I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə24/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   129

Bibi. Büngül, Eski Eserler, I, 14-15, 94-95; M. Z. Kuşoğlu. "Bir Zamanlar Çubuk Vardı", İlgi, 66 (Yaz', 1991), 32-35; İSTA, I, 253; 1KSA, I, 328-329.

M. SABRİ KOZ

AĞVA

Kocaeli Yarımadası'nda, Karadeniz kıyısına kurulmuş bir yerleşmedir. İlin doğusunda yer alan Ağva, idari bölünüş bakımından Şile İlçesi'ne bağlı bir bucak merkezi durumundadır. Bugün adı Yeşilçay olan Ağva'mn 13 köyü vardır. Yerleşmeyi doğu ve güneydoğudan Yeşilçay, güneyden Dudubayır Tepe (84 m), güneybatı ve batıdan Göksu Deresi ve kuzeyden de Karadeniz sınırlamaktadır. Ağva'mn esas yerleşmesi Yeşilçay'ın batı kıyısına; kendine bağlı bir mahalle olan Yakuplu da Göksu Deresi'nin doğu kıyısına yaslanmıştır. Ağva kelimesi Latince kökenli olup, "iki dere arasına kurulmuş köy" anlamına gelmektedir.



Ağva, Yeşilçay ve Göksu derelerinin getirdiği alüvyon maddesinin Kuater-ner'deki (yaklaşık 2,5 milyon yıl önceden günümüze kadar olan dönem) deniz seviyesi değişimleri sonucu oluşmuş kıyı ovası üzerinde yer alır. Ovanın genişliği 500-600 m, uzunluğu ise 1,5-2 km dolayındadır.

Ağva ve çevresinde Akdeniz ile Karadeniz iklim tipleri arasında bir geçiş iklimi görülür. Akdeniz iklimine nazaran daha hafiflemiş yaz kuraklığı, daha az buharlaşma ve daha fazla don etkili olmaktadır. Bulutluluk ve nispi nem oranları da Akdeniz'e oranla daha fazladır. En yakın meteoroloji istasyonu olan Şile'nin değerlerine göre en sıcak ay ağustos (22,4°C), en soğuk ay ise ocaktır (5,2°C). Yıllık ortalama sıcaklık 13,4 °C dır. Şile Meteoroloji İstasyonu'nda en düşük değer olarak bir kere -11,0°C (17.1.1963 tarihinde), en yüksek değer olarak da 39,5°C (21.8.1945 tarihinde) ölçülmüştür. Yörede yıllık ortalama yağış miktarı 767,2 mm'dir. Yaz mevsimine düşen oran yüzde 10,5 ortalamasmdadır. Yağışın bir diğer özelliği de sağanak karakterinde olmasıdır. Sonbahar ve kış aylarında aniden bastıran sağanaklar, özel-



Ağva

istanbul Ansiklopedisi

likle sonbahar aylarmdakiler, bazen can ve mal kayıplarına da neden olmaktadır. Ağva 1942, 1969 ve 1973 yıllarında böyle sağanak yağışların sonucunda sel afetine uğramıştır. Sel afetine karşı 1973'ten sonra Yeşilçay'ın batı kenarına 7-8 m yüksekliğinde bir set yapılmıştır. Özellikle turizm bakımından önemli olan güneşlenme süresi yıllık ortalama olarak günde 5 saat 44 dakikadır. Ancak yaz aylarında bu süre 10 saat 38 dakikaya kadar çıkmaktadır. Bulutluluk bakımından açık günler sayısı 52, kapalı günler sayısı ise 120 gündür. Ağva ve çevresinde rüzgâr genellikle kuzeydoğu ve güneybatıdan esmektedir.

Ağva ve çevresinin bitki örtüsü nemcil bir karaktere sahiptir. Yeşilçay'ın doğusundaki tepelerde ve Dudubayır Te-pe'de hâkim bitki örtüsünü Macar meşesi (Quercus frainettd) oluşturur. Bunlara kestane (Castanea satiua), gürgen (Carpinus betulus), akçakesme (Pbilly-rea latifolia), funda (Erica arborea), katran ardıcı (Juniperus oxycedrus) ve süpürge çalısı {Çallıma vulgaris) eşlik eder. Ayrıca kıyıdaki kumullar üzerinde kum sazları (Ammopbila arenaria), zambak (Lilium sp.) ve sütleğen (Eup-horbia sp.) yer alır.

Yazılı bir tarihi olmamakla beraber, Ağva'mn kuruluşunun MÖ 7. yy'a kadar uzandığı kabul edilmektedir. Hititler, Frigyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar yüzyıllar boyunca yörede hâkim olmuşlardır. Bu uygarlıkların çeşitli eserlerine Ağva'mn köylerinde rastlanmaktadır. Romalıların Nikomedia'da (İz-

mit) uyguladığı baskılardan kaçan Hıristiyanlar Şile ve Ağva dolaylarına yerleşmişlerdir. Dini görevlerini yerine getirebilmek için çevredeki mağaralardan faydalanmışlar ve çeşitli tesisler yapmışlardır. Bunların en güzel örneklerini Ağva'mn güneyindeki Gökmaslı köyündeki mağara ile Hacdı köyündeki Güıiek ve İnkese mağaraları oluşturur. Bizans hâkimiyetine geçtikten sonra çeşitli aralıklarla Bizans ve Selçuklular arasında el değiştiren Ağva ve çevresi, Osmanlılar zamanında ilk defa Orhangazi'nin kumandanlarından Akçakoca Bey tarafından ele geçirilmiş, bu kez Bizanslılar ile Osmanlılar arasında el değiştirmiş, 15. yy'dan itibaren Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Mondoros Silah Bırakışma-sı'yla Boğazlar bölgesi kapsamında sayılan Şile ve Ağva 1920'de İngilizler tarafından işgal edilmiş, 7 Ekim 1922'de kurtarılmıştır.

1935-1990 yılları arasında Ağva'mn nüfusu dalgalanmalar göstermektedir (bak. Tablo). Ağva'mn bir mahallesi olan Yakuplu 1955 sayımından itibaren köy tüzel kişiliği kazanarak nüfusu ayrı gösterilmeye başlanmıştır. Sayım zamanlarında ve kış aylarında nüfustaki bu azlığa karşılık, özellikle yaz aylarında turistler sebebiyle zaman zaman 10.000'in üzerinde nüfus görülmektedir. Ağva 1991'den beri belediye örgütlenmesine sahiptir.

Ağva'da yerleşmenin niteliği son yıllarda turizm faaliyetleri nedeniyle değişme göstermekte eski yerleşme düzen ve yapısı hızla bozulmaktadır. Buna rağ-

AHALİ FIRKASI

100


101

AfflRKAPI



Ağva'da Nüfus

Sayım Yılı

Erkek Nüfus

Kadın Nüfus

Toplam

1935

189

201

390

1940

1.213

186

1.399

1945

981

194

1.175

1950

-

-

475

1955

286

167

453

1960

214

161

375

1965

466

205

671

1970

398

369

767

1975

474

343

817

1980

500

374

874

1985

531

418

949

1990

1.321

1.043

2.364

men, hâlâ meskenlerin yüzde 41'ini tek katlı, yüzde 32'sini iki katlı ve yüzde 27'sini ikiden fazla katlı binalar oluşturmaktadır, iki katlı meskenlerin alt katları çoğunlukla dükkân olarak inşa edilmiştir. Gelişmekte olan pansiyonculuğun etkisiyle, eski ve ahşap evler yıkılmakta veya bahçelerine yenileri yapılarak yerleşmenin dokusunda değişiklikler meydana getirilmektedir. Son yıllarda özellikle tarım alanlarının parsellenerek iskâna açılması ise yerleşmenin özelliklerinde büyük çaplı değişikliklere neden olacaktır.

1950'li yıllara kadar Ağva'nın ekonomisi odun ve odunkömürcülüğüne dayanıyordu. Bir iskele durumunda olan Ağva'dan İstanbul'a denizyoluyla odun ve odunkömürü gönderiliyordu. Mevcut ziraat ise geçimlik düzeydeydi. Deniz kıyısında olmasına karşılık bugün de hâlâ gelişmiş bir balıkçılık faaliyeti yoktur. Ancak 1950'lerden sonra orman ürünlerinin azalması ve nüfus artışına bağlı olarak bu alandan elde edilen gelirin daha çok paya bölünmesi, ayrıca kaçak ağaç kesiminin büyük ölçüde önlenebilmesi nedeniyle bu faaliyet yerini tarla ziraatına ve meyveciliğe dayalı tarımsal faaliyete; ayçiçeği, mısır ekimine, elma ve fındık yetiştiriciliğine terk etmiştir.

1980'li yıllardan sonra mısır ve ayçiçeği ekilen tarlalarda ekimden vazgeçilerek, buraların parsellenerek satılması sonucunda bu tür faaliyetler oldukça azalmıştır. Bunun en büyük nedeni Ağva'nın artık bir turistik merkez niteliği kazanmasıdır. İstanbul'a yakınlığı, dalgalı fakat temiz denizi, kumsalının güzelliği, ilgi çekici ormanları ve yeşil ile mavinin uyumu gibi özellikler Ağva'nın yerli ve yabancı turistler için ilgi odağı haline gelmesini teşvik etmiştir. Yaz aylarında tatil için gelenlerin kalacakları otel, motel gibi tesislerin sayıca yetersizliği pansiyonculuğun gelişmesine neden olmuştur. Ağva gelecekte daha gelişkin bir turizm merkezi olmaya adaydır.

Bibi. A. Çelebi, Ağva (Yeşilçay) Nahiyesinde Araziden Faydalanma 1988-1989, İstanbul Üni., Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enst., yüksek lisans tezi, İst., 1989; A. T. Ertek, Kocaeli Yarımadasının Kuzeydoğu Kesiminin Jeo-

morfolojisi, istanbul Üni., Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enst., doktora tezi, İst., 1990; A. T. Ertek, "Ağva ve Çevre Sorunları Üzerine Jeomorfolojik Yaklaşımlar", Çevre Koruma, S. 47; Y. Dönmez, Kocaeli Yarımadasının Bitki Coğrafyası, İst., 1979.

SEDAT AVCI



AHALi FIRKASI

II. Meşrutiyet döneminde İstanbul'da kurulmuş ilk muhalefet partilerindendir.

Ahali Fırkası Meclis-i Mebusan'da İttihatçı çoğunluktan ayrılan Gümülcine, Karesi, Konya, Trablusgarp, Bayezid, Tokat, Karahisar (Afyon), Erzurum mebusları tarafından 21 Şubat 1910 günü İstanbul'da kuruldu. Partinin başkanı Gümülcine Mebusu İsmail Bey'di. Hizb-i Cedid'le kaynaşarak muhalefet saflarını sıklaştırmayı denedi. Kasım 1911'de Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katılarak kendini feshetti.

Ahali Fırkası mensupları II. Meşrutiyet meclisinin en dağdağalı, canlı ve hararetli döneminde üç toplantı yılını aşan bir süre etkinlik gösterdi. Mutedil Hürriyetperveran Fırkası ile birlikte meclise çoğulcu ve çok partili bir görünüm kazandırdı.

Ahali Fırkası yirmiye yakın mebusla mecliste yoğun muhalefet yaptı. Sulh Hâkimleri Kanunu, Arnavutluk harekâtı, Demokrat Fırka üyeleriyle Sosyalist Fırka üyelerinin tutuklanmaları, Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa'nın siygaya çekilmesi, Said Paşa kabinesine güvensizlik oyu verilmesi Ahali Fırkası'nın soru ve gensorularla etkin olduğu görüşmelerdi. Arnavutluk'la ilgili tartışmalarda heyecan doruk noktasına vardı ve Ergiri Mebusu Müfit Bey, Cevat Paşa'yı düelloya çağırdı.

Ahali Fırkası muhafazakâr bir partiydi. Toplumsal yönü cılızdı. Kurucuları ilmiye ağırlıklıydı. Siyonizm sorununu da Meclis gündemine Ahali Fırkası getirdi. Yahudi düşmanı olduğunu belirten Gümülcineli İsmail Bey, bu milletin Osmanlılar ve Türkler için büyük tehlike oluşturduğunu ileri sürdü. Osmanlı Devleti'nin mali yönden dış borçların baskısı altında inlediğini ve bunun mü-

sebbibinin Siyonistler olduğunu vurgulayarak Selanikli ve dönme oluşu nedeniyle Cavid Bey'i hedefledi. Reji, kaçakçılık gibi konular Ahali Fırkası liderinin diğer eleştiri alanlarım oluşturuyordu.

Mahmut Şevket Paşa'yı yıpratan gensoru önergesini Mutedil Hürriyetperveran Fırkası ile birlikte Ahali Fırkası verdi. Önerge muhalefet için başarıydı. Fırka Matbuat Kanunu'nun meşrutiyet rejimiyle bağdaşmadığını ileri sürerek bir kanun tasarısı hazırladı.

İttihatçı listeden seçim kazanıp Ahali Fırkası'nı kuran mebuslar Anayasa Hu-kuku'nun önemli sorunlarından birini gündeme getirdiler. İttihat ve Terak-ki'den ortak istifaları seçmenlerin tepkisiyle karşılaştı. Meclis'ten istifa etmeleri gerektiği vurgulandı.

Ahali Fırkası'nı destekleyen yayın organlarının başında Yeni Gazete gelir. Ayrıca Sada-yı Millet, İkdam ve Yeni ikdam gazeteleri, sosyalist eğilimli İştirak de fırkaya omuz verdi.

Ahali Fırkası muhalefetini parlamento dışına taşımadı. İbrahim Hakkı Paşa ve Sait Paşa kabinelerine karşı sert muhalefete girişmesine karşın parlamento içinde ilk kez iktidar-muhalefet ilişkisinin oluşmasını sağladı.

Bibi. Tımaya, Siyasal Faniler, I, 234-241; A. Birinci, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İst. 1990, s. 40, 52.

İSTANBUL


AHALİ İKTİSAT FIRKASI

Mütareke ve işgal döneminde İstanbul'da etkinlik gösteren siyasal partidir. Kasım 1918'de kuruldu. Toplumsal ve ekonomik sorunları gündemine aldı. 143 maddelik programında savaş yıllarında revaç gören "içtimai iktisaf'a yöneleceğini açıkladı. Programına toprak reformunu aldı. Bireyin ekonomik özgürlüğünü savundu. Egemenliğin halkta olduğunu vurguladı. Memuriyette liyakati ilke edindi. Osmanlı'nın kanun dahilinde mutlak hürriyete sahip olduğunu kaydetti. Osmanlı üretiminin dış rekabetten korunması gerektiğini belirtti. İşçinin (amele sınıfının) sağlık sorununu ve çalışma süresini, tatil günlerini, sigorta sorununu içerecek Amele Kanunu'nun bir an önce çıkarılmasını önerdi.

Ahali İktisat Fırkası ticaret erbabı arasında rağbet gördü. Yeterince örgütlenemedi. Kayıtlı üye sayısı 400'ü aşamadı. Ahmet Hamdi Bey'in (Başar) çıkardığı Ticaret-i Umumiye gazetesi partinin yayın organıydı. Şubat 1919'da "İktisadiyatımız Hakkında Bir Beyanname" yayımlayarak savaş sonrası izlenmesi gereken iktisat politikasının ana hatlarını çizdi.

İlk kongresini 4 Şubat 1919'da yaptı. Kongre gündemini 1919 seçimi, adaylık sorunu ve ekonomik bunalıma karşı alınacak önlemler oluşturuyor.

Mütareke'nin belirsiz ortamında Ahali İktisat Fırkası etkinlik gösteremedi. 1919 seçimleri için Milli Ahrar Fırka-

sı 'yla ortak liste hazırladı. Anadolu hareketiyle ilişki kurmayı denedi. Ancak seçimde kazanamadı.

Fırka resmen feshedilmedi. Meclis-i Mebusan'ın basılmasını izleyen dönemde silinip gitti. Ahali İktisat Fırkası programı ve beyannamesiyle II. Meşrutiyet yıllarında iktisadın ne denli önem kazandığını kanıtladı.

Kurucularından Ahmet Hamdi Başar 1970'lerin başına kadar iktisat yazınında etkin oldu. Bibi. Tunaya, Siyasal Partiler, II, 161-182.

İSTANBUL

AHIR KAPISI

bak. SURLAR



AHIRKAPI

Ahırkapı semti İstanbul'un Sarayburnu kadar önemli bir tarihi saray bölgesidir. Bir bölümüyle yarımadanın en doğu ucunda Boğaz'ı, Anadolu yakasını ve Adalar'ı gören güzel bir panoramaya açılır. Topkapı Sarayı ahırlarının burada olması nedeniyle eski bir Bizans dönemi kapısına bu ad verilmiş, giderek bütün semt bu isimle anılmıştır. Ahır Kapısı üzerindeki H. 1135 (1722) tarihli bir kitabe, 18. yy'a kadar uzanan sur tamirleri esnasında bu kapının III. Ahmed döneminde bile tamir edildiğini göstermektedir. Bizans döneminin Hipodrom, Bukoleon Sarayı ve Mangan Mahallesi arasındaki bu sur ve kıyı bölgesinde Bi-zantion'un Akropol'ü ve Agora'sından Marmara'ya doğru inen yamaçlar ve bu bölgeyi güneye doğru genişleten Bizans döneminin saray bölgesi üzerinde, Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı dış bahçeleri ve kasırları, saray suru dışında ise fetihten bu yana, yeni konut alanları vardı. Bu bölge İstanbul'un en önemli arkeolojik alanlarından biridir.

Burada sözü edilen semt sınırları içinde, Topkapı Sarayı dış bahçesinde kalan Manganai Sarayı, Georgios, Laza-ros manastırları, Menas, Hodegetria ve Soteros kiliseleri, Lazaros ve Hodegetria sur kapıları, Tizkanisterion gibi yapılar, Arkadianai, Topoi gibi mahalleler vardı. Fakat Topkapı saray alanının dokunulmazlığı, Sur-ı Sultani dışında kalan mahallelerin de 15. yy'dan bu yana konut alanı olarak gelişmiş olması bu semtte sadece sporadik araştırmalara olanak vermiş, ancak saray arazisi içinde demiryolu güzergâhı üzerinde bazı kazılar yapılmıştır. Buradaki en önemli kalıntılar Mangan Sarayı'na aittir.

Bu semt Çatladıkapı ile Ahırkapı arasındaki İshak Paşa ve Akbıyık mahallelerini izleyen Cankurtaran Mahallesi sınırları içinde Ahır Kapısı ile Sinan Paşa Köşkü arasındaki sur çizgisinin arkasındaki düzlük ve yamaçların oluşturduğu alandır. Bu bölge İstanbul'un en eski idari bölünmesinde I. Regio'ya tekabül eder. Değirmenkapı'dan öteye Topkapı ve Sirkeci'ye uzanan kuzey bölümü ise daha çok Sarayburnu adı altında tanı-

nır. Topkapı Sarayı'nın denizle ilişkili birçok önemli işlevi bu bölgede toplanmıştı. Bugün Cankurtaran adı verilen mahalle Ahırkapı semtini içine alır, fakat çok daha geniş bir alan içerir. Meh-med Ziya Bey İstanbul ve Boğaziçi 'nde bu mahallede (mıntıka diyor) 29 sokak, 118 hane, 2 çarşı, 4 hamam ve 2 imaret olduğunu yazar. Cankurtaran Mahallesi fetihten sonra teşekkül etmiş bir mahalledir. Hadîka bugün mevcut olmayan Cankurtaran Mescidi'nin Fatih'in topçubaşısı Hacı Seyyid Hasan Ağa tarafından yaptırıldığını ve mescidin kendi zamanında mahallesi olduğunu yazar. Ayasofya'dan Ahırkapı'ya saray surları boyunca inen yol üzerinde II. Baye-zid'in ilk saltanat yıllarında Sadrazam İshak Paşa tarafından yapılan caminin ve hamamın varlığı (yapımı 8887 1483' ten önce) 15. yy'da saray surlarının hemen dışında Türk mahallelerinin kurulmuş olduğunu göstermektedir. Bugün İshak Paşa Mahallesi'nin daha güneyde kalmış olması mescidinin ise şimdi Cankurtaran Mahallesi'nde bulunması bölgenin 15. yy'daki adı üzerinde, kesin bir karar vermeyi zorlaştırmaktadır. E. H. Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nüfusu adlı kitabında mescide dayanarak bu adda bir mahalleden söz etmişse de İstanbul Vakıftan Tahrir Defteri'nde bu mahallenin görülmediğini de kaydetmiştir. Bu bölgede Bizans döneminden kalan yapıların Topkapı Sarayı'nın yapılmaya başlandığı dönemden sonra saray hizmetlerine sunulduğu bilinmektedir.

Ahırkapı bölgesinin yaşamı, Saray-ı Hümayun'un etkinlikleriyle belirlidir. Tren yolu Sur-ı Sultani'nin bir bölümünü yok etmeden önce (1874) Ahır Ka-pısı'mn doğusunda Sur-ı Sultani'nin Otluk Kapısı vardı. Has ahırlar için ot ve

1890'da Ahırkapı. Tuğrul Acar

saman bu kapıdan saraya girerdi. Fakat sultanlar da bazen bu kapıyı kullanırlardı. Bu kapıdan daha doğuda, surların büyük bir girinti yaptıkları yerde güneye bakan Balıkhane Kapısı vardı. Bu kapının dışında ve deniz kıyısında, belki de kısmen denizin üzerinde Balıkçı-başı Köşkü bulunuyordu.

Francesco Scorella'nın 17. yy'ın ikinci yarısında yaptığı bir panoramada balıkhane köşkü deniz üzerinde gösterilmiştir. Köşk Kauffer haritasında da görülür. Bu kapının karşısında deniz içinde büyük bir dalyan ve çevresinde daha başka dalyanlar kurulmuştu. Sarayın mutfağına giden balıkların bir bölümü bu dalyanlarda görevli bostancılar tarafından tutulurdu. Söz konusu dalyanların bu bölgedeki varlığı Bizans dönemine kadar gidebilir. Eremya Çelebi bunları 17. yy'ın başında burada görmüştür. Deniz üzerindeki bir sur kulesinin üzerine inşa edilmiş olan Ahırkapı Feneri 1755 yılında yaptırılmıştır. Bizans döneminin büyük deniz feneri ise Ahır Kapısı'mn güneybatısında Bukoleon Sarayı'nın yakınında idi. Sultan III. Osman tarafından 1755'te yapılan Ahırkapı Feneri, rivayete göre Mısır'dan dönen bir geminin bu kıyıdaki kayalıklara çarparak batmasından sonra yaptırılmıştır. Burada bulunan deniz içindeki kayalar da II. Mahmud tarafından temizletilmiştir. Fenerin bu bölgede eski Kadırga limanının kuzeyindeki surların kayalar üzerinde olduğu, Va-vassore'nin panoramasında görülür. İmparator Herakleios'un Kutlu Haç'ı aldıktan sonra buraya getirdiği ve İstanbul'u fethe gelen Arap donanmasının da bu kıyılardaki kayalıklara bir lodos fırtınası sırasında çarparak yok olduğu söylenir. Ahırkapı Feneri'nden sonra üzerinde eski Bizans dönemi kapılan örülmüş bir sur bölümü vardır. Kuzeydoğuya doğru bu köşkü, Sinan Paşa'nın 1582'de III.

AfflRKAPI

102

103

AHIRKAPI

'HANELİK ;;»!»; \ \ &S*J, GÜLHANE '•

(SARNIÇ) .-::- SÛVERCINUK'İ^151—

™«A- KULELERİ Q



Ahırkapı

istanbul Ansiklopedisi

Murad için yaptırdığı ve kubbesine asılı olan bir inci salkımından dolayı İncili Köşk de denilen Sinan Paşa Köşkü izler. (Bu köşk İ. H. Uzunçarşılı'ya göre H. 1243/1827-28'de yıkılmıştır.) Sinan Paşa Köşkü'nün elli metre kadar batısında eskiden kumsal olan alanda Bizans döneminden kalan bir ayazma vardır. Eremya Çelebi, Kumluca adı verilen bu kıyıya Rumların kuma gömülerek şifa bulmaya geldiklerini ve burada, ünlü bir ziyaret yeri olarak, 4 Ağustos tarihlerinde yortu yapıldığını (III. Selim'in sır kâtibi Ahmed Efendi Ruzname'dç bu tarihin 6 Ağustos olduğunu söyler) ve sultanların onları seyrederek para dağıttıklarını, fakat IV. Murad'ın bu yortuyu yasakladığını yazar. Ne var ki,, daha sonraki dönemlerde bu yasağın kalktığı, 19. yy başına kadar buraya Rumların yortu için gelmelerinden anlaşılmaktadır. Ahmed Efendi Ruzname'de III. Selim'in Kumluca'daki yortuyu seyretmek için birkaç kez köşke geldiği yazılıdır. Sinan Paşa Köşkü'nün yanında 1598 tarihli bir çeşme vardır. Grelot gemilerin bu çeşmeden su aldıklarını söyler.

Topkapı Sarayı ahırlarının bir bölümü Sur-ı Sultani'nin Otluk Kapısı dışında idi. Kauffer'in haritasında bu ahırlar gösterilmiştir. Sinan Paşa Köşkü'nün arkasında Türklerin cirit ve tomak oynayıp güreş yaptıkları ünlü Gülhane Mey-dam'nın, bir ölçüde, eskiden Bizans imparatorlarının Hint kökenli bir tür polo oyunu oynadıkları Tiskanisterion'a tekabül ettiği düşünülebilir. Bu meydanda Mustafa Reşid Paşa Gülhane Hatt-ı Hü-

mayunu'nu okumuştur. Sultanlar özellikle İncili Köşk'e eğlenmek için geldikleri zaman burada cirit, tomak oyunları oynatırlar, atış talimleri yaptırırlardı. Ahırkapı'nın karşısında bir iskele vardı. Fakat sultanlar denize çıkarken daha çok Balıkhane Kapısı'nı ve Balıkhane Kasrı'nın önündeki özel iskeleyi kullanmışlardır. Bu kasır zaman zaman tamir edilmiş ya da yeniden yapılmıştır. Ahmed Efendi Ruznamdde sultanın Bo-ğaz'a ya da Üsküdar'a geçmek istediği zaman buradan saltanat kayığına bindiğini yazar. Sinan Paşa Köşkü'nden sonra gelen Değirmen Kapısı ve arkasında saraya un hazırlayan değirmen, Ahırkapı semtinin kuzeyinde kalır. Abdurrahman Şeref sarayın çöplerinin Sinan Paşa Köşkü ile Değirmen Kapısı arasında bir yerden çıkarıldığını ve bunu yapan saray hizmetlileri olan Mezbelekeşan Oca-ğı'nın yerinin de orada olduğunu yazar. Evliya Çelebi kentte çöplük subaşısına bağlı beş yüz çöp arayıcısı bulunduğunu ve onların buraya gelip saray çöpleri içinden işe yarar eşyaları ayırdıklarını yazar. Sarayın lağımları da buraya dökülmekteydi. Saray hizmetlerini yapan görevliler olarak bu bölgede birkaç tane Bostancı Ocağı (bugünkü anlamı ile bir tür karakol) bulunuyordu. Örneğin İncili Köşk'ün muhafızları Bamyacılar Ocağı'nı oluşturuyordu. Kuşhane Ocağı kuşhane hizmetlerine bakan bostancılara, İsha-kiye Ocağı, yine Gülhane çevresindeki İshakiye ya da II. Bayezid Köşkü'nün hizmetlerine, Balıkhane Kapısı Ocağı Ahır Kapısı'na kadar uzanan alanın

kontrolüne ve dalyanlara bakıyordu. Otluk Kapısı içindeki Heybeciler Ocağı saray hamallarından oluşuyordu. Sarayda ölen ya da öldürülen kişilerin cesetleri de Balıkhane Kapısı'ndan çıkarılarak bu kapıdaki ocakta görevli bostancılar tarafından denize atılıyordu.

Bu bölgede adı geçen saray yapıları arasında ikisi de Bizans yapıları içinde kurulmuş arslanhane ve kuşhane ile sarayın cephaneliği vardır. Vahşi hayvanların muhafaza edildiği arslanha-ne'nin(-t) Fatih döneminde Bâb-ı Hümayun dışında Ayasofya'mn deniz tarafında bulunan, Eremya Çelebi'nin sözünü ettiği ve İnciciyan'ın loannes Evan-gelista Kilisesi olduğunu söylediği kilisede kurulduğu genellikle kabul edilir. Abdurrahman Şeref 19. yy'a kadar bu yapının var olduğunu söyler. Evliya Çelebi arslanlıanenin üstünde Sernakkaşan Kârhanesi olduğunu ve sanatçıların buradaki hücrelerde kaldığını yazar. Diğer bir nakkaşhanenin de bu yapının yanında olduğu ve Matrakçı Nasuh'un İstanbul minyatüründe Ahırkapı ile Ayasofya arasında gösterilen büyük kilisenin arslanhane olduğu genellikle kabul edilmiştir. Nakkaşhanenin yanında, yine Sur-ı Sultani dışında cebehane vardı. Kuşhane ise Eremya Çelebi'nin Ahırkapı'nın güneyinde muhteşem bir Rum kilisesi olarak sözünü ettiği ve İnciciyan'ın Aziz Minas'a atfettiği Aziz İoan-nes (Vaftizci Yahya) Kilisesi olduğunu söylediği yapıydı. Mordtmann, Vaftizci Yahya kiliselerinden birinin Kadırga semtinde olduğunu yazmıştır. Erken do-

Allom'un sarayda öldürülen kişilerin Ahırkapı önlerinde denize atılışını ve dalyanları

betimleyen deseninden gravür, 19. yy.



Ara Güler

nemde sözü edilen Minas Kilisesi'nin ise yeri belli değildir. Bu kiliseye ilişkin bir efsane Eremya Çelebi tarafından anlatılmıştır. İmparator Maksimianos döneminde Mısır'da öldürülen Aziz Minas ve diğer iki azizin denize atılan sandukaları bir melek yardımıyla bu kıyılara gelmiş. İlahi bir işaretle kıyıya gelen İstanbul patriği sandukaların üzerinden bir ışığın yükseldiğini görmüş, bu nedenle de Aziz Minas'ın ve diğer iki azizin naaşları için yukarıda anılan kilise yapılmıştır. Bu hikâye istanbul'da yerel geleneklerin nasıl birbirinin içine girdiğini, yapı ve topografya ile efsanelerin nasıl bütünleştiğini açıklayan ilginç öğeler içerir. Kayalıklar, fenerler, ışıklar, kutlu haçlar, karaya tabutu vuran azizler, kayalıklara düşerek yok olan gemiler, yortu yapılan ayazma, ve gemilerin bu kıyıdan su almaları İstanbul tarihini yoğuran işlevsel ve simgesel olguların sayısız örneklerindendir. 17. yy sonunda İstanbul'a gelen İngiliz papaz Chis-hull saray surları yakınındaki aynı kuşhaneden söz etmiştir. Matrakçı Na-suh'un ünlü minyatüründe Ahırkapı'da surlar dışında avlulu büyük bir yapı daha görülür. Dört kapısı olan bu yapı sarayın ahırları olabilir.

Yakın zamana gelene kadar yöredeki sahil surları yer yer deniz kenarında idi. 19. yy sonunda yapılan haritalarda bu noktadaki sur önüne düşen deniz kenarında üzerinde yapı olan pek az alan vardır. Kuşkusuz bunun bir nedeni bölgenin saray bahçeleri önünde bir güvenlik alanı olarak kontrol edilme ge-reksinmesidir. Saray surları önünde sadece Değirmen Kapısı kuzeyinde, dol-

muş bir küçük Bizans limanı üzerindeki tabhane mescidi vardı ve bostancılara tahsis edilmişti. Scorella'nın panoramasında sahil surlarının bu bölümü de çok ayrıntılı gösterilmiştir. Sur-ı Sultani'nin dışında deniz kıyısındaki ilk mescit Ahırkapı Mescidi'dir. Hadîka anılan mescidin Babüssaade Ağası Mahmud Ağa tarafından yaptırıldığını ve kurucusunun konağının da burada olduğunu yazar. Mescidin kuruluş tarihi belli değildir, fakat minberi IV. Mehmed döneminde (1648-1687) Rukiye Hanım adlı bir hatun tarafından konulduğuna göre Hadtka'da sözü edilen mahallenin 17. yy'da ortaya çıktığı düşünülebilir. Önemli devlet adamlarının yöredeki konaklan ise Topkapt Sarayı'nın inşaatından bu yana yapılagelmiştir. Mahallenin önemi demiryolunun yerleşme alanlarını parçalaması ve sultan ailesinin Top-kapı Sarayı'nı terk etmesinden sonra azalmıştır.

Kuşkusuz, Ahırkapı eskiden beri saraylar bölgesi olduğundan ve Osmanlı döneminde de Sur-ı Sultani'nin hasbah-çesi, bazı ünlü köşkleri ve servis alanlarını içerdiğinden semtin İstanbul yaşamında özel bir yeri vardır. Saraybur-nu'ndan sonraki hasbahçe köşkleri içinde en ünlülerinden biri Yalı Köş-kü'nden sonra İncili Köşk'tü. Sultanlar "biniş" denilen gezileri için haremden çıktıkları zaman, çoğu kez ata binerek saray bahçesindeki köşklere, özellikle deniz üzerinde olanlara giderler, orada seyirlik oyunlar ve müzik aracılığıyla eğlenirlerdi. Seyirlik oyunlar İncili Köşk'ün arkasındaki meydanda oynanırdı. III. Selim'in yaşamında İncili Köşk

ziyaretinin büyük bir yer tuttuğu görülür. Sultan çoğu kez buradan Balıkhane Köşkü'ne geçer, orada yemek yiyip, eğlenirdi. Gemi ve donanmaların limana girmeden önce Marmara'dan gelişi de İncili Köşk'ten seyredilirdi. Bazen donanma Ahırkapı açıklarında demir atardı. İngiliz elçisi, Partenon frizlerini Londra'ya götürmekle ünlü Lord Elgin'i getiren Frigat'ın Fenerbahçe açıklarına gelişini de III. Selim buradan seyretmişti. Sultan görüşmek istediği devlet adamlarını da aynı köşke çağırır, onlarla halvete girerdi.

Sur-ı Sultani'nin Otluk Kapısı'nı sultanlar da kullanırlardı. Tebdil-i kıyafetle kentte gezmek istediklerinde buradan çıkarlar, cuma namazlarından sonra, örneğin Ayasofya'dan, Sultan Ahmet Ca-mii'nden ya da Sokollu Mehmed Paşa Camii'nden döndüklerinde bu kapıdan girer ve İncili Köşk'e giderek dinlenirlerdi. Köşk doğuya baktığı ve hem güney, hem de kuzeye açıldığı için öğleden sonraları, özellikle yaz günleri gölgeli ve serin olurdu. Sultan, Aksaray yönüne biniş yaptığı zaman da Otluk Ka-pısı'ndan çıkılır, Kadırga Limanı, Kum-kapı ve Samatya yolu ile Yedikule'ye ya da sur dışına gidilirdi.

Günümüzde, Ahırkapı'dan Sirkeciye doğru surlar korunmuş olduğu ve surla deniz arasında sadece yol bulunduğu için burada herhangi bir yapılaşma olmamıştır. Ahırkapı'da Sirkeci'den gelen trafik saray surlarına paralel İshak Paşa Caddesi'ni izleyerek Bâb-ı Hümayun'a ulaşır. Bugün Ayasofya-Sultanahmet bölgesi İstanbul'un en yoğun turizm merkezi olduğundan Yenikapı'dan



Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin