İbn-i Abbas'ın rivayet ettiğine göre Rasalullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hastalığı esnasında şöyle buyurmuştur



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə9/20
tarix25.07.2018
ölçüsü0,75 Mb.
#57939
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   20

3.7.17
 
Râfizî şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delalet eden ondördüncü delil şu ayet-i kerimedir:
“Ve onları habsedin; çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.” (Saffat: 37/24)
Ebu Naym, Şa'bîden O da İbn-i Abbas'tan rivayet ettiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da aynı şeyi söylemişlerdir. Kıyamet gününde Ali'nin (r.a.) velayetinden dolayı sorguya çekileceklerine göre imametin Ona mahsus olması vaciptir.”
Ey Râfizî!:
Bu iddiaların da tamamen yalandır. Âyet-i Kerimenin gelişine bakacak olursan bu bâtıl iddian daha güzel ortaya çıkar.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“(Allah meleklere şöyle buyurur) O kâfir olanları, bir de arkadaşlarını ve Allah'dan başka taptıkları putları, hep bir araya toplayın. Toplayın da, götürün onları cehennem yoluna. Ve onları habsedin, çünkü onlar sorguya çekilecekler.” (Sâffât: 37/22-24)
Bu ayet-i Kerime âhiret gününü inkâr eden müşrikler aleyhinde bir nasstır. Bunlar, iman etmedikleri için sorguya çekileceklerdir. Bu müşriklerin sorguya çekilmeleri ile Ali'nin (r.a.) sevgisi arasında herhangi bir ilişki var mıdır?
Yoksa müşrikler Ali'yi (r.a.) sevdikleri takdirde bu sevginin kendilerine fayda vereceğini mi zannediyorsun?
Âyetin bu şekilde tefsir edilmesinden Allah (c.c.)'a sığınırız.

3.7.18
 
Râfizî şöyle diyor:
“Onbeşinci delil şu âyettir:
“Dilesek biz onları (Münafıkları) sana gösteriverirdik de kendilerini bütün simaları ile tanırdın. Fakat mutlaka sen, onları, lâkırdılarını edasından tanırsın. Allah ise bütün yaptıklarınızı bilir.” (Muhammed: 47/30)
Ebu Nu'aym, Ebu Said'den rivayet ettiğine göre “Fakat mutlaka sen, onları lâkırdılarının edasından tanırsın” mealindeki âyetin manası “Ali'ye olan düşmanlıklarından” şeklindedir. Bu özellik Ali'den başka hiçbir sahabe için sabit olmadığından imam Ali'dir. ”
Ey Râfizî!:
Bu haber de Ebu Said'e isnad edilen bir iftiradır. Kesinlikle biliyoruz ki, münafıkların kendileri yalnız Ali'ye (r.a.) karşı değildir. Ali'ye (r.a.) olan kinleri Ömer'e (r.a.) olan kinlerinden büyük değildi. Hatta bazıları Ömer'e (r.a.) daha çok kin besliyorlardı. Sahih bir hadis-i Şerifte de Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Nifakın alâmeti Ensara buğzetmektir.” buyururlar.
Dolayısıyla münafıklar ensara karşı olan kinleriyle tanınmaları evladır. Bir başka hadiste de:
“Ali'ye ancak münafık olan buğzeder” buyurmuşlardır.
Tabiî ki, münafıkığın alâmetleri çoktur. Bu da onlardan bir tanesidir. Yalan, hiyanet, sözü yerine getirmemek azmak da münafıklık alâmetlerindendir. Biz, deriz ki, Ali'yi (r.a.), imanından, cihadından ve aynı şekilde ensarı da aynı hususiyetlerinden dolayı sevmek imandandır. Onlara buğzeden kimse de münafıktır. Ama onları akrabalıktan dolayı sevmek, Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Talib'e karşı olan sevgisi gibidir. İsa (a.s.), Musa (a.s.) veya Ali'yi (r.a.) sevmekle aşırı giderek onlara müstahak oldukları mertebeden üstün bir mertebe vermek de doğru değildir. İsa (a.s.), Ali'den (r.a.) üstün olmasına rağmen hiristiyanların İsa'ya (a.s.) karşı olan sevgileri, kendilerine fayda vermeyecektir. Onun için sevgi Allah için olmalı, Allah'a (c.c.), ortak kılacak şekilde olmamalı.
Netice olarak deriz ki; Ensar veya ashabın ileri gelenlerinden birine bilerek buğzeden münafıktır. Fakat, kendisine gelen haberin sıhhatini bilmediği için böyle bir yola tevessül ederse hata etmiş olan câhil ve sapıktır.

3.7.19
 
Râfizi şöyle diyor:
“Onaltıncı delil şu ayettin:
“İyilik işlemekte önde olanlar, karşılığını almakta da önde olanlardır. Naîm cennetlerinde Allah'a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır.” (Vâkıa: 56/10-11-12)
İbn-i Abbas şöyle diyor:
İyilikte bu ümmetin en önde geleni Ali'dir.”
Ey Râfizî!:
İbni Abbas'a isnad edilen bu söz sahih değildir. Senedini de zikretmemişsin. Doğru olsa da iddian için hüccet değildir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“İyilik yarışında önceliği kazanan muhacir ve ensar ile, onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnud olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnutdurlar.” (Tevbe: 9/100)
Binaenaleyh iyilik yarışında önceliği kazananlar, Mekke fethinden önce Allah yolunda mallarını harcayanlar ve cihad edenlerdir. Dolayısıyla Rıdvan biatında bulunanlar da bunlara dahildirler. Bu ümmetin önde geleni bir tek kişidir denilebilir mi?
Kaldı ki, İslama ilk girenler erkeklerden Ebu Bekir (r.a.), kadınlardan Hatice (r.a.), çocuklardan Ali (r.a.), kölelerden de Zeyd'dir (r.a.). Çocuğun İslâmı hususunda da ihtilaf vardır. Ebu Bekir'in (r.a.) müslüman olması ihtilafsızdır ve çok büyük menfaatlere medar olmuştur.

3.7.20
 
Râfizî şöyle diyor:
“Onyedinei delil şudur:
“İman edenler, hicret yapanlar, Allah yolunda mallarıyle ve canlarıyle savaşanlar, Allah katında daha büyük dereceye sâhibtirler. İşte bunlar, dünya ve ahiret saadetine kavuşanlardır.” (Tevbe: 9/20)
Rezîn b. Muaviye Kütüb-i Sitteye dayanarak bu âyetin Ali (r.a.) hakkında nazil olduğunu söylemektedir. Buna göre Ali (r.a.) en üşütün olanıdır. Onun imam olması gerekir.”
Ey Râfizî!
Yaptığın naklin sıhhatini istiyoruz. Rezin kendiliğinden ziyadeler katan bir kişidir. Doğru olan Nu'man b. Bişr'in Müslim'de rivayet edilen sahih hadisidir.
Nu'man b. Bişr, şöyle diyor:
“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in mimberi yanında bulunuyordum. Orada bulunanlardan biri:
“İslâmı kabul ettikten sonra, hacılara su verirsem diğer amelleri işlemesem de umurumda değildir.” dedi. Bir diğeri:
“Mescid-i Haramı imar ettikten sonra diğer amelleri işlemesem de umurumda değildir” dedi. Bir diğeri de:
“Allah yolunda cihad her ikinizin dediğinden daha üstündür” dedi.
Bunun üzerine Ömer onları azarladıktan sonra şöyle dedi:
“Rasulullahın mimberi yanında da -Cuma günü idi- sesinizi çıkartmayınız. Namazı kıldıktan sonra Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yanına gider, ihtilaf ettiğiniz meseleyi ona sorarım,”
Ondan sonra hemen:
“Siz (müşriklerin) hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i Haram'ın imarını, Allah'a ve âhiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar. Allah, zâlimler topluluğuna hidayet ihsan etmez. İman edenler, hicret yapanlar, Allah yolunda mallarıyle ve canlarıyle savaşanlar, Allah katında daha büyük dereceye sâhibtirler. İşte bunlar, dünya ve âhiret saadetine kavuşanlardır.” (Tevbe: 9/19-20) mealindeki âyetler indi.”
Bu hadisi şerif Ali'nin (r.a.) cihadı, Sikâye ve Sidâneye (Hacılara su verme ve Ka'beyi ta'mir) tercih eden fikrinin; sikâye ve sidâneyi cihad'a tercih edenlerin fikrinden daha üstün ve Onun bu meselede kendisiyle münakaşa edenlerden daha haklı olduğunu gösteriyor.
Aynı zamanda Ömer'in (r.a.) söylemek istediği fikrine te'yid-i Rabbanî'nin geldiği görülmektedir. Bedir esîrleriyle ilgili müşaverede vuku bulduğu gibi.
Farzedelim ki yukarda iddia ettiğin meziyyet Ali'ye (r.a.) mahsus olsun. Yine de bu hususiyet ne onun imametini ve ne de ümmetten üstün olduğunu gerektirir. Çünkü Hızır (a.s.), Musanın (a.s.) bilemediği bazı meseleleri bilince Ondan üstün olmamıştır. Hüdhüd de, Süleyman (a.s.)'a:
“Ben senin bilmediğin bir şeyi bildim.” (Neml : 27/22) demiştir.
Hatta Ali (r.a.) hakkında nazil olduğunu iddia ettiğin ayet, Ebu Bekir (r.a.) için daha münasiptir. Çünkü Ebubekir (r.a.) zengin olup malını Allah yolunda infak etmiştir. Ali (r.a.) ise mâlen fakir bulunuyordu.

3.7.21
 
Râfizî şöyle diyor:
“Onsekizinci delil şu âyettir:
“Ey iman edenler! Siz peygambere mahrem bir şey arz edip konuşmak islediğiniz zaman, konuşmanızdan önce bir sadaka verin.” (Mücadele: 58/12)
İbn-i Abbas şöyle diyor:
“Allah (c.c.) sadaka vermeden Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile konuşmayı haram kıldı.”
Ali'den (r.a.) başka sadaka verme işini kimse yapmamıştır. Bu hususta cimrilik etmişlerdir. İbn-i Ömer şöyle der:
“Ali'de üç şey vardı ki, onlardan bir tanesi bende olsaydı, benim için kırmızı develere sahip olmaktan daha iyi olacaktı: Fâtıma ile evlenmesi, Hayber fethinde sancağın kendisine verilmesi ve (hakkında nazil olan) Necvûâ ayeti. (Mücadele 12. ayeti).” Ali:
“Benden başka kimse bu âyetle amel etmemiştir, Allah benim için ümmetin yükünü hafifletmiştir” buyuruyor. Bütün bu deliller Ali'nin diğerlerinden üstün olduğunu ve Onun imam olması gerektiğini gösteriyorlar.”
Ey Râfizî!
Bu âyetle amel edilmiş ve sonra neshedilmiştir. Âyet sadaka verilmesinin mutlaka vacip olduğunu gerektirmez. Ancak Rasulullah’la (sallallahu aleyhi ve sellem) konuşmak isteyene sadaka vermesi için emredilmiştir. Konuşmayana da sadaka vaciptir, denilemez. Konuşmakta vacip değildi.
Binaenaleyh vacip olmayanı terkedene itâb edilmez. Bir ihtiyaca binaen sadaka vererek konuşan kimse niyetine göre sevap almıştır. Fakat konuşmak için herhangi bir sebep olmadığından sadakayı terkeden kimse kusur etmiş sayılmaz. Ancak konuşmak için bir sebep olmasına rağmen konuşmayan, dolayısıyla sadakayı da terkeden müstehab'ı terketmiş sayılır. Diğer halifelerin bu son şıkka girenlerden olmaları da asla tasavvur edilemez. Sonra mezkûr ayet inince bu üç halifenin orada oldukları da bilinmiyor. Aksine orada olmamaları mümkün olduğu gibi, o esnada konuşmayı gerektirecek bir meselenin olmaması da mümkündür. Diğer üç halifenin müstehabb'ı terkettiklerini takdir edecek olursak, müstehabb'ı yerine getirenin onu terkedenden daha üstün olduğunu gerektirir mi?
Rasulullan (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu sabittir:
“Sizden oruçlu olan var mı?”
Ebubekir : “Ben oruçluyum ya Rasulullah” dedi.
“Aranızda cenaze teşyi eden var mı?”
Ebubekir : “Ben ettim” dedi.
“Aranızda sadaka veren var mı?”
Ebubekir : “Ben verdim” dedi.
(Bunun üzerine) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Bu üç haslet kimde birleşirse o cennet ehlindendir, buyurdular.”
Yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)ın:
“Ebu Bekr'in malı kadar hiçbir mal bana fayda vermemiştir” dediği sahih hadisle sabittir.
Buharî ve Müslim'de de şöyle bir rivayet vardır:
“Sohbetiyle ve malım infak etmesiyle, insanlardan bana en çok minneti olan Ebubekir'dir. Ümmetimden birini kendime dost edinseydim, Ebubekir'i edinirdim. Lâkin İslâm'dan dolayı meydana gelen kardeşlik ve muhabbet, (şahsî arkadaşlıktan) efdaldir. Mescitte Ebubekir' in kapısından başka kapatılmadık hiçbir kapı kalmasın.” (Buhari Salat: 80, Müslim Fedail: 2-7, Tirmizi, Menakıb: 14)
Ebu Davud'un süneninde rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ebubekir'e (r.a.) şöyle diyor:
“Sana gelince Ey Ebubekir! Ümmetimden cennete ilk girecek olan sensin.” (Ebu Davud Sünnet: 9)
Tirmizi ve Ebu Davud'un Sünenlerinde rivayet edildiğine göre Ömer (r.a.) şöyle buyuruyor:
“Bir gün Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sadaka vermemizi emretti. Bu da bende mal bulunduğu bir güne denk geldi. Kendi kendime:
“Tasadduk hususunda Ebubekir'i geçersem, bugün geçebilirim, dedim. Ondan sonra malımın yarısını getirdim. Rasulullah:
“Ailene ne kadar bıraktın?”  buyurdu. Onun kadarını, dedim. Sonra Ebubekir (r.a.) malının tümünü getirdi. Rasulullah Ey Ebu Bekir! Ailene ne bıraktın? Allah ve Rasulünü, cevabını verdi. Ben de:
Hiçbir zaman onunla yarışmayacağım dedim.”
Tirmizî'de merfu olarak rivayet edilen bir hadiste:
“Aralarında Ebubekir'in bulunduğu bu topluluğa kendisinden başkasının imamlık etmesi yakışmaz” buyuruluyor.
Osman'ın (r.a.) bin deveyi tasadduk etmesi Necvâ sadakasından (Rasulullah ile konuşmak istenildiğinde verilen sadaka) çok daha büyüktür. Üstelik cihad için infak farzdır. Ama necvâ sadakası öyle değildir. O ancak konuşmak istenildiği zaman verilir. Konuşmak istemeyen için şart değildir.
Buhari ve Müslim'de rivayet edilen bir hadîse göre Ebu Hureyre (r.a.), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu naklediyor:
“İsrail oğulları zamanında, birisi öküz üzerine binmişti. Bu sırada hayvan O'na yüzünü çevirip bakarak:
“Ben bunun için yaratılmadım. Ben tarla sürmek için yaratıldım” demiştir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ben hayvanın böyle söylediğine inandım. Ebubekir ve Ömer'de inandı.”
Bir kere de bir koyunu kurt kapmıştı. Çoban kurdu peşisıra takip etti ve koyunu bıraktı. Bunun üzerine kurt çobana hitab ederek:
“Elbette yırtıcı hayvanların sürüye saldırdığı bir gün gelir. O fitne gününde koyunun benden başka çobanı bulunmayacaktır. (Bakalım o gün) koyunu benden kim kurtarır?” dedi.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ben, kurdun böyle söylediğine de inandım; Ebubekir'le Ömer de inandı, buyurdu.”
Râvî Ebu Seleme, Ebu Hureyre'den:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu kıssayı anlattıkları sırada Ebubekir (r.a.) ile Ömer'in cemaat içinde bulunmadıklarını da rivayet etmiştir. Buradan anlaşılan şudur:
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Bekir  ve Ömer (r.a.) hazır olmadıkları halde onların imanlarına şehadet etmiştir. Bu da onların yüceliğini açıkça göstermektedir.
Yine Buhari ve Müslim'de rivayet edilgine göre, Ebu Hureyre (r.a.) şöyle buyuruyor:
“Ensardan birine misafir geldi. Kendisine ve çocuklarına yetecek kadarki yiyecekten başka bir şey yoktu. Hanımından çocukları yatırıp, lâmbayı söndürdükten sonra mevcut yiyeceği misafire getirmesini istedi. O da bunu yaptı ve haklarında:
“Kendilerinde ihtiyaç bile olsa, (onları) nefisleri üzerine tercih ederler” (Haşr: 59/9) mealindeki âyet-i kerime indi.
İşte bu durum Necvâ sadakasından kat kat büyüktür.

3.7.22
 
Râfizî şöyle diyor:
Ondokuzuncu delil şu âyet-i kerimedir:
“Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerden sor iki, biz Rahman'dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyız?” (Zuhruf: 43/45)
Ebu Nu'aym'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) İsrâ gecesinde peygamberlerle bir araya geldiğinde Allah (c.c):
Yâ Muhammed! Peygamberlere ne ile gönderildiklerini sor, buyurdu. Peygamberler şöyle cevap verdiler:
Allah'dan başka ilah olmadığına, senin peygamberliğini ve Ali'nin velayetini İkrar etmekle gönderildik. İşte bu durum açıkça Ali'nin imametine delalet eder.”
Ey Râfizî!
Şüphesiz ki bu ve buna benzer bütün nakillerin yalandır. Yalan olmasa da sıhhatine delil getirmediğin müddetçe bunlar hüccet olamaz. Sonra peygamberler imanın esaslarına dahil olmayan şeyden nasıl sorulurlar? Bütün müslümanlar:
Bir insan Allah ve Resulüne iman ettikten sonra itaat edip vefat etse ve Ebubekir (r.a.) ile Ali'nin (r.a.) varlığından haberi bile olmasa onun imanına zarar vermiyeceği hususunda ittifak etmişlerdir.
Hal böyle iken peygamberler nasıl bir sahabeye iman etmekle mükellef tutulurlar. Üstelik Allah (c.c.), hayatta oldukları takdirde Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'i gönderirse O'na iman edip ve destek tutmaları için peygamberlerden bağlılık sözünü almıştır.
Bu hususta Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Hem Allah vaktiyle peygamberlerin mîsakını (bağlılık sözünü) şöyle almıştı: Celâlim hakkı için size kitab ve hikmetten verdim. Sonra size, beraberinizdekini tasdik eden bir peygamber geldiğinde mutlaka O'na iman edeceksiniz ve her halde O'na yardımda bulunacaksınız...” (Ali İmran: 3/81)

3.7.23
 
Râfizî şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delalet eden yirminci delil şu âyettir:
“Onu size bir ibret yapalım ve onu belleyip saklayan kulaklar saklasın diye...” (Hakka: 69/12)
Sa'lebî tefsirinde şöyle diyor:
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Ey Ali bu kulağın senin kulak olması için Allah (c.c.)'a dua ettim.”
Ebu Nuaym yoluyla bunun benzeri olanı da rivayet edilmiştir. Bu üstünlük Ali'den başkasına ait olmadığı için imam O'dur.”
Ey Râfizî!
Bu hadis uydurmadır.
Yukarıdaki Âyet-i Kerime de bütün insanlığa hitab ediyor. Çünkü Nuh'u (a.s.) ve O'na inananları gemide korumak en büyük mucizelerdendir. Evet Ali'nin (r.a.) kulağı Ebubekir, Ömer (r.a.) ve diğer imamların kulakları gibi belleyici ve saklayıcı bir kulaktır. Peki, Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kulağı böyle değil midir?
Hasan, Hüseyin, Ammar ve Ebu Zerr'in kulakları böyle değil midir?
Onların kulakları da bu özelliğe sahip olduğuna göre hususîlik ortadan kalktı, demektir. Üstünlük de söz konusu olmaz. Senin bu iddiaların mensup olduğun güruhun işleri gibi kaç defadır boş temeller üzerine kuruluyor?
Hâlen de böylesiniz. Sizin itirazlarınız ancak nefsî arzusuna uymuş kimseler için geçerli olabilir. Bunun içindir ki:
Rafizî'nin ne aklî ne naklî ne doğru bir inancı ve ne de muzaffer bir devleti vardır denilmiştir.

3.7.24
 
Râfizî şöyle diyor:
“Yirmi birinci delil “Hel etâ = Ğaşiye” süresidir. Sa'lebî tefsirinde şöyle diyor:
Hasan ve Hüseyin hastalanınca dedeleri (Rasulullah) ve bütün araplar onları ziyaret ettiler. Ey Ali! Çocuklarına üç gün oruç nezret (adak adamak) dediler. Anneleri ve Fidda (gümüş) ismindeki cariyeleri de adakta bulunmuşlardı. Nihayet iyileştiler. Bu arada yiyecek hiçbir şeyleri yoktu. Ali üç avuç arpa borç aldı. Fâtıma onu öğüttükden sonra beş adet çörek yaptı. Ali  Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber akşam namazını kılıp eve dönünce Fatma'nın yaptığı bu çörekleri Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) takdim etti. O esnada bir fakir gelerek yardım istedi. Onlar da sofradaki yemeği o fakire verdiler ve bir gün bir gece sudan başka ağızlarına bir şey almadılar. Ertesi gün Fâtıma bir avuç un daha pişirdi. Ali'de eve gelmişti. O esnada tekrar bir fakir gelerek:
“Ey Muhammed'in ehl-i beytî! Muhacirîn'in çocuklarındanım. Babam Akabe'de şehid düştü. Bana bir şeyler yediriniz. Allah size cennet sofralarından yedirsin” dedi. Onlar da yiyeceklerini ona verdiler ve iki gün iki gece aç kaldılar.
Üçüncü gün Fâtıma geri kalan undan da yemek pişirerek Ali gelince önüne koydu. Yine bir esir gelerek:
“Ben Muhammed'in esirlerindenim. Beni yedirin ki Allah da, size cennet sofralarından yedirsin,” dedi. Ali yemeğin esire verilmesini emretti. Onu da verdiler ve üç gün üç gece sudan başka bir şey ağızlarına almadılar.
Dördüncü gün olunca hiçbir şeyleri kalmadı. Ali sağ eline Hasan'ı, sol eline de Hüseyin'i alarak Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna gitti. Hasan ve Hüseyin kuş yavruları gibi açlıktan titriyorlardı. Rasulullah onlarla birlikte Fâtıma'nın evine gitti. Fâtıma, açlıktan karnı sırtına yapışmış, gözleri çukurlaşmıştı. Hemen Cibril inerek:
“Ya Muhammed! Ehl-i Beytinden dolayı Allah (c.c.)'ın seni tebrik ettiği şu (Hel Etâ) sûresini al ve oku,” dedi. İşte bütün bunlar Ali'nin (r.a.) üstün olduğuna delalet ediyor. Binaenaleyh, İmam Ali (r.a.) olmalıdır.”
Ey Râfizî!
Naklettiğinin sıhhatine dair olan delilin nerede?
Bu da diğer uydurmaların gibi bir uydurmadır. Zaten şimdiye kadar muteber bir kitaptan nakiller yaptığını görmedik.
Nesâî'nin Ali'nin (r.a.) faziletine dair yazdığı müstakil eserinde bazı zaif rivayetler olmasına rağmen senin şu uydurmaların gibi bir haber bulmak mümkün değildir.
Ebu Nu'aym, İbn-i Ebî Hasme, Tirmizi v.b. eserlerde Ali'nin (r.a.) özellikleri ile ilgili epey zaîf rivayetler vardır. Fakat hiç birinde attığın iftiralara benzer bir şey bulunmaz. Bütün bunlardan başka Ali'nin (r.a.) Fâtıma (r.a.) ile Medine'de evlendiği açıkça bilinmektedir. (Hel Etâ= Ğaşiye) sûresi ise müfessirlerin ittifakı ile Mekke'de nazil olmuştur. Böylece naklettiğinin yalan olduğu ortaya çıkmış oldu. Ayrıca Buharî ve Müslim'de rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ashabını nezretmekten (bir şeyi adamaktan) menedip:
“Nezir (Adak) hiçbir şeyi (Şerri ve zararı) defetmez. Ancak nezir sebebiyle cimriden mal çıkarılmış olur,” buyururdu. (Buhari Kader: 6,Eyman: 26, Müslim İman: 7, Ebu Davud Eyman: 26, Tirmizi Nüzur: 10, Nesai Eyman: 25)
Allah (c.c.) nezr'in kendisini değil onu yerine getirenleri övmüştür. Zihârda olduğu gibi. Yani zihâr yapmamayı, fakat yapıldığı takdirde keffaretinin verilmesini emretmiştir. Bu keffaretten dolayı da kişi övülmüştür. Fâtıma'nın Fıdda (gümüş) isminde cariyesi de yoktu. Hatta Medine'de Fıdda isminde bir cariyenin bulunduğu bilinmemektedir. Olsa olsa uydurma bir isimdir.
Buharî ve Müslim'de rivayet edilmiştir ki, Fâtıma (r.a.), Rasulullah'dan (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hizmetçi isteyince. Ona yatmadan önce yüz defa tekbir ve tahmid getirmesini öğrettikten sonra:
“İşte bu sizin için bir hizmetçiden! daha hayırlıdır.” buyurdular.
Çocukları üç gün aç susuz bırakmak da ölüme sebebiyet vereceği için şeriata aykırıdır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'da:
“Önce kendinden başla sonra başkalarına yardım et.” buyurmuşlardır.
Peygamber ailesi dilenciye bir tek ekmek vermekle de yetinebilirlerdi.
Babasının Akabe'de şehid düştüğünü söyleyen yetime gelince, bu insanı teşhir eden yalanlardandır. Çünkü Akabe hâdisesi savaş değil bir biat idi. Allah bu yalanı uyduranı rezil etsin. Üstelik Medine'de dilenen esir de yoktu. Aksine müslümanlar esir ettikleri şahısların bütün ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Esirlerin dilendiklerini iddia etmek müslümanlara iftira ve hakaret etmektir. Ca'fer b. Ebi Talib (r.a.) başkalarına nazaran yetimleri daha çok yedirirdi. Hatta bundan dolayı Rasulullah Ona:
“Ahlakta ve yaratılışta bana benziyorsun.” buyurmuştur. (Buhari Fedail: 5, Müslim Fedail: 221)
Ebu Hureyre de:
Rasulullah'tan sonra iyilik etmede Ca'fer'den daha üstün bir kimse gelmemiştir, buyurmuştur. Bununla birlikte Ali (r.a.)'den üstün değildir. Ondan sonra Ebu Bekir'in (r.a.), mallarını infak ettiği mütevâtirdir. Belki de nafakası kadar bir şey bırakmamıştır. Onun için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyururlar:
“Ashabımı sebbetmeyiniz. Nefsimi elinde tutan (Allah)a yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin bir avuç veya yarısı kadar yaptığı infak'a (sevabına) yetişemez.” (Buhari Fedail: 5, Müslim Fedail: 221)

3.7.25
 
Râfizî şöyle diyor:
“Yirmiikinci delil şu âyet-i kerimedir:
“Doğruyu (Kur'an-ı) getiren ve Onu tasdik eden ise, işte bunlar takva sahibi kimselerdir.” (Zümer: 39/33)
Ebu Nu'aym ve Mücâhid'in “Onu tasdik eden.” den murad Ali olduğunu, söylemektedir. Bu da Ali'ye mahsus bir fazilettir. Dolayısıyla imam O'dur.”
Ey Râfizî!
Bu söz Mücâhid'in olduğu tesbit edilmiş olsa da hüccet değildir. Kaldı ki, sabit olan bunun tam zıddıdır. O da şudur:
“Doğru olan Kur'an-ı Kerim'dir, Onu tasdik eden de Onunla amel edenlerdir. Aslında Mücâhid'in söylediği ve müfessirlerin yanında meşhur olan, Kur'an'ı tasdik edenin Ebu Bekir (r.a.) olduğu istikametindedir. İbn-i Cerir et-Taberi böyle nakletmektedir. Fakih bir âlim olan Ebubekir b. Abdülaziz b. Ca'fer'e âyetin kimin hakkında nazil olduğu sorulması üzerine, “Ebu Bekir (r.a.) hakkında nazil olmuş” dediği bize kadar intikal etmiştir. Ancak soruyu soran kişi âyetin Ali (r.a.) hakkında nazil olduğunu ısrarla iddia etmesi üzerine, Ebubekir (r.a.), kendisinden âyetin sonrasını okumasını istemiştir. O da Zümer Otuzbeşinci âyetine kadar okudu. Âyet şöyleydi:
“Çünkü Allah, onların daha önce işledikleri amelin en kötüsünü bile örtüp bağışlayacak...”
Bunun üzerine Fakih Ebubekir (r.a.) soruyu sorana şöyle dedi:
Sence Ali ma'sum olup kötülüğü olmadığına göre, kendisinden bağışlanacak şey nedir? Tabiî ki soruyu soran şaşırıp kaldı.
Doğrusu âyetin lâfzının umumi olmasıdır. Ebubekir (r.a.), Ali (r.a.) ve bütün mü’minler bu lafzın şümulüne girerler.

3.7.26
 
Râfizî şöyle diyor:
“Yirmiüçüncü delil şu âyettir.
“O'dur ki, seni yardımıyla ve mü'minlere te'yid etti” (Enfal: 8/62)
Ebu Nu'aym, Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet ediyor:
“Arşın üstünde, Muhammed kulum ve elçimdir, Onu Ali ile te'yid ettim, yazılıdır.”
İşte bu durum Ali'nin en büyük faziletlerindendir. Dolayısıyla imam Ali'dir.”     
Ey Râfizî!
Naklettiğin nerededir? Ebu Nu'aym ve Onun ashab hakkında rivayet ettiklerini mutlak olarak kabul edecek olursan, bu durum senin evini yıkacaktır. Allah (c.c.)'a yemini ederiz ki, senin bu naklettiğin Ebu Hureyre'ye iftiradır. Ondan sonra Allah (c.c):
“...Ve kalblerinin arasını sevgi ile birleştirdi.” buyuruyor.
Bu nass-ı Kur'ânî de kalblerinin arası te'lif edilenlerin çoğul olduklarını beyan ediyor. Mânâyı bir ferde irca' etmek âyeti tahrif ve tebdil etmektir.
Açıkça bilinen şu ki; Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) dinini yalnız Ali (r.a.) veya yalnız Ebu Bekir (r.a.) te'yid etmemiştir. Belki her ikisi de Ensar ve Muhacirlerle beraber İslâm dinini te'yid etmişlerdir.

Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin