştır.
Son dönem âlimlerinin Kuran bağlamında bir tarihsel yorumdan sıkça bahsettiklerini görmekteyiz. Bizde burada tarihselcilik ve tarihsel yorumun tarifini yaparak, konumuzu iki aşamalı olarak, tarihsel yorum ve evrensellik çerçevesinde işlemeye çalışacağız.
D-Kuran’ın Tarihsel Yorumu:
Değişen şartlar karşısında Müslümanların ihtiyaçlarını nasıl karşılayacakları sorunu, geçmişte problemlerin vahye arz edilmesi şeklinde çözülmüş, her dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak yeni yorum yöntemleri geliştirilmiştir. Gelişimin daha hızlı olduğu yaşadığımız çağda ihtiyaçlar daha fazla artmış ve buna yönelik olarak değişimi esas alan ve beşeri alandaki her şeyin kendi tarihselliğinde anlaşılması gerektiğini öngören tarihsel yorum gündeme gelmiştir.
Bu konuda ilk olarak tarih kelimesi ele alınmalıdır. Tarih anlayışının İslam dünyasındaki gelişimi batıdakinden farklı olmuştur. İslamiyet’le ve özellikle Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatıyla birlikte hukuki problemlerin çözümü bağlamında geçmiş uygulamaların önemi ortaya çıkmış ve buna bağlı olarak bir tarih anlayışı gelişmiştir.
Tarihsel yorumla ilgili en temel kavramlar, tarihsel, tarihsellik, tarihselcilik düşüncesi ve tarihsiciliktir. Bu kavramlar birbiri ile ilişkili olmakla beraber kullanım yerleri farklıdır. Bizim konumuzun en temel kavramı tarihselcilik ve buna bağlı olarak tarihsel yorumdur.
1- Tarihselciliğin Tarifi:
Tarihin önemini vurgulayan şeylerin her zaman tarihsel gelişme seyirleri içinde görülmesi gerektiğini savunan görüşler için kullanılan ortak addır.5
2- Tarihsel Yorumun Tarifi:
Tarihselcilik düşüncesinin, beşeri bilimlerin yöntemi olarak benimsediği, muayyen bir zaman ve mekanda var olan her türlü beşeri faaliyete, kuruma, esere, topluma ve ferde dair anlamı, kendi dönemindeki değerler ve yaşam bütünlüğü muvacehesinde elde edebileceğini varsayan tarihsel bağlamları kurmak suretiyle anlamı elde etmeye çalışan ve bu anlamın yorumcusunun kendi tarihselliği içinde bir anlam olduğunu kabul eden bir yorum yöntemidir.
BİRİNCİ BÖLÜM
DELİL OLMASI AÇISINDAN KUR’AN İLİMLERİ (TARİHSEL YORUM VE EVRENSELLİK AÇISINDAN)
Bu bölümde tarihsel yorum ve evrensellik çerçevesinde değerlendireceğimiz Kur'an ilimleri tabiri, ilk dönmelerde farklı şekillerde ifade edilmiş olmakla beraber kısaca Kur'an'ı muhtelif yönleriyle konu edinen ilimlerdir. 6 Kur’an ilimleri, Kur’an’ı gerek oluşumu ve üslubu açısından ele alan, gerekse anlaşılması için gerekli bilgileri ihtiva eden ilimlere verilen bir isimdir. Kuran ilimleriyle bugün tarihsel süreç içinde değişen ve kapsamı değişen bir tabir ile Kur’an’ı temel alarak üç açıdan ele alan ilimlerin kastedildiğini söyleyebiliriz. Birincisi inişi, yazılması, toplanması, tertibi gibi Kur’an’ın oluşumuyla ilgili konulardır. İkincisi; Mekkî - Medenî ayetler, huruf-u mukatta’a, sure başlangıçları yeminler tekrarlar, meseller, sualler, hitaplar gibi Kur’an’ın üslubu ile ilgili konulardır. Üçüncüsü ise; Kur’an’ın anlaşılması ile ilgili nüzul sebepleri, nasih mensuh, muhkem müteşabih, müşkilü’l-Kur’an, garibü’l-Kur’an gibi konulardır.7 Kısaca; Kur’an ilimleri, Kur’an’ı gerek oluşumu ve üslubu açısından ele alan, gerekse anlaşılması için gerekli bilgileri ihtiva eden ilimlere verilen bir isimdir.
Biz bu ilimler arasından konumuzla ilişkili olduğunu düşündüğümüz, Kur’an Kıssaları, Nasih ve Mensuh, İ’cazü’l-Kur’an, Mekkî- Medenî ayırımı, Emsalü’l- Kur’an ve Nüzul Sebepleri’ne ayrı başlıklar altında yer vereceğiz.
A- Kur’an Kıssaları
Kur’an, kıssaları çeşitli ifade biçimleriyle aktarmıştır. Bu ayetlerin bazılarında, yasalar bütün olarak ve ana hatlarıyla verilmiş, bazı ayetlerde ise bir takım olaylarla, örnek uygulamalarla birlikte anlatılmıştır.8 Allah, bir hidayet kitabı oluşuna uygun olarak Kur’an’da bir yandan insanlara, yapılması ve kaçınılması gerekli hususları yargı bildiren üslup ile bildirirken diğer yandan bu emir ve yasakların gereğinin nasıl olacağını ortaya koymuştur. Birinci şekilde Kur’an zamandan ve mekândan mücerred iken verili şartlardaki gerçekleştirme, tamamen insanidir.9 İkinci şekil ifade tarzı olan Kur’an kıssaları iki açıdan konumuzu ilgilendirmektedir. Bir yandan anlatılan kıssaların Kur’an’ın indiği toplumun ihtiyaçları, yönelimleri ile ilişkili olması ve ilk muhatapların bilgi ve birikimleri gözetilerek anlatılması yönüyle Kur’an’ın tarihsel yorumunu ilgilendirirken diğer yandan bu kıssaları bugün anlamak için evrensel bir bakış açısına duyulan ihtiyaç nedeniyle evrensel yorumu ilgilendirmektedir. Şimdi kıssaları bu iki açıdan ele alacağız.
Kur’an’ın bütünlüğü ve diğer deliller Kur’an’da anlatılan kıssaların gerçek olduğunu göstermektedir. Yani Kur’an tarihte varolan yasaları geçmişte yaşanmış gerçek olayları anlatarak aktarmaktadır. Bu açıdan Kur’an kıssalarında tarihsel alanda yasalar olduğu fikrinin bulunduğu görülmektedir. Kıssa üslubuna bu muhatapların aşinalığı ve anlatılan olayların ilk muhataplar tarafından bilinen konular olup olmadığıyla ilgili sorular bizim konumuzla ilgilidir.
Acaba kıssa üslubu Kur’an’ın indiği dönemde bilinen bir anlatım tarzı mıydı? Cahiliye devrinde Arapların hayatına, edebiyatına ve şiirlerine baktığımızda, adeta fert ve millet olarak yaşadıkları tarihlerini, vakıaya uygun gerçeklerini, saf hayatları yansıttıklarını gözlemek mümkündür. Her vesile ile kıssalarını anlatıp, kimi zaman ibret konusu, bazen iftihar kaynağı, bazen de şecaatlerini ortaya koyma vesilesi olarak yâd etmişlerdir. Öyle ki, Arapların günlük hayatında kıssacılık ve kıssa anlatma normal bir adet haline gelmiştir. Bu nedenle Araplar arasında şairlerle beraber kıssa anlatan anlamında ‘’kaass’’lar da vardır. Hatta her Arap kabilesinin şairi aynı zamanda bir ‘’kaass’’dır. Cahiliye devri tarihçiliğinin ensab ilmi ve çok eskilere dayanan genellikle kabileler arasında cereyan eden harpler ve gösterilen kahramanlıkların anlatımı olan10 Eyyamü’l-Arap'tan ibaret olması kısaca, Kur’an’ın indiği dönemdeki Arap toplumunda sözlü geleneğin yaygın olması ve başlarından geçen olayları gerek şiir gerekse nazım yoluyla anlatmaları,11 ilk muhatapların bu tarz anlatıma aşina olduklarını kanıtlamaktadır. Ayrıca kutsal kitap geleneğinde, yani hem Tevrat hem de İncil’de bu üslubun kullanılması bu görüşümüzü teyit etmektedir. Ancak şunu ifade edelim ki; bununla Kur’an’ın kıssalarının anlatım üslubu ile o dönemdeki kıssa anlatım tarzının aynı olduğunu söylemiyoruz. Kur’an’ın kıssa anlatımı genel ilkelerin edebi bir tarz ile aktarıldığı farklı bir yapı arz etmekle beraber ilk muhatapların tinselliğine de uygun bir anlatım tarzıdır.
Görüldüğü gibi Kur’an’ın kullanıldığı kıssa anlatımı üslubu, amacı ve özellikleri farklı da olsa mahiyet itibariyle o günkü toplumun aşina olduğu bir anlatım çeşididir. Kur’an onlar tarafından bilinen bir anlatım tarzını kullanarak, ilk muhataplara tarihsel alana dair yasaları içeren mesajlarını ulaştırmıştır. Kısaca bunun anlamı, Kur’an’ın oluşumu ile o günkü toplumun edebi anlayışı arasında bir yabancılık olmadığıdır.
Bu hususta üzerinde durulması gereken diğer bir konu Kur’an’ın aktardığı kıssaların o günkü toplum tarafından bilinip bilinmediğidir. Acaba üslup gibi muhteva da ilk muhataplara yabancı değildi diyebilir miyiz? Bize göre bu kıssalar genel olarak kaydını, bazı kıssaların anlatımı esnasında metinde geçen ‘’Bu olaylar sana vahiy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen bilirdin, ne de kavmin….’’12 ve ‘’İşte bunlar sana vahiy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’i hangisi himayesine alacak diye kalemleriyle kur’a çekerlerken sen yanlarında değildin’’13 ve benzeri ifadeler sebebiyle koyduk. Bu tarz ayetleri incelediğimizde bu ayetlerin, ‘’Şüphesiz biz onların -mutlaka ona bunu bir insan öğretiyor- dediklerini biliyoruz’’14 ayetinde belirtilen Kur’an’ın kaynağı ile ilgili ilk dönem inkarcıların iddialarının15 red sadedinde geldiğini görürüz. 16 Bu ifadelerin amacı, kıssaların onlar tarafından bilinip bilinmediğinden ziyade, vahyin ilahi olduğunu kanıtlamaktır. Ayrıca ‘’sen orada değildin, bu gayb haberidir’’ gibi ifadeler de üslup açısından incelendiğinde, bununla bütün kıssaların değil, sadece bu olayların kastedildiği görülecektir. Yani burada kastedilen ya sadece bu kıssa ya da kıssada geçen ve daha önce bilinmeyen özel bir konudur.
Kıssaların çoğunun başta ehl-i kitap olmak üzere o günkü toplum tarafından bilindiği, nüzul sebebi olarak aktarılan bir rivayetten de anlaşılmaktadır. Bu rivayete göre, Yahudiler ‘’Sen bize İbrahim’i, Musa’yı, İsa’yı ve bazı peygamberleri anlatıyorsun. Çünkü onlarla ilgili haberleri zaten bizden işittin. Eğer öyle değilse Tevrat’ta sadece bir kez geçen peygamberin kim olduğunu söyle demişler, Hz. Peygamber de ‘’Zülkarneyn’’dir 17 şeklinde cevapladığı bu rivayetten onların bu kıssaları bildikleri anlaşılmaktadır. Ayrıca tarihi malumatlarda, eski Arap kabileleri olan Ad, Semud, Cürhüm ve Amelika ile ilgili haberler, Harut-Marut, Ashab-ı Kehf gibi kıssaların o günkü toplum tarafından bilinen ve anlatılan kıssalar olduğunu göstermektedir.
Kur’an kıssalarının o günkü toplum tarafından bilinmesi, anlaşılabilmesi ve ibret alınabilmesinin de bir gereğidir. Bütün kıssaların o günkü toplum tarafından bilinmediğini söylemek, Kur’an’ın ilk dönem muhataplarınca anlaşılmadığını kabul etmek anlamına gelecektir. Bu da genelde Kur’an’ın, özelde hidayet vasfına sahip oluşları ile çelişecektir. O halde doğru yaklaşım, bilinmediğine dair bir kaydı olmayan kıssaların, ilk muhataplar tarafından Kur’an’ın anlattığı şekliyle olmasa da özü itibariyle bilindiğini kabul etmektir. Ayrıca Kur’an’ın bazı ifadeleri ile o dönem muhataplarınca bilinen kıssalardaki bilgi yanlışlarını tashih etmesi18 ve bu kıssaların benzerlerinin diğer kutsal kitaplarda yer alması da bu görüşümüzü teyit etmektedir.
Kıssaların ilk muhataplar tarafından bilinmesi, Kur’an’ın onlara ‘’O halde yeryüzünü gezin, Hakkı yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bakın’’19 tarzı ifadelerinden de anlaşılmaktadır. Zira bu kıssalar en azından onların gezip dolaşarak görebilecekleri bir mekânda gerçekleşmiş olmalıdır ki bu tavsiyeye muhatap olabilsinler.
Bu tespitlerimizden Kur’an kıssalarının üslup ve muhteva açısından o günkü topluma yabancı olmadığı anlaşılmaktadır. Yani Kur’an tarih üstü bir karakterde toplumun hiç bilmediği bir üslupla tamamen yabancı oldukları konuları anlatmamıştır. Kur’an kıssaları ile o günkü toplum arasındaki bir diğer ilişki kıssaların anlatılış amacıdır. Tarihsel bağlam olarak da tanımlayabileceğimiz bu ilişki açısından Kur’an kıssalarının anlatılmasındaki amaçlara baktığımızda, kıssaların öncelikle indiği toplumun ihtiyaçlarını gidermeyi (Hz. Peygamberi, sahabeyi teselli etme, teyid etme vs.) amaçladığını görürüz. Mesela; ‘’Demek onlar bu söze inanmazlarsa onların peşinden (üzüle üzüle kendini helak edeceksin.’’20 İfadesinden sonra Ashab-ı Kehf kıssası anlatılmış, Hz. Peygambere bu olayı düşünerek üzülmemesi mesajı verilmiş yani teselli edilmiştir.
Kur’an’ın tarihe kıssalar ile yer vermesi, bir tarih kitabınınkinden farklıdır. Kur’an, kıssalarda bir dönemi ya da ırkı derinlemesine ele almayı değil, genel olarak toplumsal çöküş adalet vs. gibi ahlaki prensipleri öğretmeyi hedefleyerek ele almış tarihten kesitler aktarmıştır. Kur’an’ın tüm tarihi anlatmayı hedeflemediği ve anlatmadığı vahiy olgusunun geçmişten gelen bir olgu olduğunun anlatıldığı bir bağlamda Peygamberimize Hitaben, ‘’…daha önce sana kendilerinden bahsettiğimiz elçilere ve bahsetmediğimiz elçilere…’’21 denilmesinden ve bir başka bağlamdaki ‘’Muhakkak ki; biz senden önce de elçiler gönderdik. Bunların bir kısmından sana bahsettik bir kısmından ise bahsetmedik’’22 gibi ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Karakteristik özelliği, tarihsel olayları gereksiz ayrıntılara yer vermeden aktarmak olan Kur’an’ın tarih anlatımı ile genel tarih arasındaki diğer bir fark da Kur’an’ın kıssaları anlatmadaki gayesidir. Zira Kur’an, tarihi bilgi vermeyi değil, toplumları hidayete ulaştırma gayesine uygun olarak toplumsal alanda geçerli olan yasaları aktarmayı amaçlamıştır.23 Bu nedenle Kur’an bize tarihi olayları tüm yönleriyle anlatıp herhangi bir etnik gurubun siretini tasvir etmemiş, daha derinlere giderek, bu milletlere iktidar ve refahı getiren veya onu çöküntüye götüren ve yok olmalarına neden olan ideolojik ve psikolojik esaslarla, oradan kaynaklanan ahlaki tavır ve alışkanlıkları tahlil etmiştir.24
Kur’an kıssalarının sahip olduğu bu işlevsellik ile konumuz arasında önemli bir ilişki vardır. Çünkü Kur’an, tarihsel alana dair yasaları aktarırken yalan ve yargı bildiren bir üslubu değil, öğüt verici bir tarzı tercih etmiştir. Mesela; İlahi tebliğ karşısında insan karakterinin ve davranışının ortak olduğu benzer tezahürleri temsil eden Hz. Musa ve Firavun modeli gibi. Bu olay, olmuş bitmiş ve bir daha tekrarlanmayacak, benzeri olmayan bir model ya da örnek değildir. Bilakis tarih boyunca hep tekrarlanan bir modeldir.25 Yani kişi kendini bu olayın içine sokabilmekte ve o anı yeniden yaşayabilmektedir. Kıssalar üslubu itibarıyla tek anlamlı değildir. Muhtelif dönemlerde, ortak özellikleri olan birçok durumu kavramak için verilmiş modellerdir. Bu ayetler nazil oldukları dönemde oldukları gibi bugün yaşayan insanlar için de kimi zaman nerede ise kendini tasvir ediyormuş gibi algılanabilmektedir.
Ayrıca çoğu kıssanın başında yer alan ‘’iz’’ edatı veya ‘’üzkur’’ emri de bu kıssaların muhatabın zihninde yeniden inşa edilmesi gerektiğini göstermektedir. Zira bu kalıp ifadelerle, ister muhatabın içinde olduğu, isterse bildiği, duyduğu ve başkasından öğrenmiş olduğu bir olay olsun muhataba geçmişteki bir hadise hatırlatılmak istenmektedir.
Kısaca toparlarsak Kur’an, kıssaları anlatırken üslup ve konuları itibarıyla o günkü toplumun birikimini gözetmiştir. Bu nedenle Kur’an ile tarihsel ortam arasında bir yabancılaşma söz konusu değildir. Ayrıca tıpkı diğer ayetler gibi kıssaların da o günkü toplumun yaşantısı, anlayışı ve ihtiyaçları ile ilgili bir bağlamı vardır. Bu bağlam, yaşayan kitle için yaşam bütünlüğü içinde kurulup tabii olarak anlaşılırken okuyan kitle için tarihsel bir bağlam haline dönüşmüş olup bu bağlamı kurabilmek için evrensel yoruma başvurmak gerekmektedir.
Kur’an kıssaları çoğunlukla geçmiş Peygamberler ve gönderildikleri toplumla olan ilişkilerini konu edinmiştir. Ancak kıssalar sadece bunlardan ibaret değildir. Kur’an aynı zamanda indiği dönemde yaşayan olayları da anlatmıştır. Bu konular, ilk muhataplar açısından bakıldığında kendileri tarafından yaşanan olaylar olması nedeniyle kıssa özelliği taşımazken daha sonraki okuyan kitle için bu konular, tıpkı diğer kıssalar gibi geçmişte kalan olaylardır. Bu nedenle okuyan kitle, bu olaylarda verilmek istenen mesajları da kıssalar gibi değerlendirmek durumundadır.
Dostları ilə paylaş: |