I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə22/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   129

AGÂH EFENDİ

(31 Mart 1832, İstanbul - Aralık 1885, Atina, Yunanistan) Gazeteci ve devlet adamı.

Babası Yozgatlı Çapanoğullarından Ömer Hulusi Efendi'dir. 1842'de girdiği Tıbbiye Mektebi'nin hazırlık bölümünde yedi yıl okudu ve Fransızca öğrendi. 1849'da Babıâli Tercüme Odası'na girdi. 1852'de, Rıfat Veliyüddin Paşa ile birlik-

Agâh Efendi Atina'da elçiyken, 1885. Gazanfer Erim

te .elçilik kâtibi olarak Paris'e gitti. Sonra sırasıyla, İstanbul karantinası müdür muavinliği, Rumeli ordu başmütercimli-ği, Hersek Eyaleti meclisi geçici başkan vekilliği, Mostar'da mutasarrıf vekilliği ve askeri komisyon başkan vekilliği yaptı.

Agâh Efendi İstanbul'a döndükten sonra 1860'ta Türkçe ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval'!(-») çıkardı. 186l'de posta nazırlığı sırasında posta sistemini modernleştirdi ve 18ö2'de Osmanlı Devleti'nde ilk kez posta pulu kullanılmasını sağladı. 1864'te Vapurlar ve Ereğli Kömür Madenleri nazırlığı yaptı. 1865'te Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) üyeliğine getirildi.

Mayıs 1867'de yakın arkadaşları, Namık Kemal ile Ziya Bey (sonraları Ziya Paşa), yönetimin muhalif aydınlara baskılarını artırması karşısında Paris'e kaçtılar. Agâh Efendi'nin de görevine son verildi. Bunun üzerine, arkadaşı Ali Su-avi ile birlikte Agâh Efendi de Paris'e gitti. Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin en önemli şahsiyetlerinden olan bu dörtlü "hürriyetin dört rüknü" diye anılırdı.

Agâh Efendi, bu dönemde, Jön Türkler tarafından Paris'te yayımlanan Muhbir ve Londra'da çıkarılan Hürriyet gazetelerinde çalıştı. 1871'de en çok muhalefet ettikleri kişi olan Ali Paşa'nın ölümü üzerine İstanbul'a döndü ve önce İzmit mutasarrıflığına, V. Murad'ın tahta çıkışıyla da (Haziran 1876) Şûra-yı Devlet (Danıştay) üyeliğine atandı. Ama II. Abdülhamid'in tahta çıkmasından sonra 1877'de önce Bursa'ya sonra da Ankara'ya sürüldü. Agâh Efendi, yedi yıla yakın kaldığı Ankara'da çiftçilikle uğraştı.

II. Abdülhamid 1884'te Agâh Efendi'yi bağışladı ve önce Rodos sonra da Midilli mutasarrıflıklarına atadı. 1885'te elçi olarak Atina'ya gittiyse de kısa bir süre sonra burada öldü. Kabri İstanbul'da II. Mahmud türbesi haziresindedir. Bibi. S. iskit, Hususi İlk Türkçe Gazetemiz "Tercümaniahval" ve Agâh Efendi, Ankara,

1937.

AYŞE HÜR


AGAIllANOS, TEODOROS

(yak. 1400, Konstantinopolis - Ekim 1474'ten önce, istanbul) Bizanslı yazar ve din adamı. Medeialı Teofanes olarak da tanınır.

1425'te diyakon, 1437-1440 ve 1443-1454 yıllarında hieromnemon olarak Konstantinopolis patrikliğinde görev yaptı. Bizans ve Roma kiliselerinin birleşmesi karşıtı fikir ve faaliyetleri nedeniyle 1440-1443 yıllarında kilisedeki görevinden uzaklaştırıldı. Konstantinopo-lis'in fethi sırasında Osmanlılara esir düştü. 1454'te serbest bırakılınca İstanbul'da Grek-Ortodoks kilisesindeki görevine geri döndü. Gennadios Sholari-os'un yakın dostu olan Agallianos, o-nun patrikliği döneminde megas char-tophylax (1454) ve sonra megas oiko-nomos (1466) rütbelerine yükseldi. Ancak aynı dönemde kilise içinde Sholari-os'a düşman güçlü bir fraksiyon tarafından iki kez görevinden alındı. 1468'de Medeia'ya metropolit tayin edildi ve adını orada Teofanes olarak değiştirdi.

Agallianos'un çeşitli eserleri arasında İstanbul tarihi açısından en önemlilerinden biri, 13 Eylül 1452'de kaleme aldığı, Osmanlı fethinin hemen öncesinde Bizans başkentinin fiziki yapısını ve kent halkının manevi durumunu tasvir eden kısa bir rapordur. Kiliselerin birleşmesine karşı görüşlerinin etkisiyle Batı'dan askeri ve parasal destek gönderilmediğinin özellikle vurgulandığı bu metin, tüm taraflılığına rağmen, Bizans başkentinde fetih arifesinde hüküm süren genel atmosferi bir görgü tanığının kaleminden aktarması açısından değerlidir. Ayrıca Agallianos'un 1463'te yazdığı ve o güne dek güttüğü dini siyasetin müdafaasını içeren iki başka metin (logos), Osmanlı fethini takip eden ilk on yılda Grek-Ortodoks kilisesindeki iç çekişmelerle, o dönemin patrikleri hakkında verdiği bilgiler açısından önemlidir. Bibi. Ch. G. Patrineles, Ho Theodoros Agallianos kai hoi anekdotoi logoi autou, Atina, 1966; C. J. G. Turner, "Notes on the Works of Theodore Agallianos Contained in the Co-dex Bodleianus Canonicus Graecus 49", Byz'antinische Zeitschrift, Dü, 1968, s. 27-35. NEVRA NECİBOĞLU

AGOP (Güllü)

(1840, İstanbul - 1902, İstanbul) Tiyatro oyuncusu ve yönetmen. Asıl adı Agop Vartovyan'dır. Oyunculuğu çok parlak olmamakla birlikte kurduğu ve yönettiği topluluklarla başarı kazanmıştır. Balıkhane'de memurken, Ermenice

oyunlar sergileyen Naum Efendi yönetimindeki Şark Tiyatrosu'nda sahneye çıkarak 1861-1862 yıllarında burada çalıştı. Tiyatro deneyimini ve bilgisini geliştirdikten sonra, bir süre İzmir'de genç Ermenilerin oluşturduğu amatör bir grubun yönetmenliğini üstlendi. Daha sonra İstanbul'da Asya Kumpanyası ile Ge-dikpaşa'da ve Üsküdar'da gene Ermenice oyunlar sergiledi. 1869'da Gedikpaşa Tiyatrosu'nda asıl ününü sağlayan Osmanlı Topluluğu'nu kurdu. Bu adı kendinden önce tiyatroyu kiralamış olan Razi adlı İtalyan da kullanıyordu.

Güllü Agop tiyatrosunda Türkçe oyunlar oynamaya önem verdi. 1870'te Sadrazam Âli Paşa'nın desteğiyle, saraydan on yıl boyunca İstanbul'da Türkçe oyun oynayacak tek tiyatro olma imtiyazını aldı. Bu imtiyazda, altı ay içinde İstanbul ve Üsküdar'da, üç yıl içinde de Galata, Tophane ve Beyoğlu'nda birer tiyatro binası kuracağı ve gelir gidere bakılmadan her yıl en az Üsküdar'da otuz, Galata ve İstanbul'da elli oyun oynanması şart koşulmuştu.

Güllü Agop

Ara Güler

Güllü Agop 1880'de on yıllık imtiyazın sona ermesiyle etkinliği azalan Gedikpaşa Tiyatrosu'ndan ayrıldı. Bir süre Mınakyan'la birlikte Şehzadebaşı'ndaki bir başka tiyatroda çalışmaya başladı. 1882'de II. Abdülhamid'in emriyle Mu-zıka-yı Hümayun'a alındı. Bu arada kendi isteğiyle Müslüman olarak Güllü Yakub Efendi adını aldı. Hayatının sonuna kadar sarayda yaşadı. Kabri Beşiktaş'ta Yahya Efendi Mezarlığı'ndadır.

Güllü Agop, Türk tiyatrosunun gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Tiyatrosunda sergilediği çeviri oyunların ya-nısıra Ebüzziya Tevfik, Direktör Âli Bey, Recaizade Ekrem, Namık Kemal, Ah-med Midhat Efendi gibi döneminin önde gelen yazarlarına ısmarladığı ya da onlardan oynadığı oyunlar Türk tiyatro dilinin gelişmesine katkıda bulundu. Teodor Kasap'm ve Ahmed Vefik Pa-Şa'nın Moliere uyarlamalarını da geniş

kitlelere tanıttı. Müslüman oyuncuların da topluluğuna katılması için çaba gösterdi. Ünlü oyunculardan Ahmed Fe-him, Ahmed Necib, Muhterem Efendi, Mehmed Vamık gibi ilk Türk tiyatro oyuncuları onun yanında yetişti. Kel Hamid, Kavuklu Hamdi, İsmail Hakkı, Küçük İsmail gibi ünlü tuluatçılar da gene Gedikpaşa Tiyatrosu'ndan yetişti.



Bibi. Ahmet Fehim Bey'in Hatıraları (haz. H. K. Alpman), İst., 1977; M. N. Özön-B. Dürder, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, İst., 1967; M. And, Tanzimat; M. Eıtuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın, İst., 1989; Ö. Nutku, Dünya Tiyatrosu Tarihi, I, İst., 1985; (Se-vengil), Türk Tiyatrosu, I; And, Osmanlı; Se-vengil, Saray; Sevengil, Tanzimat.

RAŞİT ÇAVAŞ



AGOPYAN KÖŞKÜ

bak. ÇANKAYA OTELİ



AĞA CAMİİ

Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi'ndedir. Camiin batısı Sakızağacı Caddesi'ne, kuzeyi Maliyeci Sokağı'na bakar. 1003/1594 yılında Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmıştır. II. Mahmud 1834 yılında camii tamir ettirmiştir. Doğudan Rumeli Han'a bitişik olan camiin etrafı çevre duvarıyla kuşatılmıştır. Bu duvarların İstiklal Caddesi'ne bakan yüzünde demir parmaklıklı ve tel örgülü pencere açıklıkları ve bir de kapı yer alır. Maliyeci Sokağı'na bakan ana kapıdan avluya girilir. Tamamı kesme taş olan yapının tüm kenarları taraklı mozaikle çerçeve içine alınmıştır. Cami, üstte sivri kemerli, dıştan revzenle kapalı, içerden stilize Türk çiçek motifli, renkli cam pencerelerle, altta ise dikdörtgen kesitli ve demir parmaklıklı iki sıra pencereyle aydınlanmıştır. Yapıyı saçak hizasında dolaşan palmet firizinin hemen altında bir üçgenler kuşağı yer alır. Dışarıdan çokgen bir çıkma yapan mihrabın hemen arkasında, içinde banisi medfun olan küçük bir hazire yer alır. Camiin kuzeybatısındaki kesme taş minarenin, dikdörtgen kesitli kaidesinden petek kısmına, prizmatik üçgenlerle geçilmiştir. Silindir gövdeli ve şerefe korkulukları kesme taş olan minare, ahşap üzerine kurşun kaplı bir külah ile örtülmüştür.

Dört basamakla çıkılan kagir son cemaat yerinden bir kapıyla harime geçilir. Girişte, fevkani mahfilin tam altında kalan iki bölüm sağ ve solda ahşap korkuluklarla ayrılmıştır. Harim, mahfilin altında kalan giriş bölümüne göre biraz yükseltilmiştir. İki basık paye, kuzeybatıdan bir merdivenle çıkılan fevkani mahfili taşır. Payelerle mahfilin birleştiği yeri mukarnaslı konsollar destekler. Mahfilin altı kalem işiyle bezenmiştir. Enine dikdörtgen harim, kenarları pah-lanmış iki paye ile üçe ayrılmıştır. Payeler, zeminden belirli bir yüksekliğe kadar on iki köşeli yıldızlardan oluşan geometrik süslemeyle kaplıdır. Tavan, klasik üslupta kalem işi ile bezelidir. Mahfil seviyesinden başlayan siyah üzerine

Ağa Camii

Tarkan Okçuoğlu, 1993

altın yaldızlı yazı kuşağı, iki koldan mihrabın tepeliğine kadar dolaşır. Duvarlar, zeminden itibaren pencerelerin ortasına kadar mavi, yeşil fayanslarla kaplıdır. Camiin içi, klasik motifler kullanılarak Kütahya çinileriyle, pencereler ise kalem işiyle süslenmiştir.

Avlusunda, aralarında ajurlu mermer şebekeler ve içbükey çeşme aynaları olan, sivri kemerli sütunların oluşturduğu çokgen planlı bir şadırvan bulunur. Şadırvan Mimar Sinan'ın eseridir. Bugün yerinde mevcut olmayan, fakat Mimar Sinan'ın tezkirelerinde adı geçen Kasım-paşa'daki, Sinan Paşa Camii'nden getirtilmiştir. Fıskiyesi ise Oluklubayır Tek-kesi'nden alınmıştır.

Camiin kuzeyinde, bahçe duvarının iki yanında, son zamanlarda inşa edilen iki kulübede din görevlileri barınır.



Bibi. Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi; Raif, Mir'at, 438; ISTA I, 230-232; Öz, istanbul Camileri, II, 1-2; 1KSA, I, 307-309.

TARKAN OKÇUOĞLU



AĞACAMÜ

bak. MALATYALI İSMAİL AĞA CAMİİ



AĞA HAMAMI

Beyoğlu İlçesi'nde, Galatasaray-Firuza-ğa arasında, Kuloğlu Mahallesi'nde, Turnacıbaşı Sokağı ile Ağa Külhanı So-kağı'nın kavşağında yer almaktadır.

Banisi ve yapını tarihi kesin olarak tespit edilememektedir. 16. yy'da inşa ettirildiği tahmin edilen hamam zaman içinde birçok onarım ve değişim geçirmiş, sıcaklık bölümü kısmen özgün tasarımım koruyabilmiş, buna karşılık, eskiden muhtemelen ahşap olan soyun-malık (camekân) bölümü 20. yy'ın ilk yarısında kagir olarak tamamen yenilenmiş, bu arada I. Ulusal Mimari Akımı'-nda bir cepheyle donatılmıştır. Turnacıbaşı Sokağı üzerinde, soyunmalık cephesiyle birlikte tasarlanmış basık kemerli dükkânlar arasında yer alan ve aynı tür bir kemerle donatılmış bulunan ana girişten, basamaklarla, sokak kotuna göre çukurda kalan soyunmalığa inilmekte-

AĞA HAMAMI

92

93

AĞA HANI

Ağa Hamamı, Beyoğlu

Nazım Timuroğlu, 1993

dir. Ağa Külhanı Sokağı'na açılan tali bir girişe de sahip olan soyunmalık bölümü dikdörtgen bir alanı kaplamakta, ortasında fıskiyeli bir havuz yer almakta, söz konusu mekân üç katlı soyunma odaları ile kuşatılmış bulunmaktadır. 1988'den az önce gerçekleştirilen onarımda gerek havuz gerekse de ahşap bölmeli soyunma odaları yenilenmiştir.

Soyunmalık bölümünün üç katlı cephelerinde I. Ulusal Mimari Akımı'nın özellikleri gözlenmektedir. Zemin kattaki basık kemerli girişin ve dükkânların üzerinde, cepheye hareketlilik katan çıkmalar baklavalı yatay silmelerle sınırlandırılmış, köşeleri, kum saatli sütun-çelerle yumuşatılmış, soyunma odalarına ait sivri kemerli pencerelerin altına, kare çerçeveler içinde geometrik rozetler oturtulmuştur. Hamamın, dış görünümü itibariyle, geç devre ait kagir bir

meskeni andırmasına sebep olan bu cephelerdeki bütün süsleme unsurları kalıplanmış betonla oluşturulmuştur.

Ana girişin karşısına gelen kapıdan, enine dikdörtgen planlı ve kubbeli soğukluk bölümüne, aynı eksende yer alan bir kapıdan da sıcaklığa geçilir. Soğukluğun solunda yer alan ve son onarımda saunaya dönüştürülmüş bulunan mekânın aslında temizlik odası olarak kullanıldığı bilinmektedir. Soğukluğun sağında tuvaletler yer alır. Ağa Hamamı'nın kare bir alana yayılan sıcaklık bölümü Türk mimarisinin bilinen en eski ve en yaygın plan şeması olan, hamamların ya-nısıra birçok başka yapı türünde de uygulanan, merkezi sofalı, dört eyvanlı planı ile dikkati çeker. Merkeze, göbektaşı-m barındıran, köşeleri pahlı kare şeklinde, üzeri kubbe ile örtülü bölüm yerleştirilmiş, bu bölüm dört yönde gelişen, tekne tonoz örtülü eyvanlarla kuşatılmış, böylece elde edilen haçvari mekânın köşelerine kubbeli halvetler oturtulmuştur. Göbektaşı, çevresindeki duvarlara paralel olarak köşeleri pahlı kare biçiminde tasarlanmış, köşe halvetlerinin kapıları pahlı yüzeylerden açılmıştır.

Hamamın planına dikkat edildiğinde, soyunmalık bölümünü genişletmek amacıyla önemli bir tadilatın gerçekleştirilmiş olduğu fark edilir. Tarihi tam olarak tespit edilemeyen ancak soyun-malığın yenilenmesi sırasında yapılmış olması muhtemel görünen bu tadilatta asıl soğukluk iptal edilerek soyunmalı-ğa katılmış, sıcaklığın kuzey eyvanı duvarla kapatılarak soğukluğa dönüştürülmüş, kuzeydoğudaki köşe halvetinin sıcaklığa açılan kapısı örülerek bu mekân, soğuklukla bağlantılı bir temizlik odası haline getirilmiş, kuzeybatıdaki köşe halvetinin bir bölümüne de tuvaletler yerleştirilmiştir. Sıcaklık kısmındaki, mermerden zemin ve duvar kaplamaları, ayrıca eyvanlarda ve halvetler-deki kurnalarla ayna taşları da, büyük bir ihtimalle aynı onarım sırasında tamamen yenilenmiştir. Bibi. ISTA, I, 241-243; KSA, I, 316.

M. BAHA TANMAN

Beyoğlu'ndaki Ağa Hamamı'nın plan krokisi:

1. Soyunmalık (camekân), 2. soğukluk, 3. sıcaklık, 4. su haznesi ve külhan.

istanbul Ansiklopedisi

AĞA HAMAMI

Şimdi adı Kocamustafapaşa olan Samat-ya semtinde, Aksaray'dan Yedikule'ye uzanan caddenin sağındadır.

Ağa Hamamı, Mimar Sinan'ın eserlerini kaydeden tezkirelere göre 16. yy'da Kapuağası Yakub Ağa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Glück yaptıranın adı hakkında bazı şüpheler ileri sürmekle beraber, gerek Adsız Risale'de, gerek Tuhfetü'l Mimarîn'de ve gerek Tezkiretü l Ebniye'de burası "Suluma-nastır'da Kapuağası Yakub Ağa Hamamı" adıyla kayıtlıdır. Yalnız tezkirenin yazma bir nüshasında kurucunun adı Mahmud olarak yazılmıştır. A. Kuran hangi kaynaktan aldığını belirtmeksizin (soru işareti ile) yapını tarihini 1547 olarak gösterir.

Glück, 1916-1917 yıllarında istanbul hamamlarını incelediği sırada harap durumda ve kapalı olan erkekler kısmına girememiş, kullanılmayan kadınlar kısmını inceleyerek yalnızca bu bölümün plan ve kesitini çıkarmıştır, içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarında işler durumda olan hamam kapatılarak büyük ölçüde değişiklikler yapılmak suretiyle dökümhane ve atölye haline getirilmiş, 1980'li yıllarda boşaltılmış ve kaderine terk edilmiştir.

1985'te son sahibi hamamın arkasında bulunan boş arazide yeni bir yapı inşasını ve bu arada hazırlanan projeye göre hamamın kendi tarafından restore edilmesini teklif etmiş ve bu tasarı Anıtlar Kurulu'nca kabul edilmişken, yeniden kurulan kurul tarafından 2.8.1990'-da alınan 2024 sayılı kararla, cadde ile hamam arasına dört-beş katlı yeni bir yapı inşasına izin verilerek, Mimar Sinan'ın bu eseri hem görülemez duruma sokulmuş, hem de hamam anlaşıldığı kadarıyla kısmen tahribe uğramıştır.

Ağa Hamamı kendi türünün istanbul'daki en güzel örneklerinden biri olarak tanınıyordu. Nitekim ressam Thomas Allom'un (1804-1872), R. Walsh'ın kitabı için çizerek çelik gravür olarak hakkedilen bir resminde, Samat-ya Hamamı başlıklı metnin yanında bu hamamın soyunma yerini (camekân) canlı bir görünüşle tasvir ettiği genellikle kabul edilirse de, ayrıntılarda uyarsızlıklar olduğundan bu husus biraz şüphelidir. Söylendiğine göre, erkekler kısmının yanındaki arsada, evvelce fıskiyeli havuzlu bir de bahçesi vardı.

Ağa Hamamı normal bir çifte hamamdır. Yan yana bitişik olan iki kısım da eşit ölçülerde ve tamamen birbirinin benzeridir. Tek ve müşterek bir külhan her iki bölüme de hizmet eder. Ortalarında birer şadırvan olduğu bilinen kare planlı soyunma yerlerine ters yönlerde-ki kapılardan girilir. Erkekler kısmının eski gösterişli durumu Allom'un gravüründe açık biçimde belirlidir. Bu gravürde görülen soyunma yeri içinde daire halinde sıralanan sütunlara sahip bir şadırvan vardır. Bölümün üstü ise sivri

Allom'un


betimlediği

Samatya'daki

Ağa Hamamı

erkekler


bölümünün

soyunma


odası, 19. yy.

Nazım Timuroğlu

kemerlere oturan nakışlı bir kubbe ile örtülüdür. Ancak bu mimari bugünkü haliyle hamamın bu kısmına uymamaktadır. Glück'ün çizdiği kadınlar kısmı kesitinde, içeride sadece ağaç direkler üzerine oturan pencereli ahşap bir çatı gösterilmiştir. Üç bölümlü bir ılıklık kısmından sonra gelen sıcaklık, ortada gö-bektaşı ile dört eyvan şemasına göre düzenlenmiş, dört köşeye, kubbeli dört halvet hücresi yapılmıştır. Bibi, R. Walsh, Constantinople and the Sce-nery of the Seven Churches, London, 1838, s. 78-79; Glück, Bâder, 82-83, 150; Aru, Hamamlar, 58-59 ; ISTA, I, 243; Meriç, Mimar Sinan, 7, 46, 126, no. 17; Kuran, Mimar Sinan, 393, no. 426.

SEMAVi EYlCE

AĞA HAMAMI

Üsküdar'da Gündoğumu Caddesi ile Pırnal Sokağı'nın kesiştiği yerdedir.

Darüssaade Ağası Malatyalı ismail Ağa tarafından 1018/l609'da yaptırılmıştır. Kadınlar ve erkekler bölümlerinin bulunması açısından çifte hamamlar sınıfına girer. Erkekler kısmı, kadınlar kısmına oranla daha özenli şekilde inşa edilmiştir. Camekân bölümüne ait beyzi kubbe, büyük ölçüde değişikliğe uğramış ve dışarıdan kiremit çatıyla örtülmüştür. Girişin her iki tarafında soyunma bölümleri vardır. Tavandaki ahşap göbek bu bölümleri örter. Girişin karşısındaki merdivenle, birinci kattaki soyunma mahallerine benzer mekânlara sahip ikinci kata çıkılır. Camekân kısmından kubbeli soğukluğa geçildiğinde, tuvalet ve iki küçük mekândan oluşan bir mimari düzenlemeyle karşılaşılır.

Sıcaklık kısmında sekiz köşeli bir gö-

bektaşı olup etrafında üç eyvan ile bunların çevresinde sıralanmış dört halvet bulunmaktadır. Üç eyvanlı sıcaklığın üzerini büyük bir kubbe örtmektedir. Hamamdaki on sekiz kurnanın dört tanesi söz konusu bu halvetlerde yer almaktadır. Ayrıca soğukluk kısmından sıcaklığa girildiğinde, hemen sağda özel bir yıkanma bölümü dikkati çeker.

Kadınlar kısmı, erkekler kısmının sağ tarafında ve ana giriş ile açı yapan boşlukta yer almaktadır. Burada da mekânın üzerini dört kubbe örter. Kare şeklindeki erkekler kısmına oranla kadınlar kısmı, üçgene yakın bir plana sahiptir. Her iki kısım arasında iki bölümlü külhan bulunup, geçiş ahşap kapılarla sağlanmaktadır.



Bibi. ISTA, I, 240-241; Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 435-436; KSA, I, 316-317.

ÖZKAN ERTUĞRUL



Ağa Hamamı, Üsküdar

Erkin Emiroğlu, 1993

AĞA HANI

Kapalıçarşı dokusunda yer alır. Yapı, Kapalıçarşı'nın batı yönünde, Çadırcılar Caddesi'ne açılan Yorgancılar Sokağı üzerinde, Yağlıkçılar Sokağı'na yakın olarak konumlanmıştır. Cebeci Hanı'nın güneyinde; Camili Han ile Lütfullah Hanı'nın doğusunda bulunur.

Hanın kitabesi günümüze ulaşmadığı gibi yaptıran ve yapan mimar da bilinmemektedir. Ancak, yapının "Hatip Emi-roğlu" ve "Ağa" adıyla tanınması yönünde yapılan araştırmalar da yaptıran kişiyi tanıtacak bilgileri kazandırmamıştır. Kapalıçarşı'nın batısında yer alması, tarihi bilinen hanlarla olan benzerlikleri nedeniyle 18. yy'ın ortalarına tarihlenebilir.

Yolun durumuna bağlı olarak konumlanan han bu planıyla üç kenarı 19 m, bir kenarı 16 m olan yamuk şekilli alana inşa edilmiştir, iki katlı olarak



AĞA KAPISI

94

95

AĞAÇAYIRI MESCİDİ

Ağa Hanı avlusundan bir görünüm.



Erkin Emiroğlu, 1993

planlanan yapının avlusu da bu yamuk dış duvarlara uydurulmuştur. Hanın zemin katı alt kat revaklarına birer kapı ile açılan mekân sıraları halinde olup, zemin katta, yapı bütünüyle dıştan başka yapılarla çevrili olduğundan, dış cepheye açılan pencereleri yoktur.

Avluyu dört yönde çeviren iki katlı revak sisteminde, kare kesitli taş payelerin taşıdığı kemerler, zemin katta yuvarlak kemerli olup tuğla ve derz doku-ludur. Günümüzde, alt kattaki revak araları kapatılarak gerideki mekânların kullanım alanı içerisine katılmış ve üst kat revakları tamamen yıkılmıştır. Üst kat mekânları dış cephelerde yer alan dikdörtgen şekilli, taş söveli pencerelerle cepheye açılırken yay kemerli kapı ve gene dikdörtgen şekilli pencerelerle de revak altına açılmıştır.

Yapının güneyinde yer alan ana giriş kapısı yay kemerli olup, beşik tonoz örtülü bir geçitle avluya açılır. İki kat arasındaki taş merdiven orijinal durumunu kaybetmiştir. Tonozlu giriş hacminin iki yanında yer alan mekânlar, birer kapı ve pencere ile buraya açılırlar. Bu mekânlar idareci hacimleri olarak kabul edilebilir. Esasen zemin kat mekânlarının, şehir hanlarında karşılaşılan bir özellik olarak depo fonksiyonuna sahip olduğu, üst kat mekânlarının ise işi olan kimselere tahsis edildiğini söyleyebiliriz. Bu üst mekânlarda zaman içinde gelişerek süren değişiklikler nedeniyle ocak ve nişler günümüze ulaşmamıştır.

Ağa Hanı dıştan üç yönden yapılarla sarılmış olduğundan giriş açıklığının bulunduğu güney cephesinin orijinal dokusunun kesme taş, üç sıra tuğla ve derz hatıllı olarak yapıldığı ve üstten tuğla kirpi saçakla cephelerin sınırlandığı söylenebilir. Avlu cepheleri ise moloz taş, bir sıra tuğla ve derz hatıllı olarak yapılmıştır. Avlu cephelerinin de kirpi saçak bordürüyle sınırlandığı düşünülür.

Zaman içinde özgün durumunu kaybeden yapı günümüze gelişigüzel onarımlarla gelmiştir. Bibi. Güran, istanbul Hanları, 103-105.

GÖNÜL CANTAY

AĞA KAPISI

16. yy başından 1826'ya kadar, Yeniçeri ağalarının oturduğu askeri merkez, istanbul'da "kapu" olarak adlandırılan üç büyük kuruluştan tekiydi. Diğerleri Paşa Kapısı (sadrazamlık) ve Şeyhülislam (fetva) Kapısı'ydı.

Tarihler, 15. yy'in ikinci yarısında, bu adda bir yerden söz etmemektedir. Çünkü önceki yeniçeri ağaları Yeniçeri Ocağı'mn içinden atanmakta ve ocakta oturmaktaydılar. II. Bayezid döneminde (1481-1512) ilk kez Yeniçeri Ocağı dışından, enderun ağalarından yeniçeri ağası atanmaya başladı. Bunun ve maiyetinin oturmaları için de Ağa Kapısı denen bir bina yapılıp vakfedildi. İlk Ağa Kapısı, Şehzadebaşı'ndaki yeniçeri odalarına (kışlalar) ve Divan-ı Hüma-yun'un toplandığı saraya yakın bir yerdeydi. Bununla birlikte bu eski bina için bilgi yoktur.

1553-1555 yıllarında İstanbul'da bulunan Alman ressam Fleusburg'lu Melc-hior Lorichs'in (veya Lorck) Galata sırtlarından çizdiği 11 metre uzunluğundaki İstanbul panoramasında (şimdi Lei-den'de), Süleymaniye'nin alt tarafında "Yeniçeri Ağası evi"ni yazı ile işaret etmiş olması, Ağa Kapısı'nın Saray-ı Atik'in (Eski Saray) yakınında şimdiki İstanbul Müftülüğü'nün bulunduğu yerde 17. yy'da yapıldığına dair, İ. H. Uzunçarşılı'mn Kananin-i Yeniçeriyân adlı kaynağa dayanarak verdiği bilginin gerçeği yansıtmadığını gösterir.

İstanbul'daki önemli olaylar sırasında Ağa Kapısı'ndan ilk kez söz edilmesi ise II. Osman'ın tahttan indirildiği 1622 yılındadır. II. Osman, ayaklanma başlayınca ilkin Ağa Kapısı'na sığınmıştı. Tarih-i Naima'da. 1651 yılı olayları anlatılırken eski Ağa Kapısı'nın Tekeli Koş-kü'nden söz edilmektedir. Bu yıllarda Ağa Kapısı etrafı yüksek duvarlarla çevrili bir alan içinde ahşap yapılar topluluğu halindeydi.

Ağa Kapısı, IV. Mehmed döneminde, 1660 yılı yazındaki yangında tamamen yanmış, arkasından derhal tamir edilmiştir. Doksan yıl sonra I. Mahmud döneminde, Haliç kıyısında Ayazma Kapısı'ndan başlayan ve 19 saat süren büyük yangında tekrar yanarak derhal tamirine girişilmiştir. Bu sebeple I. Mah-mud'un çıkardığı hatt-ı hümayunun kopyası Mecmuâ-i Tevârib'le yer alır. Yılın belirli günlerinde, yeniçeri ağasının burada sadrazama bir ziyafet vermesi usuldendi.

Bu ikinci yangından sonra, Ağa Kapısı yeniden yapılırken, avlu veya bahçesine, ahşap olarak yüksek bir yangın köşkü inşa edilmişti. Burada yangınları gözetleyen görevlilere bu yüzden

denilirdi. Ağa Kapısı 1771 yazında çıkan bir yangınla bir defa daha bütünüyle harap oldu. İçinde kalabalık personelin bulunduğu bu önemli binanın yanışının önlenememesi şaşırtıcı olmuştur. I. Abdülhamid döneminde 1782'de Ciba-li'de çıkan bir yangında ise, Ağa Kapısı'nın yalnızca harem dairesi ile yangın kulesinin tamamı yanmıştır. Enderun hazinesinden sağlanan parayla ihya edilen yapılar, II. Mahmud yıllarında 1816-1817'de önemli ölçüde tamir görerek, yeniden döşenmiştir. Bununla ilgili harcamalar belgesi Ağa Kapısı'nın bölümleri hakkında bilgi verir.

Bu bilgilere göre Ağa Kapısı, İstanbul'daki diğer büyük resmi-özel işlevselliklerin bir arada tasarlandığı daireleri andırmaktaydı. Görkemli bir cümle ka-pısıyla girilen ve yüksek duvarlarla çevrili avlu etrafında birbiriyle bağlantılı ya da müstakil birçok yapı bulunuyordu. Avludaki ikinci bir kapı ile de harem dairesine geçilmekteydi. Harem dairesi, yeniçeri ağasının ailesi içindi. Kum Meydanı denen geniş avlunun ortasında bir şadırvan ve havuz ile cami vardı. Asıl Ağa Kapısı, hünkâr dairesi, divanhane, ağa odası, sofa gibi başçıl mekânları, bunlara bağlı odaları kapsamaktaydı.

Ağa Kapısı'nın resmi-selamlık bölümleri şunlardı:

1) Padişaha mahsus daire-i hüma


yunda yaldızlı oda, önü kafesli taht-ı
hümayun odası, abdest odası ve ma-
beynci ağalar odası.

2) Kışın sadrazamlara ziyafet verilen


Tekeli Köşk ile yanındaki sofa ve yatak
odası.

3) Kış çarşamba dairesi, ocaklı oda


ları, camekân dairesi, hazine odası,
kahve odası, hademe odaları, geniş bir
sofa ile yanında hamam.

4) Ağaların yazın oturmalarına mah


sus, yaz çarşamba dairesi.

5) Divan odası, yanında ağa odası,


ağa hasekisi odası ve gusülhane ile
abdesthane.

6) Tekeli Köşkü ile hamam arasında


silahdar ağa odası ve Ağa Kapısı Camii.

7) Kum Meydanı'na bakan kul kethü


dasının yazlık ve kışlık daireleri, bitişi
ğinde ağa yazıcısı, serdar kâtibi, kethü
da kâtibi ve diğer görevlilerin odaları.

8) Kum Meydanı'na bakan, ortasında


şadırvan ile büyük havuz.

9) Ağa Kapısı esas girişinin sokak ta


rafında, mutfaklara kadar olan yerde,
topçu ve arabacıbaşı, birinci kethüda,
beşinci çavuş ve ocak bazirgânı odaları,
vekilharç dairesi, falakacılar dairesi ile
hapishane vb.

10) Orta kapı yanında kethüdayeri,


ağa odaları ile kâtip efendi odaları ve
kethüdayeri odası önünde Akşemsed-
din hazretlerinin makamı.

Bunlardan başka Ağa Kapısı manzumesinin sınırları içinde şu daire ve bölümler bulunuyordu: Kalem odası, kalem şakirdleri odası, ruûs divan odası, divan efendisi odası, kethüdayeri kâtibi odası, karakulluk ağa odası, zindan kâ-

tibi odası, miyâne kâtipleri odaları, baş-tüfekçi odası, başyamak ağa odası, başağa odası, vekilharç odası, beytülmalci odası, ikinci ağa dairesi, kaftanağası odası, enderun çamaşırcısı çavuşu ağası odası, imam efendi odası, çaşnigir odası, saraçbaşı ağa odası, mirâhur ağa odası, silahdar ağa odası, kapı çamaşırcısı odası, sarıkçıbaşı odası, mehterbaşı odası, mühürdar odası, duhancıbaşı odası, emekdar koğuşu, mehterler koğuşu, başçuhadar kahve odası. Bu bölüm ve birimlerin hizmet özelliklerine göre ocaklı odaları, camekânları, hazine ve kiler odaları vardır. Tekeli Köşk denen büyük salonda yeniçeri ağası ve ocak subayları toplanırlardı. Ocak yasası gereği; yeniçeri ağası burada, yeni sadrazama ziyafet verirdi.

Ağa Kapısı'nı merkez alan semtte, Ağa Körhaneleri denen, saraç, çizmeci, çadırcı, aşçı, ekmekçi, berber, terzi, demirci, hallaç, kazana, nalbant, yaycı, cebeci vb birçok esnafın çalıştığı atölyeler, bir mum imalathanesi, ahırlar, ekmekçi dükkânları, saka kışlası ile İstanbul'un biricik kadınlar hapishanesi olan İmam-hane ya da İmamevi de bulunuyordu.

Ağa Kapısı, Yeniçeri Ocağı'mn komutanlık merkezi olduğu gibi, İstanbul'un genel güvenliği de buradan idare edilmekteydi. Yeniçeri ağası günlük çalışmalarını burada sürdürür, ocak ağalarının atamalarını gerçekleştirir, maiyetiy-le divan toplantıları ve selamlık alayları için saraya buradan giderdi. Ocak işleri, kul davaları, kent güvenliğiyle ilgili sorunlar da haftanın belirli günlerinde, yeniçeri ağasının başkanlığında sekbanba-şı, kul kethüdası, zağarcıbaşı, seksoncu-başı, başçavuş, İstanbul ağası, yeniçeri ve fodla kâtiplerinin katıldığı ağa divanında görüşülürdü. Ağa Kapısı'nda, ağa kapısı şakirdleri, kârhane usta ve ameleleri, ağa gediklileri kadrolarında çok sayıda görevli bulunuyordu. Suçlu yeniçerilerin Ağa Kapısı'nda sorguya çekildikten sonra Haliç kıyısındaki Çardak iskelesine indirilip buradan denizyoluyla idam veya hapsedilecekler! yere götürülmeleri usuldü. 1808'deki Alemdar Olayı'nda(->) ayaklanan yeniçerilerden bir grup geceleyin Ağa Kapısı'nı basarak yeniçeri ağasını öldürmüşlerdi.

1826'da Yeniçeri Ocağı kapatılınca Ağa Kapısı da Meşihat Dairesi olmak üzere şeyhülislama tahsis edildi. Bu münasebetle, Ağa Kapusunu verdi bize Sultan Mahmud / Bâb-ı tezvir idi, Hak kıldı mâkam-ı iftâ beytiyle tarih düşülmüştür.

Eski Saray'ın yerinde kurulan Seraskerlik (Bâb-ı Seraskerî) makamı avlusunda kagir yeni bir yangın kulesi yapımına başlanmış, geçici olarak da ahşap bir kule yapılmış ise de, yeniçeriler taraftarı asi askerlerce bu kule yakılmıştır. II. Mahmud, Ağa Kapısı adını yasaklamış, buraya Bâb-ı Meşihat denilmesini istemiştir. Ancak 2 Ağustos 1826'da şeyhülislam bu yeni makamına tam taşınırken, Sirkeci'de Hocapaşa semtinde çıkan yangında, Babıâli de yandığından,

Ağa Kapısı, buranın ihyasına kadar Babıâli'ye tahsis edilmiş ve orada işler bittiğinde ancak 22 Ekim 1827'de Meşihat Dairesi, eski Ağa Kapısı'na yerleşmiştir.

Cumhuriyet döneminde şeyhülislamlık lâğvedildiğinde, Ağa Kapısı İstanbul Müftülüğü'ne verilmiş, binanın en gösterişli bölümüne de İstanbul Kız Lisesi yerleştirilmiştir. Daha sonra yanan bu bölümün yerine de mimar E. Egli, İstanbul Üniversitesi'nin Botanik Enstitüsü binasını yerleştirmiştir. Süleymaniye Camii'nin siluetini bozduğu gerekçesiyle 1957'de bu modem yapının bir katı indirilmiştir. Şimdi müftülük olan bina, Meşihat Da-iresi'nin Fetvahane bölümüdür.

Ağa Kapısı sarayının mimarisi hakkında açık bilgi yoktur. 1553-1555 yıllarında İstanbul'da olan Fleusburg'lu Melchior Lorichs Süleymaniye Camii'nin alt tarafındaki sade görünüşlü bir binanın damına "Yeniçeri Ağası Konağı" (Je-nitzer Ağa Hauss) kaydını koymuştur. Fakat Süleymaniye'den Bozdoğan Ke-meri'ne uzanan kısımda, resmin üstündeki boşlukta "Yeniçeri Ağası Konağı" yazısı ikinci defa tekrarlanır. Bunun altındaki ağaçlar arasında masif duvarları yükselen bina veya binaların, Süleymaniye Külliyesi'nin parçalan olmasına ihtimal verilir. Bu duruma göre, caminin tam önündeki alçaktaki mütevazı yapı, ilk biçimi ile Ağa Kapısı olmalıdır.

Yangın köşkü yapıldıktan sonraki ^urum ise Miss Pardoe'nin kitabında H. Bartlett tarafından çizilen gravürde görülür. Daha eski bir gravürde de, saray "L" biçiminde çok büyük bir yapı olarak gösterilmiş, çift sıra pencereli çıkmalarının, duvara yaslanmış eliböğründelere oturdukları belirtilmiştir. Bu çıkmalardan daha büyük olan herhalde büyük törenlerin yapıldığı kız odası veya hünkâr dairesidir. Ağa Kapısı'nın Meşihat Dairesi olduktan sonraki görünümü, İstanbul'un eski fotoğraflarında ve şeyhülislamların kısaca hayatlarını açıklayan ilmiye Salnamestn.de bulunur. Bu fotoğraflara göre bina son haliyle Batı mimari üslubundadır.


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin