Bibi. BOA, İrade Dahiliye, no. 33050 (24 Şevval 1278); BOA, İrade Evkaf, no. 291/15 (15 Safer 1326); BOA, Plan, Proje ve Kroki, no. 544 (11 Rebiülevvel 1326); Hüseyin Fah-reddin Dede, Mecmû'a, Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Ktp, no. 7467, vr 109b-110b; Âsi-tâne, 13; 1301 İstatistik Cedveli, 58; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 12; M. Ziya, "Şeyh Hüseyin Fahreddin Efendi", -Musavver Nevsâl-i Os-manî, İst., 1328, s. 274; R. Yekta, "Şeyh Hüseyin Fahreddin Efendi", Musavver Nevsâl-i Osmanî, İst., 1328, s. 282; Lutfî Simavî, Sultan Mehmed Reşad Han'ın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim, I, İst., 1340, s. 131; Yeşilzade Mehmed Salih, Rehber-i Tekâyâ, Süleymaniye Ktp, Tırnovalı, no. 1035/4m, s. 21; Vassaf, Sefine, V, 269; John P. Brown, The Darvishes ör Oriental Spiritualizm, Londra, 1927, s. 469; Tarih-i Lutfî, X, 64; Er-gun, Antoloji, II, 507; İnal, Türk Şairleri, II, 347; ay, Hoş Şada, 193-196; Veled Çelebi İz-budak, Hatıralarım, İst., 1946, s. 24; Bige Özkan, İstanbul'daki Mevlevîhanelet; (1967), İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp, no. 4842,
s. 62-66; ISTA, IV, 1854-1856; E. Yücel, "Be-şiktaş-Bahariye Mevlevihanesi", STY, XII (1982), s. 166; M. Baha Tanman, "Bahariye Mevlevihanesi", DlA, IV, 471-473; E. Işın, "İstanbul'un Mistik Tarihinde Beşiktaş/Bahariye Mevlevîhanesi", İstanbul, S. 6 (Temmuz 1993), s. 129-137.
EKREM IŞIN
Mimari
Deniz seviyesinden 1-2 m kadar yüksekte olan mevlevîhanenin kullanımı ve içindeki yapıların dağılımı şu şekildedir: Kuzeyde cadde boyunca mevlevîhanenin bostanları uzanmaktadır. Arsanın kuzeybatı köşesinde, caddeye bağlanan Mevlevihane Çıkmazı'nın sonunda cümle kapısı yer alır. Çıkmazın doğu yönünde, bostanları ayıran diğer bir duvar uzanmaktadır. Bu iki duvarın kesiştikleri köşede, cümle kapısından girince hemen solda mescit vardır. Mescidin hizasında, batıdan doğuya doğru şu bölümler sıralanmaktadır: Mescit, geçit, üç adet dedegân hücresi, geçit, on beş adet dedegân hücresi, geçit, helalar ve abdest muslukları. Bu binaların kuzeyinde (arkasında), bostanı ayıran duvara paralel, üstü örtülü bir geçit uzanmakta ve yukarıda adı geçen geçitler buna bağlanmaktadır. Helalardan itibaren bölümler gü-ney-kuzey doğrultusunda Halic'e (güney) doğru sıralanmaya devam ederler. Helalardan sonra, arsanın doğu kesimim işgal eden arka bahçeye açılan bir geçit, bundan sonra da birbirlerine bitişik olarak somathane ile matbah-ı şerif yer almaktadır. Hücreler dizisinin avluya bakan güney cephesi boyunca uzanan ahşap direkli sundurma güneye doğru dönerek somathane-matbah-ı şerif kitlesinin önünde de devam eder. Matbah-ı şerifin güneyinde arka bahçeye açılan diğer bir
geçit, bundan sonra da, harem binasının kuzeydoğu köşesine bitişik olan erkekler hamamı, harem hamamı ve harem mutfağı bölümleri sıralanmaktadır. Arsanın güney sınırında, Haliç boyunca uzanan moloz taş örgülü bir rıhtım görülmektedir. Bunun az gerisinde, batıdan doğuya doğru selamlık, semahane-türbe ve harem yapıları bağımsız kitleler olarak sıralanır. Bu binaların arasında, rıhtım ile bahçenin sınırında, kare kesitli kagir babalara oturan ve üç tane girişle donatılmış olan madeni parmaklık uzanmaktadır. Haliç kıyısındaki bu yapı grubu ile kuzeydeki yapı dizisi arasında kalan alan, ortasında fıskiyeli havuzu, se-mahane-türbenin doğusunda kameriyesi, çeşitli meyve ağaçları ile bir iç bahçe (avlu) şeklinde düzenlenmiştir.
Kesme küfeki taşından titiz bir işçilikle örülmüş olan kapı 4,10x2,20 m bo-yutlarındadır. Kapının dış cephesinde, kemerin hemen üstünde, kaval silmeli basit bir çerçeve içine 1328/1910 tarihli yenileme kitabesini içeren mermer levha yerleştirilmiştir. Talik hatla yazılmış olan manzum kitabe, Üsküdar Mevlevîhanesi'nin son postnişini Şeyh Ahmed Remzi (Akyürek) Dede Efendi'ye (1872-1944) aittir. Birinci Ulusal Mimarlık Üs-lubu'nun bütün özelliklerini gösteren cümle kapısının Mimar Kemaleddin Bey' in eseri olduğu ileri sürülebilir.
Mevlevîhanenin meydan-ı şerifi olarak da kullanıldığı anlaşılan mescidin boyutları yaklaşık 10x10 m'dir. Duvarları Batı standartlarına uygun tuğlalar ile örülmüştür. Yapının planı güneybatı ve güneydoğu köşelerinde 45 derece pah-lanmış bir karedir. Basık kemerli giriş batı cephesinin eksenindedir. Bunun yanlarında sivri kemerli birer pencere, güney ve doğu cephelerinde de aynı tipte ikişer pencere vardır. Kuzey duvarı sağırdır. Güney duvarının ortasında, pencerelerin arasında, içe taşkın bir kitle oluşturan yuvarlak nişli mihrap bulunmaktadır. Kuzey duvarı boyunca, fevkani kadınlar (bacılar) mahfili uzanır.
Mescidin içinde, duvarlarda ve tavanda kalem işi tezyinat görülmektedir. Duvar yüzeyleri, kapı, pencere ve mihraba uyularak kalırdı inceli müteaddit çizgilerle dikdörtgen panolara ayrılmış, bu panoların içine, klasik üslubun rumîle-rinden bozma kıvrık dallar ve stilize yapraklardan oluşan köşe dolguları resmedilmiştir. Mihrap hücresinin ortasında ve kavsarasında da aynı üslupta birer süsleme grubu yer alır. Cümle kapısında olduğu gibi mescidin cephelerine de Birinci Ulusal Mimarlık Üslubu egemendir. Bu yapının da Mimar Kemaleddin Bey'e ait olması kuvvetle muhtemeldir. Mamafih iç mekândaki süslemelerde, bu üslubun yanısıra eklektik zevkin de devam ettiği görülmektedir.
İki katlı olan semahane-türbe binasının boyutları dışardan yaklaşık 27,50x23 m'dir. Ana hatları itibariyle, kuzey-gü-ney doğrultusunda, ortasından geçen bir eksene göre simetrik olarak tasarlanmış
bulunan bu binanın dört tane girişi vardır. Mukabelelerde, semaya bizzat katılanlar ile erkek seyircilerin (züvvarın) kullandığı esas giriş kuzey duvarının ekseninde yer alır. Bunun üzerinde, 12767 1859-60 tarihini taşıyan ve Beşiktaş Mev-levîhanesi'nden getirildiği anlaşılan Şair Musa ve Kâzım Paşa'ya ait manzum kitabe yer almaktaydı. Doğu duvarının kuzey kesiminde, türbeye yakın olan bir yerde, mukabeleler dışında türbeyi ziyaret etmek isteyenlere mahsus diğer bir kapı görülür. Semahane-türbe binasının girişleri, dörder basamakla çıkılan kagir sahanlıklar ile donatılmıştır.
Yapının ortasında 15,50x15,50 m boyutlarında, köşeleri çeyrek dairelerle yumuşatılmış kare planlı, iki kat yüksekliğinde esas semahane yer alır. Semahaneyi sınırlayan çizgi üzerinde, üst kat mahfillerini taşıyan on sekiz adet, sekizgen kesitli ve pilastr başlıklı ahşap sütun sıralanmaktadır. Ayrıca, geri planda, dördü sema alanının güneyinde, biri de batısında bulunan beş sütun daha mevcuttur.
Binanın dış duvarları ile semahaneyi sınırlandıran bu sütun dizisi arasındaki alan şu şekilde kullanılmıştır: Kuzeyde esas kapının önündeki açıklığa tekabül eden alan girişe, doğuda ortadaki açıklık ile bunun kuzeyindekine tekabül eden bölüm ahşap sandukaları barındıran türbeye, güneydeki kesim mihrap önü bölümüne, geriye kalan alan da erkek seyircilere mahsus züvvar maksurelerine tahsis edilmiştir.
Esas girişin sağında ve solunda fevkani mahfillerin kuzey kanadına çıkan bir çift merdiven bulunmaktadır. Zemin katta yapının kuzeybatı köşesine 4,50x 4,50 m boyutlarında "T" planlı şerbetha-ne yerleştirilmiştir.
Üst katın ortasında semahanenin boşluğu yer almakta, bunun çevresinde zemin kattakiler ile aynı hizalarda, çatıyı takviye eden on sekiz adet daire kesitli ve korint başlıklı ahşap sütun sıralanmaktadır. İki katın sütun dizileri arasında bir parapet duvarı uzanır. Semahaneden başka bunun gibi iki kat yüksekliğinde olan türbe ile mihrap önü bölümü dışında kalan alan şu şekilde değerlendirilmiştir: Kuzeyde, zemindeki esas girişin üstüne ve mihrabın tam karşısına denk gelen kesim mıtrıp maksuresidir. Batı yönüne açılan üç pencerenin aydınlattığı bu maksure yanlarda ve semahaneye bakan güney yönünde ahşap parmaklıklar ile sınırlandırılmış, güney yönünde, ortadaki iki sütunun arasında kavisli bir çıkma ile genişletilmiştir.
Semahane-türbe binasının iç süslemesinde, Sultan Abdülaziz devrinde (1861-1876) ortaya çıkan ve 19.yy'ln sonlarına kadar etkinliğini sürdüren Osmanlı eklektizminin izleri görülmektedir. Nitekim antik Yunan-Roma mimarisinden alınma üçüz yivlerin yanısıra klasik Osmanlı üslubuna bağlanan dilimli kaş kemerler ile geç devir Endülüs süslemesinden kaynaklanan ve Abdüla-
Bahariye Mevlevîhanesi'nde harem binası (üstte) ile semahane-türbe ve selamlık binalarının Haliç'ten görünümü (altta). Fotoğraflar fAM Encümen Arşivi, 1933
vir tekke tasarımı ile mesken tasarımı arasındaki kaynaşma bütün açıklığı ile belirir.
Tek katlı olan selamlığın boyutları, dışardan 16,70x15,30 m'dir. Malzeme ve inşaat tekniği bakımından semahane-türbe ile aynı özelliklere sahiptir. Yapı, kuzey-güney ve doğu-batı doğrultularında uzanan iki eksene göre simetrik olarak tasarlanmıştır. Kuzeyde, avlu yönündeki girişin önünde, iki yandan basamaklarla çıkılan ufak bir sahanlık bulunur. Girişi izleyen "T" planlı sofanın güneyine, şeyh odası olduğu anlaşılan, Haliç cephesinden 1,50 m kadar taşkınlık yapan, dikdörtgen planlı bir mekân yerleştirilmiştir. Selamlığın en geniş birimi (6,20x4,50 m) olan bu odadan başka, sofanın yanlarında, farklı boyutlarda üçer oda, kusursuz bir simetri içinde sıralanmaktadır. Söz konusu odalardan, ortada bulunan ikisi doğu ve batı cephelerinden taşmaktadır. Merkezdeki sofaya açılan bu mekânlardan, yapının kuzeybatı köşesini işgal edenin kahve ocağı, bir diğerinin de kütüphane odası olduğu bilinmektedir. Ayrıca girişin yanlarında, ince uzun dikdörtgen planlı
ti.
BAHÇE SİNEMALARI
540
541
BAHÇEKAPI
20, 1958'de 103, 1960'ta 122, 1964'te 143, 1966'da 169, 1967'de 184, 1969'ta 188. 1970'li yılların ortalarına dek devamlı artış gösteren bahçe sinemaları, 1974'ten sonra televizyonun devreye girmesiyle sinemada kendini hissettiren krizden etkilenerek, işlevlerini yitirdiler ve kapanmaya başladılar.
Filmlerin yaz aylarında serbest bir biçimde izlenmesine büyük katkıları olan bahçe sinemaları, yalnızca film gösterilen yerler değil, aynı zamanda sıcak yaz aylarının topluca eğlenilen değişik ve unutulmaz mekânları olmuştur. Bu sinemalara çoluk çocuk ailece gidilir; fındık fıstık ihmal edilmez; evden tahta iskemlelerin üzerine koymak için minderler götürülür; sonbahara doğru yün şallar, bacaklara örtmek için küçük battaniyeler de alınırdı. Sigara tiryakileri sigaralarını tüttürürler; bebek arabalarında bebekler uyutulur; böylece küçük çocuklu anneler de sinemadan istifade edebilirlerdi. Bahçe sinemalarının hemen hemen tümünde film gösterilerinin yanısıra konserler, sünnet düğünleri, ti-
Moda Park Sineması'nın
sju-';, dört ayrı dilde
SSŞ yazılmış
koleksiyonu
ikişer mekân daha vardır. Soldakilerin hela-abdestlik birimleri olduğu anlaşılmaktadır. Sağdakilerin de ardiye türünden birimler olması muhtemeldir.
Dışardan yaklaşık 16x12 m boyutlarında olan harem iki katlıdır. Malzeme ve işçilik olarak semahane-türbe ile aynı özellikleri paylaşır. Harem binasının iç taksimatı açık seçik bilinmemektedir. Elimizdeki fotoğraflarda ancak Haliç üzerindeki güney cephesi ile semaha-ne-türbeye bakan batı cephesi görülebilmektedir. Selamlık binasındaki gibi ortasında kesişen iki eksene göre simetrik bir düzene sahip olduğu anlaşılmaktadır. Yaklaşık 16 m uzunluğundaki güney cephesi 4 m'lik dört eşit parçaya bölünmüş, sonlarda ve ortada yer alan parçalar 2 m kadar ileri çıkarılmıştır. Zemin katta, ileriye çıkan kesimin ekseninde harem binasının esas girişlerinden biri yer alır. Şeyh efendinin ve aile bireylerinin semahane-türbe başta olmak üzere mevlevîhanenin diğer bölümleri ile olan ilişkilerini sağlayan bu kapının önünde basamaklı bir sahanlık ve semahane-türbe binasında görülenlerin eşi olan camekânlı bir bölme yer almaktadır. Batı cephesinde de bir baca seçilmektedir. Güney cephesindekiler-den daha dar, pervazlı ve panjurlu on iki tane pencere sayılabilmektedir. Harem bahçesinin moloz taş örgülü ve iki sıra tuğla hatıllı duvarı doğuya doğru uzanmakta, haremin önündeki rıhtımda küçük bir kayık iskelesi görülmektedir.
Harem binası geç devir yalı mimarisinin sıradan örneklerinden biridir. İlk inşa edildiğinde bütün cephelerinde, batı cephesindekiler gibi, Türk ahşap yapı geleneğine uygun oranlara sahip pencerelerin bulunduğu, Haliç üzerinde olduğu için, nemden en fazla etkilendiği tahmin edilen, ayrıca en fazla göze çarpan güney cephesinde yer alanların 1910 onarımı sırasında, bu dönemde İstanbul'da moda olan art nouveau(->) üslubuna uygun oranlarla tadil edildikleri anlaşılmaktadır. Nitekim haremin yegâne dış süslemesini oluşturan pencere pervazları ile ajurlu balkon korkuluklarında da art nouveau'nun izleri görülüyor.
Bahariye Mevlevîhanesi her şeyden önce tam teşekküllü bir Mevlevi âsita-nesi olarak, mimari programının zenginliği ve bölümlerinin geniş araziye rahatça dağılışı ile dikkati çeker. Osmanlı dönemine ait ahşap tarikat yapılarının sivil mimari ile kurdukları yakın ilişki ve çevredeki ahşap meskenler ile sağladıkları uyum burada en açık şekilde ifade edilmiştir. Yine tarikat mimarisine has türbe-ibadethane kaynaşması Bahariye Mevlevîhanesfnin özelliklerinden birini oluşturur.
Bahariye Mevlevîhanesi'nin en ilginç yönlerinden biri de. Mevlevî terminolojisinde "nezr-i Mevlânâ" ya da "nezr-i Mevlevî" olarak adlandırılan, uğurlu ve kutlu sayılan 18 rakamının, dedegân hücrelerinin adedinin yanısıra semahanedeki sütun adedini de belirlemiş ol-
masıdır. Yenikapı Mevlevîhanesi ile Gelibolu Mevlevîhanesi'nde ,de karşımıza çıkan bu durum tarikat sembollerinin süslemeden de öte bizzat tasarımı etkileyebileceğini kanıtlamaktadır. Ayrıca türbe korkuluklarında ve semahane aleminde görülen Mevlevî serpuşları geç devir mimarisinde tarikat alametlerinin mimarideki kullanımını göstermektedir.
Bibi. Ziya, istanbul ve Boğaziçi, II, 242; İSTA, IV, 1854-1865; E. Yücel, "İstanbul Mevle-vihaneleri", Hayat Tarih Mecmuası, XI/58 (Aralık 1969), 28-33; B. Turnalı, "Bahariye Mevlevîhanesi'nin Yıktırılan Büyük Avlu Kapısı", Bizim Anadolu, 13.1.1971; M. Erdoğan, "Mevlevî Kuruluşları Arasında istanbul Mev-levîhaneleri", GDAAD, 4-5 (1975-1976), 15-46; E. Yücel, "Bahariye Mevlevihanesi", Türk Edebiyatı Dergisi, 46 (1977), 31-33; ay, "Yok Olan İstanbul Mevlevihaneleri", TTOK Belleteni, 60/339 (Eylül-Arahk 1977), 3-7; ay, "Beşiktaş (Bahariye) Mevlevihanesi", STY, XII (1982), 161-168; İKSA, II, 975-981; M. B. Tanman, "Bahariye Mevlevihanesi", DİA, IV, 471-473; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 112-116; E. Işın, "İstanbul'un Mistik Tarihinde Beşiktaş/Bahariye Mevlevihanesi", İstanbul, S. 6 (Temmuz 1993), 129-137.
M. BAHA TANMAN
BAHÇE SİNEMALARI
Yazlık sinemalar da denen, sıcak mevsimlerde açık havada geceleri film gösteren sinemalar. Sinemanın İstanbul'da yaygınlaşmasında büyük rol oynayan bahçe sinemaları, uzun yıllar halkın tek ve en ucuz gece eğlencelerinden biriydi. Kışlık sinemalara oranla daha ucuz olması, şehrin çeşitli semtlerinde ailecek gidilebilecek yakınlıkta bulunması ve halkın çok kısıtlı olan gece eğlencelerine farklı bir boyut getirmesi, bahçe sinemalarının yaygınlaşmasına ve uzun süre seyirci toplamasına neden oldu.
İstanbul'da ilk bahçe sineması 1913' te Şişli Halaskârgazi Caddesi'nde no. 192-194'te açıldı. Osmanbey Bahçesi adını taşıyan yerde aynı adla açılan sinemanın bir de kışlık bölümü bulunuyordu. Halen yerinde Yapı ve Kredi Bankası'mn bulunduğu sinema, uzun yıllar bahçe sineması olarak İstanbullulara hizmet etti.
Bir yıl sonra, Erenköy'de aynı adı taşıyan ikinci bahçe sineması açıldı. Bu sinema 1933'te Sefa Bahçesi adını alarak 1940'h yılların başına kadar film gösterilerine devam etti. 1915'te Kadıköy'de Milli Sinema açıldı. Kuşdili Çayı-rı'nın hemen başında olan bu sinema bir süre sonra Kuşdili adını aldı.
1920'de Kadıköy'ün ve İstanbul'un en ünlü ve en büyük bahçe sinemalarından biri olan Mısırlıoğlu Sineması açıldı. Kadıköy'ün Halitağa Mahalle-si'nde bir konağın bahçesinde film gösterilerine başlayan sinemanın işletmeciliğim, başta Apollo Sineması olmak üzere Kadıköy'deki birçok sinemayı işleten Siroçkin Kardeşler yaptılar. Film gösterilerinin yanısıra konser, tiyatro ve zaman zaman da sünnet düğünlerinin yapıldığı bahçe bir süre sonra Halk Sineması adını aldı. Siroçkin Kardeşler aynı yıl bah-
çe sinemalarının da en az kışlık sinemalar kadar kârlı bir iş olduğunu görünce Mısırlıoğlu Sineması'nın yanısıra yine aynı mahallede Zamoğlu Sineması'nın işletmeciliğini üstlendiler.
İstanbul'da yazlık sinemaların en çok izleyici bulduğu semt Üsküdar'dı. İlk Türk sinemacısı Fuat Uzkmay aynı zamanda sinema işletmeciğinde de öncüler arasında yer alır. Uzkmay 1920'de önce Malul Gaziler Cemiyeti adına Doğancılar (daha sonra Jale, 1921'de Park, 1940'ta Aypark adını aldı), daha sonra da Üsküdar Hâkimiyeti Milliye Caddesi no. 1-3'te Hale Sineması'nı işletti. Her iki açık sinemada da zaman zaman başta Türk filmleri olmak üzere birinci vizyon filmler de gösterildi.
1922'de bahçe sineması geleneği, Üsküdar'dan karşı yakaya Beşiktaş'a sıçradı. Önce bugün Balıkçılar Çarşısı'nın bulunduğu yerde Elektra, sonra da Has-fırın Caddesi no. 67'de Park sinemaları açıldı. Bu sinema 1930'da Suatpark adını aldı, 1984'te yıktırıldı.
1934'te Kadıköy'deki kışlık sinemalar yazın da gösterilerine devam etmek için yazlık bahçe sinemaları açmaya başladılar. Bu sinemaların başında Süreyya İl-men'in sahipliğini üstlendiği Süreyya Sineması geldi. Bu sinema film gösterilerinin yanısıra çeşitli yaz eğlenceleri ile balo ve sünnet düğünleri için de kullanıldı. Ayrıca çeşitli tiyatro toplulukları yazlık gösterilerini yine aynı sinemada yaptı.
1930-1940 arasında, yerli yapımların artması ve ithal filmcilik alanındaki kımıldamaya paralel olarak kışlık ve yazlık sinemalarda da bir artış gözlendi. Bahçe sinemaları geleneği Kadıköy, Üsküdar ve Beşiktaş semtlerinin dışına da taşarak yaygınlaşmaya başladı. 1930'da Kara-gümrük'te Uzunbahçe; Bakırköy'de Lale; 1935'te Gedikpaşa'da Kadri, Ali ve İzzet Cemalî kardeşlerin işlettiği Azak; 1937'de İstanbul Belediyesi'nin işletmeciliğinde Bebek Bahçesi; Şehremini'de İnşirah ve Akgün; 1939'da Cağaloğlu'nda bugün İstanbul Erkek Lisesi'nin yatakhane bölümünün bulunduğu yerde Çiftesaraylar; 1940'ta ise Beyazıt'ta bugün Beyazsa-ray'ın olduğu yerde Lale; Galatasaray Lisesi'nin bahçesinde ise Galatasaray adlı bahçe sinemaları açıldı. Savaş yıllarında sinemada ve dolayısıyla bahçe sinemalarında patlama yaşandı. Avrupa filmlerinin yerini Mısır filmlerinin alması, yerli yapımlarda buna öykünen filmlerin yapılması sinemaya ilgiyi artırdığı gibi sinema salonlarının çoğalmasına da zemin hazırladı. 1943'te açılan başlıca bahçe sinemaları, Nurpak (Suadiye), Çırağan daha sonra Bağlarbaşı (Üsküdar), Ünal (Kasımpaşa), Kiğılı (Kâzımpaşa), Çiçek (Arnavutköy), Aile Bahçesi (Sarıyer), Emek (Paşabahçe), Çiçek (Karagümrük), İskele (Beylerbeyi), Tunca (Yedikule), Çınar (Suadiye) oldu.
İstanbul'un unutulmaz bahçe sinemaları arasında ilk sırayı Suadiye'de 1943'te açılıp aralıksız 1980'li yılların başına dek film gösteren Çiçek Sinema-
sı aldı. Çoğunlukla yabancı filmleri orijinal kopyadan gösterme gibi bir geleneğe sahip olan bu sinema, çok az da olsa yılın en iyi yerli filmlerine de programında yer verdi. Kadıköy'de Yoğurtçu-park Karakolu'nun yanında aynı adla anılan bahçe sineması ise çok az bir ücret karşılığında gösterdiği iki üç filmiyle en çok müşteri çeken yazlık sinemaların başında yer aldı. Henüz hava kararmadan gösterime başlayan bu sinemada müşteri çekmek için filmlerden önce ünlü komik Fahri Bey'in eşi Ayten Hanım borazan, davul ve klarnet eşliğinde konserler verdi. Beyoğlu sinemalarında gösterilen, hemen hemen tümü serial olan filmler yazın bu sinemada, çoğu kesilmiş olarak bir kez daha yinelendi. Bu sinemanın bir diğer özelliği de İstanbul'daki tüm bahçe sinemalarından önce açılıp, en sonra kapanmasıdır. Kimi yıllar yağmurlu havalarda bile film gösterimine devam etmesiyle, mizah edebiyatımıza konu olmuştur.
yatro ve benzeri eğlenceler de yapılmış; dünün bahçe sinemaları bugünün sanat merkezlerinin adeta prototipini oluşturmuştur. Bugün İstanbul'da tümü gecekondu semtlerinde olmak üzere sadece 9 bahçe sineması, eski geleneği sürdürme çabasındadır.
BURÇAK EVREN
BAHÇE TİPİ VAPURLAR
Köprü-Adalar ile Yalova ve Çınarcık'a çalışan, büyük, hızlı ve çok yolcu alan şehir hattı vapurlarının ortak adı. İki saati bulan Köprü-Adalar seferlerinin daha kısa sürede yapılabilmesi için, biri 1952'de İtalya'da, ikisi 1953'te İngiltere'de inşa ettirilip getirtilen Paşabah-çe(->), Dolmabahçe(-+) ve Fenerbah-çe(-») adlı yeni vapurların adlarında yer alan "bahçe" sözcüğünden ötürü, bu hızlı vapur tipine "bahçe tipi" vapurlar dendi. Tıpkı, Çengelköy, Ortaköy, Vani-köy gibi benzeri vapurlara "köy tipi" vapurlar dendiği gibi.
Bu vapurlarla "ekspres" seferleri yapılmaya başlanınca bilet fiyatları da normal posta vapurlarınınkinin bir misli daha fazla oldu. Ekspres vapurlar, Kadıköy, Kınalıada ile Burgazadası'na uğramadan doğruca Heybeliada ile Büyüka-da'ya uğruyorlar, oradan da Yalova'ya gidiyorlardı.
Günümüzde, 658 grostonluk, 2.100 kişi taşıyabilen, 18 mil hızı olan Bahçe-kapı ile eşi Fahri S. Korutürk adlı iki vapur da bahçe tipi vapurlardan sayılabilir. ESER TUTEL
BAHÇEKAPI
Halic'in ağzında, Galata Köprüsü'nün güney ayağında, Yeni Cami'nin arkasında, Eminönü ile Sirkeci arasında kurulu, halen Eminönü İlçesi'nin Hobyar Mahallesi sınırları içinde bulunan semt. Kuzeyinde Eminönü ve Yeni Cami, doğusunda Sirkeci, güneyinde Sultanha-mam, batısında Mısır Çarşısı vardır. Günümüzde çok sayıda dükkân, işyeri, yazıhane, ticarethane ve seyyar satıcılarla canlı bir iş ve ticaret bölgesidir.
Semt, adını İstanbul'un deniz surlarının Haliç ağzına açılan kapılarından biri olan Bahçe Kapısı'ndan almaktadır. Bizans döneminde bu kapıya "Porta Neori-on" dendiği belirtilmekle birlikte, İstanbul'un fethine yakın yıllarda "Porta Ore-at" diye anıldığı, fetihten sonra Türklerin buraya "Orya Kapısı" adını vermiş olmalarıyla da doğrulanmaktadır. Bizans döneminde, kapının çevresindeki nüfusun çoğunluğu Musevilerden oluştuğundan kapıya "Porta Hebraica" ya da "Porta Ju-deca" denmiş, Türkler de bu yüzden "Çıfıt Kapısı" adını vermişlerdir.
Bizans döneminde kapının yakınında bir kule olduğu, Halic'in ağzına, gerili zincirin bir ucunun bu kuleye, diğer ucununsa Galata Kulesi'ne bağlı bulunduğu söylenir. Kapının yerinin bugünkü Yeni Cami arkasında, Arpacılar Caddesi üzerinde olduğu sanılmaktadır. Piri Reis
BAHÇEKAPI
542
543
BAHÇELER
haritasında Çıfıt Kapısı, Yeni Cami'nin civarında işaretlidir. Eremya Çelebi ise Bahçe Kapısı'nı Sarayburnu'ndan sonraki ilk kapı olarak tarif eder. Bahçe Ka-pısı'mn, Osmanlı döneminde sadrazamlığa terfi eden vezirlerin saraya götürülmek üzere geçirildikleri kapı olduğu bilinmekte, kente getirilen zahire ve diğer her türlü ticari metanın da bu kapıdan geçirildiği kaydedilmektedir. Akşamları, şehir kapıları kapandıktan sonra geç kalanların şehre girdikleri kapı da burasıdır. Kapı ve çevresindeki surlar 1865' teki büyük Hocapaşa yangınından sonra şehrin bu bölgesindeki sokaklar ge-nişletilirken yıktırılmıştır.
Sadece Osmanlı döneminde ve günümüzde değil Bizans döneminde de Bah-çekapı yoğun bir ticaret merkezi olmuştur. Bizans döneminde Musevilerin yoğun olarak yerleştikleri bölgede, bugün Yeni Cami'nin yerinde de St. Antoine Kilisesi vardı, istanbul'un fethinden sonra semtte, Müslüman Türk nüfus ağırlık kazanmaya başladı. Museviler buradan çıkarılarak Hasköy'e iskân edildiler. Osmanlı tebaası olmayan yabancıların elinden ticaret yapma haklan alındı. Bölge ticari merkez görünümünü sürdürdüyse de han, hamam, cami, mescit gibi binaların yanında bahçe içinde konaklar, köşkler de yapıldı. Ancak bu binaların hemen hiçbiri günümüze kadar ulaşa-
Bahçekapı'da seyyar satıcıların ve mağazaların iç içe olduğu bir sokak. Araş Neftçi
madı. Bunun en önemli nedenleri arasında yangınları ve 1980'lere kadar yüzyıllar boyu devam eden bilinçsiz yıkımları saymak gerekir.
1569'da Demirkapı'da başlayıp Bah-çekapı'ya uzanan yangında semtin Yahudi mahallesi bütünüyle yandı. 1723' te, 1750'de, 1865'te ve 1909'da çıkan yangınlarda birçok yapı yok oldu. Yine çeşitli yapılaşmalar sırasındaki yıkımlarda da tarihi eserler zarar gördü ya da bütünüyle ortadan kalktı. Bahçekapı çevresindeki bugün tümüyle ortadan kalkmış yapılar arasında, Fatih döneminde inşa edilen Yıldız Hamamı, Ab-basağa Hamamı, Abdullah Paşa Konağı, Abbasağa Mektebi sayılabilir. Günümüzde semtte bulunan önemli yapılar oldukça yeni tarihlidir. Semtin kimi tarihi yapıları örneğin Abdülhamid I Külli-yesi'nin(->) imareti, sıbyan mektebi, 4. Vakıf Hanı inşaatı sırasında yok olmuş, eskiden senitte bulunan I. Abdülhamid Sebili de buradan kaldırılıp Gülhane Parkı'mn karşısına yeniden kurulmuştur. Zahire Borsası olarak da bilinen Ticaret Borsası halen Zahire Borsası Soka-ğı'ndadır. 4. Vakıf Hanı, Hamidiye Cad-desi'ndedir. Yine aynı caddede Agop-yan Hanı vardır. Eskiden arpacıların bulunduğu Arpacılar Sokağı'ndaki Arpacılar Camii bir başka eski yapıdır. Uzun süre Emniyet Müdürlüğü binası olarak
kullanılan, halen Eminönü Adliyesi'nin bulunduğu Sansaryan Ham da semtin ünlü yapılarındandır.
Bahçekapı'da 1960'lara kadar Ermenilerin ve Türklerin barındığı konutlar varken 1960'lardan sonra tümüyle ticari merkez haline gelmiş, küçük ama ünlü dükkânların, örneğin Hacıbekir'in, ayakkabıcıların, tuhafiyecilerin yanında büyük işyerleri, yazıhaneler ve bankalar semte yerleşmiştir. Bugün elektronik eşya, beyaz eşya ve giyim eşyası satan mağazalar çoğunluktadır. Semt bir zamanlar İstanbul'un en tanınmış Milli Piyango bayii olan Nimet Abla gişesiyle de ünlüdür.
Bahçekapı'nın çevresi her türlü ulaşım aracının ilk durak ve iskeleleriyle doludur. Galata Köprüsü'nün ayağının doğusunda, Eminönü Meydanı'ndan Sir-keci'ye doğru şehrin Rumeli yakasını Anadolu yakasına ve Boğaziçi'ne bağlayan şehir hatları vapur iskeleleri sıralanmıştır. Bu iskelelerin önünde şehrin hemen her yanına kalkan otobüslerin ilk durakları bulunmakta, ayrıca Sirkeci-Ce-vizlibağ arasında işleyen çağdaş tramvay sistemi de (hızlı tramvay) Bahçekapı'nın doğu sınırında Sirkeci'den başlamaktadır.
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |