İbn hübeyre, ebû HÂLİD 6 Bibliyografya : 7



Yüklə 1,79 Mb.
səhifə19/58
tarix17.11.2018
ölçüsü1,79 Mb.
#83019
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   58

A) Akaid.



1. el-Kaşîdetü n-nûniyye.360 Ehl-i sünnet ve'1-cemâat akaidine, özel­likle sıfatlar konusuna dair yaklaşık 3000 beyit ihtiva eden ve üzerinde birçok ça­lışma yapılan eserin çeşitli baskıları va-dır. 361

2. eş-Şavâ% ku'I-münezzele ale'l-Cehmiyye ve'l-Muhttıla.362 İğöşe-tü'1-lehfânöa atıfta bulunulan eser Selef akaidine dairdir. Eserin İbnü'l-Mevsılî tarafından yapılan ihtisarı basılmış 363 mevcut kısmı da Ali b.Muhammed ed-Dahîlullah tarafından dok­tora tezi olarak neşre hazırlanmıştır. 364

3. İctimû'u'l-cüyûşi'l-İslâmiyye caîâ ğazvi'l-Mıfattüa ve'l-Cehmiyye.365 Bü­yük ölçüde İbn Teymiyye'nin el-Fetva'l-Hameviyyetü'l-kübrâ'smâan esinlen­diği ileri sürülen bu eser 366 Allah'a nisbet edi­len ve eskiden beri kelâmcılar arasında tartışma konusu yapılan istiva sıfatına dairdir. Eserde istivanın anlamıyla İlgili olarak dilcilerin, kelâmcıların, müfessir-lerin. hadisçilerin. sûfîlerin ve şairlerin ifadeleri derlenmiştir.

4. Hâdi'l-ervâh ilâ bilâdi'l-efrâh. eş-Şavd'i/t'tan sonra yazılan eser. cennetin halen mevcut ol­duğunu ispat etmek ve cennetin mahiye­tiyle orada yaşanacak hayata İlişkin bil­giler vermek üzere telif edilmiş, bundan dolayı müellif tarafından "Sıfâtü'l-cenne" ve "Vasfü'l-cenne" olarak da adlandırıl­mıştır. Eserin çeşitli baskıları vardır.367

5. er-Rûh. Eserde ağırlıklı olarak rüya, ölümle kıyamet arasındaki süre, kabir hayatı ve ruh konusu ele alınır.368

6. er-Rûh ve'n-nefs. İbn Kayyim'in bazı eserlerinde er-Rûh ve'n-nefs ve Macri/efü'r-rûh ve'n-nefs adıy­la atıfta bulunduğu bu kitap 369 er-Rûh'tar\ daha geniş kapsamlı ayrı bir eser olmalıdır. 370

7. Miltû-hu dâri's-stfâde ve menşuru velâye-ti'l-'ilm ve-irâde.371 İbn Kayyım, Medâricü's-sâlikînden son­ra ve Mekke'de bulunduğu sırada kaleme aldığı eserde esas olarak sırât-ı müstaki­me kendileriyle ulaşılabilir dediği ilim ve irade üzerinde duracağını belirtmiş, fakat burada sadece ilim üzerinde durmuş, ira­de ve muhabbet dediği ikinci aslı Ravia-tü'1-muhibbîn adlı eserinde yazmıştır. Müellif Hz. Âdem'in yeryüzüne indiril-meşindeki sırlar, Hz. Peygamber'in kul-peygamber olmayı seçmesi, yaratılışın amacı gibi konulardan bahsettiği bir gi­rişten sonra İlim. İlmin fazileti, ilme olan ihtiyaç ve ilim ehlinin şerefi; yaratıcıyı is­pat yollan. Allah'ın yaratıştaki ve teşrî'deki hikmeti, şeriata olan ihtiyaç; nü­büvvetin bilinmesi ve nübüvvete olan ih­tiyaç; hüsün-kubuh ve maslahat-mef-sedet; ilm-i nücûm. falcılık, uğur, uğur­suzluk gibi çok değişik konulardan bah­setmektedir. Eserin büyük ölçüde. Câhiz'e nisbet edilen ed-Delâil ve'l-icti-bör adlı kitaptan iktibas edildiği iddiası 372 araştırıl­maya muhtaçtır.

8. Şi/d'û'i-'aiii fî me-sâili'l-kazâ' ve'1-kader ve'1-hikme ve't-tatü. 373

9. Hidâyetui-hayâ-râ fî ecvibeti'l-yehûd ve'n-naşörâ.374 Muhammed eş-Şeyh Ahmed Mahmûd el-Hâc eseri doktora tezi olarak neşre hazırlamıştır. 375

10. Şerhu es-mâ'i'Uâhi'l-hüsnâ. İbn Receb bu isimde bir eseri İbn Kayyim'e nisbet etmiş.376 Bekir b. Abdullah Ebû Zeyd, İbn Kayyim'in esmâ-i hüsnâ konusundaki görüşlerini bir araya getirerek et-Takrîb li-'ulûmi İbni'l-Kayyim adlı kitabına dercetmiştir.

11. el-Kebtfir. Abdullah b. Cârullah'ın el-Beyânü'l-matlûb kebâ iri'z-zünûb adıyla neşrettiği eser (Mekke 1408/1988; Riyad 1414/1994) Zehebîve İbn Kayyim'in bu isimdeki risalelerinin özeti ve derle­mesi niteliğindedir.

B) Ahlâk ve Tasavvuf.



1. Medâricü'ssâlikîn.377 Birçok baskısı bulu­nan 378 ve Henri Laoust'un Hanbelî mezhebinde mistik literatürün şaheseri olarak nitelen­dirdiği eser Hâce Abdullah-ı Herevî'nin Menâzilü's-stfirin adlı kitabının şer­hidir. 379

2. İğâşe-tü'l-îehfân min meşâyidi'ş-şeytân.380 el-İğâşetü'l-kübrâ adıyla da bilinen eser­de, İbn Kayyim'in toplumsal ıslahat pro­jesinin ana mesajlarını hayatın bütün alanlarını kapsayacak şekilde özetlediği, şeytanın tuzağı olarak adlandırılabilecek her türlü inanış ve davranış bozukluğun­dan kurtulabilmek için Selefi anlayışı, Kur'an"ın ruhuna ve Hz. Peygamber'in sünnetine dönüşü önerdiği görülür. Mü­ellifin önemli eserlerinden biri kabul edi­len İğöşetü'l-lehlân, bu çizgide yer alan ileri dönem literatürü için de sıkça başvu­rulan bir kaynak olmuş, eserin bazı bö­lümleri risaleler halinde ayrıca neşredil­miştir. İğâşetü'1-lehîan'da yaklaşık elli sayfalık bir bölümün Semev'el el-Mağri-bî'nin Bezlü'l-mechûd fî ifhâmi'1-ye-hûd adlı eserinden aynen iktibas edildiği iddia edilmektedir.381 Eseri Şeyh Abdullah b. Ab-durrahman Ebâ Butayn Muhtaşaru İğâşeti'l-lehfân (Riyad 1392/1972. 1409/ 1989), Nûreddinİbn Ganim el-Makdisî Meşâyidü'ş-şeytân ve zemmü'1-hevâ 382 adıyla ihtisar etmiş, Ali b. Ha­san b. Ali b. Abdülhamîd el-Eserî Mevd-ridü'1-emân (Riyad 1415/1995) ve Nur Saîd Sübülü'I-halâşminvesvâsi'I-han-nâs Beyrut 1992 adıyla birer seçme yap­mışlardır.

3. Tariku'î-hicreteyn ve bâ-bü's-sa'âdeteyn.383 Seferü'l-hicreteyn ve tarîku's-scfadeteyn adıyla da anılan eserde 384 Allah'a ve Hz. Peygamber'e hicretin mânası ve çeşitli yönleri, havf ve recâ, zevk ve muhabbet gibi konular ele alınır. Müellif bu eserinin anlam ve tür bakımından alışılmışın dı­şında, amacı bakımından ise hayli dikkat çekici olduğunu ifade etmektedir.385 Eserin İnnî Muhâcirün ilâ rabbî adıyla bir muhtasarı da neşredilmiştir (Kahire 1987).

4. Ravzatü'l-muhibbîn ve nüz-hetü'l-müştâkin.386 Sevgiye dair olup bu alanda yazılmış eser­lerin bir özeti gibidir. İbn Hazm'dan na­kilde bulunmasından ve onun bazı gö­rüşlerini tartışmasından hareketle İbn Hazm'ın Tavku'l-hamâme'smi gördüğü ve ondan etkilendiği sonucu çıkarılmak­tadır. Tâhir Ahmed Mekkî'ye göre İbn Kayyım. İbn Hazm'ın sevgiye dair görüş­lerini dinî bir biçim vererek âdeta bir vaiz üslubuyla nakletmiştir. 387

5. el-Kehmü't-tay-yib ve'l-'omeiü'ş-şâlih. Müstakil bir eser mi yoksa İbn Teymiyye'nin el-Kelimü't-fayyib'inin şerhi mi olduğu tartışılan eserin el-VâbiIü'ş-şayyib mine'l-keli-mi't-tayyib adıyla birçok baskısı yapıl­mıştır. 388

6. er-Risâletü't-Tebû-kiyye. "İyilik ve takva üzerine yardımla­sın 389 âyetinin tefsiri mahi­yetindeki eser, er-Risâletü't-Tebûkiyye 390 Tuhletü'l-ahbâb îî tefsiri kavlini te'âlâ "ve fecâ-venû 'ale'l-birri ve't-takvâ. (Kahire I 376; Riyad 1404/1984) ve Zâdü'1-muhâ-cir ilâ rabbihi 391 adla­rıyla basılmıştır.

7. ed-Dâ1 ve'd-devâ.392 el-Cevâbü'l-kâfî limen se'ele 'ani'd-devâ'i'ş-şâfî adıyla da birçok baskısı yapılan eser.393 Her hastalığın bir devasının olduğunu bildi­ren hadisin şerhi mahiyetindedir. Eserde müellif, şifaya yardım eden şeylerin ba­şında ihlâsla yapılan dua, âhiretin dünya­ya tercih edilmesi ve mâsiyetlerden uzak-laşılması gibi hususları sayar.

8. el-Fe-vâ'id. Kaynaklarda yer almayan bu ese­rin İbn Kayyim'e aidiyetinin şüpheli oldu­ğu iddia edilmekle birlikte Bekir b. Ab­dullah Ebû Zeyd. kitapta İctimâcu'l-cü-yûşi'l-İslâmiyye ve el-Me'âlim (İ'lâm) adlı eserlere atıf bulunduğundan hare­ketle bunun İbn Kayyim'e ait olduğunu belirtmiştir.394 Ahlâk, vaaz ve irşad konularını içe­ren eser birçok defa basılmıştır.395 el-Fevâ'idü'1-Mekkiyye adıyla müellife nisbet edilen eserin bununla aynı olup olmadığı ise şüphelidir.

9. 'Uddetü'ş-şâ-birîn ve zahîretü'ş-şâkirîn.396

C) Fıkıh ve Fıkıh Usulü.



1. iâmü muvakkfîn hn rabbi'l-'âlemin. Mez­hepler üstü veya Selefi nitelikte bir me­todoloji denemesi mahiyetindeki eserde bu metodolojinin Hz. Peygamber'den iti­baren gelişim seyri ve genel esasları ele alınmıştır.397

2. et-Turu-ku'l-hükmiyye fi's-siyâseti'ş-şer'iyye.398 Müellifin en tanınmış eser­lerinden biri olup yargılama hukuku ala­nında önemli bir kaynak sayılır. Eserde müellif, İbn Teymiyye'nin beyyine anlayı­şını geliştirerek hakkı gösteren her şeyin yargılama hukukunda beyyine sayılaca­ğı, bunun için de şeklî ve zahiri ispat va­sıtalarının yanı sıra feraset ve sezginin de devreye sokularak halin delâleti, karî-ne ve emarelerden hareketle hüküm verilebileceği tezi üzerinde durur. Eserin el-Firâse adıyla anılması da bu konuya özel bir önem verildiğini gösterir. İbn Kay-yim, Hz. Peygamber döneminden itiba­ren yargılamada ferasetle hüküm ver­menin, yardımcı ve takdirî delillere itibar etmenin değişik örneklerini vererek bey­yine kavramına getirdiği geniş yorumu temellendirmeye çalışır. Eserde dolaylı şekilde de olsa yargılama hukukuyla ilgi­si bulunan fıkhî konular ayrıntılı biçimde ele alınır. 399

3. Ahkâmü ehli'z-zimme. İslâm ülkesinde gayri müslimlerin huku­kuna dair yazılmış en kapsamlı eserdir. Kitapta zimmî hukuku. Hanbelî fıkhı ağır­lıklı olmak üzere müellifin dönemine ka­dar oluşan rivayet ve hukuk doktrini açı­sından mukayeseli bir şekilde ele alınmış, yer yer de ilk yüzyıllardaki uygulamalara temas edilmiştir. 400

4. Tuhietü'l-mevdûd bi-ahkâ-mi'1-mevlûd. Çocuğa ilişkin hükümleri derleyen bir eser olup çeşitli baskıları yapılmıştır. 401

5. el-Fürûsiy-ye. Hz. Peygamber'in koşu müsabakası yapması, güreşmesi, ata binmesi, kılıç kuşanması, ok ve mızrak atışı yarışmala­rına katılması gibi konulardan, yarışmay­la ilgili genel hükümlerden bahseden ve özellikle yarışmanın sonucuna dair bahse girmenin hükmünü ele alan bir eserdir.402 Kaynaklarda el-Fürûsiyye-tü'l-Muhammediyye olarak zikredilen, müellifin el-Fürûsiyyetü'ş-şefîyye adıy­la atıfta bulunduğu 403 eser de bu kitap olmalıdır. 404

6. İğöşetü'I-İehfûn fî hükmi talâkı'i-ğaz-bân.405 Bu risalede öfke halinde söylenen talâk sözlerinin huku­kî sonuç doğurmayacağı savunulur. 406

7. Hurmetü's-semâc. Müellifin 740 (1340) yılında büyük ölçüde İbn Tey-miyye'nin el-İstikâme's'me dayanarak yazdığı, def ve şebbâbe eşliğinde müzi­ğin caiz olmadığını ileri sürdüğü bir eser­dir. Kaynaklarda Keşfü'1-ğıtâ ıan hüic-mi semâ'i'1-ğmâ3 adya da geçen eser 407 başka isimler al­tında da birçok defa basılmıştır. 408

8. Hükmü târiki'ş-şalât. Ahmed b. Han-bel'in "Kitâbü'ş-Şaiât"ı ile birlikte eş-Şa-lât ve ahkâmü târikihâ (Kahire 1342, 1347), eş-Şalât ve hükmü târikihâ 409 adıylayayım­lanmıştır.

9. Cilâ'ü'l-efhâm fî fazli'ş-şalâti ve's-selâm 'alâ hayri'1-enâm.410 Eser Cilâ'ü'1-efhâm fî zikri ahkâmi'ş-şalâti ve's selâm calâ hayri'1-enâm ve Ta'zîmü şeJ-ni's-selâm alâ hayri'1-enâm şeklin­de de anılmaktadır.

10. Menâsikü'hhac ve'l-'umre.411

D) Tefsir.



1. et-Tibyân fî aksâmil-Kur'ân (Eymânü'l-Kur'ân). 412

2. Emşâlü'l-Kur'ân. İHâmü'l-muvakkı-'in'in içinde aynı muhtevada bir bölümün bulunması bunun müstakil bir eser olma­dığını akta getirmekle birlikte bazı kay­naklarda bu isimle müellife nisbet edil­mesi ayrı bir eser olduğunu ve sonradan Flâmü'î-muvakkfm'e dercedildiğini dü­şündürmektedir. İslâm'ın içindeki bölüm Necidli bir âlim tarafından Dürerü'1-be-yân fî tefsiri emşâli'l-Kur'ân adıyla ya­yımlanırken 413 ei-Emşâl'm de birçok neşri yapılmıştır. 414

3. BedâYu'1-fe-vâ'id. Kur'an'ın Arap dili ve edebiyatı yö­nünden taşıdığı inceliklerin ve üstünlük­lerin tanıtımını yapan, kısmen Kur'an lu-gatı ve grameri niteliğinde, yer yer çeşit­li âyetlerin ve bazı sûrelerin tefsirini ve dinî ilimlerin çeşitli konularına ait geniş açıklamaları ve tartışmaları içeren orijinal bir eserdir.415 Mü­ellif eserinin bu yönüyle bir örneğinin bulunmadığını belirtir. Bu eserin de ba­zı bölümleri müstakil risaleler halinde neşredilmiştir. Muhammed İbrahim el-Bennâ, eserin Abdurrahman b. Abdullah es-Süheylî'nin Ne Aer'inden intihal olduğunu iddia etmekte, Yüsrî es-Seyyid Muhammed ise bu iddiayı haksız bulmaktadır. 416

4. Tetsîrü'l-Fâtiha (Ka­hire 1375). Safedî'nin büyük bir cilt ol­duğunu söylediği eserin 417 müstakil bir kitap olmayıp Medâricü's-sâlikîriöen çıkarıldığı da öne sürülmek­tedir. 418

5. Tefsîrü'l-Mu'avvizeteyn. Bunun da müstakil bir eser olup olmadığı bilinme­mekle birlikte Safedî'nin er-Rİsâletü'ş-şâiîye fî esrâri'l-Mu'avvizeteyn adıyla andığı 419 çalışma olması muhtemeldir.420 Eser Tef-sîru süveri'l-Kâfirûn ve'l-Mucawize-teyn adıyla 421 ve ayrıca Muhammed Üveys en-Nedvî tarafından İbn Kayyim'in diğer eserlerinde yer alan âyet ve kavram tefsirlerinin derlendiği et-Tefsîrü'1-kay-yim li'1-İmâm İbni'l-Koyyim İçinde 422 neşredilmiştir. Yüsrî es-Seyyid Muham­med. daha titiz bir çalışma yaparak İbn Kayyim'in eserlerinde yer alan tefsirle il­gili bilgileri toplayıp Kur'ân-ı Kerîm'in ter­tibine göre düzenlemiştir.423 el-Fevû'idü'l-müşevvık ilâ 'ulûmi'1-Kur-3ân ve 'ilmi'l-beyân adlı bir eser İbn Kayyim'e nisbet edilerek basılmışsa da 424 bunun İb-nü'n-Naklbel-Makdisî tarafından ef-Tah­rir ve't-tahbîr adlı tefsirine mukaddime mahiyetinde yazıldığı tesbit edilmiş 425 ve Zekeriyyâ Saîd AH tarafından yayımlanmıştır.426

E) Hadis.



1. Tehzîbü muhtasarı Sü­neni Ebî Dâvûd. Müellifin 73Z (1332) yılında kaleme aldığı eser, Münzirî'nin Muhtaşaru Süneni Ebî Davud'u ve Hattâbî'nin Me'âlimü's-Sünerii ile bir­likte basılmıştır. 427

2. el-Me-nârü'l-münîf fi'ş-şahîh ve'z-za'îf. Se­nedi incelenmeksizin bir hadisin mevzu olduğunun anlaşılıp anlaşılmayacağına dair olup Abdülfettâh Ebû Gudde, bu eserin İbnü'l-Cevzrnin ef-Mevzû'âfının muhtasarı olduğunu ileri sürmektedir. İbn Kayyım, İbnü'l-Cevzî'nin değişik bab-lar altında zikrettiği hadislerden hare­ketle bu bablarda kaydedilen hadislerin mevzu olup olmadığına delâlet eden bir­takım genel kurallara ulaşmaya çalışmış­tır.428 İlkönce Muhammed Hâmid el-Fıki tarafından Mecelletü'i-Hedyi'n-nebe-vf'nin (1376) 2-7. sayılarında, daha sonra el-Menâr adıyla müstakil olarak neşre­dilen eser 429 Nakdü'i-menkül ev el-Menâr fi'ş-şahîh ve'z-zacîf ismiyle de basılmış 430 ayrıca Abdülfettâh Ebû Gudde'nin 431 ve Ahmed Abdüşşâfî'nin (Beyrut 1408/ 1988) tahkikiyle yayımlanmıştır.

F) Diğer Eserleri.



1. Zâdii'I-mecâd fîhedyi hayii'1-Hbâd. Hz. Peygamber'in hayatı, günlük yaşayışı ve uygulamala­rından çıkarılan dinî, ahlâkî, hukukî vb. hükümlerin yer aldığı ansiklopedik ma­hiyette bir eserdir. 432

2. Esma'ümü'ellef âti İbn Teymİyye. 433

3. Mekâ'i-dü'ş-şeyâtîn ü'1-vesvese ve zenımi'î-müvesvisîn. Muvaffakuddin İbn Kudâ-me'nin Zemmü'l-müvesvisîn adlı ese­rinin şerhidir. 434

4. el-Gurbe ve'1-iğtirâb. 435

5. et-Tıbbü'n-nebevî. Saha­sında meşhur bir eser olup çeşitli neşir­leri yapılmıştır. 436

6. Mecâni'i-edevârve'i-hurûf. Arap dilindeki harf ve edatların İslâm hukukuyla ilişkilendirilerek ve ör­neklendirilerek İncelendiği eserin Süley-maniye Kütüphanesinde 437 bir nüshası mevcuttur.438

Literatür. Yaşadığı dönemden itibaren Hanbelî mezhebiyle diğer mezheplerde ve tasavvuf muhitlerinde yoğun bir ilgi uyandıran İbn Kayyim'in hayatı, görüşle­ri ve eserleri tabakat literatürü yanında müstakil çalışmalara da konu olmuştur. Bunun yanında özellikle günümüzde onunla ilgili olarak çeşitli ilmî araştırma­ların yapıldığı görülmektedir. Bunda şüp­hesiz, XX. yüzyılda Hanbelî mezhebinin tarihî mirasını gün ışığına çıkarmaya yö­nelik resmî politikaların ve özellikle İbn Teymiyye ile ibn Kayyim'e gösterilen ih­timamın önemli payı vardır.



Kitaplar ve Tezler.



1. Takiyyüddin es-Sübkî, er-Resâ ilü's-Sübkiyye ü'r-red 'alâ İbn Teymiyye ve tilmîzihî İbn Kay­yım el-Cevziyye (Beyrut I983).

2. a.mlf.. es'Seyfü'ş-şakîl fi'r-red alâ İbn Zefîl. 439

3. Muhammed b. Azûz et-Tûnisî. el-Kav-lü '1-kayyim fî hâli İbn Teymiyye ve İb­ni'l-Kayyim. 440

4. Dâvûd b. Süleyman el-Hâlidî, Şulhu'1-ih-vân min ehli'I-îmân ve beyânü'd-dî-ni'1-kayyim iî tebri'eti İbn Teymiyye ve İbni'l-Kayyim (Bombay 1306).

5. Ab-dülazîm Şerefeddin, İbn Kayyim el-Cev­ziyye 'aşruhû ve menhecühû ve drâ'ü-hû fi'1-fıkh ve'î-Kakö'id ve't-taşovvuf . 441

6. Muhammed Müslim el-Ganimî, İbn Kayyim el-Cevziyye (Dımaşk I 397; Beyrut 1401/1981).

7. Bekir b. Abdullah Ebû Zeyd, İbn Kayyim el-Cevzİyye, hayâtühû âşöruhû mevâ-ridüh (Riyad 1412). Müellifin İbn Kay­yim el-Cevziyye, hayâtühû ve âşâruh (Riyad 1400/1980, 1403/1983, 1405/ 1985) ve Mevâridü İbni'l-Kayyim fî kütübihî (Riyad 1400) adlarıyla neş­rettiği iki eserin birleştirilmiş şeklidir.

8. a.mlf.. et-Takrîb li-'ulûmi İbni'l-Kayyim. Yazar, İbn Kayyim'in hayatını ve fıkhî görüşlerini, Haccâvî'nin Zâdü'î-müstakni adlı kitabının tertibine göre düzenleyip önce et-Takrîb li-fıkhi İbni'l-Kayyim adıyla yayımlamış, daha sonra İbn Kayyim'in hayat hikâyesinin yer al­dığı birinci bölüm yerine onun diğer dinî ilimlerdeki görüşlerini ilâve ederek el-Takrîb li-ulûmi İbni'l-Kayyim adıyla yeniden neşretmiştir (Riyad 1416/1996). Ansiklopedik bir hüviyet taşıyan eserde, İbn Kayyim'in fıkıh ağırlıklı olmak üzere dinî ilimlerin çeşitli konularındaki görüş­leri özetlenmiştir.

9. a.mlf.. el-Hudûd ve't-taizîrât inde İbn Kayyim. 442

10. a.mlf., Ahkâmü'l-cİnâye cale'n-nefs ve mâ dûnehâ 'inde İbn Kayyim el-Cevziyye.443

11. Ahmed Mahir Mahmûd el-Baka-rî, İbnü'l-Kayyim min âşârihi'l-'ilmiy-ye. 444

12. a.mlf., İbnü'l-Kayyim eî-iu-ğavî (İskenderiye 1989).

13. îvazullah Câd el-Hicâzî. İbnü'l-Kayyim ve mevküü-hû mine't-tefkîri'î-İslâmî (Kahire 1380/ 1960, 1392/1972).

14. Abdurrahman b. Abdülazîz es-Sahmân, el-Ma^ârifü's-se-niyye min kütübi Şemsiddîn İbn Kayyim el-Cevziyye (Riyad I39I/1971).

15. Muhammed Ahmed es-Sünbâtî, Men-hecü İbni'l-Kayyim fi't-tefsîr (Kahire 1973; Devha 1982).

16. Abdülfettâh Lâ-şîn, İbnü'l-Kayyim ve hissühü'l-belâ-ğî fî tefsiri'l-Kur'ûn (Beyrut 1982).

17. Ahmed Hasan el-Bâkürî, Mo'a İbni'l-Kayyim fî 'âlemi'r-rûh (Kahire 1983).

18. Abdülazîm Islâhı. Economic Thought of ibn al-Qayyim 445 (leddah 1984).

19. Ahmed Ferîd, Tezki-yetü'n-nüfûs ve terbiyetühâ kemâ yu-karriruhâ 'ulemâ'ü's-selef: İbn Receb el-Hanbeîî, İbnü'l-Kayyim, Ebû Hâ-mid el-Ğazzâlî (Beyrut 1405/1985).

20. Sabrî el-Mütevellî. Menhecü Ehli's-sün-ne fî tefsîri'l-Kur'âni'I'Kerim: Dirâse mevdıfiyye li-cühûdi İbni'l-Kayyim et-tefsîriyye (Kahire 1986).

21. Ebû Bekir Hâmid el-Mihdâr, el-Kavlü'1-kayyim mimmâ yervîhi İbn Teymiyye ve İb­nü'l-Kayyim (Cidde 1406/1986). İki âli-min Ehl-i beyt hakkındaki görüşlerini derleyen bir eserdir.

22. Muhammed Enver es-Senhûtî, İbn Kayyim el-Cev­ziyye sîretühû menhecühû ve ârâ'ü-hû fi'1-ilâhiyyât (Riyad 1407/1987).

23. Muhammed Süleyman el-Alît, el-Mec-mû^u'l-kayyim min kelâmi Şeyhi'1-İslâm ve İbni'l-Kayyim (Büreyde 1407/ 1987).

24. Ali Abbûd es-Sâhî, İbn Kay­yim el-Cevziyye (Bağdat 1408/1988).

25. Hasan b. Ali el-Haccâcî. el-Fikrü't-terbe-vî 'inde İbni'l-Kayyim (Cidde 1988).

26. Muhammed el-Müsnid. Akvâl fî terbi-yeti'l-evlâd, İbnü'l-Kayyim, el-Gaz-zâlî, İbn Haldun (Riyad 1409/1989).

27. Ali b. Ali Câbir el-Harbî, Keşfü'l-estâr li-İbtâli iddi'â'i fenâ'i'n-nâr el-mensûb li-Şeyhi'1-İslâm İbn Teymiyye ve tilmî­zihî İbni'l-Kayyim eî-Cevziyye {Mek­ke - Riyad 1410/1990).

28. Yûsuf Mahmûd Muhammed, en-Nefs ve'r-rûh fi'l-fik-ri'1-insânî ve mevkıfü İbni'l-Kayyim minh (Devha 1414/1993).

29. Kâmil Mu­hammed Uveyda, el-İmâmü'1-hâfız Şemsüddîn İbn Kayyim el-Cevziyye (Beyrut 1414/1994).

30. Eymen Abdür-rezzâk eş-Şevvâ, el-İmâm İbnü'1-Kay-yim ve ârâ'ühü'n-nahviyye (Dımaşk 1416/1995).

31. Abdülilâh b. Osman eş-Şâyi", Ârâü İbni'l-Kayyim havle'1-fâka (Riyad 1416/1996).

32. Abdülazîz Musta­fa, Şerhu'I-esbâbi'l-'aşerâti'l-mûcibe-ti H-mahabbetillâh kemâ faddehe'l-İmâm İbnü'l-Kayyim (Riyad 1417/1996).

33. Abdülazîz b. Muhammed el-Gâmidî, İhtiyârâtü İbni'l-Kayyim el-fıkhiyye fi'1-mesâ'ili'l-hilâfiyye fi'1-Hbâdât.446

34. Kasım b. Ahmed b. Abdullah, İbnü'l-Kayyim ve âşâruhû fi't-tefsîr. 447

35. Ab­dullah Muhammed Cârunnebî, İbn Kay­yım el-Cevziyye ve cühûdühû fi'd-difâ' 'an 'akideti's-Selef. 448

36. Cemâl Muhammed es-Seyyid Abdülhamîd, İbn Kayyım el-Cevziyye ve cühûdühû fî hidmeti's-sünnetî'n-nebeviyye ve 'ulûmihâ. 449

37. İbrahim b. Ahmed el-Kindî, İbn Kayyim el-Cevziyye ve mevâkıfühü'l-uşûliyye. 450

38. Ahmed b. Abdülazîz el-Halef, Menhecü İbni'l-Kayyim fi'd-da'veti ila'îlöhi tecâ-İâ. 451

39. Ali b. İbrahim el-Gâmidî, İhtiyârâtü İbni'l-Kayyim el-fıkhiyye fi'1-mu'âmelâti ve'1-enkiha.452

40. Mehmet Özkan, İbn Kayyim'in Eser­lerinde Muhakeme Hukuku.453

Makaleler. F. T. Cooke. "İbn al-Qaiyyim's Kitâbal-Rüh 454 Subhi Mahmesânî, "İbn Kayyim el-Cev­ziyye ve nevâhit-teceddüd fî ictihâdih" 455 Moshe Perlman, "Ibn Qayyim and the Devİl" 456 Hajji Abdul Karim Germanus, "Unknovvn Masterpieces of Arabic Lite­ratüre; An Analysis of the Tract Ravvdat al-muhibbin by Muhammad b. Abİ Bakr İbn Qayyim al-Jawzîyah and its Relation to Ibn Hazm's Tawq al-hamâ-mah John W. Livingston, "Ibn Qayyim al-Jaw-ziyyah: A Four Teenth Century Defense Against Astrological Divination and Alchemicial Transmutation" 457 a.mlf.. "Science and the Occult İn the Thinking of Ibn Qayyim al-Jawziyye" 458UrsulaWeisser. "lbnQaiyimal-Gauzi-za über die Methoden der Embryologie"



459Tevfîk Muhammed Şâhîn, "İbn Kayyim el-Cevziyye turnen ve imamen" 460 Fuâd Ali Muhaymir, "et-Tevcîhâtü'n-nahviyye li'bn Kayyim el-Cevziyye min kitâbihî Bedâ'iTl-fevâ'id.461 Hüse­yin Avni Çelik, "İbn Kayyim el-Cevziyye ve Me'âni el-Edevât ve'l-Huruf Adlı Eseri".

Bibliyografya :



İbn Kayyim el-Cevziyye. İ'lâmü'l-muüakkı'în (nşr. Tâhâ Abdürraûf), Kahire, ts., 1-IV, tür.yer.; a.mlf., İğâşetü'l-lehfân min meşâyidi'ş-şeytân (nşr. Muhammed Hâmid el-Fıkı), Kahire 1357, ]-[!, tür.yer.; a.mlf.. ei-Menâm'l-münİf fi'ş-şahih oe'z-zacîf (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Halep 1403/1983, neşredenin girişi, s. 12; a.mlf.. Ha-di'l-eruâh (nşr. Yûsuf Ali Büdeyvî - Muhyiddin Mestû), Beyrut 1411/1991; a.mlf.. Miftâhu dâ-ri's-sacâde(nşr. Hassan Abdülmennân et-Tîbî-İsâm Fâris el-Harestânî), Beyrut 1414/1994,1-II; a.mlf.. Tariku'lhicreteyn ue bâbü's-sa'âdeteyn (nşr Yûsuf Ali Büdeyvî), Beyrut 1993; a.mlf.. Zâ-dü'l-me'âdJV, 18, 162; V, 576-577; a.mlf.. et-Turuku'l-hükmiyye(nşr Muhammed Hâmid el-Fıki), Beyrut, ts. (Dârül-kütübi'l-ilmiyye); a.mlf., İctİmâ'u't-cüyüşi'l-islâmiyye, Beyrut 1984; a.mlf.. el-Fürdsiyye (nşr. Ebû Ubeyde Meşhur b. Hasan), Hâil 1414/1993; a.mlf.. BedâYu't-tefsî-ri'l-câm't* H-tefslri'l-İmâm İbn Kayyim et-Ceo-ziyye (der Yüsrî es-Seyyid Muhammed), Dem-mâm 1414/1993, derleyenin girişi, I, 9-102; İbn Hazm, el-lhkâmlr\şr. Ahmed M. Şâkir). Beyrut 1403/1983, VI, 152; Zehebî, et-Mu'cemü't-muh-taş bi'l-muhaddişîn (nşr. M. Habîb el-Hîle), Tâif 1408/1988, s. 269; Safedî. el-Vâfı, II, 270-272; İbn Kesîr. el-Bidâye, XIV, 234-235; Ibn Receb. ez-Zeyt 'ala Tabakâti'l-Hanâbüe, Kahire 1372/ 1953, 11, 447-452; İbn Hacer, ed-Dürerû'l-kâ-mine (nşr Muhammed Seyyid Câdelhak), Kahi­re, ts.(Dârü'l-kütübi']-hadîse), IV, 21-23;Bur-hâneddin İbn Müflih. el-Makşadü'l-erşed (nşr. Abdurrahman b. Süleyman el-Useymîn], Riyad 1410/1990, II, 384-385; İbnü'l-Mibred, ei-Ceo-herü'l-münaddad (nşr. Abdurrahman b. Süley­man), Kahire 1987, s. 29, 114; Süyûtî. Buğye-tü'1-uu.'ât, I, 62-63; Ebü'l-Yümn el-Uleymî, ei-Menhecü'l-ahmed{nşr. Abdülkâdirel-Arnaûd v.dgr ), Beyrut 1997, V, 92-97; İbnü'n-Neccâr, Şerh.u'l-keokebi'l-münîr{r\şı Muhammed ez-Zühaylî-Nezîh Hammâd), Dımaşk 1400/1980, I, 302; İbn Hacer el-Heytemî, et-Fetâua't-hadt-şiyye. Kahire 1970, s. 114-117; fieş/u'z-zunûn, II, 251; İbnü'l-İmâd, Şezerât, VI, 168-170; Şev-kân:. et-Bedrü'nâü', II, 143-146;M. Zâhİd Kev-sert, Şafe'âtü'l-burhân catâ şafahâti'l-'uduân, Dımaşk 1348, s. 32; a.mlf.. TebdldCCz-zalâmi'l-muhayyîm min Nûniyyeü İbni'l-Kayyim, Ka­hire 1356, s. 192;a.mlf..Ma/câ/â£, Humus 1388, s. 399; a.mlf.. el-İşfâk 'a/â ahkâmi't-talâk, Bey­rut, ts.(Dâru İbnZeydûn), s. 72-75; Abdülmüte-âl es-Saîdî. el-Müceddidûn ft'l-İslâm. Kahire, ts. (Mektebetü'l-Âdâbl, s. 302-306; Abdülazîm Şerefeddin, İbn Kayyim el-Ceuziyye, Kahire 1387/1967; Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Ğâyetü'l-emâlî ft'r-red'aie'n-Nebhânî, Riyad 1390, s. 2-5; Sarton. Introducüon, 111, 901; Amnon Shiloah. The Theory ofMusic in Arabic Writîngs, Mün-ehen 1979, s. 185; Subhî Mahmesânî, el-Mücâ-hidûn ft'l-hak.Beyrut 1979, s. 163-192;a.mlf.. "İbnü'l-Kayyim el-Cevziyye ve nevâhi't-teced-düd fi ictihâdih", MMİADm., XXIII (1948), s. 363-38î;Tâhir Ahmed Mekkî. Dirâsât'an Ibn Hazm ve Kitâbihî Tavkı'l-hamâme, Kahire 1401/1981, s. 336-341; Muhammed Müslim el-Ganîmî, ibn Kayyim el-Ceuziyye, Beyrut 1401/1981; Saîd Ramazan el-Bûtî, pavâbitü'l-maşlaha, Beyrut 1982, s. 295, 301-303, 321; Abdülkerîm Osman, Me'âlimü'ş-şekâfeti't-lsla-mtyye, Beyrut 1984, s. 417-420; Ahmed Mahir el-Bakarî. İbnü'l-Kayyim min âşârihi'l-Hlmiy-ye, Beyrut 1404/1984; Ahmed Bükeyr Mah­mûd, İshâm fî târihi't-mezhebİ'l-Hanbelî, Bey­rut 1990, s. 73-76; Bekir b. Abdullah Ebû Zeyd. İbn Kayyim el-Cevziyye, Riyad 1416; Fuâd Ali Muhaymir. "et-Tevcîhâtü'n-nahviyye li'bn Kay­yim el-Cevziyye min kitâbihî Bedâ'n'l-fevâ'id", ed-Dirâsâtü'l-İslâmiyye,XX./2, İslâmâbâd 1405/ 1985, s. 65-117; H. Laoust, "Ibn Kayyım al-DjawziyyaT1, El2 (İng). III; 821-822; Necîb Mâ-yil-i Herevî, "İbn Kayyim Cevziyye", DMBİ, IV, 498-504.

İtikadı Görüşleri.

İbn Kayyim el-Cevziy­ye, itikadî konulara ilişkin eserlerinde aka-İd meselelerini Selefıyye anlayışına göre inceleyen ve kelâmcıları aşırı derecede eleştiren âlimlerdendir. İctimû'u'1-cüyû-şi'1-İslâmiyye, el-Köüyetü'ş-Şöüye ii'l-intişör İi'1-fırkati'n-nâciye 462 eş-Şavâ'iku'1-mürseîe cale'l~Cehmiyye ve'l-Muattıla, Şifâ3ü'l-'alîl Sî mestfiii'1-kaza ve'1-kader ve'l-hikme ve't-ta'lîl, er-Rûh, Hâdi'l-ervâh ilâ bilâdi'l-efrâh, Miftâhu dâri's-sa'â-de, Hidâyetü'l-hayârâ fî ecvibeti'1-ye-hûd ve'n-naşârâ adli eserlerinde itikad konularını Kur'an ve sahih hadisler ışığın­da ortaya koyup kanıtladığını ileri süren İbn Kayyim, genel çerçeve itibariyle ho­cası İbn Teymiyye'nin güçlü bir takipçisi­dir. Ona göre kulda İslâm anlayışının kök salabilmesi için dinin ve hidayetin tama­men Allah'a ait olduğuna, Hz. Peygam-ber'in de O'nun dinini açıklayıp uyguladı­ğına bütün kalbiyle inandıktan sonra sû-fîler, kelâmcılar ve fılozoflarca İslâm adı­na ileri sürülen görüşleri naslara arzet-mesi gerekir. Bu görüşlerden Kur'an ve Sünnet'e uyanların doğru, uymayanların yanlış olduğunu kabul edip inancını dü-zeltmedikçe kişinin gerçek müslüman ol­ması mümkün değildir. Bu kuralı hakkıyla uygulayanlar Selefiyye âlimleridir. Bun­dan dolayı Selefiyye'ye ait görüşler Hz. Peygamber ile ashabının gittiği yolu ger­çek anlamda temsil eder. Diğer mezhep­ler ise Kur'an ve Sünnefi felsefî veya ke-lâmî görüşlerine arzedip telakkilerine uymayan kısımlarını "te'vif adını verdik­leri bir yöntemle tahrif etmişler ve kendi kanaatlerinin mutlak doğruluğuna inan­mışlardır. Onlar bunu yaparken naslann benimsedikleri akıl ilkeleriyle çeliştiğini ve bu sebeple nasları oluşturan lafızlara dilde vazedildikleri gerçek anlamların dı­şında zorlama bazı anlamlar verilmesi ge­rektiğini iddia etmişlerdir. Aslında naslara vazedildiklerinin dışında bir anlam yükle­mek isabetli olmadığı gibi onları te'vile tâbi tutmanın gerekçesi de tutarlı değil­dir. Âlimlerle filozofların aynı konuda ile­ri sürdükleri fikirler zaman zaman birbi­riyle çelişmesine rağmen her görüş sahibi kendi düşüncesinin mâkul, muhalif dü­şüncelerin ise gayri mâkul olduğunu iddia etmiştir. Gerek sahih akidelerin gerekse sarih akıl ilkelerinin Kur'an'da anlaşılır bir üslûpla açıklanmış olması da naslara dön­meyi gerekli kılmaktadır.463

İbn Kayyim. metot açısından kelâmcı-larla İslâm filozoflarına yönelttiği tenkit­lerin benzerini sûfilere de yöneltmiştir. Ona göre sûfîlerce ileri sürülen görüşler de Kur'an ve Sünnetle karşılaştırılmalı, onlarla uyum halinde olmayanlar redde­dilmelidir. Bu yapıldığı takdirde tasavvu­fun merkezine yerleştirilen ve sûfîlerce benimsenen vahdet-i vücûd, ilm-i ledün-nî. zevk-i sûfî, keşf gibi kavramlarla bun­lara bağlı olarak geliştirilen nazariyelerin ve yaşama tarzının naslarla uyuşmadığı açıkça görülecektir. Vahdet-i vücûd na­zariyesi, zarûrât-ı dîniyye arasında yer alan Allah - âlem ve Allah - insan ayırımını ortadan kaldıran veya zayıflatan bir gö­rünüm arzetmektedir. Hangi gerekçeye dayanırsa dayansın Allah-âlem ve Allah -İnsan ayırımını zedeleyen bir İnanış İslâ-mî değildir. Sûfîlerin keşf veya ilm-i le-dünnî diye adlandırdıkları bilgilerin de İslâmî bir temeli yoktur. Zira İslâmî anla­yışa göre gerçek bilgi delile dayanır. Sûfî­lerin ilm-i ledünnî dedikleri şey ise istid­lal sonucu üretilmiş bir bilgi olmayıp ye­gâne kaynağı onu Allah'tan aldığını söy­leyen sûfînin kendisidir. İnsan tarafından ortaya konan bir bilgi olduğu dikkate alı­narak ilm-i ledünnîye "ilm-i indî" demek daha uygundur.464 Ayrıca sûfîler şerl olmayan birta­kım ibadetleri yerine getirmeyi insanla­ra şart koşmuşlardır, halbuki ibadet şek­lini ve sayısını tayin eden sadece Allah'tır.465 İbn Kay­yim, bu tenkitlerini özellikle müteahhir dönem sûfîlerine yönelttikten sonra gerçek tasavvufun Hz. Peygamber'i örnek alarak onun sünnetine uygun bir tarzda yaşamaktan ibaret olduğunu söylemiş­tir. Ona göre bunu gerçekleştirebilmek için bilgi sahibi, cömert ve sabırlı olma­nın yanı sıra her zaman marifeti muhab­betin önüne geçirmek gerekir. Zühd ve takvaya ulaşabilmek için dinin mubah kıldığı hususları terketmek şart değildir. Te­meli dinin öngördüğü şekilde yaşamak­tan ibaret olan bir tasavvuf anlayışı insa­nın hiçbir zaman ayrılmaması gereken yoldur. Bu yolda başarılı olmayı mümkün kılan hususlardan biri de nefsi arındırıp güzel ahlâka ulaşmaktır. Zira dinin tama­mı güzel ahlâktan ibarettir. Güzel ahlâk ise ilim, cömertlik, sabır, iffet, şecaat ve adalet ilkelerine dayanır. Kötü ahlâkın menşei de cehalet, zulüm, şehvet ve ga­zaptır. Bu hususları dikkate alıp uygula­yan kişi gerçek tasavvuf! hayatı benimse­miş olur.466 İbn Kayyim el-Cevziyye'nin itikadı görüş­lerini şöylece özetlemek mümkündür:

Bilginin kaynakları haber, akıl ve akılla desteklenen duyulardan ibarettir. Bilgi zarurî ve nazarî veya ilmî ve zannî (vehmî) kısımlarına ayrılır. Çünkü akıl verdiği her hükümde daima isabetli olmayabilir. Ay­nı şey duyular için de geçerlidir. Ancak duyular akılla ortaklaşa faaliyette bulu­nursa insanı bu yanlışlardan kurtarabilir. Aklın kontrolünden geçen mütevâtir ha­ber de kesin bilgi ifade eder. Tek başına duyu verileri ve tek başına aklî hükümler kesinlik arzetmemesine karşılık her iki­sinin iştirakiyle oluşan bilgiler kesindir. Doğrulukları aklî delillerle ve duyu verile­riyle sabit olan peygamberlerin verdiği haberler de kesinlik arzeder.467 Düşünme ve akıl yürütmenin her türlü hayrın anahtarı ve kalbî amellerin en değerlisi olduğu şüphesizdir. Ancak düşünürlerin farklı ekollere mensup bu­lunduğu ve her birinin fikirlerini aklın te­mel ilkelerine dayandırdığını ısrarla sa­vunduğu da bilinmektedir. Bundan dola­yı akıl yürütmekle üretilen bilgileri, doğ­ruluğu kesin aklî delillerle sabit olan pey­gamberlerin getirdiği dinî bilgilerin önü­ne geçirmemek gerekir, aksine aklî bilgi­nin doğruluğunu belirlemek için şer'î bil­gilere başvurmalıdır, çünkü bu bilgileri ihtiva eden Kur'an'da aklın temel ilkele­rine ve akıl yürütme yöntemlerine işaret edilmiştir.468

Kâniatta bulunan bütün varlıklar belli özelliklere sahip kılınarak yaratılmış ve maddî âlem aynı sebepler aynı sonuçları meydana getirecek şekilde düzenlenmiş­tir. Belli sonuçlan doğuran sebepler belli özelliklere kendiliklerinden değil Allah'ın yaratmasıyla sahip olmuşlardır. Madde­lerin özelliklerden soyutlanmış olarak bir­birine benzer bir şekilde yaratıldığını öne süren "cevahir ve a'râz" nazariyesi akıl ve duyu verilerine olduğu gibi naslara da aykırıdır. Zira tabiatta meydana gelen varlıkların belli sebeplere bağlı olarak vü­cut bulduğu tecrübe yoluyla bilinmekte­dir. Kur'an ve hadiste de her şeyin bir se­bebinin bulunduğu açıkça belirtilmiştir. Zannedildiği gibi sebepleri ispat etmek tevhide aykırı değil aksine tevhidin açık bir delilidir: çünkü değişik sebeplerin de­ğişik neticeleri doğurması ilâhî kudret, ilim ve iradeyi gösterir.469 Nes­nelerin vücut ve mahiyet diye iki ayrı haricî varlığı yoktur, zihnen böyle bir ayı­rım yapılsa bile zihinde de vücutla ma­hiyet birbirinin aynıdır.470

Ulûhiyyet. Allah'ın varlığı hissî. fıtrî ve aklî delillerle bilinir. Peygamberlerce gös­terilen mucizeler Allah'ın varlığını en güç­lü şekilde kanıtlayan hissî delillerdir. Zira mucizeler bir nesneyi yaratmayı ve ma­hiyetini değiştirmeyi mümkün kılan ha­yat, ilim, kudret ve irade sıfatlarının mev­cudiyetini gerektirir. Bu sıfatlara sahip bulunan varlık ise ancak ilâhtır. İlâhî bi­rer fiil olan mucizeler insanlarca müşa­hede edildiğine göre Allah'ın varlığı du­yular yoluyla kanıtlanmış demektir.471 İkinci delil ise insanın doğuştan Allah'a yönelme. O'na inanma, boyun eğme ve O'nu sevme duy­gularını taşımasıdır. Eğer insan aksi yön­de eğitilmezse bu eğilimi tabii olarak ortaya çıkar. Yaratılışında böyle bir kabili­yet ve duygu bulunmasaydı insanın Al­lah'a inanması mümkün olmazdı. Bazı insanların inkâra saplanması ise temiz yaratılışlarının bozulmasından kaynaklan­maktadır.472 Allah'ın varlığına dair diğer bir önemli delil de kâinatın incelenmesinden çıkan hik­met delilidir. Canlı ve cansız varlıkların her birinde derin hikmetlerin, ince bir sa­natın bulunduğu açıkça gözlenmektedir. İnsanlara ve hayvanlara ait organların sayısı, bunların bedendeki konumu, şekil ve fonksiyonları, oluşturdukları canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için ne kadar önem taşıdıklarını ve ne büyük bir hikmetle düzenlendiklerini görmemek mümkün değildir. Nesne ve olaylarda gözlenen hikmetleri tabiata yüklemek de Allah'ın varlığını ortadan kaldırmaz, aksine tabiat da O'nun mevcudiyetini gerektirir. Çünkü tabiat, cismi oluşturan özellikleri taşıyan nesnelerden ibaret olup bu özellikleri ona tevdi eden şuurlu ve bilgili bir varlığın bulunmasını zaruri kilar.473

Peygamberlerin insanlara getirip sun­duğu tevhid iki türlüdür. Allah'ın bilinme­sine yönelik olan birincisi O'nun zâtını, sıfatlarını, isimlerini, fiillerini, yaratıkla­rından ayrı olduğunu, kullarından diiedi-ğiyle konuştuğunu ve iradesinin her şe­ye hükmettiğini kabul etmekle gerçekle­şir. İkinci nevi tevhid ise sadece Allah'a ibadet edip O'nun dışında başka hiçbir şeyetapmamaktır. Buna iradî-talebîtev­hid de denir. İlâhî buyruklara uymak bu tür tevhide dahildir.474

İlâhî sıfatlar konusunda iki ana ilkeyi esas almak gerekir: Allah'ı yaratıklara benzetmeden sıfatlarını ispat etmek, sı­fatlan iptal etmeden (ta'tîl) tenzihte bu­lunmak. Allah'ı yaratıklara benzetmek de kendini nitelediği sıfatları inkâr et­mek de küfre düşmeye sebep teşkil eder. İnsan aklı ilâhî sıfatların mahiyetini idrak etmekten âciz olduğundan nasların bil­dirdiği sıfatlara iman etmek, yaratıklar­dan hareketle akıl yürüterek onları inkâr etmekten daha isabetlidir, zira sıfatları inkâr etmek sonuçta Allah'ı inkâr etme­ye götürür. Alîm, kavî, mürîd, mütekel-lim, semî", basîr gibi ilâhî isimlerin kök anlamları Allah'a nisbet edilmediği tak­dirde bu isimler anlamı bulunmayan la­fızlardan ibaret kalır. Naslarda Allah'a atfedilen sıfatlardan biri de nurdur, fa­kat bu Allah'a ait bir nur olup yaratıkla­rına hulul etmez. İslâm, iman ve ihsan mertebelerini yaşayan müminin kalbin­de hâsıl olan nur Allah'ın zâtına ait olan nur değildir.475 Allah irade­siyle konuşan bir varlıktır, O'nun konuş­ması harf ve seslerledir. Kelâm sıfatı pey­gamberlere indirdiği vahiylerden ibaret değildir. Zira âyette vahiy ile kelâm sıfa­tı birbirinden ayırt edilmiştir. Buhârî gibi âlimler de bu görüşü savunmuştur.476 İlâhî sıfatlar içinde bilinip tasdik edilmesi ge­reken bir sıfat da ulüvdür. Ulüv, Allah'ın zihnin dışında mevcut ve zâtıyla arşın üzerinde bulunan bir varlık olduğunu ifa­de eder. Arş ise yaratılmış varlıkların en değerlisi, en yükseği ve en şereflisi olup yedinci kat göğün üzerindedir. En yakı­nında firdevs cenneti bulunur. Allah'ın arşın üzerinde bulunmasının keyfiyeti bi­linemez, yani Allah'ın arşla münasebeti bir nesnenin diğer bir nesne ile ilişkisi gibi değildir; çünkü nesneler "vücûdî bir mekân"da bulunur, halbuki arşın üzerin­de "ademî bir mekân" vardır. Ulüv sıfatı­nı inkâr etmek, ya Allah'ın sadece zihnî bir varlık olmasını veya kâinatın İçinde bu­lunmasını kabul etmeye götürür ki her ikisi de İslâm akaidine ters düşer. Allah'ın zâtıyla kâinatın içinde değil üstünde ol­duğu naslar, ashabın icmâı ve değişik di­nî zümrelere mensup âlimlerin inancına dayanılarak kanıtlanabilir.477 Ulüv sıfatının yanı sıra naslar­da Allah'a atfedilen "nefs, yed. vech, it-yân, mecî'" gibi diğer sıfatların aynen is­pat edilmesi gerekir. Teşbihe düşmek­ten kurtulmak amacıyla te'vile başvur­mak onları iptal etmek anlamına gelir. Hayat, ilim, kudret, irade, sem ve basar gibi sıfatları ispat etmenin teşbihe yol açmadığı nasıl kabul ediliyorsa bunların da teşbihe götürmediği kabul edilmeli­dir. Önemli olan, Allah'ın hiçbir bakımdan yaratıklara benzemediğine kesinlikle hük­metmektir.478

Nasların ve sarih aklın Allah Teâlâ'ya izafe ettiği fiilî sıfatlar tür olarak kadîm­dir, fakat fiillerin her biri hadis olup ezel­den ebede kadar devam eder. zira Allah her zaman bir fiil yapmaktadır.479 O'nun fiillerinin tür olarak ka­dîm, fert olarak hadis olması akla aykırı değildir. Bütün ilâhî fiiller tam bir hikme­te göre vuku bulur. Bu fiilleri insanların fiilleriyle kıyaslamak suretiyle bazılarının hikmetsiz veya şer olduğu ileri sürülebi-lirse de bu isabetli değildir. Çünkü önce­likle naslar mutlak şerrin Allah'a nisbet edilemeyeceğini ve bütün ilâhî fiillerin so­nuç itibariyle güzel olduğunu haber ver­mektedir. Bazı fiiller bir yönüyle şer gibi görünse de mutlak şerrin yokluktan iba­ret olduğu kabul edildiği takdirde bütün varlıkları hayır olarak değerlendirmek mümkündür. Bu sebeple hakîm olan bir varlığın hiçbir faydalı ve hikmetli yönü bulunmayan bir fiil gerçekleştirdiği ta­savvur edilemez.480

Kulların fiilleri de dahil olmak üzere bütün varlık ve olaylar ilâhî ilim, irade ve yaratmanın kapsamı içindedir. Allah kâi­natı yaratmadan önce onu yaratacağını bilip yazmış ve dileyip yaratmıştır; kaza ve kadere iman da bundan ibarettir. An­cak kulların fiilleriyle irtibatını kurarken çok defa müslümanlar hataya düşmüş­lerdir. Bu konuda naslara ve akla uygun olan görüş şudur: Kulların fiilleri kaza ve kader planına dahil olmakla birlikte Allah insanları, fiillerinin meydana gelişinde müessir bir sebep olan irade hürriyetine ve gücüne sahip kılmış, yani onları fail bir varlık olarak yaratmıştır. Bu şu demek­tir: İnsan hem fail, hem münfaildir. Fail­dir, çünkü irade ve gücüyle fiil yapabil­mektedir; münfaildir, zira iradeli ve kud­retli bir varlık olarak Allah tarafından ya­ratılmış, yani fail kılınmıştır. Buna göre kullara ait fiiller doğrudan doğruya ken­dileri, dolaylı olarak da Allah tarafından yaratılmış demektir. Bu durumda fiilin sebebi olan failin yaratıcısı fiilin de yara­tıcısı demektir. Bu durumu naslardan ha­reketle tesbit etmek mümkündür. Şöyle ki: Kullara ait fiiller naslarda bir taraftan hem kula hem Allah'a nisbet edilmekte, diğer taraftan kulun isteyerek fiil yaptığı anlatılmaktadır. Ancak ilerlemiş müzmin bir hastalığın iyileşmesi imkânsız olduğu gibi küfrü bir karakter halini alan kâfirin iman etmesi de nerede ise imkânsızdır. Bununla birlikte kâfir iman etmek ister­se kalbi mühürlenmiş olsa bile dilediğini yapan bir varlık olan Allah levh-i mahfuz­daki yazısını değiştirip onu mümin diye yazabilir. Çünkü levh-i mahfuz O'nun yanındadır, dilediğini siler, dilediğini bırakır.481 Hi­dâyet ve dalâlet konusunda da durum ay­nıdır. Allah'ın hidâyet veya dalâleti yarat­ması kulun yönelişine bağlı olup hiç kim­seyi başlangıçta hidâyete erdirilmiş veya dalâlete sevkedilmiş bir şekilde yaratma­mıştır.482

Nübüvvet. Ulûhiyyetle beşer fıtratı ara­sında bir irtibat bulunduğu gibi nübüv­vetle insanın yaratılışı arasında da sıkı bir ilişki vardır. Bu sayede insanlar peygam­berlerin getirdiği vahye inanma imkânı bulur. Şöyle ki: Peygamberlerin getirdiği vahiyler insanları Allah'tan başka ilâh bu­lunmadığına iman etmeye, iyilik yapıp kötülükten kaçınmaya çağırmış, faydalı ve temiz şeyleri helâl, zararlı ve pis şeyleri haram kılmıştır. Bütün bunlar insanların fıtraten benimsediği şeylerdir. Fıtratı bo­zulmamış her insan bunlara sahip çıkar. Peygamberler, aklın benimseyeceği bu bilgilerin dışında hiçbir şekilde bilemeye­ceği gayb âlemine ait haberler de getire­rek kişileri âhiret hakkında aydınlatmış ve oraya nasıl hazırlanacaklarını öğret­miş, böylece hayat ve ölüm gerçeklerine mâkul açıklamalar getirmişlerdir. Pey­gamberlere inanmamak Allah'ı inkâr et­meye götürür; çünkü insanların yaratılış amacını. Allah'a karşı olan görevlerini ve ebedî hayatı öğretenler sadece peygam­berlerdir. Bu ana unsurlar İnsan hayatın­dan çıkarıldığı takdirde dünyaya gelişin anlamlı bir açıklaması kalmaz. Peygam­berlerin getirdiği bilgilerden yoksun ola­rak yaşayan toplumların dünyevî ilimler alanında ileri gitseler bile üstün ahlâka sahip olmak, nefis terbiyesini gerçekleş­tirmek, iyilik yapmak, adaletli davranmak gibi konularda geri kalacakları, hatta in­sanî değerlerini kaybedecekleri şüphesiz­dir. Bu sebeple peygamberlere inanmak aklın ve fıtratın bir gereğidir. Peygam­berleri insan üstü varlıklar olarak görmek sapıklığın başlangıcıdır.

Âhiret, İman-Küfür. Âhiret âlemini kavramak dünya hayatının hikmetini ve İşleyişini iyi anlamaya bağlıdır. İlâhî hik­met dünyanın yaratılmasını gerektirdiği gibi bu hayatın sona erdirilip yerine âhi­ret âleminin getirilmesini de gerektire­bilir. Bunun mâkul olmadığını gösteren hiçbir delil yoktur. Aksine bu dünyada gözlemlenebilen temel gerçeklerden biri de varlıklardaki değişikliktir. Bu değişik­liğin ileri bir dereceye varıp bütün kâina­tı kapsaması ve böylece yerin başka bir yer, göğün başka bir gök haline dönüş­mesi mümkündür. Aklen buna itiraz et­mek isabetli değildir. Ancak bazı filozof -larca ölümden sonra dirilişe yapılan iti­razlar daha çok kelâmciların telakkisine yöneliktir. Kelâmcılar kâinatın tamamen yok olacağını ve "ma'dûmun iadesPnin imkân dahilinde bulunduğunu iddia et­mişlerdir. Halbuki Kur'an ve Sünnet'te bunu ifade eden herhangi bir hüküm bu­lunmamaktadır. Naslar, ölümden sonra­ki hayatın değişime uğrayan insan bede­ninin yeniden yaratılmasıyla gerçekleşe­ceğini bildirmektedir ki bunun ma'dû­mun iadesi nazariyesiyle bir ilgisi olma­yıp değişime uğrayan mevcudun iadesin­den ibarettir.483

Naslardan anlaşıldığına göre "nefs" diye de adlandırılan ve mahiyeti İtibariy­le duyuların algılayamadığı nûrânî-hafif bir cisim olup bedenin anne rahminde te­şekkül ettiği sırada yaratılan insan ruhu ölüm anında bedenden ayrılarak berzah âlemine intikal eder. Ölümden sonra hiç­bir zaman yok olmayan müminlerin ve kâfirlerin ruhları farklı yerlerde varlıkla­rını sürdürürler, ölenlere ait ruhlar Al­lah'a arzedilir ve haklarında ilâhî hüküm verilir. Dünya şartlarıyla bilinemeyecek bir şekilde kabirde bedenleriyle irtibat kurulup sorgulandıktan sonra müminle­rin ruhları yedinci kat göğün üzerinde bulunan illiyyîn"e, kâfirlerin ruhları ise yedinci kat yerin altında bulunan "sic-cîn"e gönderilir. Müminlerin ruhları illiy-yînde nimet içinde olup kabirleriyle irti­bat kurarlar, kâfirlerin ruhları ise gökle­re yükselemez ve bulundukları yerde hap­sedilip azaba mâruz kalırlar. Yapılacak dua ve verilecek sadakalar sayesinde asî müminlerin kabir azabı geçici bir süre için hafifler. Berzah âleminde yaşayan ruhların durumlarını kavramak imkânsız­dır. Akıl yürütmek suretiyle bu hususları kanıtlamak veya eleştirilerde bulunmak mümkün değildir.484

Kıyamet koptuktan ve dağılan beden­ler diriltilip diğer âhiret safhaları tamam­landıktan sonra içinde ebedî olarak kal­mak üzere müminler cennete girerler; kâfirler ise hem ceza yeri hem de bir an­lamda manevî hastalıklarının tedavi ma­halli olan cehenneme atılırlar. Süresi tam olarak bilinmeyen uzun devirler boyunca cehennemde cezalarını çekip hastalıkları tedavi edildikten sonra oradan çıkarılır­lar. Zira bedenî hastalıklar iyileştikten sonra tedaviyi devam ettirmek uygun ol­madığı gibi kâfirlerin ruhlarındaki inkâr ve isyan hastalığını iyileştirdikten sonra onların azabını sürdürmenin de bir hik­meti yoktur. Aksi takdirde hakîm olan ve rahmeti gazabını aşmış bulunan Allah'ın kullarını hiçbir fayda sağlamayan ebedî azaba mâruz bırakması gerekir ki bu ak­la da naslara da ters düşmektedir. Nite­kim naslar, cehennem azabının ilâhî ira­deye bağlı olarak sona ereceğine İşaret etmiş, ashap ve tabiînin ileri gelenleri de buna inanmışlardır. Kâfirlere verilecek en büyük ceza Allah'ı görmekten mahrum bırakılmaktır.485

Gerçek iman, Hz. Peygamber'in getir­diği vahyi kesinlikle tasdik edip dille ifa­de etmek ve severek ilâhî buyruklara gö­re yaşamaktan ibarettir. İmanın ileri se­viyeye ulaşabilmesi için kişinin sevgi po­tansiyelini ve malî imkânlarını Allah rızâ­sı çerçevesinde tutması gerekir. Hz. Pey-gamber'e bütünüyle uyan kişi böyle bir imana sahip olabilir. Günahın sebebi ise yeterli Allah sevgisinden yoksun olmaktır. Günah işleyenin imanı azalır, itaat edenin imanı artar. Küfrün ve tekfirin temeli Resûl-i Ekrem'in getirdiği vahyin doğru­luğunu kabul etmemeye dayanır, bunun te'vil yoluna başvurularak yapılması so­nucu değiştirmez. Mânası açık bulunan nassın hükmünü reddeden kişi kâfir olur. Küfrün kibir, hased, gazap ve şehvetten ibaret olan dört sebebi vardır.486 İbn Teymiyye'nin samimi bir takipçisi ve ünlü bir savunucusu olan İbn Kayyım el-Cevziyye aklî ilkelerin naslardan hare­ketle belirlenmesi gerektiğini vurgulamış, kelâmcılann atomculuğa dayanan tabiat felsefesini reddedip yerine illiyyet ve hik­meti esas alan tabiat görüşünü benim­semiş. Allah'ın özellikle ulüv, nüzul gibi haberi sıfatlarını ispat etmekte aşırı gi­derek muhalif düşünenlere karşı tekfire kadar varan tenkitlerde bulunmuştur. Fiilî sıfatların tür olarak kadîm, fakat tek tek her birinin hadis olduğunu ve dolayı­sıyla Allah'ın zâtında hadislerin buluna­bileceğini kabul etmiş, kullara ait fiillerin doğrudan doğruya kendileri, dolaylı ola­rak da Allah tarafından yaratıldığını söy­lemiştir. Nübüvvetin kanıtlanmasında hissî mucizelere değil peygamberlerin insanlığa getirdiği bilgilere ve değerlere önem vermiş, insanlara ait ruhların be­denlerden önce değil bedenlerle birlikte yaratıldığına inanan âlimlerin görüşüne katılmıştır. Ölümden sonra bedenlerin misliyle değil aynıyla diriltiieceğini benim­seyen görüşü isabetli bulmuş ve cenne­tin ebedî olmasına karşılık ilâhî adaletin gereği olarak cehennem hayatının sona ereceğini savunup kâfirlerin cennete gi­receklerini, fakat rablerini göremeyecek­lerini ileri sürmüştür. Eş'ariyye kelâmcı-larını ve sûfîleri aşırı biçimde tenkit et­miş, buna karşılık aynı gruplara mensup âlimler de kendisini eleştirmiştir. Bunla­rın arasında Tâceddin es-Sübkî ile Zâhid Kevseri'nin eleştirileri dikkat çekicidir. Bu âlimlere göre İbn Kayyim. haberî sıfatlar konusunda sahih olmayan rivayetlere da­yandığı gibi bu rivayetlerde bile yer al­mayan ve kendi te'villeri sonunda ortaya çıkan bazı lafızları Allah'a nisbet ederek teşbih ve tecsîme düşmüş, hadislerin Al­lah'ın zâtıyla kaim olduğuna hükmede­rek Selef âlimlerine muhalefet etmiş, tevhid ve kıble ehli olan Sünnî kelâmcı-ları haksız yere tekfir etmiştir. Ayrıca er-Rûh adlı eserinde el-Koşîdetü'n-nûniy ye'sindeki görüşlere aykırı inançları sa­vunarak çelişkiye düşmüştür.487 M. Re-şîd Rızâ da kabir ziyareti ve ölü için Kur­'an okuma hususunda İbn Kayyim'i eleş­tirmiştir.488

İbn Kayyim el-Cevziyye'nin itikadî gö­rüşleri ve eleştirisi üzerinde çeşitli çalış­malar yapılmıştır. Sübkî'nin es-Seyfü'ş-sake (Kahire 1356) er-Resâ'ilü's-Sübtiyye fi'r-red ^alâ İbn Teymiyye ve tii-mîzihî İbn Kayyım el-Cevziyye (Bey­rut 1983), Muhammed Enver es-Senhû-tTnin İbn Kayyım el-Cevziyye sîretü-hû menhecühû ve arâ'ühû fi'1-ilâhiy-yât (Riyad 1407/1987), Abdütazîm Şere-feddin'in İbn Kayyım el-Cevziyye caş-ruhû ve menhecühû ve arâ'ühû fi'î-fıkh ve'l-akâ'id ve't-taşavvuf (Kahire ! 967), Yûsuf Mahmûd Muhammed'in en-Nefs ve'r-rûh fi'1-fikri'l-insânî ve mev-kıfü İbni'I-Kayyim minh ( Devha 1414/ 1993), Ahmed Hasan el-Bâkûrî'nin Maca İbni'I-Kayyim iî âlemi'r-rûh (Kahire 1983), M. Halîl Herrâs'ın Şerhu'l-Kaşîde-ti'n-nûniyye (Beyrut 1986), Bekir b. Ab­dullah Ebû Zeyd'in et-Takrîb li-'ulûmi İbn Kayyım (Riyad 1416/1996). Dâvûd b. Süleyman el-Hâlidî'nin Şulhu'l-ihvân min ehli'1-îmön ve beyânü'd-dîni'l-kayyim fî tebri'eti İbn Teymiyye ve İbni'I-Kayyim (Bombay 1306) adlı eser­leri bunlardan bazılarıdır.



Bibliyografya :

İbn Kayyim el-Cevziyye. Şifâ'ü'l-'altl, Kahire 1323, s. 6-28, 35, 78-94, 109, 121-138, 146-147, 179-199, 200-204, 253-307; a.mlf., İğâ-şe(ü7-/e/ı/"ân(nşr. Muhammed Hâmid el-Fıki), Beyrut 1395/1975,1,44-45, 90, 119-123, 131-133, 159, 202; (I, 138, 170-172, 268 269; a.mlf., Medâricü 's-sâtikîn. Kahire 1403/1983, II, 10, 204-208, 320-322, 401,419; III, 117, 268, 364-376, 416, 418-419, 431, 450, 463-469, 512, 519-523; a.mlf.. Miftâhu dâri's-sa'âde, Beyrut, ts. (Dârü11-kütübi'l-ilmiyye). 1,131,182-187,245-267-268, 284-285; lf, 22, 34-35, 55, 113, 118-124, 131, 199-200; a.mlf.. er-flû/i(nşr. M. Enîs İyâde-M. Fehmîes-Sercânî), Kahire, ts. (Mekte-betüNusayr).s. 8-9, 29,53-104, 141-186,279-290; a.mlf., Hâdi't-eruâh (nşr. Yûsuf Aii Büdey-vî- Muhyiddin Mestû), Beyrut 1411/1991, s. 480-503; a.mlf., el-Feuâ'id, Beyrut 1986, s. 12, 13-14,39,40, 140,206,241, 266; a.mlf., İçti-mâ'u'l-cüyûşİ'l-İstâmiyyeinşr. Beşîr Muham­med Uyun), Dımaşk-Beyrut 1414/1993, s. 8, 15-17, 53-83, 115-116, 135-139,210-230; a.mlf.. Hidâyetü't-hayârâ fî ecvibeti'l-yehûd ue'n-naşârâ. Kahire 1407/1987, s. 275, 279-280, 287, 288; İbnû'l-Mevsılî. Muhtaşaru'ş-Şa-oâ'ikı't-mürsete 'ale'l-Cehmİyye ue'l-Mu'attıls, Kahire 1981, s. 20-22, 36-38, 96-97, 109-113, 150, 194-195, 208, 226. 263-265, 544-546. 579, 598, 636;Sübkî. es-Seyfü'ş-şakiHnşr.Ab-dülhafîzSa'dAtıyye), Kahire 1356/1937, s. 18-30, 55-56, 62-63, 76, 88, 91, 128, 136, 145-146, 171-176; îzâhu'l-meknûn, II, 70; Reşîd Rı­zâ. Tefstrü't-menâr, VII, 145; VIII, 257-258; Ab-dülazîm Şerefeddin, İbn Kayyım el-Ceuziyye, Kahire 1387/1967, s. 331-332, 339, 342, 350-351, 388, 413-415, 443-449, 454, 465, 477, 490; Muhammed Halîl Herrâs, Şerhu'l-Kaşîde-ü'n-nüniyye, Beyrut 1406/1986,1, 10-11,40, 68-69, 129, 149, 161, 190-216,222-226,245. 285-302, 305-308, 330-338, 345-346; II. 4, 5, 21, 31, 41, 84-85, 165-166, 210-212, 237-246, 249, 263, 287-288, 291, 303, 326, 339, 359, 420.




Yüklə 1,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   58




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin