I u n d e n bugüN


Orman Alanlarında Spekülasyon



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə78/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   129

Orman Alanlarında Spekülasyon

İstanbul'da arsa ve arazi spekülasyonunun son yıllardaki etkisini yoğunlaştırdığı alanlar arasında ormanlar da önemli bir yer tutmaya başlamıştır.

Özellikle Beykoz bölgesindeki ormanlık alanlarla yine Sarıyer yöresindeki ormanlarla kaplı arazilerde, üst gelir gruplarına pazarlanmak üzere üretilmeye başlanan villa siteleri, spekülasyonun bu doğa zenginliğini de hızla ortadan kaldırdığı bir süreci gündeme getirmiştir.

Ormanlık bölgelerdeki spekülasyon, özel orman statüsünün yaygınlaştırılması ve bu statüdeki yerler için Orman Yasa-sı'yla getirilen yüzde 6 oranındaki yapılaşma hakkı ile birlikte hızlanmıştır. İmar planı kurallarından ve nâzım plan ilkelerinden bağımsız bir yapılaşma olanağı yaratarak, denetimden uzak bir imar etkinliğine ortam sağlayan bu yasal düzenleme, ormanlık alanlarda aslında yüzde 30lara varan bir yapılaşmaya hukuksal dayanak oluşturmuş; böylece spekülasyonu da yine hem özendirmiş, hem de etkili bir güç haline getirmiştir.

Beykoz bölgesindeki Mahmutşevket-paşa Köyü, Polonezköy ve Cumhuriyet Köyü, çevresi ormanlarla kaplı kırsal yerleşim alanları olarak arsa ve arazi spekülasyonunun ormanları imara açan etkisi altında hızla yapılaşan yöreler arasındadır. Bölgenin kent merkezine olan 25-30 kmlik uzaklığı ve bu uzaklığın yeni yol projeleriyle ulaşılabilir bir konuma gelmeye başlaması, nâzım planlarda korunmaya çaba gösterilen bu yörelerin de İstanbul için yeni yerleşme alanları olması sonucunu yaratmaktadır. Orman alanlarındaki spekülasyon, yine son yıllarda planlanan bazı büyük özel yatırımlar için de ormanların yeğlenmesi sürecini başlatmıştır. İstanbul'da 1993-1994 öğrenim yılına geçici tesislerinde başlayan bazı özel üniversiteler, asıl kalıcı kampusları için Sarıyer ve Riva bölgesindeki orman arazilerinde yer seçimlerini yapmışlardır.

Boğaziçi'nde Spekülasyon

İstanbul'un dünya ölçeğinde değer taşıyan doğal ve tarihsel zenginlikleriyle bezeli Boğaziçi bölgesi, koruma amaçlı imar kısıtlamaları nedeniyle, yapı fiyatlarının her dönemde çok yüksek olduğu bir özellik göstermiştir.

1970lere kadar etkin koruma önlemleri bulunmayan ve belli oranlarda yapılaşma olanakları sağlayan imar planları ile, yine kentsel yerleşme bölgesi statüsünde imar hakları sağlayan imar yönetmeliklerinin olumsuz etkilerini yaşayan Boğaziçi, ilk kez 1974 yılında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek

Kurulu'nun kapsamlı bir kararıyla "SİT alanı" olarak tescil ve ilan edilmiştir.

1980'de onaylanan İstanbul Metropoliten Nâzım İmar Planı'nda da Boğaziçi için özel koruma kuralları getirilmiş ve böylece dünyanın en değerli SlTlerin-den biri, metropoliten kent bütünü içindeki olumsuz etkilenmelerden uzak tutulmaya çalışılmıştır.

Boğaziçi'nin korunmasına yönelik 1980 sonrası gelişmeler içerisinde de aynı amaç ve ilkeleri benimseyen Boğaziçi Yasası'nın; bu yasayla eşgüdüm içinde hazırlanan Boğaziçi koruma planlarının devreye girmesi ve bölge için özel bir koruma kurulu ile yine özel bir imar müdürlüğü örgütlenmesinin gerçekleştirilmesi önemlidir.

Bütün bu önlemlerin sonucunda, Boğaziçi ülke düzeyinde en etkin koruma hukukuna ve kurumlarına sahip bir SİT bölgesi özelliğine kavuşurken sahip olduğu zenginlikler ve mülkiyetlerinin değeri nedeniyle de yine arsa spekülasyonunun en büyük gözdesi olmak talihsizliğini sürekli yaşamıştır.

Boğaziçi'nde arsa spekülasyonu, imara yasak olmasına rağmen denetim zayıflığı nedeniyle yasadışı yapılaşmanın işgaline uğrayan Beykoz, Paşabah-çe, Çubuklu, Kavacık, Çengelköy, Küplüce (Beylerbeyi) ve Üsküdar-Çamlıca bölgesiyle Avrupa yakasında Sarıyer, Büyükdere, Armutlu, Bebek-Etiler yamaçları ve Ortaköy Vadisi gibi bölgelerde özellikle etkili olmuştur.

Bunun yamsıra, 1985'te yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Yasası'nda yer verilen ve Boğaziçi Yasası ile koruma planları ve SİT kurallarına aykırı olarak, öngörünüm bölgesinde yüksek oranlarda yapılaşma hakkı getiren özel maddelerle arsa ve arazi spekülasyonuna "yasal ortam" hazırlanmış ve yüksek düzeyde arazi alım satımına koşut olarak birçok koruma alanında yapılaşma gerçekleştirilmiştir.

Boğaziçi öngörünüm bölgesinde belli büyüklüklerdeki arazilere imar olanağı getiren ve böylece arsa spekülasyonunu özendirerek hızlandıran bu yasa maddeleri, 11.12.1986 tarihinde Anayasa Mah-kemesi'nce iptal edilmesine karşın, kararın Resmi Gazetede yayımı için beklenen yaklaşık 4 aylık süre içinde yine spekülasyon ve bunu besleyen ruhsatlı yapılaşmada patlama yaşanmıştır.

Öte yandan aynı uygulamalar, Boğaziçi'nde koruma altına alınan araziler üzerinde imara açılma umudunu da sürekli canlı tutan bir süreç başlatmış, böylece bir yandan arsa ve arazi fiyatlarında yeniden yüksek artışlar gözlenirken öbür yandan yatırım amacıyla arsa satın alınması yönünde de gelişmeler gözlenmiştir.

Kültür Mirası Üzerinde Spekülasyon

Boğaziçi'nde Boğaziçi Yasası ve SİT kuralları ile birlikte getirilen genel imar yasağı, bölgedeki yapı gereksinmesi için tek yasal olanak olarak kalan eski

eser binaların olağanüstü değer kazanmasına yol açarken, bu tür binalar üzerindeki spekülasyonun da yükselmesine neden olan bir süreç başlatmıştır. 1983'te sık sık gözlenen tarihi bina ve yalı yangınlarının, imar yasağının başladığı bu tarihten sonra birdenbire azalması; yıkılacak derecede harap durumda olan eski ahşap binaların bile ayakta durabilmeleri yönünde sahiplerince önlemler alınmaya başlaması; eski eser restorasyonunda yoğun artışlar, hattâ vaktiyle var olduğu halde, daha sonra çeşitli nedenlerle yıkılan ve yok olan binaların "tarihsel değerleri" anımsanarak yeniden inşa edilmeleri Boğaziçi'nde 1983 sonrasındaki imar uygulamalarının başlıca alanını oluşturmuştur.

Eski eserlerin böylesi bir ayrıcalık elde etmeleri, bu yapılar üzerinde spekülatif girişimlerin de etkili olmalarını getirmiştir.

İstanbul için arsa spekülasyonu, özellikle kentin Nâzım Plan Bürosu'nun lağvedildiği ve nâzım planın askıya alındığı 19801i yıllarla birlikte, yine İstanbul'un bütününe yönelik imar politikalarını yönlendiren önemli ve güçlü bir ekonomik faktör olurken buna bağlı geliştirilen imar kararları ve uygulamaları da aynı anda .spekülasyonu özendiren ve körükleyen bir süreç izlemiştir.

OKTAY EKİNCİ



ARSAN, HÜSEYİN HÜSNÜ

(1898, istanbul - 31 Temmuz 1949, İstanbul) Eczacı. 1922'de İstanbul Eczacı Mektebi'ni bitirdi ve 1923'te Küçükpa-zar semtinde bir eczane satın alarak eczacılığa başladı. Kısa süre içinde bu eczane semtin en önemli eczanesi haline gelmiştir. Arsan 1934'te Küçükpazar'da-ki eczanesini satarak Karaköy'deki Kas-toryadis Eczanesi'ni almış ve adını Kara-köy Eczanesi olarak değiştirmiştir. Burası kısa sürede İstanbul'un sayılı eczanelerinden biri olmuştur.

Hüseyin Hüsnü Arsan

Turhan Baytop koleksiyonu

ARSENİOS MANASTIRI

324

325

ARSLANHANE

Ç_ E JL AL ESAD'IN PORTRESİ

Çıplak bir baş, ihtiyar bir yüz ve bakışları genç gözler... Bu çehreye, kanatları yarımşar küreyi andıran bir burunla azalan eksilmiş cemiyetler gibi, loş ve ıssız bir ağız da ilâve ediniz, işte Celâl Esad!

Başın küçük bir kısmına ilişen fötr şapka, senelerin elinde mıncıklanmaktan, kâh Napoleonun şapkasını andırıyor, kâh avuçlanmış bir hamuru!

Kıravatı pek mahcuptur: Hep yakalığın altına saklanır!

Tarihî eserleri sevdiği için mi, bilmem? Dede mirasına benzeyen tüyleri dökülmüş kürklü paltoyu hiç sırtından çıkarmaz...

Bu haliyle, muhtelif insanlar için tarih-i mimarî hocası, ressam, tiyatro muharriri, musikişinas, kimyager olarak muhtelif şekilde tanındığı gibi, bazan parasını aş evinde yumurtlatan bir tüccar ruhu da gösterir.

Üstadın orijinal bir ruhu vardır. Buna misal mi istiyorsunuz?., işte bir delikanlılık hikâyesi:

Gençliğinde, 12 metre murabbaı bezle kaplanmış ve iki tarafına bir çok fenerler, çıngıraklar takılmış, çamaşır ipi ile uçurulan muazzam uçurtmayı yaptığı zaman, ilk uçuş gecesi Yıldız sarayında hayli telâş hasıl olmuş. Havada ışıklar saçıp, çıngıraklar çalarak dolaşan bu heyulanın topla imhasına teşebbüs edildiğini söylersem onun nasıl bir balon meraklısı olduğunu siz de tahmin edersiniz artık!

O, operet yazdığı yahut akla gelmedik işlerle meşgul olduğu vakit muhakkak parasızdır. Zayıflığın moda olduğu bu zamanda zayıflamak isteyenlere iyi bir rejim olarak üstat şu reçeteyi verir: Bir gece pokerde kaybederek sabaha kadar uykusuz kalmak!

(Raison) yok (logique) var düsturiyle fikirlerini müdafaa eden ve bizi elimizden tutarak, nefis üslûbu ile edebiyat havası içinde semt semt dolaştıran bu zat, (Eski İstanbul) dan bir fikir binasıdır!

A. Nihat, Akbaba, yıl 12, S. 50 (Birinci Kânun, 1934), s. 13

Arsan 1933'te kurduğu Hüsnü Arsan Laboratuvarı'nda tıbbi müstahzar yapımına başlamıştır. Vefatından sonra labora-tuvar 1978'e kadar kızı eczacı Tülay Arsan tarafından yönetilmiş ve daha sonra Bilfar Holding bünyesine katılmıştır.

Arsan Türk eczacıların birleşerek çağdaş düzeyde üretim yapacak kurumlar oluşturması fikrinin savunucusuydu. Bu konuda meslektaşlarına öncülük yaparak 1930'da eczacıların ortaklığı ile oluşan Türkiye Eczacıları Laboratuvarı ve Türkiye Eczacıları Deposu gibi kuruluşların gerçekleşmesine öncülük etmiştir.

Arsan mesleğin ticari ve sosyal yönüyle de yakından ilgilenmiş, meslek dergilerinde yazılar yazmış, Türkiye Eczacıları Cemiyeti, Etibba Odası, Kodeks Komisyonu, Verem Savaş Derneği, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türkiye Eczacıları Laboratuvarı, Türkiye Eczacıları Deposu gibi birçok mesleki kuruluşun yönetim kurulu üyeliği veya başkanlığı gibi görevleri uzun süre başarıyla yürütmüştür.

TURHAN BAYTOP

ARSENİOS MANASTIRI

bak. SPlRİDON (AYİOS) MANASTIRI



ARSEVEN, CELAL ESAD

(1875, İstanbul - 13 Kasım 1971, İstanbul) Sanat tarihçisi. Esas adı Mehmed Celaleddin'dir. Beşiktaş'ta dünyaya geldi. Babası Ahmed Esad Paşa (1828-1875) birçok önemli makamda bulunduktan sonra 15 Şubat 1873-16 Nisan 1873 ve 26 Nisan 1875-26 Ağustos 1875 tarihleri arasında sadrazam olmuş ve ikinci sadaretinden sonra atandığı Aydın valiliği görevi sırasında, bir teftiş dönüşü izmir'de 29 Kasım 1875'te ölmüştür. Celal Esad, babasının ölümünden bir ay (veya kırk gün) kadar önce doğmuştu. Annesi Fatma Suzidil Hanım, babası gibi Sakızlı idi.

Celal Esad ilköğrenimini, babasının konağı yakınındaki Taşmektep'te ve Ha-midiye okulunda yapmış, 1885'te Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi'ne geçmiş, 1888'de Mekteb-i Sultani'de (bugün Galatasaray Lisesi) öğrenimine devam ederken, II. Abdülhamid'in iradesi ile 1891'de Mekteb-i Harbiye'nin zadegan sınıfına kaydolmuştu. Celal Esad buradan mülazım (teğmen) rütbesiyle mezun olmuş fakat askerlik hayatı çok kısa sürmüş, II. Meş-rutiyet'ten az önce (1908) istifa suretiyle askerlikten ayrılmıştır.

Askerliği sırasında, 1903'te ABD'de Saint-Louis'de düzenlenen milletlerarası sergide Türk mahallesinin projelerini hazırlamıştır. Kendi ifadesine göre, sonraları İstanbul hakkında yazdığı kitabın ana malzemesi, bu projeleri hazırlamak için topladığı notlara dayanır. II. Meşru-tiyet'i takip eden yıllarda bir süre resmi görev almaksızın, yazılar yayımlamak, sanat ve arkeoloji araştırmaları yapmak suretiyle yurtiçinde ve yurtdışında yaşadı. 1912'de "binaları kayıt dairesi" olan Galata Tahrir-i Müsakkafat Reisliği'nde

resmi bir görev almış, bir yıl sonra da 1913'te şehremaneti umur-ı fenniye ve istatistik müdür muavini olmuştur. I. Dünya Savaşı yıllarında Kadıköyü Belediye Dairesi başkanı oldu.

Celal Esad, bu yıllarda Viyana ve Berlin'de açılan Türk resim sanatı sergilerinin hazırlayıcısı ve idarecisi olmuştur. 1920'de Sanayi-i Nefise Mektebi'nde (Güzel Sanatlar Akademisi) öğretmen olarak görev almış, önce belediyecilik ve şehircilik, sonraları da mimarlık tarihi ve şehircilik dersleri vermiştir. Bu görevi, aralıklar ile 194l'e kadar sürmüştür. 1923'ten sonra kısa süreler için Da-rülbedayi (Şehir Tiyatrosu) ile İstanbul Ticaret Odası neşriyat müdürlüğü de yapmıştır.

Celal Esad, Ankara'nın imar planını hazırlamak üzere getirtilen Alman şehircilik uzmanı Prof. H. Jansen'in yanında iki yıl kadar, Ankara şehri imar müşaviri (danışman) olarak çalışmıştır. Türkiye'yi ve Türk ürünlerini Batı'ya tanıtmak için 1928'de Avrupa limanlarında dolaşan seyyar sergi vapuru Karadeniz'de Ticaret Odası'nın temsilcisi olarak bulunmuştur.

İstanbul'da Âsâr-ı Atika Müzesi'nde (Arkeoloji Müzesi) 1917'de kurulan Mu-hafaza-ı Abidat Encümeni'nin de (İstanbul Eski Eserleri Koruma Encümeni) sekiz kişiden oluşan üyelerinden biri olmuş, 1933'ten 1937'ye kadar Kadıköy Halkevi başkanlığı yapmıştır. İstanbul milletvekili olarak 1942'de VII. dönemde TBMM'ye girmiş, 1946'da VIII. dönemde Giresun milletvekili olarak Mec-lis'te kalmıştır. 5805 sayılı kanunla kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar

Yüksek Kurulu'na 1951'de üye seçilmiş, 5 Kasım 1951'den 15 Kasım 1953'e kadar bu kurula başkanlık yapmıştır. 1958 başlarında istifa suretiyle kurul üyeliğinden ayrılmıştır. 1971'e kadar, ilerlemiş yaşma rağmen dinç ve kafası işler durumda olan Celal Esad, bu yıl içinde yatağa düşmüş, koma halinde iken ekim ayında kendisi için yapılan törenleri bile, hissedemeyecek durumda yaşamını sürdürmüş ve 13 Kasım 1971'de sabaha karşı son nefesini vermiştir. Kabri Sahra-yıcedit Kabristam'ndadır.

Celal Esad, sonra aldığı soyadı ile Ar-seven, idari görevleri dışında güzel sanatların hemen hemen her dalıyla uğraşmış ve eser vermiştir. Değişik müzik aletlerini çaldığı gibi çeşitli tekniklerde resim de yapmış, edebiyat türlerinin birkaçında, hikâye ve roman da dahil olmak üzere eser vermiştir. Bunların arasında sahne için yazılmış hayli oyun da vardır. İdareci, şehirci, sanat ve belediyecilik konuları yazarı, sahne oyunları yazarı, rejisör, ressam, arkeolog, sanat tarihçisi, öğretim üyesi, ansiklopedici ve sözlükçü, dergi yayımcısı, kütüphaneci olan Celal Esad'ın, Güneş, Servet-i Fü-nun dergileri ile İkdam, Tanin, Akşam, Cumhuriyet, Hâkimiyet-i Milliye, Ulus, Yeni İstanbul, Dünya gazetelerinde tek veya süreli değişik konularda pek çok makalesi çıkmıştır.

Çok değişik ve çeşitli dallardaki yayınlarından burada, yalnızca İstanbul'a dair olanları üzerinde durulacaktır. Fransa'da bulunduğu yıllarda, Paris'te Renouard ve H. Laurens yayınevinin çıkardığı bir dizi için hazırladığı metni

bizzat Fransızcaya çevirmiş, içine Türk sanatı ve Türk eserlerine dair büyük bir bölüm katarak Constantinople, De Byzance â Stamboul başlığı ile 1909'da yayımlamıştır. Kitabın başında tanınmış Bizans tarihi uzmanlarından Prof. Charles Diehl (1859-1944) tarafından yazılan önsözde, C. Esad'ın meslekten bir eski eser uzmanı olmamakla beraber, uzmanların araştırmalarını iyi bilen bir amatör olduğu belirtiliyor ve alanın yabancısı olan okuyucunun eski Bizans'ın çok zor topografyası ve eserleri hakkında pek çok şey öğrenmesini sağlayacak bir kitap meydana getirdiği vurgulanıyordu. Fakat Diehl, C. Esad'ın kolaylıkla yerinde yapabileceği bazı orijinal araştırma ve tespitleri ihmal etmesini de eleştirmiştir. Bu kitap P. Bezobra-zov tarafından Rus diline çevrilerek Konstantinopol', od Vizantü do Stam-bula başlığı ile Moskova'da yayımlanmıştır. Aynı konu hakkında olmakla beraber, metninde farklılar olan Eski İstanbul, âbidat ve mebânisi, şehrin tesisinden Osmanlı fethine kadar başlıklı eseri ise İstanbul'da 1328/1912-1913'te basılmıştır. Başlığından da anlaşıldığı gibi bu kitapta İstanbul'un Bizans dönemine ait eserleri üzerinde durulmuş, fakat Fransızca kitapta büyük yer tutan Türk devri ve bu dönemin eserleri yazılmamıştır.

Celal Esad'ın, Eski Galata ve binaları başlığı ile 1329/1913-1914'te basılan küçük kitabı ise içindeki güzel plan ve surlardan kalanlar ile Türk eserleri hakkında verdiği bilgiler bakımından değerlidir. Yazar bu eserinin Fransızcasım da hazırlamıştı. Fakat bastırılmadan kalan bu yazmanın ne olduğu bilinmez. Eski İstanbul ve Eski Galata, 1989'da

Arslanhane

Yıkılmadan

önce Inciciyan

tarafından

yapılmış

bir gravür,

18. yy.

Müller-Wiener,



Bildlexikon

Alman Arkeoloji

Enstitüsü

Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu yayınları arasında yeni harflerle tekrar basılmış olmakla beraber, her iki kitapta da konuların son 70-80 yıl içindeki gelişmeleri dikkate alınarak bazı düzeltmeler ile eklemelerin yapılmayışı büyük eksikliktir.

Celal Esad'ın İstanbul'a dair üçüncü eseri Kadıköy Hakkında Tetkikat-ı Bele-diye'dit (1329). Bu ince cilt, metni ve resimleri bakımından Eski Galata kalitesinde değildir. Zaten başlığından da anlaşıldığı gibi, tam bir tarih ve arkeoloji araştırması da değildir.

İstanbul'a dair son derecede az rastlanır bir çalışması ise üzerinde baskı yeri ve tarihi olmamakla beraber 1908'e doğru hazırlanan İstanbul'un arkeolojik plâm-plan archeologique de Constantinople başlıklı 57x38 cm ölçüsünde plan ile bunun 4+32 sahifelik indeksidir. C. Esad bu planı, İstanbul hakkındaki kitabına rehber olarak hazırlamıştı. Bu güzel baskılı, renkli planda, şehrin 1900'lerdeki sokakları, üzerinde siyah ve kırmızı işaret ve yazılarla bellibaşlı Bizans ve Osmanlı mahalleleri, semtleri ve eski eserleri işaretlenerek adları yazılmıştır. Bu elde edilmesi hemen hemen imkânsız olan planın siyah-beyaz bir röprodüksiyonu, C. Esad Arseven hakkındaki yazımızla birlikte Belle-teride tekrar yayımlanmıştır.



Bibi. R. Koçu, "Arseven, Celâl Esad", ISTA, II, 1056-1057; D. Kuban, "Celâl Esad Arseven ve Türk Sanatı Kavramı", Mimarlık, no. 72, 1969, s. 18-20; B. Özer, "Celâl Esad Arseven", Mimarlık, no. 72, 1969, s. 21-24; E. Dolu (Kırdar), "Harika İhtiyar öldü...". Hayat, S. 49- (2 Aralık 1971), s. 27-30; B. Unsal, "Celâl Esat Hoca", Arkitekt, S. 345 (1972), s. 33-35; N. Diyarbekirli, "Türk sanatının büyük kaybı, Celâl Esad Arseven", Türk Kültürü, S.

113 (1972), s. 303-314; S. Eyice, "Celâl Esad Arseven", Belleten, S. 142 (1972), s. 173-202 ve 12 levha ile l plan (burada C. E. Arse-ven'in her daldaki çalışma ve yayınları belirtilmiştir); ay, "Arseven, Celâl Esad", DİA, III, s. 397-399; E. Işın, "Celâl Esad Arseven Üzerine", Eski Galata, ist., 1989, s. 9-18; ay, Eski İstanbul, İst., 1989, s. 7-16.

SEMAVİ EYİCE

ARSLANHANE

Ayasofya'nın güneydoğusunda, eski Darülfünun arsasında evvelce bir Bizans kilisesi bulunuyordu. Osmanlı döneminde burası Arslanhane olarak tanınmıştı.

Tarihi kaynakların desteğiyle yapılan araştırmalar imparatorların Büyük Sa-ray(->) denilen sarayının esas girişinin burada bulunduğunu gösterir. I. Roma-nos Lekapenos (hd 920-944) sarayın Halke Kapısı adı verilen girişinde İsa adına küçük bir şapel yaptırmıştır. İçine güçlükle on beş kişinin sığabildiği bu ibadet yeri I. İoannes Tzimitzes (hd 969-976) 971 Mart'ında Ruslara karşı bir sefere çıkarken, bu şapelin küçüklüğünü görerek, kendisi tarafından düzenlenen bir plana göre bunun yerinde yeni ve muhteşem bir kilise yapılmasını emretmiştir. Çok zengin surette bezenen bu kiliseye imparator birçok değerli eşya ile iki kutsal hatıra da (rölik) bağışlamıştı. İoannes 976 Ocak'ında öldüğünde, bu kilisenin giriş holünde kendisi için önceden hazırlattığı müzeyyen bir lahte gömülmüştü. Bizans tarih yazarlarından Kedrenos'un ifadesine göre, bu kilise Halke Kapısı'nın kemeri üstüne oturtulduğundan, yüksek bir bina idi.

Fetih'ten sonra bu alanda, eski yapıların kalıntılarından da faydalanmak suretiyle, bir Cebehane(->) yapılmış, 16. veya belki de 17. yy'da buradaki bir es-



ARSOY, YESARİ ASEM

326

327

ART NOUVEAU

ki kilisenin içine Saray-ı Hümayun'a ait vahşi hayvanlar yerleştirilmiştir. Kuvvetle muhtemeldir ki, Halke Kapısı üstündeki İsa Kilisesi bu Arslanhane'dir.

Polonyalı Simeon 17. yy başlarında Arslanhane olarak tanınan eski kiliseden ve bunun içinde hâlâ görülen mozaiklerden bahseder. Evliya Çelebi de yine 17. yy'da "Arslanhane'nin üst tabakaları kat kat bina hücreleridir ki cem-i nakkaşan-ı ustadan kârhanede sakinlerdir" diyerek, Arslanhane'nin üst katında hücreler bulunduğunu ve saray nakkaşlarının burada barındıklarını bildirir. Böylece eski kilisenin altındaki mahzen veya bodrumun Arslanhane, üstteki esas mekânın ise Nakkaşhane olduğu anlaşılır. Arslanhane-Nakkaşhane olarak yüzyıllar boyu kullanılan kilisenin, 1786'da Sir Richard Worsley için bir İtalyan ressam eliyle çizilen resminde sadece kubbesi görülür. İsveçli subay Cornelius Loos'un 1710'da çizdiği İstanbul manzarasında da, pencereleri yarıya kadar örülmüş yüksek kasnaklı, otlarla kaplanmış kubbe fark edilir.

Ermeni coğrafya yazarı İnciciyan'ın (1758-1833) 11 ciltlik büyük coğrafya eserinin, beşinci cildinde bu kilisenin, tek levha halinde bir gravürü bulunmaktadır. Bu satırların yazarı tarafından ilk defa meydana çıkarılan bu gravürde Arslanhane olan eski kilise, başlıca mimari ayrıntıları ile görülebilir. Nasuh es-Silahi'nin (Matrakçı Nasuh) 16. yy'da yaptığı İstanbul minyatüründe Ayasof-ya'nın komşusundaki kubbeli yapının da böylece Arslanhane olduğu anlaşılır.

İnciciyan'ın bildirdiğine göre 1802'de Nakkaşhane yanmış, komşusu Cebeha-ne'nin genişletilmesi için 1804'te yıktırılmıştır. Fakat 1808'de Alemdar Mustafa Paşa olayı sırasında Cebehane bir yangın daha geçirmiş ve toprak üstünde hiçbir izi kalmayan Arslanhane'nin arsası üzerinde İsviçreli mimar G. Fossa-ti'nin projesi uygulanmak suretiyle 1848'de büyük bir Darülfünun binası yapımına başlanmıştır. İnşası yıllar süren bu bina sonra çeşitli müesseselere tahsis edilerek, nihayet İstanbul Adliyesi olmuş ve 1933'te yanmıştır.

Eski gravüründen öğrenildiği kadarı ile Arslanhane-Nakkaşhane olan kilise, gerçekten geniş kemerli bir kapı üstünde .idi. Otlarla kaplanmış kubbesi, pencereleri yarıya kadar örülmüş kasnağı, bunu destekleyen iki takviye payandası ve bir yarım kubbesi görülür. Önde, kemerli kapının tam önünde, çok geç dönemin mimari özelliğini gösteren, üzeri kiremit örtülü, pencereli bir ek bina vardır. İleriye taşan bu binanın biraz gerisinde ve kemerli kapının iki yanında yine kiremit örtülü iki kanat bulunmaktadır.



Bibi. C. Mango, The Brazen House, A Study of the Vestibule of the Imperial Palace of Constatinople, Koebenhavn, 1959; S. Eyice, "Arslanhane ve Çevresinin Arkeolojisi", istanbul Arkeoloji Müzeleri Yıllığı, XI-XII (1964), s. 23-33, lev. IV-IX; Janin, Eglises et monasteres, 529-530; Mülîer-Wiener, Bildlexikon, 81.

SEMAVİ EYİCE



ARSOY, YESARİ ÂSEM

(6 Ağustos 1896, Drama [Bugün Yunanistan'da] - 18 Ocak 1992, İstanbul) Şarkı bestekârı. Berkofçalı Ömer Lutfi Efendi'nin oğludur. Annesi Zübeyde Hanım'dır. Sırasıyla Nazifi Mektebi, Beykonağı Rüşdiyesi ve Yeni İdadi'de okudu. Okul dönemlerinde müezzinlik etti, sesinin güzelliği ile dikkatleri çekti. 1917'de ailesi ile Adapazarı'na göç etti. Burada babasının karşı çıkmasına rağmen musiki ile uğraşmaya başladı. Çeşitli saz sanatçılarından ders aldı. İki yıl kadar bağlama çaldı. Sonra uda başladı. 1920'de Antalya'da vapur acenteliğinde çalıştı. Aynı yılın sonuna doğru İstanbul'a yerleşti. Bir ara İzmit'te maliyede görev yaptı. Burada Fehmi Tokay ve Zeki Arif Ataergin ile tanıştı, onlardan yararlandı. 1929'da ilk eserini besteledi. 1930'larda eserlerini plaklara da okudu. İstanbul radyosunda iki defa sanatçı öğretmen olarak görev aldı. Solak olduğu ve sol elle çaldığı için "Yesari" adıyla tanınmıştır.

Yesari Âsim Arsoy, musiki zevkini ve anlayışını kendi çalışmalarıyla geliştirdi. Tasavvufa ömür boyu ilgi duydu. Ta-savvufi şiirler yazdı. Musiki sanatına saygısı yüzünden, kendisine önerilen yüksek ücretleri kabul etmedi ve piyasaya çıkmadı. Bestelediği şarkılar ve okuduğu plaklar ile geniş kitlelere seslenmeyi tercih etti.

İstanbul'u çok seven Yesari Âsim Arsoy şarkılarında da İstanbul'un birçok semtini ve güzelliklerini dile getirdi. Eserlerinin hepsinde güfte ile beste arasındaki uyuma son derece özen gösterdi. İlhamsız eser bestelemedi. Şarkı güftelerinin de çoğunu kendi yazdı. Arsoy kendi bestelerini çalıp okuması yönünden ozan geleneğinin çağdaş bir temsilcisiydi. Gaygaysız, düz ve sade olan okuyuş üslubu yeni icranın ilk örneklerinden biriydi. Bu yönleriyle kendine özgü bir tavır oluşturdu. Arsoy şarkıdan daha hafif bir beste şekli olan "fantezi" türünde pek çok eser bestelemiş bir sanatçıdır; çoğunu plaklara okuduğu,

Bebek,


inşirah Sokağı

no. 13'teki

evin

cephesinden



art deco bir

ayrıntı.


Afife Batur

1930'lu, 1940'h yıllarda çok tutulan bu fanteziler o dönem İstanbul'unun yaygın gündelik musiki zevkini yansıtır. Hüseyni makamında "Fariğ olmam meşreb-i rindaneden" gibi, geleneksel yolda bestelenmiş şarkıları da vardır. Öğrencisi Bülend Gündem, sanatçının ölümünden sonra bütün eserlerim bir araya getirmiş, adına da bir musiki derneği kurmuştur.

Verimli bir besteci olan Yesari Âsim Arsoy iki yüzden fazla eser bırakmıştır. Hüzzam "Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır", "Yar yolunu, kolladım"; hicaz "Sazlar çalınır Çamlıca'mn bahçelerinde", "Adalardan bir yar gelir bizlere"; sultaniyegâh "Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık"; kürdilihicazkâr "Öm-rümce o saf aşkını kalbimde yaşatsam", "Aşkım Yeniköy sahil-i deryasını sardı" onun sevilen eserlerinden birkaçıdır.

FATİH SALGIR



Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin